- Bütün mesele ‘tapu’da mı?
- Evet yaa, alsam mı almasam mı diye aklım gidip geliyor.
- Peki, karşı taraf ne durumda?
- Bana kalırsa onun da şüpheleri var. Aslında ben de eskisi kadar kararlı değilim gibi. Ciddi bir sorumluluk bu. Bu kadar senedir biriktirip durdum. Şimdi kararsısızım. Değecek mi?
- Ona sen karar vereceksin. Bence değecek gibi gözüküyor.
- Bilmem. Uzun bir süreç bu. Ne kadar emin olabilirim ki. Sen ne düşünüyorsun?
- Haa haaa, ben baştan karşıyım zaten.
- Neden?
- Benim kimse özgürlüğümü elimden alamaz da ondan. Ne sevgi, ne aşk, hiç bir şey alamaz. Benim tapum hep cebimde. Aslında tapu lafın gelişi.
- Yok mu? Tapu
- Bence yok. Yani sembolize etmek belki de özgürlüğü, kimliği, herşeyi.
- Deminden beri neden tapu tapu diyoruz o zaman, kızım sen özetle söylesene bana, ben bu adamla beraberliğimi sürdürmeli miyim?
- Sana karışmazsa bence evet. İyi birine benziyor.
- Yok karışıyor. Karışacak da. O öyle biri.
- O zaman karar senin kızım.
- Herşey birden olmuyor di mi?
- Yarısı bile olmuyor. Bir halt olacağı da yok. Böyle gelmiş böyle de gider. Çıkmayacaksın kimseyle, hayatına da kimseyi sokmayacaksın. Mutsuzlukdan başka birşey getirmiyorlar. Giderlerken de ne var ne yok götürüyorlar. Hani var ya türkü, ‘veresiye vere vere kalmadı kalmadı diye’, bizimkisi o hesap.
- Seviyorum.
- Sev. Sevme diyen mi var. Abartma ama. Yine de sen bilirsin.
- Haftaya bir şeyler yapalım mı birlikte?
- Olur, Cumartesi akşamı biz iki kız çıkıyoruz zaten, sen de gel.
- Gelemem, deli misin, delirir herhalde. O da gelsin mi?
- Ben pek rahat olamıyorum onunla şimdilik. Sen ver kararı.
- Neyse başka zaman yaparız, belki bir öğlen yemek yeriz üç kız.
- Öğlenleri pek vaktim olmuyor genelde, konuşuruz. Hadi ben kalktım.
Öpüştük. Emel gitti. Arkasından baktım bir süre, incecik kızdı nasıl da değişti son yıllarda. Bakmıyor kendine doğru düzgün.
Bir sigara daha yaktım, yarısında söndürdüm. Bir taksiye atladım. Ofise girerken hala düşünüyordum, nereye kadar güvenebilirim bu adama? Hayatımı elimden almasına izin vermeli miyim? Bir erkekle beraber olmak özgürlüğün, yaşamın ellerinden kayıp gitmesi midir?
Bunca yıldan sonra bir erkekle tekrar aynı evi paylaşmak düşüncesi beni geriyor da geriyor. Çok kararsızım, çook.
Anlatıyor;
Yıllardır bekarım. Dokuz seneye yakın süren bir evlilik ve tabii ki peşinden bir klasik, boşandım. Oğlumla birlikte yaşıyoruz. Haftasonları eğer baba şehirdeyse, onda kalır. Eğer baba şehirdeyse durumu da, ayda bir veya iki kez ya olur ya da olmaz. O yüzden aslında oğlanla birlikte yaşarız demek daha doğru. Boşanmanın ardından bir süre, beş altı ay şaşkın şaşkın kim nereye çekiştirirse gittim. İş çıkışı bir yerde içki içmek diye bir keyif varmış mesela, boşandıktan sonra öğrendim. Akşamları insanın canının istediği yere gitmesi ve gittiği yerde garsonla gerilmemesi gibi de bir lüks varmış, bunu da boşandıktan sonra öğrendim. Mesela, yeni insanlarla tanıştığımda, uzun sohbetler edebildiğimi de keşfettim boşandıktan sonra. İsteğimi giymek, istediğim zaman yatmak, yatakta istediğim kadar kitap okumak (hem de bir şeyler kıtırdatırken), kanepede uyumak gibi birçok renk eklendi yaşamıma.
Önceleri sersem sepelek gezdim. Sonraları da aslında. Derken, Adil ile tanıştırdı arkadaşlarım. Ve Adil dönemim başladı. İnişleri, çıkışlarıyla boşandıktan sonra ilk ilişkim. Sarıldığım, sarılmasına izin verdiğim yaşantımdaki ikinci erkek. Üç sene. Bir kez ayrıldık, tekrar barıştık. Bir kez evlenmeye karar verdik, peşinden ayrıldık. Aldatıyordu beni. Şahit olmadım hiç. Hep hissettim. Pek karışmazdık birbirimize. Ben özgürdüm. Onu, benim kadar özgür bırakmıyordum. O beni bırakırdı. Gezerdim kızlarla.
Klube üye olduktan bir kaç ay sonra, bir cumartesi akşamı, o yumuşacık bakışlarıyla gülümsedi ve aslında o anda başladı ona karşı sevgim. Bir kaç kira geliri ile yaşayan bir besteci. Bir kaç bilinen de şarkısı var. Bütün müzisyenler arkadaşları. Ver elini caz klubler, konserler, barlar dönemim başladı. Bol alkollü, bol sigaralı, bir o kadar da spora gömüldügüm yıllar. Çok iyi geldi Esat bana. Adil’den sonra iki kısa ilişkim daha olmuştu. Bir tanesi bir ay bile süremedi, diğeri beş ay. Acele verilmiş kararlar. Hızlı iki ilişki. Ararsın telefonu açılmaz, tam dersin ki ayrıldık herhalde, çıkıverir ortaya. Fırtına iki gün, devamında günlerce yok yine. Arada telefonlar. Esat bu iki ilişkinin arkasından, huzur içinde bir yaşam verdi bana. Heyecanlı bir aşk hikayesi olmadı hiç bir zaman. Durgun, güvenli, sakin ve içinde insanın kendini iyi hissettiği bir ilişki.
Ta ki, Tekin’i tanıyana kadar. Olmadık bir toplantının, beklenmedik misafiri olarak girdiğinde odaya, şimdi ayvayı yedin kızım dedim kendi kendime. Kim bu adam? Adam biri. Adam anlatıyor ben dinliyorum. Toplantıdaki diğer insanlar ne anlattı, ne duydum hatırlamıyorum. Sadece Erman Bey’de gözlerim, kulaklarım, bütün duyularım, organlarım. Hatta organlarımın tümü.
Hikaye malum. Hızla geçeceğim. Tekin Bey ile bir kaç toplantı daha. Sonra Tekin Bey, Tekin oldu, derken Tekin’ciğim. Ağladı o gün Esat. Söyledim, aşık oldum dedim. Ne desin. Ağladı. Ben de ağladım. Ayrıldık. Aynı anda iki ilişki bana göre değil.
Tekin’leyim şimdi. İkimiz de birbirimizi seviyoruz. Fevri ve sinirli oluyor arada bir. Bana şimdiye kadar alışmadığım ölçüde karışıyor. Eteğimin boyundan, gittiğim yerlere kadar. Bilmediğim bir yaşam şekli. Neredeyse saatte bir ya telefon, ya mesaj. Bir iki iş seyahatimi de de burnumdan getirdi. Başkası olsa bir dakika çekemem. Tekin’i seviyorum. Kızlarla kopmak en büyük sıkıntım. Özlemiyorum eski yaşamımı desem yalan olur, o da ayrı.
Diye anlattı durdu.
Bizim kızları dinlemek hoşuma gidiyor. Kızlar derken kazık kadar kadınlar. Ben onları tanıdığımda kızdılar, öyle kaldılar benim için. Bizim kızlar kaldılar.
Aslında bakmayın kazık kadar kadınlar olduklarına. Hala kızlar aslında. Aşkları da kızlar gibi, ilişkileri de.
Adil’ler, Esat’lar’, Tekin’ler de bizim sınıfın çocukları. Kızlarla, oğlanlar evcilik oyununda. Arada bir iki de bir sömestirlik oğlanlar girip çıkıyor evcilik oyununa.
Tekin’den sonra, bildiğim kadarıyla Melih ile çıktı. Tekin ayrıldı bizimkinden. Bir kadının peşinden çıktı gitti Tekin. Bir daha da geri dönmedi. Bizimkisi psikologlar falan. Sonra Melih. Melih’in ömrü bir yaz ve yarım kış sürdü. Bir yılbaşı gecesi Mesut girdi bu sefer hayatına. Yazın başında Mesut da bitti. Bizimkisi kızlarla buluşmaya başlamıştı tekrar Erman’dan sonra. Melih ve Mesut’da onu böyle sevdiler. Özgür olduğundan beri yeniden, bakıyorum eskisi gibi öyle uzun uzun bahsetmiyor ilişkilerinden. Saman alevi gibi parlayan aşklar ve devamında sessizlilk, alıştım artık. Sessizlik büyük kavgaları getiriyor, büyük kavgalar gözyaşı ve ayrılık.
- En çok ne istersin hayatında?
- Ne isteyeceğim, doğru düzgün bir adam. Yok ama. Bin tane adam var, bir tane doğru düzgünü yok.
- Vardır be. Sana denk gelmedi.
- Yaşım 46 oldu ve gelecekse gelsin artık. Biliyor musun Nejat, gerçekten bıktım. Bir tane dahi adama tahammülüm kalmadı. Hepsi aynı. Evleneceğim karar verdim.
- Var mı bir aday?
- Suna, biri var, tanıştıracağım dedi.
- Haydi hayırlısı.
- O kadar altına üstüne bakmayacağım. Bana ve oğluma sahip çıksın yeter. Altına üstüne baktık da ne oldu? Sevgi olmadan olmaz dedim yaşamın boyu. Neler neler reddettim ben. Duygu olmazsa olmaz diye diye. Duygu duygu diye diye sıfıra sıfır, elde var sıfır. Ne bahtsızmışız be..
- Bizim grubun boşanma ortalamasını aldım, bir nokta sekiz.
- Nasıl yani?
- Bizim grubun boşanma sayısını, kişi sayısına böldüm, bir nokta sekiz çıktı. Hasan hiç evlenmedi. O düşürdü ortalamayı. Yoksa ikiyi yakalamıştık. İyi çalıştık hepimiz.
- Evet, avukatların, emlakçıların, psikologların, pedagogların, mobilya sektörünün, falcıların, astrologların, meyhane ve barların gözdeleriyiz biz. Var ya, bizim kuşaktan herkes ilk evliliğini devam ettirseydi, bu ülkenin ekonomisi göçerdi, gerçekten. Evlen öde, boşan öde, gez öde, toz öde, evlen yine öde, boşan yine öde, gez yine öde, toz yine öde, evlen, boşan öde de öde. Ne bu yaa..
- Canan evlenmiş.
- Hangi Canan?
- Kedi.
- Kedi mi evlenmiş? Kaçıncı oldu? Ulan millete bak, biz daha ikilemeden..
- Canın’ın dördüncü.
- Yuh yahu. Delireceğim. Bu karının şeyinde nasıl bir boncuk vardır merak içindeyim. Nedir bu bee..
- İşini biliyor, anacım, sizin gibi değil.
Lafa bakınız.
Dört kez evlenmek iş bilmek olmuş durumunda.
Bu duruma kederlenen de, bir evlilik, benim bildiğim en az on adete yakın herif de üstüne.
İşi bilen dört, bilemeyen on küsur.
Skora koşuyor bizim kızlar.
Ve dahi bizim oğlanlar da.
Bu satırların yazıldığı tarihlerden skorlar veriyorum.
Benim etrafımda yaşayan oğlanlardan (sayılar doğru, gurur duyuyorlar) üçünün de ortak özelliği yattıkları her kadının adlarını ve tarihlerini kayıt etmeleri (kabusa geel abla, kabusa, erkek kısmı aklında tutamaz ya, yazı ile tek tek not almışlar). Gördüm, şahidim, bizde yalan yok. Rakkamlar;
198, 133, 76.
Üç oğlanın yattığı toplam kadın sayısı 407. Adeta bir köyün nüfusu.
Benim etrafımda yaşayan kızlara gelince. Üç kızdan sayıları aldım, benim de bildiğim kadarıyla (benim bildiğim kadarıyla, bilmediklerim de kesin vardır, ‘sayılmazlar’ denilen cinsinden olanlar yani);
14, 11, 9.
Üç kızın yattığı toplam erkek sayısı 34. Adeta bir erkek lisesi sınıfının nüfusu kadar.
Şimdi tuhaf bir durum var ortada. Dikkat ediyorum erkeklerin skorları kadınların skorlarının genelde en az 5, 6 misli, hatta 10 misli fazla. Burada gerçekten tuhaf bir durum var (tuhaf durumun sırrı ‘sayılmazlar’da yatıyor). Bu erkeklerin beraber olduğu kadınların toplam sayısının yukarıda da gördüğünüz gibi aşağı yukarı onda biri bizim kızlar. Yani 34 toplamı bulan ablalarım ve de çevreleri. Peki diğer kadınlar kimler? Bu arada bizim herifler işkembeden sallamıyorlar sayıları. Yazmışlar. İsim soyadı ve tarih ile. Kronolojik sevişme arşivi. Gerçek yani. Görseniz aklınız durur. Her bir halt yazıyor notlarda. Ablalarım da nasılsa unutmuşlardır herifler diye düşünüyorlar. Ahh ablam ahh..Yazmış anacım, yazmış her bir haltı.
Bu arada kızlarınkiler de gerçek. Rakamları ben topladım, onların gözetiminde. Ya bir yerlerde bir grup orospu var ki, tüm herifleri ipe diziyorlar, ki doğru değil, listelere baktım, yer alan isimlerin çoğunu tanımasam da notlardan orospu olmadıkları gerçeğini saptamak mümkün, ayrıca bir kısmını şahsen tanıyorum, hiç de orospu falan değiller. Ya da bizim ablaların gizliden gizliye var olan ilişkilerinin sayısı tahmin edilenden çok. Ve de gizliden gizliye ilişkisi olan kadınların sayısı da tahmin edilenden çok daha fazla.
Kendi tahminim, bilinenden ve bildirilenden ve de tespit edilenden çok daha fazla adette gizli ilişkilerin sayısı.
Ablaların her biri, şey okullarından, şey işleri yapan, şey ailelerin, hanımefendi olsun diye yetiştirilmiş kızları. Neredeyse tamamı da anne.
Sana ne lan, milletin şeyinin şey hesabı sana mı kaldı diyeceksiniz. Deyin, cevabım hazır.
- Evet, bana kaldı.
Abla dediğim kızların bir döneme kadar yaşantılarını iyi bildiğim için bana kaldı.
Ağlarlarken yanlarındaydım, o yüzden bana kaldı. Birileriyle beraberlerken yanlarında değildim de, nedense ayrılıklarında yanlarındaydım o yüzden bana kaldı. Üzüntülerinde, kaybetmişliklerinde, kırılan gururlarında, kaybolan hayallerinde, yeşertmeye çalıştıkları ümitlerinde, çaresizliklerinde, kabullenmişliklerinde, bağımlılıklarında ve yalnızlıklarında hep yanlarındaydım da o yüzden bana kaldı. Bende bir tuhaflık var, beni skor olarak görmediler nedense,( ki kesinlikle erkeğim ve bayılırım kadınlara da, sekse de) ancak ve nedense ağlama duvarı yaptılar beni ve de akan makyajları yüzünden bir sürü caanım gömleğim (ne zaman beyaz giysem şansa bak ki o akşama denk geliyor hep) heba oldu gitti de o yüzden bana kaldı.
Herkesin bir tarafı birilerine kalıyor, bana da bunlar kaldı.
Benim ayırılıp gittiğim kızlar da kimbilir kimlere kaldı.
Bizler de sonunda kime kalacağız kimbilir.
Şunu da mutlaka belirtmeliyim, oğlanlardan biri excell e indirmiş listeyi, en çok sayıdaki ortak isim nedir, hangi yaş grubu ile kaç kez ortalama yapmış pat diye veriyor grafikler.
Manzara budur.
İstisnalar kaideyi bozmaz demeyin.
İstisna mistisna yok.
Dedim ya, durum budur.
Hani ilk defa memesi ellendiğinde kıpkırmızı olan bizim kız ablalara ve dahi ilk öpüşmede donuna şey olup da utancından banyoya kaçan oğlan ağbilere duyurulur.
Biliyorum. Siz bu grubun dışındasınız. Hani şimdi, şu an bu satırları okuyanlar.
Onu biliyorum. Kesin dışındasınız.
İsminizi alabilir miyim? Bi zahmet.
Excell listeden çek edeceğim. Bakalım ne kadar dışındasınız bu grubun.
Dediğim gibi yeni işim milletin şeyinin şey hesabı.
‘Mistır end misis bıraon vent to tı si sayd’ da iş bana kaldı canlarım, napiim…
İşim çok ve yoğun şu sıralar. Çarpıyorum, bölüyorum, topluyorum bitmiyor bitmiyor. Ne çalışmışız biz yahu.
Allah bana kolaylıklar versin, olmadı siz de tutun bir ucundan. Sizin bir ömür bitiremediğinizi ben nasıl tek başıma bitireceğim bilemedim.
Baksanıza ne buldum listede, ‘bir akşamda üç farklı kadın’(saatleri yazmış, ortalama iki üç saat aralıkla gelmiş ve gitmiş ablalar).
Yuh, damızlık beygir misin nesin be birader, can mı dayanır buna…
Diğer yönden de hem de bu yaşta;
- maaşallah, maaaşallah…
Not 1: Yiyip, yiyip bir türlü kilo alamayan bir erkek arkadaşımı sevgilisi guatr testine götürdü. Adamın kesin bir hastalığı var et tutmuyor kemikleri diye. Bizimkisi de süklüm püklüm gitti çaresiz. Testte bir şey çıkmadı allaha şükür. Sevgilisi hala doktorlara sorup duruyor nedeen? Nedeeen? diye.
Not 2: Kitap basılmadan evvel ayrıldılar allahtan. Ahaa şimdi okuduysa anladı bizim abla ‘nedeni’...Tıpta aranan cevap yukarıda rakamlarda yatıyor. Bizde her şey bilimsel. Boş laf yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder