8 Ocak 2013 Salı

KİMLİK EROZYONU

Tavlamak ve tavlanmak ve beğenilmek telaşı insanları berbat ediyor. Kimse yeni tanıştığı bir insanla veya uzun zamandır görüşmediği bir insanla tekrar bir araya geldiğinde katiyen öz be öz kendi gibi değil. Kim kimdir yarışmasına katılmış gibi hissediyorum kendimi bazen. Kimlik paranoyası bile geçiriyor olabilirim artık.

Sen çok değiştin…
Geleneksel bir sızlanma cümlesi oldu artık.

Değişim iyidir diyoruz amma orijinal halini değişik göstermek değil ki değişim.
Hayatın hangi koridoruna girersen gir,

Merhaba,
Ben,

Kendim,
Diyen yok artık sanki.

Bir tek ben yaşamıyorum bu paranoyayı galiba,
Bir çok insan yaşıyor.

Yaşıyor da,
Bir çok insanda kimin aslında kim olduğuyla değil de,

Kimin sahnedeki halleriyle de gül gibi de yaşayıp gidiyor. Başlarda tabii ki.
Sonralarında,

Daha doğrusu sona gelindiği fark edildiğinde,
-         Sen çok değiştin,

Diyor biri diğerine. Diğeri de değişmedim diyor. Değiştin değişmedin değiştin değişmedin derken,
Biri çekiliyor bir adım geriye.

Pat laf geliyor peşinden bu sefer,
-         Seni tanıyamamışım.

Duruma göre kimlik erozyonu insanı beceriksizlik kompleksine de çekiyor. Ulan diyorsun ben hiç mi insandan anlamıyorum acaba diye.
İşin en matrak tarafıysa,

Kendi gibi olmayıp duruma göre bir başka kimliğe bürünenlerin en büyük şikayetleri de yine aynı.
Ya sen çok değiştin. Ya da seni tanıyamamışım.              

Kendini farklı gösteren kendini farklı gösterenden şikayetçi yani.
Olacak şey değil,

Amma olacak şey oluyor. Çünkü oluyor. Böyle yaşanıyor ilişkiler artık.
Erkekler seks peşinde. Bilinen zaten.

Kadınlarsa aile ve özel hayatları dışında ki zamanları için sevgilimsi erkek peşinde.
Erkeklerin de aile ve özel hayatları var bu arada.

Zaten herkesin bir hayatı varken ilişki senin neyine demiyor insanlar. Diyorlar ki illaki bir ilişkide yaşansın diğer yandan. Nedense.
Yıllardır tanıdığım biri mesela yeni tanıştığı biriyle bir sohbet ediyor yanı başımda,

Şaşkınlık içinde kalıyorum. Yahu bu erkek veya kadın arkadaşım böyle biri değil ki diye şaşırıyorum. Duruma göre pozisyon almalar, aldığı pozisyonların yeni durumlar karşısında başka versiyonlarını sergilemeler falan gırla.
Beraber olduğu ilk gece sadistçe çıldıran kadın tarafından kıçı ısırılmış erkek arkadaşım var mesela.

Kadını görseniz, ben görmüştüm tanıyorum, elma bile ısıramaz dersiniz. Dikiş attırdık, izi kalmış amma öyle diyor. Bizimkinin kıçı oldu sana, yarım alma gönül aldı amma.
Kadın minileri çekmiş, dekolte de yerinde. Çevresinde ki erkeklerle nasıl da içten fingirdeyerek konuşuyor hem de çok samimi olmadıklarıyla bile derken,

Bakire çıktı, hem de yolun yarısına gelmişken yaşı. Biliyorduk evlenmediğini amma bu devirde, hani yani. Hem de kadının bugüne kadar çizdiği portreye de bakınca şaşırdık açıkçası.
Bizim arkadaşsa şaşkınlığını atamadı uzun süre üstünden.

İçip kadını dövenler mi ararsın, içmeyip kadına döv beni diyenler mi,
Evli olup bekar erkeği oynayanlar,

Evliliğini itiraf edip amma karımla aram iyi değil zaten ayrı yatıyoruz diyenler, yalan ki ne yalan,
Sevgilisi olup da yok diyenler,

Sevgilisi olmayıp var diyenler,
Yığınla erkekle ilişkisi olup olmadı diyenler,

Yığınla kadınla ilişkisi olmayıp oldu diyenler,
Fakirken zengin ayağına yatanlar,

Canı seks isteyip sevgili olmak istiyormuş gibi davrananlar,
Mesleğini çarpıtanlar,

Eğitimi üstünde ufak tefek değişiklikler yapanlar,
Geçmişini abartanlar,

Geçmişini yok sayanlar,
Ben’ler,

Oluyorlar sana,
Sen’ler.

Kendini yok sayanlar.
Kendini yok sayanları var sayanlar.

Kendini var sayanları da,
Yok sayanlar.

Say say bitmiyor.
Aslında sayma sayma bitiyor o zaman.

Zaten herkes herkesle beraber amma,
Kimse de kimseyi,

Saymıyor.
Ve de ne tuhaftır ki,

Kendilerini bile saymayanlarsa,
Birileri onları saysınlar istiyorlar.

Mı?
İstemiyorlar mı?

O bile belli değil artık.
Ne bu be?

Değer mi?

Tadı kaçtı çok. Boku çıkınca,
İlişkilerin.

Aslında,
Gerçeğiyse doğrusuysa,

İlişkisizliklerin.
İlişik değiller çünkü. İliştirilmişler,

İlişikteki samimiyetten uzak kimliklerle.

Hiç yorum yok: