‘’Bir insanın
kendisine veya başkalarına ait duyguları anlama, sezinleme, yönetme ve
yönlendirme yetisi, kapasitesi ve becerisinin ölçümü’’ olarak tanımlıyor bilim
duygusal zekayı. Kimi bilim insanı duygusal zekanın zaman içinde kazanabilinen
ve artabilen bir yeti olduğunu iddia ederken, bir başka grup bilim insanıysa
duygusal zekanın sabit olduğunu ve artırılamayacağını öne sürmektedirler’’
deniyor.
Bir bilim insanı,
Duygusal zekayı;
‘Kişinin kendi
duygularını anlaması, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını
yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleyebilmesi yetisi’ olarak tanımlıyor.
Bir başka bilim
insanı da demiş ki;
‘Bir kişinin
çevresel baskılarla ve isteklerle başa çıkmak için başarılı olma yetisinde,
duygusal kişisel ve sosyal yeteneklerinin bir bütünüdür’ tarif ederken duygusal
zekayı.
Bir tanım daha bir
başka bilim adamından gelen;
‘Bir kişinin kendi
ya da başkalarının hislerini ve duygularını yansıtabilme, onları ayırt edebilme
ve kişinin düşüncesi ve eyleminde bu bilginin kullanılmasıdır’.
Modern bilimse,
Başarılı ve mutlu
olmak, insanların duygusal zeka becerilerine bağlı diyor.
Gerekli mi? Neye
göre?
Mutluluksa ve de yeni
olanı hayal edip üretmekse evet. Gerekli.
Zihinsel zekanınsa
mutluluğa ve hayal edip yeniyi üreten başarıya katkısıysa,
Yüzde onmuş sadece.
Çok gerekliymiş
demek. Hatta şartmış yani demek.
Zihinsel zekanın
mekanik yani birbirini tamamlayan ve arttıran bilgiye dayalı tek boyutlu somut çalışma
ve yaşama biçimi ile duygusal zekanınsa duyguya dayalı derinlemesine çok
boyutlu soyut çalışma ve yaşama tekniklerinin arasında ki farksa,
Kişinin yaşamını ya
tek düze ya da çok boyutlu kılıyor.
Yaşamın içinde var
olan tüm kavramların arasında ki tüm itiş kakışların nedeni,
Zihinsel ile
duygusal zekaların çarpışmalarından kaynaklanıyor.
İster iş hayatı
ister sosyal hayat ister ikili ve çoklu insan ilişkilerinde uzaklaşmaların ve kopmaların,
Veya tam tersi
yaklaşımların ve birleşmelerin nedeni zihinsel zeka ile duygusal zekanın arasında
ki farktan kaynaklanıyor.
Aynı verileri aynı
ortamı yanı dekoru aynı görseli aynı sesi aynı ışığı,
Farklı boyutlarda değerlendirilip
farklı sonuçlar çıkartıp farklı formüller ve eylemlerle bulunmaya çalışılan ortak çözümler adına iki farklı zekanın bir aradayken ortaya koymaya çalıştıkları
çabalarıysa, farklılığın arasında ki uçurumda eriyip gider. Ki arzu edilen
istenilen beklentilere doğru sonuçsa alınamaz bu nedenle.
Hangisi esastır?
Neyi esas aldığına
bağlı yaşamında.
Mutluluksa ve
yeniyi yaratıp üretmekse esasın duygusal zekana sığınacaksın. Ayrıca,
Mutluluğu ve
üretimi bile zihinsel zeka farklı tarif eder, duygusal zekaysa farklı.
Amma,
Duygularsa esas,
Duygusal zekanın
ürünleriyle beslenir hem zihinsel hem de duygusal zekaya sahip tüm insanlar.
Biri yani duygusal
zeka hayal kurar üretir yeniliklere doğru heyecan ve sevgiyle, diğeriyse yani
zihinsel zekaysa hafiften beleşe konar sadece yeni üretimle sevginin duygusal
zekalar sayesinde. Ki heyecanı hissedemediği için, pek de işine yaramaz o
sevgiyle o hayallerle üretilen yeniler.
Sanatın ve insanı
mutlu eden keşiflerin tüm üretimleri duygusal zekanın eserleridir.
Zihinsel zekanınsa
duygularla tanışmasına nedendir bir anlamda sanat. Zihinsel zekanın önce ütopik
diye tanımladığı sonrasında kullanıma geçen düşüncelerle de felsefelerle de tanışmasının
nedenidir yine duygusal zeka.
Tüm keşiflerin
sahipleri kaşifler, sınırsız hayallere sahip hayalperest insanlardır çünkü bu
nedenle.
Keşiflerin somut
elle tutulur hale getirilmesinin memurları da zihinsel zekaya sahip
insanlardır. Tasarımcı ile mühendisin iş birliği bunun en güzel örneğidir.
Sanayide kullanılmak üzere zihinsel zeka ile hayata geçirilmiş bir malzemeden bir
sanatçının heykel yaratmasıda.
Bazense, ikisi bir
arada aynı insanda da bir araya toplanabilir. Çok nadiren de olsa. Einstein
gibi. Da vinci gibi. Mimar Sinan gibi. Steven Jobs gibi. Atatürk gibi.
Yaşamı çekilmez
hale getirenler sadece zihinsel zekaya sahip insanlar der duygusal zekaya sahip
insanlar.
İşin içinde duygu
olmayınca yaşam da çekilmez hale gelir zaten. Zihinsel zekayla yaşayanlarsa
duygu ağırlıklı yaşayan insanları çekilmez bulurlar bu yüzden genelde.
Romantikler ve
romantik olmayanlar da bu ayrışmanın iki farklı kutuplarını oluştururlar
böylece. Ki,
Yaşam çarkında her
şeyin tıkır tıkır işliyor olması, yaşam içinde mutluluk saatinin de tıkır tıkır
çalıştığı anlamına da gelmiyor maalesef.
Hayatın başlarında
insanların ilk hedefleri para kazanmak oluyor daha da konforlu bir yaşama
kavuşmak ve de kavuştukları konforu sürekli kılmak adına. Duygusal tarafları ön
planda doğmuş olsalar dahi.
Sonraları o para ya
kazanılıyor ya da kazanılmıyor hiç fark etmiyor,
Ne zamanki yaşlar
geliyorlar bir yerlere, sırada geliyor artık mutlu bir hepi ende.
O hepi endi
yaşayabilmek içinse az parayla çok para çok fazla rol alamıyorlar insanların
hayatında o saatten sonra. Ya çok paraya alışmış oluyor insanlar ya da az
paraya o yaşlara gelene kadar çünkü.
Alıştıklarının
yanına bir de mutluluk eklemek istediklerinde,
Akıllara ilk gelense,
sevgi.
Sevgiyse zihinsel
zekayla dahi bilinen olmasına rağmen, ne algılanıyor ne seziliyor ne de
yaşatılıyor derinlemesine duygularda. Ne de yaşattırılıyor.
Sevgi,
Duygusal zeka ile
yaşama kavuşup, kavuştuğu yaşamda da ancak duygusal zeka ile yuva kurabilip
yaşamını sürdürebiliyor ancak.
Sevgiyi şartlara
bağlayıp şartların sınırları içine hapsediyor zihinsel zekaya sahip insanlar
çünkü.
Duygusal zekaya sahip
insanlarsa sevgiyle gelen şartları kabullenerek sürdürüyorlar yaşamlarını.
Biri kendi aklıyla
geliştirdiği ve çizdiği sınırlara sığdırmaya çalışıyor sevgiyi standartlar
belirleyip,
Diğerininse ne
sınırı var ne de standartları sevgi yaşamak ve hissetmekten yana.
Biri barajları
kuran. Biri de suyun yol bulup akmasına neden olan.
Biri özgürlüklerden
yana. Duygular özgürdür çünkü.
Diğerinin anladığı
özgürlüklerse koşulların çizdiği alanların arasında gizli sadece.
Yaşları ilerledikçe
duygusallaşıyor insanlar.
Diyoruz.
Bir de yaşları
ilerledikçe çocuklaştılar iyice de diyoruz insanlar için.
Ne kadar inkar
edersek edelim,
Hayatın başında da
sonlarında da duygularımıza sığınıp duygularımızla yaşıyoruz mutluluk adına. Zihin
tüm yaşamın esası olmadığı müddetçe duyguların saflığı dolduruyor yaşamları.
En keskin zihinsel
zekaya sahip zamanının en sert insanlarını bile duygulanmış ağlarken görüyoruz
yaşları ilerledikçe.
Çözülüyoruz yani.
Zihinsel zeka ile
yapılandırdığımız deneyimler ve bilgilerle örülmüş duvarların katılıklarından
arınıyoruz bir anlamda yani. Aynı bilgi ve deneyimleri hoş görüyle tanıştırıp,
hoş görünün içinde sevgiyle yuvalandırıyoruz kendimizi bir anlamda da.
Bilgeliğin ilk adımı belki de.
Duygular zihne
baskın çıkmaya başlıyorlar ve hissetmeye başlıyoruz yeniden. Hissettirmeye de.
Aklımızı yeterince
bilgi ve deneyimlerle ne zaman ki tıka basa dolduruyoruz,
Yüreklerin boşluğuysa
o zaman daha da sırıtıyor suratımıza zaten.
Yüreklerse,
Zihinlere
doldurulan bilgi ve deneyimlerle değil, duygularla doluyor.
Duygularla dolu
yüreğin,
Ürettiğine,
Yaşattığına da,
Hissettirdiğineyse,
Sevgi diyoruz biz.
Yaptığı işi kurduğu
ilişkileri devam ettirmesine rağmen yaşamını sevmeyenlerle, bir türlü sevemeyenlerle,
Ve de,
Yaptığı işi kurduğu
ilişkileri yani yaşamını sevenler diye bölünür insanlar önce ikiye.
Çok sevmiyorsanız
yaşamınızı, duygularınızı duyguları küçümsüyorsanız eğer, mutluluğun önemini hala
çakamamış demektir zihinsel zekanız. Aklınızla ulaşmaya çalışıyorsunuz
mutluluğa demektir hala.
Seviyorsanız
yaşamınızı,
Duygularınıza duygulara
güvenecek kadar gelişmiş demektir duygusal zekanızda. Mutluluksa ya içinizdedir
artık ya da kalkmış gelmiş tam da kapınızda.
Yolun kenarında ki
gelinciği fark edip ona gülümseyenlerle,
Gözünü sadece yola dikmişler
arasında ki fark,
O gelinciğin
hayatını hiç değiştirmez. O nazlı nazlı salınmaya devam eder narin sapının
üstünde.
Amma,
Ayaklarını sarmaş
dolaş ettiği sevdiğiyle geçen gecenin sabahında sevgiyle sevdiği işe uğraşa
doğru ve sevdiği yaşama günaydın diyerek çıkmaksa evden,
Çok şey değiştirir,
İnsanın yaşamında.
O değişiklikte,
Gerçek anlamda yaşatmaya
başlatır hayatı hem de aslında o güne kadar da yaşadığını zannederken o insana.
İnanmıyorsanız bana,
Sevdiğinizi zihninizle
özlemeyi deneyin bakalım şöyle lapa lapa yağan karı seyrederken mesela.
Nasıl?
Olmadı mı?
Yürek şart mı
dediniz? Duyguda mı gerekiyor?
Ne diyorsunuz,
Yapmayın yaa…Çok üzüldüm
şimdi bak. Hani siz çok akıllı ve de hem de çok zekiydiniz? De…
Özlemek umurunuzda
mı değil?
Sizde,
Gelincikle lapa
lapa yağan karın umurunda değilsiniz o zaman.
Hayatsa,
Sizi hiç
mi hiç umursamıyor demektir o zaman zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder