30 Kasım 2012 Cuma

ASKERİN İNTİHARI

Şehitler için sorumlu arıyoruz. Herkes kendince birilerini suçluyor. Amma orduda intihar edenlerle ilgili hiçbir kimsenin suçu yok mu acaba? Rakamlar; Son 2,5 yılda 175 er erbaş, son 10 yılda 934 er erbaş intihar etmiş diyor. İnsan hakları komisyonu verileridir. Dizilirdik bölüğün önünde. İçtima. Başını çeviremezsin sağa sola. Şakır şukur tokat sesleri duyardık gözlerimizi dikmiş karşıya bakarken.

Bazen çamuru tam da temizlenmemiş bir bot için hem de.
Bizim bölüğün komutanı yüzbaşı kıdem alamamış. Yaşı geçkindi yüzbaşılık rütbesine göre. Dayaktanmış. Kulak zarı patlatmış. Tövbeli belli artık, amma küfrün biniyse bir para.

Küfürle hakaretse normaldi.
Tek bir tokatta.

Hani sille tokat tekme dayakları ciddiye alırdık bir tek.
Sıkıysa şikayet et bir üstüne. Hayatını karartır diğer üstler, bitmez askerliğin.

Sadece dayak hakaret mi?
Astsubay dizdi hepimizi önüne. Tek tek soruyor sen ne iş yaparsın diye. Mağazacıyım dedim. Perakende sektörü desem neden bahsediyorum anlaması mümkün değil.

Ne satarsın dedi,
Konfeksiyon dedim. Tekstil ürünleri desem yine anlamayacak.

Dağıldıktan sonra bölük, yanıma geldi ara İstanbul’u yollasınlar bir şeyler amma öyle birkaç tane olmasın dedi. Duymuş belli moda o zamanlar, sıvetşört yollasınlar dedi.
Bir koli getirttim. Sıkıysa getirtme.

30 yaşıma kadar askerden kaçtım. Yıllarca. Amma ne kaçmak. Onlar buluyorlar ben kaçıyorum. Ne ehliyet ne pasaport.
Askerlikten korkumdan değil, kendimden korktuğum için.

Elimde kalır adamın teki orada, yıllarca yatarım içeride diye. Duyuyorum olanları askere gidenlerden. Feci. Çok fena anlattıkları. Sonra gidip teslim olduğumda karar vermiştim,
Ne deseler emredersin demeye. Tüm küfürlere hakaretlere cevap vermemeye. Nelere emredersin dedim akla ziyan. Ne manasızlıklara ne boşa sarf edilen devletin hazinesinden akıp giden paralara. Akıl alacak gibi değil. Ne hakaretlere ne küfürlere karşılık vermedim inanılası gibi değil. İki kızım gelirdi hep aklıma. Yutkunurdum. Tokat bile yedim. Şak diye. Suratımın ortasına.

Mıntıka mutfak bölük temizliği falan hikaye.
Elimle alaturka tuvaletin deliğinden boklara batmış taşları çıkartmaca dahil neler yapılmalıysa hepsini de yaptım.

Köyden gelenler eğitimde ceplerine taş doldururlardı, kıçlarını taşla siler deliğe atarlardı.
Tarla alışkanlığı.

Sıran gelince tuvalet temizliğine sokar elini deliğe toplarsın sende taşları.
Anlamı olmayan nöbetler. Fanilanın içine gazete kağıtları doldurup, gece yarısı donup kalmayasın diye. Donup ölenler olmuş zamanında, sende listeye girme diye. Şehrin neredeyse göbeğinde ki ovanın ortasında.

Eğitim zayiatıdır bunun adı. Zayi olur gidersin boş yere. Haybeye.
Ki,

Benim yaptığım askerliğe askerlik de denmez başkalarının yaptıkları ile karşılaştırıldığında.
Rezilliktir askerlik. Herkes içinden geçirir amma söylemez söyleyemez bunları kimselere.

Hayattan bezmiş bir bölük komutanı. Düdük kadar maaşıyla geçinmeye çalışan hep gergin sinirli astsubaylar. Onlardan cesaret alan cahil cühela kraldan kralcı çavuşlar onbaşılar.
Hepsi gergin. Hep gergin sinirli bir ortam.

Sevginin ‘S’sinin bir an için bile anılmadığı hissedilmediği. İnsan olduğunun hiç hatırlanmadığı.
Gücü yetenin gücünün yettiğini ezdiği bir ortam.

Kim daha zengin fakiri kendine uşak ettiği.
Er bile eri ezer askerde. Kıdem farkı. Kim daha eski yeniyi ezer. Diye yazarken şimdi henüz, bir intihar haberi daha düştü internete. Er ere eziyet etmiş. Diğeri de dayanamamış çekmiş tetiği beynine. Bir sülalenin bir ailenin, esas gencecik bir insanın daha hayatı söndü. Askerde.

Binlerle binlerce genç adamdan biri daha ölmüş oldu böylece.
Sudan çıkmış balıklar kadar şaşkın çaresizlerdir askerde insanlar. Kimsesizlerdir. Korku içinde yaşayan genç erkeklerdir. Gururlarının her an kırıldığı. Gururları her an kırdıkları da. Hem de 18-20 ler gibi en riskli yaşlarında hayatlarının.

Şimdilerde daha iyi diyorlardı. Şartlar daha medeni diyorlardı. Benim askerliğimin üstünden 25 sene geçti.
Seviniyordum.

Ki,
Verileri okuyunca fark ettim ki sevgisizlik kabalık vahşilik daha da üst safhaya çıkmış.

Mutlaka istisnaları vardır. Müstesna komutanlarda her kademe de. Mutlaka amma çok yetersiz demek o istisnaların sayıları da ki,
Yüzlerle intihar var orduda. Erlerin erbaşların arasında.

Birileri belirli standartlarda yaşasınlar yaşamlarını devam ettirsinler diye bir başka birilerini öldürmek için yetiştirilen insanlardır askerler. Ölmemek için öldürmeyi öğrendiğin öğretilen bir sistemdir askerlik. Yaşam için ölüm.
Öldürmenin bin bir yolu için eğitilen yüz binlerce milyonlarca insandır askerler.

Garibanı köylüsü fakiri, askerliğini yapmadan iş bulma imkanı olmadığını kız vermeyeceklerini bileni ve de askerliğe çok gönüllü olan çok az bir sayıda insan hariç hiçbir insan evladı askere gitmek istemez ne bizim ne de bir başka memlekette.
Sen istersen en lüks koğuşları inşa et en iyi şartlarda yedir içir besle giydir,

İnsana insan gibi muamele yoksa,
Hepsi çöp olur gider askerde insanın gözünde.

Esas olan korkudur çünkü.
Korkuyla eğitilir cezayla dayakla küfürle tehdit edilir insanlar askerde.

Sevgi yoktur.
Doğal.

Öldürmek öldürsün diye eğittiğin insanın da sevgiye ihtiyacı yoktur zaten. Ölümü öğreten yaşamı sonlandıran bu sevgisiz alemde. O sevgiyi verirsen hissettirirsen bir kez elin tetiğe bile gidemez bir daha zaten.
Fiziksel ve psikolojik olarak çekilen çektirilen eziyetlerin boyutunu düşünün ki,

Son on yılda intihar sayısı,
Son on yılda verilen şehit sayısı kadar. Hatta daha bile fazla.

Dehşet verici bir tablo bu.
Kim bilir nelerin üstüde kapatılmıştır diye düşünmeden edemiyor da insan.

Ve de ne tuhaftır ki bir tek köşe yazarı bile çıkıp, bir tek gazeteci bile üstüne üstüne gidemiyor bu haberlerin amma dibine kadar. Deşmiyor. Deşemiyor. İntihar edenlerin arkadaşlarını bulup,
Anlatsana sence neden intihar etti demiyor diyemiyor. Ki bu gazetecilerin erkek olanları da mutlaka o askerlikten geçmiş olanlar. Biliyorlar yani. Durumu.

934 intihar varsa 934 den çok daha fazla sayıda üst ve komutan eksikli kusurlu suçlu demektir hem görevlerinde hem de insanlık adına. Nerede bu 934 üstün komutanın listesi? Yok. Ne cezalar almışlar? O da yok. Bahsedilen sayılarsa çok az. Yok etmişler yok olmalarına neden olup yok oluşları seyretmişler demek sadece.
İnsanlığımızın yok oluşunu sivili askeri hep beraber çok uzun zamandır seyrettiğimiz gibi.

Düz askerlik yapmış her erkeğin insanı dehşete düşürecek ya kendinin bizzat yaşadığı ya şahit olduğu dayak küfür hakaret sahneleri mutlaka vardır amma gözlerinin hala önünden gitmeyen.
Kaba vahşi eğitilemez insanlar olduğumuz için,

Duygusalız da.
Duygusallığımızla verdiğimiz kararlarında altında bilimsel veriler bilimsel gerçekler ve de insana hayvana doğaya yaşama saygı sevgi öğeleri yatmadığı için,

İster devleti yönet ister devletin yönetileni ol,
Sonuçlar hep yıpratıcı, hep yok edici bizim toplumda.

Yapıcı olanı yok. İnsanlık adına.
Gelişimden anladığımızda mal mülk teknolojinin daha da daha da zenginleşmesi sadece.

Verdiğimiz şehitten fazla insanı yok ediyorsak intiharlarla,
Zaten çok da üstünde düşünmenin çok da irdelenmenin bir anlamı yok,

Diğer olan bitenlerin sonuçlarının nedenlerini de.
Vahşiliğimiz kabalığımız sadece orduda görev alan sivillere mi karşı?

Hayır.
Tüm insanlara karşı. Hayvanlara karşı. Doğaya karşı. Kent hayatının düzenine karşı. Köylere karşı. Yaşama karşı. Yaşam haklarına karşı. Herkese karşı. Her şeye karşı.

Ve de,
İnatla eksiklerimizi görüp, huylarımızı alışkanlıklarımızı tanımlayıp hala eğitmiyoruz kendimizi.

İnatla eğitilmiyor inatla eğitmiyoruz. İnatla direniyoruz gelişime karşı.
Onlarla haberin arasında sadece sıradan bir haber olarak geçip gidiyor 934 kişinin kendini yaşamdan men etme kararı da. Hem de orduda.

Annelerin babaların devlete emanet ettikleri canları kanları insanlar bunlar hem de.
Hep bir özrümüz var amma.

Yine kaba amma. Kestirip atanından. Özeleştiriden uzak. Yine vahşice ikna etme yöntemleriyle karşımızdakileri. Korkutarak.
İnsanları var eden neşedir mutluluktur. İnsanlığı var edense sevgidir.

Neşesini yitirmiş mutsuz insanlarsa uzaklaşırlar sevgiden.
Sevgiden de uzaklaştın mı bir kez,

Geriye kabalık ve de vahşet kalır sadece.
Geçtim sokaktaki evdeki insanları, şehit düşme yani ölme ihtimali olan insanları bile sevmiyorsak sevemiyorsak sevmeyi becerip sevildiklerini onlara hissettiremiyorsak,

Hiç şaşırmak lazım bu ülkede olan biten diğer her şeye.
Lanetlenmiş bir toplum gibiyiz. Lanetlerle yaşamayı huy edinmiş lanetlere bağımlı insanlar gibi yaşıyoruz.

Nereden tutsan elinde kalıyor bu topraklarda,
Konu insanlıksa.

Bizler nasıl insanlarız yahu?
Ne mene insanlarız bizler ki,

Hep üzüntü hep keder hep hüsran hep keyifsizliklerle hep mutsuzluklarla bezeniyor baştan aşağıya toplum, toplumu oluşturan fertlerin her bir anı.
Bir anımız bile olmuyor bir anımız bile geçmiyor toplum olarak devlet olarak hep beraber neşeye keyfe mutluluklara boğulduğumuz.

Yok edicileriz.
Bitmez bu denizin suyu deriz mesela.

Bitmez.
Denizin suyu bitmez çok doğru.

Amma insanlık bitebilir. Ve de artık bitti bu memlekette.
Veriler rakamlar öyle diyor.

Dünyanın en gelişmiş en zengin 20 ülkesi arasına girmişiz. Girmeseydik keşke.
Keşke en fakir 20 ülke içinde yer alsaydık,

Çok fakir olaydık,
Amma,

İnsanlığımız çok zengin olaydı.
Zengin,

İnsanlar olurduk o zaman hepimiz.
Neşeden keyiflerden mutluluklardan yana. İnsanlıktan yana yani.

Her şeyin var da insanlığın yoksa,
Eşyaların paran malın mülkün kadarsındır sen artık.

Eşyalarımız paramız malımız mülkümüz kadarız bizlerde artık.
İnsanlığımızsa yok artık.

Ben demiyorum,
Veriler öyle diyor.

Gözü çıkası veriler öyle diyor.
Gözümüze soka soka.

Hiç yorum yok: