12 Aralık 2016 Pazartesi

SON SANİYE

SON SANİYE

Auschwitz kampını düşünürüm bazen uzun uzun. Annelerin kollarından koparılıp alınan çocukları, babalarla annelerin ellerinin ayrılışını. Ayrı ayrı kuyruklara alındıklarında ne düşündüler ne hissettiler uzaktan birbirlerinin gözlerinin içine son kez bakarken acaba? Diye…
Ruanda’yı düşünürüm bazen uzun uzun. 1.000.000’a yakın insanın palalarla kesilmesini tek tek. O kız okulunda kızları kesmeye başladıklarında ne düşündüler ne hissettiler o kızlar birbirlerine son kez bakarken acaba? Diye…
Bazen ailelerinden kaçırılarak fahişelik yaptırılan bir lokmacık çocukları düşünürüm uzun uzun. Her yıl 1 milyonun üstünde çocuk kaçırılıyor ve fahişe yapılıyor bu Dünya’da. 2,5 milyondan fazla çocuk fahişe ve onlarla seks yapan yüz milyonlarca insan var bu Dünya’nın üstünde. 0, 10 yaşındaki çocuk ne düşünüyordur ne hissediyordur onunla seks yapan o insanın hırıltılarını dinlerken acaba? Diye…
Otururum kendi kendime düşünürüm. Kamp ateşinin etrafında kendilerince laflarken birden her taraftan sıkılan yüzlerce mermi ile ölüp giden Kızıldereli baba kan revan içindeki kızına son kez bakarken ne düşündü ne hissetti ölmeden evvel acaba? Diye…
Düşünürüm uzun uzun, Afrika sahillerinden bir umut Avrupa’ya geçmeye çalışırken devrilen o boktan bottan savrulduğunda boğulmakta olan çocuklarına sevdiklerine ulaşmak için o soğuk sularda çırpınırken ne düşündü ne hissetti acaba o anne o baba o karı o koca o sevgili o kardeş o arkadaş? Diye… 
Düşünürüm.
Pat diye ölen bir arkadaşımı, bir hastalığa yenik düşen bir başka arkadaşımı, gencecik yaşta ölüp giden ailemden birini, en taze yaşlarında hayata veda eden bir sevdiğimi düşünürüm mesela uzun uzun, ölmeden evvel ne düşündü ne hissetti en son diye.
Düşünürüm onları tek tek. Ben ölenlerin arkasından kalanları düşünmem pek.
Ben ölenleri düşünürüm.
Ölenlerin arkasından kalanlar zaten düşüncelerini, hissettiklerini ömür boyu anlatıyorlar uzun uzun.
Amma onlar içinse o son saniye çok kısa,
Ve anlatamıyorlar.
Ölüyorlar sadece. Bombalar patlıyor, bombalar patlıyor, bombalar patlıyorlar bu gezenin her yerinde,
Ve,
Ölüyorlar insanlar.
O son saniyede ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlatamadan ve bizler bilmiyoruz hiç, bilemeyeceğiz de.
Bildiğim tek şey,
Onlar öldükten sonra bizler acıkıyoruz beş on saat sonra yeniden,
Susuyoruz birkaç saat sonra hatta,
Birimiz içkiye abanıyor,
Birimiz göz yaşlarına boğuluyor,
Bir başka birimiz ilaçlarla uyutuluyor,
Her birimiz yaşıyoruz, yaşamaya devam ediyoruz,
Acılarla,
Üzüntülerle,
Kahrolsakta.
Amma,
Anlatıyoruz bak. Yazıyorum bak şimdi. Sen de okuyorsun, 
Sen de ben de,
Yaşıyoruz çünkü.
Daha çok anlatacağız, çok hissedeceğiz.
Biz insan soyunu temsil edenler,
İç içe yaşadığımız, bizlere çok benzeyen ancak bir başka gene sahip o diğer canavar ve acımasız ve hırs ve ihtiraslarla ve doyumsuzluklar bezenmiş ölüm makinesi insanımsılardan kurtulana kadar,
Onlar kendi kendilerini yok edene kadar,
Öleceğiz daha çok.
Bitmeyecek.
Öldürecekler. Hepimizi, teker teker.
Ve ben her bir öleni düşüneceğim,
Ölene kadar.
Üzülüyorum çünkü çok.
Aushwitz’dekilere, Ruanda’dakilere, Kızılderelilere, yaşarken ölüp giden çocuk fahişelere, o soğuk uçsuz bucaksız denizlerde boğulup giden insanlara, durmaksızın her an her yerde durmadan patlayan bombalarla hayata veda edenlere, 
Dünya’nın her yerinde,
Gencecik ölüp gidenlere üzülüyorum ben.
O yüzden düşünüyorum her an,
Çalışırken,
Konuşurken,
Sevişirken,
Gülerken,
Eğlenirken,
Hayal kurarken,
Yazarken,
Resim yaparken,
Hep düşünüyorum.
En çok,
En çoksa,
Çok severken.
Onlar artık bir daha sevemeyecekler diye.
Bir avuç toprak alıp elime,
Dalıp gidiyorum,
Üzüntülerime.
Ta ki,
Bir kuş şakıyana kadar.
Ta ki,
Sevdiğim iyi misin diye sorana kadar.
İyiyim,
Yaşıyorum çünkü.
Murat Denizel

Hiç yorum yok: