17 Mayıs 2012 Perşembe

İnsan –17.05.2012

‘Para o cepten çıktı bu cebe girdi’ denirdi. Şimdi, etrafımda ki insanların dilinde ‘Para el değiştirdi’ lafı çok ediliyor.
Köylüye kapitalizmi öğretince kent burjuvaları, köylüde ‘vay babam bu ne hayattır böyle’ dedi. Geldi el koydu paraya, ‘gelsin Ferrariler, Porscheler, lingo lingo memeler bize de’ deyince, bu ülke eğitimi tamam, meslek sahibi, mesleğinde uzman, ilk kentli fakirlerle de tanışmış oldu böylece.

Hayırlı uğurlu olsun.
Denilende oldu aslında, milletin efendisi oldu köylü. Ufak bir farkla, köyünde değil, şehirde.

Şimdi şehir efendilerinden iş kapmaya, mal satmaya, mal almaya,
Şehir efendileri üstünden para kazanmaya çalışıyorlar,

Kent soylular.
Ki,

Görünen o ki,
Genelde de avuçlar yalanıyor bol bol.

Bu durumda en çok ve önce,
Kent soylu erkeklerin canını yaktı.

Kapitalizmin esiri olan milletin ve şehirlerin yeni efendisi köylü, ataerkil yapıya sahip olduğundan,
Zengin olan şehir efendisi köylünün erkeği.

Kadını,erkek ne verirse onunla idare etmek zorunda. Zaten kadını tam da ne kazanıyor bilmez erkeğin. Erkek de, söylemez zaten. Kadın azmasın, evlilikte de, boşanırken de diye, onların tabiriyle.
E durum böyle olunca,

Durumu çakan, kent soylu erkeklerden çekmiş, kent soylu kadınların bir kısmı anında pozisyon alıp,
Ki,

Bizim ülkede kent soylu derken, büyük bir kısmı zaten ikinci, bilemedin üçüncü kuşak,
Köyden kopmuşlar grubuna dahil olduklarından,

Çok da kendi soylarına ters düşmeden toplaştılar,
Erkek şehir efendisi köylü kapitalizmin yeni bitme, sonradan görme erkeklerinin etrafına,

Işığa koşuşan uçuşan pervaneler gibi.
Koşuştular da,

Işığa değen pervaneler gibi de,
Yapışıp kaldıkları para pulun bedelleri de,

Eritip gitti yıllarını, belki de gururlarını da. Yanınca canları bir güzel, hop tornistan ettiler yeniden eski hayatlarına. Amma yıllar geçmiş, trenlerde kaçmış oldu sanki o sırada azıcık.
Kent soylu erkeklerse tam manasıyla,

Kalıverdiler apışıp,
Baş başa diplomaları ve de dopdolu civileriyle,

Kurabildikleri kadar hayatlarının göbeğinde amma gözüktüğü kadarıyla biraz da yalnız.
Ağzı yanık kent soylu kadınlarla, köyden yeni göçmüşlerin kızları, dullarıyla,

Ne kadar neyi yaşayacaklarsa,
Onu yaşayacaklar artık.

Erkek köylü şehir efendisi kapitalizmin esiri erkeklere daha en başta yanaşmayan kent soylu kadınlarsa,
Çalışarak yaptıkları servetlerine,

Katiyen ortak almak istemiyorlar ömürlerinin geriye kalan kısmında,
Erkek kent soyluda olsa, insan gibi insan da olsa, diploması vasıfları tam da olsa,

Amma ekonomik gücü zayıflamışsa,
Katiyen yanaşmıyorlar bile onlara, ciddi bir ilişki adına.

Çünkü,
Kent soylu ağzı burnu yanık kokan kadınlarında sıkı birkaç deneyimi var bu konuda arada geçen yıllar için de, ve de deneyimleri,

Amman sakın diye uyarıyor onları,
Daha ilişkinin başlarında.

Manzara budur.
Kapitalizmin en önemli özelliği olan doğru düzgün insan öğütme makinesi,

Sonunda,
Bizim toplumunda insanlık ve de duygular adına canına okudu,

Yerleşti kaldı, gitmez de bu saatten sonra.
Mümkünü yok geriye doğru dönmez artık bu dişliler.

Ne çok yalnız kadın var etrafımızda.
Git otur bir avemenin popüler kafesine,

Git gez birkaç o şehrin o semtin bilinen restoranlarını,
Hatta şimdi yaz geliyor,

Sok kafanı tatil beldelerinin özellikle tabiriyle butik veya küçük otellerine,
İkili, üçlü, dörtlü kadınlar topluluğunun,

Oturan yemek yiyen konaklayan insanlar içinde oranı neredeyse yarı yarıya.
Bakın uzaktan,

Doğru düzgün görünen, kılığı kıyafeti yerinde, güzel bakımlı,
Kadınlar.

Amma,
Yalnızlar.

Neden?
Bir o kadar da erkek olmalı bir yerlerde, yalnız o zaman.

Amma yok.
O erkekler nerede o zaman?

Evlerinde.
Bazıları dağa sahillere kaçtı şehirden,

Az bir kısmı çalışmaya çalışıyorlar şehirlerde.
Fakir olduklarından,

Ve de canları bezmiş ve sıkkın olduklarından,
Hatta,

Erkeklik gururları da kırık olduğundan,
Kapandılar kendilerine.

Manzara budur.
Yoksa,

Bunca güzel, hoş, oturmasını kalkmasını bilen, eğitimi tamam, kendi geliriyle ayaklarının üstünde duran kadınlar,
İçin yarışır olurlardı bir birleriyle.

Yarışamıyorlar, arabalarının benzini yok.
Değilmi ki, bir de tavlamak için ellerini ceplerine soksunlar, amma yemekti, amma gezmek tozmaktı adına.

Çünkü ilk parametre, insanlık standartı değil, para pul mal varlığı oldu artık. O yüzden, ne mene insan olduğunu karşısındaki kadına göstermesi, anlatması, kadını tanıması da artık sıkı bir bütçe gerektirdiğinden, ve de bu arada etraflarında illaki öyle veya böyle idare edecekleri seviyede kadınlar olduğundan,
Tek başlarına gezen doğru düzgün kadınlara ne yaklaşıyorlar, ne de yaklaşmaya niyetleri var kısıtlı imkanlarını belirsizliğe doğru yönlendirmemek için.

Bu ülkenin insanları, batı ülkeleri gibi medeniyet sınavlarından geçmeden kapitalist olunca bodoslama, kıçında donu olmayanın bile araba peşinde, lüks yaşam peşinde koştuğu bir ülke oldu son otuz sene içinde.
Medeniyet adına kök kültürü olmayan kent soylu kapitalizmin eserliğine şehir efendisi köylülerde ortak olunca, topyekün hep birlikte,

Yani son otuz sene içinde,
Duygularla vedalaştık, paranın cazibesine kapıldık gittik milletçek.

Paranın cazibesiyle zenginleştiğini iddia ederken de, insanlığımızın ne mene ucuzladığını farkında bile olamadan hem de.
Paranın cazibesiyle yaşananları da,

Basınca kapaktan, birinci sayfadan dergiler, gazeteler,
Verince voleli programları televizyonlar pıraym taymlarda şıkırtılı mıkırtılı kıkırdamalı,

Köyünde oturan köylü bile özendi, girdi kapitalizm doyumsuzluk potasına.
Ve de para ve para ile elde edilecekler en birinci parametre oldu alemde.

Olunca da, duygularda eridi gitti, kredi kartlarında, banka kredilerinde, o marka bu marka giysilerde, eşyalarda, tatillerde…
Duygular da yenik düştü zenginleşen hayatın ucuzluğunda.

Yani, insanca içten mutlulukta,
Yani, çift olarak yaşamın iç dinamiklerinde ki tercihlerinde, önceliklerinde.

Benim gibi,
Çok param olsa konservatuar kurarım, sanat okulları açarım, fakir fukara çocuk okuturum diye hayallenen,

İnsanlar içinse,
Fena halde mide kaldıran bu ortamın bir parçası olmak, içine düşmek,

Çok can yakıcı oldu.
Sıkıcı değil, yakıcı. Paradan nefret geldi neredeyse.

İyi de parasızda olmuyor kardeşim lafı bile yetiyor artık midemin kalkmasına.
Çünkü,

Paylaşımlarda insan avına çıkmak zorunda kalıyorsunuz,
Manavdan seçmece domates alır gibi.

Evirip çeviriyorsun her bir tanıştığınız yeni insanı.
Ne menedir diye.

Rengine bak, kokusuna bak, elle mıncıkla ki ham mı olgunlaşmış mı diye, sor etrafa bakalım doğal mı, hormonlu mu diye, yöresini bahçesini sor,
Geçerse buralardan,

Aslında ilk bakmak gereken yere,
Tada geliyor sıra, bak ki, tatlı mı değil mi diye.

Yani insanlığını sona bırakıyoruz artık insanların.
Çünkü, ilk sorgulamalarda insanlığı adına anında sonuçlar çıkaracak, bir fikir sahibi olacak kadar da,

Yalana dolana sarılmış insan uzman olduk anında, yanılgılarımızın kuyruk acılarıyla.
İnsan avındayız hepimiz. Azınlık bir avuç insan, insan gibi insan avında, bir büyük kısımsa ya madden ya da manen düdükleyecek insan.

Hed hantırlık bu olsa gerek. Hed hantır insanlardan oluşan bir toplum olduk. Av avcı, avcıda av zaten.
Manzara budur.

Eli kulağındadır, benim nevim insanlar tanıştıkları insanların,
Civi kapsamlarına,

İnsanlık parametrelerini de ekletecekleridir yakında.
Artık hangi nevi insanlar o parametreleri değerlendirirler de referans olurlar,

O değerlendirmeleri yapıp da referansları veren insanların insanlıkları, insanlıkla ilgili ölçüleri,
Benim tür insanlarca kabul görür mü, o da meçhul bu arada.

Amma öyle, amma böyle,
Gelişi güzel, kendiliğinden, olması gerektiği gibi, bir zamanlar olduğu gibi,

İçinde duyguların, insanlığın yoğun olduğu,
İnsan ilişkilerinin sonuna geldik galiba.

Üstüne üstlük,
İnsanlık parametrelerini aşma ihtimali çok zayıf olan,

Erkek şehir efendisi köylülerin zengin olmuş ilk veya ikinci kuşak kapitalizm esirlerinin,
Bir kısmı da siyasetçi olunca, hem de siyasetlerine dini imanı da yerleştirince,

Ülkenin durumu iyice çekilmezdi oldu.
Kimler için?

Zamanında görmüş geçirmiş, özenme duygusunu çoktan aşmış insanlar için.
Çünkü görmemişken aniden görmeye başlamış, yaşamını özenme üstüne kurmuş, kök kültüründe medeniyetin m si olmayan zengin erkek şehir efendisi köylülerle,

Onların aileleri, akrabaları,
Onların karıları çocukları,

Onların yeni karıları, sevgilileri, metresleri, arkadaşları,
Bu ülkede artık iç içe geçtiği çok netleşen,

Ticaret çalışma ve siyaset ve sosyal hayatlarının ofislerinde meclislerinde,
Aynı semtlerin, hatta aynı şehirlerin apartmanlarında , sitelerinde,

Aynı evlerin, aynı yemek ve yatak odalarında, salonlarında,
Restoranlarında, otellerinde, hatta camilerinde,

Kadınlı erkekli,
Bir birleriyle mutlu mesut yaşıyorlar. Yaşamaya da devam edecekler.

Duygu ve maddiyat düdüklemelerine devam ederlerken,
Onlar mutlu ve mesut.

Mutlu ve mesut olmayanlarsa,
Görmüş geçirmiş, özenme duygusunu çoktan aşmış insanlar.

Mutlu mesut olmayanlar,
İnsanlığı maddeyle parayla pulla ölçmeyenler.

Mutlu mesut olmayanlar,
Köyünde toprağının verdiği rızka şükredip, köyünü seven gerçek köylüler.

Mutlu mesut olmayanlar,
Samimiler, içtenler, yalansızlar dolansızlar.

Mutlu mesut olmayanlar,
Kendine göre değil de, evrensel anlamda namuslu olanlar,

Mutlu mesut olmayanlar,
Cumhuriyetin, demokrasinin, adil hukuk sistemine yaslanmış adaletin,

İnsanlığın,
Esiri olanlar.

Kapitalizm ve kapitalizmin getirileri yerine,
İnsanlığa, insanlığına esir olanlar.

Hakka esir olanlar. Hakkı kadar yaşamayı doğru bulanlar, inananlar. Komşusuna saygı duyanlar.
İki lokma bir hırka için cinselliğini kullanmayanlar. İki lokma bir hırka için kıç yalamayı, yavşamayı bilmeyenler.

Yani bu ülkede,
Galiba artık bir avuç kalan,

Değerleri,
Sadece insanlık olanlar.

Hırslara kapılmadan, kendi dünyasında çalışıp kazandığıyla kendi mutluluklarını kendi yaşam öyküleri, kendi kalem kağıtlarıyla,
Dürüstlükle yazanlar.

Manzara budur.
Manzara böyle olunca,

İnsanlık yerini maddiyata, paraya pula bırakınca, parayı kazanmakta erkeği kadını insanları da ucuzlatınca, basitleştirince,
Sarılacak insan gibi insan bulamazsın tabii ki.

Çünkü,
Gün bitince, akşam olunca,

Girince yatağına,
Paraya pula değil,

İnsana sarılmak istiyor insan.
Ahlaka, dürüstlüğe, sevgiye, saygıya, hakka, hukuka, adalete, yalansız bir güne sarılmak istiyor,

Cumhuriyetle yönetilen,
Demokratik ve laik bir ülkede.

Öyle bir insansa, artık yok.
Varsa da eser miktar da artık.

İnsanları sınıflandırdın mı bir kez,
Diniyle, diliyle, kültürüyle, cinsiyetiyle, soyuyla, sopuyla, parasıya puluyla,

Bölüp bölüştürdün mü bir kez,
Parayı da hedef tahtasının ortasına yerleştirdin mi bir kez,

İnsanlık,
El, ayak, kaş göz, bacak, kalça, meme, saç baş, üst baş, ev araba, gezmek tozmak, yemek içmek, ve de cinselliğinin dozu kadar kalır elinde.

Ki, kalan da budur. Aksini iddia eden de, bana göre insanlığından çoktan uzaklaşmış, benim de uzak durmaya artık çok can attığım diğerleri gibidir artık.
Otuz beş senedir çalışıyorum.

Artık canım çalışmak istemiyor.
Neden mi?

Kadınlar yalnızlar ve de yalnızlıklarını kabullenmişler de ondan. Hayda, ne alakası var, sana ne derseniz,
Bende,

Bana, derim sizlere.
O kadınların yalnızlaştıran sistemin her bir parçası ayrı ayrı bir başka bir yerimi didikliyor da ondan.

Bir toplumun duygusal olarak mutluluğunu, o ülkenin birbirlerini gerçekten seven sayan dürüst çiftlerinin toplum içinde ki oranıyla ölçersiniz.
Bitti zaten yazı aslında. Bitti de, tek cümleyi başa yazsam o da yeter de, lafı bile bile uzatıyorum. Çünkü kızıma da söylesem, gelinime de, anlamak isteyen yok. Belki içlerinden biri çıkar diye. Lafı uzatıyorum bilerek, hayatım kısalmasın diye.

Ev hapsi olsa,
Girerim.

Hele dağda, bayırda olsa,
Hiç çıkmam.

Prangaya bile gerek yok, ister zincir ister elektronik.
Pranga,

Artık hayatın içinde. Pranganın adı da, bu ülke de, kapitalizm artık. Net bu.
Hele hiç çekilmez hali, dinle bütünleşmişi.

Evimde özgürüm.
Evimde çıplağım.

Evimde insanım da ondan. En güzel hapishane.
Kendi cumhuriyetimde, demokratım, adilim, hakka hukuka saygılıyım, dürüstüm, yalansız dolansızım,

Rızkım kadarımlayım da ondan.
Elimde kalan son değerim,

Sevgime, sevmeye,
Çok bağlıyım ve de tek zenginliğime sahip çıkmak istiyorum da ondan.

Manzara budur,
Benim evde, benim evin penceresinden ülkede.

Doğru sallanır eğilir bükülür,
Amma yanlışın karşısında hiçbir zaman yıkılmaz yok olmaz bunu iyi biliyorum.

Sallansam da, eğilip bükülsem de bazen,
İstesem de yıkılamam.

Çünkü,
İnsanım ben. Ve de insan gibi insan olmak için çok çabaladım ve de çabalıyorum da ondan.

Yani,
Doğru olanım ben.

Benim gibi bir avuçta kalmış olsa başka doğruların yaşadığını da bilmek, görmekse,
Bitmez tükenmez ümitlerim benim.

İnsanlık Partisi kursam,
Barajı bile aşamaz bu ülkede.

Evimse, kendi cumhuriyetim,
Tek nüfusa sahip,

Paranın pulun geçmediği, yalansız dolansız,
Vize almanın çok meşakkatli olduğu,

Kendi evim,
Kendi hayatım,

Kendi ülkem.
Kadınlı erkekli,

Kent soylusu, şehir efendisi, köylüsü,
Bunca iki ayaklıya,

Rağmen,
İnsan yok,

İnsan.
Ya da diğer ihtimal,

Ki, olası,

Ben insan değilim.

Hiç yorum yok: