Saçımı uzattım. Arkadan topluyorum son zamanlarda.
Geçenlerde tam arabama bineceğim sabahın körü, komşum geçiyor yanımdan;
- 69 ha…
Dedi bana..
Ulan, herif gözüme baka baka neden 69 dedi ki bana?. 69 rakkamının neyi temsil ettiği kamu alemce bilinir. Bilinir de adam neden 69 dedi diye saniyeler içinde düşünürken, bir daha,
- 69 ha ..
Sırıttım, ne yapayım, sabah sabah bana ’69 haa..’ diyen insana, insanında erkek olanına hem de. Ne yapacaktım ki sırıtmaktan başka…
- Saç diyorum, 69 kuşağı ha dedi..
Anladım. Adam 68 kuşağı zannetti beni. Yaşımdan büyük gördü beni herhalde. Ehh, saç uzatma ve de toplama da 68 kuşağı ağbilerimizin icadı ya, beni de 68 yaptı. Diyemedi dili sürçtü 69 oldu. Sabah sabah 69 olduk kısaca 68 kuşağıyla.
İnanın sabah sabah erkek komşu gözünde 69 olmayı, 68 olmaya da her zaman tercih ederim kuşkusuz, o da ayrı.
Kuşak deyince yine ayak parmağı marifetiyle dürtülerek uyandırılmışcasına delirdi aklım ve tüm sinir sistemim yeniden. 68 kuşağına taktım ya kafayı, ha bire konuşuyorum kontrolum dışı ve sürekli olarak. Eli kulağındadır sevgiyle anmaya başlarlar beni (beş on sene daha dayansam iyice moruklayacaklar, yaşasın). Sevgi doludurlar. İnsan sevgileri o kadar yüksek ve yücedir ki ‘insanlık’ adına gencecik binlerce insanın her gün patır patır öldürülmesine, ölmesine neden olmuşlardır (daha iyi bir dünya için, buna da yaşasın..). Binlerce ailenin çökmesine neden olmuşlardır hem de. Neden? Dünyayı kurtaracaklar ya…(kurtardılar da, kaynak; bakınız tüm gezengeni ölüme terk eden tüm devlet büyüklerinin doğum tarihlerine).
Anlat abiim, anlat. Heyecanlı oluyor.
Bu nedenle kuşak deyince akla ilk gelenin 68 kuşağı olması kanıma dokunuyor açıkcası.
Gelelim 58 kuşağına. Bir kere bizim kuşak bu ölüm kalım meselelerinde temiz. Devrim mevrim diye abukluklarla da doldurmadık kafamızı. Laf ebeliği yapmak yerine, pasaklı pasaklı gezmek yerine çok çalıştık biz. Hala da it gibi çalışıyoruz durmadan, tükenmeden (kaynak; bakınız tüm gezegende hayırlı işler yapmak için didinen insanların doğum tarihlerine). Ülkeyi soyma alışkanlığımızda olmadı (bu lafı aslında bir açsam var ya…Belki açarım bir gün. Belki daha da yaşlandığımda). Hatta sadece kendimiz için değil, anne baba kuşağımızın nasılsa birileri her şeyi yapar düşünceleri sonucu ortaya çıkan eksiklikleri ve de 68 kuşağınında köşe dönmeciliği sonucu (68 kuşağı çalışmadı. Çalıştırdı. O çalışan salaklarda bizdik. Biz çalıştık onlar zengin oldu) verdikleri açıkları kapamak da mecburen bizim kuşağın asli görevi oluverdi salak emir erleri olduğumuzdan. Bu ülkenin evrensel anlamda kabul gören’ ilk medeni kuşağı’da olduğumuza görede, takdir edilmesi gereken ve hatta eli sıkılasıda bir kuşakmıyız biz?.
Bence kesinlikle ‘evet’.
Ben 58’de doğdum diye değil.
Veriler öyle olmasını gerektirdiği için.
Şaşkın ve devrim acemisi ve romantik anarşistler yani 68’ler (ki ne halt ettiklerini hep iyi bildiklerini iddia ettiler ve aslında bilmedikleride ayan beyan çıktı ortaya. Ölüp gidecekler ne bir öz eleştiri ne de kişisel olarak dürüstçe, yürekten tek bir günah çıkarmak yok lügatlarında) ve anne baba kuşağımız ile zamane kardeşlerimiz yani çağın bebeleri arasında çok dayanıklı ve kullanışlı yastık ve köprü görevini yerine getirdiğimiz ve bugünlere beyensek de beyenmesek de yıkılmadan, devrilmeden gelebilmeyi becerebildiğimiz için elimiz sıkılmalımı?.
Bence evet.
Ve de tüm görevlerimizi de neredeyse dört dörtlük seviyesinde yakın yerine getirdiğimiz için ayrıca elimiz bir kez daha da tekrar sıkılmalımı?.
Bence yine evet.
Hiç olmadı ve en azından arada bir de olsa, sağda solda 58 kuşağı diye lafımızda geçmeye başlamalı bundan böylede diyorum. 68 kuşağından sonra piyasada boşluk doğduğu içinde değil, bunu çok hak ettiğimizden diyorum. Belki de ben diyorum ben dinliyorum.
Yine de en azından uydurukta olsa bir plaketi de hak etmişizdir yahu.
Umarım bir olası gelişmeyi de tetiklemiyorum bu arada. 70 veya 80 kuşağı nevi zırvaları çıkarmaz birileri inşallah peşinden. Çıkarırlarsa deliririm, üstlerine sıçrarım bilmiş olsunlar. Bizden sonra yakın tarihte bir kuşak daha yok artık. Bu böyle biline. Bizlerden sonraki ilk gerçek kuşak bizim gezegen yerine başka galaksilere yaşayan ve de dünyada ki en büyük afetler ve hastalıklar nedeniyle milyonlarca insanın bir anda ölmesi sırasında hayatın içinde olanlarındır artık. Sorry canlarım, kontenjan dolmuştur. O yüzden eften püften nedenler yüzünden 70 miş, 80 miş diye kuşak muşak yaratmayın durup dururken. Öyle kolay işler değildir kuşak olma işleri. Hiç de sevmediğim, hiç haz etmediğim ancak kuşak mı, ‘al sana kuşak’ dedirtecek 68 kuşağı kadar çaba göstermeliler en azından. Aptal saptal işlere yönelik de olsa 68 kuşağı kadar, 58 kuşağı kadar (bizlere faydası olmasa da) çok emek verip, çok çabalamak lazım ‘kuşak’ olmak için. İnternet başında kuşak falan olunmaz, geçiniz. Olsa olsa bir dönem olur. Geçiniz.
Size ha bire diyorum, bir kez daha da tekrar edeyim yeniden, ne olur ne olmaz, farklı anlaşılmak, algılanmak da istemem. Beni sakın bilim adamı, bilir kişi zannetmeyin, bu okuduğunuzu da kitap.
Bu katiyen bir kitap falan değil.
Bende yazar, bilir kişi filan değilim zaten..
Tesadüfen erkek doğmuş insanın tekiyim.
Kafaya taktığım konularda canımın istediğini, istediği gibi yazan kişinin tekiyim, hepsi bu kadar.
Yine de, her şeye rağmen burada yazanları okuyacaksanız, sizden ricam lütfen kadın gibi okuyun. Ve de erkek gibi. İnsan gibi değil, kadın ve erkek gibi lütfen. Birde nereden geldiğinizi, çoçukluk evinizi, mahallenizi iyice hatırlayarak okuyun lütfen.
Becerebilirseniz tabiki.
İnsan olmak çok kolaydır. Kolaya kaçmadan, kadın veya erkek olabilmekse çok zordur. Çok çok zordur hemde.
Deneyin en azından.
Olmaz a.. bakarsınız olacağı tutar, bakarsınız gerçekten kadın veya gerçekten erkek olmuşsunuzdur. Bakarsınız 68 kuşağını yargılarken bile bulursunuz kendinizi.
Gerçek bir insanın çakma olmayan ‘saf insan özüyle’ hem de.
Olmaz a...
Deneyin bi bakalım.
Ve başlamadan laf salatasına yeniden, şu an halimi merak ediyorsanız, tam ama tam şu an;
‘Güneş yakıcı, bugün Pazar. Yine fırttım ‘öbür’ hayattan. Boğaz, bildiğimiz boğaz. Önümde sere serpe ellerinizden öper. Morlar, sarılar giymiş, teni tuzlu ve de hafifden yanık, endamı, gerdanı yerinde kadın kıvamında. Rakımız? O da öper o şeker yanaklarınızdan. İçeriden gelen müzik de kanunun sesi dalgasını geçiyor ruhuma doldurduğu keyiflerle. Abartmak içinde dalgasını, taksimle gelen cümbüşü de salıveriyor kulaklarımdan yüreğimin derinlerine. Bendenizse, kamelyanın içinde ki kadını göreceğim diye yarı beline kadar sarkmış, kuyruğuna tutunan maymun misali dikiz vaziyetindeyim gönlüme, özüme.
En derin saygılarımı sunuyorum cümle aleme.
Devamını da yazmaya, anlatmaya başlamadan evvel diyorum ki huzurunuzda:
Bi da yapmam, söz, merak etmeyin.
Emme velakin, sizlerde söz verin ve de sizlerde yapmayın bir daha olur mu…
Söz ama…?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder