22 Aralık 2012 Cumartesi

KIYAMET Mİ DEDİN YİNE...

Kıyamet mi? Devam o zaman. Dünya’da 300.000 çocuk asker var. Nasıl? Kıyamet kadar çocuk eder değil mi? Devam. Dünya’da her yıl üretilen mermilerin sayılarını toplayınca, yaşayan her bir kadın erkek ve çocuk başına 2 şer mermi düşüyor. Kıyamet kadar mermi demektir bu.

Ortadoğu Afrika Güney Amerika ve Asya’da yapılan savaşların yıllık silah bütçesi 25 milyar dolar civarıymış. Kıyamet kadar para eder.
Ki aynı parayı açlıktan hastalıklardan ölen çocuklara harcasaymışız,

Dünya’da ki çocuk ölümlerini üçte iki oranında düşürmek mümkünmüş. Üff, kıyamet kadar çocuk yaşar böylece. Peki,
Dünya’da her yıl kaç çocuk ölüyor açlıktan ve yetersiz beslenmeyle yakalandıkları hastalıklardan mesela?

6.000.000 milyon civarında çocuk. Kıyamet kadar çocuk yani.
Yani günde,

16.500 çocuk ölüyor.
Saatte?

700 çocuk ölüyor.
Dakikada?

12 çocuk ölüyor. 6 yaşını göremeden. Yani aslında içine doğdukları kıyameti tam da yaşayamadan. Sevinsek mi? Üzülsek mi? Mesela.
Siz bu satıra gelene kadar,

12 çocuk daha öldü mesela açlıktan. Nasıl? Kıyamet kadar çocuk öldü bir anda değil mi?
Ki diğer tarafta, yani Nuh’un gemisinin içinde yer alan ülkelerin birinde,

Sadece,
Amerika’da 50 milyar dolarlık gıda malzemesi çöpe gidiyor her yıl. Kıyamet kadar israf yani.

Bu arada,
Dünya’da ki yıllık silah ticaretinin hacmi de 500 milyar dolara geldi dayandı. Kıyamet kadar silah yani. Son on yılda da yüzde 50 den fazlada arttı bu rakam. Kıyamet kadar artış olmuş yani.

Bu silahların kullanıldığı yerlerde hani şu dakikada 12 çocuğun açlıktan öldüğü ülkeler. Kıyamet kadar ülke de yani.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyeleriyse Dünya silah ticaretinin yüzde 75’şine sahip. İyi mi? Güvenliği sağlasınlar diye ölenlerin ülkelerinde, ölenlerin ülkelerine silah satıyorlar. Ölülerin güvenliği için olsa gerek.

Hani yılda 50 milyarlık gıdayı çöpe atan ambleminde kartal olan amerika var ya,
Dünya silah ticaretinin de yüzde 50’sinden fazlasını elinde tutuyormuş. Yani ambleminde ki kartal akbabaymış meğersem. Çizim hatası olsa gerek.

Nasıl amma?
Kıyamet gibi değil mi rakamlar.

Bu rakamları refahları olarak görenler de var.
Bu rakamları kıyamet olarak görenlerde.

Ayrışıyoruz.
İnsanımsılarla insanlar diye.

İkisi taraf insanlarında görüntüleri  insan formunda,
Amma insan formatın da değil.

Ayrışıyoruz. Net bu.
Kendi kendine yetebilenler bir tarafta. Ruhsal açıdan da.

Ruhsal dahil hiçbir açıdan kendine yetemeyip dışarıdan beslenmek isteyenlerde diğer tarafta.
İnsanımsıların,

Ruhları fakir hayatları zengin.
İnsanlarında,

Ruhları zengin hayatları fakir.
İnsanımsılar maddi manevi her konuda dışarıdan destek almadan yaşamlarını sürdüremiyorlar. Bakınız; gelişmiş ülkelerin Dünya’nın doğal kaynaklarının yüzde 65’ini tükettiği yönündeki  ve  psikologların ticaret yani gelir yani çalışma alanlarında ki yoğunlaşma istatistiklerine. Alanlar yani. Hep.

İnsanlarsa hem maddi hem manevi neleri var neleri yoksa verdikçe yaşama daha da tutunuyorlar hayatlarında. Yine aynı istatistiklere tersinden bakınız bu sefer. Verenler yani. Hep.
Bakınız insanımsıların yaşamlarını ruhsal dahil her alanda sürdürmek adına sarılmaya çalıştıkları filozofların doğum ve yaşam yerlerine. Bakınız insanımsıların tamamının inananı oldukları dinlerin doğdukları coğrafi alanlara. Yeter zaten neyin ne olduğunu görmek adına.

İnsanımsılar tek başlarına kalamıyorlar. Hep topluluklar içinde topluluklara yakın yaşamak istiyorlar. Ruhları çok eksikli çünkü.
İnsanlarsa her yerde yaşayabiliyorlar. Ruhları sapa sağlam insanlar gibi.

İnsanımsılar için olmazsa olmazların en başı para. Çünkü sadece parayla alınan edinilen yapılanlarla oyalanabiliyorlar keyif alabiliyorlar hayatlarının içinde. Bu nedenle sağlıklarını bile hiçe sayarak daha da çok para kazanmaya çalışıyorlar. Ha bire.Yine aynı parayla da sonra sağlıklarını dahi satın almak peşindeler yeniden. Yine.
İnsanlar içince olmazsa olmazların başı huzurla sevgi. Sevgi ve huzurla sağlık içinde yaşıyorlar paradan uzak.

İnsanımsılar paraya olan düşkünlükleriyle dünyevi konularda çok renkli amma iç dünyalarında telaşlı sevgisiz ve huzurdan uzak bir hayat yaşıyorlarken,
İnsanlarınsa dünyevi konularda hayatları sade amma iç dünyaları sevgi ve huzur dolu ve de çok renkli. Paraysa sadece daha da genişlemesine neden oluyor verdiklerinin yaşamlara ve yaşamlarına. Genişlerken ruhları zenginleşiyorlar yani.

İnsanımsıların çoğunun eğitim seviyesi yüksek, insani yaşam kültür ve bilinç seviyeleri düşük.
İnsanlarınsa eğitim seviyeleri değişkenken, insani yaşam kültür ve bilinç seviyeleri yüksek.

Diye,
Onlarla yüzlerle parametreyi de saymak mümkün,

Net olarak ayrışan insanların farklılıkları arasında. Bu ayrışımsa son zamanlarda çok hızlandı. Çok keskinleşti. Hatta kutuplaşmaya doğru gidiyor iyice.
En zor hayatı da bu iki farklı ayrı gruptan aynı anda nemalanmaya çalışanlar yaşıyorlar. Bir tarafları insan bir diğer tarafları insanımsı olanlar yani.

Bir o tarafa geçiyorlar bir bu tarafa.
Ve de kararsızlıkları ile hayatlarını karman çorman ediyorlar iyice. En kimliksiz onlar yani.

İnsanımsılar bile kararsızlardan çok daha tutarlı yaşıyorlar kendi içlerinde. Beğen beğenme. Amma öyle.
Net olarak söylemek mümkün diye düşünüyorum artık.

1950’lerden 2000’li yıllara kadar doğanlar insanoğlunun ilk bölünme kuşakları. Bir bölünmenin başladığı ancak nereye hangi hızla ve hangi nedenlere dayanarak güçleneceğinin önceleri tam da bilinmediği,
Amma,

Bölünmenin başlangıcının da ve de farkında olunduğunun da artık netleştiği bir dönemdir bu dönem.
2000’li yılların başlarında bölünmenin artık gerçekleşmeye başladığını net olarak tespit etmekse çok mümkün.

2000’li yılların başlarından itibaren doğanlarının çoğunluğuysa  ya o tarafın ya da bu tarafın insanı olarak başladılar hayatlarına.
Fazla çelişkiler yaşamayacaklar hangi tür insan olduklarına dair seçimlerinde son elli altmış sene içinde doğanların çoğunluğunda yaşandığı gibi.

Bölünüyoruz net.
Zaten yavaş yavaş kendileri gibi insanlarla iyice yakınlaşıyorlar birbirilerine insanlar.

İnsanımsılar kendi içlerinde kendi içlerine kapanık yaşamaya başladılar iyice. Eş dost akraba bile olsa diğer tür insanlardan uzak tutuyorlar kendilerini.
İnsanlar da aynı tepkiler içinde. Eş dost akraba fark etmiyor, insanımsılardan uzaklaştırıyorlar hayatlarını iyice.

Bir taraf rakamlara bakınca Dünya’da zaten kıyamet koptuğunu net olarak görüyor tüm duyarlılığı ile,
Diğer tarafsa o kıyameti ya koparan ya destekleyen ya da o kıyametin getirilerini keyifle kullanarak kıyametlere sessizce destek verenler.

İnsanımsılarla insanlar meslekleri iş yapış biçimleri yaşadıkları mahaller yaşam biçimleri evlerindeki eşyalar üstleri başları takıları ayakkabıları çantaları donları sütyenleri yedikleri yemeklere konuştukları sohbet ettikleri konulara paralarını harcama biçimlerine insan ilişkilerindeki önceliklere, vermek için mi yoksa almak için mi yaşadıklarına, hayallerine kadar her yönde ve net biçimde ayrışıyorlar artık.
İddia ediyorum ki en fazla,

Yüz iki yüz sene içinde yaşam alanları bile sınırlarla çevrilmiş olacak insanımsılarla insanların aralarındaki.
İnsanımsılar bu gezegende bizim temsil ettiğimiz medeniyetteki insan dahil canlı yaşamının son bulmasına neden olacak olanlar.

İnsanlarsa son bulan canlı yaşamın o gün elde kalanlarıyla insanlığı yeniden yeşerten olacaklar.
O kadar net ki bunu görmek. Hissetmeye bile neden yok. Rakamlara bak yeter.

Kıyamet habercilerinin kıyametten ne anladıklarını kıyamet deyince neyi kast ettiklerine bak bi,
Diğer yönde kıyameti zaten yaşayanlara bak birde,

Ayrışımın ne kadar net olduğunu görürsün zaten.
İnsanımsılar öldürenler. Yaşatmaya çalışan olanlar görünmeye çalışsalar da,

İnsanlarsa yaşatanlar sadece.
Ölümle yaşamın mücadelesine girdi insanoğlu bölünerek.

Mesela amerika öldüren. Avrupa’da. Çok net.
Diğer alanlarda yaşayanlar hayatta kalmaya çalışanlarsa yaşatmaya çalışanlar.

Matematik gerçektir. Duygular yoktur içinde. Rakamlar vardır sadece. Matematikle hesap edilmiş bir başka rakamlara bakacak olursak duygulardan arınıp;
Her yıl Dünya’da 1 milyar 300 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor. Çöpe atılan bu miktarın başını da amerika ve avrupa çekiyor.

Her bir amerikalı her yıl ortalama 200 kilo yiyeceği içeceği çöpe atıyor.
Avrupalı da 80 kilo.

Açlıkla savaşan bir insan için her gün yenilen yarım kilo gıda maddesi bile muhteşem bir ziyafetken ve de,
Buradan yola çıkarak,

Amerikanın nüfusu da 300 milyon olduğuna göre, demek ki,
Sadece amerikanın çöpe attığı yiyecekler nedeniyle dünyada en az 300 milyon insan açlık çekiyor her yıl.

Avrupanın da nüfusu 500 milyon,
Onlar daha az atıyorlar çöpe hadi onların çöpe attıkları yiyecekler nedeniyle de 300 milyon kişi açlık çekiyor olsun,

Etti mi sana 600 milyon insan. Zaten açlık sınırında ölümle mücadele ederek yaşayan insan sayısı da 1 milyar bizim Dünyamızın üstünde.
Demek 400 milyonu da dünyadaki diğer ülkeler açlığa sürüklüyor. Normal daha Rusya’sı Japonya’sı Çin’in Hindistan’ın Brezilya’sı, Türkiye’nin zengini de var bu Dünya’da.

Hesaplar net.
Rakamlarsa doğru. Resmi.

Durum açık.
Ayrışıyoruz.

Bir de,
Ammaan şu fani Dünyada ne yaşasan yanına kar kalıyor diyenlerde var.

Yani yukarıda ki rakamların aslında ne mene kıyameti temsil ettiğini farkında olanlar amma diğer tarafta ceplerinde ki parayla her bir fırsatta kendine olabildiğince güzellikler yaşatmaya çalışanlar.
Farkındalar amma umurlarında da pek değil olanlar, bunların.

Kendi zaaflarına yenik düşenler yani.

Bu gurupta insanımsıların içinde yer almaktalar aslında. Farkında olup amma farkında değilmiş gibi yaşıyorsan eğer,
En ufak bir katkın yoksa en azından açlıktan ölenlere,

Fakirlere değil destek amma, fakirlik başka açlıktan ölmek başka,
Her bir durumu aklıyla bilinciyle farkında olup amma bu konuya çözüm getirecek amma kişisel amma hep birlikte en küçük bir çaba bile göstermeyenler de,

İnsanımsıların içinde.
Yani tarafsızlıklarıyla taraf oluyorlar aslında kendileri kabul etmeseler de.

Sevgi anlayışı da bölünüyor böylece ikiye.
İnsanlık duyguları bilinci açık olanlarla,

İnsanlık duyguları bilinçleri ya kapalı ya da körelmiş körelmeye başlamışlar diye de.
Eskiden zamanında yaşamış olan ve de tek bir sevgi vardır diyen filozoflar ruhaniler sevgi insanları yanılmışlar demek.

Sevgi,
Bir sevgi türü daha doğurdu kendi içinde.

Sevgimsi olanlarla,
Gerçek sevgiye sahip olanlar diye bölündü sevgide.

Durum ve şartlara bağlı bağımlıların sevgileriyle, yani koşullu sevgiyle,
Hangi durum ve koşul içinde altında olursa olsun,

Sadece sevenler diye. Koşulsuz sevenler yani diye.
Her yönde ayrışıyoruz.

Taraflar çok net belli.
Tarafsızlarda ya bir tarafa geçecekler zaman içinde ya da kimliksiz yaşayacaklar ortalıkta bir yerlerde. Ölene kadar.

Griler yani.
Diğer taraf ölümün karası ile yaşamın beyazı kadar netler kendi farklılıklarının kendi farkındalıklarının içlerinde.

Çok kolay siyahı beyazı griyi tespit etmek.
Siyahlar,

Hadi len çekip bu rakamlara devam ediyorlar yaşadıkları hayata.
Beyazlarsa bir kez daha üzülüp daha da veriyorlar vermeye çalışıyorlar yaşama.

Grilerse,
Amma,

Diye giriyorlar söze.
Renginiz hangisi sizin? İyi bakmak lazım öze.

İyi bakmak lazım yaptıklarına ve de yapmayı hayal edip yapmadıklarına bile.
Beğen beğenme,

Dürüstsen eğer ki kendine,
Rengini görmekse an meselesi. Ben baktım mesela,

Benim rengim kar beyazı.
Ve de örtmüyorum kar gibi siyahlarımın grilerimin üstünü.

Karımı kirletmiyorum siyahlarla grilerle. Karımla siyahlarımın grilerimin üstünü örteceğime, siyahlarımı grilerimi yok ediyorum arınıyorum hızlıca. Her bir anımda daha da.
Ya sizin ki ne renk?

Çomakçılık benim işim.
Çomak sokmak içlerine insanların. Hayata. Yaşama.

Kalabalıklar tek tek bireylerden oluşuyorlar malum. Ve bir beyaz daha yüzümü güldürüyor içimi ısıtıyor benim. Sonrada kim bilir adını bile bilmediğim kimlerin içlerini ısıtıyor. Ki, o adlarını bile bilmediklerimle daha da ısınıyor içim.
Hem de karların altında.

İşim çomakçılık.
Hedefim arzularım hayallerimse kar beyazı bir Dünya benim.

Tek başıma dahi olsam,
Tek başıma dahi kalsam…

Beyaz yaşayıp beyaz öleceğim.
Sevilmek telaşından arınınca,

Hayat çok kolaylaşıyor.
Kocaman bir yer açılıyor ruhunda yaşamında vaktinde enerjinde aklında gönlünde.

Bembeyaz oluyorsun,
Karaların grilerin arasında. Karalardan grilerden gelmene rağmen hem de.

Başıysa,
Rengine bakmak sadece ne diye.

Amma,
Çok dürüstçe.

Ve de,
Korkmadan.

Hiç yorum yok: