Görme
işitme bedensel engelli bir insana aşık olup, sevip onunla sevgili olur
muydunuz? Veya evlenir miydiniz? Veya sevgiliniz karınız kocanız bir hastalık
veya kaza sonucu engelli özürlü olsaydı onunla yaşamaya devam eder miydiniz?
Yoksa,
Özürlüden
özür dileyip onu sevmez aşık olmaz sevgili karı koca olmak hiç mi istemezdiniz?
Özrünüz,
Kabahatinizden
büyük mü olurdu yoksa küçük mü?
8,5
milyon deniyor amma herhalde 10 milyon vardır bu topraklarda yaşayan özürlü
insanların sayısı.
Kimi
göremiyor,
Kimi
duyamıyor konuşamıyor,
Kimi tek
kolu tek bacağı ile yaşamaya çalışıyor,
Kiminin
aklı yaşıyla orantılı değil,
Kiminse elleri
kolları bacakları yok.
Amma,
Ruhları
var.
Gönülleri
yürekleri var.
Duyguları
var esas.
Görüyorlar
yani. Duyuyorlar yani. Konuşuyorlar yani.
Hatta kolları
bacakları gözleri kulakları akılları tam olanlardan çok daha fazla hem de. Çok
daha güçlü hem de. Çok daha duyarlı hem de.
Mesela,
Arpacık
çıktı diye gözünde kıyametleri koparıyorsun, sadece iki gün tek gözle
yaşıyorsun diye de.
Dilini
ısırıyorsun da bir gün peltek konuştun diye şikayet ediyorsun.
Kulağına
su kaçıyor da sızlanıyorsun da tam olarak duyamıyorsun diye.
Kolun
bacağın çıkıyor kırılıyor da iki üç ay kullanamayacaksın diye hayıflanıyorsun
ha bire.
Ömrü
boyu kullanamayanlar var bir de amma.
Sızlanmıyorlar
hem de. Şikayet dahi etmiyorlar. Hayıflanmıyorlar da.
Kolay
mı?
Çok zor.
Kim
bilir ne kadar zor eli ayağı tutan gözü gören kulağı işitenlerin hiçbir zaman
hissedemeyecekleri kadar hem de.
Amma,
Tırmalayarak
tırnaklarıyla tutunuyorlar yaşama. Her şeyi tam olanların her şeylerini kullansalar
dahi bir türlü tutunamadıkları hayata.
Özürlü
sevgilisi karısı kocası olan ömrüm boyu belki bir bilemedin iki insanla
karşılaştım bu güne kadar. Hadi yanımdan geçen de üç beş çift olsun. Arkadaş
dost olan sayısı da tek tük. Elli senede yani.
10
milyon özürlü insana kim aşık oluyor? Kimler sevip aile kuruyorlar onlarla?
Kimler dost arkadaş olup hayatı paylaşıyorlar onlarla?
Soru bu.
Birbirlerini
sevip aşık oluyorlar o kesin bak. Halden anladıkları için.
Ya diğer
insanlar?
Her
şeyinin tam olduğunu iddia edenler yani?
Güzel akla
ve duygulara olan sevgiyi saygıyı çoktan unutmuş insanların yaşadığı bir evreye
girdi dünya galiba iyice.
Akla ve
duygulara aşkı artık duymayan hissetmeyen insanların dünyası oldu artık bu
gezegen galiba.
Şekle
şemale pirim veren.
Kaşla
gözle boyla posla memeyle kalçayla insanları tarif eden insanları
sınıflandıran,
Güzelliğin
tanımını sadece kabımızın görselliğinde arayan insanların dünyası oldu artık bu
gezegen galiba.
Akılla
duygularla gelen güzellikler kimsenin umurunda değil artık galiba.
Çiğleşmenin,
Zirvesine
doğru gidiyoruz hep beraber çiğneyerek aklı ve duyguları.
Ki,
Kabının
şekli şemali ile güzel olduğunu güzelleştiğini iddia edenlerin de nedense,
Sevimsiz
hep biten aşk ve sevgi öyküleri de, o biten aşk ve sevgi öyküleriyle gelen
acıların tekrarları da sevimsizler artık,
Ve de her
geçen gün daha da çok can sıkıcı oluyorlar artık anlatması da dinlemesi de.
Bilinen.
Ezberlenen.
Kime
güzel diyeceğiz peki?
Aşkları
sevgileri yaşamayı yaşatmayı hissetmeyi hissettirmeyi bilmeyen,
Duygu
engellilere mi?
Yoksa,
İnsanlığını
para pul madde için her geçen gün daha da kaybeden, kaybettiğini fark eden veya
edemeyen,
Aklı
yaşıyla orantılı amma duygu engeline takılanlara mı,
Güzel
diyeceğiz?
Mesela engellilerin
dertleriyle amma yüzde yüz sonuca ulaşmak hedefiyle yola çıkmış kimler
ilgileniyorlar acaba bu topraklarda?
Birkaç
sivil toplum örgütünden başka.
Kendilerini
güzel bulanların güzel olduklarını iddia edenlerin temsilcileriyle dolu
milletin meclisinde neden sadece 4 engelli milletvekili var? Mesela.
Ülkenin
yüzde on beşi engelliyken mecliste ki oran yüzde 1 in altında. En az altmış yetmiş
engelli milletvekili olması lazım değil mi mecliste? Eğer ki milletin her
kesiminden insanı temsil ediyorsa o meclis.
Normal
amma.
Engellilere
engel hep var çünkü. En büyük en önemli engelse onların kendilerini temsil
ediyor olmasına galiba. Neden engellileri milletvekili adayı yapmaz partiler
mesela? Mesela,
Ülkenin,
Yüzde
onu da eşcinselmiş. Araştırmalar öyle diyor. Hem de en yetkili ağızlar.
Amma,
Mecliste
eşcinsel var mı o bile meçhul. Ben eşcinselim diyen de yok zaten.
Ki,
Mecliste
en az elli de eşcinsel milletvekili olmalı aslında.
El elin
eşeğini türkü çığırarak çağırırmış. Türküyü bile çığırıyor muyuz yeteri kadar
acaba?
Kim
koruyor bu ülkede engellilerin haklarını? Kimler bu ülkede yaşayan 10 milyona
yakın engelli insanın hayatını daha da kolaylaştırmanın peşinde koşuyor sabahtan
akşama mecliste? Para mı yok? Peki o zaman nereden buluyor bu devlet 4 milyar
gıpcır törkiş lirayı Diyanet İşleri Başkanlığına? Özürlüler İdaresi Başkanlığınaysa
10 milyon Türk Lirası sadece.
Yeter mi
sizce 4 engelli milletvekilinin ve 10 milyon Türk Lirasının gücü 10 milyon
engellinin haklarını korumaya yaşamlarını daha da kolaylaştırmaya? 2,5 milyon
engelliye bir milletvekili. Her bir engelli içinse 1 Türk Lira. Bozdur bozdur
harca. Ki, devlet bile almıyor kadrosu olmasına rağmen onları işe.
Engellileri
temsil eden yok bu ülkede. Çünkü,
Engellileri
sayan yok bu ülkede.
En acısı,
Ne seven var ne de aşık olan engellilere bu ülkede. İnsana var mı
acaba?
İnsanları cinsiyetlerine göre böldük önce bir güzel. Sonra yetmedi
mesleklerine göre. Eğitimine göre de. Yetmedi ekonomik koşullarına göre böldük
bir daha. Yetmedi dini inancı var yok diye böldük. Yetmedi dinlerin arasında da
böldük yeniden. Yetmedi rengine ırkına kültürüne göre böldük. Yetmedi Dünyanın memleketin
neresinde yaşadığına göre böldük. Yetmedi kullandığı lisana göre böldük.
Yetmedi güzeli tarif edip güzel çirkin diye böldük. Yetmedi siyasi görüşlerine
göre böldük.
Yetmedi akıllı akılsız uyanık saf becerikli beceriksiz cimri hovarda
ne geliyorsa aklımıza ne çıkıyorsa karşımıza yaşam farklılıkları olarak hepsine
göre böldük.
Yine yetmedi,
Engelli engelsiz diye böldük. Yine yetmedi cinsel tercihlerine göre
böldük.
Duygu engelli diye bölmedik amma.
Duygularıyla yaşayan düşünenlerle yani insanı duygularını
yitirmemişler yitirmişler diye bölmedik amma.
Hayatı yaşanılası kılan en önemli özelliğimiz olan duyguyu atladık. Duygularımızı
yitirdiğimiz için olsa gerek.
Kişisel getiriler kazançlar doğrultusunda sonuca yönelik yaşadık hep
yani. Alabildiğimiz kadarını ala ala. Hep alarak. Vermeden.
Almak için bile her şeyin tam olmasını istedik almak istediğimiz
yerden. Her şeyin amma. Vermek içinde her şeyin olabildiğince tam olmasına özen
gösterdik vermek istediğimiz yer içinde.
Duyguları her şeyin olabildiğince en çokuna sahiplerin üstüne
yoğunlaştırdık, duygularımızı olabildiğinde her şeye sahip olanlara açtık
sadece.
Sahip olunanlara sahip olmaya endeksli kurgulanmış duygularımızı.
El ayak göz kulak tüm uzuvlar dahil bu her şeyin tam olmasına olan
zafiyetimizle.
Sonra?
Sonrasında soru şu,
Her şeyinin eli ayağı aklı gözü kulağı tüm uzuvları dahil, inançları
düşünceleri ekonomik koşulları dahil, becerileri dahil, edindikleri dahil,
ekonomik koşulları dahil, dil ırk kültürel özellikleri dahil,
Her şeyi olabildiğince tam veya az eksikli bunca insan neden
mutluluktan yana engelli peki?
Neden mutsuzlar peki?
Neden gönülleri boş? Neden sevgiye hasretler?
Ki,
Her şeyin tam olduğu bir bedene ve de yaşam standartlarına sahiplerken
hem de.
Duygu engelli olabilir miyiz acaba?
İnsan gibi insan olarak mutlu ve huzurlu yaşayamıyor olmamızın en
önemli nedeni artık insan gibi duygulara
sahip olamamak olabilir mi acaba?
Ve de cinsi ırkı kültürü inancı ekonomik seviyesi cinsel tercihleri ne
olursa olsun insani duyguları engellilerin esas çoğunluğu temsil ediyor olması
mıdır,
Mecliste milleti temsil edenlerin,
İnsani duygu engelli olmasına neden acaba?
Bu yüzden midir acaba 10 milyona yakın engelliyi sanki yokmuşlar gibi
yaşıyor hissediyor engelsiz insanlar?
Veya 7 milyon eşcinseli de yok sayıyorlar mesela?
Ve de bu yüzden mi,
Mutsuz acaba insanlar?
Görmeyenin gözü duymayanın kulağı, eli kolu bacağı aklı olmayanın eli
kolu bacağı aklı olmamakta direndiğimiz için mi,
Duyguları olanında duygularını hiçe sayıyoruz acaba?
Bizde olanları topladığımız da bir araya ve de bakınca çoklarımızın
çokluğuna, duygularımızın da çok olduğunu mu var sayıyoruz acaba?
Hayvanlar için bu denli duyarlıysak duygu yüklüysek, bitkiler doğa
çiçek ağaç ne varsa ne yoksa onları da seviyorsak,
Aynı duygusallığımız neden insanlara yönelik değiller acaba?
Artık hayvan olmadığımızı iddia ederken, bitki çiçek ağaç ot hiç değilken,
Amma insanken,
Neden kendi cinsimizi bu denli kendimizden uzak tutuyoruz yok
sayıyoruz acaba?
Neden duyguların en yoğun odak noktaları hayvanlar da bitkiler de
yoğunlaşırken,
Neden insanlarda yoğunlaşmıyorlar acaba?
Sevgimizi,
Neden her şeyi tam olanlara yönlendiriyoruz ve de neden her şeyi tam
olanlardan bekliyoruz sevgiyi?
Veya,
Neden biz ellerinden tutmazsak biz sahip çıkmazsak öleceklerini ve de
bize göre acz içinde olduklarını düşündüğümüz bildiğimiz, bizim kadar donanıma
imkana sahip olmayan hayvanlara bitkilere yönlendiriyoruz sevgiyi sadece?
İnsanı sevmezken.
Duyguları anlatmak lazım esas insanlara. İnsana sevgiyi de. Duygu dersi
konmalı okullarda. Duygu nedir? Nereye nasıl ne zaman yönlendirilmelidir? Diye.
Zamanı geldi galiba.
Duygu engelliliğini yok etmediğimiz müddetçe,
10 milyon insanı engelli görürüz hep.
Duygu engelliliğini yok etmediğimiz müddetçe,
7 milyon eşcinsel insanı yadırgar dışlarız hep.
Meclise ne zaman ki,
En az elli yüz engelli ve eşcinsel girecek milletin temsilcisi olarak,
O gün,
İnsan gibi yaşarız yaşamaya başlarız yaşadığımızı hissederiz bu
topraklarda.
Duygulara engeli kaldırmadıkça,
İnsanca yaşam,
İnsanca,
Mutluluk hayal bu topraklarda.
Evlerde arabalarda tek başına yaşadıkça,
Her nevi insanla bir arada hem de duygularına engel tanımadan yaşamayı
unutuyor hatta unuttu insanlar galiba.
Evlerinin arabalarının pencere camlarından tek başlarına dışarıyı
seyrede seyrede,
Hayatın kendini de,
Pencere camlarının arkasından seyrediyorlar artık galiba.
Ve de,
O pencere camlarından neleri ne kadar görebiliyorlarsa hayatın
boyutlarının da artık o kadar olduğunu zannetmek istiyorlar artık galiba. Ve de
duygularına vurdukları prangaların boyu
kadar uzaklaşıp görebiliyorlar artık
hayatın onlara göre ufuk çizgisini. O zincirlerin boyu belirliyor hayatın
boyutlarının sınırlarını.
Gözleri kulakları kadar hissediyorlar.
Yürekleri kadar değil.
Mutsuzuz bu yüzden.
Zincirlerin izin verdiği ölçüde ki yaşam alanlarımız içinde dolap
beygirleri gibi dönüp duruyoruz olduğumuz yerde ha bire, aslında hep
gittiğimizi zannederken.
Eskiden bildiklerimizi dahi unutuyoruz bu yüzden. Nerede kaldı ki
yenileri keşfetmek.
Engellenmiyoruz,
Engel,
Oluyoruz.
Mutluluğa sevgiye.
Esas,
İnsanlığa.
İnsanlığımıza.
Hayat bizim zannediyoruz. Hayata sırtımızı dönüp. Yüzümüzü döndük
zannederken.
Sırtımızı döndüğümüz hayatın zincirlerimizin boyu kadarki alanında dönüp dururken dolap beygirleri gibi,
Başımız yerde dört yapraklı yonca arıyoruz şans getirsin diye bize.
Ellerimizi de göğe kaldırıp dualarla destekleyerek, patrondan gelecek olanlar
için ümitler de besleyerek.
Yüreğimizde ki yoncanın sayılamayacak kadar çok yaprağını yüreğimizin
duygularımızın güçlerini görmemezlikten gelirken hem de.
Neyse,
Uzatmayayım lafı daha da. Zamanları çalmayalım,
Belki biraz daha dönüp durmak ister insanlar yine yeniden oldukları
yerde.
Engel olmayayım insanlara.
Engelli olurlar sonra alıştıkları hayatta.
En güzeli, kulakları gözleri kapatıp duymamak görmemek lazım,
Duymak görmek istemediklerimizi.
Bu da bir kısım insanların şansı.
Kullansınlar bari bu şanslarını.
Çok duymak çok görmek isteyip de duyamayan göremeyen insanlar var bir
de.
Duyamasa da göremese de,
Aslında çok iyi en iyi duyanlar görenler yani.
Sevgiyi,
İnsana olan sevgiyi,
Yani.
Engelsizler yani.
Kimseden özür dilemek zorunda olmayan özürsüzler yani.
Nasıl?
Mı,
Yani…
2 yorum:
Tekerlekli sandalyeye mahkum Iran'li bir hatunla 1.90 boyunda dimdik duzgun Meksika'li bir adam tanisdilar, sevdiler, evlendiler, ve simdi universite cagina gelmis delikanli ogullari var.
Bizzat tanidigim insanlar . . .
Bu insanlari tanima sansini yakalamis oldugum icin de bahtiyarim.
Haklısın bahtiyar olmakla...Sevince güzeldir sevdiğin her şeyiyle...
Yorum Gönder