7 Ocak 2013 Pazartesi

DUYGUSAL ZEKANIN ZAFERİNİ SEVGİ ÖDÜLLENDİRİR

‘’Bir insanın kendisine veya başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme, yönetme ve yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisinin ölçümü’’ olarak tanımlıyor bilim duygusal zekayı. Kimi bilim insanı duygusal zekanın zaman içinde kazanabilinen ve artabilen bir yeti olduğunu iddia ederken, bir başka grup bilim insanıysa duygusal zekanın sabit olduğunu ve artırılamayacağını öne sürmektedirler’’ deniyor.

Bir bilim insanı,
Duygusal zekayı;

‘Kişinin kendi duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilmesi yetisi’ olarak tanımlıyor.
Bir başka bilim insanı da demiş ki;

‘Bir kişinin çevresel baskılarla ve isteklerle başa çıkmak için başarılı olma yetisinde, duygusal kişisel ve sosyal yeteneklerinin bir bütünüdür’ tarif ederken duygusal zekayı.
Bir tanım daha bir başka bilim adamından gelen;

‘Bir kişinin kendi ya da başkalarının hislerini ve duygularını yansıtabilme, onları ayırt edebilme ve kişinin düşüncesi ve eyleminde bu bilginin kullanılmasıdır’.
Modern bilimse,

Başarılı ve mutlu olmak, insanların duygusal zeka becerilerine bağlı diyor.
Gerekli mi? Neye göre?

Mutluluksa ve de yeni olanı hayal edip üretmekse evet. Gerekli.
Zihinsel zekanınsa mutluluğa ve hayal edip yeniyi üreten başarıya katkısıysa,

Yüzde onmuş sadece.
Çok gerekliymiş demek. Hatta şartmış yani demek.

Zihinsel zekanın mekanik yani birbirini tamamlayan ve arttıran bilgiye dayalı tek boyutlu somut çalışma ve yaşama biçimi ile duygusal zekanınsa duyguya dayalı derinlemesine çok boyutlu soyut çalışma ve yaşama tekniklerinin arasında ki farksa,
Kişinin yaşamını ya tek düze ya da çok boyutlu kılıyor.

Yaşamın içinde var olan tüm kavramların arasında ki tüm itiş kakışların nedeni,
Zihinsel ile duygusal zekaların çarpışmalarından kaynaklanıyor.

İster iş hayatı ister sosyal hayat ister ikili ve çoklu insan ilişkilerinde uzaklaşmaların  ve kopmaların,
Veya tam tersi yaklaşımların ve birleşmelerin nedeni zihinsel zeka ile duygusal zekanın arasında ki farktan kaynaklanıyor.

Aynı verileri aynı ortamı yanı dekoru aynı görseli aynı sesi aynı ışığı,
Farklı boyutlarda değerlendirilip farklı sonuçlar çıkartıp farklı formüller ve eylemlerle bulunmaya çalışılan ortak çözümler adına iki farklı zekanın bir aradayken ortaya koymaya çalıştıkları çabalarıysa, farklılığın arasında ki uçurumda eriyip gider. Ki arzu edilen istenilen beklentilere doğru sonuçsa alınamaz bu nedenle.

Hangisi esastır?
Neyi esas aldığına bağlı yaşamında.

Mutluluksa ve yeniyi yaratıp üretmekse esasın duygusal zekana sığınacaksın. Ayrıca,
Mutluluğu ve üretimi bile zihinsel zeka farklı tarif eder, duygusal zekaysa farklı.

Amma,
Duygularsa esas,

Duygusal zekanın ürünleriyle beslenir hem zihinsel hem de duygusal zekaya sahip tüm insanlar.
Biri yani duygusal zeka hayal kurar üretir yeniliklere doğru heyecan ve sevgiyle, diğeriyse yani zihinsel zekaysa hafiften beleşe konar sadece yeni üretimle sevginin duygusal zekalar sayesinde. Ki heyecanı hissedemediği için, pek de işine yaramaz o sevgiyle o hayallerle üretilen yeniler.

Sanatın ve insanı mutlu eden keşiflerin tüm üretimleri duygusal zekanın eserleridir.
Zihinsel zekanınsa duygularla tanışmasına nedendir bir anlamda sanat. Zihinsel zekanın önce ütopik diye tanımladığı sonrasında kullanıma geçen düşüncelerle de felsefelerle de tanışmasının nedenidir yine duygusal zeka.

Tüm keşiflerin sahipleri kaşifler, sınırsız hayallere sahip hayalperest insanlardır çünkü bu nedenle.
Keşiflerin somut elle tutulur hale getirilmesinin memurları da zihinsel zekaya sahip insanlardır. Tasarımcı ile mühendisin iş birliği bunun en güzel örneğidir. Sanayide kullanılmak üzere zihinsel zeka ile hayata geçirilmiş bir malzemeden bir sanatçının heykel yaratmasıda.

Bazense, ikisi bir arada aynı insanda da bir araya toplanabilir. Çok nadiren de olsa. Einstein gibi. Da vinci gibi. Mimar Sinan gibi. Steven Jobs gibi. Atatürk gibi.
Yaşamı çekilmez hale getirenler sadece zihinsel zekaya sahip insanlar der duygusal zekaya sahip insanlar.

İşin içinde duygu olmayınca yaşam da çekilmez hale gelir zaten. Zihinsel zekayla yaşayanlarsa duygu ağırlıklı yaşayan insanları çekilmez bulurlar bu yüzden genelde.
Romantikler ve romantik olmayanlar da bu ayrışmanın iki farklı kutuplarını oluştururlar böylece. Ki,

Yaşam çarkında her şeyin tıkır tıkır işliyor olması, yaşam içinde mutluluk saatinin de tıkır tıkır çalıştığı anlamına da gelmiyor maalesef.
Hayatın başlarında insanların ilk hedefleri para kazanmak oluyor daha da konforlu bir yaşama kavuşmak ve de kavuştukları konforu sürekli kılmak adına. Duygusal tarafları ön planda doğmuş olsalar dahi.

Sonraları o para ya kazanılıyor ya da kazanılmıyor hiç fark etmiyor,
Ne zamanki yaşlar geliyorlar bir yerlere, sırada geliyor artık mutlu bir hepi ende.

O hepi endi yaşayabilmek içinse az parayla çok para çok fazla rol alamıyorlar insanların hayatında o saatten sonra. Ya çok paraya alışmış oluyor insanlar ya da az paraya o yaşlara gelene kadar çünkü.
Alıştıklarının yanına bir de mutluluk eklemek istediklerinde,

Akıllara ilk gelense, sevgi.
Sevgiyse zihinsel zekayla dahi bilinen olmasına rağmen, ne algılanıyor ne seziliyor ne de yaşatılıyor derinlemesine duygularda. Ne de yaşattırılıyor.

Sevgi,
Duygusal zeka ile yaşama kavuşup, kavuştuğu yaşamda da ancak duygusal zeka ile yuva kurabilip yaşamını sürdürebiliyor ancak.

Sevgiyi şartlara bağlayıp şartların sınırları içine hapsediyor zihinsel zekaya sahip insanlar çünkü.
Duygusal zekaya sahip insanlarsa sevgiyle gelen şartları kabullenerek sürdürüyorlar yaşamlarını.

Biri kendi aklıyla geliştirdiği ve çizdiği sınırlara sığdırmaya çalışıyor sevgiyi standartlar belirleyip,
Diğerininse ne sınırı var ne de standartları sevgi yaşamak ve hissetmekten yana.

Biri barajları kuran. Biri de suyun yol bulup akmasına neden olan.
Biri özgürlüklerden yana. Duygular özgürdür çünkü.

Diğerinin anladığı özgürlüklerse koşulların çizdiği alanların arasında gizli sadece.
Yaşları ilerledikçe duygusallaşıyor insanlar.

Diyoruz.
Bir de yaşları ilerledikçe çocuklaştılar iyice de diyoruz insanlar için.

Ne kadar inkar edersek edelim,
Hayatın başında da sonlarında da duygularımıza sığınıp duygularımızla yaşıyoruz mutluluk adına. Zihin tüm yaşamın esası olmadığı müddetçe duyguların saflığı dolduruyor yaşamları.

En keskin zihinsel zekaya sahip zamanının en sert insanlarını bile duygulanmış ağlarken görüyoruz yaşları ilerledikçe.
Çözülüyoruz yani.

Zihinsel zeka ile yapılandırdığımız deneyimler ve bilgilerle örülmüş duvarların katılıklarından arınıyoruz bir anlamda yani. Aynı bilgi ve deneyimleri hoş görüyle tanıştırıp, hoş görünün içinde sevgiyle yuvalandırıyoruz kendimizi bir anlamda da. Bilgeliğin ilk adımı belki de.
Duygular zihne baskın çıkmaya başlıyorlar ve hissetmeye başlıyoruz yeniden. Hissettirmeye de.

Aklımızı yeterince bilgi ve deneyimlerle ne zaman ki tıka basa dolduruyoruz,
Yüreklerin boşluğuysa o zaman daha da sırıtıyor suratımıza zaten.

Yüreklerse,
Zihinlere doldurulan bilgi ve deneyimlerle değil, duygularla doluyor.

Duygularla dolu yüreğin,
Ürettiğine,

Yaşattığına da,
Hissettirdiğineyse,

Sevgi diyoruz biz.
Yaptığı işi kurduğu ilişkileri devam ettirmesine rağmen yaşamını sevmeyenlerle, bir türlü sevemeyenlerle,

Ve de,
Yaptığı işi kurduğu ilişkileri yani yaşamını sevenler diye bölünür insanlar önce ikiye.

Çok sevmiyorsanız yaşamınızı, duygularınızı duyguları küçümsüyorsanız eğer, mutluluğun önemini hala çakamamış demektir zihinsel zekanız. Aklınızla ulaşmaya çalışıyorsunuz mutluluğa demektir hala.
Seviyorsanız yaşamınızı,

Duygularınıza duygulara güvenecek kadar gelişmiş demektir duygusal zekanızda. Mutluluksa ya içinizdedir artık ya da kalkmış gelmiş tam da kapınızda.
Yolun kenarında ki gelinciği fark edip ona gülümseyenlerle,

Gözünü sadece yola dikmişler arasında ki fark,
O gelinciğin hayatını hiç değiştirmez. O nazlı nazlı salınmaya devam eder narin sapının üstünde.

Amma,
Ayaklarını sarmaş dolaş ettiği sevdiğiyle geçen gecenin sabahında sevgiyle sevdiği işe uğraşa doğru ve sevdiği yaşama günaydın diyerek çıkmaksa evden,

Çok şey değiştirir,
İnsanın yaşamında.

O değişiklikte,
Gerçek anlamda yaşatmaya başlatır hayatı hem de aslında o güne kadar da yaşadığını zannederken o insana.

İnanmıyorsanız bana,
Sevdiğinizi zihninizle özlemeyi deneyin bakalım şöyle lapa lapa yağan karı seyrederken mesela.

Nasıl?
Olmadı mı?

Yürek şart mı dediniz? Duyguda mı gerekiyor?
Ne diyorsunuz,

Yapmayın yaa…Çok üzüldüm şimdi bak. Hani siz çok akıllı ve de hem de çok zekiydiniz? De…
Özlemek umurunuzda mı değil?

Sizde,
Gelincikle lapa lapa yağan karın umurunda değilsiniz o zaman.

Hayatsa,
Sizi hiç mi hiç umursamıyor demektir o zaman zaten.



Hiç yorum yok: