İnsan – 30.05.2012
İnsan – 28.05.2012
İnsan –26.05.2012
Not:
Sana ev ödevi. Sorular geliyor, çalış bakalım cevaplarına.
-Başını kendi dini inançları çerçevesinde kapayan kadınların kaçta kaçı babalarından, ağabeylerinden, kocalarından gizli seks ilişkileri yaşıyorlar?
-Bu kadınların yaşadıkları seks ilişkilerinde hem ‘ruhsal’ hem de ‘fiziksel’ olarak ‘sağlıksız’ ve ‘ters’ olan taraflar nelerdir?
-Bu ülkede ensest ilişkiye zorlanan ve tecavüze uğrayan kızların kadınların gerçek sayıları kaçtır?
-Bu kadınların istem dışı hamile kalma oranları nedir?
-Bu kadınlar içinde hamile kalanların kaç ta kaçı kürtaj oluyorlar ve hangi şartlarda?
-Kürtaj olan bu kadınların babalarının, ağabeylerinin, kocalarının, sevgililerinin kaçta kaçı kızının, kız kardeşinin, karısının, sevgilisinin kürtaj olduğunu biliyor?
-Dini inançları bütün erkeklerin sence kaçta kaçının kaç karısı ve sevgilileri var, gizliden gizliye evlerini ziyaret ettikleri?
-Gizliden gizliye evlerini ziyaret ettikleri kadınların kaçta kaçı doğum kontrol hapı alıyor, kaçta kaçı spiral kullanıyor?
-Gizliden gizliye ev ziyaretleri ile diğer karıları ve de sevgilileri ile seks yapan dini bütün erkeklerin kaçta kaçı prezervatif kullanıyor?
-Sen esas bu kürtaj işini başını örtmüş örtmemiş kız anneleriyle görüştün mü hiç sallamadan evvel?
-İktidarda olmakla, iktidarsızlık arasında bir bağ olabilir mi?
Kürtajı.
İnsan – 24.05.2012
Tabii ki,
İnsan – 22.05.2012
Feysbuk önce insanların özel hayatlarını halka açtı yıllar evvel, şimdi de şirketi. Özel hayatları ifşa ederek geldikleri noktada şirket değeri on yılda yüz milyar doları geçti. Vay babam vay.Ne kadar çok istekli ve de meraklıymış insanlar özel hayatlarını açmaya, sergilemeye.
Memene, kalçana, göbeğine, kaşına, gözüne, yüzüneestetikler yaptırırsın, hatta göbek deliğine bile, olmadı çiçek aşısının izini kazıtırsın,
Güzel mi güzel olasın diye.
Amma,
Kalbin aklın doğuştan çok güzel değilse,
Amma çok fenanın da en en güzelinden,
O memelerle kalçalar var ya, heç bir halta yaramazlar şekerim, bil ki,
Paraların gitti çöpe.
Sen istediğin kadar,
Gerdir,
Doldur.
Derinin içini,
Dışını.
Sentetiklerle,
Estetik olasın diye.
Neden?
Güzel olacaksın diye.
Kim bilecek senin güzelliğini?
Senin gibi,
Şişme basma,
Doldurma, yüzü donmuş,
Güzeller.
Güzelliğin,
Memenin ölçüsüyle,
Ucunun nereye baktığına kaldıysa,
Ki,
Kaldı,
Ki artık tek tip dış güzellik bile, sanki cola kasasını tepeden,
Dikizler gibi bakınca hurilere kafelerde, dibinde dibinin boyası accık gelmiş, üst sarı beyaz İsveç olmadı Oslo kıvamında,
Amma alt kestane, hakiki Erzurum.
Memenin ucu gittiğin yolun yönünü mü göstermektedir hayat serüveninde senceleyin? Yoksa kıçın kalkınca havaya hoplaya zıplaya gidiyor mu sonra kızgın tavalara?
Seni beğenen neyini beğeniyor patron aşkına?
Hadi bize söylesene…
Bir çift meme ile bir ömür geçer mi?
Veya bir kalça ile mesela?
Ya çizgisiz gergin bir yüzle?
Geçmez mi?
Bir meme ile ne kadar vakit geçirir bir erkek acaba tüm ömrü boyunca?
Bakmaklar dahil…
Bir kalça ile de mesela? Gözü gömmekler dahil…
Veya bir çizgisiz gergin bir yüzle? Melül melül boş baksan da o yüze…
Geçiniz.
Akılda öyle.
Sonradan güzelleşmiyor akıl.
Ya güzel akıllarla donanıyorsun taa doğumundan itibaren, sonrada basıyorsun o güzel akla insanlık aleminin tüm güzelliklerini bir güzel, hem de iyicene,
Ya da,
Akılsız mı akılsız oluyorsun her daim,
Hep. Rezalet derecesinde kımıl zararlısı gibidirler, akılsız çirkin akıllar.
Kalpte öyle.
Ya güzeller güzeli bir kalbin oluyor doğumdan, sonrada daha da donatıyorsun iyicene süsler püsler falan sevgilerle,
Ya da kalpsizin tekisindir sen zaten,
Güzeller aleminde. Defter dürülür yani, anında.
Aslında,
Kalbi aklı çok güzel olanın,
Ne işi var,
Meme kalça yüz göz gerdirmede, büyütmede, kaldırmada, hoplatmada diye takıyor insan kafayı. Kafa bu.
Aşk,
Kalbeyse. E her halde.
Hayranlıksa,
Aklaysa. E her halde.
Sevgiyse,
Yüreğeyse. E heer halde…
E ee,
Ne kaldı geriye sonuç itibariyle,
Aşkta varsa, hayranlıkta, sevgide? Ney için gerekli bu kokteyl şekerim?
Geliyor cevap,
Mutlulukla,
Huzurmuş, bu fani dünyada diyor felezoflar.
Ki,
Bütün bunlar varsa,
O zaten o dakika,
Cepte. Ymiş diyorlar dedik a, mutlulukla huzur.Ha, not alın, aşk şartmış bir, ha bir de çook güzelinden güzel mi güzel akılda, sevgide.Şart. Mış.
Emmelakin, en güzelinden olcekmiş.
Ki, memede jöle çok fenaymışsevişirken. Hoptiri hoptiri ediyormuş, diyorlar, görenlerle, edinenler.
Bir erkeğin hayatının ne kadar süresi geçer güzel bir akıl ve kalple?
Tamamı.
Meme kalça? Gerilmiş yüzle, kollarla bacakla?
Az.
Azdan da öte.
Öyle demeyin yaa, amma yani yaa,
Sevişme halleri varmış daha yani yaa...
Lazımmış dik meme ile top kalça,
Gerilmiş,
Öp beni dudaklarda. Üst dudak kelebek. Ucu uçtu gidiyor Ihlara vadisine, üremeye. Ki, aradan diş de sırıtıyor. Kapa kız ağzını, olmuyor olmuyor diye şarkı deyyo bize.
Haa,
Bak bu durum,
Aslında,
İktidarsızlığının suçunu,
Milletinde aramak,
Tan, Recebim Recebim aslan Recebimin ne farkı var allasen?
Ha ne farkı var,
Patron aşkına?
Geçiniz.
Erkeğin beyni boşalmadan tekrar dolmuyor zahir.
Nasıl boşalır erkek beyni?
Orası da,
Malum,
Bildiğimiz yerden boşalıyor muş,ki,
Bildiğimiz yerden geldi.
Yani soru manasında şey ettik aslında,
Erkek beyni boşalınca,
Ne doluyor tekrar aynı tasa? Diye kaygın yoksa, demek ki estetik sentetik ha durumlar sizlerde de.
Boşalanın aynısından mı dolar taşar beyinler tekrar dan?
Yoksa,
İnovatif düşünceler mi?
Daha da,
Güzel,
Aklın gönlün peşinde koşan…
Erkeğin aklını,
Çelmek için memelerini kalçalarınıöp beni dudaklarını kullanan kadınlar,
Meme kalça öp beni dudak peşinde koşan,
Erkekleri,
Heç sevmiyor,
Onlara öküz deyor.
Anaa…
Hoppala yarim yaz geldi, bahçeye kiraz geldi.
Demek geldi içimden.
Neden yaptırdın memeleri?
Daha da güzel olayım diye.
Neden zıplattın kalçaları?
Daha da güzel olayım diye.
Neden çektirdin kaşları gözleri yanakları gıdıkları?
Daha da güzel olayım diye.
E bravo.
Devam.
Oldun mu güzel?
Oldum.
E sonra?
Var mı şööle bir güzel bir erkek pervane etrafında?
Aa aa yok valla.Varda güzeli yok.
Vah vah. Neden acaba?
E e var olanlar nasıllar barişeker?
E e geliyorlar hayatıma, sonra öküz bunlar kaçıp gidiyorlar bir çift meme ile kalçaya.
Vay, öküzmüş hakkaten yav…
E e sendekilerden daha mı güzelmişo memeler kalçalar ablam?
Öööleymiş de aslında, değilmiş de alsında. Aslında yaşı da kadının,
Çıtır kıtır,
Vır vır vır.
Laf ola beri gele.
Sonra,
Amma ne buluyor o kadın o adam daşekerim yaa…
Hatta ve de,
Amma ne buluyor o erkek o kadın da şekerim yaa…
Ne mi?
Kalple, akıl.
Güzelinden. Çok güzelinden hem de.
Ömür geçireninden de hem de.
Amma erkek maymuna benziyor.
İyi, seninki leopara benziyor da,
Öküz diyon.
Diğeri, öküz demiyo, memnun kız maymunundan, napcez kız şimcik biz.
Ossun,
Ben leoparlar aleminin öküz olmayanından istiyomm…
İste kız.
İstemek bedeva.
Ne buluyor be bu herif o karıda? Yamuk yumuk.
Çok güzel bir kalple, çok güzel akıl, hıyar efendi hazretleri.
Amman,
Geçer mi be bir ömür bu kadınla?
Geçer hem de ne güzel geçer.
Şişme bebek mi?
Şiş göbek mi?
İşte bütün mesele.
Diye garip bir açılım atınca ortalığa,
Amma amma diyenler var,
Dietler ormanında selülitleri dökerkene. Zıppırı zıppırı koştururkene. Aslında bir anlamda,
Detokslasakdamısaklasak, detokslamasakdamısaklasak,
Diye zaten kafalar karman çorman,
Ayaktan çıkan sular simsiyah,
Ulan ben pis miyim mendebur mu ikilemi de,
Vurunca alttan,
Hemen ısırgan suyu içmelisiniz.
Ki,
Ki sini bilmem.
Öyle. İç dediler mi içcen.
Çörekotu yağ içiyom her sabah, gık var mı gık?
Yok.
Neden? İç dediler mi iççen. Öyle.
İç güzellik çok önemli.
İçini güzelleştirecen öncek bir kerre.
Amma, kalbin ve aklına güzelse güzelde yakışıyor bee güzellik için güzelliğine.
Hani derler ya, güzele ne yakışmaz? Ne? Biliyom ben. Çirkin yakışmaz kessin...
Çok sırıtıyor valla kardeş yaa. Telaşlanıp fark edince her bir şeyi bu alemde,
Hele sevgiyi, aşkı, güzeli gönlümde,
İçime dönüverdim, baktım ki içim güzel amma, is olmuş is.
İsi sileyim dedim,
Zormuş meğer, çünkü içim çok isten çok pis olmuş. Ehh,
İçimize yatırım yapalım bari deyince,
Sevdiğim, sevenimle, haydi deyip el ele verip,
Tütünü bıraktım dün akşamleyin. Elimden dudağımdan burnumdan ciğerimden gırtlağımdan dilimden çantamdan cebimden masamdan.
Zor oldu boşanmak, kırk yıllık ateşparçası dumandan yahu.
Da,
Kafam iyi oldu, dumanı çekmeyince ağızdan burundan,
Umarım,
Düzgün anlattım size,
Diye düşüyorum, aslında,
Sevişmeyin sakkın falan demek istemiştim.
Vallah billah yetmişinizde kabile kadar kalabalık olursunuz, demek falan istemiştim.
Kürtaj yassah.
Hadi seviştiniz,
Tedbir alınız lütfen biraderler diyorum, beyniniz boşalırken. Demek istemiştim, dedim mi sahi? Derken,
Üç aylar müjdesi geldi kafası gidik,
Estetikten her şeyi olmuş sentetik, içi ayrı dışı ayrı çirkin insandan, derken, baktım ki, gelmiş üç aylar,
Yani,
Recep Şaban Ramazan. Ehh, o zaman bu işi toptan çözelim,
Bari, oldu olacak,
Ben diyorum ki,
Gelmişimizin geçmişimizin,
Tek bir babası,
Olsun,
O da,
Tayyip Erdoğan.
İnsan – 28.05.2012
Özgür olacaksın, hayat standardına ve şekline müdahale olmayacak, sen nasıl istersen öyle yaşamaya devam edeceksin bildiğin gibi, hatta hayallerinde aynı kalacak, amma o kimse ‘O’ gelip seni sevecek aşık olacak, pamuklara sarıp el üstünde tutacak ömür boyu.
Oldu, gözlerim doldu.
Diye bir hayale kapılmış gidiyor kadınlar erkekler,
Kazık kadarlar hem de.
Kafamı buluyorlar diye bakıyorum,
Amma,
Ciddiler yahu.
Kim ‘O’?
Salak bir şey olsa gerek bu devirde.
Ya da sana aşkından bir müddet için salaklaşmış biri.
Aslında salak dediğim, aslında olması gereken,
Sevgiye yakışanı.
Sevgiyle öpüşeni, iç içe geçeni.
Ki, artık salaklık olarak algıladığı için insanlar gerçek anlamda sevmenin yaşamlara taşıdıklarını,
Yaşamları içinde attıkları adımların boyu posu adına kuyruklarında ki hüsranları esas alarak yaşadıkları için, ve de,
Kimsenin kendi kurduğu kendine ait yaşamından ödün vermediği, vermek istemediği bir toplulukta,
Hadi verdi ucundan kıyısından, esas amacın karşısındakini illaki kendi beklentileri ve de menfaatleri adına değiştirme çabasıyla yaşayan bir topluluktan,
Sevgiye saygı duyulmayan bir toplumda,
Çıkmaz böyle salak bir salak.
Çıkarsa da, çıkınca da efsane olur o sevgi, efsane aşk olur, çok özenilen hem de.
Ki, özenenler kimler?
Baba kadınlar çoğu.
Yani ‘baba gibi kadın’ anlamında değil de,
Babalık görevlerini de üstlenmiş anneler özenenler.
Ya da,
Hem koca hem karı. Aynı kadında. Hem erkek hem kadın aynı kadında.
Erkeklere bak,
Yaslanacak kendine bakacak anne arıyor gibi sanki çoğu.
Ararken de,
Evdi yemekti çamaşırdı derken kısmen kadınlaşmışlar çoktan.
Hem erkek hem kadın kıvamına gelmişler artık bir kısım özenen erkeklerde.
İyi biliyoruz insanoğlu aslında iki cinsi birden taşıyor içinde de,
Üreme dürtüsü hariç, hazlar hariç,
Tek hücreliye doğru bir gidiş var sanki.
Tek hücreli amma,
İllaki erkek kadın da olsun yanında. Ki, normal.
Ki, normal olmayansa,
Baba kadınlarla,
Karı erkekler,
Kadın gibi kadınla,
Erkek gibi erkek,
Avına çıkmışlar,
Tek hücreliler diyarında.
Oldu.
Değişen hayat şartları çift olarak yaşamın genetik yapısında var olan özellikleri erozyona uğratırken geçen asrın ikinci yarısıyla bu asrın başlarında ,
İlişkinin tanımın da şekli şemali de değişiyor bu değişime paralel olarak.
Değişiyor amma,
Birkaç kuşak evvelin aile biçimine özlemse,
Hala gönüllerde.
Normal.
En az on yirmi kuşak sonra biter,
Erkek gibi erkekle,
Kadın gibi kadın avı toplumda.
Önce geçmişini sileceksin insanların ki,
Geriden gelen özlemleri olmayacak duygularında. O geçmişse yavaş yavaş siliniyor zaten.
Mesela, dantel.
Gir baba kadınların evlerine,
Dantel yok ortada.
Eşyaların üstünde falan. Sehpaların, koltukların falan. Dantel yok göz önünde.
Amma,
Kilotlar dantel.
İçlerine kaçtı kadınlarınzamanında dışlarında yer alan dantelliği. Sertleşti dekorasyonun süslü yapısı. Süs feminenken zamanında, oldu bugünlerde maskülen. Kadınlığın naif dokularının ellerinden çıkıp gitti, kurgulanmış süsleme mantığına oturdu evlerde ki yaşam bile.
Gir karı erkeklerin evine,
Bir düzen bir düzen.
Düzü düze düzgün tutmayı öğretti, evlerini, yatak odalarını, banyolarını hayat onlara.
Yemek yapan karı erkek sayısı gırla.
Ne yemekler, ne yemekler. Amma, eve gelince işten, mis gibi kokan yemek kokusu yok artık.
Eve gelirken ekmek getiren erkekte yok artık.
Tamirattan anlayan baba karıda çok bu yüzden.
Mecbur. Bozuk makine ile mi yaşasın? Yanmayan lamba ile mi otursun…
Yemeğini yapan erkek çok. Mecbur. Pizzayla mı geçirsin ömrünü…
Kadın gibi kadınların olmadığı bir alemde,
Erkek gibi erkeklerin olmadığı bir alemde,
Anneler annelik dokularını yitirmeye başlayınca iş dünyasının para kaygısının sertliğiyle kavrulup,
Anneler kendileri ve çocukları için ekmek peşinde koşunca sabahın köründen gece yarılarına kadar,
Babalar çocuklarının dokularından bi haber yaşayınca, patır patır çoğalan boşanmalardan sonra,
Babaların peşinden de başka kadınlar koşmaya başlayınca ekmek peşinde,
Bu arada yeni evlenmelerle anneler başka annelerin çocuklarına,
Babalarda başka babaların çocuklarına,
Annelik babalık, ablalık ağabeylik yapınca da,
Bizim kuşağa kadar yürüyen, yürümüş aile anlayışı yapısı çöktü, eridi gitti bir yerlerde.
Nerelerde?
Aydın ve yarı aydın,
Kent soyluların yaşadığı yerlerde.
Şimdi, bundan geriye dönüş olur mu?
Olmaz.
Zincir kırıldı bir kez.
Kırıldı da,
Duygular baki kaldı.
Baki kalan duygularında en tepesinde,
Sevmek,
Sevilmek,
Bir kadınla bir erkekle geriye kalan ömrü beraberceaynı çatı altında tamamlamak,
Arzusu, hayalleri,
Hala koruyorlar yerlerini.
İyi de, nasıl olacak bundan sonra,
Baba kadınlarla,
Karı erkeklerin,
Aynı evde yeniden kurulacak, kurgulanacak,
Kadın gibi kadın,
Erkek gibi erkek,
Özlenen, arzu edilen çift olarak yaşamları?
Nasıl olacaktan öte,
Olacak mı?
Esas.
Niyetler iyi de,
Bekarların, dulların, yeniden evlenmişlerin, annelerin babaların, çocuk sahibi olmamışların, kendilerine kendi başlarına kurdukları,
Hayatların belki on senedir yirmi senedir,
Süre gelen yapıları,
Pek de uygun değilmiş gibi gözüküyor,
Anne baba, dede nine kuşağından miras kalmış,
Aile yapısına hasret,
Özlemlere, hayallere.
Milyonlarca yıldır süre gelen,
Kadınınve erkeğin birlikte yaşam yapısını,
Yapılanmasını,
Değiştirirsen sen son iki kuşakta, nedeni ne olursa olsun,
Kimyasını bozarsın,
Sevginin de aşkın da,
Aynı çatı altında ömür boyu süreni türünde.
Ki,
Bozuldu.
Aramızda elinde çanta sevgili evi gezmemiş,
Çanta çok geldiyse lafa,
Çantasında diş fırçasıyla, deodorantı ile gezmemiş olanlarınız var mı,
Geçmiş kadın erkek ilişkilerinde?
Hani her hafta gece birlik,
Hani hafta sonu,
Misafircilik oynamamış var mı? Bekarlar dullar aleminde?
Vardır.
Bin kişiden çıksa çıksa, on yirmi kişi çıkar.
Gerisi,
İllaki birkaç kez misafircilik oynamıştır, o da en az bir başkasının evinde,
Sevgisi, aşkı uğruna.
Seks turlarını saymıyorum,
Onlar konumuz dışı şu an.
İllaki misafircilik oynamıştır. Oynanırda. Amma, geldi mi sıra misafircilik oynamaya,
Tam da o gün,
Kendi yaşantınla bir başka insanın yaşamını çift yaşamına oturtmak adına,
Vazgeçmeyi de bileceksin o gün gelene kadar sarıldıklarından. Yoksa hiç koyma diş fırçanı çantana.
Azıymış çoğuymuş bakmadan.
Madem ki beraber büyümedin, büyüyemedin sevgilinle, karınla kocanla,
Geçiremeden on yirmi otuz seneleri el ele,
Beraber oluşturamadan çift olarak tek bir yaşamı, ve de,
Madem ki geldi artık yaşlar, kırklara ellilere,
O zaman vazgeçmeyi bileceksin,
Kendine ördüğün kendini koruduğun kabuktan.
İki kabuk yan yana,
İki ceviz kadar kaynaşırlar birbirlerine yıllarca yan yana yerleştirsen de.İkisi de ceviz, amma iki ayrı ceviz. Tek ortak taraflarıysa yan yana düşmüş iki ceviz olmak.
Tek bir kabuk haline dönüşmeden,
Olmaz, olamaz tek bir hayat aynı çatı altında.
Tek kabuk olmadan,
Özlenen, hayali kurulan sevgiyle aşkla aynı çatı altında yaşanan çift hayatına kavuşulamaz.
Sarılırsan sımsıkı kabuğuna, kabuğunla yaşar gidersin,
Özlem duya duya efsane olmuş sevgilere, aşklara.
Sevgi esarettir.
Ya kendini seversin, kendine esirsindir kendi özgürlüklerinle kendi yaşamında,
Ya bir insanı seversin kadın erkek, esirisindir o insanla kurduğun yaşamın.
Ve de,
Özgürlüklerin kendine ait değildir artık, özgürlükler’in’ yoktur, özgürlük’ler’ vardır artık, iki kişiliktir,
O insanla var ettiğin yaşam kadardır artık özgürlük’ler’iniz artık.
Ya kendine ait kendi özgürlüklerinin koşarsın peşinde, kendine olan sevginin esiri olursun,
Ya bir insanla kurduğun yaşamın. Gerçek sevgi varsa içinde.
İllaki esarettir sevgi.
Amma,
Sevgi özgürlüktür de bak aslında. Amma, gönüllerde.
Neyin esirisin ona bakacaksın bu yaşlarından sonra.
Özgürlüğünün mü esirisin? Kendine kurduğun yaşamın mı esirisin? Kabuğun kadar ki yaşamının mı esirisin?
Yoksa,
Bir insanı severken o insanlar birlikte yaşadığın hayatın mı? Bir insana duyduğun hissettiğin duyguların mı?
İkisi birden aynı anda olsa?
Olmaz.
Olana da gerçek sevgi denmez, gerçek aşk da.
O yüzden sevgi varda, sevişen çift yok ömürleri boyu.
O yüzden aşk varda, aşkını yaşayan çift yok ömürleri boyu.
Sevmeyi sevmek, sevmek, aşık olmak, aşkı sevmek başka,
Sevgiyi aşkı, sevdiğinle aşkınla ömür boyu aynı çatı altında yaşamak, yaşayabilmek, yaşamayı becerebilmek başka.
Danteller çıkmadan sandıklardan,
Kolunun altına ekmeği alıp gelen de yoksa,
Boşuna özleme,
Özlemini çektiğin aileyi tek bir yaşamda tek bir evde.
Dantelle, ekmekle başlar bu hikaye, bir ömür boyu bir birlerine olan sevgiye aşka esir bir kadınla bir erkekle de sürer gider bu hikaye.
Gerisi,
Masaldır, dinlersin anlatılanları,
Tek başına,
Kendi,
Ceviz kabuğunda, kendi ceviz kabuğundan duyabildiğin hissedebildiğin kadarıyla.
Gerisi,
Laf salatası gönüllerde, sohbetlerde, özlemlerde.
Bıyık yakışmaz kadına,
Dantel de,
Erkeğe.
Öyle.
İnsan –26.05.2012
Esas cinayet, manevi duygularıyla oynayarak insanları esir almaktır. Esas cinayet, din yoluyla insanların kimliklerini yok etmeye çalışmaktır. Esas cinayet, aç sefil cahil bırakmaktır çocukları. Esas cinayet, duyguların üzerine kezzap dökmektir.
Esas cinayet anneleri babaları çocukları karşısında boynu bükük yaşatmaktır.
Ne diyon hemşerim sen yaa?
Kürtaj için cinayet diyorsun, peki,
Sezaryen ne ola ki?
Sana ne kimin nereden çıktığından. Sana ne kadınların vajinalarının çapından.
Baktın girişleri kontrol altına alamıyorsun, çıkışlara mı taktın kafayı?
Cehaletin boyuna bak sen. Cüssesine bak sen. Cehaletinin ne kadar sınırsız olduğuna dair cahilliğine bak sen.
İnanç cehaleti diye bir cehalet türü var.
Tutmuşsun tutturmuşsun bir yerinden inanıyorsun amma,
Muhakeme yeteneğin yoksa genlerinde,
Kök kültürden mahrum doğmuş ve büyümüşsen bir kez,
Sen istediğin kadar diplomaları diz duvara, neyin başı olursan da ol,
Nafile.
Hayatı kendine değil,
Çevrene zehir ederek, hatta zehir saçarak yaşar ölürsün bir gün.
Sadece kendi düşüncelerine,
Doğruların sadece kendinde toplandığına,
İnanmak,
Kadar zararlı bir şey yoktur toplu yaşamda.
Ki o toplu yaşam,
Karı kocalık, sevgililikle yani iki kişilikten tut da,
Çoluk çocuk aile, akraba, eş dost arkadaş kalabalığından tut da, topyekün insanlık alemine kadar.
Sosyal hayat, ister devlet ister özel sektörde,
İster çalışan, ister iş sahibi, ister yönetici olma noktasına kadar aynı bönlük içinde,
Yürür gidersin hayatın içinde.
Hele kadınlık, erkeklik, karılık, kocalık, aşık, annelik babalık,
Yöneticilik, ekonomik, makam,
Gücünü de kullanıyorsan,
Gütmek için,
Kendi inançların doğrultusunda,
İnsanları,
Her gün onlarla, binlerle cinayet işliyorsun demektir.
Öldürürken,
Ruhlarını duygularını geleceklerini insanların,
Kimliklerini de.
Bekara karı boşaması kolaydır derler.
Davulun sesi de hoş gelirmiş uzaktan.
Sen,
Ne mene bir insansın ki,
Sen ne bilirsin ki,
Sen neyin muhakemesini yapabildin ki bu güne kadar da,
Kürtaja cinayet diyorsun?
Kimsin sen hemşerim?
Nesin sen?
Ne kadarsın sen yahu?
Cinayetse konu,
İnsanları esas sen öldürüyorsun, sen.
Hem de toplu kıyım yaparak ağzından çıkan üç beş kelimenle.
Sen hiç,
Ayağında yırtık pırtık lastik terlikle buz gibi havada okula yürürken soğuktan kıpkırmızı olmuş üç parmak boyunda çıplak bebe ayağını alıp da eline ısıtmaya çalıştın mı hiç?
Mesela.
Sen hiç,
İşsiz, cepte bir lira yok, evde çocuklar aş bekler, ekmek bekler, elektrik kesik, yakacak tek bir şey kalmamış donuyor ölüyorlar açlıktan bebeler evde, diye bile bile evinin kapısına doğru bir koca bir baba olarak yürüdün mü hiç?
Mesela.
Sen çocuğuna aylarca defter kalem kitap alamadan yaşadın mı hiç?
Mesela.
Sen ateşler içinde yanan bebeğini kucağına alıp karda kışta yağmurda otobüs duraklarında saatlerce kıvranarak hem de saatlerce kuyruk bekleyeceğini bildiğin devlet hastanesine yetiştirmek için çırpındı mı hiç?
Mesela.
Sen okumak isteyen, pırıl pırıl okuyan çocuğunu okuldan alıp da aş için işe yerleştirmek zorunda kalan bir baba oldun mu hiç?
Mesela.
Sen aşktan sevgiden kafayı yerken coşup sevgilinle karınla sarmaş dolaş deliler gibi sevişip de, boşaldın mı hiç?
Mesela.
Sen çok fakirlik bilir misin hemşerim?
Sen çok çaresizlik bilir misin hemşerim?
Sen çok pişmanlık bilir misin hemşerim?
Sen geçtim çokunu, sen aşk bilir misin hemşerim?
Sen,
Esas,
İnsan nedir, insanlık nedir bilir misin hemşerim?
Sen var ya sen,
Senin bir halttan anladığın, bir halt bildiğin yok hemşerim.
Senin gibi,
İnanç cahilleriyle dolu olduğu için, dolmasına izin verildiği için bu topraklara, daha da dolsun diye bu topraklara,
Çıkardılar seni o kürsülere, cehalet cahillik basamaklarına basa basa yükseldin bu senden hiç de umulması gereken makamlara.
Haydi şimdi salla dur,
Başı kıçı tutarsız,
Muhakemeden uzak,
Kök kültürden nasibini almamış,
İnsanlıktan adaletten haktan hukuktan bi haber,
Cehalet örneği,
Kendine ait,
İnançlarını,
Salla dur o kürsülerde senin gibi inanç cahillerine.
Ne olursan ol hayatta,
Ne iş yaparsan yap,
İster anne ol ister baba,
İster körlemesine aşık,
İster haklı ister haksız,
Ne olursan ol,
Önce insan ol hemşerim.
Ne yaşarsan, ne dersen,
Neye inanıp, neyin peşinde koşarsan koş,
Önce insan ol.
İnsan olmayı beceremedin mi,
İnsanlıktan çıkartırsın insanları, esas sen katil edersin insanları,
Cahilce yapışıp da tutundukça paçasına,
Kendi ilkel, insanlık dışı inançlarının.
Sen bir laf ettin,
Bu lafı duyan milyonlarca kadını erkeği,
Yeniden üzdün hemşerim.
Kürtaj olmuş,
Milyonlarca ve olacak milyonlarca kadını erkeği,
Bir kez daha üzdün, bir kez daha öldürdün sen. Yüreklerini dağladın hemşerim.
Sen duygu, sen insanlık katili misin hemşerim?
Sen annelik katili misin, kadınlık katili misin?
Biçer döver makine gibisin sen hemşerim.
Biçiyorsun dövüyorsun, un ufak ediyorsun,
Milyonlarca,
Muhakeme yeteneği olan, duyguları olan, sevgiyi aşkı bilen,
İnsan gibi insan,
Kadınları erkekleri sen.
Kandırıyorsun kendin gibi inanç cahillerini de.
Esasları hasır altı edip, ayak oyunlarınla, hayali senaryolarınla, fütursuz haddini aşmış cahilce inançlarınla düşüncelerinle avuçlarına alıyorsun kendin gibi inanç cahillerini de.
Amma, bizler yemiyoruz hemşerim. Çünkü bizler inanç cahili değiliz hemşerim.
Bak hemşerim, iddialar doğruysa,
Eğer ki varsa cennet cehennem,
Eğer ki varsa patron,
Eğer ki geçeceksek o sırat köprüsünden,
Sen var ya sen,
Senin yanman evrenin son anına kadar sürecektir, ha bunu böylece bilmiş ol.
Eğer ki,
Varsa adalet varsa sevgi varsa vicdan, geçtim senden gelecek adaleti sevgiyi vicdanı,
Esas varsa dinle iman,
Eğer ki sen yanmayacaksan, seni yakmayacaksa senin gücüne alet ettiğin,
Dinle iman,
Eğer ki seni yakmazlarsa o cehennemde,
Ve de,
Ola ki eğer ki gönderirse patron beni de cennete,
Ben o cennetin yolunda,
Kendimi yakacağım hemşerim. Ya senin yanman lazım, ya benim hemşerim. İkimizde cehennemlik olabiliriz mümkün de, ikimiz birden cennetlik olamayız, mümkün değil hemşerim.
Haydi bakalım, el mi yaman bey mi yaman.
Ya sen yanacan,
Ya ben.
Ya sen gidecen o cehenneme,
Ya da ikimiz birden.
İçin akıyor, çok istiyorsun tarihe geçmek,
Geçtin, hayırlısı olsun.
Müjden benden geliyor.
İnanç cehaletini yazarken dünya tarihi bir gün,
Senide yazacaklar en tepeye bir yere,
Haydi yırttın,
Tarihe geçtin,
Sonunda oldu istediğin, buna inan.
Yazıklar olsun sana hemşerim.
Sen her bir halt olursun belki de peşine taktığın inanç cahilleri ordusuyla amma,
Hiçbir zaman olamazsın, olamayacaksın,
Bizim bildiğimiz, insanoğlu insan.
Karın olsam boşamıştım seni çoktan. Neden mi?
İnsanlığımdan,
Kadınlığımdan.
İnsanların yüzüne bakamazdım,
Utancımdan.
-Başını kendi dini inançları çerçevesinde kapayan kadınların kaçta kaçı babalarından, ağabeylerinden, kocalarından gizli seks ilişkileri yaşıyorlar?
-Bu kadınların yaşadıkları seks ilişkilerinde hem ‘ruhsal’ hem de ‘fiziksel’ olarak ‘sağlıksız’ ve ‘ters’ olan taraflar nelerdir?
-Bu ülkede ensest ilişkiye zorlanan ve tecavüze uğrayan kızların kadınların gerçek sayıları kaçtır?
-Bu kadınların istem dışı hamile kalma oranları nedir?
-Bu kadınlar içinde hamile kalanların kaç ta kaçı kürtaj oluyorlar ve hangi şartlarda?
-Kürtaj olan bu kadınların babalarının, ağabeylerinin, kocalarının, sevgililerinin kaçta kaçı kızının, kız kardeşinin, karısının, sevgilisinin kürtaj olduğunu biliyor?
-Dini inançları bütün erkeklerin sence kaçta kaçının kaç karısı ve sevgilileri var, gizliden gizliye evlerini ziyaret ettikleri?
-Gizliden gizliye evlerini ziyaret ettikleri kadınların kaçta kaçı doğum kontrol hapı alıyor, kaçta kaçı spiral kullanıyor?
-Gizliden gizliye ev ziyaretleri ile diğer karıları ve de sevgilileri ile seks yapan dini bütün erkeklerin kaçta kaçı prezervatif kullanıyor?
-Sen esas bu kürtaj işini başını örtmüş örtmemiş kız anneleriyle görüştün mü hiç sallamadan evvel?
Bu soruların cevaplarından doğru dürüst bir not alabilirsen, son ödevine geçeceğiz.
Sonödev basit. İki soru sadece.
-İnsanlıkla penis ve vajina arasında kurduğun bağı bir erkek olarak bizlere anlatır mısın?-İktidarda olmakla, iktidarsızlık arasında bir bağ olabilir mi?
Bitir ödevlerini, geçersen sınıfını,
O zaman tekrar konuşuruz,Kürtajı.
İnsan – 24.05.2012
Arınmak yerine genişledikçe, daraltır seni hayat.
Daraltınca hayat seni,
Sende darılırsın hayata.
Sanki,
Arınması gereken hayatmış gibi,
Hem de,
Senin sana ait, senin kendi yaşamında.
Az olmadıkça, azla olmayınca,
Çoğalamazsın, çoğul olamazsın sonrasında.
Taşıyacağın kadardır istiap haddin,
Hayatında, hayatta.
Ölçeceksin, tartacaksın,
Ağırın altından geçeceksin,
Hafifin üstünde yürüyeceksin,
Ne kadar taşırsın, ne kadarını taşıyorlar,
Diye önce.
Ders çıkaracaksın yaşadıklarından bol bol, hep öğreneceksin.
Amma,
Yaşadıklarının,
İzin vermeyeceksin ambargo koymasına,
Hiçbir zaman, hiçbir yerde,
Yaşayacaklarına.
Arınacaksın hep doğruya doğru,
Eritirken,
Yanlışlarını,
Yanlışları,
Doğrularında, doğrularda.
Hinliklerindir,
Cinliklerindir,
Hinlikleri,
Cinlikleri taşıyanlar sana.
Başkasında sakın arama,
Suçu,
Her canın, hep canın yandığında.
Canını en çok kendin yakarsın,
Yakmak istedikçe başka canları yanlışlarınla.
Doğrular bulamıyorlarsa bir türlü seni,
Doğrulamadın,
Henüz,
Demektir,
Hayatın doğrusunda.
Bir tek doğru vardır hayatta,
Doğrulacağın yerde tam da ortasında,
O da,
Dürüstlüktür,
Yalansız yaşamdır,
Samimiyettir,
Hırslarından kurtulmaktır,
Sadece sevmektir,
Kendi azında, azlarda.
Azın ne kadar karşılıksızsa,
O kadar çoğalır,
Seni gelip bulur,
Karşılıksızlar yaşamda, yaşamında.
Ki, çok,
Kolaydır hayat.
Çok yaşanılasıdır hayat.
Çok mutludur hayat.
Çok sevecendir hayat.
Sen zor değilsen,
Sen yaşıyorsan,
Sen mutlu uyanıyorsan,
Sen seviyorsan.
Aza kanaat getirip,
Çoğun peşinde koşmuyorsan, eğer.
Çoğun peşinde koşmuyormuş gibi,
Yapmıyorsan eğer.
Bir sevdiğin olsun,
Bir de sevenin,
Yeter,
Aslında.
Hatta,
Varsa üç beş sevenin,
Varsa üç beş sevdiğin,
Çoksun,
Paçalarından akıyor sevgi zenginliğin demektir,
Yaşamın adına, yaşamında.
Sevgiyse, bedava. Her yerde, çok yerde.
Eğer ki,
Sen,
Sen gibiysen sevginin, sevdiğinin karşısında, yanında, elinde, kanında, canında.
Sevgin yüreğinin en derinlerindeyse eğer ki,
Sımsıcaksa,
Yalansızsa eğer ki. Ve de,
Dürüstse,
Samimiyse tabii ki.
Zordur azla yetinmek.
Kolaydır çokla yaşamak,
Tercih senin.
Doyumsuzluğundur,
Kaybettiklerindir aslında,
Sen kazandığını tam da zannettikçe aslında.
Aç kalkmayı bileceksin,
Halil İbrahim sofrasından.
Susuz kalmayı bileceksin çeşmelerin başında.
Taşa koyup başını,
Uyumayı bileceksin,
Kuş tüyü yataklarda.
Sarılmayı bileceksin,
Sevdiğine.
Sarılmasa da sevdiğin,
Senin yüreğine. Dayanamaz hiçbir yürek sevilmeye, sevgiye.
Sevmek için, sevilmeyi beklemeyeceksin,
Sevmek için, sevgiyi ölçüp biçmeyeceksin.
Önce,
Sevmeyi seveceksin.
Önce sevmeyi öğreneceksin. Önce sevmeyi bileceksin.
Çünkü neden dersen,
Her şeyin çözümü,
Her şeyin güzeli,
Yaşamın huzuru,
Bir tek sevgide.
Gerisi inatla,
Gelincikpeşinde koşmaktır,
Kavurucu kupkuru çöllerde.
Her şeyin olur,
Amma,
Her şeyin her nelerse hayalini kurduğun, mutlaka,
Bir gün bir yerde.
Eğer ki,
Çokların peşinden koşuyorsan,
Kıra döke,
İnsanları,
Hem hayatının, hem de hayatın içinde.
Amma,
Alışınca çoklarına,
Bitince daha daların, daha da çokların,
Kalır tek eksiğin işte o gün sarılmak sadece,
Sevgiye.
İşte o gün,
Alamaz sevgiyi, taşıyamaz sevgiyi,
Ne paran ne gücün,
Mümkün değil,
Yüreğine.
Çokunla kalıverirsin,
Tek başına,
Hayatının, hayatın içinde.
Her şeyi olan, her şeyi çok,
Her tarafı ışıltılı,
Her tarafa şıkırıtılı
Amma,
Tekil,
Renkleri cansız, mis kokmayan yaşamında, yaşamda.
Biri olsa dersin,
Hani aileden olmayan,
Hani akrabadan sayılmayan,
Hani eş dostta değil,
Biri olsa,
Hatırımı soran,
Saçımı okşayan,
Elimi tutan, biri olsa dersin,
Amma,
Çok yürekten amma çok sevgiyle.
O gün,
Çoklarının tam da göbeğinde,
Kalıverirsin,
Canı olmayan,
Cansız her nevi oyunla buyunla,
Tek başına, sessizliğin içinde, kalabalığın arasında,
Sessizce.
Sedasızca,
Yatağının hep bir tarafında yatıp,
Bir yastık senin, bir yastıksa süs,
Sofranda bir çift çatal bıçak, tek bir tane tabağınla, duvarlarla ve kendinle.
Arınmazsan,
Yalandan dolandan, hırslarından, samimiyetsizliklerinden,
Zamanında,
Azla yaşayıp,
Çoğalmasan sevgide,
Gömülmemeğe çalışırsın,
Sarılırsın, tutunursun,
Cansız, canı olmayan edindiğin topladığın değerlerine,
Mutsuzluk bataklığının her geçen gün daha da derinliklerinde.
Hayat böyle işte.
Hayat sevmez seni,
Sen sevmezsen hayatı. Hayat böyledir işte.
Sevgi böyle.
Sevgi sevmez seni,
Sen sevmezsen sevgiyi. Sevgi böyledir işte.
Güven böyle.
Kimse güvenmez sana,
Sen bilmezsen güvenmeyi birine, birilerine. Güven böyledir işte.
Mutluluk böyle.
Mutluluk bulmaz seni,
Tamah etmezsen aza, koşarsan çoğun ardından ömrünün hem başında hem sonunda. Amma, mutlulukta ne yapalım ki, böyledir işte.
Huzur böyle.
Huzur bulamazsın huzur vermezsen kimselere.
Doğru insan bulmaz seni,
Sen değilsen dosdoğru, çok doğru, en doğru,
Yanlışların, yanlışlıkların dahi göbeğinde.
Sakın,
Gücenme hayata.
Sakın, darılma hayata.
Sakın, daralma hayatta.
Arınmazsan,
Olacağı, olacağın budur, bu kadardır senin için hayat, isyan etsen de etmesen de.
Arınmazsan zamanında,
Şimdilerde,
Sarıl kendi yastığına,
Kaşıkla sofranda ki tek bir tabağı,
Günaydın de kendine sabahları,
İçini çek güzelliklerle karşılaştığında,
Sessiz sedasız,
Tek başına, tek kişilik kendi,
Yuvanda, evinde.
Hayat böyle işte.
Hayat acımasız değildir, sallama.
Acımasız olan sensindir,
Acımadan çar çur edersen sevgileri,
Acımadan zamanında ne var ne yoksa,
Hırslarınla doyumsuzluklarınla arınmamak için direnmelerinle,
Gün gelir, amma o gün illaki bir gün gelir,
Acımadığın ne var ne yoksa,
Tamamı gelir bulur seni,
Ve de inan ki,
Hiç,
Acımazlar işte o gün sana.
Yoksa, inan ki,
Hayat çok tatlıdır. Tatlı mı tatlıdır.
Eğer ki,
Ağzın,
Mayhoş değil de,Tabii ki,
Tatlı mı,
Tatlıysa…İnsan – 22.05.2012
Eskiden bir arkadaşın veya sevgilinin evine gittiğinde, laf lafı açınca, o da açar fotoğraf albümlerini gösterirdi seni severse, seni yakın görürse kendine. Ben hep sıkılırdım, amma onların ‘bak bu şu, o bu’ gibi anlatımları da hoştu yani.
Özel hissederdin kendini, o insan koyunca sayfaların arasında ki pelur kağıtlarla korunan geçmişini kucağına.
Şimdi gir feysbuka, kim nerede ne yapmış kimle ne zaman halka açık artık. Özelin listen kadar.
Açtıkça da açıyor insanlar hayatlarını eşe dosta tanıdık tanımadık insanlara.
Kendilerini anlatma telaşı gibi. Bilinsinler gibi.
Şekillerle, renklerle, mekanlarla, adreslerle, yaptıkları ettikleri ile,
Kim olduklarını sempatik bir üslupla da olsa,
İlan etmek, izlenmek,
İçin,
Nasıl bir neden olmalı acaba?
Diplerde yatan.
Şu sıralar üye sayısı 900 milyon kişi feysbukun. Müthiş.
Günde 125 milyar etkileşim. Müthiş.
Günde 300 milyon yeni fotoğraf yükleniyor. Müthiş.
Günde 490 milyon giriş yapılıyor mobil telefonlardan. Müthiş.
Bunlar bugünlerin rakamları,
Ve de artmaya da devam ediyorlar son sürat.
Feysbuk insanları halka açtı,
İnsanlar içine kapandıkça, yalnızlaştıkça.
Yalnızlaşmanın yanına,
Daha da, daha da diye doyumsuzca yükselen ne var ne yoksa anında ve kolayca elde etme dürtüsü de eklenince, her neviden insanla istedikleri an bütünleşmenin keyfide dolunca içlerine,
İyice azdı ve de azacak gibi gözüküyor feysbuk ahalisi.
900 milyon dosyalanmış insan.
900 milyon halka açık yaşam.
900 milyon arayış, keşif.
Merakla bekliyorum, heyecanla da,
Feysbuk üstü yeni ne çıkacak pazara diye.
Bireyselleşmenin zirvelerinde daha da yalnızlaşmanın bir üst seviyesine çıkınca insanlar,
Daha çok mu açacaklar hayatlarını halka?
Yoksa kapatıp açılımlarını,
İçlerine doğru mu açacaklar kendi yaşam profillerini,
Kendilerine doğru mu akacak yeni profilleri?
Mesela,
Bu sene doğan bir bebek,
On, on iki yaşına gelince,
Feysbuka mı girecek, yoksa yeni bir sistemin parçası mı olacak?
Merak içinde bekliyorum.
Bir ötesinin olduğuysa, kesin.
Bill Gates Microsoft, Lawrence Page Google, Steve Jones Apple, Mark Juckerberg Facebook, Jack Dorsey Twitter, Julian Assange Wikileaks,
Bin dokuz yüzlü yılların sonları, İki binli yılların başlarında dünyanın seyrini kökten değiştiren bu,
Altı insana,
Başkaları da eklenecek önümüzde ki on yirmi yıl içinde.
Bu altı adam dünyayı değiştirsin diye,
Yüzlerce yıldır alt yapıyı hazırladı yüzlerle binlerle mucit, bilim insanı.
Onlarda hazırlanmış alt yapıların üstünden,
Bu müthiş devrimleri gerçekleştirdiler.
Bundan kırk sene evvel kimsenin akıl bile edemeyeceği, aklına bile getiremeyip, hayalini bile kuramayacağı.
Şimdi,
Bu altı adamla gelinen bu noktayı bir an için son olarak değil de,
Onları da,
Bir sonraki gelişim ve de dönüşümlerin alt yapılarına ait mimarlar olarak düşünün,
Biri veya birileri de bu alt yapılar üstüne,
Yeni düzenleri inşa etsinler bakalım gelecek yıllar içinde.
Müthiş.
Parametreler belli avuçlamak, avuca almak için insanları, yaşamları.
Hız.
Çoku az zamanda kolay yolla elde etmek.
Bireyselleşmek.
Yalnızlaşmak.
Doyumsuzluk.
İletişim.
Ekrandan, ekranla gelen tüm yaşam.
Bu parametrelere,
‘Tek bir dünya, tek bir insan’ kavramı da taşınacak belki bir zaman sonra.
Şu an aklıma gelen ilk şey, internet üstünde kurulacak ilk,
‘İnternet Devleti’.
Mesela,
İnternet üzerinde ilk devlet ne zaman kurulacak acaba?
Adı sanı bayrağı marşı olan, kendi hukuk sistemi ve yönetim düzenine sahip,
Amma,
Sınırları olmayan.
Mesela,
Murat Devleti kurmaya kalksam internette,
Her neyse ideolojisi,
Vatandaşı olmak isteyende, de ki on kişi çıksa önce,
Sonra çoğalsak, büyüsek,
Sınır olmayınca, engeller vizeler olmadıkça sınırsız büyüme hacmi ve hızıyla,
Bir güç haline dönüşsek zaman içinde,
Ve de taleplerimiz olsa hiç de alışılmadık bu güne kadar süre gelen dünya düzenine aykırı gelen,
Ve de başlasak sınırları olan devletlerle pazarlıklara.
Yok şu kanunu çıkar, yok bu düzeni değiştir diye dünya üzerinde. G8’lerle G 20’lerle masaya otursak karşılıklı mesela.
Tehdit unsurumuzda diyelim ki ‘İnternet Devleti’ vatandaşlarımızın hepsinin,
Tüm dünyada,
Aynı anda greve gitmesi olsa.
Bütün ülkelerde enerji, iletişim gibi majör ihtiyaçların bir kısmı felce uğrasa.
Mesela diyorum.
Olmaz a, ya olursa diyorum.
Mesela,
Feysbuku devlet haline dönüştürürsen bir gün,
Dünyanın en güçlü devleti olmaz mı? Olur.
Feysbukda yer alan üyeleri hayal edelim tek tek, feysbuk vatandaşı olsalar,
Her halde yarısına yakını,
Çok kilit noktalarda çalışıyorlar veya etkinler kendi ülkelerinde.
İster iş hayatında, ister sosyal hayatta.
Güce bakın siz.
Yıkamıyorsun da topla tüfekle tankla füzeyle. Nükleer başlıklısı bile havagazı.
Nereyi vuracaksın ki?
Kendi alt yapını vursan,
Kendini yıkarsın önce. Çünkü iletişim araçların aynı, enerji kaynakların aynı.
Bittin.
İllaki oturacaksın pazarlığa.
Kimle?
İnternet Devletinin temsilcileriyle.
Kim onlar?
Soft12, MickeyMouse, Balkabağı.
Bir sürü nikneymle, rumuzla pazarlık.
Kimler, nerede yaşarlar, kadın mı erkek mi çocuk mu, siyah mı beyaz mı sarı mı, işi mesleği ne, hangi kandan gelir, soyu sopu ne, pasaportunda hangi devletin adı geçer, eğitimi ne, neyi ne kadar bilir anlar meçhul.
Bedenler var, amma,
Bedensizler yani.
Amma,
Devlet Başkanları dizim dizim önlerinde, ter atıyorlar pazarlıklarda.
Müthiş.
Feci tahrik edici.
Hayatın içinde karşımıza çıkan her bir değişimin her bir dönüşümün,
Manasını bir gün anlarız,
Değişimin dönüşümün gerçekleştiği gün karşılaştıklarımızı yüzleştiklerimizi beğensek de beğenmesek de. Sevsek de sevmesek de.
Ancak,
Evrenin düzeni değişim ve dönüşüm prensibiyle hareket ettiğinden,
Yani hizmet,
Bizim henüz, bugün için kısır ve güdük aklımız,
Hatta bazen gönlümüz algılayamaz aslında neyin nereye doğru gittiğini,
Veya gitme ihtimali olduğunu.
Ki ip uçlarını,
Evren, yani yaşam milyarlarca yıl evvel vermeye başlamıştır bize, ettiği hizmetlerle.
Bazı insanların görevleridir bu ip uçlarını vermek ve dönüşümlerin değişimlerin taşınmasına neden olmak,
Bir sonraki nesillere.
Bugün 22 Mayıs 2012,
Diyorum ki, ilk internet devleti kurulacak önümüzdeki on yirmi yıl içinde.
Ve de bu ilk internet devleti,
Tek dünya, tek insan, tek yaşama doğru atılacak,
Adımın,
İlk basamağı olacak bir sonrası için.
Bill Gates, Lawrence Page, Steve Jones, Mark Juckerberg, Jack Dorsey, Julian Assange,
Aynen,
Thomas Edison, Alexander Graham Bell, Nikola Tesla, John Logie Baird, Konrad Zuse’nin,
Sadece elektriği ampulü telefonu radyoyu televizyonu bilgisayarı keşfetmeleri, katkı sağlamaları gibi,
Alt yapıya hizmet ettiler sadece. Bir sonrası, gerisi,
Yeni isimlerin, doğru zamanda doğru teknikle doğru kullanımla yeni gelişimleri, dönüşümleri insanoğluna sunmaları,
Ve de,
Varılacak hedefe doğru bir adım daha atılması aslında.
‘İnternet Devleti’,
Sınırsız, tüm insanlığa açık yeni devlet yapısını, belki de bu gezegende tek bir devlet kalmasını, tek devletli bir yapıyı varılmasını taşıyacak bu gezegene.
‘Tek bir dünya, tek bir insan’ yolunda atılacak bir adım daha olacak ‘İnternet Devleti’.
Ki, devlet anlayışının da, devlet başkanlığının da, yönetilen ve yönetenlerin de,
Sonu gelecek bir gün.
Ne zaman? Ve nasıl?
Bilemeyiz.
Mark Zuckerberg doğduğunda, 14 Mayıs 1984,
John Lennon öleli üç seneden fazla olmuştu, 8 Aralık 1980.
Amma,
John Lennon sonun başıyla ilgili ip ucunu,
Mesajı,
Verdi, anlattı yüz milyonlara, milyarlara, bizlere taa 1971’de hazırlanın dedi,
Imagine
Imagine there's no heaven
It's easy if you try
No hell below us
Above us only sky
Imagine all the people
Living for today...
Imagine there's no countries
It isn't hard to do
Nothing to kill or die for
And no religion too
Imagine all the people
Living life in peace...
You may say i'm a dreamer
But i'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will be as one
Imagine no possessions
I wonder if you can
No need for greed or hunger
A brotherhood of man
Imagine all the people
Sharing all the world...
You may say i'm a dreamer
But i'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will live as one,
It's easy if you try
No hell below us
Above us only sky
Imagine all the people
Living for today...
Imagine there's no countries
It isn't hard to do
Nothing to kill or die for
And no religion too
Imagine all the people
Living life in peace...
You may say i'm a dreamer
But i'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will be as one
Imagine no possessions
I wonder if you can
No need for greed or hunger
A brotherhood of man
Imagine all the people
Sharing all the world...
You may say i'm a dreamer
But i'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will live as one,
Diye.
Mevlana Celaleddin-i Belhi Rumi’de anlattı yüz yıllar evvel.Mohandas Karamchand Gandhi’de geçen yüz yılda.
Steven Spielberg zaten veriyor mesajları onlarca yıldır aynı yöne doğru yapılan hazırlıklaradına. Başka isimlerde saymak mümkün.
Evrene açılmadan evvel ki,
Hazırlık döneminde insanoğlu.
Amma,
Yolu makineler değil, füzeler rampalar uzay gemileri değil evrene ulaşmanın.
Nedir o yol?
Önce‘İnternet Devleti’ kurulsun bir,
O yolda ilerlerken insanlık, yeni ip uçları verilecektir zaman içinde.
Gidişat çok net. Evrene açılımın, evrenle bütünleşmenin yolu, önce insanlığın birleşmesi ‘tek bir dünya, tek bir insan’ olmasından geçiyor.
Nasıl olacağını,
Tahmin ediyorum.
Söylemiyorum.
Şimdilik. Ki, söyleyeceğimde zaman içinde kendi tahminimi. Nasılsa adım çıkmış deliye.
Siz sadece ışığınıza iyi bakın şimdilik.
Göğüs tahtanızın birleştiği, göğsünüzün tam orta noktasında yer alan boşluğun içinden size ve tüm canlılara gülümseyen o ışığı daha da parlatın çoğaltın yeter.
Şimdilik yeter insanlığın bir gün o günlere varması için atmanız gereken adım adına.
Gerisini,
Ortaya çıkacak yeni isimler organize edeceklerdir zaten.
Gidişat ve gidişatın varacağı,
Hep sondan bir evvel ki olacak,
Son nokta,
Çok net.
Gerisi, zaman. Ki,
O zaman da,
Bize göre zaman.İnsan – 20.05.2012
Kendimizi okumayı beceremiyoruz da, ondan oluyor.
Kimsin, nesin, ne kadarsın, bileni az. Bildiğini zannedenle, hiç bilmeyeni, merak etmeyeni de çok.
Bilinen tek şey,
Ne istediğin.
Kimsin nesin ne kadarsın bilebilmen için dürüstçe,
Önce kendini iyi okuman lazım.
Sayfa sayfa, kelime kelime.
Kitap okumakla olmaz kendini bilmek.
Kendini bilmek, kendini bulmak.
Birilerinden ip uçları toplamakla da olmaz.
Yatıracaksın kendini masana,
Amma,
Dürüstçe,
Başlayacaksın okumaya, sevsen de okuduklarını, sevmesen de. Resimlere kapılmayacaksın amma, esas metinleri okuyacaksın santim santim.
Sonra,
Bakacaksın ne istediğine hayatının içinde, kendine göre olanlara.
Sonra,
Bekleyeceksin sabırla elinde olan, sen kadarıyla,
Sana göre olan insanı. Boyuna göre, posuna göre olanı. Haddin kadarını.
Ne zaman çıkar, nerede çıkar,
Bilinmez.
Çıkar mı çıkmaz mı o da meçhul.
Çıktığını zannettiklerini es geçeceksin, vakit kaybı boşuna herkese.
De ki çıktı,
Çıktığını iyice zannediyorsun artık, baktın saatlerce günlerce değil, aylarca,
O hala senin için seninle olmak için direniyor, sen de onunla olmak istiyorsun çok da gönülden,
Bitmedi,
Bu sefer onu okumaya çalışacaksın sabırla.
Sayfaları atlamadan,
Kitabın resimlerine, süslerine fazlacana kapılmadan.
Arada bir dönüp başa,
Tekrar okuyacaksın bazı sayfaları,
Arada bir dönüp kendini de okuyacaksın yeniden,
Belki birkaç sayfan eksilmiş,
Artmış da olabilir bu arada.
Sonra baktın ki,
Baktı ki,
İki kitap aynı kütüphanenin aynı rafına çok yakışıyor,
Çok tamamlıyorlar bir birlerini,
O gün diyeceksin ki kendine bu bir ilişkidir işte, sevdiğim sevenimdir işte,
Vadesi de uzun bu işlerin.
Bu böyle, eğer ki istiyorsan hayatı el ele geçirmek, hayatını el ele bitirmek tek bir kişiyle.
Emek vereceksin ilişkine, sevgine taa en başında büyük bir titizlikle.
Şimdilerde,
Önce merhaba tanışıp, peşinden hemen sarılıyorsun öpüşüyorsun el ele göz göze, ki, o gözler hala etrafta amma kendine bile itirafın yok,
Önce bir sevişiyorsun, ki, gözler hala etrafta amma kendine bile itiraf etmezsin et desem,
Sonra biraz eğleniyorsun, gezip tozup, ki, gözlerin teleskop o kim bu kim nerede sorsam sana bakınıyorsun öylesine,
Sonra ne zaman ki seks hızını kesiyor,
Ne zaman ki, gezmeler tozmalar ev ziyaretleri oturmaya başlıyorlar azcık rutine,
Alıyor insanlar karşılarındakinin kitabını ele, almasalar da o kitap giriyor gözlerine gözlerine,
Başlıyorlar okumaya. Ki, gözler hala etrafta, katiyen itiraf etmez ne sana ne kendine.
Ki,
Kendini dahi okumayı bilmiyorsan zaten,
O kitaptan da anladığın bir şey yok aslında.
Ki, kendini okumuyorsan, okumayı beceremiyorsan, seviyorum dediğin gün bile gözlerin hala etrafta, ve de o sırada tam da,
Bir iki seni yerinden hoplatan radikal cümlenin altını da kırmızıyla çiziyorsan eğer kitapta,
Bırakıyorsun üç günlük beş aylık sevgilinin kitabını pat diye elinden,
Sonunu bile okumaya tenezzül etmeden, bitirmeye bile niyetlenmeden.
İllaki biri var yine. Amma o gün, amma üç gün, amma beş ay sonra,
Haydi bakalım önce merhaba, tanışıp,
Sonra hızla yükselen patlayan duygular,
Sonra doğru yatağa,
Sonra gezmeler, tozmalar,
Sonrası bilinen,
Ayrılık yine.
Yazdık ya demin sıralamayı, devam aynen bıraktığın yerden.
Bir kadın arkadaşım,
Feysbuk da,
İçlerinden anne olan arkadaşlarını tebrik etmek istemiş anneler gününde.
Saymış,
Epi topu, otuz kırk anne bulabilmiş,
Beş yüz kadın arkadaşı içinde.
Yaşlarda otuzlarla kırkların başları arası hem de.
Çoğu hiç evlenmemiş henüz,
Kimi evlenmiş boşanmış çocuk yapmadan.
Dört yüz elli kadın aynı listede, aynı sosyal çevreden çevreden üç aşağı beş yukarı,
İşi gücü, eğitimi olan,
Eminim ki konuşacak, anlatacak konuları olan, kimi hoş, kimi sempatik,
İyi kötü entelektüel seviyeleri averaj,
Amma,
Menopoza doğru giden yolun ortalarına doğru,
Anne değiller henüz.
Ne tuhaf değil mi?
Bunun üzerine bende iki üç kadını erkeği arkadaşımın listelerinde yer alan kadın arkadaşlarının,
Kaçta kaçı evli diye sayın dedim,
Saydılar,
Oran yüzde yirmi bile değil neredeyse.
Bu sefer yaşlar aşağı yukarı kırkların başları ile elli beş arası,
Sayın dedim boşanmışları yani dulları ve çocukları var mı,
Saydılar,
Yüzde doksanından fazlası dul ve anne,
Amma yalnızlar.
Varsa sevgililer,
Onlarında gelecekleri meçhul.
Kendini okumak yerine, kendini okumayı bilememek yerine, önce hayatta istediklerinin listesini çıkarmanın, okumanın sonuçları çıkmaya başladı galiba yavaştan.
Kendinile ilişkini dürüstçe kuramamanın,
Da, bedelleri ödeniyor artık,
Toplumun belirli bir kesiminde.
Henüz anne olmayan kadınlarda yaşlar otuz beş kırk,
Elini tutan erkeği olamayanların yaş ortalaması yok. Kırklarından sonra her yaş.
Belirli sosyal çevrelerin kadınları beceremediler aile ve sevgili işlerini.
Erkekleri suçlamadan, erkeklere yüklenmeden,
Kendi iç dünyalarından kopup gelmesi gerekenleri,
Yaşama, yaşamlarına yansıtamadılar kadın erkek ilişkilerinde.
Bu ülke de psikolog olsam, psikoloji biliminde uzman olsam bu konuyu işlerim sadece.
Çünkü,
Bu milletin geleceği adına da,
Çok önemli bu gelişmeler.
Sağlıklı aile yapısına sahip olmayan ailelerde büyüyor yetişiyor yeni neslin çocukları.
Onlara etkileri nelerdir şu an meçhul.
Diğer yönde,
Çocuğu olmadığı için tüm dünya, hayat ve siyasi görüş birikimlerini kendisiyle beraber göçerken götürecek,
İnsanların,
Bu ülkenin yönetimiyle ilgili söz sahibi olmak adına, en azından oy şansları da,
Bir kuşak sonra kalmayacak,
Belirli bir kesimde. Sonlanacak o soyadları. Sonlanacak o soylar. Sonlanacak görüşler, inançlar, düşünceler. Belki de bu ülkeye çok gerekli olan.
Bizlerin yaşadığı barındığı sosyal çerçevenin içinde yer alan,
Kadınlar,
Bizim ve de bir alt kuşakta,
Aile kurmayı beceremediler.
Yuvayı dişi kuş kuruyor lafı doğruysa,
Yuvaları kuramadılar. Yuvayı erkek kuşun kuramayacağıda kesin olarak bilinenken hem de.
Yuvayı kurmak başka, yuvayı canlı tutmak, o yuvayı yaşanası hale getirmek başka.
Kuramadılar mı,
Kurmak mı istemediler, o da meçhul.
Anne olmak istediler de, olamadılar mı,
Aslında annelik yapmak istemiyorlar mı,
O da meçhul.
Amma,
Hepsini dilinde, mutlu hayat, huzurlu yaşam, sevgi dolu ilişkiye büyük bir özlem.
Demek ki,
Dille akıl,
Dille yürek,
Ahenk içinde bir arada çalışmadıkça,
İstenilen sonuçlarda elde edilemiyor.
Diğer yönde,
Soruyorum erkeklere,
Sizin neden kalıcı ilişkileriniz yok diye,
Ki, ilişkileri var amma bir den fazla kişiyle aynı anda ve de kalıcı değil taa en baştan itibaren her biri,
Diyorlar ki,
Bunca kadın varken kapıda,
Neden illaki tek kadın. Ki, bunca kadın dediklerinin de tamamı yine aynı sosyal çevreden, çerçevenin içinden.
Kadının cevabı aynı sosyal çevrenin kadınında yatıyor,
Erkeğin cevabı da aynı sosyal çevrenin kadınında yatıyor.
Bizim, erkekli kadınlı içinde yaşadığımız, barındığımız sosyal çevrenin kadınlarına ne oluyor?
İşte araştırılması gereken mesele burada.
Hangi kadınlara?
Belirli şehirlerin, belirli semtlerinde yaşayan,
Ülke genelinde toplasan sayısı yarım milyonu bile bulmayacak,
Ancak bebekliklerinden eğitimlerine kadar bu ülkede kişi başı ortalamada en çok maddi manevi çaba gösterilerek, servet harcanmış, doğru düzgün aile yapılarından gelen,
Kadınlar bunlar.
Neden anne değiller henüz?
Ve de neden ne ilk, hatta ne de ikinci boşanmadan sonra bile toparlayamadılar bir erkekle kalıcı bir aile hayatlarını?
Ve neden bir tane kalıcı sevgilileri yok?
Erkekler öküze sığınmadan,
Özrü orada aramadan,
Ki,
Erkekleri de yine kadınlar öküz eyledi eğer ki öküzlükse konu. Erkekler hep öküz olaydı, bu erkeklerin babaları, dedeleri de öküz olurdu, ki değil çoğunun.
Demek ki, yine kadın çıkıyor karşımıza, soruya muhatap almak adına.
En iyi okullarda ve de çok kitap okumaktan,
Çok renkli ve de hareketli bir hayatın ilk kuşakları olmaktan mı,
Kendilerini okumaya vakit bulamadılar,
Yüz binlerce kadın.
Ben gözlemlerim.
Yorum yaparım, bir yere kadar.
Bir yerden sonrası bilimin işi.
Ben sadece, telaşlanırım,
Sadece sevdiğim dostlarım arkadaşlarımla ilgili değil,
Bu ülkenin geleceği açısından da.
Unutmamak lazım,
Feysbuk listelerinden eser miktar da anne,
Eser miktarda mutlu mesut erkekli kadınlı aile çıkarken,
Yetmiş milyonun büyük bir kısmı da tek evlilik, çoluk çocukla yürütüyor ailelerini.
Demek ki,
Oluyor. Oluyor da,
Olduran formülü neden çakamıyor bir başka sosyal dilimin içinde yaşayan,
Bir diğer insan gurubu.
Kendilerini okusunlar diye onlara verilen ip uçları bile yeteri kadar kızdırmaya yetiyor onları.
Bırak eş, sevgili, bir dost bir arkadaş olarak bile,
Ola ki bir kadınla ilgili gördüklerini, gözlemlediklerini ona aktarmak bile,
O kadını zıplatmaya yetiyor yerinden. Öz eleştiriye kapalı olmak da mı bir etken acaba? Veya kendi düşüncelerine sımsıkı sarılmak mı etken acaba?
Herkesin sevgilisi, kocası olacak diye bir kuralda yok.
Herkes illaki iki kişilik bir yaşamda mutlu olur diye de bir kural yok.
Yok da,
Sorunca da kadınlara,
İstiyorlar kalıcı bir koca, kalıcı bir sevgili, hem de evde hem de yatak da.
Erkekler öküz dürün modası geçti artık.
Kimse yemiyor artık,
Gerçek öküzler bile.
O erkeğin öküz olduğunu görememekte,
Kadın olarak kendini okuyamamaktan kaynaklı bir sonuç değil midir aslında?
Bu nasıl hin ve cin bir erkek gurubudur ki durmadan kandırmışlardır önlerine gelen her bir kadını.
Bu nasıl bir kadın gurubudur ki durmadan hep kanmışlardır önlerine gelen erkeklere.
Çocuklar bile gülüyorlar artık bu teoriye. Gülen çocuklarında bir kısmı o annelerin çocukları da ayrıca, çünkü büyüdüler artık.
Gelişimin anası kadındır.
Çöküşün nedeni de.
Hayat kadındır çünkü.
Yaşam dişidir.
Doğuran çoğalan kadındır.
Büyüten eğiten kadındır.
Zengin olan, gelişime eğitime açık olan kadındır.
Duygunun, sevginin bankası, kadındır.
Ne oldu kadınların duygularına?
Kendini okumak için, sadece akıl yetmiyor mu acaba?
Duyguların akılla yönlendirilmesi, yönetilmesi bir işe yaramıyor mu acaba?
Kendi kitabımız sadece düz yazı bir öykü kitabı değil ki.
İçinde şiir de var.
Şiirlerse duygularla yazılır, heyecanlarla yazılır. Gerçek sevgiden çok mu uzağa düştü kadınlar?
Kadınlar sadece akla mı yapıyorlar artık yatırımlarını acaba? Ve ilişkinin temeline oturttukları akıl ve mantık kalıcı ilişkiler, anne olma çabalarına yetmiyor mu acaba?
Ben erkeğim, eksiğiyle fazlasıyla.
Yanlışlarıyla, doğrularıyla.
Ben gözlemlerim, önce insan, sonra erkek olarak.
Kendimi okurum, aklımla, duygularımla.
O kadar.
Sonra oturur yazarım,
Belirli bir sosyal dilimin kadınlarına ne oldu diye de sorarım,
Oranlara bakınca.
Hayatıma giren çıkan kadınları, dostları arkadaşları dinledikçe, hissetmeye çalıştıkça, hissettiğim ve de anlayabildiğim kadarıyla.
Ben toplum içinde sadece bir bireyim.
Bireyliğim kadardır etkim, tepkim.
Amma,
On binlerle, yüz binlerle kadın,
Otuz beşlerini geçmelerine kırklarına gelmelerine rağmen hala anne olamamışlarsa,
Birinci hatta ikinci evliliklerinde sınıfta kalmış ve aileyi bir arada tutamamış,
Şimdilerde,
Kırklarını geçmiş hatta ellileri de yaşayan kadınların çoğu,
Geçtim yeni evlilikleri,
Bir tane kalıcı, sevgiyle güvenle beslenen bir sevgili ilişkisine dahi sahip değillerse,
Kadınlara ne oluyor?
Diye sorarım,
Kadınlara.
Verdikleri cevaplar, dürüstse de,
Dinlerim. Çok merak ediyorum cevapları çünkü.
Ki,
Erkek olarak,
İnsan olarak bir nebze daha gelişir miyim acaba diye.
Amma,
İki cevabı kabul etmiyorum peşinen söyliyeyim,
Eskiden ederdim,
Amma şimdilerde artık etmiyorum,
Erkekler öküzdür lafını.
Ki,
Öküzde dünya sempatiği bir havyandır ayrıca.
Öküz kompleksim yok yani.
Bir de adam gibi adam yok lafını.
Herkes adam gibi adam, herkes kadın gibi kadın,
Sen önce kendini okudun mu dürüstçe kısmını geçmeden, kimsenin adamlığı ve kadınlığı ile ilgili ahkam kesmeyeceksin. Önce kendi adamlığına, kadınlığına bakacaksın, ölçüsü ne, ölçün ne, sen ne kadarsın diye.
Kendini okuduysan bir güzel ve iyice, adamı da görür gözün, kadını da,
Tabii ki, senin için olanı, sana göre.
Geçiniz yani, laf salatalarını.
Anne olamamışsan kırklarına doğru hala,
Kadın erkek bir ailen yoksa hala kırk beşlerinde ellilerinde,
Sevgiyle güvenle saygıyla beslenen kalıcı bir sevgilin yoksa hala kırk beşlerinde ellilerinde,
Bu ülkenin belirli sosyal bir dilimi içinde yaşayan,
Kadınlara,
Sorarım,
Ne oldu yahu sizlere?
Ne oluyor yahu sizlere diye?19 Mayıs 2012
Ne mutlu,
Bizlere.
Muasır Medeniyet seviyesine çıkmamız adına verilen bu üstün çabayı ayakta alkışlıyor ve de sizleri de bu alkışa davet ediyorum.
Bilindiği üzere,
Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılından itibaren,
Özellikle mevta olmuş merhumelerimizin cenazelerinin yıkanmasında ve kefenlenmesinde yurt sathında çok büyük sıkıntılar yaşanmaktaydı. Bu sıkıntıyı bugüne kadar iktidara gelen hiçbir hükümetimiz çözememişti.
Bu durumu fark eden çözüm üretici,
Hükümetimiz,
Eğitim konusunda da muasır medeniyet seviyesine yükselmemiz için yaptığı çalışmalarına bir yenisini daha eklemiş ve de,
Son bir yıl içinde memleketimizin dört bir köşesinde açtığı kurslarla,
Binlerle kadınımızı,
‘Cenaze Yıkama ve Kefenleme’ konusunda kırk günle üç hafta arasında,
‘Konu mankenleri’ üstünde eğitmiştir.
Artık başımız göğe ermiştir.
Başımız göğe erince,
Artık istikbalin nerede olduğunu da,
‘Hepimiz’
Bizzat görmüş bulunmaktayız.
Ne mutlu,
Bizlere.
Ömrünüzuzun, sağlığınızyerinde olsun dileklerimi öncelikle sunarken,
Mevta olduğumuz an,
Sonuç itibariyle yinede her bir canlı olarak göçüp gitmeden,
Cenazesinin yıkanmasında dini vecibelerimize uymayan uygulamaların olabileceği üzüntüsü içinde kıvranarak kendini harap eden,
Kefenlenmesinde giderayak gerekli özenin gösterilmeyeceği kuşkusuyla mevta olmadan evvel sıkıntıdan gözüne uyku girmeyen,
Canlısına gösterilmeyen özen, saygı ve sevginin,
En azından ölüsüne duyulmasını arzu eden,
Kadınlarımız için,
Aşağıda listelemeye çalıştığım, öncelikle,
Niğde, Tortum, Narman, Sarıkaya, Dereli, Çifteler, Tutak, Ordu, Palu, Bahçelievler,İhsaniye, Tortum, Karabük, Bornova, İhsaniye, Bağcılar, Hemşin, Siverek, Pazaryolu, Alucra, Özvatan, Çivril, Narmanda, Haymana, Çatalca, Rize, Çubuk, Siirt, Diyarbakır, Batman, Çiğli, Oltu, Kozluk, Bismil, Ergani, Polatlı,Yalvaç, Kızıcabölük, Şebinkarahisar, Taşucu, Boğazlıyan, Yağıdere, Yazıhüyük, Tavas, Ünye, Ordu, Çalçapulu, Dereli, Çifteler, Aluçra, Uşak, Siverek, Yalova, Zara, Aydıncık ve de uzayıp giden listede yer alan diğer onlarla,
İl ve ilçelerde,
Artık,
Konu hakkında uzmanlaşmış ‘Cenaze Yıkayıcı ve Kefenleme’ uzmanı sertifikalı kadın görevlilerin de,
Yetiştirilmişve de yıllar içinde hükümetimiz tarafından uzmanlaştırılmış erkeklere katılmış,
Bulunduğunu da bildirmek,
Boynumun borcudur.
Ne mutlu,
Bizlere ve memleketimiz kadınlarına ki,
Başta yukarıda adlarını zikrettiğim,
İl ve ilçelerimiz olmak üzere,
Bundan kelli mevta olan kadınlarımızın cenazeleri, erkeklerimizin de olduğu gibi, dinimizin buyurduğu kurallar çerçevesinde yıkanacak ve de kefenlenecektir.
Memleketimizin erkekleri olarak, her yaştan genci yaşlısı tüm kadınlarımıza yaşatamadığımız muasır medeniyet seviyesine,
Hiç olmadı,hakkın rahmetine kavuşan kadınlarımızın ulaşmasını ilke edinen,
Muasır medeniyet seviyemizi evrensel anlamda geliştirmek adına son on senedir,
Takdir edilesi çalışmalar yapan ve de çalışmalarına,
‘Okullar Hayat Olsun’ projesi çerçevesinde, ölülerimizin okullar vasıtasıyla yeniden hayat bulmasına neden olacak,
‘Cenaze Yıkama ve Kefenleme’ kurslarının açılmasını sağlayan,
Milli Eğitim Bakanlığı mensuplarına,
Halk Eğitim Merkezlerinde düzenlenen kurslara katkıda bulunan,
Diyanetİşleri Genel Müdürlüğü’ne,
‘Ölü Yıkayıcısı’ ve de ‘Kefenleme’ uzmanı görevlilerin,
Özellikle son yıllarda hızla ve gittikçe çoğalan sayıda,
Titizlikle yetişmesine,
Yetiştirilmesine,
Yetiştirenlerin,
‘Ölü Yıkama’ve de ‘Kefenleme’ bilgi ve görgülerini yurt sathına yaymalarına, yayılmalarına,
Verdikleri kararlarla destek veren,
Hükümetimiz ve devletimizin en üst makamdan en alt makama kadar tüm çalışanlarına, görevlilere, önce kendim sonra memleketim kadınları adına,
Teşekkür ederim.
Bu önemli çalışmayı bu gün bu bayram gününde sizlere ulaştırmayı bir borç bilirken,
Bu vesile ile,
Aynı anda,
Bir milletin ölmüşken dirilmesine,
Binlerce yıl sonra bu coğrafi bölgede ilk defa,
Milletimizin ve de özellikle,
Kadınların,
Hür ve bağımsız yaşamasına,
Laik Cumhuriyet ilkeleri ve Demokrasi ile tanışmasına,
Muasır Medeniyetler seviyesine ulaşması adına,
Kendi canınıhiçe sayarak,
Yılmadan,
Vazgeçmeden,
Pes etmeden mücadele etmiş,
Ve de,
19 Mayıs 1919 günü sabahı Samsun’a ayak basarak Milli Mücadeleyi,
‘Canlandırıp’
‘Hayata’ geçmesine,
Neden olmuş,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucusu ve,
Liderimiz Yüce İnsan Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
Ve onun,
Silah ve çalışma arkadaşlarına,
Ölmeden evvel, öbür taraf kaygısından evvel,
Bu tarafıcennet yapmaya ant içmiş,
Cennetinin ikametgahını son nefesine kadar memleketi olarak seçmiş ve çok sevmiş,
Yaşayan bedenimde yer alan evrensel aklım,
Milliyetçi yüreğim,
Sosyal demokrat laik cumhuriyetçi,
Memleketimizin Muasır medeniyet seviyesine erişmesi adına canla başla mücadelesine devam eden ve de edecek olan, bizzat kendim,
İnsanlığım,
Ve de yetiştirdiğim çocuklarımla birlikte,
Şükranlarımızı sunar,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah ve çalışma arkadaşlarından,
Teslim aldığımız,
Laik Cumhuriyet ve Demokrasi,
Bayrağını ölene kadar başımızın üstünde taşıyacağımıza bininci kez yemin eder,
Ben ölene kadar ve çocuklarım ve de doğmamıştorunlarım ve de onların çocukları ve de torunları ve de yaşam bulacak tüm neslim,
Adına,
Laik Cumhuriyetimizin bekçisi olacağımıza,
Bayrağı elden ele,
Nesilden nesile,
Dimdik taşıyacağımıza,
Taşıtacağımıza,
O bayrağıindirmeye çalışacak, indirmek isteyeceklerle,
Canımızı hiçe sayarak,
Mücadele edeceğimize,
Şerefimiz ve namusumuz üzerine bininci kez yeniden,
‘Hepimizin’ önünde,
Söze verir,
‘Herkesçe’bilinmesi gerektiğini tekrarlar,
Ve de,
‘Hepimizin’,
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramınızı kutlarımın.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk silah ve çalışma arkadaşı,
Türkiye Cumhuriyeti,Vatandaşı,
Murat Denizel
İnsan –17.05.2012
‘Para o cepten çıktı bu cebe girdi’ denirdi. Şimdi, etrafımda ki insanların dilinde ‘Para el değiştirdi’ lafı çok ediliyor.
Köylüye kapitalizmi öğretince kent burjuvaları, köylüde ‘vay babam bu ne hayattır böyle’ dedi. Geldi el koydu paraya, ‘gelsin Ferrariler, Porscheler, lingo lingo memeler bize de’ deyince, bu ülke eğitimi tamam, meslek sahibi, mesleğinde uzman, ilk kentli fakirlerle de tanışmış oldu böylece.
Hayırlı uğurlu olsun.
Denilende oldu aslında, milletin efendisi oldu köylü. Ufak bir farkla, köyünde değil, şehirde.
Şimdi şehir efendilerinden iş kapmaya, mal satmaya, mal almaya,
Şehir efendileri üstünden para kazanmaya çalışıyorlar,
Kent soylular.
Ki,
Görünen o ki,
Genelde de avuçlar yalanıyor bol bol.
Bu durumda en çok ve önce,
Kent soylu erkeklerin canını yaktı.
Kapitalizmin esiri olan milletin ve şehirlerin yeni efendisi köylü, ataerkil yapıya sahip olduğundan,
Zengin olan şehir efendisi köylünün erkeği.
Kadını,erkek ne verirse onunla idare etmek zorunda. Zaten kadını tam da ne kazanıyor bilmez erkeğin. Erkek de, söylemez zaten. Kadın azmasın, evlilikte de, boşanırken de diye, onların tabiriyle.
E durum böyle olunca,
Durumu çakan, kent soylu erkeklerden çekmiş, kent soylu kadınların bir kısmı anında pozisyon alıp,
Ki,
Bizim ülkede kent soylu derken, büyük bir kısmı zaten ikinci, bilemedin üçüncü kuşak,
Köyden kopmuşlar grubuna dahil olduklarından,
Çok da kendi soylarına ters düşmeden toplaştılar,
Erkek şehir efendisi köylü kapitalizmin yeni bitme, sonradan görme erkeklerinin etrafına,
Işığa koşuşan uçuşan pervaneler gibi.
Koşuştular da,
Işığa değen pervaneler gibi de,
Yapışıp kaldıkları para pulun bedelleri de,
Eritip gitti yıllarını, belki de gururlarını da. Yanınca canları bir güzel, hop tornistan ettiler yeniden eski hayatlarına. Amma yıllar geçmiş, trenlerde kaçmış oldu sanki o sırada azıcık.
Kent soylu erkeklerse tam manasıyla,
Kalıverdiler apışıp,
Baş başa diplomaları ve de dopdolu civileriyle,
Kurabildikleri kadar hayatlarının göbeğinde amma gözüktüğü kadarıyla biraz da yalnız.
Ağzı yanık kent soylu kadınlarla, köyden yeni göçmüşlerin kızları, dullarıyla,
Ne kadar neyi yaşayacaklarsa,
Onu yaşayacaklar artık.
Erkek köylü şehir efendisi kapitalizmin esiri erkeklere daha en başta yanaşmayan kent soylu kadınlarsa,
Çalışarak yaptıkları servetlerine,
Katiyen ortak almak istemiyorlar ömürlerinin geriye kalan kısmında,
Erkek kent soyluda olsa, insan gibi insan da olsa, diploması vasıfları tam da olsa,
Amma ekonomik gücü zayıflamışsa,
Katiyen yanaşmıyorlar bile onlara, ciddi bir ilişki adına.
Çünkü,
Kent soylu ağzı burnu yanık kokan kadınlarında sıkı birkaç deneyimi var bu konuda arada geçen yıllar için de, ve de deneyimleri,
Amman sakın diye uyarıyor onları,
Daha ilişkinin başlarında.
Manzara budur.
Kapitalizmin en önemli özelliği olan doğru düzgün insan öğütme makinesi,
Sonunda,
Bizim toplumunda insanlık ve de duygular adına canına okudu,
Yerleşti kaldı, gitmez de bu saatten sonra.
Mümkünü yok geriye doğru dönmez artık bu dişliler.
Ne çok yalnız kadın var etrafımızda.
Git otur bir avemenin popüler kafesine,
Git gez birkaç o şehrin o semtin bilinen restoranlarını,
Hatta şimdi yaz geliyor,
Sok kafanı tatil beldelerinin özellikle tabiriyle butik veya küçük otellerine,
İkili, üçlü, dörtlü kadınlar topluluğunun,
Oturan yemek yiyen konaklayan insanlar içinde oranı neredeyse yarı yarıya.
Bakın uzaktan,
Doğru düzgün görünen, kılığı kıyafeti yerinde, güzel bakımlı,
Kadınlar.
Amma,
Yalnızlar.
Neden?
Bir o kadar da erkek olmalı bir yerlerde, yalnız o zaman.
Amma yok.
O erkekler nerede o zaman?
Evlerinde.
Bazıları dağa sahillere kaçtı şehirden,
Az bir kısmı çalışmaya çalışıyorlar şehirlerde.
Fakir olduklarından,
Ve de canları bezmiş ve sıkkın olduklarından,
Hatta,
Erkeklik gururları da kırık olduğundan,
Kapandılar kendilerine.
Manzara budur.
Yoksa,
Bunca güzel, hoş, oturmasını kalkmasını bilen, eğitimi tamam, kendi geliriyle ayaklarının üstünde duran kadınlar,
İçin yarışır olurlardı bir birleriyle.
Yarışamıyorlar, arabalarının benzini yok.
Değilmi ki, bir de tavlamak için ellerini ceplerine soksunlar, amma yemekti, amma gezmek tozmaktı adına.
Çünkü ilk parametre, insanlık standartı değil, para pul mal varlığı oldu artık. O yüzden, ne mene insan olduğunu karşısındaki kadına göstermesi, anlatması, kadını tanıması da artık sıkı bir bütçe gerektirdiğinden, ve de bu arada etraflarında illaki öyle veya böyle idare edecekleri seviyede kadınlar olduğundan,
Tek başlarına gezen doğru düzgün kadınlara ne yaklaşıyorlar, ne de yaklaşmaya niyetleri var kısıtlı imkanlarını belirsizliğe doğru yönlendirmemek için.
Bu ülkenin insanları, batı ülkeleri gibi medeniyet sınavlarından geçmeden kapitalist olunca bodoslama, kıçında donu olmayanın bile araba peşinde, lüks yaşam peşinde koştuğu bir ülke oldu son otuz sene içinde.
Medeniyet adına kök kültürü olmayan kent soylu kapitalizmin eserliğine şehir efendisi köylülerde ortak olunca, topyekün hep birlikte,
Yani son otuz sene içinde,
Duygularla vedalaştık, paranın cazibesine kapıldık gittik milletçek.
Paranın cazibesiyle zenginleştiğini iddia ederken de, insanlığımızın ne mene ucuzladığını farkında bile olamadan hem de.
Paranın cazibesiyle yaşananları da,
Basınca kapaktan, birinci sayfadan dergiler, gazeteler,
Verince voleli programları televizyonlar pıraym taymlarda şıkırtılı mıkırtılı kıkırdamalı,
Köyünde oturan köylü bile özendi, girdi kapitalizm doyumsuzluk potasına.
Ve de para ve para ile elde edilecekler en birinci parametre oldu alemde.
Olunca da, duygularda eridi gitti, kredi kartlarında, banka kredilerinde, o marka bu marka giysilerde, eşyalarda, tatillerde…
Duygular da yenik düştü zenginleşen hayatın ucuzluğunda.
Yani, insanca içten mutlulukta,
Yani, çift olarak yaşamın iç dinamiklerinde ki tercihlerinde, önceliklerinde.
Benim gibi,
Çok param olsa konservatuar kurarım, sanat okulları açarım, fakir fukara çocuk okuturum diye hayallenen,
İnsanlar içinse,
Fena halde mide kaldıran bu ortamın bir parçası olmak, içine düşmek,
Çok can yakıcı oldu.
Sıkıcı değil, yakıcı. Paradan nefret geldi neredeyse.
İyi de parasızda olmuyor kardeşim lafı bile yetiyor artık midemin kalkmasına.
Çünkü,
Paylaşımlarda insan avına çıkmak zorunda kalıyorsunuz,
Manavdan seçmece domates alır gibi.
Evirip çeviriyorsun her bir tanıştığınız yeni insanı.
Ne menedir diye.
Rengine bak, kokusuna bak, elle mıncıkla ki ham mı olgunlaşmış mı diye, sor etrafa bakalım doğal mı, hormonlu mu diye, yöresini bahçesini sor,
Geçerse buralardan,
Aslında ilk bakmak gereken yere,
Tada geliyor sıra, bak ki, tatlı mı değil mi diye.
Yani insanlığını sona bırakıyoruz artık insanların.
Çünkü, ilk sorgulamalarda insanlığı adına anında sonuçlar çıkaracak, bir fikir sahibi olacak kadar da,
Yalana dolana sarılmış insan uzman olduk anında, yanılgılarımızın kuyruk acılarıyla.
İnsan avındayız hepimiz. Azınlık bir avuç insan, insan gibi insan avında, bir büyük kısımsa ya madden ya da manen düdükleyecek insan.
Hed hantırlık bu olsa gerek. Hed hantır insanlardan oluşan bir toplum olduk. Av avcı, avcıda av zaten.
Manzara budur.
Eli kulağındadır, benim nevim insanlar tanıştıkları insanların,
Civi kapsamlarına,
İnsanlık parametrelerini de ekletecekleridir yakında.
Artık hangi nevi insanlar o parametreleri değerlendirirler de referans olurlar,
O değerlendirmeleri yapıp da referansları veren insanların insanlıkları, insanlıkla ilgili ölçüleri,
Benim tür insanlarca kabul görür mü, o da meçhul bu arada.
Amma öyle, amma böyle,
Gelişi güzel, kendiliğinden, olması gerektiği gibi, bir zamanlar olduğu gibi,
İçinde duyguların, insanlığın yoğun olduğu,
İnsan ilişkilerinin sonuna geldik galiba.
Üstüne üstlük,
İnsanlık parametrelerini aşma ihtimali çok zayıf olan,
Erkek şehir efendisi köylülerin zengin olmuş ilk veya ikinci kuşak kapitalizm esirlerinin,
Bir kısmı da siyasetçi olunca, hem de siyasetlerine dini imanı da yerleştirince,
Ülkenin durumu iyice çekilmezdi oldu.
Kimler için?
Zamanında görmüş geçirmiş, özenme duygusunu çoktan aşmış insanlar için.
Çünkü görmemişken aniden görmeye başlamış, yaşamını özenme üstüne kurmuş, kök kültüründe medeniyetin m si olmayan zengin erkek şehir efendisi köylülerle,
Onların aileleri, akrabaları,
Onların karıları çocukları,
Onların yeni karıları, sevgilileri, metresleri, arkadaşları,
Bu ülkede artık iç içe geçtiği çok netleşen,
Ticaret çalışma ve siyaset ve sosyal hayatlarının ofislerinde meclislerinde,
Aynı semtlerin, hatta aynı şehirlerin apartmanlarında , sitelerinde,
Aynı evlerin, aynı yemek ve yatak odalarında, salonlarında,
Restoranlarında, otellerinde, hatta camilerinde,
Kadınlı erkekli,
Bir birleriyle mutlu mesut yaşıyorlar. Yaşamaya da devam edecekler.
Duygu ve maddiyat düdüklemelerine devam ederlerken,
Onlar mutlu ve mesut.
Mutlu ve mesut olmayanlarsa,
Görmüş geçirmiş, özenme duygusunu çoktan aşmış insanlar.
Mutlu mesut olmayanlar,
İnsanlığı maddeyle parayla pulla ölçmeyenler.
Mutlu mesut olmayanlar,
Köyünde toprağının verdiği rızka şükredip, köyünü seven gerçek köylüler.
Mutlu mesut olmayanlar,
Samimiler, içtenler, yalansızlar dolansızlar.
Mutlu mesut olmayanlar,
Kendine göre değil de, evrensel anlamda namuslu olanlar,
Mutlu mesut olmayanlar,
Cumhuriyetin, demokrasinin, adil hukuk sistemine yaslanmış adaletin,
İnsanlığın,
Esiri olanlar.
Kapitalizm ve kapitalizmin getirileri yerine,
İnsanlığa, insanlığına esir olanlar.
Hakka esir olanlar. Hakkı kadar yaşamayı doğru bulanlar, inananlar. Komşusuna saygı duyanlar.
İki lokma bir hırka için cinselliğini kullanmayanlar. İki lokma bir hırka için kıç yalamayı, yavşamayı bilmeyenler.
Yani bu ülkede,
Galiba artık bir avuç kalan,
Değerleri,
Sadece insanlık olanlar.
Hırslara kapılmadan, kendi dünyasında çalışıp kazandığıyla kendi mutluluklarını kendi yaşam öyküleri, kendi kalem kağıtlarıyla,
Dürüstlükle yazanlar.
Manzara budur.
Manzara böyle olunca,
İnsanlık yerini maddiyata, paraya pula bırakınca, parayı kazanmakta erkeği kadını insanları da ucuzlatınca, basitleştirince,
Sarılacak insan gibi insan bulamazsın tabii ki.
Çünkü,
Gün bitince, akşam olunca,
Girince yatağına,
Paraya pula değil,
İnsana sarılmak istiyor insan.
Ahlaka, dürüstlüğe, sevgiye, saygıya, hakka, hukuka, adalete, yalansız bir güne sarılmak istiyor,
Cumhuriyetle yönetilen,
Demokratik ve laik bir ülkede.
Öyle bir insansa, artık yok.
Varsa da eser miktar da artık.
İnsanları sınıflandırdın mı bir kez,
Diniyle, diliyle, kültürüyle, cinsiyetiyle, soyuyla, sopuyla, parasıya puluyla,
Bölüp bölüştürdün mü bir kez,
Parayı da hedef tahtasının ortasına yerleştirdin mi bir kez,
İnsanlık,
El, ayak, kaş göz, bacak, kalça, meme, saç baş, üst baş, ev araba, gezmek tozmak, yemek içmek, ve de cinselliğinin dozu kadar kalır elinde.
Ki, kalan da budur. Aksini iddia eden de, bana göre insanlığından çoktan uzaklaşmış, benim de uzak durmaya artık çok can attığım diğerleri gibidir artık.
Otuz beş senedir çalışıyorum.
Artık canım çalışmak istemiyor.
Neden mi?
Kadınlar yalnızlar ve de yalnızlıklarını kabullenmişler de ondan. Hayda, ne alakası var, sana ne derseniz,
Bende,
Bana, derim sizlere.
O kadınların yalnızlaştıran sistemin her bir parçası ayrı ayrı bir başka bir yerimi didikliyor da ondan.
Bir toplumun duygusal olarak mutluluğunu, o ülkenin birbirlerini gerçekten seven sayan dürüst çiftlerinin toplum içinde ki oranıyla ölçersiniz.
Bitti zaten yazı aslında. Bitti de, tek cümleyi başa yazsam o da yeter de, lafı bile bile uzatıyorum. Çünkü kızıma da söylesem, gelinime de, anlamak isteyen yok. Belki içlerinden biri çıkar diye. Lafı uzatıyorum bilerek, hayatım kısalmasın diye.
Ev hapsi olsa,
Girerim.
Hele dağda, bayırda olsa,
Hiç çıkmam.
Prangaya bile gerek yok, ister zincir ister elektronik.
Pranga,
Artık hayatın içinde. Pranganın adı da, bu ülke de, kapitalizm artık. Net bu.
Hele hiç çekilmez hali, dinle bütünleşmişi.
Evimde özgürüm.
Evimde çıplağım.
Evimde insanım da ondan. En güzel hapishane.
Kendi cumhuriyetimde, demokratım, adilim, hakka hukuka saygılıyım, dürüstüm, yalansız dolansızım,
Rızkım kadarımlayım da ondan.
Elimde kalan son değerim,
Sevgime, sevmeye,
Çok bağlıyım ve de tek zenginliğime sahip çıkmak istiyorum da ondan.
Manzara budur,
Benim evde, benim evin penceresinden ülkede.
Doğru sallanır eğilir bükülür,
Amma yanlışın karşısında hiçbir zaman yıkılmaz yok olmaz bunu iyi biliyorum.
Sallansam da, eğilip bükülsem de bazen,
İstesem de yıkılamam.
Çünkü,
İnsanım ben. Ve de insan gibi insan olmak için çok çabaladım ve de çabalıyorum da ondan.
Yani,
Doğru olanım ben.
Benim gibi bir avuçta kalmış olsa başka doğruların yaşadığını da bilmek, görmekse,
Bitmez tükenmez ümitlerim benim.
İnsanlık Partisi kursam,
Barajı bile aşamaz bu ülkede.
Evimse, kendi cumhuriyetim,
Tek nüfusa sahip,
Paranın pulun geçmediği, yalansız dolansız,
Vize almanın çok meşakkatli olduğu,
Kendi evim,
Kendi hayatım,
Kendi ülkem.
Kadınlı erkekli,
Kent soylusu, şehir efendisi, köylüsü,
Bunca iki ayaklıya,
Rağmen,
İnsan yok,
İnsan.
Ya da diğer ihtimal,Ki, olası,
Ben insan değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder