Şehitler
için sorumlu arıyoruz. Herkes kendince birilerini suçluyor. Amma orduda intihar
edenlerle ilgili hiçbir kimsenin suçu yok mu acaba? Rakamlar; Son 2,5 yılda 175
er erbaş, son 10 yılda 934 er erbaş intihar etmiş diyor. İnsan hakları
komisyonu verileridir. Dizilirdik bölüğün önünde. İçtima. Başını çeviremezsin
sağa sola. Şakır şukur tokat sesleri duyardık gözlerimizi dikmiş karşıya
bakarken.
Bazen çamuru
tam da temizlenmemiş bir bot için hem de.
Bizim
bölüğün komutanı yüzbaşı kıdem alamamış. Yaşı geçkindi yüzbaşılık rütbesine
göre. Dayaktanmış. Kulak zarı patlatmış. Tövbeli belli artık, amma küfrün biniyse
bir para.
Küfürle
hakaretse normaldi.
Tek bir tokatta.
Hani sille
tokat tekme dayakları ciddiye alırdık bir tek.
Sıkıysa
şikayet et bir üstüne. Hayatını karartır diğer üstler, bitmez askerliğin.
Sadece dayak
hakaret mi?
Astsubay
dizdi hepimizi önüne. Tek tek soruyor sen ne iş yaparsın diye. Mağazacıyım
dedim. Perakende sektörü desem neden bahsediyorum anlaması mümkün değil.
Ne satarsın
dedi,
Konfeksiyon
dedim. Tekstil ürünleri desem yine anlamayacak.
Dağıldıktan
sonra bölük, yanıma geldi ara İstanbul’u yollasınlar bir şeyler amma öyle
birkaç tane olmasın dedi. Duymuş belli moda o zamanlar, sıvetşört yollasınlar
dedi.
Bir koli
getirttim. Sıkıysa getirtme.
30 yaşıma kadar
askerden kaçtım. Yıllarca. Amma ne kaçmak. Onlar buluyorlar ben kaçıyorum. Ne
ehliyet ne pasaport.
Askerlikten
korkumdan değil, kendimden korktuğum için.
Elimde kalır
adamın teki orada, yıllarca yatarım içeride diye. Duyuyorum olanları askere
gidenlerden. Feci. Çok fena anlattıkları. Sonra gidip teslim olduğumda karar
vermiştim,
Ne deseler
emredersin demeye. Tüm küfürlere hakaretlere cevap vermemeye. Nelere emredersin
dedim akla ziyan. Ne manasızlıklara ne boşa sarf edilen devletin hazinesinden
akıp giden paralara. Akıl alacak gibi değil. Ne hakaretlere ne küfürlere
karşılık vermedim inanılası gibi değil. İki kızım gelirdi hep aklıma.
Yutkunurdum. Tokat bile yedim. Şak diye. Suratımın ortasına.
Mıntıka
mutfak bölük temizliği falan hikaye.
Elimle
alaturka tuvaletin deliğinden boklara batmış taşları çıkartmaca dahil neler
yapılmalıysa hepsini de yaptım.
Köyden
gelenler eğitimde ceplerine taş doldururlardı, kıçlarını taşla siler deliğe
atarlardı.
Tarla
alışkanlığı.
Sıran
gelince tuvalet temizliğine sokar elini deliğe toplarsın sende taşları.
Anlamı
olmayan nöbetler. Fanilanın içine gazete kağıtları doldurup, gece yarısı donup
kalmayasın diye. Donup ölenler olmuş zamanında, sende listeye girme diye.
Şehrin neredeyse göbeğinde ki ovanın ortasında.
Eğitim
zayiatıdır bunun adı. Zayi olur gidersin boş yere. Haybeye.
Ki,
Benim
yaptığım askerliğe askerlik de denmez başkalarının yaptıkları ile
karşılaştırıldığında.
Rezilliktir
askerlik. Herkes içinden geçirir amma söylemez söyleyemez bunları kimselere.
Hayattan
bezmiş bir bölük komutanı. Düdük kadar maaşıyla geçinmeye çalışan hep gergin
sinirli astsubaylar. Onlardan cesaret alan cahil cühela kraldan kralcı çavuşlar
onbaşılar.
Hepsi
gergin. Hep gergin sinirli bir ortam.
Sevginin
‘S’sinin bir an için bile anılmadığı hissedilmediği. İnsan olduğunun hiç
hatırlanmadığı.
Gücü yetenin
gücünün yettiğini ezdiği bir ortam.
Kim daha
zengin fakiri kendine uşak ettiği.
Er bile eri
ezer askerde. Kıdem farkı. Kim daha eski yeniyi ezer. Diye yazarken şimdi henüz,
bir intihar haberi daha düştü internete. Er ere eziyet etmiş. Diğeri de
dayanamamış çekmiş tetiği beynine. Bir sülalenin bir ailenin, esas gencecik bir
insanın daha hayatı söndü. Askerde.
Binlerle
binlerce genç adamdan biri daha ölmüş oldu böylece.
Sudan çıkmış
balıklar kadar şaşkın çaresizlerdir askerde insanlar. Kimsesizlerdir. Korku
içinde yaşayan genç erkeklerdir. Gururlarının her an kırıldığı. Gururları her
an kırdıkları da. Hem de 18-20 ler gibi en riskli yaşlarında hayatlarının.
Şimdilerde
daha iyi diyorlardı. Şartlar daha medeni diyorlardı. Benim askerliğimin
üstünden 25 sene geçti.
Seviniyordum.
Ki,
Verileri
okuyunca fark ettim ki sevgisizlik kabalık vahşilik daha da üst safhaya çıkmış.
Mutlaka
istisnaları vardır. Müstesna komutanlarda her kademe de. Mutlaka amma çok
yetersiz demek o istisnaların sayıları da ki,
Yüzlerle
intihar var orduda. Erlerin erbaşların arasında.
Birileri
belirli standartlarda yaşasınlar yaşamlarını devam ettirsinler diye bir başka birilerini
öldürmek için yetiştirilen insanlardır askerler. Ölmemek için öldürmeyi
öğrendiğin öğretilen bir sistemdir askerlik. Yaşam için ölüm.
Öldürmenin
bin bir yolu için eğitilen yüz binlerce milyonlarca insandır askerler.
Garibanı
köylüsü fakiri, askerliğini yapmadan iş bulma imkanı olmadığını kız vermeyeceklerini
bileni ve de askerliğe çok gönüllü olan çok az bir sayıda insan hariç hiçbir
insan evladı askere gitmek istemez ne bizim ne de bir başka memlekette.
Sen istersen
en lüks koğuşları inşa et en iyi şartlarda yedir içir besle giydir,
İnsana insan
gibi muamele yoksa,
Hepsi çöp
olur gider askerde insanın gözünde.
Esas olan
korkudur çünkü.
Korkuyla
eğitilir cezayla dayakla küfürle tehdit edilir insanlar askerde.
Sevgi
yoktur.
Doğal.
Öldürmek
öldürsün diye eğittiğin insanın da sevgiye ihtiyacı yoktur zaten. Ölümü öğreten
yaşamı sonlandıran bu sevgisiz alemde. O sevgiyi verirsen hissettirirsen bir
kez elin tetiğe bile gidemez bir daha zaten.
Fiziksel ve
psikolojik olarak çekilen çektirilen eziyetlerin boyutunu düşünün ki,
Son on yılda
intihar sayısı,
Son on yılda
verilen şehit sayısı kadar. Hatta daha bile fazla.
Dehşet
verici bir tablo bu.
Kim bilir
nelerin üstüde kapatılmıştır diye düşünmeden edemiyor da insan.
Ve de ne
tuhaftır ki bir tek köşe yazarı bile çıkıp, bir tek gazeteci bile üstüne üstüne
gidemiyor bu haberlerin amma dibine kadar. Deşmiyor. Deşemiyor. İntihar
edenlerin arkadaşlarını bulup,
Anlatsana
sence neden intihar etti demiyor diyemiyor. Ki bu gazetecilerin erkek olanları
da mutlaka o askerlikten geçmiş olanlar. Biliyorlar yani. Durumu.
934 intihar
varsa 934 den çok daha fazla sayıda üst ve komutan eksikli kusurlu suçlu
demektir hem görevlerinde hem de insanlık adına. Nerede bu 934 üstün komutanın
listesi? Yok. Ne cezalar almışlar? O da yok. Bahsedilen sayılarsa çok az. Yok
etmişler yok olmalarına neden olup yok oluşları seyretmişler demek sadece.
İnsanlığımızın
yok oluşunu sivili askeri hep beraber çok uzun zamandır seyrettiğimiz gibi.
Düz askerlik
yapmış her erkeğin insanı dehşete düşürecek ya kendinin bizzat yaşadığı
ya şahit olduğu dayak küfür hakaret sahneleri mutlaka vardır amma gözlerinin
hala önünden gitmeyen.
Kaba vahşi
eğitilemez insanlar olduğumuz için,
Duygusalız
da.
Duygusallığımızla
verdiğimiz kararlarında altında bilimsel veriler bilimsel gerçekler ve de
insana hayvana doğaya yaşama saygı sevgi öğeleri yatmadığı için,
İster
devleti yönet ister devletin yönetileni ol,
Sonuçlar hep
yıpratıcı, hep yok edici bizim toplumda.
Yapıcı olanı
yok. İnsanlık adına.
Gelişimden
anladığımızda mal mülk teknolojinin daha da daha da zenginleşmesi sadece.
Verdiğimiz
şehitten fazla insanı yok ediyorsak intiharlarla,
Zaten çok da
üstünde düşünmenin çok da irdelenmenin bir anlamı yok,
Diğer olan
bitenlerin sonuçlarının nedenlerini de.
Vahşiliğimiz
kabalığımız sadece orduda görev alan sivillere mi karşı?
Hayır.
Tüm
insanlara karşı. Hayvanlara karşı. Doğaya karşı. Kent hayatının düzenine karşı.
Köylere karşı. Yaşama karşı. Yaşam haklarına karşı. Herkese karşı. Her şeye karşı.
Ve de,
İnatla
eksiklerimizi görüp, huylarımızı alışkanlıklarımızı tanımlayıp hala eğitmiyoruz
kendimizi.
İnatla eğitilmiyor
inatla eğitmiyoruz. İnatla direniyoruz gelişime karşı.
Onlarla
haberin arasında sadece sıradan bir haber olarak geçip gidiyor 934 kişinin
kendini yaşamdan men etme kararı da. Hem de orduda.
Annelerin
babaların devlete emanet ettikleri canları kanları insanlar bunlar hem de.
Hep bir
özrümüz var amma.
Yine kaba
amma. Kestirip atanından. Özeleştiriden uzak. Yine vahşice ikna etme
yöntemleriyle karşımızdakileri. Korkutarak.
İnsanları
var eden neşedir mutluluktur. İnsanlığı var edense sevgidir.
Neşesini
yitirmiş mutsuz insanlarsa uzaklaşırlar sevgiden.
Sevgiden de
uzaklaştın mı bir kez,
Geriye
kabalık ve de vahşet kalır sadece.
Geçtim
sokaktaki evdeki insanları, şehit düşme yani ölme ihtimali olan insanları bile
sevmiyorsak sevemiyorsak sevmeyi becerip sevildiklerini onlara
hissettiremiyorsak,
Hiç şaşırmak
lazım bu ülkede olan biten diğer her şeye.
Lanetlenmiş
bir toplum gibiyiz. Lanetlerle yaşamayı huy edinmiş lanetlere bağımlı insanlar
gibi yaşıyoruz.
Nereden
tutsan elinde kalıyor bu topraklarda,
Konu
insanlıksa.
Bizler nasıl
insanlarız yahu?
Ne mene
insanlarız bizler ki,
Hep üzüntü
hep keder hep hüsran hep keyifsizliklerle hep mutsuzluklarla bezeniyor baştan
aşağıya toplum, toplumu oluşturan fertlerin her bir anı.
Bir anımız
bile olmuyor bir anımız bile geçmiyor toplum olarak devlet olarak hep beraber neşeye
keyfe mutluluklara boğulduğumuz.
Yok
edicileriz.
Bitmez bu
denizin suyu deriz mesela.
Bitmez.
Denizin suyu
bitmez çok doğru.
Amma
insanlık bitebilir. Ve de artık bitti bu memlekette.
Veriler
rakamlar öyle diyor.
Dünyanın en
gelişmiş en zengin 20 ülkesi arasına girmişiz. Girmeseydik keşke.
Keşke en
fakir 20 ülke içinde yer alsaydık,
Çok fakir
olaydık,
Amma,
İnsanlığımız
çok zengin olaydı.
Zengin,
İnsanlar
olurduk o zaman hepimiz.
Neşeden
keyiflerden mutluluklardan yana. İnsanlıktan yana yani.
Her şeyin
var da insanlığın yoksa,
Eşyaların
paran malın mülkün kadarsındır sen artık.
Eşyalarımız
paramız malımız mülkümüz kadarız bizlerde artık.
İnsanlığımızsa
yok artık.
Ben
demiyorum,
Veriler öyle
diyor.
Gözü çıkası
veriler öyle diyor.
Gözümüze
soka soka.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder