24 Aralık 2012 Pazartesi

ÖZÜR

Görme işitme bedensel engelli bir insana aşık olup, sevip onunla sevgili olur muydunuz? Veya evlenir miydiniz? Veya sevgiliniz karınız kocanız bir hastalık veya kaza sonucu engelli özürlü olsaydı onunla yaşamaya devam eder miydiniz? Yoksa,

Özürlüden özür dileyip onu sevmez aşık olmaz sevgili karı koca olmak hiç mi istemezdiniz?
Özrünüz,

Kabahatinizden büyük mü olurdu yoksa küçük mü?
8,5 milyon deniyor amma herhalde 10 milyon vardır bu topraklarda yaşayan özürlü insanların sayısı.

Kimi göremiyor,
Kimi duyamıyor konuşamıyor,

Kimi tek kolu tek bacağı ile yaşamaya çalışıyor,
Kiminin aklı yaşıyla orantılı değil,

Kiminse elleri kolları bacakları yok.
Amma,

Ruhları var.
Gönülleri yürekleri var.

Duyguları var esas.
Görüyorlar yani. Duyuyorlar yani. Konuşuyorlar yani.

Hatta kolları bacakları gözleri kulakları akılları tam olanlardan çok daha fazla hem de. Çok daha güçlü hem de. Çok daha duyarlı hem de.
Mesela,

Arpacık çıktı diye gözünde kıyametleri koparıyorsun, sadece iki gün tek gözle yaşıyorsun diye de.
Dilini ısırıyorsun da bir gün peltek konuştun diye şikayet ediyorsun.

Kulağına su kaçıyor da sızlanıyorsun da tam olarak duyamıyorsun diye.
Kolun bacağın çıkıyor kırılıyor da iki üç ay kullanamayacaksın diye hayıflanıyorsun ha bire.

Ömrü boyu kullanamayanlar var bir de amma.
Sızlanmıyorlar hem de. Şikayet dahi etmiyorlar. Hayıflanmıyorlar da.

Kolay mı?
Çok zor.

Kim bilir ne kadar zor eli ayağı tutan gözü gören kulağı işitenlerin hiçbir zaman hissedemeyecekleri kadar hem de.
Amma,

Tırmalayarak tırnaklarıyla tutunuyorlar yaşama. Her şeyi tam olanların her şeylerini kullansalar dahi bir türlü tutunamadıkları hayata.
Özürlü sevgilisi karısı kocası olan ömrüm boyu belki bir bilemedin iki insanla karşılaştım bu güne kadar. Hadi yanımdan geçen de üç beş çift olsun. Arkadaş dost olan sayısı da tek tük. Elli senede yani.

10 milyon özürlü insana kim aşık oluyor? Kimler sevip aile kuruyorlar onlarla? Kimler dost arkadaş olup hayatı paylaşıyorlar onlarla?
Soru bu.

Birbirlerini sevip aşık oluyorlar o kesin bak. Halden anladıkları için.
Ya diğer insanlar?

Her şeyinin tam olduğunu iddia edenler yani?
Güzel akla ve duygulara olan sevgiyi saygıyı çoktan unutmuş insanların yaşadığı bir evreye girdi dünya galiba iyice.

Akla ve duygulara aşkı artık duymayan hissetmeyen insanların dünyası oldu artık bu gezegen galiba.
Şekle şemale pirim veren.

Kaşla gözle boyla posla memeyle kalçayla insanları tarif eden insanları sınıflandıran,
Güzelliğin tanımını sadece kabımızın görselliğinde arayan insanların dünyası oldu artık bu gezegen galiba.

Akılla duygularla gelen güzellikler kimsenin umurunda değil artık galiba.
Çiğleşmenin,

Zirvesine doğru gidiyoruz hep beraber çiğneyerek aklı ve duyguları.
Ki,

Kabının şekli şemali ile güzel olduğunu güzelleştiğini iddia edenlerin de nedense,
Sevimsiz hep biten aşk ve sevgi öyküleri de, o biten aşk ve sevgi öyküleriyle gelen acıların tekrarları da sevimsizler artık,

Ve de her geçen gün daha da çok can sıkıcı oluyorlar artık anlatması da dinlemesi de.
Bilinen.

Ezberlenen.
Kime güzel diyeceğiz peki?

Aşkları sevgileri yaşamayı yaşatmayı hissetmeyi hissettirmeyi bilmeyen,
Duygu engellilere mi?

Yoksa,
İnsanlığını para pul madde için her geçen gün daha da kaybeden, kaybettiğini fark eden veya edemeyen,

Aklı yaşıyla orantılı amma duygu engeline takılanlara mı,
Güzel diyeceğiz?

Mesela engellilerin dertleriyle amma yüzde yüz sonuca ulaşmak hedefiyle yola çıkmış kimler ilgileniyorlar acaba bu topraklarda?
Birkaç sivil toplum örgütünden başka.

Kendilerini güzel bulanların güzel olduklarını iddia edenlerin temsilcileriyle dolu milletin meclisinde neden sadece 4 engelli milletvekili var? Mesela.
Ülkenin yüzde on beşi engelliyken mecliste ki oran yüzde 1 in altında. En az altmış yetmiş engelli milletvekili olması lazım değil mi mecliste? Eğer ki milletin her kesiminden insanı temsil ediyorsa o meclis.

Normal amma.
Engellilere engel hep var çünkü. En büyük en önemli engelse onların kendilerini temsil ediyor olmasına galiba. Neden engellileri milletvekili adayı yapmaz partiler mesela? Mesela,

Ülkenin,
Yüzde onu da eşcinselmiş. Araştırmalar öyle diyor. Hem de en yetkili ağızlar.

Amma,
Mecliste eşcinsel var mı o bile meçhul. Ben eşcinselim diyen de yok zaten.

Ki,
Mecliste en az elli de eşcinsel milletvekili olmalı aslında.

El elin eşeğini türkü çığırarak çağırırmış. Türküyü bile çığırıyor muyuz yeteri kadar acaba?
Kim koruyor bu ülkede engellilerin haklarını? Kimler bu ülkede yaşayan 10 milyona yakın engelli insanın hayatını daha da kolaylaştırmanın peşinde koşuyor sabahtan akşama mecliste? Para mı yok? Peki o zaman nereden buluyor bu devlet 4 milyar gıpcır törkiş lirayı Diyanet İşleri Başkanlığına? Özürlüler İdaresi Başkanlığınaysa 10 milyon Türk Lirası sadece.

Yeter mi sizce 4 engelli milletvekilinin ve 10 milyon Türk Lirasının gücü 10 milyon engellinin haklarını korumaya yaşamlarını daha da kolaylaştırmaya? 2,5 milyon engelliye bir milletvekili. Her bir engelli içinse 1 Türk Lira. Bozdur bozdur harca. Ki, devlet bile almıyor kadrosu olmasına rağmen onları işe.
Engellileri temsil eden yok bu ülkede. Çünkü,

Engellileri sayan yok bu ülkede.
En acısı,

Ne seven var ne de aşık olan engellilere bu ülkede. İnsana var mı acaba?
İnsanları cinsiyetlerine göre böldük önce bir güzel. Sonra yetmedi mesleklerine göre. Eğitimine göre de. Yetmedi ekonomik koşullarına göre böldük bir daha. Yetmedi dini inancı var yok diye böldük. Yetmedi dinlerin arasında da böldük yeniden. Yetmedi rengine ırkına kültürüne göre böldük. Yetmedi Dünyanın memleketin neresinde yaşadığına göre böldük. Yetmedi kullandığı lisana göre böldük. Yetmedi güzeli tarif edip güzel çirkin diye böldük. Yetmedi siyasi görüşlerine göre böldük.

Yetmedi akıllı akılsız uyanık saf becerikli beceriksiz cimri hovarda ne geliyorsa aklımıza ne çıkıyorsa karşımıza yaşam farklılıkları olarak hepsine göre böldük.
Yine yetmedi,

Engelli engelsiz diye böldük. Yine yetmedi cinsel tercihlerine göre böldük.  
Duygu engelli diye bölmedik amma.

Duygularıyla yaşayan düşünenlerle yani insanı duygularını yitirmemişler yitirmişler diye bölmedik amma.
Hayatı yaşanılası kılan en önemli özelliğimiz olan duyguyu atladık. Duygularımızı yitirdiğimiz için olsa gerek.

Kişisel getiriler kazançlar doğrultusunda sonuca yönelik yaşadık hep yani. Alabildiğimiz kadarını ala ala. Hep alarak. Vermeden.
Almak için bile her şeyin tam olmasını istedik almak istediğimiz yerden. Her şeyin amma. Vermek içinde her şeyin olabildiğince tam olmasına özen gösterdik vermek istediğimiz yer içinde.

Duyguları her şeyin olabildiğince en çokuna sahiplerin üstüne yoğunlaştırdık, duygularımızı olabildiğinde her şeye sahip olanlara açtık sadece.
Sahip olunanlara sahip olmaya endeksli kurgulanmış duygularımızı.

El ayak göz kulak tüm uzuvlar dahil bu her şeyin tam olmasına olan zafiyetimizle.
Sonra?

Sonrasında soru şu,
Her şeyinin eli ayağı aklı gözü kulağı tüm uzuvları dahil, inançları düşünceleri ekonomik koşulları dahil, becerileri dahil, edindikleri dahil, ekonomik koşulları dahil, dil ırk kültürel özellikleri dahil,

Her şeyi olabildiğince tam veya az eksikli bunca insan neden mutluluktan yana engelli peki?
Neden mutsuzlar peki?

Neden gönülleri boş? Neden sevgiye hasretler?
Ki,

Her şeyin tam olduğu bir bedene ve de yaşam standartlarına sahiplerken hem de.
Duygu engelli olabilir miyiz acaba?

İnsan gibi insan olarak mutlu ve huzurlu yaşayamıyor olmamızın en önemli nedeni artık insan gibi duygulara sahip olamamak olabilir mi acaba?
Ve de cinsi ırkı kültürü inancı ekonomik seviyesi cinsel tercihleri ne olursa olsun insani duyguları engellilerin esas çoğunluğu temsil ediyor olması mıdır,

Mecliste milleti temsil edenlerin,
İnsani duygu engelli olmasına neden acaba?

Bu yüzden midir acaba 10 milyona yakın engelliyi sanki yokmuşlar gibi yaşıyor hissediyor engelsiz insanlar?
Veya 7 milyon eşcinseli de yok sayıyorlar mesela?

Ve de bu yüzden mi,
Mutsuz acaba insanlar?

Görmeyenin gözü duymayanın kulağı, eli kolu bacağı aklı olmayanın eli kolu bacağı aklı olmamakta direndiğimiz için mi,
Duyguları olanında duygularını hiçe sayıyoruz acaba?

Bizde olanları topladığımız da bir araya ve de bakınca çoklarımızın çokluğuna, duygularımızın da çok olduğunu mu var sayıyoruz acaba?
Hayvanlar için bu denli duyarlıysak duygu yüklüysek, bitkiler doğa çiçek ağaç ne varsa ne yoksa onları da seviyorsak,

Aynı duygusallığımız neden insanlara yönelik değiller acaba?
Artık hayvan olmadığımızı iddia ederken, bitki çiçek ağaç ot hiç değilken,

Amma insanken,
Neden kendi cinsimizi bu denli kendimizden uzak tutuyoruz yok sayıyoruz acaba?

Neden duyguların en yoğun odak noktaları hayvanlar da bitkiler de yoğunlaşırken,
Neden insanlarda yoğunlaşmıyorlar acaba?

Sevgimizi,
Neden her şeyi tam olanlara yönlendiriyoruz ve de neden her şeyi tam olanlardan bekliyoruz sevgiyi?

Veya,
Neden biz ellerinden tutmazsak biz sahip çıkmazsak öleceklerini ve de bize göre acz içinde olduklarını düşündüğümüz bildiğimiz, bizim kadar donanıma imkana sahip olmayan hayvanlara bitkilere yönlendiriyoruz sevgiyi sadece?

İnsanı sevmezken.
Duyguları anlatmak lazım esas insanlara. İnsana sevgiyi de. Duygu dersi konmalı okullarda. Duygu nedir? Nereye nasıl ne zaman yönlendirilmelidir? Diye. Zamanı geldi galiba.

Duygu engelliliğini yok etmediğimiz müddetçe,
10 milyon insanı engelli görürüz hep.

Duygu engelliliğini yok etmediğimiz müddetçe,
7 milyon eşcinsel insanı yadırgar dışlarız hep.

Meclise ne zaman ki,
En az elli yüz engelli ve eşcinsel girecek milletin temsilcisi olarak,

O gün,
İnsan gibi yaşarız yaşamaya başlarız yaşadığımızı hissederiz bu topraklarda.

Duygulara engeli kaldırmadıkça,
İnsanca yaşam,

İnsanca,
Mutluluk hayal bu topraklarda.

Evlerde arabalarda tek başına yaşadıkça,
Her nevi insanla bir arada hem de duygularına engel tanımadan yaşamayı unutuyor hatta unuttu insanlar galiba.

Evlerinin arabalarının pencere camlarından tek başlarına dışarıyı seyrede seyrede,
Hayatın kendini de,

Pencere camlarının arkasından seyrediyorlar artık galiba.
Ve de,

O pencere camlarından neleri ne kadar görebiliyorlarsa hayatın boyutlarının da artık o kadar olduğunu zannetmek istiyorlar artık galiba. Ve de duygularına vurdukları prangaların  boyu kadar uzaklaşıp  görebiliyorlar artık hayatın onlara göre ufuk çizgisini. O zincirlerin boyu belirliyor hayatın boyutlarının sınırlarını.
Gözleri kulakları kadar hissediyorlar.

Yürekleri kadar değil.
Mutsuzuz bu yüzden.

Zincirlerin izin verdiği ölçüde ki yaşam alanlarımız içinde dolap beygirleri gibi dönüp duruyoruz olduğumuz yerde ha bire, aslında hep gittiğimizi zannederken.
Eskiden bildiklerimizi dahi unutuyoruz bu yüzden. Nerede kaldı ki yenileri keşfetmek.

Engellenmiyoruz,
Engel,

Oluyoruz.
Mutluluğa sevgiye.

Esas,
İnsanlığa.

İnsanlığımıza.
Hayat bizim zannediyoruz. Hayata sırtımızı dönüp. Yüzümüzü döndük zannederken.

Sırtımızı döndüğümüz hayatın zincirlerimizin boyu kadarki  alanında dönüp dururken dolap beygirleri gibi,
Başımız yerde dört yapraklı yonca arıyoruz şans getirsin diye bize. Ellerimizi de göğe kaldırıp dualarla destekleyerek, patrondan gelecek olanlar için ümitler de besleyerek.

Yüreğimizde ki yoncanın sayılamayacak kadar çok yaprağını yüreğimizin duygularımızın güçlerini görmemezlikten gelirken hem de.
Neyse,

Uzatmayayım lafı daha da. Zamanları çalmayalım,
Belki biraz daha dönüp durmak ister insanlar yine yeniden oldukları yerde.

Engel olmayayım insanlara.
Engelli olurlar sonra alıştıkları hayatta.

En güzeli, kulakları gözleri kapatıp duymamak görmemek lazım,
Duymak görmek istemediklerimizi.

Bu da bir kısım insanların şansı.
Kullansınlar bari bu şanslarını.

Çok duymak çok görmek isteyip de duyamayan göremeyen insanlar var bir de.
Duyamasa da göremese de,

Aslında çok iyi en iyi duyanlar görenler yani.
Sevgiyi,

İnsana olan sevgiyi,
Yani.

Engelsizler yani.
Kimseden özür dilemek zorunda olmayan özürsüzler yani.

Nasıl?
Mı,

Yani…

2 yorum:

Melih Sindel dedi ki...

Tekerlekli sandalyeye mahkum Iran'li bir hatunla 1.90 boyunda dimdik duzgun Meksika'li bir adam tanisdilar, sevdiler, evlendiler, ve simdi universite cagina gelmis delikanli ogullari var.
Bizzat tanidigim insanlar . . .
Bu insanlari tanima sansini yakalamis oldugum icin de bahtiyarim.

DENIZEL dedi ki...

Haklısın bahtiyar olmakla...Sevince güzeldir sevdiğin her şeyiyle...