9 Şubat 2017 Perşembe

ALTINCI DUYU

ALTINCI DUYU

700 yıllık adalı tee gençliğimden beri çok sevgili dostum sitem etti biraz ‘’sen mücadeleci bir insansın, var mı böyle gitmek buralardan’’ diye.
Hayvanlar,
Öleceklerini anladılar mı, yaşadıkları yerde ölmek istemezler.
Yaşadıkları yerden uzaklarda ölmek isterler.
Bu yüzden kediler, köpekler kaybolurlar mesela ortadan ölmelerine yakın. Filler zaten atalarının toprağa karıştıkları yere giderler öleceklerine yakın kendi ayakları ile mesela.
Bense,
Öleceğimi hissettiğim yerde yaşayamıyorum.
Yaşamak için doğmuşum çünkü,
Ölmek için değil.
Mücadelem,
Yaşam mücadelesi.
Daha iyi yaşayabilmek, daha iyi yaşatabilmek mücadelesi.
Gitmeye çok kararlıyım.
Her geçen gün duyduğum bir haber daha,
Git diyor bana.
Sultanahmet’e ne kadar çok yakışır ezan sesi. Caminin avlusunda ne çok sabahlamışımdır gençken, şiir bile yazmışlığım vardır o avluda.
Beyoğlunaysa çan sesi çok yakışır mesela.
Dokusu odur. Çan seslerini dinlerken ne çok yazmışımdır Beyoğlunda bilmem kaçıncı dublelerin bir yerlerinde.
Adalar da çandır mesela. Ortaköy, Yeniköy çandır. Kuzguncuk çandır. Yarım ada karışıktır, hem ezan sesidir hem çan, Arnavutköy gibi. Karaköy ne çandır ne ezan. Üsküdarsa ezandır. Üsküdar'la Erenköy ezan sesiyse ne hoş gelir insana.
Anadoluhisarıda ezandır mesela. Pangaltı, Kurtuluş çandır mesela.
Şehrin sesleri vardır. Şehrin desenleri vardır. Şehrin renkleri vardır. Şehrin huyu suyu vardır. Şehrin tatları, şehrin kokuları vardır. O yüzden severiz o şehri, bu yüzden bağlanırız, bunlar yüzünden iyi hissederiz kendimizi kendi şehrimizde. Şehirlerin beş duyusu değil, altı duyusu vardır. Altıncı duyusu sensindir.
İstanbul’da bu yüzden mutlu yaşadım ben, bu yüzden. Duyusuydum onun. Bu yüzden çok sevdim onu, o da bu yüzden sardı sarmaladı beni.
Ben onun on binlerce, hatta hatta yüz bin yıllık yaşamının,
Seslerini dinledim, ben onun desenlerini seyrettim, ben onun huyuna suyuna hiç karışmadım, ben onun tatları ile şenlendim, ben onun kokuları ile mest oldum. Hep çok severek dokundum ona.
O da aldı beni koynuna.
Koyun koyuna yaşadık bunca yıl.
Sonra?
Sonrası,
Şehir,
Ne kendine, ne çevresine, ne de şehre sevgisi
 saygısı olmayanların,
Şehri sadece,
Para,
Olarak gören şahsiyetsiz açgözlü mendeburların ellerine geçti.
Sıçtılar şehrin içine.
Yediler bitirdiler şehri.
Orasını deldiler, burasını biçtiler, şurasını yıktılar.
Gözlerimin önünde,
Yok ettiler,
On binlerce yıllık dokuyu. Huyu, suyu, güzellikleri.
Kalırsam öleceğim biliyorum.
Üzüntüden.
Yuvasızlıktan.
Kimsesizlikten.
O yüzden gitmek iyi.
Öleceğimi bildiğim yerde yaşayamıyorum.
Ben,
Yaşayacağım yerdeyse,
Ölmek nedir bilmiyorum.
Neler neler yaşadım bu şehirde. Neler. Taa bebekliğimden beri. Babamın, annemin sülaleleri, cetleri neler neler yaşamışlar bu şehirde. Anlat anlat bitmiyor.
Benim çok sevgili Adalı dostuma sorun birde, hele.
Onunkisi 700 yıl, dile kolay.
Hani son damla vardır ya, son damla.
O damla Taksimin göbeğine cami.
Hiç olmadı.
Beyoğlunda şiir yazmamış, geçtim yazmayı şiir bile okumamış, Beyoğluna aşık olmamış, geçtim Beyoğluna aşık olmaktan Beyoğlun da aşık bile olmamış, aşkının gözlerinin içinde kaybolmamış,
Adama gitte anlat şimdi.
Anlatamazsın.
Gülümsersin,
Aşkın gelir aklına,
Toplar bavulunu gidersin.
Aşıksan,
Her yer Beyoğlu olur sana.
Murat Denizel

Hiç yorum yok: