O gün ilk kez, tanımadığı biri ile buluşacaktı, yaşamının geri kalan kısmını belki birlikte geçirirler diye. Arkadaşının, arkadaşı. Boşanmış, düzgün bir adammış. Bir oğlu varmış. Bir şirkette yönetici. Kendi evinde oturuyor. Şey üniversitesini bitirmiş. Çok yumuşak huylu, melek gibi bir adamdır dedi arkadaşı.
O gün ilk kez nedense, uçakta yanına oturan adamın ‘iyi yolculuklar’ lafına, gülümseyerek cevap verdi. Düzgün giyimli, nazik, nazik çünkü çantasını yukarıya yerleştirdi, çayını verdi, peçete istedi çay biraz dökülünce. Nazik. Adam ‘sıcaklar birden geldi’ dedi. O da, bir şeyler dedi. Konuşmaya başladılar. Bir ara gözlerini kapattı, yarı uykulu. Neden olmasın, belkide diye düşünmeye başladı, yaşamının geriye kalan kısmı acaba bu adam mı diye.
O gün ilk kez uzun uzun öpüştü. Sadece dün tanıştığı adamın biriyle ve de işin tuhafı, ona göre tuhaf, hayatta gitmez iki gündür tanıdığı adamın birinin evine ayrıca, ama gitti ve öpüşüyorlar. Saatler boyu dinlenen müzik ve sohbetten sonra. Hiç zorlamadı adam onu. Öpüşmekten öteye tek bir vücut hareketi olmadı. Yavaşca sarıldı, öpmeye başladı, o da bıraktı kendini. Liseden beri bu kadar uzun uzun öpüşmedi kimseyle. Yaşamının geriye kalan kısmında da acaba hep bu adamlamı öpüşeceğim diye düşünüyordu, öperken adamı uzun uzun.
O gün ilk kez barda yanına yaklaşan bir adamın beraber içki içmeleri üzerine teklifine peki dedi. Adam, yabancı. Gelip gidiyor iş için ülkeye. Hiç evlenmemiş. Uzun bir ilişkisi olmuş. Buralara yerleşecek belki. Teklif etmişler, ancak cesaret edemiyor. İki kişi evet, ama tek başıma nasıl yaşarım buralarda diyor. Çok hoş bir losyonu var. Kokusu içine doldu tüm sohbet boyunca. Ayrılık saati geldi, ikiside odalarına çıkacaklar. Adam, telefonun verdi. Ararsanız çok sevinirim dedi. Bir telefonla belki yaşamının geriye kalan kısmını geçirecek erkek ile ilk adımı atacaktı geleceğe doğru.
O gün ilk kez internette ki sitede tanıştığı bir adamla buluşacaktı. Hayatında ilk kez profil açtığı ilk sitede tanıştığı insanlardan biriyle ilk kez yüzyüze gelecekti. Adam da boşanmış, küçük bir şirketi var. Çocuğu var ilk evlilikten, ama yetişkin. Şansız bir ikinci evlilikde daha yaşamış. Aylardır hayatı boyu en çok merak ettiği tüm konuları paylaştılar sabahlara kadar ekranın başında. Başka şeylerde paylaşıldı, o da ilk kez ama. Heyecan içinde buluşacakları kafeye doğru yürürken, belkide yeni bir erkeğe doğru son kez atıyorum adımlarımı diye geçirdi içinden.
Yüzlerce, binlerce, milyonlarca atılan ilk adımlar. O güne kadar konulan tüm kişisel prensipleri yıkan, itiraf edilemeyen çaresizliğin ‘devam devam’ diye yırtınan tezahüratları ile yaşama sarılma azminin ilkleri.
O gün ilk kez.
Çoğumuz ‘O gün ilk kez’ diye giriyoruz nedense son yıllarda söze, bir dosta içimizi açarken. Hepimizin kocaman bir geçmişi var. Tertemiz, pırıl pırıl bir yaşama attığımız ilk adımlarımızda ki saflığın izleriyse fırtınalarla, kasırgalarla, depremlerle yok olmuş gitmiş çoktan. Kalansa, erezyona uğramış bir dağın bir yerinde her türlü felakete karşı direncini sürdürmeyi başarmış bir dal yeşil yapraklı incecik bir ağaç. Her şeye rağmen direnmiş. Çölün kavurucu sıcağının altında sığınmaya çalıştığımız tek gölgelik. Önce bizi akşama, sonrada sabaha ulaştıran tek dostumuz. Ümidimiz. Kırk senedir hiç bir aşkın, hiç bir sevginin, hiç bir insanın, maddi manevi hiç bir zigzagın içimizden koparıp atamadığı en yakınımız, canımız, ciğerimiz, en büyük aşkımız, en vefalı arkadaşımız, herşeyimiz ‘ümidimiz’.
Kıçımızın şeklini alan kanapemiz, her gece defalarca kapısını açıp da içinden sürpriz bir yiyecek çıkmasını beklediğimiz buzdolabımız, nereye çeksen gelir bazen yemek masası bazense ayaklarımızın altında bize en derin uykuları yaşatan, bazen de çalışma masamız oluveren sehpamız, uzaktan kumanda aletlerimiz, kanapemizin (meşhur kanapemiz) vaz geçilmezi her fonksiyonunda mucizeler yaratan meşhur (neden meşhurdur herkese göre değişir hikayeleri) örtümüz, bazen kabus bazen en güzel rüyalar, aşklar, sevişmeler yaşatan yatağımız ve bir kaç aksesuar ve bir kaç cd ve birkaç kitap, dergi ve bir kaç bir şeyi daha barındıran evimiz, kalemiz. Ve kalemizde bizden bazen uzaklaşsada her daim yanımızdaki tek dostumuz sevgili ‘ümit’.
Kırklı yaşlarda, yaşamın getirdiklerinden ve götürdüklerinden, aklımız ve gönlümüz ve becerilerimizle elimizde tutmayı başardığımız her şeyimiz, belkide yok şeyimiz. Çok büyük hayallerle başlayan gençliğimiz, ilk evliliğimiz. İlk karılığımız, ilk kocalığımız. Hayallerimiz, hayallerimiz, hayallerimiz.
Çocuklarımız. Büyük sevinçlerle gönlümüze ve hayatımıza düşen, hiç bir an hiç bir saniye başka bir evde onlardan uzak uyuyacağımızı düşünmeden, aklımıza bile getirmeden doğurduğumuz, büyüttüğümüz çocuklarımız. Sevinç ve başarılarımıza ortak ettiğimiz, acı ve yenilgileriyse hissettirmemeye çalıştığımız yavrularımız. Hayatın bize sunduğu en mükemmel, en muhteşem, en inanılmaz, en sevilesi, en vazgeçilmez armağanlarımız. Yaşamlarımızın, kararlarımızın bedellerini ödeyen en insan, en yürekli, en çok vefa borcumuzun olduğu en kıymetlilerimiz.
Yaşlılarımız. Bin bir zorluklarla bizleri bugünlere getiren ve bir yerlere varabilelim diye bin bir imkansızlıklar içinde ve bitmez tükenmez sabırlarıyla ellerimizi bir an için bırakmayan meleklerimiz. Kayıtsız, şartsız yanımızda duran elleri milyon kez milyon öpülsede haklarını ödeyemeceğimiz can dostlarımız. Kendimize inançlarımızın kaybolduğu gün dahi bize inançlarını bir an dahi kaybetmeyen yaşam ortaklarımız.
İşimiz. İnen çıkan, çok da kazandıran, az kazandıran, bazen kazandırdıklarını geri alan, bazende geri veren işimiz. Yaşamımızın vaz geçilmezi. Bazen çoşarak, bazen sürüklenerek gittiğimiz yer. Hayatı hangi ölçülerde yaşayacak olduğumuza karar veren kazanç hanesi. Miskinliğimizin ve sinir sistemimizin baş düşmanı. Sabahın körünün nedeni. Akşam karmaşasının mucidi.
Ve biz. Kaybettiklerimiz, kazandıklarımız, hatalarımız, sevaplarımızla evli, bekar, dul (özellikle dul), kadın erkek, sevgili bir alay insan.
Pazar günleri kolalı gömlekleriyle gezen babaların çocukları. Mis gibi kokan yemekleriyle çocuklarına ziyafetler çeken annelerin bebeleri. Arabaların geçmediği caddelerin futbolcuları. Plastik kap kaçak, çatal bıçaklarla olmayan yemeklerin yapıldığı, elbise giyen kağıt bebekleriyle evcilik oyunlarının minik aşçıları. Ölen, yaralanan arkadaşlarının arasından, üstünden atlayıp, zıplayarak gidilmiş okulların korkmuş öğrencileri. Asılan, kesilen, hapislerde yatan, havaya uçurulan insanların komşuları. İhtilalin, sıkıyönetimin ev hapsi mahkumları. Siyaset hayatında ki çılgın idealistlerin misyoner kılıklı asistanları. Akla ve bilgiye sahip olamayan siyasilerin bönlüğü ile bir gecede işi, gücü, parası elinden ve cebinden alınan (legal olarak gasp edilen) ‘çalışma hayatının şok emicileri’. Aşkla, sevginin doğruluğuna inanmış ve gözü kapalı arkasından koşmuş asrın en büyük saf salakları. Son yüzyılın ikinci yarısında yarılanmış ömrünü, bir sonraki yüzyılda da bir o kadar daha devam ettirme niyetinde ve azminde olan ruhu genç, kendi de genç gibileri. Kelleri ve beyazlayan saçlarına dip boya attıranları.
Ve, ‘O gün ilk kez’lerin en hoş, en sevilesi sohbet insanları, her geçen zamanda yeni bir ‘O gün ilk kez’ lerin kaşifleri, yaratıcıları, savunucuları.
O gün ilk kez.
Bazı insanların yaşamında yepyeni başlangıçları yaşamlarına taşır ‘O gün ilk kez’ ile başlayan cümleler.
Bazı insanların yaşamındaysa farklıkları sadece.
Kalbi kırık, cebi bir kırık bir değil, biraz yorgun, biraz bıkkın, içinde hala biraz ümit taşıyan, ama kontrollü ama kontrolsüz akışlar içinde sersemlemiş, etrafına kalabalıklar toplamış, ama ruhunda ama yaşamında yalnız kalmış insanlar içinse ‘O gün ilk kez’ ile başlayan cümleler, konusu ve gelişi ve gelişimi hangi yönden, hangi yöne doğru ve nasıl olursa olsun sadece tek bir şeyi temsil eder, bir türlü bitmeyen, tükenmeyen ‘ümidi’.
Sabah ayakların yataktan aşağı inebilmesinde ki tek neden olan, ümidi.
Çocuklarına, yaşlılarına, sevdiklerine ve en sonunda da kendisine yaşatmak istediği, taa gençliğinden beri içinde, hayallerinde taşıdığı hayata ulaşabilmek adına bir adım daha atmanın kaynağı olan ‘ümidi’ temsil eder ‘O gün ilk kez’.
Cepte ve elde kalan tek dosttu temsil eder ‘O gün ilk kez’.
Birde;
Bulabildiği, edinebildiği, gerekirse fit olduğu sevdikleri ve sevenleriyle ‘omuz omuza’ edilen ‘son kez’ olsun diye duaları, ‘o gün ilk kez’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder