28 Kasım 2012 Çarşamba

KIZGIN KOCALAR

Son sıralarda yanımdan yürüyerek arabayla nasıl geçerse geçsinler çocuklu genç aileler görüyorum kocalar söyleniyorlar kızgınlar, karılarıysa dinlemede sessiz gözleri dolu ağlamaklı. Amma bu bir değil iki değil, böyle onlarla çift görünce fark ettim bu durumun oldukça yaygın olduğunu. Yine mi? Yine.

Kızgın kocalar,
İdare etmeye çalışan karıları.

Ve de,
Sanki hiçbir şey yokmuşçasına etrafa bakınırken aslında saklanan küçük çocuklar. Yaşlar üç beş falan.

İnsanlar severek sevişerek mi evleniyorlar acaba?
Yoksa sevdiklerini seviştiklerini zannettikleri için mi?

Yoksa,
Uygundur bu kadın bu erkek bana diye düşünerek mi?

Eş seçimlerinde genel duruma bakacak olursak,
Durum vahim. Vahimdi vahimliği aynı hızla devam ediyormuş demek.

Çok çok az sayıda genç ve orta yaş çift görüyorum çocuklu veya çocuksuz,
Evli veya sevgili,

Bir birleriyle mutlu.
O kadar az ki.

Mutlu olanlar hemen hissediliyorlar zaten. Duygular öpüşüyorlar havada kıvırtarak raks ederek hem de.
Mutsuzlarda belli oluyorlar hemen.

Sevgisizliğin soğukluğu donduruyor insanın içini yanlarından geçerken.
Ve de,

Çocuklarsa kaçırıyorlar gözlerini etraftan.
Sanki çok meşgullermişçesine.

Erkeğin mutsuzunu zor anlıyorsun. Amma kadının ki kolay.
Gözlerinde ki ışık sönüyor kadının önce, sonra,

Saçları matlaşıyor,
Ciltleri kuruyor,

Renkleri soluyor.
Ve de,

Bunları fark edebilmek için yüzünü göremiyorsan eğer bak seyret uzaktan, yürüyüşünden anlıyorsun.
Normal yürüyorsa mutsuz demektir. Hani bildiğimiz yürüyüş. Hatta asker gibi yürüyorsa eğer tak tak tak çok çok mutsuz demek. Amma,

Uçuşarak yerden ayakları kesilircesine sekiyorsa mutlu hatta çok mutlu demek.
Hele saçlarını açmışsa bir de,

Hele salım salım dalgalanıyorsa o saçlar,
Ohoo…Mutluluk akıyor demektir salkım salkım yüreğinden.

Hiç gerek yok,
Ayrıca birde dudaklara bakmaya, çok mu yayılmışlar acaba kulaklara doğru diye.

Bu dışından kızgın erkeklerle bu içinden kızgın kadınlar acaba hiç mi bilmezler tanımazlar kimdir nasıl biridir bu kadın bu erkek diye, acaba seviyor muyum çok hem de çok gönülden acaba ahenk içinde mi yaşantımız diye hiç mi bakmazlar hiç mi geçirmezler içlerinden evlenmeden evvel,
Hadi evlendiler,

Hamile kalmaya niyetlenmeden evvel?
Bütün sorulara kendim cevap verme hakkımı kullanmak istiyorum önce. Bunca sayıda evlenip boşandıktan sonra.

Bakılmaz şekerim bunların hiç birine. Bakılsaydı zaten insan nesli kururdu. Birkaç yüz yıl evvel falan da soyumuz çoktan tükenmişti muhtemelen.
Şöyle,

Bir gaz dolar içine önce.
O gazı kadın doldurur zaten erkeğin içine bazen uzun bazen kısa bir süre de,

Sonra,
O gazla gaza gelen erkeğin ağzından fışkırıverir bir gün kelimeler,

-         Benimle evlenir misin diye.

Genelde de,

Cevap gelir anında,
-         Evet.

Zaten evet önden ve çoktan dendiği için kadının hal hareket niyet ve ruh halleriyle,
Aslında,

Önden verilmiş bir cevabın,
Sonradan gelen sorusudur ‘Benimle evlenir misin’.

O cevabın evet olacağı o kadar kesindir o kadardır bilenendir o kadar emindir ki erkek,
Zaten,

Sorarken,
Alacağından  çok emindir o ‘evet’ cevabı.

O soruyu sorarken zaten evlenmiştir erkekler çoktan. Erkekler evlenme teklif ettikleri an evlenirler,
Kadınlarsa,

Düğünde.
Erkekler kadınlarla yaşantılarında mutsuz oldukları an boşanmışlardır zaten, kadınlarsa mahkemede.

İşin püf noktasını ise ıskalarlar insanlar ilişkiye başlamadan evvel. Şimdi sıra geldi ukalalıklar bölümüne. Edelim o zaman.
İnsanlar,

Neyi sevdiler ayırt edemiyorlar çoğunlukla bir insanla birlikteliklerinde.
İlişkiye girdikleri insanın,

‘Kendini’mi?
Yoksa,

O insanla yaşadıklarını ve yaşayacaklarını tahmin ve hayal ettiklerini mi?
Duyduğun sevginin beğeninin neye karşı olduğunu fark etmediğin müddetçe,

Ki,
Fark edip etmediğin ilişkinin yıllar yıllar veya ömür boyu sevgiyle mutlulukla mı yoksa kızgınlıklarla ayrılıklarla mı yürüdüğüyle bir zaman sonra da bittiğiyle suyun yüzüne çıkıyor zaten,

Başında değil sonunda anlıyorsun sevginin neye olduğunu. Ya yaşamın bir yerlerinde tekrar tek başına kaldığında ya da ömrünü bir insanla tamamladığında.
Bir insanla yaşadıklarına ve yaşayacaklarını hayal ettikleriniyse sevgin,

O sevgi büyük bir ihtimalle yaşananların yaşantıların değişimiyle bir gün erir biter bir yerlerde.
İlk belirtiler kızgınlıklardır. İlk belirtiler iletişimin kopmasıdır. İlk belirtiler küskünlüklerdir. İlk belirtiler esas,

Sessizliklerdir. Hepsi ilk belirtilerdir. İç içedirler çünkü.
Kahkahalarla başlar kızgınlıklarla evrimini tamamlar sessizlikler içinde biter gider,

Yaşananlara hayal edilen yaşantılara olan sevgilerle başlayan ilişkiler.
Amma,

Kişinin kendineyse sevgi,
Ne erir biter bir yerlerde ne de son bulur bir gün ömrünün bir yerlerinde.

Kendini kendi gibiyken kendin gibi sevdiğin insana,
Kızamazsın,

Kıyamazsın çünkü.
İletişimi koparamazsın,

Hep anlatmak hep dinlemek istediklerin vardır çünkü.
Küsemezsin,

Özlersin çünkü.
Sessizliğiyse hiç kabullenemezsin sevdiğin için. Hep ses vardır hep ses getirir hep seslenir sevgin çünkü.

Bazen gözlerle bazen dillerde bazen bedenlerde bazen ellerde bazen yüreklerde,
Hep seslidir çok seslidir gerçek sevgi.

Yaşananlarsa durumlardır sadece. Sevdiğinle beraber bazen mutlu bazen hüzünle geçirilen.
Amma sevdiğinle. Beraber.

Onun yanındayken. Onu içinde sevgiyle yaşatırken. Onun içinde sevgiyle yaşarken.
Bir insanın hayatınıza getirdikleri taşıdıklarına yaptıkların ettiklerine bakıp,

Bir insanla yaşamayı hayal ettiğiniz hayata bağlanıp da,
İlişkiye girer de bir de üstüne ilişkiyi aynı eve taşır da bir de üstüne çocuk sahibi de olursanız,

Mutluluğunuz o insanın hayatınıza getirdikleri taşıdıkları yaptıkları ettikleri ile sınırlıdır. Hayallerinize kavuşmak veya kavuşamamakta ilişkinizin sevinçleri veya hüsranlarıdır.
Yani,

Her şey ince bir pamuk ipliğine bağlıdır. Yani durumlara. Yani yaşananlara. O her şey mutluluksa eğer. Huzursa eğer.
Kişinin kendine olan sevgiyse,

En kalın çelik halatlardan bile daha da güçlüdür, hele pamuk ipliğinin yanında. Ne esner ne de kopar,
Neyi yaşarsanız yaşayın nelerle karşılaşırsanız karşılaşın, birlikte kurduğunuz hayaller gerçekleşse de gerçekleşmese de,

Hep sevgiyle yaşıyorsanız eğer.
O sevgide,

Sevdiğinizin kendidir sadece.
Kolay değildir bunları bilmek. Bunları hissetmek. Bunların ukalalığını yapabilmek.

Çok mutlulukları çok sevgiyi gönülden yaşamayı bilmeden tanımadan öğrenmeden evvel,
Önce,

Çok üzüntülerden çok hüsranlardan hatta çok iç acılarından geçmek gerekiyor.
Sonra da,

Gerçek sevgiyi tatmak gerekiyor.
Gerçek,

Bir insanla.
Karşılıksız.

Bedeli olmayan. Bedelsiz.
Sonra,

Gerçek sevginle severken yaşıyorsun yaşanması gereken gerçek durumları. O kadar.
Severken amma.

Sevilirken amma.
O zaman,

Kocalar sevgililer kızmıyorlar söylenmiyorlar karılarına sevgililerine.
Karılarının sevgililerin de gözleri dolmuyor.

Birlikte kızılıyor bir şeylere,
Birlikte doluyor gözler.

Tek kişilik değil,
İki kişilik yaşanıyor duygular.

Eğer sevgin kişinin kendine ise.
Maalesef çok acıtmanda çok acıtılmadan da keşfedilmiyor insanın kendine duyulan gerçek sevgi.

Yaşamlara yaşatılanlara ve de yaşamayı hayal ettiklerinize değil,
Seni seviyorum,

Dediğiniz insanın gözlerinin içine bakın sadece.
Yaşam orada.

Gerisi,
Hikaye.

Hikayelerleyse hikayelereyse de aşk olmaz. olana da aşk denmez.
Gözlere olan,

Aşksa,
Hiç bitmez.

Her yerde.
Her zaman.

Her koşulda.
İnsanı yaşananlar yaşatılanlar ve yaşanmasını hayal ettikleriniz yaşatmaz,

Sevgide.
Aşk,

Yaşatır,
İnsanı,

Sevgide.
Sevginin aşkıysa hiç.

Bitmez.
Bazen hayatın boyu uğraşıp didinip keşfettiklerin üzüyor hüzün veriyor,

Henüz keşfedememişleri,
Seyrettikçe.

Ve de ne tuhaf ki her şey değişiyor her şey amma kuşaktan kuşağa,
Amma,

Sevgisizlik ve sevgi,
Ve aşksa,

Hep aynı kalıyor.
İnsan bildiğimiz insan çünkü.

Bugünün her şeyi bilen makineleri her şeyi biliyorlar her şeyi anlatıyorlar sanıyoruz,
Amma,

Sevgiyle aşkı sadece gönüller biliyor gönüller anlatıyorlar sadece.
Gönüllerin bildiklerini anlattıklarınıysa insan gibi,

Dinlemesi,
Bilmesiyse de,

Bir ömür alıyor.
O sırada çocuklarda iyice büyümüş oluyor.

Hiç yorum yok: