14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bilgiç’ten Sevgi’ye Mektuplar – 14.05.2012

Yaşlar döndü mü kırkları, ellileri, artık gönüllerimiz çok kıymetli.
Artık bedenlerimiz çok kıymetli. Artık ruhumuz çok çok kıymetli. Ne güzel, demek ki şimdi sıra geldi ve sonunda, sevgi saygı huzur dolu mutlu bir yaşama.

Hazırlıklar bu yönde.
En kıymetli biziz, en kıymetlimiz, kendimiz. En sevilesi, en saygı duyulası, kendimiz.

Bazen gülerek eğlenerek çok da keyiflerini yaşayarak  yaşatarak,
Çok da mutlu ederek,

Bazense ağlayıp kırıp üzülüp, çok da çarçur ederek,
Gönlümüzü, yüreğimizi, bedenimizi ve de en kıymetlimiz, en önemlimiz ruhumuzla,

Geldik mi kırklara ellilere, geldik.
İçimiz dışımız kendimize göre, kendimiz kadar deneyimlerle dolup taşarak,

Geldik, geliverdik pıt diye,
İkinci perdenin tam da başına.

Bir şeyi güzel kılanda çekilmez yapanda  finalidir, derim hep kendi kendime. Sen finale bak esas, finale.
Eğer ki,

Finali muhteşemse,
Şahaneyse,

Pek de hatırlamayız başlarını o eserin.
Hepimiz birer eseriz artık.

Hepimiz birer sanat eseriyiz artık.
Kendi sergimizin en baş köşesine yerleşmiş, yerleştirmişiz kendimizi.

Kendimizce renklendirilmiş, seslendirilip, şekillendirilmiş,
Hangi rengin altında neyin yattığını,

Hangi biçimin şeklin o noktaya hangi yoğurmalarla, yontmalarla, eklemelerle geldiğini,
Hangi sesin hangi kakafonilerden sıyrılıp da bu berraklığa  vardığını,

Kendimizin ezberi bildiği,
Birer sanat eseri,

İnsanlarız bizler artık kırklara ellilere geldiğimizde.
Yıllarca ziyaret ettik, hala da ediyoruz bir birimizin, birilerinin sergilerini.

Seyrediyoruz başkalarına ait sanat eserlerini.
Bazen beğeniyoruz oyalanıyoruz o sergide, bazense beğenmiyoruz çekip gidiyoruz o sergiden.

Bazen bazı yerlerini beğeniyoruz, bazen bazı yerlerini çok seviyoruz,

Bazen büyüsüne kapılıyoruz,
Bazense başlıyoruz kritiklere.

-          Şurasını biraz daha bu renge boyasan,

-        Burasının şeklini şöyle değiştirsen

-         Oraya şu sesi eklesen bu sesi de ilave etsen

Diye de,
Ahkamlar kesiyoruz başkalarının sanat eserlerinin önünde.

Ki,
O sanat eseri istediğimiz, arzu ettiğimiz, hayalini kurduğumuz gibi olsun diye.

O eserle hayatımızı,
Kendi bildiğimiz gibi, kendimiz için geçirelim diye.

Hem de o eserin sanatçısını gerçekten çok da gönülden kemiğimize iliğimize kadar sevmeden, sevmiş olmadan. Ki,
Sevilesi hale dönüştürelim kendi hayatımızı diye, hem de hiçe sayarak bir anlamda sanatçıyı,

Ismarlama,
Bir sevgili yaratalım kendimize diye. Amma uğraşlar vermişim, vermişler bugüne kadar insanlar bu uğurda diye,

Düşünürken,
İçimden akan ilk,

Ne ayıplar  etmişiz yahu ve de ne ayıplar etmişler bize yahu, oldu.
Ne büyük bir haksızlıktır aslında bir insanın kırk elli yılda ortaya koyduğu bir eser için,

Ahkam kesmek çok ve gerçekten tam olarak yürekten sevmeden hem de o insanı, ki,
O kırk elli yılın biriktirdiklerini, bildiğin gibi renklendirmeye, biçimlendirmeye, şekillendirmeye çalışmak yeniden iliklerinde hissetmeden o insanı,

Ne ayıp aslında, ne büyük bir saygısızlık aslında, ne müthiş bir haddini bilmezlik aslında.
Hepsini topla alt alta,

Ne büyük bir haksızlık aslında o insana.
Hiç dokunmadan,

Hiç orasını burasını çekiştirmeden,
Olduğu gibi nasılsa ilk gördüğün anda,

İlk defa karşısına dikildiğin anda,
İlk defa dokunduğun anda,

Her nasılsa o eser,
Onu sevdin mi sevmedin mi, beğendin mi beğenmedin mi ona bakmak yerine,

O eseri,
Sevebileceğin hale getirmek için o eserin sanatçısının orasını burasını didiklemek, çekmek çekiştirmek,

Ne büyük bir ayıp aslında,
O eserin sahibine, o kişiye.

Bizler,
Kırklara ellilere gelene kadar,

Bazen ince eleyip sık dokuyarak,
Bazense,

Bodoslama dalıp,
Çok eser sevdik beğendik sergilerde, belki de sanatçısına çok da fazla bakmadan, değer vermeden.

İçlerinden evimize taşıdıklarımızda oldu.
Bazen de daha çok sanatçı oldu sevdiğimiz, amma eserlerini tenkit ettiğimiz.

Sonradan,
Beğenmediğimizi, sevmediğimizi fark edip iade ettiklerimizde oldu,

İade almayanları,
Çöpe sokağa attıklarımızda.

Normal. Sanata, sanatçıya sevgi ve saygı duymuyorsan, normal. Hele o yaşların yaşam acemiliğinde. Ki, zaten döndü dolaştı bizi de buldu ektiklerimiz.
Sanata sanatçıya saygı duymuyorsan,

Sanatta sanatçıda sana saygı duymaz, seni de iade ederler, olmadı çöpe sokağa atarlar, bu da normal.
Sanatçıyla eserinin nasıl bir birinden koparılmaz, ayrılmaz bir bütün olduğunu çakamamanın sübyanlığını  yaşadık, yaşattık kırklara ellilere kadar.

Sanatın seni mest eden tarzını, üslubunu bulması zaman alır hayatında.
İlk başlarında ve de devamı yıllarında yaşamın,  bir çok birbirinden farklı tarzlarından tarzlarına,

Üsluplarından üsluplarına sekerken,
Zamanla,

Elenmeye başlar bazıları yıllar geçtikçe.
Yeniler eklenir araya.

Sonra bir gün, gün olur harman döner,
Tarzın üslubun bellidir artık,

Seni mest eden, keyif veren.
Çok geniş ve çok kapsamlı ve de çok çeşide sahip koskoca sanat aleminde,

Bildiklerin, gördüklerin, duyguların,
Seni seçici olmaya zorlar.

Seni coşturana  çeker,
Senin ruhuna huzur verende, senin ruhunu renklendiren de durdurur ayakların seni.

Beğenilerinle yepyeni sevgiler dolar, sevgiler hissettirir bir çok farklı duyguyu tatmış, yaşamış yüreğinde sana göre olanlar çıktıkça karşına. Amma,
Koskocaman sanat aleminin tamamını bilmeden, tanışmadan, gözlemlemeden,

Gelemezsin bu noktaya.
Bilmiyorsan henüz, tanışmamışsan henüz sanatın her dalında her biri diğerinden farklı eserleri, stilleri,

Arayışların devam etmektedir aslında,
Daldan dala,

Tarzdan tarza.
Yani, eserden esere, yani,

Sanatçıdan sanatçıya yani. Hep, ahh bu işte dersin. Dersin de,  sonra gözün kayıverir bir ötesine, bir başkasına.
Hep inanırsın ki tamamdır, hep inandırırsın ki tamamdır, amma tam da bilememişsen kendini,

O sanatçı senin, bu sanatçı benim, o sergi senin bu sergi benim gezer durursun, önce kendini, sonrada sanatçıları kandıra kandıra. Ta ki takatin bir gün kesilene kadar. Ve de izin de veririz insanların bizleri kandırmasına da, kendimizi tam da bilemediğimizden.
Sanatçıyız hepimiz,

Kendi hayatımıza ait  tabloların, heykellerin, güftelerin, bestelerin, fotoğrafların önünde.
Huysuz olur sanatçılar. Bir o kadar da huylu.

Sevgi doludur sanatçılar. Bir o kadar haşin.
Yaratıcı olurlar sanatçılar. Bir o kadar da yok edici.

Yakın durur sanatçılar. Bir o kadar da uzak.
Şehvetlidir  sanatçılar. Bir o kadar da soğuk.

İnsan yani. Bildiğimiz insan.
Çok insandır amma tüm sanatçılar, koparılmaz bir bütünlerdir,

Kendi eserlerinin yanı başından, önünden.
Soracaksın kendine,

Sevdiğin insanın, takdir ettiğin sanatçının, beğendiğin eserinin, önünde durmak,
O eseri evine sanatçısıyla birlikte taşımak,

Ve de kendi eserinin yanında yuvana yerleştirmek istiyor musun, istemiyor musun?
Soracaksın sevdiğine,

Ey sevdiğim, ey sanatçı, sende,
Senin eserini benim eserimin yanına, dibine,

Yerleştirmek istiyor musun, istemiyor musun?
Noktasında,

Verdiğimiz kararlardır,
Bizleri mutluluğa kavuşturan eğer ki derin bir sevgi ve saygı varsa sanatçıyada içinde,

Ve de,
Mutluluktan uzaklaştırandır, eğer ki sevgi ve saygı yoksa veya yeteri kadar değilse içinde.

İnsanlarla kendi sanat eserleri bir bütün.
Ayıramazsın birbirinden.

Yaptıysak hataları,
Ayırmaktan, ayırmak çabalarımızdan  kaynaklandı eskilerde, eskiden.

Şimdilerdeyse,
Kırklarda ellilerdeyse,

Elini öpmeye karar verdiysen bir sanatçının, düğmelerini iliklediysen, sevgiyle ve saygıyla eğiliyorsan önünde,
Eserinden gözlerini ayıramıyorsan, sarılmak istiyorsan her şeyinle,

Koluna takıp, koltuğunun altına alıp, ikisini birden,
Önce olduğu gibi,

Kucaklamayı bilmenin,
Zamanıdır artık.

Ya da, sergi sergi gezmeye devam.
Ta ki,

Ola ki,
Hem eseri hem de sanatçısını,

Beğenmek ve sevmek ve saygı duyabilmek adına, sevdiğin beğendiğin saygı duyduğun da  ola ki seni sever, seni beğenir sana saygı duyar diye ümitlerle,
Yola devam yılları bugünlere kadar olduğu gibi.

Olabilir, mümkündür.
Gelse dahi yaşların kırklara ellilere,

Herkes de hala yeteri kadar çok emek verip, çok çaba harcamamış da olabiliyor, verdiği çabalar eksikli kalabiliyor, sanata, sanatçılara ve de eserlerine. Ve de en önemlisi, listenin başı, kendine.
Normaldir bu da.

Amma,         
Anormalse,

Karar vermemişsen hala kendine ait kendin gibi olan üsluba, stile,
Alıp da koltuğunun altına, takıp da koluna,

Taşımamalısın,
Beğendini sevdiğini zannettiğin bir eseri, bir sanatçıyı,

Ne yuvana, ne yatağına, ne evine.
İzinde vermemelisin,

Taşımasına birilerinin seni ve senin eserini,
Kendi yuvasına yatağına evine.

Kırklar elliler,
İki sanatçının birlikte, yaşamın içinde,

Belki de aynı yuvada evde,
Kendi eserlerini,

Kendi bildikleri gibi,
Amma, mutlaka ve mutlaka,

Birlikte, el ele ve de sevgiyle saygıyla ve de huzur içinde,
Tamamlamalarına izin vermeleri gereken yaşlarının başlarıdır.

Bir birlerinin eserlerinden güzelliklerinden akıllarından becerilerinden,
Saklamadan, gizlemeden, çekinmeden,

Kopya çekip, kendi eserlerine daha da çok güzellikler katma yaşlarıdır.
Ve de iki sanatçı birlikte, yavaş yavaş aheste aheste telaşa kapılmadan, sabırla, sevgine sevgisine güvenle yaslanıp, beraberce sadece kendilerine ait, kendi mutluluklarına  ait ve özgü yeni bir şaheseri renklendirme, seslendirme, şekillendirme  ve yaratmanın zamanıdır.

Bazen malzeme bitse de,
Bazen ışıklar sönse, karanlıkta kalınsa da,

Bazen birinin mecali kesilse de,
Eserin önünden,

Katiyen ve kararlılıkla ayrılmama yaşları, yılları artık kırklar elliler.
Biriktirdiklerini, sanatlarını, ustalıklarını,

Sevgiye dönüştürme zamanı kırklar elliler.
Yalandan dolandan arınmış, korkuların lafının bile edilmediği, sevgiyi mutlak mutlulukla taçlandırma zamanı kırklar ellilikler.

Ki,
Değsin bunca yıldır,

Verilen emeklere, çabalara,
Yaptığın ve de sana yapılan ayıpların bedellerine.

İşte şimdi tam zamanı. Tam hem de.
Final, başlangıçtan çok daha önemlidir.

En önemli kısımdır, final.
Finali muhteşemse bir eserin,

İçine alır, sarıp sarmalar gönülleri, yürekleri, bedenleri.
Coşturur ruhları, azdırır sevgiyle gelen keyifleri, mestleri.

Kırklarla ellilerde başlar hayat esas yeniden. Hala,
Eller ayaklar gözler kulaklar akıllar,

Tutarken  yürürken görürken  duyarken işlerken,
Ve de,

Seksenlerde doksanlarda yüzlerde biter hayat,
Bir koltuğun bir kanepenin köşesinde, bir yatakta kıvrılmış,

Camdan dışarı bakarken.
İşte o an en önemli an. Yüz senede yaşamış olsan, en önemli andır  o an. O koltuğun, o kanepenin, o yatağın köşesinde kıvrıldığın son an, en önemli anıdır yaşamının.

Varsa sevgiyle sıcacık tutan biri elini elli yıldır hala,
Varsa gözlerinin içine hala tazecik sevgiyle bakan teki kalmış dahi olsa da tek bir göz,

Al sana yaşanmış,
Şahane bir yaşam.

Al sana,
Muhteşem bir final.

İki sanatçı amma,
Tek el,

Tek ayak,
Tek göz,

Tek akıl,
Tek yürek,

Tek beden,

Tek bir ruh,

Tek bir evde, tek bir yuvada,

Tek bir eser.
Adı da,

Mutluluk olan.
Kırklar elliler çok önemlidir,

Sanat sevenler için.
Eserlerini,

Sevgiyle çok daha şaheser kılmak isteyenler için.
Sevdiğinin istediği zaman senin eserini istediği fırça darbeleriyle istediği gibi değiştirmesine,

Eserlerin kaynaşmasına, iç içe geçmesine, aynı ahengin içinde yoğrulmasına,
Sevgiyle ve saygıyla  izin verme yaşlarıdır kırklar elliler. İnatlaşmama yaşlarıdır kırklar elliler.

Çok daha muhteşem şahaneler yaratmak  isteyen,
Şahanenin adı mutluluk olsun isteyen sanatçıların olgunluğa erişmesi gereken yaşlardır kırklar elliler.

Haydi şimdi,
Ya sergilere, eserini her geçen gün daha da saklayarak kem gözlerden ve de koruyarak niyeti sevgisi belli olmayan birilerinden gelişime kapalı amma günü gün eden,

Ya da doğru sevgiye.
Tabii ki,

Gerçekten, iliklerine kadar, gönlünün en diplerine kadar,
Seviyorsan sevdiğini hissediyorsan eğer.

Ve de,
Seviliyorsan eğer ki.

Ki, o sevgi aranmaz kapıların arkasında, aniden çıkıverir bazen. Bazen de değil, çok nadiren. Çok nadiren de değil, ya bir kez çıkar karşına gerçek sevgi, ya da hayatın boyu hiç çıkmaz, sen çok istesen dahi gönülden.
İşte bütün mesele,

Çıktımı da o sevgi karşına, sevdin mi sende, sarılmayı bilme yaşları o sevgiye kırklı ellili yaşlar.
Neden mi?

Ömrünün sonuna kadar saçının bir teli için bile titreyen biri ile geriye kalan yaşamın boyu beraber olmanın müthiş konforu vardır artık ruhunda.
Sevgiye güven vardır. Sevgiliye, sevdiğine güven vardır.

Demek ki,
Sevgiye, sevene, sevgine,

Güvenmeyi de öğrenmenin yaşlarıymış da kırklı ellili yaşlar ve de kurtulma zamanıymış  o güne kadar kuyruğuna bağlanmış tenekelerden.
Ki,

Son saniyende bile olsa, tutup o eli, son kez bakıp o gözlere,
Gerçekten varmış yahu deyip,

Yatağının başında bekleşen,
Gençlere,

Aşkı,
Emanet ederek, göçüp gitmek istiyorsan eğer.

Haydi bakalım, karar senindir,
Ya sergilere,

Ya sevgiye.
Ha bir tercih daha, o da bırak kendini nadasa. Patron kerim, artık ne çıkarsa bahtına.

Kandırmamak için kendimi,
Kanmayasınız da  diye,

Kaç kez topladım çıkardım,
Sizde deneyin isterseniz bir kez daha, bir kez daha gelmeyelim keleğe.

İşlem belli aslında,
Yüzden çıkınca elli,

Kalıyor,
Elli.

Ve de artık elimizde ki,
Malzeme bu, malzeme belli.

Bardağının dolusu belli, boşu belli.

Tarzın belli, üslubun belli.
Ümitlerin belli, hayallerin belli.

Kadınlığın belli, erkekliğin belli.
Geçmişin belli,

İnsanlığın belli.
Belli olmayan tek şeyse,

Çıkacak mı karşına bilinmez, gerçek sevgi.
Seni seviyorum diyebiliyorsan birine yürekten,

Seni seviyorum diyenin varsa sana yürekten,
Sevgiye de güvenmek, yaslanmak istiyorsan yeniden sevinçle, sevinçten,

Güvenmeyi öğreneceksin sevgiye, göçüp gitmeden.
Bir gün öğrensen de sevgiye güvenmeyi, o çok gönülden sevgi gelip seni bulmalı ki, öğrendiklerin bir işe yarasın, mutlu olasın yeniden. Ve de bilmelisin ki, unutmamalısın ki,

Elli çıkınca, elli kalıyor,
Yüzden.

İşte bu yüzden,
Sordum kendi kendime var mı onlarla yıldır gerçek sevgiyle tutan elini, gönülden sevgiyle bakan gözlerine, sarılıp uyuyan yatağında güvenle?

Cevap geldi, yok.
İster miydin diye sordum bundan kelli? Cevap geldi, evet.

E be adam dedim kendi kendime ve de hatta bu laflarım dönüp bakınca benim gibi yaşayan tüm sevdiklerime,
İyi de kardeşim, iyi de kardeşler, herkes mi boktan, herkes mi nafile?

Hiç mi kusurumuz  yoktur benim, senin mutluluktan yana bu alemde?
Cevap geldi ki, pek yaman. Diyor ki cevap, insan önce dönüp kendine bakmalı sonra da kendi gerçek özüne.

Deyince, bende döndüm baktım özüme ki, kendim çoktan raydan çıkmış, inatlaşıyor özümle de, benimle de.
Özümü kandırmışım ben, inatla sarılmışım demode olmuş kendime.

Doğruyu eğriyi, akı karayı karıştırmışız yine ve de iyice birbirine.
Bildiğime sarılmış, izin vermemişim  gerçek özümün iki satır sözüne.

E madem ki inat felakete götürür insanı,
O zaman, hadi bakalım sil baştan dedim kendime.

Ki,
Bildiğim yerden geldi patrona şükür ki, kırklara girdiğimde de yapmıştım bu büyük temizliği, amma tam olamamış belli, eksikli olmuş,

Vakit geç olmadan, bildim gördüm ki,
Mutluluktan yana bu büyük bir fırsattır bu,

Madem çaktın durumu, madem ki çaktırdılar durumunu,
Haydi bakalım şimdi,

Tanıdığım en büyük dönek olarak,
Dön baba bir kez daha, geliş baba bir kez daha,

Daha da doğruya, daha da güzele,
Madem ki yaşlarda geldi,

Çok da  yakışır  hem ellilerde hem de kalan elli yılda,
Hem sevgiye,

Hem de güven dolu, huzurlu bir hayata ve de nice güzel keyiflere.
Geçmişime ihanet edip, süzülüyorum ondan.

Bundan sonra pilavdan dönmem, kaşığım daha da sağlam.
Yine de,

Amman hata yapmayım, madem ki kalabalığız,
Sizde bir bakın lütfen.

Yanılmıyorum değil mi,
Peşinde koştuğumuz bildiğim kadarıyla kalıcı sevgiyle,

Kalıcı mutluluk, kalıcı da bir insanla,
Huzur dolu bir yaşam?

Tamamsa, geçiyorum matematiğe,
Amman sizde kontrol edin, Amman  yanlış yapmayalım bu yaştan sonra yakışmaz bizlere.

Bu işin toplamı yüz değil mi? Yüz.
Ehh,

Yüzden çıkınca elli,
Kalıyor,

Elli.
Tamamsa, tamam diyorsanız,

Şimdi kaldı tek eksiğimiz,
Göz göze, el ele sevgiyle mutlulukla huzurla ömrümüzü tamamlayacak,

Bir sevgiliyle,
Bir de mekan.

O da ya nasip, ya kısmet,
Çıkarsa da yırttık, ikinci ellide hallerimiz çift kollu çengi ile bol bol oyun havaları, hem de bağlamadan takımından. Olmadı taksim geçeriz, nasılsa rakımız bol, keyfimiz pek bi yaman.

Sizde bakın doğru mudur bunlar, sizde tartın tamam mıdır bu laflar,
Cevaplarınızı  bekliyorum,

Amman tam da ikinci bölümde, basmayalım mandepsiye,
Seksenlerde doksanlarda yüzlerde,

Amman diyeyim,
Yine denmesin ki,

Bu da yanlışmış,
Bu da yalan.

Ki yanlışsa bütün bunlar, ki beyhudeyse bu laflar,

Amman bana haber verin,

İçim dışım gelişme oldu,
Bırakın bari çocuk kalayım,

Tek başıma,
Yaşayayım,

O gün bana yeter,
İki oyuncak,

İle, dala bağlanmış uydur kaydır,

Bir  gariban salıncak.

Hiç yorum yok: