Kıyamet mi?
Devam o zaman. Dünya’da 300.000 çocuk asker var. Nasıl? Kıyamet kadar çocuk eder
değil mi? Devam. Dünya’da her yıl üretilen mermilerin sayılarını toplayınca,
yaşayan her bir kadın erkek ve çocuk başına 2 şer mermi düşüyor. Kıyamet kadar
mermi demektir bu.
Ortadoğu
Afrika Güney Amerika ve Asya’da yapılan savaşların yıllık silah bütçesi 25
milyar dolar civarıymış. Kıyamet kadar para eder.
Ki aynı
parayı açlıktan hastalıklardan ölen çocuklara harcasaymışız,
Dünya’da ki
çocuk ölümlerini üçte iki oranında düşürmek mümkünmüş. Üff, kıyamet kadar çocuk
yaşar böylece. Peki,
Dünya’da her
yıl kaç çocuk ölüyor açlıktan ve yetersiz beslenmeyle yakalandıkları
hastalıklardan mesela?
6.000.000 milyon civarında çocuk. Kıyamet kadar çocuk yani.
Yani günde,
16.500 çocuk
ölüyor.
Saatte?
700 çocuk
ölüyor.
Dakikada?
12 çocuk
ölüyor. 6 yaşını göremeden. Yani aslında içine doğdukları kıyameti tam da yaşayamadan.
Sevinsek mi? Üzülsek mi? Mesela.
Siz bu
satıra gelene kadar,
12 çocuk daha
öldü mesela açlıktan. Nasıl? Kıyamet kadar çocuk öldü bir anda değil mi?
Ki diğer
tarafta, yani Nuh’un gemisinin içinde yer alan ülkelerin birinde,
Sadece,
Amerika’da 50
milyar dolarlık gıda malzemesi çöpe gidiyor her yıl. Kıyamet kadar israf yani.
Bu arada,
Dünya’da ki
yıllık silah ticaretinin hacmi de 500 milyar dolara geldi dayandı. Kıyamet
kadar silah yani. Son on yılda da yüzde 50 den fazlada arttı bu rakam. Kıyamet kadar
artış olmuş yani.
Bu
silahların kullanıldığı yerlerde hani şu dakikada 12 çocuğun açlıktan öldüğü
ülkeler. Kıyamet kadar ülke de yani.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyeleriyse Dünya silah ticaretinin yüzde
75’şine sahip. İyi mi? Güvenliği sağlasınlar diye ölenlerin ülkelerinde,
ölenlerin ülkelerine silah satıyorlar. Ölülerin güvenliği için olsa gerek.
Hani yılda
50 milyarlık gıdayı çöpe atan ambleminde kartal olan amerika var ya,
Dünya silah
ticaretinin de yüzde 50’sinden fazlasını elinde tutuyormuş. Yani ambleminde ki
kartal akbabaymış meğersem. Çizim hatası olsa gerek.
Nasıl amma?
Kıyamet gibi
değil mi rakamlar.
Bu rakamları
refahları olarak görenler de var.
Bu rakamları
kıyamet olarak görenlerde.
Ayrışıyoruz.
İnsanımsılarla
insanlar diye.
İkisi taraf
insanlarında görüntüleri insan formunda,
Amma insan
formatın da değil.
Ayrışıyoruz.
Net bu.
Kendi
kendine yetebilenler bir tarafta. Ruhsal açıdan da.
Ruhsal dahil
hiçbir açıdan kendine yetemeyip dışarıdan beslenmek isteyenlerde diğer tarafta.
İnsanımsıların,
Ruhları
fakir hayatları zengin.
İnsanlarında,
Ruhları
zengin hayatları fakir.
İnsanımsılar
maddi manevi her konuda dışarıdan destek almadan yaşamlarını sürdüremiyorlar. Bakınız;
gelişmiş ülkelerin Dünya’nın doğal kaynaklarının yüzde 65’ini tükettiği
yönündeki ve psikologların ticaret yani gelir yani çalışma alanlarında
ki yoğunlaşma istatistiklerine. Alanlar yani. Hep.
İnsanlarsa
hem maddi hem manevi neleri var neleri yoksa verdikçe yaşama daha da
tutunuyorlar hayatlarında. Yine aynı istatistiklere tersinden bakınız bu sefer.
Verenler yani. Hep.
Bakınız
insanımsıların yaşamlarını ruhsal dahil her alanda sürdürmek adına sarılmaya
çalıştıkları filozofların doğum ve yaşam yerlerine. Bakınız insanımsıların
tamamının inananı oldukları dinlerin doğdukları coğrafi alanlara. Yeter zaten neyin
ne olduğunu görmek adına.
İnsanımsılar
tek başlarına kalamıyorlar. Hep topluluklar içinde topluluklara yakın yaşamak
istiyorlar. Ruhları çok eksikli çünkü.
İnsanlarsa
her yerde yaşayabiliyorlar. Ruhları sapa sağlam insanlar gibi.
İnsanımsılar
için olmazsa olmazların en başı para. Çünkü sadece parayla alınan edinilen
yapılanlarla oyalanabiliyorlar keyif alabiliyorlar hayatlarının içinde. Bu
nedenle sağlıklarını bile hiçe sayarak daha da çok para kazanmaya çalışıyorlar.
Ha bire.Yine aynı parayla da sonra sağlıklarını dahi satın almak peşindeler
yeniden. Yine.
İnsanlar
içince olmazsa olmazların başı huzurla sevgi. Sevgi ve huzurla sağlık içinde
yaşıyorlar paradan uzak.
İnsanımsılar
paraya olan düşkünlükleriyle dünyevi konularda çok renkli amma iç dünyalarında
telaşlı sevgisiz ve huzurdan uzak bir hayat yaşıyorlarken,
İnsanlarınsa
dünyevi konularda hayatları sade amma iç dünyaları sevgi ve huzur dolu ve de çok
renkli. Paraysa sadece daha da genişlemesine neden oluyor verdiklerinin
yaşamlara ve yaşamlarına. Genişlerken ruhları zenginleşiyorlar yani.
İnsanımsıların
çoğunun eğitim seviyesi yüksek, insani yaşam kültür ve bilinç seviyeleri düşük.
İnsanlarınsa
eğitim seviyeleri değişkenken, insani yaşam kültür ve bilinç seviyeleri yüksek.
Diye,
Onlarla
yüzlerle parametreyi de saymak mümkün,
Net olarak
ayrışan insanların farklılıkları arasında. Bu ayrışımsa son zamanlarda çok
hızlandı. Çok keskinleşti. Hatta kutuplaşmaya doğru gidiyor iyice.
En zor
hayatı da bu iki farklı ayrı gruptan aynı anda nemalanmaya çalışanlar
yaşıyorlar. Bir tarafları insan bir diğer tarafları insanımsı olanlar yani.
Bir o tarafa
geçiyorlar bir bu tarafa.
Ve de
kararsızlıkları ile hayatlarını karman çorman ediyorlar iyice. En kimliksiz onlar
yani.
İnsanımsılar
bile kararsızlardan çok daha tutarlı yaşıyorlar kendi içlerinde. Beğen beğenme.
Amma öyle.
Net olarak söylemek
mümkün diye düşünüyorum artık.
1950’lerden
2000’li yıllara kadar doğanlar insanoğlunun ilk bölünme kuşakları. Bir
bölünmenin başladığı ancak nereye hangi hızla ve hangi nedenlere dayanarak güçleneceğinin
önceleri tam da bilinmediği,
Amma,
Bölünmenin
başlangıcının da ve de farkında olunduğunun da artık netleştiği bir dönemdir bu
dönem.
2000’li
yılların başlarında bölünmenin artık gerçekleşmeye başladığını net olarak tespit
etmekse çok mümkün.
2000’li
yılların başlarından itibaren doğanlarının çoğunluğuysa ya o tarafın ya da bu tarafın insanı olarak
başladılar hayatlarına.
Fazla
çelişkiler yaşamayacaklar hangi tür insan olduklarına dair seçimlerinde son
elli altmış sene içinde doğanların çoğunluğunda yaşandığı gibi.
Bölünüyoruz
net.
Zaten yavaş
yavaş kendileri gibi insanlarla iyice yakınlaşıyorlar birbirilerine insanlar.
İnsanımsılar
kendi içlerinde kendi içlerine kapanık yaşamaya başladılar iyice. Eş dost
akraba bile olsa diğer tür insanlardan uzak tutuyorlar kendilerini.
İnsanlar da
aynı tepkiler içinde. Eş dost akraba fark etmiyor, insanımsılardan
uzaklaştırıyorlar hayatlarını iyice.
Bir taraf
rakamlara bakınca Dünya’da zaten kıyamet koptuğunu net olarak görüyor tüm
duyarlılığı ile,
Diğer
tarafsa o kıyameti ya koparan ya destekleyen ya da o kıyametin getirilerini
keyifle kullanarak kıyametlere sessizce destek verenler.
İnsanımsılarla
insanlar meslekleri iş yapış biçimleri yaşadıkları mahaller yaşam biçimleri
evlerindeki eşyalar üstleri başları takıları ayakkabıları çantaları donları
sütyenleri yedikleri yemeklere konuştukları sohbet ettikleri konulara
paralarını harcama biçimlerine insan ilişkilerindeki önceliklere, vermek için mi
yoksa almak için mi yaşadıklarına, hayallerine kadar her yönde ve net biçimde
ayrışıyorlar artık.
İddia
ediyorum ki en fazla,
Yüz iki yüz
sene içinde yaşam alanları bile sınırlarla çevrilmiş olacak insanımsılarla
insanların aralarındaki.
İnsanımsılar
bu gezegende bizim temsil ettiğimiz medeniyetteki insan dahil canlı yaşamının
son bulmasına neden olacak olanlar.
İnsanlarsa
son bulan canlı yaşamın o gün elde kalanlarıyla insanlığı yeniden yeşerten
olacaklar.
O kadar net
ki bunu görmek. Hissetmeye bile neden yok. Rakamlara bak yeter.
Kıyamet
habercilerinin kıyametten ne anladıklarını kıyamet deyince neyi kast
ettiklerine bak bi,
Diğer yönde
kıyameti zaten yaşayanlara bak birde,
Ayrışımın ne
kadar net olduğunu görürsün zaten.
İnsanımsılar
öldürenler. Yaşatmaya çalışan olanlar görünmeye çalışsalar da,
İnsanlarsa
yaşatanlar sadece.
Ölümle
yaşamın mücadelesine girdi insanoğlu bölünerek.
Mesela
amerika öldüren. Avrupa’da. Çok net.
Diğer
alanlarda yaşayanlar hayatta kalmaya çalışanlarsa yaşatmaya çalışanlar.
Matematik
gerçektir. Duygular yoktur içinde. Rakamlar vardır sadece. Matematikle hesap
edilmiş bir başka rakamlara bakacak olursak duygulardan arınıp;
Her yıl Dünya’da
1 milyar 300 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor. Çöpe atılan bu miktarın başını da
amerika ve avrupa çekiyor.
Her bir
amerikalı her yıl ortalama 200 kilo yiyeceği içeceği çöpe atıyor.
Avrupalı da
80 kilo.
Açlıkla
savaşan bir insan için her gün yenilen yarım kilo gıda maddesi bile muhteşem bir
ziyafetken ve de,
Buradan yola
çıkarak,
Amerikanın
nüfusu da 300 milyon olduğuna göre, demek ki,
Sadece
amerikanın çöpe attığı yiyecekler nedeniyle dünyada en az 300 milyon insan açlık
çekiyor her yıl.
Avrupanın da
nüfusu 500 milyon,
Onlar daha
az atıyorlar çöpe hadi onların çöpe attıkları yiyecekler nedeniyle de 300
milyon kişi açlık çekiyor olsun,
Etti mi sana
600 milyon insan. Zaten açlık sınırında ölümle mücadele ederek yaşayan insan sayısı da 1 milyar bizim Dünyamızın
üstünde.
Demek 400
milyonu da dünyadaki diğer ülkeler açlığa sürüklüyor. Normal daha Rusya’sı
Japonya’sı Çin’in Hindistan’ın Brezilya’sı, Türkiye’nin zengini de var bu Dünya’da.
Hesaplar
net.
Rakamlarsa
doğru. Resmi.
Durum açık.
Ayrışıyoruz.
Bir de,
Ammaan şu
fani Dünyada ne yaşasan yanına kar kalıyor diyenlerde var.
Yani
yukarıda ki rakamların aslında ne mene kıyameti temsil ettiğini farkında olanlar
amma diğer tarafta ceplerinde ki parayla her bir fırsatta kendine olabildiğince
güzellikler yaşatmaya çalışanlar.
Farkındalar
amma umurlarında da pek değil olanlar, bunların.
Kendi
zaaflarına yenik düşenler yani.
Bu gurupta
insanımsıların içinde yer almaktalar aslında. Farkında olup amma farkında
değilmiş gibi yaşıyorsan eğer,
En ufak bir
katkın yoksa en azından açlıktan ölenlere,
Fakirlere
değil destek amma, fakirlik başka açlıktan ölmek başka,
Her bir
durumu aklıyla bilinciyle farkında olup amma bu konuya çözüm getirecek amma
kişisel amma hep birlikte en küçük bir çaba bile göstermeyenler de,
İnsanımsıların
içinde.
Yani tarafsızlıklarıyla
taraf oluyorlar aslında kendileri kabul etmeseler de.
Sevgi
anlayışı da bölünüyor böylece ikiye.
İnsanlık duyguları
bilinci açık olanlarla,
İnsanlık duyguları
bilinçleri ya kapalı ya da körelmiş körelmeye başlamışlar diye de.
Eskiden zamanında
yaşamış olan ve de tek bir sevgi vardır diyen filozoflar ruhaniler sevgi
insanları yanılmışlar demek.
Sevgi,
Bir sevgi
türü daha doğurdu kendi içinde.
Sevgimsi olanlarla,
Gerçek sevgiye
sahip olanlar diye bölündü sevgide.
Durum ve
şartlara bağlı bağımlıların sevgileriyle, yani koşullu sevgiyle,
Hangi durum
ve koşul içinde altında olursa olsun,
Sadece sevenler
diye. Koşulsuz sevenler yani diye.
Her yönde
ayrışıyoruz.
Taraflar çok
net belli.
Tarafsızlarda
ya bir tarafa geçecekler zaman içinde ya da kimliksiz yaşayacaklar ortalıkta
bir yerlerde. Ölene kadar.
Griler yani.
Diğer taraf
ölümün karası ile yaşamın beyazı kadar netler kendi farklılıklarının kendi
farkındalıklarının içlerinde.
Çok kolay
siyahı beyazı griyi tespit etmek.
Siyahlar,
Hadi len
çekip bu rakamlara devam ediyorlar yaşadıkları hayata.
Beyazlarsa bir
kez daha üzülüp daha da veriyorlar vermeye çalışıyorlar yaşama.
Grilerse,
Amma,
Diye giriyorlar
söze.
Renginiz
hangisi sizin? İyi bakmak lazım öze.
İyi bakmak
lazım yaptıklarına ve de yapmayı hayal edip yapmadıklarına bile.
Beğen beğenme,
Dürüstsen eğer
ki kendine,
Rengini görmekse
an meselesi. Ben baktım mesela,
Benim rengim
kar beyazı.
Ve de
örtmüyorum kar gibi siyahlarımın grilerimin üstünü.
Karımı
kirletmiyorum siyahlarla grilerle. Karımla siyahlarımın grilerimin üstünü
örteceğime, siyahlarımı grilerimi yok ediyorum arınıyorum hızlıca. Her bir anımda
daha da.
Ya sizin ki
ne renk?
Çomakçılık benim
işim.
Çomak sokmak
içlerine insanların. Hayata. Yaşama.
Kalabalıklar
tek tek bireylerden oluşuyorlar malum. Ve bir beyaz daha yüzümü güldürüyor
içimi ısıtıyor benim. Sonrada kim bilir adını bile bilmediğim kimlerin içlerini
ısıtıyor. Ki, o adlarını bile bilmediklerimle daha da ısınıyor içim.
Hem de
karların altında.
İşim çomakçılık.
Hedefim arzularım
hayallerimse kar beyazı bir Dünya benim.
Tek başıma
dahi olsam,
Tek başıma
dahi kalsam…
Beyaz
yaşayıp beyaz öleceğim.
Sevilmek telaşından
arınınca,
Hayat çok
kolaylaşıyor.
Kocaman bir
yer açılıyor ruhunda yaşamında vaktinde enerjinde aklında gönlünde.
Bembeyaz oluyorsun,
Karaların grilerin
arasında. Karalardan grilerden gelmene rağmen hem de.
Başıysa,
Rengine bakmak
sadece ne diye.
Amma,
Çok dürüstçe.
Ve de,
Korkmadan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder