- Ana sayfanın sağ tarafında 'KIRıKLAR KIRıKLAR' İLK BÖLÜMLER başlığı altında yayınlanmış diğer bölümlerini okuyabilirsiniz.
12.01.2012
Bu ülkede kaç tür hayat yaşanıyor farkında mısınız? Ve ben ‘öyle’ değilim dediğiniz, ‘öyleler’ gerçekten var mı? Varsa nerelerde yaşıyorlar?
Özellikle, ayrıcalıklı bir kısmı temsil ettiğini düşünen kadınların ‘’öyle’ kadınlar da yoktur artık, daha neler’’ dedikleri kadınlar da var mıdır? Varsalar kadınlıklarından utanmalı mıyız?
Ve de ‘öyle’ kadınlarla, ‘öyle’ erkekler nerelerde yaşarlar?
Varlar önce,
Ve de dibinizde yaşarlar.
Hem de komşusunuz onlara,
Mahallede,
İşde,
Sosyal hayatın içinde.
Dip dibe yaşıyorsunuz,
Durumdan, durumlarından bi habersiniz belki, o kadar.
Bende yıllar evvel ilk defa gördüğümde, ilk defa aralarına katıldığımda uzaydan geldim zannetmiştim kendimi,
İlk kez çıktığımda ortalıklara,
Önce çenem düşmüştü şaşkınlıktan,
Sonra da doğaldır ki ağzımda açık kalmıştı.
Aklım almamıştı olanlarla, bitenlere.
Kim kimle, kim nedir, ne değildir içinden çıkmak mümkün gözükmemişti ilk zamanlar.
Sonralarında,
Anlamaya başladım yürüyüp gitmekte olan hayat tarzını.
Benimsemedim, bir parçası olamadım, onaylamadım da bir çok yönünü,
Ancak anlamaya başladım,
Nedenlerini.
Ve de o günlerin tam da başlarında,
Kırk yaşlarımın içinde ve sonunda,
Bittikten sonra yayınevlerinin katiyen basmam dedikleri,
‘KIRıKLAR KIRıKLAR’ kitabımı başladım yazmaya.
Basmak istememelerinin sebebi sizlerin tepkilerine yakındı aslında.
Tek fark, kabul ediyorlardı olanları bitenleri,
Ancak, dediler ki,
- Kitap alıcısının büyük bir çoğunluğu kadınlar ve biz bu kitabı basarsak kızdırırız onları.
- Hard olmuş biraz, layt hale çevirin basalım da dediler.
- Biz aile yayıneviyiz, bu yazdıklarınız ailelerin tepki göstermesine neden olur da dediler.
- Bir kuşağı yargılıyorsunuz, biz bunu göze alamayız dediler.
Ve basmadılar.
Ben de bu blogu açtım ve de koydum yayına kitabı bölüm, bölüm.
Bir tane satmaz dedikleri kitabın bölümlerini binlerce insan okudu birkaç hafta içinde, amma sessiz. Okuyucu ile kitap aynıydı belki de. Belki de, kendilerine baktılar kitabın sayfaları içinde.
Çünkü bunların hepsi oldu, eskisi gibi rüzgarı alamasa da arzulardan, akıllardan yana olanlara bitenlere devam adına, olmaya da devam ediyor şiddeti azalsa da,
Hem de sizin tam da yanı başınızda.
Benim tabirimle,
58’ kuşağı diye adlandırdığım (58 doğumluyum),
Bizim kuşağın önderliğini yaptığı,
Bizim kuşağın insanlarının başlattığı bu ülke topraklarında kendine zemin bulmuş yeni bir yaşam tarzıdır bu.
O yüzden yazdım o kitabı.
Neden bizim kuşakta patladı bu durum diye.
Neden biz çektik başı, neden biz olduk öncü diye.
Neden bizim kuşak insanları defalarca evlendiler boşandılar, onlarla sevgililer edindiler ve yine yetmedi, yine olmadı diye.
Neden beceremedik sevgiyle, saygıyla beslenen, kalıcı kadın erkek ilişkilerini diye.
Neden yetiştiğimiz, yetiştirildiğimiz aile ve sosyal yapıların sanki tam da zıttına zıttına gittik diye.
İster kadın,
İster erkek olun,
Hiç fark etmez.
Hepimiz varız bu hayat şeklinin içinde. Amma az, amma çok.
Açın okuyun, sıkılmazsanız.
Mutlaka karşılaşacaksınız bir yerlerinde kendinizle, arkadaşlarınızla, aileden biriyle.
Her bir sayfa, her bir cümle, neredeyse naklen yayındır bu ‘öyle’ hayatın içinden.
Canlı canlı yazdım.
O anda çoğunu.
Yıllar yıllar içinde.
Ha, çoğu gizli kapaklıydı,
Kimse kendini,
Kimse kimseyi de atmıyordu ortalıklara.
Sizlerin tabiriyle,
‘Öyle’ olduklarını sakladılar doğal olarak.
Doğal olarak korktular, çekindiler,
Çünkü,
Hepsi anne, hepsi baba,
Hepsinin ailesi var,
Hepsi sizlerle iç içe yaşıyorlar bu hayatın içinde.
Amma,
Gizli ve kapaklı olması,
Olmadığı anlamına da gelmiyor ancak.
Ve ‘öyleler’in içinde bir çok arkadaşım da,
Dostlarım da var.
Kadınıyla erkeğiyle.
Aynı seviyede okullardan mezun olduğumuz,
Aynı sokak ve caddelerde birlikte büyüdüğümüz,
Aynı şehirlerin, aynı semtlerini paylaştığımız,
Aynı iş yerlerinden ekmek yediğimiz,
Aynı sinemaları, konser salonlarını, tiyatroları paylaştığımız,
Aynı kitapları okuduğumuz,
Aynı müzikleri dinleyip, aynı dansları yaptığımız,
Aynı partilere oy verdiğimiz,
Aynı restoranları, kafeleri kullandığımız,
Aynı mağazalardan alışveriş ettiğimiz,
Sizin gibi, benim gibi,
Şahane insanlar, ‘öyleler’de.
Şaşırdılar o kadar.
Beceremediler sizlerin becerebildiğiniz bazı şeyleri, o kadar.
Anne baba evinden çok genç yaşta çıkıp,
Karı koca evlerinde de kıvıramayıp evlilikleri,
Bu ülkenin siyasi ve ekonomik türbülanslarına kapılarak,
Aniden gelen ve hayatlarımıza enjekte ettiğimiz, edilmesine izin verdiğimiz batıya özgü yaşam tarzlarına misafir olarak,
Gencecik yaşlarda, sokaktaki yaşamdan bi haber bit kadar veletlerle ve genelde parasız pulsuz tek başlarına kalmış, betondan sağlam duran dul anneliklerle,
Gencecik yaşlarda, bit kadar çocuklarını terk etmiş, öküz muamelesi görmüş babalıktan bi haber veya çocukları için aklın almayacağı risklere atılmış gözü kara dul babalıklarla,
Gençken yapamadıklarının özlemlerinin baskılarıyla, arzularıyla,
Büyük şehir hayatının kurtlarını ‘kendileri’ gibi zannetmelerinin getirdiği, doğurduğu gönülleri ve de bedenleri denek tahtasına döndüren hata üstüne hatalarla,
Şaşkınlaşmış,
Yalnızlaşmış,
Kendince kendine bir çıkış yolu bulmaya çalışmış,
Hem yapmış hem etmiş,
Hem kendini yargılamış,
Bazen kahkahalarla gülerken, bazen kan çanağına dönen gözlerle ağlamış,
Kıvrana kıvrana yıllarını geçirmiş,
Anne babasından, kendinden büyüklerden hem fiziken, hem ruhen fersah fersah uzaklarda yaşamış, rehberlik alamamış,
Annelerdir,
Babalardır,
Sizler gibilerdir,
‘Öyleler’.
Ve de katiyen yılmadan, yıkılmadan, yaşamın üstüne üstüne giderken hiçbir zaman ümidini yitirmeyerek, her şeye rağmen, hiçbir zaman vazgeçmemeyi öğrenmiş, bu ülkede her nevi olumsuz şartta taa öğrenciliğinden itibaren ayakta ve hayatta kalma üstadı olmuş insanlardır,
‘Öyleler’.
Yaşamın içinde yürüyüp giderken,
Sizlerin becerdiklerinizi beceremeyen insanları tenkit etmek,
Attıkları size göre doğru olmayan adımlarını ayıplamak, yok saymak, onlardan utanmak, onları utandırmak,
Çok kolaydır,
Suyun üstünde kalabilmek adına.
Kendini soyutlayıp, ayrıcalıklı insan olduğunu önce kendine, sonra etrafa ispat etmek de, kolaydır.
Ancak, doğru dediklerin de, yanlış dediklerin de ne denli doğrudur ve de yanlış, çıkar karşına yaşlarınız ilerledikçe.
Kolaydır karşındakini paçasından al aşağıya etmek, yorgunu yokuşa sürmek.
Ancak,
Tenkit ede ede, ayıplaya ayıplaya kendine verdiğin güçle ilerlemeye devam edersen hayatın denizinde, bir gün yapa yalnız kalırsın, hem de donanımsız,
Ailede de,
Sosyal hayatta da,
Ülkende de.
O gün o koskocaman hayat denizinin ortasında, hem de mecalsiz.
Ve bir gün bakarsın ki,
Artık kıyı çok uzaklarda,
Ve de bir dirhem mecalin yok bir kulaç daha atmaya,
Ne açıklara doğru, ne de kıyıdan yöne.
İmdadına yetişecekler de, zamanında tenkit ettiklerin, ayıpladıkların, yok saydıklarında kalmışlardır,
Zamanında beğenmediğin kıyının şeridinde.
Hayatım insanları tenkit etmekle geçti.
Hayatım kendimi ayrıcalıklı görmekle geçti.
Hayatım kendi becerilerimi övmek,
Beceremeyenlere de bıyık altında gülmekle geçti.
Her konuda,
Her koridorunda yaşamın.
Ve bir gün,
Patron beni sevmeye karar verdi, nedense,
Ve de hayatta olmaz,
Hayatta yaşamam,
Hayatta kimse yaptıramaz,
Hayatta ben öyle olmam dediklerimin her birini,
‘Hayatta’ diye başladığım cümlelerin her birini,
Tek tek tek,
Sabırla yaşattı bana, yaşamama izin verdi en sağlıklı yaşlarımda.
Ve de öğrendim.
Ve de öğrenmeye devam da ediyorum,
Öğrenecek daha çok şey olduğunu öğrendiğim için de, duramıyorum da artık.
O yüzden yazdım o kitabı zamanında.
O yüzden yazıyorum buralarda.
Zeytinyağlı sarma sever misiniz? Yaprak dolma da der bazıları,
Benim en sevdiğim yemektir.
Hain bir yemektir.
Bir gün uğraşırsın tek tek tek sararsın,
On dakikada yenir, biter.
O on dakika için uğraşırsın bir tam gün.
Amma çok da lezzetlidir yahu,
Malzeme doğruysa, işçiliğe de özenle emek harcanmışsa, kısık ateşte yavaş yavaş pişirilip, dışarıda kurutmadan soğutulmuşsa.
Hem dersin bir daha uğraşmam, hem de dayanamayıp başlarsın tekrar sarmaya bir gün yeniden,
Lezzetin büyüsüne kapılıp da.
Okurken on dakika.
Yazarken bir iki saat.
Yazacakların için topladığın malzemeye verdiğin süreyse elli yıl,
Şimdilik.
Sarma gibi, on dakika şahane bir lezzet için,
On dakikada okunsun diye,
Elli sene.
O yüzden doğrudur bazen söylenenler.
Yıllara dayar sırtını bazen bir kelimenin oturduğu, oturması gereken yerler.
Büyümek yaşla falan olmuyor.
Yaşların ilerlemesiyle büyünmüyor hayatın içinde.
Yaşadıkça büyüyor, gelişiyor insanoğlu.
Yaşadıkça öğreniyor insan nasıl olmalıyı.
Yaşadıkça öğreniyor, gerçek sevgiyi, gerçek saygıyı kendi için, kendisine önce.
Önce kendini öğreniyor, yaşadıkça.
Ve de,
Kimseyi tenkit etmemeyi iyi öğrenmek lazım derim.
İyi öğrenmek şart. Şart ki şart.
Hata olur, amma hatalardan ders çıkarmak da lazım.
Hataların çokluğuna sevinmek lazım.
Ne kadar çok hata yaparsan o denli büyürsün, bunu iyi bilmek lazım.
Ve,
Hep, her şey komşuların başına gelir derler,
Ve sizler de birilerine komşusunuz unutmamak lazım derim.
Ve patron sağlık versin hepimize,
Önümüzde bir bu kadar daha sürecek bir yaşam varken,
Amman,
Erken konuşmayın.
Hatta tenkitlerle, ayıplamalarla hiç konuşmayın insanlar hakkında.
Çocuklarımız büyüyecek daha, anne baba olacaklar.
Onların çocukları, torunlar da büyüyecek, anne baba olacaklar daha.
Ve de unutmayın,
Hep birilerine komşu olacaklar birileri gibi bizim çocuklar da, torunlar da bir gün,
Sakın aklınızdan çıkarmayın, her şeyin insanlar için olduğunu.
Kadını, erkeği,
Bir tane insan var.
‘Öylesi’, ‘Öküzü’ bir tane insan.
Yazıyoruz, çiziyoruz kadınlar erkekler diye,
Mavrası o hayatın, ciddiye almayın, gülelim diye yazıyoruz, eğlenelim diye okuyoruz,
Dalga geçelim kendimizle,
Dalgamızı geçmeyi de öğrenelim kadınlığımızla, erkekliğimizle diye.
Komiğiz çünkü hep beraberken. Ve de komik kalalım hep böyle de.
Hayatın neşesiyiz kadınlıklarımızla, erkekliklerimizle.
Dalgamızı geçelim, eğlenelim de,
Amma gelince sıra insanlığa,
Ben susmayı, tenkit etmemeyi, ayıplamamayı, utandırmamayı öğrendim,
İnsanı insan gibi, cinsiyetine göre ayırmadan, yaşantısına becerilerine göre değerlendirmeden, salt insan olarak görmeyi de öğrendim,
Her bir insanın öyküsüne, geçmişine, geleceğine saygı göstermeyi de öğrendim.
Yeni öğrendim. O kitabı yazarken öğretmeye başladılar.
Öğrendiklerimi uygulamak içinde çabalarıma devam ederken,
Sizlere de derim ki, belki de haddimi aşarak,
Başlamadıysanız öğrenmeye, önce öğrenmeye başlayın, sonra da,
Öğrendiklerinizi uygulamaya,
Bir an evvel başlayın derim.
Başlayın,
Çünkü şahane dostlar, arkadaşlar, insanlar, şahane akıllar, duygular ıskalıyorsunuz da,
Derim.
Hiçbir ayrıcalığınız yok sizlerin kimselerden. Kimsenin, kimseden.
Bazı konularda becerikli olmuşsunuzdur, o kadar.
O beceriler de sizi daha da insan yapmaz, o kadar.
Sizlerin tabiriyle,
Onlar ‘öyle’ de,
Sizler,
‘Böyle ‘siniz diye ayırmayın insanları üçe beşe.
Kadın erkek olarak da ayırmayın,
Derim.
Bir tane insan var.
O da biziz,
Hepimiziz,
Ve hepimiz bir arada olup, bir arada yaşamayı başarınca,
İnsan olmayı becerebiliyoruz,
Derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder