BEYOĞLU
İlk kez tam zamanlı çalışmaya Beyoğlu Vakko mağazasında başladım. İlk ofisimi, ki daha ilk yılını doldurmadan han yandı, benim ofiste kül oldu gitti, o da Fitaş’ın arka sokağındaydı.
Ailecek şık şık giyinip Beyoğlu'na gitmekse bir başka keyifti çocukken.
Mağazalara uğranılır, mutlaka İnci’de profiterol yenir, Fitaş veya Dünya sinemasında film izlenir.
Bab’ta bir şeyler yeriz derdik birbirimize, sonrası ya sinema ya tiyatro tabii ki.
Annemle babam, ilk patronum derlerdi ki siz esas biz gençken görseydiniz Beyoğlu’unu.
Beğenmezlerdi bizim beğendiğimiz zamanları yani.
Sayacak o kadar çok şey var ki Beyoğlu ile ilgili ta en bebelikten çocukluğa, delikanlılıktan bugünlere kadar yaşamımda yer eden.
Ki,
Ben Beyoğlu çocuğu olamadım hiçbir zaman. Ben hep Boğazı tercih ettim.
Eminönü, Haliç, Karaköy’ü tercih ettim. Adaları, Üsküdar’ı, Kadıköy tarafını tercih ettim.
TCDD’de çalışanlara demiryolcu denirdi. Bende demiryolcu çocuğuyum.
Tren çocuklarıyız biz. Tren nereye, trenin olduğu yerde iskeleden vapur nereye kalkıyorsa biz oraya.
O yüzden ukalalıklarım sınırlı Beyoğlu ile ilgili.
Her ne kadar Beyoğlu çocuğu olmasam da,
Şu kısa yaşamımda gözlemlediğim bir şey vardır Beyoğlu ile ilgili.
Her inançtan, her kültürden, her milletten, her dilden, her cinsten insan ne zaman hep beraber Beyoğlu’na doluşurlar,
Ne zamanki Beyoğlu kucaklar her çeşit insanı,
Ne zamanki her çeşit insanın kahkahasına neşesine boğulur Beyoğlu,
Bu topraklar daha yaşanılasın, daha da mutlu olunası, daha da keyif alınası,
Esas,
Daha da medeni bir dönem yaşıyor demektir.
Ne zamanki Beyoğlu’ndan başlar esnaf tek tek çekilmeye,
Ne zamanki Beyoğlu’na pavyonlar, şimdi kulüp diyorlar adlarına,
Ne zamanki Arap özentisi dükkanlar açılmaya başlar,
O zaman bilin ki tadı tuzu kalmamıştır bu ülkenin.
Bu ülkenin kavruk, beceriksiz, fakir, dışa bağımlı yani top yekun akılsız kalmasına neden olan 6-7 Eylül vahşetine ev sahipliği yapmak zorunda bırakılmış yerlerden biridir Beyoğlu.
Bu ülkenin koltuk altına derece koymak gibidir,
Beyoğlu’nda yaşamı seyretmek, gözlemlemek. Hastalığın başladığını teşhis edersin hemen.
Beyoğlu’nu boşaltıyor esnaf hızla ve şimdilerde.
Küçüğü büyüğü, bankasından kafesine kaçıyorlar Beyoğlu’ndan yeniden.
Suratsız,
Hırt,
O kıro yüzü geri dönüyor Beyoğlu’nun.
Asmalımescit’te sokaklara yayılmış masaların ne zamanki neşesine dur dediler,
O gün bitti bir daha Beyoğlu yeniden.
O yüzden o gün elimden geldiği kadar destek vermeye çalıştım karşı duruşuna esnafın,
O masalar çekilmesinler diye sokaklardan.
Omuz omuza rakı iyi geliyor bu millete çünkü.
Bizim kuşak evrensel anlamda iç içe karışmış, kaynaşmış her çeşit insandan yayılan kahkahaları bir daha ne zaman duyar, görür mü bir daha yeniden bilmiyorum.
Bu sürecin dibe doğru akışı en az birkaç on yıl sürüyor,
Sonra toparlanmaya başlaması da en az bir on yıl.
Boğaz desen kıro yatağı olmak üzere,
Hırtlar adım adım parselliyorlar Boğazı da.
On üç on beş yaşımdan beri, taa amcanın zamanında cebimizde para yoktur diye üç çaya tek çay parası aldığı günlerden beri içinden çıkmadığım, çocuklarımın bebek arabaları ile geldikleri Bebek kahveye son üç beş yıldır ayağımı gitmiyorsa eğer Boğazın hali de malum demektir.
Kaç kez kovulduğumu hissettim kendi şehrimden,
Kendi mahallemden,
Geçmişimden hatırlamıyorum.
O zamanlar ya gençliğin verdiği heyecanla daha dirençliydim,
Ya da ümitlerim vardı şehrimle ilgili.
Şimdilerde ne o direncim var,
Ne de ümidim.
İstanbul hep İstanbul kalır, o başka. Ne kadar çirkinliğe, çirkefe ne kadar akılsızlığa bularsan bula,
İstanbul hep İstanbul’dur.
Da,
Ayağını İstanbul’a yeni atanlar, gerçek İstanbul’lu olmayanlar, İstanbul’u ekmek kapısı zannedenler, esas İstanbul’u bilmezler.
Esas,
İstanbul,
Kadındır.
Beyoğlu,
Boğaz kadındır.
Kadınlığı, dişiliği gidince insanlık ve yaşam ne hale geliyorsa, nasıl kuruyup gidiyorsa,
Kadınlığı gidince İstanbul’da o hale geliyor işte.
Kadından geriye kalanı hızla yok etme üstadıdır erkekler.
Bense erkek sevmem,
Kadın severim.
İstanbul hayatımın ilk kadınıdır.
Erkek İstanbul’da yaşayamam.
Ben kadın severim.
Murat Denizel
İlk kez tam zamanlı çalışmaya Beyoğlu Vakko mağazasında başladım. İlk ofisimi, ki daha ilk yılını doldurmadan han yandı, benim ofiste kül oldu gitti, o da Fitaş’ın arka sokağındaydı.
Ailecek şık şık giyinip Beyoğlu'na gitmekse bir başka keyifti çocukken.
Mağazalara uğranılır, mutlaka İnci’de profiterol yenir, Fitaş veya Dünya sinemasında film izlenir.
Bab’ta bir şeyler yeriz derdik birbirimize, sonrası ya sinema ya tiyatro tabii ki.
Annemle babam, ilk patronum derlerdi ki siz esas biz gençken görseydiniz Beyoğlu’unu.
Beğenmezlerdi bizim beğendiğimiz zamanları yani.
Sayacak o kadar çok şey var ki Beyoğlu ile ilgili ta en bebelikten çocukluğa, delikanlılıktan bugünlere kadar yaşamımda yer eden.
Ki,
Ben Beyoğlu çocuğu olamadım hiçbir zaman. Ben hep Boğazı tercih ettim.
Eminönü, Haliç, Karaköy’ü tercih ettim. Adaları, Üsküdar’ı, Kadıköy tarafını tercih ettim.
TCDD’de çalışanlara demiryolcu denirdi. Bende demiryolcu çocuğuyum.
Tren çocuklarıyız biz. Tren nereye, trenin olduğu yerde iskeleden vapur nereye kalkıyorsa biz oraya.
O yüzden ukalalıklarım sınırlı Beyoğlu ile ilgili.
Her ne kadar Beyoğlu çocuğu olmasam da,
Şu kısa yaşamımda gözlemlediğim bir şey vardır Beyoğlu ile ilgili.
Her inançtan, her kültürden, her milletten, her dilden, her cinsten insan ne zaman hep beraber Beyoğlu’na doluşurlar,
Ne zamanki Beyoğlu kucaklar her çeşit insanı,
Ne zamanki her çeşit insanın kahkahasına neşesine boğulur Beyoğlu,
Bu topraklar daha yaşanılasın, daha da mutlu olunası, daha da keyif alınası,
Esas,
Daha da medeni bir dönem yaşıyor demektir.
Ne zamanki Beyoğlu’ndan başlar esnaf tek tek çekilmeye,
Ne zamanki Beyoğlu’na pavyonlar, şimdi kulüp diyorlar adlarına,
Ne zamanki Arap özentisi dükkanlar açılmaya başlar,
O zaman bilin ki tadı tuzu kalmamıştır bu ülkenin.
Bu ülkenin kavruk, beceriksiz, fakir, dışa bağımlı yani top yekun akılsız kalmasına neden olan 6-7 Eylül vahşetine ev sahipliği yapmak zorunda bırakılmış yerlerden biridir Beyoğlu.
Bu ülkenin koltuk altına derece koymak gibidir,
Beyoğlu’nda yaşamı seyretmek, gözlemlemek. Hastalığın başladığını teşhis edersin hemen.
Beyoğlu’nu boşaltıyor esnaf hızla ve şimdilerde.
Küçüğü büyüğü, bankasından kafesine kaçıyorlar Beyoğlu’ndan yeniden.
Suratsız,
Hırt,
O kıro yüzü geri dönüyor Beyoğlu’nun.
Asmalımescit’te sokaklara yayılmış masaların ne zamanki neşesine dur dediler,
O gün bitti bir daha Beyoğlu yeniden.
O yüzden o gün elimden geldiği kadar destek vermeye çalıştım karşı duruşuna esnafın,
O masalar çekilmesinler diye sokaklardan.
Omuz omuza rakı iyi geliyor bu millete çünkü.
Bizim kuşak evrensel anlamda iç içe karışmış, kaynaşmış her çeşit insandan yayılan kahkahaları bir daha ne zaman duyar, görür mü bir daha yeniden bilmiyorum.
Bu sürecin dibe doğru akışı en az birkaç on yıl sürüyor,
Sonra toparlanmaya başlaması da en az bir on yıl.
Boğaz desen kıro yatağı olmak üzere,
Hırtlar adım adım parselliyorlar Boğazı da.
On üç on beş yaşımdan beri, taa amcanın zamanında cebimizde para yoktur diye üç çaya tek çay parası aldığı günlerden beri içinden çıkmadığım, çocuklarımın bebek arabaları ile geldikleri Bebek kahveye son üç beş yıldır ayağımı gitmiyorsa eğer Boğazın hali de malum demektir.
Kaç kez kovulduğumu hissettim kendi şehrimden,
Kendi mahallemden,
Geçmişimden hatırlamıyorum.
O zamanlar ya gençliğin verdiği heyecanla daha dirençliydim,
Ya da ümitlerim vardı şehrimle ilgili.
Şimdilerde ne o direncim var,
Ne de ümidim.
İstanbul hep İstanbul kalır, o başka. Ne kadar çirkinliğe, çirkefe ne kadar akılsızlığa bularsan bula,
İstanbul hep İstanbul’dur.
Da,
Ayağını İstanbul’a yeni atanlar, gerçek İstanbul’lu olmayanlar, İstanbul’u ekmek kapısı zannedenler, esas İstanbul’u bilmezler.
Esas,
İstanbul,
Kadındır.
Beyoğlu,
Boğaz kadındır.
Kadınlığı, dişiliği gidince insanlık ve yaşam ne hale geliyorsa, nasıl kuruyup gidiyorsa,
Kadınlığı gidince İstanbul’da o hale geliyor işte.
Kadından geriye kalanı hızla yok etme üstadıdır erkekler.
Bense erkek sevmem,
Kadın severim.
İstanbul hayatımın ilk kadınıdır.
Erkek İstanbul’da yaşayamam.
Ben kadın severim.
Murat Denizel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder