Ecdadıyla
övünmeyen insanlar var. İnsanlıklarıyla övünmek isteyenler sadece. Ülkelerinde
değil, yaşam alanlarında insanca mutlu olmak isteyenler. Var böyle ülkeler. Hem
de vatandaşlarını 30 dan fazla milletin etnik grubun ırktan insanın oluşturduğu
mesela. Onlarında bölünmek gibi niyetleri var. Amma bırakın savaşmayı kavga
bile etmiyorlar. Referendum yapıyorlar ha bire.
Demokrasi uymuş
onlara.
Amerikan
rüyası kabusa dönüştükçe,
Rüyalara
Kanada gibi ülkeler girmeye başladılar iyice.
Kanada gibi
ülkelere de göç talepleri de hızlandı.
İnsan gibi
mi yaşayalım yoksa insanlıktan çıkıp bahtımıza artık ne çıkarsa vatan diye
adlandırdığımız sınırlar içinde mi?
İkileminde,
İnsan gibi
yaşam gittikçe ağırlık kazanıyor artık bugünün dünyasında.
Yetmiş iki
millete ev sahipliği yapan ve kurgulanmış bir devlet olan Kanada’da yaşamın
keyfi kulaktan kulağa yayıldıkça,
Bende bende,
Diyenlerin
sayıları da artıyor ister istemez. Son on yılda onlarla insan göçtüler
tanıdığım tam tanımadığım Kanada’ya. Göçmeye niyetlenenlerde var hale hazırda.
Vatanıma milletime
çok düşkünüm diyen Türklere istedikleri ülkeye yerleşme özgürlüğü verilseydi,
Yerleştikleri
ülkede insanca insan haklarının en ön planda olduğu bir yaşam da garanti
edilseydi mesela,
Kaç Türk
terk ederdi sizce Türkiye’yi?
Ve de
Türkiye’yi terk eden Türkler hangi ülkeleri veya hangi coğrafi bölgeleri tercih
ederlerdi acaba?
Çok bence. Bu
denli kısıtlamaya karşın 4 milyona yakın Türk zaten Dünyanın bir çok ülkesinde.
Her ne kadar
acılarla gelişiyor olsak dahi,
İnsanlar
sadece güzellikleri yaşamak ister tezi doğrudur. İnsan güzeli severde doğrudur.
Hele insan güzele hemen alışır en doğrusudur.
Bu yüzden acılarla
gelişsek dahi,
Bizleri daha
da mutlu edenlerin peşinden gidiyoruz hep. Daha da gelişeceğiz diye daha da çok
acılara razı olanda yok zaten.
Ne kadar
vatan millet sevdalısı olursanız olun,
Güzelliklerin
insana keyif veren mutlu eden huzur veren duygularından kaçamazsınız.
Artık
karnının doyduğu doğduğun ecdadının yaşadığı yer değil,
Gönlünün
ruhunun cebinin doyduğu sevdiğin sevildiğin saydığın sayıldığın yerler vatanı
milleti insanların.
Vatan millet
kavramının görsel hatta ruhsal sınırları da,
İnsanların
kişisel yaşam alanları kadar artık.
Evin sokağın
iş yerin sosyal hayatını paylaştığın tatile gittiğin yerler kadar dar alanlara
sıkışınca,
Yaşam,
Vatanın
milletin sınırlarının ne denli geniş olduğu da önemini yitirdi artık. Hele
ecdat falan tam hikaye. Kime ne.
Ben merkezli
yaşama geçtikçe,
Geçtikçe
daha da ben merkezli yaşamada alıştıkça da insanoğlu,
Her ne kadar
gönlü aklı mantığı vatan millet anlayışıyla sevdasıyla henüz vedalaşmamış olsa dahi,
Niyetlerin
ibreleri mutlu olduğun yer vatanındır anlayışına doğru dönüyor hızla.
Özellikle
genç kuşaklarda.
Bir de
yaşadığı ülkede uğradığı haksızlıklardan artık gına gelmiş yaşı geçkin olan
kuşaklarda bile.
Orta ve
yaşlı kuşaklarda da ‘ah bugün ki aklım olaydı’ diyenlerin sayıları da
anımsanmayacak kadar çok.
Kimse bir
sonraki kuşağa vatanı milleti miras bırakmak niyetinde falan değil.
Artanlar
kalacak bundan sonra ki kuşaklara miras olarak.
Üç günlük
ömrüm diye giriyorsan zaten lafa,
Önce,
Gününü gün
etmek yönündedir arzuların isteklerin.
O günün
yüzünü de,
Kim
gösteriyorsa kimlerle gününü gün ediyorsan, o günü gördüğün yerle gününü gün
edenlerde,
Vatanın,
Milletindir
senin.
Bizim
vatandan bu değişime örnekse çok tatmin edici.
Atatürk’ü
adım adım yok etme eylemi başladığında ortalığı toza dumana katanlar,
Bile,
Alışmaya
başladılar yeni düzene.
Neden?
Herkes ben
merkezli yaşamaya alıştı iyice de ondan.
Kişisel
olarak geliştikçe,
Sonuçlar,
Değişimlerle
yüz yüze getirir insanları.
Değişimiyse,
Reddedip,
Gelişimden
koparamazsın kendini de geliştikçe.
Hele ki,
Sana sevgi
ve saygı duyan, seni koruyup kollayan, sana senin insan olduğunu hatırlatan,
hatırlatmakla kalmayıp sana yaşatan her bir yapı,
İçinde yatan
insanlık konforunu körükledikçe,
İlkelerde
değişir,
Geleneklerde,
Düşüncelerde.
Çünkü insanın
ruhu değişir önce.
Hayat böyle.
Böyle
olmasaydı hala mağaralarda yaşıyor olurduk zaten.
Elli bin
yıllık değişimi gözlemesi kolay.
Elli
yıllıklarda zorlanıyoruz hep beraber.
Ki,
Artık
değişimler her on yılda hatta her beş yılda bir gerçekleşiyorlar neredeyse.
Adı üstünde
uzay çağını yaşamaya geçti bizim gezegen.
İster kabul
et ister etme. Sana soran yok zaten.
Ehh
sınırları olmayan bir yapının parçası olduğun gerçeğiyle o yapıya ortak olmayı
çok isteyip,
Sonrada,
O yapının
geleneksel yapıyla çatışmasına da engel olamazsın.
Ve de,
Yeni olan
hep kazanır. Kural böyle.
O yüzden,
Diğerinin
adı da,
Eskidir
zaten.
Dışarıdan destek
güçlerle manüpile edilmeden yapılan gerçekleşen ve sonuç alan hani eskilerde
olduğu gibisinden halk devrimleri halk ihtilalleri var mı son on yirmi yıldır hatta
otuz yıldır tüm Dünya üzerinde?
Yok.
Demek ki,
Vatan ve
millet yok artık.
Tam yok
değil de,
Hani var
aslında da, tam da var değil sanki gibisinden.
Muallakta
yani durum.
Vardan veya
tam tersi yoktan muallak sınırına kadar gelmişsen bir kez,
Muallaktan da
yoka veya vara ulaşırsın zaten bir zaman sonra. Geriye akmaz sular hiçbir zaman.
Su akar yolunu bulur hep.
Dünyada
yaşayan 4 milyon Türk’ün ne kadar umurunda olur acaba terörist başı Apo milletvekili
olarak meclise girerse mesela?
De ki çok
umurumuzda olur çıktı sonuç,
Umurlarında olunca
hayatlarını değiştirecekler mi acaba?
Hayır.
Ya Türkiye’de
yaşayan Türkler hayatlarını değiştirecekler mi esas bu yüzden?
Hayır.
Mesela bu
yüzden halk devrimi için falan örgütlenip,
Eski düzene
dönmek için sokaklara çıkıp dövüşecekler mi insanlar? Hayır. Veya daha
demokratik olsun diye hadi, yeni bir parti kurup yirmi otuz milyon oy toplamak adına,
yeni partiyi iktidar yapmak adına işi gücü evi barkı bırakıp maddi manevi
neleri var neleri yoksa ortaya koyup mücadele edecekler mi sabah akşam?
Hayır.
Yani?
En büyük
aşkları sevgiler eritip yok ederler zamanla. Biten bütün aşkların izlerini
sevgi silip atabilir yüreklerden sadece.
Sevilmekse,
Her bir insanın
en büyük zaafı.
Sıcaktır samimidir
huzur vardır güven vardır sevgide çünkü.
Zaaflarımız,
Yani…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder