29 Kasım 2012 Perşembe

RÜYA İÇİNDE RÜYA

Görmek istediğimizi mi görüyoruz, yoksa görmek istemediklerimizi mi bilemem amma rüyalar müthiş. Nasıl çalışıyor kim bilir bilinçaltı en derinler uykularda. En sevdiğim birkaç insan benim kullandığım bir araba ile akşam vakti gidiyoruz şehrin göbeğinde bir yerde. Camdan dışarı bakıyorum bir an, müthiş bir manzara, inanılmaz çok sayıda yıldız kayıyor. Amma gözle takip edemeyeceğiniz kadar çok sayıda yıldız kayıyor ha bire.

Demeğe kalmadı,
Devasa bir meteorda eklendi bu sefer kayan yüzlerle yıldıza, yana tutuşa bir alev topu dünyaya çarptı. Bizlerden çok uzaklara bir yerlere. Sarsılmadık bile.

Amma,
Dakikalarca kaydı yıldızlar. Bitmedi bitmedi.

Bembeyaz ışık çizgileri onlarla aynı anda gökyüzünde. Hala gözümün önünden gitmiyor,
Ne o yıldızlar ne de o alev topu meteor. Memnunum bu arada halimden. Şikayetçi değilim. Kabus değil yani. Müthiş bir mutlulukla huzur.

Muhteşem bir sahne çünkü. Verdiği hislerde.
Ve nedense o alev topu meteorda katiyen ürkütücü değil. Nedense.

Ne alaka şimdi?
Mutlaka izah edeni çıkar. Rüya yorumcusu. Hatta rüya yorum kitapları bile var.

Mesela,
Biri çıksa dese ki sakın çıkma evden bugün, felaket haberi alacaksın başına bir şey düşecek o dakika öleceksin orada,

Veya,
Bir başka biri çıksa sevinçlere boğacak seni ışıklar falan dese, hatta biri de çıkıp kıçın açıkta kalmış dese,

Hangisine inanacağım?
Bazen düşünürüm,

Yaşadığımız hayat mı rüya?
Rüyalarda ki rüyalarımız mı gerçek? Diye.

Bazen,
Öyle anlarla öyle şeylerle karşılaşıyorsunuz öyle şeyler oluyor ki hayatınız da,

Ancak rüyada olur denilecek türünden. Kontrol dışı.
Rüyalar da kontrol dışı amma.

Yaşam da. Aslında.
Ve de her şeyimizin kontrol altında olduğunu kontrol altında tuttuğumuzu zannederken hem de.

Hele kentlerde.
Hele metropollerde. Ne çok şey var kontrol ettiğimiz, etmeye çalıştığımız.

Başımıza taş yağınca ışıklar saçarak rüyamda, sabahın kör vaktinde kalktım camdan dışarı baktım.
Yüzlerle apartman ve apartmanların çatılarının üstünden ilerilerde gözüken orman.

Gökyüzü mavi. Hem de,
Sabahın kör vakti.

Binlerle on binlerle insan uykuda hala muhtemelen.
Binlerle on binlerle rüya görüyorlar seyrediyorlar şu an dedim.

Neler görüyorlardır acaba rüyalarında?
Üst üste dizilmiş binlerle insan.

Kibrit kutusu gibi dizilmiş apartmanların kat kat dairelerinde. Aynı hizada yemek yiyorlar aynı hizada yemek pişiriyorlar aynı hizada televizyon seyrediyorlar aynı hizada duş alıyorlar aynı hizada uyuyorlar aynı hizada rüyalar görüyorlar aynı hizada sevişiyorlar aynı hizada hayaller kuruyorlar aynı hizada konuşuyorlar dinliyorlar seviniyorlar üzülüyorlar,
Ve de herkes bir birinin tepesine sıçıyor işiyor aslında.

Üst üste.
Aynı hizada.

Arada bir plastik boru var sadece.
Amma sıçıyorlar tam da tepende tam da tepene. Sende birilerinin tepesine.

Hizadalar yani.
Hizaya sokuyor hayat insanları apartmanların katlarında.

Apartman sevmedim sevemedim hiç. Hizaya girmeyi sevmediğimden olsa gerek.
Kışlalar gibi. Askerlik gibi. Hiza şartı hep dehşete düşürdü beni.

Tanımadığım tanışmak istemediğim sevmediğim sevemeyeceğim insanlarla aynı çatıların altını paylaşmak hep sevimsiz geldi bana.
Sığıntı gibi hissediyor insan kendini hayatının içinde.

Ne yapsan sanki müsaadeye tabii. Hizadan çıkmaya niyetlenirsen tabii ki.
Avazın çıktığı kadar şarkı söyleyemezsin mesela. Soğan yahnisi yapamazsın mesela. Sevişemezsin bağıra çağıra. Kapın açık oturamazsın. Tavuk besleyemezsin mesela. Köpek bile izne bağlı. Say say bitmez.

Önemli mi?
Çok.

Hepsi.
İstediğin rüyayı ise görebilirsin. O serbest amma. Sessiz o çünkü.

Sessiz olanlar kokusuz olanlarda serbestsin.
Rüyalar gibi.

Hayatımızı da yorumluyoruz, yaşadıktan sonra amma.
Rüyalarıysa yaşanmamış amma yaşanacaklar olarak farz ediyoruz yorumlarken.

Hayatımızı yorumlayıp bak bu demek bak şu demek diye kehanetlerde bulunmuyoruz pek. Akıl giriyor devreye.
Amma rüyalar içinse kehanetler bol.

Fallar içinde.
Astroloji içinde. Çünkü duygular ruhlar yürekler devrede.

Gerçek hem de çok gerçek olan bir hayatı yaşadığımızı zannederken,
Yaşanmamışların yaşanacakların kehanetlerinin,

Büyüsüne kapılıyoruz,
İnanmak istiyoruz kehanetlerle yüreğimizi ruhumuzu okşayanlara.

Matrix filmini ilk kez seyrettiğim de,
Hani derler ya ben bunu yaşadım daha evvel diye ilk bu geçmişti içimden. Rüya içinde rüya, o rüyanın da içinde bir başka rüya olduğuna inanmıştım çoktan,

Sonsuzlara kadar giden rüyalara iç içe,
Hayatların içinde hayatlar, o hayatlarında içinde başka hayatların yaşandığını çaktığım andan itibaren.

Ne kadar iç içeyiz iç içe yaşıyoruz gerçeklerle rüyalarla fallarla astrolojiyle,
En önemlisi,

Kurduğumuz hayallerle,
Diye fark ettiğim an yaşamı.

Yürekler yürekleri taşıyorlar farklı farklı amma aynı anda hepsi tek bir yürekte.
Ruhlarsa tek başına sanki bu alemde.

Bedenler gibi.
Bilinçaltıysa ruhların derinliklerinde bir yerlerde.

Beyinle ruh, ruhla yürek, yürekle beden, bedenle akıl arasında ki ve de hepsinin bir birleriyle ilişkisi aynı anda ne kadar müthiş bir matrix aslında insanı çıldırasıya mest eden, düşününce.
Ne muhteşem bir mekanizma.

Ve bu muhteşem mekanizmanın biz ne kadar azını kullanıyoruz düşünün ki,
Bir rüya bir fal bile,

Sevindiriyor veya üzüyor bizleri.
Gücü gücümüzü en önemlisi geçtim beyni akıl, yüreklerin ruhların güçlerini hiç mi hiç farkında değiliz muhtemelen.

Ki,
Bir rüya bir falla geleceğini ümit ettiğimiz güzelliklerin lafını dinlemek bile bazen mutlu ediyor, hayata karşı yeniden heveslendiriyor bizi. Akılla baktığından.

Halbuki,
Rüyanın kendi biziz zaten. Falda bizim duymak istediklerimiz belki de. Ve de zaten olmasını çok arzu ettiklerimizin bizlere tebliğ edilmesi bekli de.

Söyletiyor muyuz falcılara o lafları yoksa onlar mı söylemek istiyorlar içlerinden geçenleri meçhul. Astrolojik verilerle duyduklarımız mı gerçeğimiz, yoksa duyduklarımız gerçeklerimiz mi olsunlar istiyoruz, o da meçhul.
O rüyalara hasretiz de görmek mi istiyoruz yoksa evren bize mesajlar mı gönderiyor o da meçhul. Akılla baktığında.

Hangi etkiler altında hangi etkenler nedeniyle? Hangi etkiler hangi etkenler bizlerde ne gibi hallere neden oluyorlar o da meçhul her ne kadar psikoloji bilimi bizleri kategorize etse de.
Meçhul olanların her biri bizler içinse mucize.

Akılla düşünmeye kalktığında ve de,
Üst üste yaşarken alt alta yaşamaya çalışırken apartmanlarda kat kat. Aynı hizada. Hizaya geldiğinde.

İnsanoğlu doğasına aykırı bir hayat sürdürmeye çalışıyor kendine apartmanlarda sitelerde. Aslında ruhuna gönlüne hiç de uygun olmayanı yaşatmaya çalışıyor kendine aklıyla öğretilerle.
Hiç birimizin pek çok şeyi en sevdiklerimizle bile aynı olmamasına rağmen,

Zorla zorlayarak aynı olmaya çalışıyoruz tanımadığımız birileriyle kent yaşamının kendi tercihimiz şartlarında çizilmiş sınırları içinde.
Rüya gibi aslında bir anlamda yaşadığımız yaşattıklarımız kendimize.

Köyde doğada yaşayan insanlar için kent yaşamı bir rüya. Hatta kabus kıvamında belki de.
Kentlerde yaşayanlar içinse köy hayatı doğanın içinde yaşam bir rüya. Mutluluk kıvamında belki de.

Rüya içinde,
Rüya.

Hangisi gerçek?
Yaşananlar mı rüyalar mı o belki de o rüyalara neden olacak hayaller mi?

Hangisi biziz?
Meçhul.

Herkesin hayalleri var. Herkes rüyalar görüyor.
Herkes gerçek olduğunu iddia ettiği hayatı da yaşıyor aynı zamanda.

Rüyadayken rüyalar gerçek, gerçek dediğimiz hayatsa bir rüya,
Gerçek dediğimiz hayatta uykumuzda gördüklerimiz de rüya. Hadi bakalım,

Matrix e mi takılalım kafayı kırıp aklı devreden çıkarıp yoksa,
Salla len mi diyelim aklımıza takılıp,

Hangisi doğru?
O da meçhul.

Gerçekleri rüyada görmekse,
Tam bir mucize.

Rüyalar eğer ki gerçekse.
Ki,

Değilse,
Ne görüp duru o zaman bunca rüyayı gecenin bir vaktinde hem de alt alta üst üste bir hizada yaşanan gerçekten bile daha gerçek apartman dairesinde?

Matrix.

Bilinmeyen fena tahrik edici,

Şahane.

Hiç yorum yok: