Görmek
istediğimizi mi görüyoruz, yoksa görmek istemediklerimizi mi bilemem amma rüyalar
müthiş. Nasıl çalışıyor kim bilir bilinçaltı en derinler uykularda. En sevdiğim
birkaç insan benim kullandığım bir araba ile akşam vakti gidiyoruz şehrin
göbeğinde bir yerde. Camdan dışarı bakıyorum bir an, müthiş bir manzara, inanılmaz
çok sayıda yıldız kayıyor. Amma gözle takip edemeyeceğiniz kadar çok sayıda
yıldız kayıyor ha bire.
Matrix.
Bilinmeyen fena tahrik edici,
Şahane.
Demeğe
kalmadı,
Devasa bir
meteorda eklendi bu sefer kayan yüzlerle yıldıza, yana tutuşa bir alev topu dünyaya
çarptı. Bizlerden çok uzaklara bir yerlere. Sarsılmadık bile.
Amma,
Dakikalarca
kaydı yıldızlar. Bitmedi bitmedi.
Bembeyaz ışık
çizgileri onlarla aynı anda gökyüzünde. Hala gözümün önünden gitmiyor,
Ne o yıldızlar
ne de o alev topu meteor. Memnunum bu arada halimden. Şikayetçi değilim. Kabus
değil yani. Müthiş bir mutlulukla huzur.
Muhteşem bir
sahne çünkü. Verdiği hislerde.
Ve nedense o
alev topu meteorda katiyen ürkütücü değil. Nedense.
Ne alaka
şimdi?
Mutlaka izah
edeni çıkar. Rüya yorumcusu. Hatta rüya yorum kitapları bile var.
Mesela,
Biri çıksa
dese ki sakın çıkma evden bugün, felaket haberi alacaksın başına bir şey
düşecek o dakika öleceksin orada,
Veya,
Bir başka
biri çıksa sevinçlere boğacak seni ışıklar falan dese, hatta biri de çıkıp kıçın
açıkta kalmış dese,
Hangisine
inanacağım?
Bazen
düşünürüm,
Yaşadığımız
hayat mı rüya?
Rüyalarda ki
rüyalarımız mı gerçek? Diye.
Bazen,
Öyle anlarla
öyle şeylerle karşılaşıyorsunuz öyle şeyler oluyor ki hayatınız da,
Ancak rüyada
olur denilecek türünden. Kontrol dışı.
Rüyalar da kontrol
dışı amma.
Yaşam da.
Aslında.
Ve de her
şeyimizin kontrol altında olduğunu kontrol altında tuttuğumuzu zannederken hem
de.
Hele
kentlerde.
Hele
metropollerde. Ne çok şey var kontrol ettiğimiz, etmeye çalıştığımız.
Başımıza taş
yağınca ışıklar saçarak rüyamda, sabahın kör vaktinde kalktım camdan dışarı
baktım.
Yüzlerle
apartman ve apartmanların çatılarının üstünden ilerilerde gözüken orman.
Gökyüzü
mavi. Hem de,
Sabahın kör
vakti.
Binlerle on
binlerle insan uykuda hala muhtemelen.
Binlerle on
binlerle rüya görüyorlar seyrediyorlar şu an dedim.
Neler
görüyorlardır acaba rüyalarında?
Üst üste
dizilmiş binlerle insan.
Kibrit
kutusu gibi dizilmiş apartmanların kat kat dairelerinde. Aynı hizada yemek
yiyorlar aynı hizada yemek pişiriyorlar aynı hizada televizyon seyrediyorlar aynı
hizada duş alıyorlar aynı hizada uyuyorlar aynı hizada rüyalar görüyorlar aynı
hizada sevişiyorlar aynı hizada hayaller kuruyorlar aynı hizada konuşuyorlar
dinliyorlar seviniyorlar üzülüyorlar,
Ve de herkes
bir birinin tepesine sıçıyor işiyor aslında.
Üst üste.
Aynı hizada.
Arada bir plastik
boru var sadece.
Amma
sıçıyorlar tam da tepende tam da tepene. Sende birilerinin tepesine.
Hizadalar
yani.
Hizaya sokuyor
hayat insanları apartmanların katlarında.
Apartman
sevmedim sevemedim hiç. Hizaya girmeyi sevmediğimden olsa gerek.
Kışlalar
gibi. Askerlik gibi. Hiza şartı hep dehşete düşürdü beni.
Tanımadığım
tanışmak istemediğim sevmediğim sevemeyeceğim insanlarla aynı çatıların altını
paylaşmak hep sevimsiz geldi bana.
Sığıntı gibi
hissediyor insan kendini hayatının içinde.
Ne yapsan
sanki müsaadeye tabii. Hizadan çıkmaya niyetlenirsen tabii ki.
Avazın
çıktığı kadar şarkı söyleyemezsin mesela. Soğan yahnisi yapamazsın mesela.
Sevişemezsin bağıra çağıra. Kapın açık oturamazsın. Tavuk besleyemezsin mesela.
Köpek bile izne bağlı. Say say bitmez.
Önemli mi?
Çok.
Hepsi.
İstediğin
rüyayı ise görebilirsin. O serbest amma. Sessiz o çünkü.
Sessiz
olanlar kokusuz olanlarda serbestsin.
Rüyalar
gibi.
Hayatımızı da
yorumluyoruz, yaşadıktan sonra amma.
Rüyalarıysa
yaşanmamış amma yaşanacaklar olarak farz ediyoruz yorumlarken.
Hayatımızı
yorumlayıp bak bu demek bak şu demek diye kehanetlerde bulunmuyoruz pek.
Akıl giriyor devreye.
Amma rüyalar
içinse kehanetler bol.
Fallar
içinde.
Astroloji
içinde. Çünkü duygular ruhlar yürekler devrede.
Gerçek hem
de çok gerçek olan bir hayatı yaşadığımızı zannederken,
Yaşanmamışların
yaşanacakların kehanetlerinin,
Büyüsüne
kapılıyoruz,
İnanmak istiyoruz
kehanetlerle yüreğimizi ruhumuzu okşayanlara.
Matrix
filmini ilk kez seyrettiğim de,
Hani derler
ya ben bunu yaşadım daha evvel diye ilk bu geçmişti içimden. Rüya içinde rüya,
o rüyanın da içinde bir başka rüya olduğuna inanmıştım çoktan,
Sonsuzlara kadar
giden rüyalara iç içe,
Hayatların
içinde hayatlar, o hayatlarında içinde başka hayatların yaşandığını çaktığım
andan itibaren.
Ne kadar iç
içeyiz iç içe yaşıyoruz gerçeklerle rüyalarla fallarla astrolojiyle,
En önemlisi,
Kurduğumuz
hayallerle,
Diye fark
ettiğim an yaşamı.
Yürekler
yürekleri taşıyorlar farklı farklı amma aynı anda hepsi tek bir yürekte.
Ruhlarsa tek
başına sanki bu alemde.
Bedenler gibi.
Bilinçaltıysa ruhların derinliklerinde bir yerlerde.
Beyinle ruh, ruhla yürek, yürekle beden, bedenle akıl
arasında ki ve de hepsinin bir birleriyle ilişkisi aynı anda ne kadar müthiş bir
matrix aslında insanı çıldırasıya mest eden, düşününce.
Ne muhteşem bir mekanizma.
Ve bu muhteşem mekanizmanın biz ne kadar azını kullanıyoruz
düşünün ki,
Bir rüya bir fal bile,
Sevindiriyor veya üzüyor bizleri.
Gücü gücümüzü en önemlisi geçtim beyni akıl, yüreklerin ruhların
güçlerini hiç mi hiç farkında değiliz muhtemelen.
Ki,
Bir rüya bir falla geleceğini ümit ettiğimiz güzelliklerin
lafını dinlemek bile bazen mutlu ediyor, hayata karşı yeniden heveslendiriyor
bizi. Akılla baktığından.
Halbuki,
Rüyanın kendi biziz zaten. Falda bizim duymak istediklerimiz
belki de. Ve de zaten olmasını çok arzu ettiklerimizin bizlere tebliğ edilmesi
bekli de.
Söyletiyor muyuz falcılara o lafları yoksa onlar mı söylemek
istiyorlar içlerinden geçenleri meçhul. Astrolojik verilerle duyduklarımız mı
gerçeğimiz, yoksa duyduklarımız gerçeklerimiz mi olsunlar istiyoruz, o da
meçhul.
O rüyalara hasretiz de görmek mi istiyoruz yoksa evren bize
mesajlar mı gönderiyor o da meçhul. Akılla baktığında.
Hangi etkiler altında hangi etkenler nedeniyle? Hangi etkiler
hangi etkenler bizlerde ne gibi hallere neden oluyorlar o da meçhul her ne
kadar psikoloji bilimi bizleri kategorize etse de.
Meçhul olanların her biri bizler içinse mucize.
Akılla düşünmeye kalktığında ve de,
Üst üste yaşarken alt alta yaşamaya çalışırken apartmanlarda
kat kat. Aynı hizada. Hizaya geldiğinde.
İnsanoğlu doğasına aykırı bir hayat sürdürmeye çalışıyor
kendine apartmanlarda sitelerde. Aslında ruhuna gönlüne hiç de uygun olmayanı
yaşatmaya çalışıyor kendine aklıyla öğretilerle.
Hiç birimizin pek çok şeyi en sevdiklerimizle bile aynı
olmamasına rağmen,
Zorla zorlayarak aynı olmaya çalışıyoruz tanımadığımız
birileriyle kent yaşamının kendi tercihimiz şartlarında çizilmiş sınırları
içinde.
Rüya gibi aslında bir anlamda yaşadığımız yaşattıklarımız
kendimize.
Köyde doğada yaşayan insanlar için kent yaşamı bir rüya.
Hatta kabus kıvamında belki de.
Kentlerde yaşayanlar içinse köy hayatı doğanın içinde yaşam
bir rüya. Mutluluk kıvamında belki de.
Rüya içinde,
Rüya.
Hangisi gerçek?
Yaşananlar mı rüyalar mı o belki de o rüyalara neden olacak hayaller mi?
Hangisi biziz?
Meçhul.
Herkesin hayalleri var. Herkes rüyalar görüyor.
Herkes gerçek olduğunu iddia ettiği hayatı da yaşıyor aynı
zamanda.
Rüyadayken rüyalar gerçek, gerçek dediğimiz hayatsa bir rüya,
Gerçek dediğimiz hayatta uykumuzda gördüklerimiz de rüya. Hadi bakalım,
Matrix e mi takılalım kafayı kırıp aklı devreden çıkarıp
yoksa,
Salla len mi diyelim aklımıza takılıp,
Hangisi doğru?
O da meçhul.
Gerçekleri rüyada görmekse,
Tam bir mucize.
Rüyalar eğer ki gerçekse.
Ki,
Değilse,
Ne görüp duru o zaman bunca rüyayı gecenin bir vaktinde hem de alt alta üst üste bir hizada yaşanan gerçekten bile daha gerçek apartman dairesinde?Matrix.
Bilinmeyen fena tahrik edici,
Şahane.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder