09.05.2012
Göçmeye Gerek Yok, Göçüyoruz Zaten - Çift olmayı beceremeyen kırklı yaşlarda,
Çiftleşmeyi çift olmak zannediyorlar biz elliliklerin kırkların başlarında ki eski halleri gibi. Demek ki,
Sevişmeyi çiftleşmek, çiftleşmeyi de çift olmak zanneden kuşaklar yetiştiriyor bizim topraklar.
Ki,
Ağabeyleriyle ablalarıyla düşe kalka, onları örnek ala ala, bilemediler demek ki, çift olmak ne demek,
Bir alt kuşağımız, kırklıklarda. Ki, ben çok ümitliydim bu kuşaktan. Bizlerin yaptığı hataları tekrar etmeyecekler diye. Aksi oldu, hatta hataların dozları bile arttı.Etkilenmiyor taklidi yapsalar da, derinlerindeki gelgitleri çok şiddetli eminim.
Kırklıklarda derin sıkıntılar var.
Aşağısı sakal,
Amma hafiften beyazlamış,
Yukarısı gözler,
Çizgileri artmış,
Kala kaldılar,
Elleri böğürlerinde gibi gözüküyorlar, çizgileri artan gözlerinin dikkatlice bakarsan sevgiyle içlerine.
Otuzluklarla, yirmiliklerin durumlarıysa çok daha iyi.
Onlar kendi kuralları, kendi yaşam beklentileri içinde bir bütünler hiç olmadı. Yine de, göreceğiz eriştiklerinde kırklarına, hal ve gidişat notları kaç olacak diye.
Yaşamın birinci sömestir karnesini kırkların sonunda verir hayat eline.
Kafası çalışan elliliklerse, zaten çok seçiciler hayatın her koridorun da bu saatten sonra,
Ak mı, kara mı bir iki zorlamayla,
Fazlaca vakit kaybetmeden,
Trak diye çakıyorlar karşılarına çıkanın ne mene insan olduğunu. Arada hala hata payları olsa da, iş kazaları mahiyetinde.
Olmadı,
Yalnız da çıkarıyorlar gerektiğinde hayatın keyiflerini, telaşsız.
Panik bitmiş,
Sular durulmuş, unlar ipe serilmiş, eleklere duvarlarda yer ararken hafiften,
Hani ola ki, çıkarsa biri keyiflerine keyif katacak,
Ki,
Zor,
Amma, şehir efsanesi gibi dahi olsa, çıkıyor da arada sırada.
Takmıyorlar çıkmayınca da.
Yürüyüp gidiyorlar hayatlarının içinde, kendi bildikleri gibi aheste aheste, hem de eğlenerek bol bol. Gereksiz kaprisler, gereksiz itiş kakışlardan arınmış halleriyle.
Tam hancıoldu, ellilikler. At iskemleyi kapının önüne, yolcu seç kendine. Odalar çok kıymetli artık amma. Para geçmiyor handa kalmak için artık amma. Adam olmak gerekiyor, kadın olmak gerekiyor. Önce, insan gibi insan olmak gerekiyor amma. Düzgününden hem de.
Kırklardaysa,
Durum pek bir vahim gözüküyor.
Panik var. Tam panik.
Ellilikler iyi bilirler bu paniği. Hata üstüne hata dönemleridir, kırkların başları ve ortalarına doğru yaşlarda.
Yanlış seçimler,
Yanlışı doğru zannetmeler,
Doğruyu yanlış anlamalar,
Hepsi benim olsun tutturmaları,
Neyin neresine hangi değerlerle bakmalısının acemilikleri hala,
Kırklı yaşlarda yaşanır bolcana.
Öğüt isteyip, laf dinlememek, dinlermiş gibi yapmaklar da.
Bir ergenlik çağında, bir de kırklarında çok bilmiş olur insanoğlu. Bilmediklerini biliyor zanneder. Ergenlik gibidir kırkların ilk yarısı. Amma, illaki üç beş senede neleri bilmediğini öğretir hayat sana.İllaki.
Sonrasında,
Yanlışı sezmenin,
Doğruya yaslanmanın, sarılmanın,
Hepsi diye bir şey olmadığını keşfetmenin, düzgün insanların arasında yaşamak için, önce kendinin düzgün olması gerektiğinin, sevgiyle, yalansız hayatın, aldatmamanın,
Keyfini sürmektir elliler.
Hafif bir tebessümle dudaklarda. Hafif gevrek, çıtır. Göbeği de, zıplata zıplata.
Bugünün ellilerinin önlerinde örnek kuşak yoktu kırklarındayken aynı telden çalan.
Bugünün kırklarıysa,
Ellilerle aynı telden çaldıklarından,
Bakıp görüyorlar, gözlemliyorlar ellilere gelince elde neler kalacak, neler uçup gidecek diye. Ve de paniğe kapılıyorlar. Bir an evvel sıyrılmak, sıyırtmak için yalnızlıklarından.
Ellerinde daha şimdiden fazla da bir şey olmadığından, ellerinde var olanlarda arıza vermeye başladığından,
Uçup gideceklerin,
Uçmaya başlayanların paniğine düşmüşler çoktan.
Değilmişler gibi davranıyorlar, amma çok belli.
Kırklar çok yalnızlar. Biz elliliklerin kırklı yaşlarında hiç olmadı çok sağlam, çok güçlü gerçek dostlukları vardı, geçmişinde sıkı düğümler atılmış olan. Onların gerçek, sağlam dostları bile yok sanki. Hem yaren, hem dost arıyorlar ilişkilerinde aynı potada eritecek sanki.
Al sana bir problemli kuşak daha bu ülkede. Aşkı, sevgiyi, çift olmayı, yani toplumun en küçük birimi olan, iki kişilik yaşamın sırlarını çözemezsen benliğinde, ülkende sana benzer er veya geç. Ülkenin, ülkende yaşamın, mutlu bir ülke olmanın sırlarını da keşfedemezsin içine düştüğün gafletle.
Ellilikler tam da çıkarlarken,
Şimdi de kırklıklar düştülerbunalımın fokurdayan kazanına.
Hayırlısı.
Seyretmesi eğlenceli oluyor amma.
Elli olmak şahane.
Ne tam bilgesin, ne de tam bilmiş,
Amma,
Ne de kırksın, patrona şükür.
Anlatıyorlar kırklar, dinliyorum dikkatlice.
Hep bildiğim yerden geliyor anlattıkları, yakındıkları.
Bizler nasıl ve neresinde bıraktıysak kırklı yaşları,
Aynı filmlerin daha da azgın, amma daha darenksiz, daha da zevksiz, daha da neşesiz versiyonları hala vizyonda üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen. Kapalı gişe oynuyor ve de.
Aktör ve aktrisler değişiyor,
Dekorlar falan da,
Giriş gelişme ve sonuçlarsa hala ve hep, aynı.
Giriş bölümünde değişiklik olmuş sadece.
Seks iyice öne çıkmış, gelmiş başa oturmuş iyice.
-Merhaba,
Ve seks. Sevişme değil, seks. Sevişmek için sevmek gerekir. Seksin sevgiye ihtiyacı olmaz. Vakit kaybetmek istemiyorlar kırklıklar. Olursa bonus geliyor sevgi onlara, şart değil. Burçlar ne derse o olmalı gibi de. Yıldızlar da. Tutunacak dal arama telaşı da var sanki.
Vakit nakittir, yatar kalkarım, en nihayet bir çizik daha atılır diyorlar zahir. Her bir çiziğin neler götüreceğini bilememenin, biliyor olsalar da kabullenmemenin vurdum duymazlığıyla şimdilik. Şimdilik.
Bizim kırklı yaşlarımızda romantizm vardı hala. Sevgi vardı hala. Gerçeğinden hem de. Aşk bile.
Merhabanın peşinden, dalınmazdı yataklara. Buluşmalar, konuşmalar, fingirdemeler, kahveler içkiler içilir, yemeklere çıkılır, gezmeler tozmalarla heyecanlandırırdık yürekleri. Coştururduk ruhları.
Gülerdik, güldürürdük. Bol bol gülmek çok önemlidir sevişmeden evvel.
Hatta öyle daha işin başında ev ziyaretleri bile yapılmazdı. Yapanlara da pek itibar edilmezdi sevgili olmaya doğru niyetler varsa. Sahte gelirdi. Bana geliyorsa iki günde, başkalarına da gider, gitmiştir, kıymet vermiyor demek ki, tene, dokunmaya, esas olarak bana, diye düşünülür,uzaklaşılırdı o kişiden, eğer ki sevgiyle beslenen sevgili arzusuysagönüllerde yatan.
Şimdi,
Önce seks yatakta, yani ilişki başlıyor,
Sonra üzerine acıkınca,
Yemek yatakta da olur, bir yerlerde de, yani ilişkinin olgunluk dönemi,
Üstüne de kahve, yani ilişki biterken. O kahve artık nereye denk gelirse. Hatta, kahve yerini telefondan atılan mesajlara bile bıraktı yerini.
Seksle başlıyor, veda kahvesiyle, mesajıyla bitiyor. Bunun adına da ilişki deniyor, sevgi deniyor. Kişilerde birbirlerine sevgilim diyor. Hatta, malumunuz, aşkım diyenleri bile var, aşktan utanmadan.
Amma,
Anlaşamadılarsa hani ilişkinin hemen başlarında, yani sekslerden hemen sonra,
Olsun, hiç de önemli değil bir eksik bir fazla yataklardan gelip geçenlerin skorlarında.
Benim kafa, hala eski kafa.
Uğraştım, didindim bende çağa ayak uydurayım diye, amma benim kafa bir türlü basmıyor, bir türlü kaynaşamıyor yeni kafalarla.
İlişki ne yöne gidecek, gidecek mi,
Nasıl ilerleyecek,
İlerleyecek mi,
Daha neyin ne olduğu belli bile değilken, en önemlisi daha henüz emin bile değilken kendinden,
Seks niye ki?
Tenlerin tanışması,sarmaş dolaş olması daha ilk anda ve bir anda, ya müthiş bir aşkla gelen şehvetten olur,
Ya da neden yani? Ki, şehveti ya açlık yaratır, ya da aşk. Açlık var o kesin, her şeye karşıaçlık var artık insanoğullarında. Aşka yok o açlık, o da kesin amma.
Çapkın kadınlar olmuşlar, kırklıklar.
Kırklarının son yıllarına gelmişler durağanlığa yaklaşırken ve kadınlıklarının en hanımefendi güzelliklerine ve zarifliklerine doğru süzülürlerken,
Kırkların başları ve ortalarında pazarda hareket bol. Yazıyorlar, bozuyorlar hızla. Mekanik makineler gibiler. Sevgiden uzaklaşınca hırçınlaşmış ruhlar, aç bedenler, neyi nereden nasıl verirsen, hangi dişli ne yöne doğru, hangi hızla hareket edecek en baştan görüyorsun fazla çaba sarf etmeden.
Deneme yanılma metoduna,
Beden yordamınıda ekleyerekarıyorlar sevebilecekleri erkekleri kırklarının başlarına yerleşmiş kadınlar.
Panik iyice hızlandırıyor kararlarını. Hızlandırılmış kararlarsa, yanlış sonuçlar doğurdukça, panik artıyor iyice.
Bir kadın on yirmi otuz erkekle seks yaparsa, sevişirse ömrü boyu,
Ömrünün ellili yaşlarına geldiğindeyse yalnızsa hala,
Duygusal anlamda, yüreği boşsa hala,
Elini sevgiyle tutmuyorsa bir el hala,
Veya fit olmuşsa, otuzlarında kırklarında belki de yanından bile geçemeyecek bir erkeğe,
Ne düşünür acaba? Kendi öz eleştirisinde ne denli samimi olur acaba? Hala öküz muhabbetinden medet umup, özeleştiri yapmaz mı hala acaba?
Geçmişinde ki ilişkilerini düşünür mü mesela?
Geçmişinden biri için bir ahh çıkar mı yüreğinin derinliklerinden?
Keşke der mi?
Gelişmiş,olgunlaşmış duygu dağarcığı,
Suratını bir an için bile olsa geçmişten biri için kırık bir pişmanlıkla buruşturur mu acaba?
Bilemem.
Ben erkeğim, kadınlar bilir.
Erkeklerde durum farklı.
Çok büyük bir aşk, çok haz veren bir seks yaşanmamışsa, çok özel bir şeyler paylaşılmamışsa,
Erkekler hatırlamazlar bile ne o kadını, ne de yaşanmışlıkları.
Tarih olmuş gitmiştir o kadın belleklerden, tenlerden, gözlerden çoktan.
Kırklık erkeklerse hiç hatırlamayacaklar geçmişlerinde yaşadıkları ilişkileri, biz ellilikler kadar bile.
Onların skorları daha yüksek,
Kuşak farkından.
İşin raconu gidince,
Romantizm iki saatlik patlamalara dönüşünce,
Gönül çalmak,
Anlık cazibelere kurban gidince,
Yalnızlıkla çırpınan ruhlara ait bedenler olmadık anlarda olmadık insanlara sarılarak uyudukça,
Açlıkla tatminsizliklerle kıvrananlar, orgazmın boşalmanın peşlerinden koştukça,
İlişkilerin ne sevecenliği kaldı, ne heyecanı, ne de o yumuşak naif romantikliği,
Hepsi eridi gitti çarşafların üstünde,
Hızla başlayan, aynı hızla biten ilişkilerin içinde.
Aşkı saymıyorum, aşkın adı bile geçmiyor zaten.
Çok sevimsiz.
Kırk yaşındaki kadınların bir kısmı diyorlar ki,
Seksi öne almayınca, erkekler iki üç aramadan sonra baktılar ki seks yok,
Çekip gidiyorlarmış.
Höyt,
Lafa bak yahu.
Eskiden seksi önden isterlerse erkekler, kadınlar çekip giderlerdi,
Vay amma öküze çattık diye,
Şimdilerde,
Seksi öne almak şart olmuş kadınlar için,
Erkek çekip gitmeden,
En azından bir iki denesin bakalım doğru adam mı gelen erkek diye.
Vay babam vay. Boncuk var da, alıp bakacak…
Ellilik olarak bakınca hayata,
Çok sevimsizleşti ilişkiler.
Veren verene.
Sok çıkar, olmadı mı? Dön arkanı git.
Sev okşa bile diyemedim... Sevmeyi okşamayı bilen mi var. Sevmeye, sevişmeye, kaynaşmaya, birbirinin tenini tanımaya vakit mi var. Sevgiyle okşanmayı, okşamayı hatırlayan mı var. Ben demiyorum, kırklıklar diyor.
Diyor amma, sor şimdi yemin ederler demedik diye de. Patron varsa, onu şahit tuttum da, içim rahat döktürüyorum.
Soka çıkara yuvarlanıp gidiyor toplumun büyük bir kısmı demektir. Aynı ve aynen ülkenin hayatı gibi. Bir ülkenin yaşam kalitesine, huzur ve mutluluk seviyesine bakmak isterseniz en güzel ayna, o ülke de yaşayan çiftlerin mutluluklarının dozlarıdır. Mutlu çiftlerin sayılarıdır.
Kadınlar iyicene çanak tuttular aşksız, sevgisiz ilişkilere.
Kadınlar çanak tuttular zaten seks için kadınların peşinden koşan erkeklere.
Ehh, kadını erkeği dalınca seksin göbeğine, seksi ilişki zannetmeye başladılar şimdilerde insanlarda bizim ülkede.
Deyince ben,
Saldırıyor kadınlar üstüme. Hele kırklar falan deyince, boğmak geliyor içlerinden. Amma doğru.
Doğruda,
Erkeğiz ya, öküzüz ya, ne desen boş, ne desen boşa.
Kadının cinsel tercihlerindeki özgürlüğünden mana,
Kadının hanımefendiliğini alıp götürmesi midir acaba?
Yoksa,
Baktılar ki kadınlar beyefendi kalmadı ortalıkta,
Ne işimiz var hanımefendilikle falan mı diye düşünüyorlar acaba?
Sona kalan dona kalmasın diye mi,
İniyor çıkıyor donlar büyük bir hızla,
Bir aşağı bir yukarı yoksa?
Sevimsiz.
Çok hem de.
Kadın kendine saygı duymazsa,
Öküzün kabahati ne?
O da gelir,
Otlar, bildiği gibi.
Yirmi dört saat açık kapısı meranın,
Neredeyse.
Hem yaşım ilerliyor, hem de değerlerimin yerleri ve de şiddetleri değişiyor hızla ve kalıcı ve de gittikçe açılıyor mesafem yeni kafalarla.
Hem de, benim ne içim,
Ne dışım,
Ne midem, ne ruhum, ne gönlüm,
Ne de bedenim,
Bu halleri,
Ne kaldırıyor, ne de hazım edebiliyor artık.
Dona kalıyorum şaşkınlıktan, donlar hızla inip kalktıkça.Sona kalan dona kalmasın diye mi,
İniyor çıkıyor donlar büyük bir hızla diye düşünüyor insan haliyle.
İnsanların tenlerine,
İçlerine aldıklarına, içlerini açtıklarına, içlerine girdiklerine olan sevgisiyle saygısıyla,
Ülkenin siyaseti ve de ülke insanının yaşam kalitesi de aynı seviyede gidiyor.
Seviyede,
Seviyesizlik.
Çok sevimsiz.
Sonra, diller de aşk,
Gönüller de aşk,
Ruhlar da aşk,
Oldu.
Donlara baktıkça, aşkta dondu kaldı ki, aşk yok oldu gitti memlekette.
Aşk için,
Aşık olmak gerekir bir kere.
Seks yaparak aşık olamazsın bir kere.
Tersidir,
Aşık olduğun için sevişirsin bir kere.
Aşık olup sevip sevişip sevince, dolarsın yeşerir çiçekler açarsın,
Seks yapıncaysa, boşalır kurursun bir kere.
O yüzden kuruyor birkuşak daha bizim memlekette.
Sevgisizlik, sevmeyi becerememek,
Bir kuşağıdaha eritiyor bizim memlekette.
Seksin işi zordur. Seks çok şey ister.
Seks kalça ister mesela, meme ister, bacak ister, omuz ister, sırt ister, el ayak, parmak, dudak, topyekün bedende ne var ne yoksa hepsini ister.
Zor iştir seks.
Aşkın işiyse kolaydır.
Aşk ne kalça ister, ne meme, ne bacak, ne sırt…ne o ne bu, ne de topyekün beden.
Aşk tek birşey ister,
Göt.
Amma,
O götte,
Kendine,
Hanımefendi, beyefendi,
İçinde zerafet, incelik, sevgi, saygı, sabır, sadakat taşıyan,
Kocaman sevecen bir,
Yürek ister.
Kalça var, meme var, kol bacak, el ayak varda,
Esas için gerekli olan, esas olan,
Göt yok,
İnsanlarda.
Bizim memleketin durumu gibi aynen.
Yürek desen,
Sakatattan sayılıyor artık, amma,
Şimdilerde,
Gözde olansa,
Koç yumurtası,bulansa anında,
‘Göt’ürüyor zaten.Göçmeden Göçsek mi Diyorum? - Aziz Yıldırım, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen ve diğerleri,07.05.2012
Güçlüler. Güçlüler güç savaşı yaparlarken kendi aralarında, bizlerde kim kimden daha güçlü çıkacak acaba diye okuyor, yazıyor, düşünceler yapıp, konuşup duruyoruz car car.
Ömrümüz car car konuşarak geçerken,Kodlanmıştır bu ülkenin insanları, kodlanmıştır olan bitenler.
Kodlamanın kronolojik sırasına bakın siz esas.
Önce şike ve teşvik pirimi olduğu üzerinde şüpheler doğacak nerede? Devletin kurumlarında,
Sonra bu şüpheler üzerinde gizli soruşturma başlatacaksın nerede? Devletin kurumlarında,
Tam on dokuz maç gizli gizli soruşturacaksın. Kim? Devletin savcıları, emniyet güçleri.
İddiaya göre bu maçların her birinde iddianın doğruluğu yönünde belgelere ulaşacaksın,
Amma,
Bekleyeceksin nedense on dokuz maç yani aylar boyunca. Kim? Devletin hukuk sisteminde yer alan tüm kurumlar, kişiler,Yani,
Diyorsun ki adam katil o kesin, diyen de Devlet olsun,
Amma,
Bekleyelim bakalım beş on kişi daha öldürsün ki,
İyice emin olalım.
Zaten neyin ne olduğu en başından beri belli değil mi? Esas niyetlerin ne olduğunun.
Sonra,
Fenerbahçe’nin şampiyonluğu tescil edilince,
Basacaksın düğmeye,
Başlayacaksın tutuklamalara. Kim? Devletin savcıları, hakimleri, mahkemeleri, güvenlik güçleri hep beraber el ele.
Sonrasında, bu sefer futbolun ceza sistemi inceleyecek, önce diyecek ki suç işlenmiştir, sonra aynı kurum bir zaman sonra, suça niyet olmuş, ancak suç işlenmemiş diyecektir.
Futbolu yöneten kurum önce suç var diyecek, sonra yok diyecek,
Futbolu yargılayan Devlet de madara olacak böylece. Ki oldu.
Ki zaten,
Okuyun savcılığın suçlamalarını, çocuklar bile güler.
Alan var mı parayı? Alırken net ve kesin olarak tespit edilen?
Yok.
Veren var mı parayı? Verirken net ve kesin olarak tespit edilen?
Yok.
Aldım diyen var mı? Yok. Verdim diyen var mı? Yok.
Bitmiştir.
Sen istediğin kadar iddia et.
Ansızın zengin olanlar var. Bir gecede. Nasıl zengin oldu biliyor muyuz? Evet. Kimse salak değil.
Peki ispat edebiliyor muyuz? Hayır.
O zaman suç yok. Var da yok. Hadi suçla bakalım, açar tazminat davasını, daha da zengin olur.
Şimdi,
Gelelim hapislerde yatanlara.
Gelelim derken, futbol sektöründen tut, ordu mensupları, gazetecilere kadar.
Suçlu oldukları ispatlanamadığı nedeniyle beraat edenlerde, ya açarlarsa Devlete, Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerine tazminat davalarını,
Ya mahkum olursa Devlet ağır tazminatlar ödemeye,
Kimin kasasından çıkacak bu paralar?
Devletin.
Bitti.
Ki, aynı Devlet artık demokratik sistemin temellerini güçlendiriyoruz diye,
Geçmiş yıllarda yaşanan askeri müdahaleleri bile mahkemeye taşıdı.
Ki,
Yine aynı Devletin vatandaşlarını cayır cayır yaktılar, dosyası kapandı. Kim vurdu ya gitti o masum insanlar, gözü dönmüş güya dindar olduklarını iddia eden insanlık dışı canavarlar tarafından.
28 Şubat sürecinde hukuk Devleti olacaksın, eski dosyalar açılacak,
Amma,
Madımak katliamında,
Dosyalar kapanacak.
Neden?
Güçlerin savaşı.
Yetmiş milyonluk ülkede,
Toplasan yetmiş kişi,
İstediği gibi top koşturuyorken,
Baktılar ki,
İstedikleri gibi top koşturanlara karışan yok, sataşan yok bu ülkede,
Bari mecazi olmasın,
Gerçekten topun peşinde de koşalım dediler zahir ki,
Futbolu da soktular kendi içlerindeki güç savaşlarında devreye.
Çünkü futbol artık rant kapısı oldu iyice bu ülkede. Milyarlar dönüyor. Çünkü Fenerbahçe’yi kaptın mı, futbol ligi de senin, ülkenin en az yirmi milyonu da.
Ben Fenerbahçe taraftarıyım, amma garibanından.
Hayatımda üç kez maça gittim, biri Milli, diğer ikisi Fener’in maçıydı,
Tüm hayatım boyunca toplasan yirmi maç falan seyretmemişimdir televizyonda da.
Dalgamı geçerim, eğlenirim ben futbolla, o kadar.
Amma,
İyi bilirim bak,
Fenerbahçe’ye Başkan olmanın ne demek olduğunu.
Kadıköylüyüm ben.
Her kulübe başkan olursun, çalışır çabalarsan,
Amma,
Fenerbahçe’ye olamazsın.
Biri olman lazım mutlaka.
Sıkı biri.
Güçlü olman lazım.
Kodun mu oturtan biri olman lazım.
Paran olması lazım, gani.
Fenerbahçe’de Başkansan, abartmayalım amma neredeyse bu ülkede başbakan gibisindir artık. Hatta abartalım, başbakanı iplemezler, seni çok iplerler amma.
Hem de ömür boyu.
Neden mi?
Fenerbahçe zenginler kulübüdür.
Fenerlilerde zenginlerdir.
Fakiri bile zengin kalır, diğer fakirlerle karşılaştırıldığında.
Sen zenginler kulübüne başkan olacaksan, cebin sağlam olacak, sesin çok güçlü çıkacak illaki.
Ha dedin mi, attıracaksın on yirmi milyonu kafadan. Hatta elli yüzü.
Aziz Yıldırım hapse düştüğünde arkadaşlarım dedi ki,
Adam süt dökmüş kediye döndü, işi bitti.
Dedim ki,
Bekleyin sabredin, bakın neler olacak esas şimdi.
Herkesi hapse atarsın, Aziz Yıldırım’ı atmadan evvel iyi düşüneceksin arkadaş.
Sev sevme, beğen beğenme, Aziz Yıldırım’la şaka olmaz.
Akıllıdır, zekidir ve de sabırlıdır çok.
Ve de çok güçlüdür.
Ne kadar? Çok.
Gücünü kullanır mı? Yes, hem de nasıl. Hele tepesi atarsa.
Amma, atmaz tepesi. Kendine göre bir adalet anlayışı var. Atsa atsa kendine göre adalet anlayışının tepesi atar.
Atınca ne olur?
Pozisyon alır önce. Sonra geçer harekete.
Ben maç tahminlerinde falan bulunmam, dalga geçmiyorsam etrafımda ki fanatiklerle.
Amma,
Bu cumartesi Fener şampiyon olursa,
Mayıs ayında Aziz Yıldırım serbest kalırsa,
Zaten başkan seçilecek yeniden,
Aha buraya yazıyorum,
Gelecek on sene birkaç sezon hariç, onlarda iş kazası sayılır, Fenerbahçe hep şampiyondur bundan böyle.
Neden mi?
Çünkü Fenerbahçe gücü temsil edecektir bundan böyle artık.
Neden?
Cemaate golü atan ilk futbol takımı,
Cemaatin gol atamadığı ilk futbol takımıdır artık Fenerbahçe.
Cemaatin kabul görmediği ilk futbol takımıdır bundan sonra Fenerbahçe.
Bitti.
Sev sevme, beğen beğenme,
Aziz Yıldırım ve ekibi,
Cemaatin yükselişine dur diyen, burası sana yassak diyen ilk kurum oldu bu ülkede.
Kadıköy’den çıkış yok derlerken, Kadıköy’e giriş yok da dediler peşinden.
Şike yaptı mı yapmadı mı ona otoriteler karar verir.
Yaptıysa çeker cezasını, yapmadıysa çıkar dışarı.
Amma,
Pazarlığa oturmadı ya, geri adım atmadı ya, on ayda pozisyon aldıya,
Bundan kelli kimse Aziz Yıldırım’la oyun oynamaya kalkamaz artık.
Hele Fenerbahçe ile, yanına bile yaklaşamazlar artık.
Eğer ki cumartesi Fenerbahçe şampiyon olursa, bundan böyle tek büyük kalır o da Fener, gerisi kendi aralarında oynar dururlar.
Aslında yıllar evvele dayanan, amma eylemde 2010 yılında başlayan, takımlarınsa 3 Temmuz’da resmen sahaya çıktığı maç,
Dün gece yarısı bitti.
Aziz Yıldırım 1
Cemaat 0
Hem de doksandan yedi golü cemaat.
Bundan sonrası uzatmalar.
Bu ülkede her kuruma istediği gibi elini kolunu sallayarak giremeyeceğini de öğrenmiş oldular bu sayede.
Hatta kendi içlerinde,
Takkelerini önlerine koymuş kara kara düşünüyorlardır dün akşamdan beri,
Ulen biz çok mu azdık, azıttık, haddimizi aştık acaba diye.
Devletin içine girersin.
Partilerin içine girersin.
Amma,
İki yere giremezsin.
Bir zenginler kulübüne.
Bir de sanata.
Aziz Yıldırım’a karşı bir duygum yoktu, artık var, sevmeye karar verdim adamı. Beğenmediğim birçok yönü olmasına rağmen.
Duruşunu, taviz vermeyişini, hem beğeniyorum, hem de takdir ediyorum artık.
Fenerbahçe’den nemalanmıyor. Tam tersi ha bire harcıyor cebinden. Ekip de harcıyor. Neden?
Kulüp için mi? Evet. İyi de kimse hapis yatmaz kardeşim kulübü için. Bunlar yatıyor. Aslında neden içeri atıldılar iyi biliyorlar. Konuşmuyorlar.Esas dava başka.
Esas dava, Fenerbahçe’yi kaptırmamak.
Kaptırmadılar da.
Şike yaptı mı? Yaptıysa, yapmışsa çeker cezasını.
Diğer kulüplerin yöneticileri yaptı mı? Yaptılarsa çekerler cezalarını.
Şike tarafı benim düşüncelerimi değiştirmez.
Spora hile girdi mi? Girdiyse girdi. O sporun, sporcuların problemi. Sokmasaydılar. İzin vermeseydiler. Namussa, o namus herkes için geçerli.
O namus tüm millet için geçerli bu ülkede de, gezegende de.
Bu ülkede ticaret yapanlar ödemeleri gereken verginin yarısını bile ödemiyorlar.
Bu ülkede yapılan satışların alışların yarısı hala kayıt dışı.
Bu ülkede mesai saatinde bilgisayarından çetleşen, cep telefonundan mesajlaşan insanların şirketlerine, ülke ekonomisine verdikleri zararı hesap bile edemeyiz.
Bu ülkede Devletin dağıttığı ilaçlı tohumu mahsul diye değirmene satıyorlar.
Bu ülkede kedi etinden kıyma, at etinden sucuk, kiremit tozundan salça yapıyorlar.
Bu ülkede canı isteyen canı istediğini dövüyor arkadaş.
Bu ülkede kimin canı ne halt etmek istiyorsa onu yapıyor.
Bu ülkenin adalet anlayışı hukuka göre değil, kişilerin tercihine göre belirleniyor.
Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil.
Ak kaşığım diyenler bir tek patronun sıcağında tarlasını sürenlerle, makine başında torna başında kan ter içinde çalışan, direksiyon sallayanlarla, hamallar. İşçiler yani kısaca. Bedeniyle çalışanlar. Gerisinin neredeyse tamamı bir çalışıyor, bir dalga geçiyor.
Yirmi beş sene çalışıp,
Kırk yaşını bitirmeden emekli olup elli sene emekli maaşı almayı meziyet, cinlik zannedenlerse,
Böyle kanunları çıkaranlarsa,
Devlete kazık atanların önde gidenleri.
Bizim ülkede sistem kazıklama üstüne kurulunca,
O kazık hepimize giriyor. Sporda, ticarette aklınıza gelecek her yerde.
O kazığı hepimizde atıyoruz zaten hem Devlete, hem de kendimize.
Çivi uzun uzun yıllar evvel çıkmış çoktan,
Elden ele geziyor.
Çiviyi eline geçirense, istediği deliğe sokup çıkarıyor. Ne soran var, ne sorgulayan,
Car car konuşmanın haricinde. Uçup gidiyor o konuşmalarda. Evrende lüzumsuz ses kirliliği.
Sadece sporda mı? Ticarette mi? Her şeyde, her noktada, hatta aşkta sevgide bile adil değil bu ülkenin insanları.
Hukukun temeli adalete dayanır. İyi de,
Adil olan ne var ki?
Adil olan mı var ki?
Hiç.
Adaleti hukuk değil, güç temsil ediyor bu ülkede. Ki, o adaleti önce bireylerin vicdanları temsil etmelidir hukuktan evvel. Hukuk, vicdanını karartanlar içindir.
Kimin gücü kime, neye yeterse artık.
Hep böyleydi zaten.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın lafı Çin atasözü değil,
Bu topraklardan çıkma.
Yazdığımız konulara bak sen.
Konuştuklarımıza bak sen.
Ülkeye bak patron aşkına sen.
Komiklik yapayım diyorum, içimden gelmiyor. Tek tesellim Cem Yılmaz. O da olgunlaştıkça ne halt edeceğim onu düşünüyorum.
Kuyruğu dik tutayım diyorum, kızgınlıktan kuyruğum titriyor.
İttir olup göçüp gideyim diyorum, memleketimi seviyorum, vicdanım el vermiyor.
Morali bozmamak lazım diyorum ha bire kendime. Enseyi karartmamak lazım diyorum ha bire kendime.
Haydi bir gayret diyorum ikide bir kendime.
Bana ne cemaatten, bana ne Aziz Yıldırım’dan, bana ne Başbakanın sakalları çıkmadan gemi sahibi olmuş oğlundan diyorum, bana ne hapse atılan yüzlerle binlerle masum olduğu baştan belli insanlardan diyorum,
Sonra,
Bana oluyor nedense.
Göçmeye karar verdim,
Güçler yüzünden göçemiyorum,
İçim rahat yayılamıyorum, kıçıma batıyor rahat.
Güçler gücümü tüketmesin diye,
Çok güç sarf ediyorum.
Ne Aziz Yıldırım’ın, Ne Tayyip Erdoğan’ın, Ne Fetullah Gülen’in ne de diğerlerinin güçleri,
Gücümüzü tüketmesin diye çok uğraşıyorum.
Madımak yetmedi, ülkeyi yakıyoruz hep beraber,
Biri İzmir’i alacağım diyor,
Diğeri yakarda veririm itfaiye ile gel diyor,
Sanat alev alev,
Spor için için tütüyor,
Din, Devleti ele geçiriyor,
Seviyesizlik hat safhada,
Kalite yerlerde,
Kültür erozyonu tavan yapmış,
Herkes tuttuğunu düdüklüyor,
Tek parametre para olmuş,
Millet borçtan harçtan kırılıyor amma hala almaya devam ediyor doyumsuzca,
Eğitim çağ dışı sisteme dönüştürülüyor,
Aşk sevgi desen çoktan erimiş gitmiş,
Kadını erkeği her yaştan o yataktan bu yatağa ters parende turlar atıyor,
Bir ülke,
Topyekün göçüyor,
Ne tuhaftır ki,
Aşk sevgi yazmayınca,
Aşktan sevgiden bahsetmeyince,
Yazdıklarım bile ne ilgi görüyor, ne de,
Doğru düzgün,
Okunuyor.
Geçtim ülkeyi,
Farkında mısınız bilmiyorum,
İnsanlığımız,
Göçüyor.
Belki de çoktan göçtü de, benim haberim yok,
Belki de bu yüzden,
İnsanlar ömürleri şenlensin diye,
Aşktan aşka,
Yataktan yatağa,
Yuvarlanıp,
Gidiyor.
Ki,
Şenlikleri bile çekilmiyor.Aşktan anlasalar bari,
Sevişmeyi bilseler bari.
Bir millet,
Seviyesizlikten, namussuzluktan, samimiyetsizlikten, sahtekarlıktan, Güçlerin itişip kakışmasından,
Göçüp gidiyor.
Ehh,
Memleketleri de,
Peşlerinden.
Göçmeden Göçsek mi Diyorum? - Tayyip’e yerleştireceğim diye söze vermiştim, 05.05.2012
Yalnız alt yapısı yokmuş Tayyip’in, öyle diyorlar Tayyip’in halkı. Her yerden akan pislikleri çevrede doğal ve saf olan her şeyi mahvediyordur bu durumda.
Eğitimde yok Tayyip’te.
İlkokulu bile yok.
Amma,
Yine de isteyen yerleşsin Tayyip’e diyorum.
Yeşilin göbeğinde,
Safranbolu merkeze 27 km uzaklıkta Tayyip Köyü.
Ben yerleşmem şahsen.
Ne işim var Tayyip’te de.
Yolu bile karmakarışık, kaybolma ihtimalimiz bile olur yollarda.
Birde,
Bana çok uzak.
Hem de çok çok uzak Tayyip Köyü.
Ben diyorum ki,
Atatürk Köyüne yerleşelim.
Örnek köy olsun diye,
Köyün adını bile değiştirmiş köy halkıyıllar evvel.
Beğendik Köyüymüş zamanında,
Atatürk Köyüne çevirmişler köyün adını.
Ki,
Örnek köy olsunlar ve de hükümet elini uzatsın,
Çok daha gelişsin diye,
Atatürk Köyleri.
Amma,
Dertliler çok,
Hükümetten kimse ilgilenmemiş Atatürk’le.
Onu,
Yok saymışlar uzun yıllardır neredeyse.
Güzelliklerle doluymuş halbuki Atatürk.
Ancak,
Kıymetini bilen yok diyor Atatürk Köyünün muhtarı.
Atatürk’ü seviyorsan, kendi göbeğini kendin kesmeyi öğrenmelisin demek geldi içimden muhtara.
Gelişmek, daha da medeni yaşamak mı istiyorsun,
O halde çok çalışman lazım, Atatürk’ü yaşatmak için demek geldi içimden muhtara.
Ben diyorum ki,
Haydi Atatürk Köyüne göçelim.
Kırklareli Demirköy İlçesine bağlıAtatürk Köyü.
Karadeniz sahilde.
Yakışır bize.
Hepsi aynı ülkeye toplanmış,
Çeşit çeşit köyler.
Hangisine aklın yatıyorsa,
Git ona göç.
Ne beklediğine bağlı hayattan.
Neyse hedefin, ne yapmak,
Neyi nasıl yapmak istediğine bağlı.
İstediğine yerleş.
İstediğine yerleştir.
Neden?
Çünkü burası aslında özgür bir ülke.
Aslında derken,
Aslında özgür bir ülke olmak için çıkılmış yolda,
Özgürlüklerin çok kısıtlandığı bir ülke. Bağımsılık için mücadele vermiş, ancak demokrasiyi henüz algılayamamış, becerememiş bir ülke.
İstediğin yere göçemiyorsun.
İstediğin yere göçmek isterken,
Ve de,
Göçmek istediğin yer,
Birilerine doğru gelmiyorsa,
İllaki göçertiyorlar seni beni hepimizi.
Sen, ben hepimiz, senin benim hepimiz için doğru olana doğru çıktığımızı zannederken yola,
Göçe göçe,
Kendimizi göçerttik sonunda.
Tek bir doğru varken,
Evrensel doğru varken,
Akılsızca akılsızlıkla hedeflenmişgöçlere,
İzin verdik,
Taa zamanında esas göçmemiz gereken yerlere lütfedip de göçmedik diye.
Taa zamanında,
Sahil beldelerine doğru eller havaya,
Yanlayıp şezlonglara,
Sürüp yağları kremleri,
Sanki çok hak etmişiz gibi,
Yayılacağımıza güneşin altına,
Dalacağımıza serin serin sulara,
Göçseydik o uzakta ki kavrulan köylere kasabalara,
Anlatsaydık doğru nedir evrensel anlamda,
Göçmemize neden kalmazdı,
Göçe neden kalmazdı bizim memlekette.
Yanlış zamanda,
Yanlış yöne yanlış yörelere göçünce,
Göçüverdik şimdilerde,
Kendi memleketimizde.
Göç işini ciddiye almadık,
Hep sahillere yönlendik,
Bakmadık dağlarda ovalarda neler oluyor.
Turist olunca kendi memleketimizde iki kuşak boyu.
Şimdi turist ettiler hepimizi kendi memleketimizde.
Bu ülkenin emek verdiği, eğittiği dünya insanı olmaya aday,
İlk kuşakları olarak,
Bizlerin ağabeyleri ablaları da dahil, anne babalarımız dahil,
Sanki yalnız bizler varmışız gibi yaşadık son elli altmış yıldır, belki de yetmiş seksen yıldır kendi memleketimizde.
Ahmet Kutsi Tecer kaderine terk edilmiş,
Kendi köyü Apçağa için yazdığı şiiri,
Besteleyince,
Münir Ceyhan ellili yılların sonlarında,
Hepimizin ezberlediği şarkının aslında ne manaya gelmesi gerektiğini, adamcağızın aslında ne anlatmak, neye işaret etmek istediğini bile göremeyecek, anlayamayacak kadar,
Kör ve görüşü dar insanlarmışız hepimiz hep beraber meğerse.
Hatta o kadar inanmışız ki bu memlekette sadece bizlerin olduğuna,
Çok sert, çok keskin bir şiiri veşarkısını çok sevimli bir şiir ve şarkı zannedip,
Sonuca ulaşmayan duygusallığa kaptırınca da kendimizi,
Neredeyse memleketi kaptırmışız da, farkında değilmişiz kent soylular olarak meğerse.
Orada bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Diyor şiir.
O köye gitmezsen, tozmazsan, tozunu yutmazsan, orada yaşayan köylülerin ellerini sıkıp,
Merhaba demezsen, o köy senin köyün falan değildir bir kere diyor aslında şair.
Orada bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Diyor şiir.
İçinde yatmadığın kalkmadığın ev, ne eve benzer, ne de içinde yatılıp kalkılacak hali kalır bir gün, ilgilenmezsen eğer diyor aslında şair.
Orada bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Diyor şiir.
Oradaki ses de bu ülkenin sesidir kardeşim diyor. Sen o sesi de dinlemelisin illaki diyor. Tınmazsan o sesi, bir gün o sesi öyle bir yönlendirirler ki, hoşuna gitmese de, doğrulardan uzaklaşsa da, çok dinlersin, dinlemek zorunda kalırsın bir gün diyor aslında şair.
Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
Diyor şiir.
Oradaki dağlar var ya, o dağlara sahip çıkın diyor.
İnmezsen çıkmazsan o dağlara bir gün senin olmaz, aynen köy gibi, ev gibi yani diyor. Ve de bir gün o dağlar kendi yollarını seçmeye kalkarlar ilgilisizlikten, açlıktan, fakirlikten, çaresizlikten, eğitimsizlikten, bugünlere gelinene kadar ki gibi diyor aslındaşair taa altmış yetmiş yıl evvel.
Ki,
Bizler ve de bizim ağabeyler ablalar ellerimizi çırpa çırpa,
Dağ başını duman almış marşını söyler gibi çığırken bu şarkıyı,
O sırada çoktan göçmeye başlamıştık aslında.
O günlerde atıldı temelleri bu hallerin.
Ahmet Kutsi Tecer,
Taa altmış yetmiş sene evvel yazmışanlatmış o günün zarifliğiyle,
İma ede ede, gözümüze burnumuza soka soka hem de,
Anlayana.
Adamcağız kırklı yıllarda milletvekilliği yapmış. Eğitim konusunda uzman tam bir köy çocuğu.
O zaman görmüş neyin ne olacağını bir gün, böyle giderde devam ederse bu düğün.
O günün zarifliği ile anlatmış,dinletememiş çok belli.
O zamanlarda,
Oradaki köylerde yaşayanları ziyaret etmeyince anne babalarımız, bizler ve bizlerin,
‘Arkadaş’ filmi kıvamında,
Devrimci geçinen kent soylu güya sosyalist ve de milliyetçi ağabeyleri ablaları,
Gün olunca, harman dönünce de,
Göçüvermişiz hepimiz hep beraber el ele.
Devlet yapmalıymış. Devlet onu yapmalıymış, yapmamış.
Devlet bunu yapmalıymış, yapmamış.
Devlet şunu yapmalıymış, yapmamış.
Devlet kim be? Kim bu devlet?
Sen ben o ağabeyler ablalar teyzeler amcalar dayılar yengeler dedeler nineler,
Anneler babalar.
Devlet biziz be. Hangi devlet? Senin devletinse eğer bahsi geçen,
Sen senin devletini senin zannetmezsen,
Senin devletine sen sahip çıkmazsan,
Gün olunca, harman dönünce,
Çıkar bir şair başlar yazmaya. Bu sefer,
Orda bir devlet* var, uzakta
Diye…
Bakın ne diyor devlet*in tanımları için T.D.K. Büyük Sözlük,
-Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.
-Sınırları belirli bir yurt ve töre düzeni içinde, ülküdaş insanların topluca ve kamu yararınısağlamak amacıyla örgütlenerek kurdukları ve benzeri topluluklarca bağımsız ve siyasal kişiliği tanınmış birlik.
Yaa, işte böyle.
Hep beraber örgütleneceksin diyor. Birlik diyor. Sen ayrı devlet ayrı değil diyor, sensin o devlet diyor. Varlık diyor. O varlığın bir parçası sensin diyor.
Bir yanda,
Devlet anadan bekleyen köylüler,
Diğer yanda,
Devlet babadan bekleyen kent soylular.
O anayla babadan,
Çıkanlarda bizleriz. Heç açmayacaksın ağzını şikayetlerden yana. Oturup başlayacaksın çalışmaya devletin için memnun değilsen. Öyle feysinbukuyla falan değil. Harbi çalışacaksın. Bak ne diyor tanım? Örgütlenmiş diyor. Sende katılacaksın devletin örgütüne o zaman.
Feysinbuku örgütüne değil.
Öyle dört beş senede bir, yok tepki oyu, yok çaresizlik tercihleriyle falan olmuyor bu devlet işleri.
Eğer ki,
Bugün yaşananlar yarınlarda da yaşanmasın istiyorsan.
Ha, feysbuk boyutundaysa durumun,
E valla, aslında arkanı dönüp fırtıyorsun da demektir devletinden. Hiç alınmaca yok.
Arkanı dönüp, kaçıyorsan,
Sırtından vurulmayı da göze alacaksın o zaman. Sonra kalleşe atma suçu, vay nasıl da vurdu sırtımdan beni diye.
Önce millet olmayı bileceksin.
Sonra binlerce yıllık geleneği, genleri yok sayıp, yok edip hücrelerinden,
Göçmemeye yemin edip, sahip çıkacaksın. Sırasıyla,
Önce evine.
Sonra sokağına,
Sonra semtine,
Sonra ilçene,
Sonra şehrine.
Evinde, sokağında, semtinde, ilçende,şehrinde öğrendiklerini de,
Gidip memleketinin en ücra köşelerinde ki köylerde tek tek, oralarda yaşayan insanlarla tek tek paylaşacaksın bilgiyi, görgüyü, vizyonu, evrensel doğruları.
Çıkıp üç beş şehrin on yirmi semtinden, gezeceksin, yaşayacaksın yüzlerce binlerce adını bile duymadığın, yaşadığınşehirde yerini bile bilmediğim semtlerde, sokaklarda tek tek.
O zaman sahip çıkmış olursun memleketine.
Memleketinle beraber,
İnsanlığa, medeniyete, özgürlüklere. Evrensel doğrulara.
Göğüs göğse savaşacaksın ki, sırtından vurulmayacaksın.
Arkanı dönüp, kalleşe fırsat vermeyeceksin.
Hatta yetmez,
Kalleşe bile kalleş olmamayı anlatacaksın, öğreteceksin tek tek.
Bu ülkenin hepimizin olduğunu anlatacaksın tek tek.
Atatürk gerçeğini anlatacaksın. Tabulaştırmadan, evrensel doğrularını, tek tek.
Atatürk'ün anlattığı gibi. Tek tek.
Amma,
Ayırt etmeden insanları, o şuymuş, bu buymuş diye.
Kavga etmeden.
Birlik olacaksın.
Tek vücut olacaksın,
Her bir organına ihtiyaç duyulan.
Orada bir köy yok uzakta.
Orada bir şehirde yok yakında.
Bizim köy var, bizim şehir var,
Bizim memleket var,
Hemşerim.
Ve hepsinden önemlisi,
İnsanlığın hemşerisiyiz hepimiz, hemşerim.
Atatürk’te bizim memlekette,
Tayyip’te.
Hepsi bizim memleketin köylüsü,şehirlisi.
Hepsi bu toprakların gerçekleri.
Amma,
Önce,
İnsanları dinlemeyi öğreneceksin.İnsanlara dinlemeyi öğreteceksin.
Dinlemezsen,
Dinlemezlerse,
Dinletmezsen,
Göçer gidersin hep,
Oradan oraya, şuradan şuraya. Hep beraber, her mahalden, her mahale.
Bir gün gelir ki,
Göçecek yerin kalmaz,
Memleketin topyekün göçtüğünde.
Kendimi kınıyorum yapmadıklarım için ve de eksikli yaptıklarım için memleketime. Hiçbir mazeretim de yok. Kınama cezasıveriyorum kendime.
Meclise gidecek yolum, meclise gitsin yolumuz bir gün hep beraber diyorum. İnanalım, çalışalım, gerçek olsun doğrularımız diye.
Hatta, hibe de edelim milletvekili maaşlarımızı devlete. Aç kalalım anasını satayım, böyle tokluk olmaz olsun ne faydası var ki gelinen bu noktadan sonra kendimize.
Hesaplaşmazsan kendi içinde kendinle,
Dürüstçe,
Kına yakarsın bir gün,
Göçe göçe gezdirdiğin, üstünde elli senedir oturduğun, yaydığın, mangalda kül bırakmayan,
Dötüne.
Göçmeden göçmeyeceğim söz verdim kendime. Göçertmelerineyse hiç mi hiç izin vermeyeceğim.
Her bir köşesi benim bu memleketim.
Ne Bodrum, ne Çeşme, ne Kuşadası, ne Kaz Dağları, ne Fethiye. Ne o sahil boyu, ne bu yazlık beldesine,
Var mısınız bu yaz,
Hep beraber gidelim,
Atatürk’le,
Tayyip Köyüne?
Yok musunuz?
O zaman razı olun,
Kaderinize.
Yayıp oturun kınalınızın üstüne.
Boğazda içtiğim rakı bile,
Zehir zıkkım olmaya başladı,
Damağıma,
Dilime,
Yüreğime.
Hiç bu kadar mutsuz yaşamamıştım,
Kendi memleketimde.
Temel’e sormuşlar idam sehpasında, son bir diyeceğin var mı? Diye,
-Ha bu da bana ders olsun demiş.
Bunu Temel demiş.
Ya Deniz, Yusuf, Hüseyin ne geçirdiler içlerinden son dakikalarında devletin ilmiği, devletin sehpasında,
Boyunlarına geçirilirken acaba?
Kınama mı?
Kınalı mı?
Karar vermek gerek.
Güzel geçsin pazarınız,
Geçebilirse.
Sindire biliyorsanız...
Herkese,
Sevgilerimle.
Göçmeden Göçsek mi Diyorum?-Göçeceğiz ya, yanımıza neler alacağız giderken?03.05.2012
Mesela bir sevgili şart, amma mızıkçılık yapmayan.Toleranslı,insana yiyip bitirmeyen cinsinden olacak.
Ottan moktan nedenlerle tartışma çıkarmayacak.
Çıt kırıldım olmayacak.
Sinekten böcekten korkmayacak.
Dirençli, tuttuğunu koparan biri olacak.
Yalnız kalmayı da sevecek.
Yalnız bırakmayı da bilecek.
Mutlaka birkaç hobisi olacak.
Canı ikide bir sıkılmayacak.
Telefonla konuşmaktan çoktan nefret etmiş biri olmacak illaki.
Şarkı söyleyecek. Tek oktavda olsa.
Tercihen bir müzik aleti çalabilir.
Dans etmeli arada.
Hijyen olacak amma titiz olmayacak.
Komik olanlar tercih edilecek. Kaçık olmalı, tam kaçık amma.
Aklı başında olmasın lütfen.
Ağlamasınıbilecek, önemlidir.
Hayvan sevecek, amma öyle uzaktan uzaktan değil.
Tarıma, bahçeye meraklı,
Biçki dikişkursunu A notuyla bitirmiş olacak.
Yürüyüşsevecek doğada.
Sululuk yapmaya yatkın olacak.
Sanat sevecek.
Rakı içecek.
Sevişken olsun. Rakı deyince aklıma geldi nedense.
Et oburolmasa iyi olur.
Sudan çıkan her şeyi, otu sebzeyi meyveyi yesin yutsun.
Hamur açmayıbilecek.
Börek uzmanı olanlarınşansı çok yüksek.
Çeşitli ekmekler yapabilecek.
Yemek yapmaktan zevk alacak.
Her gece illaki yatağımda uyurum diye takıntıları olmayacak.
Sabahlarıneşeli uyanacak.
Akşamlarıistediği saatte uyusun, sorun değil.
Sabahlamayısevsin.
Gözü seğirebilir amma dalmasın ikide bir. Lüzumsuz misafir gelmesin durup dururken.
Yüzme bilecek. Yandan yandan kurbağalama kabul görür.
Dolunay zamanı gergin olmayacak.
İkide bir jiletim bitti diye beni köy bakkalına yollamayacak, papatya suyu kullanmayıbilecek.
Odun kırmasın, ben kırarım.
Ateşi de yakarım.
Çamaşırı da yıkarım, geçiniz dert değil.
Hamallık tarafı da bana ait. Su getir, sebze taşı falan.
Temizlik hiç sorun değil, o da bende.
Kulübenin onarılmasını da üstlenirim, tamiratlar falan.
İlk saydığım işlerin tamamına ortak olunur, unutmadım,
Ütü işini atlamış gibi gözüksem de, zaten giderken yanımıza almıyoruz ütüyü. Gerek yok patronun unuttuğu yerde.
Okudum baştan, azmışım iyice taleplerde, uzun olmuş liste.
Yani kısaca,
Muhtemelen,
Yalnız göçülecek gibi gözüküyor.
Göçüyor muyuz,
Kendimize gelin mi alıyoruz, bende bilemedim.
Olsun.
İstemesini bileceksin.
Alamadın mı,o gün düşünürsün.
Göçme işinde sevgili ayağı en önemlisi.
Küçük tekne ile kalabalık denize açılmak gibi. Seçici olacaksın.
Olmadın mıyandın dağın başında, patronun sahilinde.
O koskoca dağ taş sahil valla dar gelir insana.
Tek başına gitsen, o da olmaz.
Gitmesen,
E gideceğiz diye yazıyoruz bu kadar.
Niyeti bozmak olmaz bu saatten sonra.
En fenası,
‘Ayy seni çok özledik’ diye sabah akşam çat kapı gelen densiz misafir tarafı.
Yedir içir, eğlendir,
Gezdir.
Arkalarından çamaşırdı, temizlikti.
Bir de severlerse oraları, ki seveceklerdir,
Tam küllüm oldun.
Çantayıkapan gelir.
Çoluk çocuk da büyüdü.
Emekli sayısı gittikçe artıyor da.
Gelirler, hoş geldin beş gittin, demeye kalmaz soruyu patlatırlar anında,
-Buralarda arsa fiyatları nasıl?
Tamam,
Şenlik başlıyor demektir.
Ovanın dibine yerleşir biri hemen.
Biri dağın eteğine.
Kesin kanka iki arkadaş bir örnek iki ev yaparlar yan yana yolun kenarına.
Kankalardan birinin girişken inşaatçı abisi, eniştesi,
Toplar onu bunu şunu,
Bizim kulübenin tam dibine yapar siteyi,
Hani ikiz villalar var ya sinir, dizim dizim taun haus, onlardan.
Köylü uyanık anında büfe açar. Hadi dereden, sahilden pet toplamaya başlarız bu sefer.
Demeye kalmaz evlere gündelikçi teyzeler gidip gelmeye başlar.
O teyzelerden birinin oğlu bahçelere bakar,
Damadıtesisatçıdır kesin.
Ova sakinlerinin aktivite meraklısı ukalası hemen bir kulüp kurar, Saklı Cennet Dayanışma Koruma ve Spor Kulübü. Okey tavla şakırtıları sarar ortalığı.
Hani gelmeseler akın akın, ne dayanışacağız, ne de korumak gerekecek.
Hastasıyım Saklı Bahçe, Saklı Köy laflarının. Saklı amma bütün alem biliyor. Bir de reklam bile verirler ‘Gizli cennet’.Kimden saklıyorlarsaartık o saatten sonra yok edilmiş cennetin gizlisi mi kalır.
Neyse,
Muhtar anında üç katlı damında demir filizleri olan çirkin pembe apartmanı çakar köşeye. Tepeye de su deposu, mehtabının içine etsin diye.
Altına kıraathane açılır peşinden. Köyün sapları doluşurlar karı kız göz temaşasına.
Ehh, hırsızlar da dadanır haliyle.
Demeğe kalmaz jandarma karakol kurar.
Demeye kalmaz akşamları mangalda et kokuları sarar bizim oraları.
Müzik desen kakafoni tam.
Çoluk çocuk zırlamaları gani.
Hani o ilk soru vardı ya,
Say o sorudan,
On yıla kalmaz,
Starbucksşubeyi açtı demektir bizim oralarda. Yanında şarküteri, eczane, karşısında pizzacı,çaprazında çiğ köfte pide lahmacun. Köşeye de bankamatikler.
Sonra al eline lap topu,
Başla yeniden yazmaya yetmişlerinde,
‘Göçmeden Göçmek mi Lazım’ diye.
Layklar gelir hemen bizim ova ahalisinden.
-Bizde gelelim.
E geldiniz ya,
Diyemezsin.
Bir gün ansızın tepen atar, süzülür şehre dönersin arkana bile bakmadan.
Başlarsın yazmaya;
Erguvanlar,
Yakamozlar,
Boğazda balık rakı,
Ahh ne güzel hayat diye.
Hemen yorumlar gelir,
-Geliyoruuuz…
Gel.
Ben gideyim sende gel.
Göçebe toplumuz ya,
Göç baba göç.
İlk defa Bodrum’a gittiğimizde Milas’dan sonra yol kırmızı topraktı.
Hava kaynıyor, camlar açık arabada, cümbür cemaat maaile langur lungur vardık Bodrum’a saatler sonra.
Bodrum’a vardığımızda Kızılderililer geldi zannetti çarşı halkı.
Garip garip bakıyorlardı bize.
Ben hadi bilemedin beş yaşında falan, yani elli yıl olmuş neredeyse,
Şimdiki yat limanından denize girdim, mayo hak getire. Patronun kumsalı, on yirmi balıkçı sandalı vardı, hepsi o.
O yıllarda Bodrum’a göçen tek tük insan evlatları neler hayal ettiler kim bilir.
Bizimkisi de kesin o hesap olur.
Göçeceksin,
Emme velakin göçmemiş hissi vereceksin camiaya.
-Neredeydin?
-Turla İtalya’ya gittik şekerim. Çok uygundu fiyatlar, üç ay kaldık. Venedik’ten ucuz ucuz İtalyan ayakkabılar aldık. Roma’da da outletleri gezdik bol bol.Şaheneydi valla…
-Ayy ne güzel…Bende gidiim…
-Git git, dönme hatta, ne yapcen kız buralarda. Çook güzel oralar.
Yırttın.
Kal birkaç hafta şehirde,
Sonra yeniden vıın…
-Neredeydiniz ayol iki yıldır?
-Nepal
-!!!
- Rahip olduk manastırda yaa. Kumları boyadık önce tek tek, renk renk. Sonra avluya yaşamı resmettik seksene doksan renkli kumlarla. Dönerkende süpürdük. Hayat böyleymiş. Resmedermişsin önce, sonra da süpürürmüşsün giderken.
-A aaa…ciddi misiniz, ayy bende resmetsem hayatı, ayy ne güzeldir kim bilir?
-Ayy ne diyorsun ayy, çook…Şakralarımız açıldı, ruhumuz hafifledi. Bak bu da üçüncü gözümüz. Kırp canım ablana, bak kırpıyor da. Hadi sizde gidin beş yıllığına falan, siz de kırpın…
-Ayy kesin gideriz valla, ayy bizde kırparız ayy... Söyliim akşam Osman’a.
Osman bitti, sense,
Yırttın.
-Neredeydiniz ayol üç yıldır, merak ettik.
-Sibirya’da.
-A aa ayol ne yaptınız onca zaman?
-Kaybolduk, ancak buldular.
-Güzel miydi?
-Ne diyorsun, doyamadık. İnsanın her gün kaybolasıgeliyor oralarda. Mutlaka gidin, hatta kalın on yıl oralarda.
Yırttın.
Sallaya sallaya önümüzdeki yirmi seneyi yedin mi iyice yırttın hem de.
Sonra gel desen gelemezler zaten senin ovaya, dağa. Yok siyatik, yok romatizma, yok dizlerde kireçlenme.
Bunamışı da olur. Attır üç beş tur apartmanının bahçesinde, geldik de, sevinir.
Sense zıpkın. Taşları sıkıp sıkıp çay demliyorsun suyunda.
Sorarlarsa da anlatırsın, Venedik havası, Nepal’in ruhu, Sibirya’nın yosunu iyi geldi bize diye.
Yalandan kim ölmüş.
Göçeceğiz o kesin artık.
Ok yaydan çıktı.
Diyorum ki,
Daha doğrusu diyorlar ki de,
Hep beraber göçelim.
Hani baştan çarpık yapılaşma, çarpık hayata çanak tutacağımıza,
Baştan paşa paşa biz parselleyelim orasını.
O da olur.
Talepleri toplarız.
Kıllık ve akıl testi hazırlarız önden.
Testten çakanlar kalır,
Geçenlerle kalkar gideriz hep beraber.
Ben ikisinden de çakarım amma,
Fikir benden çıktı ya,
O yüzden kontenjandan giriyorum listeye.
Şaka diyorum zannediyorsunuz,
Ciddiyim.
Dön başa,
İlk adımı atmalıyız hemen.
Önce oralarda bizi göçertmeyecek bir sevgili temin edilecek.
Herkes taleplerine göre yapsın listesini, düşsün bakalım yollara,
Beraber göçecek sevgili aramaya.
Zaten milletin elinde liste, aranıp duruyor yıllardır. Siparişe uygun sevgili avı. Alışık defineci ablalar, abiler.
İsterseniz herkesin uygun gördüğü sevgili adaylarını da toplarız bir havuzda,
Parsellerle beraber,
Çekilişyaparız,
Kime ne çıkarsa, bahtına artık.
-31 numaraaa…Manzaraya karşı dere kenarı eğimli arazi.
-Oleeeey...
-Sevgilinizde Mahmut.
-O ne be? Ben zaten erkeğim.
-Bahtınıza. Hem manzara, hem dere, hem de kadın sevgili. Yok artık…
Bizim arkadaş manzaraya karşı koyar başını Mahmut’un kıllı göğüs çeperine artık gün batımında içini çeke çeke, romantik romantik.
Ulen fikir bende çıktı yaa,
Bahtsızımdır ben,
Arsanın moktanı ile sevgilinin çakması da bana çıkar kesin kurradan.
Mahmut çıkmasında…
Göçeceğiz diye göçertmeyelim göçümüzü…
Evetciddiye alanlar,
Göçmek istiyorum,
Veya göçene sevgili olmak istiyorum,
Diyenler yazdırsınlar isimlerini.
Rumuz yok amma.
Yok,
Bahtı kara,
Yok,
Aklı kısa falan diye. Harbi gerçek isimler ciddiye alınacaktır.
Tayyip’i almam, peşinen söyleyeyim. Mahmut’un kontenjanından bile olmaz.
Abdullah olabilir bak.
Emme birşartla,
Tombul ayaklarına altı elek olmuş gri çoraplarını giyip, gözümüze gözümüze sokmayacağına söz verecek.
Haydi millet,
Göçüyoruz, kıpraşın.
Kitabınıda al,
Yüzsüzde değilsen,
Feysinbukunu bile yaparız dandikten.
Yaşasın.
Aklımıyiyim.
Göçertmezsem sizleri…
Not: Cumartesi akşamı yazımda, sevindirici haber var herkes için.
Tayyip’e yerleştireceğim bi güzel. Sığdıra bilirsem tabii ki. Talep çok fazla…
Göçmeden Göçsek mi Diyorum? - Telefonun ne cep olanı, ne kablolusu,01.05.2012
Ne internet, ne televizyon, ne radyo. Dağın başı diyorum ben, amma deniz kenarı da olabilir. Sessiz. Çıt yok. İnsanda yok. Sadece doğanın sesi. Ne iş güç, ne çoluk çocuk, ne para ne pul, ne siyaset, ne aşk konuşması.
Doğanın sesine ilave,
İstersen sadece,
Çaldığın müzikler.
Ha,
Bir de sevdiğin yanında olmalı.
Sende onun sevdiğiysen gönülden tabii ki.
O da göçmeye gönülden hazırsa tabii ki.
Elektrik?
Olsun derim.
Olmazsa felaket olmaz. Olsa olsa müzik dinleyemezsin.
Bana fena olur azcık.
Kalem kağıtla yazmam gerekir ki, yazım feci kötü.
Neyse dert değil.
Amma,
Şömine şart kulübede. Bir de,
Yanında tohumlar da olacak illaki.
Ekip biçeceksin oralarda.
Taze taze rokaları,turpları, maydanozları, tereleri, dereotlarını, domatesleri, fesleğenleri, naneleri, patatesleri, patlıcanları, kabakları, fasulyeleri, taze soğan, sarımsak falan…
Üst baş?
Bir küçük çanta dolusu yeter.
Zaten giyinen kim…
Makyaj malzemesini getireni vururum bilinsin baştan.
Kremde yok.
Hıtır hıtır olsa da elin ayağın.
Külle ov, pamuk gibi olur, yeter de artar bile.
Elin ayağın yerine önce yüreğin pamuk gibi olsun yeter de artar bile.
Neyine yetmez,
Zeytinyağlıdefneli, olmadı lavantalı sabun.
Hem kendini yıka,
Hem de çamaşırını.
Dişleri fırçalayalım mı?
Ne bilem, bilemedim. İsteyen fırçalasın istediği zaman.
Çok sıkıcı olmaya başladı elli seneyigeçti sabah fırçala akşam fırçala.
Saç traşınısevdiğin yapacak. Önce rezalet sonuçlar çıkabilir, amma zamanla öğrenirsin.
Sevgilisinin saçınıkesen yapan kadın erkek var mı aranızda? Veya sakalını traş eden?
Yok bende. Orada olacak.
Sıcak su banyo sobasından.
Eski usul.
Bas odunu altına,
Yıkan kaynar kaynar meraklısıysan.
Dökmece su ile yıkanmaca. Bir o sana, bir sen ona.
Sekside bee…
Zaten ısınma, yaşömine ya da sobadan. Yemeklerde sobanın üstünde. Şöminede de olur arada. Kuzinede ekmek yapacağız ayrıca. Nedir bunun Türkçesi yahu?
Kışsa ayvayıdayarız küllere yemekten sonra, bizim keçinin sütünden gelme kaymakta koyarız içine yerken.
Hain oldu. Olsun bakalım.
Tabak çanak tencerefalan?
Eser miktar.
Bardakta. Lazım oldukça yıkarız.
Emme,
Rakı stokunu sağlam tutmak lazım.
Az biraz viskide olsun stokta. Akşamüstü keyfinde iyi gider güneş batarken cıgaranla.
İsteyen seçsin şarabınıgetirsin.
Üç beş keçi lazım.
Peynir yapacağız. Yoğurtta. Sütünden.
Tavuk hanımlarla horoz efendi de şart.
Yumurtalarıgötürmek lazım rafadan sahanda duruma göre.
Ördek olmazsa olmaz.
Bunların yavrularını seyretmek çizgi filmden daha eğlenceli.
Kuyudan suyu temin ederiz, sorun değil.
Hem yemeğe, hem yıkanmaya.
Efendim, başkaa…
Aman çayla kahveyi atladık.
Fantezi istemem, bildiğimiz Rize çayı ile Türk kahvesi.
Orası bilmem ne cafesi değil, dağın başı, denizin dibi.
Espresso ve Americano ile doğdunuz sanki,
Töbe töbe.
Meyve gani.
Çalarız uzaklarda ki bahçelerden sepete doldurup.
Devletten, ondan bundan,
Aşktan sevgiden insanlıktan çaldıklarımızdan daha fazla yazmaz günahı.Rahat olun.
Dur yaa,
Dereyi atladık.
Dere olsun. Hava sıcaksa yıkanırız kenarında.
Durulanırız duruluğunda tazenin.
Arada balık ziyafeti de çeker bize.
Rakıya yalvarırız biraz kabul buyursun diye tatlı sudan çıkma balığı.
Hava karardı mı yak kandili, yağ lambasını.
Bak bakalım oynaşan ışıklar ne kadar yakışıyor sevgilinin güzel yüzüne.
Al sana dizi.
Her akşam başka heyecan, başka güzellik.
Yayın hakkı da senin.
Makas yemez müstehcen sahnelerde, yönetmen sensin, senaristte.
Akşamları doğa ne çalarsa onu dinlersin,
O da başka heyecan.
Kuşlar nasıl şakırsa ona göre eğlenirsin.
Sevgiliyi dinlersin esas.
Neler anlatır kim bilir. Sende anlatırsın.
Anlatamadıklarını bir türlü.
Onunda kimselere dinletemediklerini dinlersin, vakit bol anasınısatayım.
Konuş dur cır cır.
Hangi ayın hangi günündesin?
Sana ne.
Öğrensen ne olacak ki. Çok mu lazım.
Senin tarihin,
Gün doğdu, gün battı,
Hava soğudu, hava ısındı,
Dere çoştu, sakinledi,
Leylekler geldi,
Leylekler gitti,
Domatesler çiçek açtı,
Fasulyeler salkım salkım oldu kadar.
Gerisi hikaye.
Gerisi rakam. Ki, seni bağlamaz.
Ödeme yok.
Ne ödeyeceksin ki?
Keçiye süt parası mı?
Maydanoza tohum bedeli mi?
Kuyuya su faturası mı?
Elektrik?
Kessinler ittir et. Kesmeyeni…Kalemle yazar, şarkıları da ben söylerim.
Gün doğmadan uyanırsın.
Her gecede ölümüne sevişmeyeceksin ya.
Ya da üşenmezsen seviş dur sabah kadar. Sizin şeyinizin derdi beni germez.
Ürperirsin çıkınca kapıdan sabahın kör saatinde.
Serin hava dolar ciğerlerine.
Kokarda mübarek, ıslak ıslak bin bir türlü.
Otur eşiğe,
Çek bakalım güzelliği içine derin derin.
Şöyle bir salın evin önünde önce manasız.
Sonra horoz efendiye takıl, gır gır geç onunla.
Tohumlara dadanmış gelincikle, sincapla güzellik mi çirkinlik mi oyna biraz.
Çiçek topla sevgiliye rengarenk .
Koy yastığının üstüne,
Gülümseyerek uyansın.
Tavladın zaten sabahın köründe, sonrasında durumun kebap artık.
Sobanın üstünde kızart ekmekleri.
Çayı da demle.
Sür halis tereyağını ekmeklere, doldur sıcak çayı maşrapaya,
Çık bakalım tıkınarak teftişe.
Bak bakalım gece neler olmuş bitmiş derede, sahilde.
Üşümezsen,
Çıplak ayak.
Donsuz da.
Günün programını yap mesela.
Sabah dalga geçilecek.
Öğlen dalga geçilecek.
Akşamüstü dalga geçilecek.
Yorulunca dalga geçmekten,
Akşamüstü kestirilecek biraz mecburen.
Arada sevgili öpülecek, tercihen tacize yönelik mıncıklanacak.
Sonra esas meseleye gel asıl, otur düşün bakalım,
Akşam yemeği nerede yenecek.
Zor iş bee...
Çardak altında mı? Sahilde mi? Ağacın altında mı? Kayanın tepesinde mi?
Alıp ele içkileri,
Aç tartışmaya konuyu.
Ya ihtiyaca göre karar çıkar bu tartışmadan,
Ya da sarhoş olunur çimlenilir ondan bundan, yinede aç bi ilaç yatılır.
İkisi de uyar.
E ne zaman döneceksin şehre?
Sayıyor musun günleri?
Üçgün kaldı, beş gün kaldıdiye.
Yoo…
Dönmeyeceksin şehre.
Amma özlersin ya sevdiklerini.
Öyle mi?
Sevdiklerin özlerlerse seni,
Dayanamazlar gelirler dağına sahiline,
Gerçekten sevenlerinse, dertlenme sen sakın. Hem bak bakalım ne kadar seviyorlarmış seni.
Amma ya özlersen onu bunu şunu,
Hani şehrin nasip ettiği.
Eyy o zaman sende gelme benimle. Gittin mi dönülmez bizim dağdan sahilden şehre.
Yazıları postaya veririm,
Arada bir inince köyün bakkalına.
İçinizden biride koyar yayına.
En fazla birkaç ay gecikmeli alırsınız size göre lüzumsuz, bana göre hayati olan haberleri, o kadar.
Ha,
Amman siz bana mektup falan yazmayın sakın.
Umurumda değil yaşadıklarınızla, olup bitenler. Oldu da ne oldu.
Ben mi kurtaracağım memleketle, dünyayı.
Vur patlasın çal oynasın bizim orada hayat.
Size kalsın,
Patlata patlatavuranlarla,
Oynata oynataçalanlar.
Size kalsın şehrinizdeki hayvanlarla otlar.
Bendekilerse en orijinalleri,
Hem dört ayaklılar, hem de köklüler. Hayvan gibi hayvanlar. Ot gibi otlar.
Size kalsın doyamadan yaşamlar.
Benim oradaysa,
Yaşamaya doyamaz insanlar.
Size kalsın daldan dala sıçrayan uçuşan akıllarla, fikirlerle, yürekler.
Benim oradaysa,
Daldan dala sıçrayan uçuşan ya kuşlar ya böcekler ya da kelebekler.
Size kalsın ömrünüzün ikinci yarısında yapamadıklarınızın peşinde koşmalar hala.
Benim oradaysa bir ömür var, bir de nimetlerden alabildiğin kadar nasipler.
Size kalsın alamadıklarınızla edinemedikleriniz,
Benim oradaysa artık o gün bahtımıza ne çıkarsa önümüze gelenler.
Size kalsın bitmez tükenmez doyamadığınız zenginlikleriniz, seksleriniz, aşklarınız, sevgileriniz.
Benim oradaysa,
Biz çok fakiriz,
Bizim,
Bir kulübemiz var,
Bir kendimiz,
Bir sevdiğimiz,
Bir de bir tanecik sevgimiz.
Bir de bülbüller şakırken,
Gündoğumunda,
Sevişmelerimiz.
Ehh ne yapalım,
Zenginin kıçında don durmaz,
Fakirin kıçında don olmazmış.
Biz fakiriz ya,
Hazır,
Kıçımızda don yokken,
Seve okşaya,
Koklaşa gülüşe,Yüzümüzde tebessüm, elimizde rakımız,
Zamanı gelincede mutlu mesut,
Göçer gideriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder