Son
sıralarda yanımdan yürüyerek arabayla nasıl geçerse geçsinler çocuklu genç
aileler görüyorum kocalar söyleniyorlar kızgınlar, karılarıysa dinlemede sessiz
gözleri dolu ağlamaklı. Amma bu bir değil iki değil, böyle onlarla çift görünce
fark ettim bu durumun oldukça yaygın olduğunu. Yine mi? Yine.
- Benimle evlenir misin diye.
Genelde de,
Kızgın kocalar,
İdare etmeye
çalışan karıları.
Ve de,
Sanki hiçbir
şey yokmuşçasına etrafa bakınırken aslında saklanan küçük çocuklar. Yaşlar üç
beş falan.
İnsanlar severek
sevişerek mi evleniyorlar acaba?
Yoksa sevdiklerini
seviştiklerini zannettikleri için mi?
Yoksa,
Uygundur bu
kadın bu erkek bana diye düşünerek mi?
Eş seçimlerinde
genel duruma bakacak olursak,
Durum vahim.
Vahimdi vahimliği aynı hızla devam ediyormuş demek.
Çok çok az sayıda
genç ve orta yaş çift görüyorum çocuklu veya çocuksuz,
Evli veya
sevgili,
Bir birleriyle
mutlu.
O kadar az
ki.
Mutlu olanlar
hemen hissediliyorlar zaten. Duygular öpüşüyorlar havada kıvırtarak raks ederek
hem de.
Mutsuzlarda belli
oluyorlar hemen.
Sevgisizliğin
soğukluğu donduruyor insanın içini yanlarından geçerken.
Ve de,
Çocuklarsa kaçırıyorlar
gözlerini etraftan.
Sanki çok
meşgullermişçesine.
Erkeğin mutsuzunu
zor anlıyorsun. Amma kadının ki kolay.
Gözlerinde ki
ışık sönüyor kadının önce, sonra,
Saçları matlaşıyor,
Ciltleri kuruyor,
Renkleri soluyor.
Ve de,
Bunları fark
edebilmek için yüzünü göremiyorsan eğer bak seyret uzaktan, yürüyüşünden
anlıyorsun.
Normal yürüyorsa
mutsuz demektir. Hani bildiğimiz yürüyüş. Hatta asker gibi yürüyorsa eğer tak
tak tak çok çok mutsuz demek. Amma,
Uçuşarak yerden
ayakları kesilircesine sekiyorsa mutlu hatta çok mutlu demek.
Hele saçlarını
açmışsa bir de,
Hele salım salım
dalgalanıyorsa o saçlar,
Ohoo…Mutluluk
akıyor demektir salkım salkım yüreğinden.
Hiç gerek
yok,
Ayrıca birde
dudaklara bakmaya, çok mu yayılmışlar acaba kulaklara doğru diye.
Bu dışından kızgın
erkeklerle bu içinden kızgın kadınlar acaba hiç mi bilmezler tanımazlar kimdir
nasıl biridir bu kadın bu erkek diye, acaba seviyor muyum çok hem de çok gönülden
acaba ahenk içinde mi yaşantımız diye hiç mi bakmazlar hiç mi geçirmezler
içlerinden evlenmeden evvel,
Hadi evlendiler,
Hamile kalmaya
niyetlenmeden evvel?
Bütün
sorulara kendim cevap verme hakkımı kullanmak istiyorum önce. Bunca sayıda
evlenip boşandıktan sonra.
Bakılmaz şekerim
bunların hiç birine. Bakılsaydı zaten insan nesli kururdu. Birkaç yüz yıl evvel
falan da soyumuz çoktan tükenmişti muhtemelen.
Şöyle,
Bir gaz
dolar içine önce.
O gazı kadın
doldurur zaten erkeğin içine bazen uzun bazen kısa bir süre de,
Sonra,
O gazla gaza
gelen erkeğin ağzından fışkırıverir bir gün kelimeler,- Benimle evlenir misin diye.
Genelde de,
Cevap gelir
anında,
-
Evet.
Zaten evet
önden ve çoktan dendiği için kadının hal hareket niyet ve ruh halleriyle,
Aslında,
Önden verilmiş
bir cevabın,
Sonradan gelen
sorusudur ‘Benimle evlenir misin’.
O cevabın
evet olacağı o kadar kesindir o kadardır bilenendir o kadar emindir ki erkek,
Zaten,
Sorarken,
Alacağından çok emindir o ‘evet’ cevabı.
O soruyu
sorarken zaten evlenmiştir erkekler çoktan. Erkekler evlenme teklif ettikleri
an evlenirler,
Kadınlarsa,
Düğünde.
Erkekler kadınlarla
yaşantılarında mutsuz oldukları an boşanmışlardır zaten, kadınlarsa mahkemede.
İşin püf
noktasını ise ıskalarlar insanlar ilişkiye başlamadan evvel. Şimdi sıra geldi
ukalalıklar bölümüne. Edelim o zaman.
İnsanlar,
Neyi sevdiler
ayırt edemiyorlar çoğunlukla bir insanla birlikteliklerinde.
İlişkiye girdikleri
insanın,
‘Kendini’mi?
Yoksa,
O insanla
yaşadıklarını ve yaşayacaklarını tahmin ve hayal ettiklerini mi?
Duyduğun sevginin
beğeninin neye karşı olduğunu fark etmediğin müddetçe,
Ki,
Fark edip
etmediğin ilişkinin yıllar yıllar veya ömür boyu sevgiyle mutlulukla mı yoksa
kızgınlıklarla ayrılıklarla mı yürüdüğüyle bir zaman sonra da bittiğiyle suyun
yüzüne çıkıyor zaten,
Başında değil
sonunda anlıyorsun sevginin neye olduğunu. Ya yaşamın bir yerlerinde tekrar tek
başına kaldığında ya da ömrünü bir insanla tamamladığında.
Bir insanla
yaşadıklarına ve yaşayacaklarını hayal ettikleriniyse sevgin,
O sevgi büyük
bir ihtimalle yaşananların yaşantıların değişimiyle bir gün erir biter bir
yerlerde.
İlk belirtiler
kızgınlıklardır. İlk belirtiler iletişimin kopmasıdır. İlk belirtiler
küskünlüklerdir. İlk belirtiler esas,
Sessizliklerdir.
Hepsi ilk belirtilerdir. İç içedirler çünkü.
Kahkahalarla
başlar kızgınlıklarla evrimini tamamlar sessizlikler içinde biter gider,
Yaşananlara hayal
edilen yaşantılara olan sevgilerle başlayan ilişkiler.
Amma,
Kişinin kendineyse
sevgi,
Ne erir
biter bir yerlerde ne de son bulur bir gün ömrünün bir yerlerinde.
Kendini kendi
gibiyken kendin gibi sevdiğin insana,
Kızamazsın,
Kıyamazsın
çünkü.
İletişimi koparamazsın,
Hep anlatmak
hep dinlemek istediklerin vardır çünkü.
Küsemezsin,
Özlersin
çünkü.
Sessizliğiyse
hiç kabullenemezsin sevdiğin için. Hep ses vardır hep ses getirir hep seslenir
sevgin çünkü.
Bazen gözlerle
bazen dillerde bazen bedenlerde bazen ellerde bazen yüreklerde,
Hep seslidir
çok seslidir gerçek sevgi.
Yaşananlarsa
durumlardır sadece. Sevdiğinle beraber bazen mutlu bazen hüzünle geçirilen.
Amma sevdiğinle.
Beraber.
Onun yanındayken.
Onu içinde sevgiyle yaşatırken. Onun içinde sevgiyle yaşarken.
Bir insanın
hayatınıza getirdikleri taşıdıklarına yaptıkların ettiklerine bakıp,
Bir insanla yaşamayı
hayal ettiğiniz hayata bağlanıp da,
İlişkiye girer
de bir de üstüne ilişkiyi aynı eve taşır da bir de üstüne çocuk sahibi de olursanız,
Mutluluğunuz
o insanın hayatınıza getirdikleri taşıdıkları yaptıkları ettikleri ile
sınırlıdır. Hayallerinize kavuşmak veya kavuşamamakta ilişkinizin sevinçleri
veya hüsranlarıdır.
Yani,
Her şey ince
bir pamuk ipliğine bağlıdır. Yani durumlara. Yani yaşananlara. O her şey mutluluksa
eğer. Huzursa eğer.
Kişinin kendine
olan sevgiyse,
En kalın çelik
halatlardan bile daha da güçlüdür, hele pamuk ipliğinin yanında. Ne esner ne de
kopar,
Neyi yaşarsanız
yaşayın nelerle karşılaşırsanız karşılaşın, birlikte kurduğunuz hayaller
gerçekleşse de gerçekleşmese de,
Hep sevgiyle
yaşıyorsanız eğer.
O sevgide,
Sevdiğinizin
kendidir sadece.
Kolay değildir
bunları bilmek. Bunları hissetmek. Bunların ukalalığını yapabilmek.
Çok mutlulukları
çok sevgiyi gönülden yaşamayı bilmeden tanımadan öğrenmeden evvel,
Önce,
Çok
üzüntülerden çok hüsranlardan hatta çok iç acılarından geçmek gerekiyor.
Sonra da,
Gerçek sevgiyi
tatmak gerekiyor.
Gerçek,
Bir insanla.
Karşılıksız.
Bedeli olmayan.
Bedelsiz.
Sonra,
Gerçek
sevginle severken yaşıyorsun yaşanması gereken gerçek durumları. O kadar.
Severken amma.
Sevilirken amma.
O zaman,
Kocalar sevgililer
kızmıyorlar söylenmiyorlar karılarına sevgililerine.
Karılarının
sevgililerin de gözleri dolmuyor.
Birlikte kızılıyor
bir şeylere,
Birlikte doluyor
gözler.
Tek kişilik
değil,
İki kişilik
yaşanıyor duygular.
Eğer sevgin
kişinin kendine ise.
Maalesef çok
acıtmanda çok acıtılmadan da keşfedilmiyor insanın kendine duyulan gerçek sevgi.
Yaşamlara yaşatılanlara
ve de yaşamayı hayal ettiklerinize değil,
Seni seviyorum,
Dediğiniz insanın
gözlerinin içine bakın sadece.
Yaşam orada.
Gerisi,
Hikaye.
Hikayelerleyse
hikayelereyse de aşk olmaz. olana da aşk denmez.
Gözlere
olan,
Aşksa,
Hiç bitmez.
Her yerde.
Her zaman.
Her koşulda.
İnsanı yaşananlar
yaşatılanlar ve yaşanmasını hayal ettikleriniz yaşatmaz,
Sevgide.
Aşk,
Yaşatır,
İnsanı,
Sevgide.
Sevginin
aşkıysa hiç.
Bitmez.
Bazen hayatın
boyu uğraşıp didinip keşfettiklerin üzüyor hüzün veriyor,
Henüz keşfedememişleri,
Seyrettikçe.
Ve de ne tuhaf
ki her şey değişiyor her şey amma kuşaktan kuşağa,
Amma,
Sevgisizlik ve
sevgi,
Ve aşksa,
Hep aynı
kalıyor.
İnsan bildiğimiz
insan çünkü.
Bugünün her
şeyi bilen makineleri her şeyi biliyorlar her şeyi anlatıyorlar sanıyoruz,
Amma,
Sevgiyle aşkı
sadece gönüller biliyor gönüller anlatıyorlar sadece.
Gönüllerin bildiklerini
anlattıklarınıysa insan gibi,
Dinlemesi,
Bilmesiyse
de,
Bir ömür
alıyor.
O sırada
çocuklarda iyice büyümüş oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder