22 Eylül 2011 Perşembe

AZDI AĞBİCİM BU KARILAR


-          Azdı ağbicim bu karılar.
-          Etrafta doğru düzgün bir tane erkek yok.
-          Ulan karıya bak be, taş taş.
-          Kızım adam ne kadar karizmatikti anlatamam.
-          Nasıl aranız?
-          Biraz erken değil mi? Daha dün tanıştınız, dikkat et kızım.
-          Akşamki karıyı eve attım.
-          O başka. Çok özel.
-          İğrenç biriymiş.
-          Çok paspal hocam o karı bee.
-          Kafam iyiydi, o da ısrar etti. Oldu bir kere, napiim. Pişmanın ve unutmak istiyorum. Nefret, hayatta gitmem bir daha o bara.
-          Düşürdüm ağbi karıyı ilk gece. Zaten kafası da kıyaktı, yedim bitirdim. Hee he, yine gideceğim o bara.
-          Boşluğa düşmüştüm birden. Kendimi bulma sürecindeydim.
-          Bu kadar çok karının vermek için sırada beklediğini bilmezdim evliyken.
-          Ulan bacak kadar kızla, deli misin oğlum, sübyancımı oldun?
-          Kızım adam baban yaşında, delirdin galiba.
-          Kız taş oğlum, taş, taş.
-          Haklısın ama o kadar yumuşak ki bana karşı.
-          Ne oldu o ofisteki yavru? Bitirdin mi işi?
-          Kaçıncı kezdir arıyor, çıkayım mı o çocukla bilemiyorum.
-          Kaç kez valla sayamadım, kurudum lan.
-          Bir kez yaklaştım ama olmadı.
-          Ne yaptı biliyor musun karı yatakta, delirdim delirdim.
-          Öküz gibi çıktı üstüme.
-          Başını belaya sokacaksın, evli kadınlarla düşe kalka.
-          Nee? Karısı onu mu aldatmış, belliydi o karının ne mal olduğu.
-          Karısıyla arası çok kötüymüş, boşanacaklar zaten. İyi biri.
-          Kocası orospunun birini bulmuş.
-          Evli bir adamla beraber. Çok iyi kızdır, inşallah sonları iyi olur.
-          Karı hamile kaldı. Bir bu eksikti şimdi, zaten kartlar dolu. Dünyanın parası, kaça lan şimdi kürtaj?
-          Ne olacak benim halim? Tanrım ne yaptım da bunlar geldi başıma.
-          Sürekli o kadına bakıyorsun.
-          Her yer sapıklarla doldu.
-          Ne buluyorsun o herifte bilemiyorum. Yavşağın teki.
-          Çok yakışıklı
-          İbne kesin o herif.
-          Çok güzel kadın.
-          Malın teki o kadın.
-          Çok kıskançsın, bıktım artık, ne var bu etekte?
-          Ne bu kıskançlık anlamadım, sanki ilk defa giyiyorum bunu.
-          Kakadi kıkıdı gülüp duruyordun  o herifle.
-          O kadın varken seninde komikliğin tutuyor hep nedense.
-          Ne? O kadın da mı olacak yanınızda bütün bir hafta, ohh valla, balayı gibi.
-          Hayatta gidemezsin o heriflerle. Ne bu bee, böyle iş mi olur.
-          Bu nasıl arkadaş anlamıyorum, vır vır saatlerce ne konuşuyorsun o kızla?
-          Emin misin o hıyarla bir ilişkin olmadığına zamanında. Pek aklım ermedi bu işe de benim.
-          Kim o arayan gece yarısı?
-          Sana ha bire nereden mesaj geliyor böyle?
-          Akşam neredeydin?
-          Dün neden aramadın?
-          Telefonun neden kapalı?
-          Ofisi aradım, erken çıktı dediler.
-          Bıktım senden.
-          Burama getirdin ama.
-          Ben gidiyorum.
-          Bir daha arama beni.
-          Çok kötüyüm.
-          Kafam bozuk.
-          Hayat mı lan bu böyle.
-          Çekip gideceğim çocuğu da alıp.
-          Seni seviyorum.
-          Ben de.
-          Aşkımsın benim.
-          Sen de benim.
-          Bir elmanın iki yarısı gibiyiz.
-          Tek yumurta ikizim benim.
-          Caanımmmm.
-          Hayatıımmm.
-          Çok mutluyum.
-          Ayaklarım yerden kesiliyor.
-          Yalan söylüyorsun gözlerimin içine baka baka.
-          Ne bok karıymışsın sen be.
-          Lanet olsun sana ve sana verdiğim yıllara.
-          Seni tanıdığım güne lanet ediyorum.
-          Allah belanı versin.
-          Senin bin kez versin.
-          Medeni insanlar gibi konuşulamaz mı seninle.
-          Bağırma öküzler gibi.
-          Ne yılanmışsın sen.
-          Hayvansın sen.
-          Sensin hayvan.

Evet, hepimiz hayvanız. Bütün meselede bu ya. Kim kimden daha hayvan diye tartışacağımıza, hangimiz hayvan onu belirlemeye çalışıyoruz. Kabul et hayvanlığını, sonra da ne halt edersen et. Gerçekten hayvanız çünkü. İnsan hayvanıyız.
Tam hanımefendi ve beyefendi olmuşken, tam da hanımefendi ve beyefendilerden doğmuşken, dön en eskiye ve yeniden ‘insan hayvanı’.
Ben insan hayvanı haline geldiğimi kabul ediyorum. Olmamak, genlerime yenilmemek için verdiğim uğraş boşa çıktı. Tekrar beyefendi olmak ne kadar mümkün bilmiyorum. Bir sevenim çıkar da, çok sarar sarmalarsa sevgisiyle beni, belki bir ihtimal. İstiyor muyum? Çok. Ben yine de bugün için insan hayvanı olduğumu kabul ediyorum. Ya siz?
Yok, onları katiyen kast etmedim, katiyen, onlar zaten orospulardır kesin. Diğerleri de şey bitleridir kesin. Aşağılık gruplar onlar kısaca. Ucuz karılar ve yalaka herifler onlar. O yüzden, ben sizden bahsediyorum.
Ya siz?..
Ayy pardon siz çok şeysiniz, pardon pardon gerçekten unuttum birden, yahu uzatmayın, yeminle pardon. Bir tek ben böyleyim, pardon.

Anlatıyor;
Dedemin bahçesinde uçurtma uçuruyordum ilk kez kanatları mavi benekli o kelebeği gördüğümde. Uçurtmayı elimden bırakıp, kelebeğin peşinden koştum ta ki onu gözden kaybedene kadar.
Çocuktum. Hiç unutmam o günü. Saatlerce otların arasında yatmıştım.
O gün eve döndüğümde her zamanki gibi ailecek oturduk sofraya. Yemek bitti, çaylar içildi. Erkenden yattık. Koskaca, kalabalık bir sülale aynı evde. Akşamın geç, gecenin erken saatlerinde. Çıt yok. Uyumamıştım. Yattığım yer yatağında duvara iyice yaklaştım ve kapalı perdenin eteklerinin altından yıldızları seyrettim. Işıl ışıl yıldızları. Çıt yoktu, çıt. O geceden sonra böylesine dingin, böylesine sessiz, böylesine güven dolu bir an daha yaşamadım bu güne kadarki tüm yaşamım boyunca. Gökyüzündeki yıldızları seyrederken de uyuya kaldım o gece. O gecenin içime verdiği huzuru da hiç bir zaman unutamadım. Bugün bile uyumadan evvel gökyüzünü görmek isterim hep. O gecenin huzurunu arıyor muhtemelen ruhum hala. Bir ümitle.
Dedemin bahçesinde ilk defa gördüğüm o mavi benekli kelebeğin peşinden koşmaya da devam ediyorum hala ve inatla.
Mavi benekleri olan bir kelebekle beraber seyretmek istiyorum uyumadan evvel yıldızları.
Geceleri kelebeklerin uçmadığını bile bile.
Bir ümit ama.

Anlatıyor;
Onun gözlerini gördüğüm ilk anda, aklımdan ilk geçen şu olmuştu. Keşke hiç ama hiç bir kadına elimi sürmeden, gönlümü kaptırmadan evvel, o da hayatında hiç ama hiç bir erkeğe elini sürmeden, gönlünü kaptırmadan evvel gözlerimiz karşılaşsaydı. Ve biz bir evde yaşamaya başlasaydık. Ve akşamları erkenden yatıp, yıldızları seyrederken uyuya kalsaydık. Ve evin içine insanın her yanını saran bir huzur dolsaydı. Ve ‘o’ bahçede ki sarı somon gülleri seyrederken hafifçe saçlarından öpseydim. Ve önümüzde atlas ülkelere bakıp hayaller kursaydık. Ve Buenos Aires’te tango yapmayı hayal etseydik. Ve elele canım Boğazı seyretseydik. Ve havai fişeklerini. Ve dedelerimizin Beyoğlu hikayelerini anlatsaydık birbirimize. Ve şarkılar söyleseydik birbirimizin gözlerinin içine bakarak. Ve melisa kokularını çekseydik içimize. Ve bir kedimiz olsaydı her gece kucağımızda. Ve ben ona, sen benim sabahımsın deseydim her güneş doğduğunda. Ve o bana sevgiyle tebessüm etseydi gözleri kapalı. Ve kocaman bir günaydın deseydi mutluluktan şakıyan sesiyle. Ve bir mısra o, bir mısra ben yazsaydık aşkımızın şiirini. Ve ben ona ‘hanımefendi’, o da bana ‘beyefendi’ deseydi. Ve biz birbirimizin ilk kadını ve ilk erkeği olarak yaşasaydık bir ömür boyu.

Diye anlatırken birden sustu. Gözleri dolu dolu. Hiç kıpırdamıyorum, kıpırdayamıyorum da. Dakikalarca öyle durduk. Ne kadar çok ağlayan var şu sıralar diye düşünürken ben, yavaşça döndü bana,
-          Bütün bunlar olaydı, ben sana katılmazdım kesinlikle. Kesin hem de. Ne demek insan hayvanı derdim.
Elini omuzuma koydu balıkçı ve dedi ki,
-          Sen ya sevdiğinden ayrı düşmüşsün, ya da sevmişsin de, sevdiğin sevgiye uzak düşmüş dedi. Ne demek insan hayvanı dedi.
Balıkçı bu. Dedi mi der. Bir bildikleri vardır onların. Denizler bilge yapar balıkçıları.
İnsan hayvanlarıysa, bilge olamazlar. Bilge olmak için sevmek lazım. Sevgiyi iyi bilmek lazım. Sevmek kadar, sevilmeye de hazır olmak, sevgiyi kucaklamak, kucaklayabilmek lazım. Sevilmeyi sevmekten çok daha iyi bilmek lazım.
İnsan hayvanı olmamak için direnmek lazım.
Öncelikle hanımefendi olmak lazım.
Ve de beyefendi.
Annelerimiz, babalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz gibi, genlerine mağlup olmayan, o tertemiz, pırıl pırıl insanlar gibi olmak lazım.
Kirlenmemek lazım.

‘O gözleri’ ilk kez görene kadar sabırla beklemek lazım.
Bin tane gözün peşinden sürükleneceğine, bir gün ‘O’ nun gözleri kapıdan içeri girecek diye iki ayağının üstünde sabırla beklemeyi bilmek lazım.
İnsan hayvanı olmak en kolayı. Bıraktın mı genlerini serbest, insanın hayvanısın sen zaten.
Tam burada atladık galiba.
İyi de halt ettik.
Çok bakarız daha yıldızlara.
Tek başımıza.

Hanımefendi ve beyefendi özürlüleri olduk, özürlüleri de kalırız bu kafayla biz.
Yıllarca anne ve babalarımıza bakıp bakıp, ‘biz sizler gibi olmayacağız’ dedik.
İyi de halt ettik.
Onlar hala el ele yıldızlara bakıyorlar. Kırk yıldır bırakmadıkları elleri sımsıkı sarmaş dolaş.
Bizse? Biz alemiz biz.
‘Özümüz’, ‘farkındalık’, ‘aşk’, ‘sevgi’, ‘kendimi bulma süreci’ diye diye..
Alemiz, aleemmm...

Hiç yorum yok: