3 Ağustos 2012 Cuma

DONUK EVLER EVLİLİKLER

Uzun yıllar evli kalmış çiftlerin evlerinde akşam yemeğinden sonra ki saatlerde derin bir donukluk vardır. Işıkların bile yeterince parlamadığını düşündüren. Ki, aynı donukluk uzun yıllardır tek başına yaşayan insanlarında evlerinde olur. Hangisi diğerinden daha donuk acaba?

Oradasın,
Değilsin.

Orada olmak mı zorundasın?
Zorunda olduğun için mi oradasın?

Işıklar ya çok şey gösterir gereksiz parlak,
Ya da,

Gereksiz olan hiç bir şeyi görmek istemezsin kısarak.
Gerekli zannettiğin,

Gereksizliğini ise artık bir türlü kabullenmek istemediğin amma  yıllarını geçirdiğin şeylerdir onlar, artık.
Bakınırsın,

Bakmadan.
Aynılar aynı aynen oradayken. Sesleri çıkmıyordur şimdilerde. Konuşmayı durdurmuşlardır eşyalar. Tavanla duvarlarda. Hatta pencere. Hatta kapı bile. Ne seninle ne de aralarında.

Aslında sana ait olmayanlarla  kaynaşmışken,
Manasızca,

Haşır neşir olduğunu fark edersin,
Akmayanın,

Durgunluğunu artık reddeden,
Mecburiyetlerine,

Mahkumiyet  kararının kesinleştiğini zannederken.
Acıtır.

Kurtulamazsın acıtmasından kendine acımanın.
Dolanırsın,

Turlamak denir buna.
Heykellerin heykellerinin arasında.

Her birinin yontulmasında kıvrım kıvrım çekiç salladığın zamanında.
Anılar,

Albümünden fışkırırken umurun değildir,
Her bir,

Sayfada,
Hangisi benim diye bakınır durursun,

Ayağında,
Bir türlü atmaya kıyamadığın  o lanet terliğinle.

-         Yatalım mı?

Dan,

Yırtmışsan eğer,
-         Yatsam artık,

A,
Yakalanmışsındır.

Uyuya,
Kalmadıysan kıçını don gibi saran kanepende,

Terlek,
Hışırdamayan teninle.

Boktandır,
Ayağa kalktığın o ilk an.

Yatağa doğru kaçıncı kez sürüklendiğini,
Oda kapısının,

Sayacından kaçırıp gözlerini,
Bilmemezliğe,

Gelirsin ki,
Bir sonraki akşam yine hayal kurabilesin,

O çarşafın üstünde,
Dolanmışken yine,

Çarşafa,
Allak bullak darmaduman,

Derli toplu,
Gözüksün diye sabah,

Ruhun,
Yeniden.

Manyak kahreder insanı,
Olmaman yerde,

Oldurmaya çalışmak kendini.
Kendin,

Bile sıkılır senden.
Fark ede ede,

Kalbinin kırıklığını fark etmişsindir,
Onca,

Çabadan sonra.
Değer mi?

Değdiklerine?
Diye,

Sormamak için bin dereden su getirirsin,
Dürtüp,

Duran artık çok sabırsız,
Beyninin,

Sorgulamasın diye başardıklarınla sıvadığın,
Tam da o lopuna.

İşte,
Ağlama zamanı.

Doyasıya.
Hıçkıra hıçkıra.

Sabahlara kadar. Akşamlara da.
Amma ne ağlamak.

Böğüre böğüre.
Bazense,

Mermer gibi. Gözyaşlarını bile hissedemeyecek kadar taşlaşmış soğuk,
Yanaklarını silmek için,

Mendili götürecek takati,
Kalmamış parmaklarını seyrederken.

Zordur,
Aslında üstüne başına büründürdüğün,

Nerede nasıl olduysa,
Bir gün bir sürü gün,

Aptal alçak sana ait olmayan,
Hayatını,

Geçirdiğin,
Kimliğin,

Ne mene sahte olduğuyla yüzleşmek ve de kabullenmek. Ki, aslında çok da gerçekken.
Zordur yahu.

Neyine yanacağını şaşırırsın. Yanmalı mı diye de tereddüt ederken hem de.
Dönüp arkanı gittiğinde,

Terk  edeceklerin için yazmaya başladığın hikayelerin senaryoların hüznüne mi,
Yoksa,

Dönüp arkanı gittiğinde,
Fütursuzca yüklendiğin sana ait olmayan amma sana ait olduğunu zannettiğin, aslında sana da ait,

Hayatına,
Verdiğin emeğe mi, yıllara mı?

Ve de,
Sorarsın kendine,

Ben kimim?
Diye.

Sordukça ağlarsın. En çok ağladığın andır.
Ağladıkça sorarsın. Sormaya başladın mı bir kez artık, durmaz,

Hep sorarsın.
Cevap,

Yerine göz yaşları dökülür gözlerinden.
Her bir gün her bir an her bir yaşanmışlık için,

Tam,
1

Damla. Çok damla yani.
Masumlaşırsın ağladıkça.

Güçsüzleşirsin o mucizeleri gerçekleştiren sanki sen değilmişsin gibi o zamanlarda.
Kolun kanadın kıpırdamaz.

Ağladıkça.
Küçülür küçülür küçülür,

Sün,
Evinde.

Der top olursun.
Kucağına,

Bırakırsın başını,
Kendinin.

Sarılırsın kendine,
Koyarsın başını kendi omzuna,

Ağlarsın.
Amma  böğürmeden hıçkırmadan sarsılmadan artık.

Son damlalar.
Veda.

Son bölüm.
Kendinle gülümseyerek kucaklaşmadan evvel ki yaşamının,

Son anıdır bu.
Bir ömür için,

Birkaç güncük ağlamaksa ne büyük bir ahlaksızlıktır sanırken,
Anılara,

Ve de terk ettiklerine,
Diye hiç tereddüt etmeden,

Hayır,
Ben kimsenin hayat öyküsünü yaşamak istemiyorum artık,

Diyebilmenin,
Aptal salak,

Sırıtışı,
Yayılır yüzüne. Hem de hala ıslakken gözlerin. Akarken yumuşamaya başlayan sımsıcak yanaklarına.

Donuk,
Değildir ışıklar artık.

Ki,
Yine de taşın hemen.

Kendine.
Kendine ait kendi evine.

Ki,
Özgür uyan uzun yıllar sonra,

Sonunda,
Kendine ait,

Kendi,
Sabahında kendi ışığına sarılarak.

Zordur,
Kendinle kucaklaşmak,

Mucizeler,
Destanlar yazanlar için yaşamı boyu.

Amma,
Mümkündür.

Ağla,
Yeter.

Doyasıya.
Altında donup kalmış her biri esas sen gibi olmayan kahkahalarınla  kalınlaştırdığın buz tabakalarını,

Gözlerinden akan esas sen gibi her bir göz yaşı eritir,
Ulaşmak istersen kendine,

Yeniden.
Ağla.

Kendin için.
Göz yaşlarınla gelen veda,

Bu sefer tam da,
Sen gibi,

Kahkahalarına kavuşturacaktır kendini.
Sevgiyle,

Çok severek,
Yaptığı ettiği her şeyi sevgiyle yaşamış  olmanın,

Yaşamanın bedelidir,
Ağlayarak veda etmek sevdiklerine.

Ve de,
Hoş geldin demektir,

En sevgili,
En sevilesi,

Kendine.
Hoş geldin,

Kendi yaşam öyküne.
Hadi bakalım,

Sıkıysa,
Ağla yine.

İnsan bir kez ağlar esaslı,
O da,

Kendine.
Özlediyse,

Kendini,
Çok.

Amma,
Hep,

Sevgiyle yaşamış,
Ve de,

Hala,
Yaşıyorsan eğer.

Hiç yorum yok: