- Çok hoş
- Sen gerçekten etkilenmişsin
- Hoş adam bee. Tanıştık iki dakika sonra sanki yüz yıldır tanışıyormuşuz gibi sohbet etmeye başladık
- Kim bu?
- Bir proje var. O projenin üretim planlama ayağında danışmanlığa ihtiyacımız vardı. Bize de bir başkası önerdi. Bende randevu aldım gittim.
- E ee..
- Toplantı salonuna aldılar. Biraz sonra biri girdi içeri ama karizmadan yıkılıyor adam. Canlııı, dinamiiik. Sesi ayrı güzel, kendi ayrı, gözler ayrı.
- Sen bayağ yakalanmışsın.
- Sorma yaa. Neyse oturduk, yardımcısı da geldi. Toplantı bitti. Yardımcısı çıktı dışarı, biz sohbet ettik biraz.
- Evli mi, bekar mı? Kızım dikkat et.
- Yok öğrendim. Yeni boşanmış. Benim yanımda telefon geldi. Aynı hikayeler hemen anlarım. Hafta sonu çocuğu kaçta alacak konuşması yaptı.
- E eeee..
- İşten konuştuk biraz. Biraz da piyasalardan. Bizim genel müdürü tanıyormuş. Azıcık onu çekiştirdik. Sonra asansöre kadar geçirdi.
- Ne olacak şimdi?
- Bilmem. Bu sabah aradı, yarın akşamüstü benim ofise gelecek, rapor hazır gibiymiş, bir üstünden geçelim son hali olmadan evvel dedi.
- Neyin üstünden geçecek?
- Raporun canım, raporun.
Yarın akşamüstünden, bir zamanlar sonrası.
- Bir öğlen yemek yiyelim dedi.
- Sen de yedin.
- Yedim. Çok hoş adam.
- Kızım senin sevgilin var.
- Vardı.
- Nee??? Ayrıldınız mı?
- Yok, yani birinden ayrıldım. Diğeri de tam sevgili gibi değiliz ama, olacak gibiyiz de.
- Dur dur dur. Bi dakka, sen Orhan’dan ayrıldın mı yani? Kızım bir ay bile olmadı görüşmedik neler oldu böyle.
- Yaa zaten son zamanlarda iyi değildik. Sevgili gibi değil de daha çok bir arkadaşımmış gibi yaşamaya başlamıştık. Çok zor oldu veda konuşması ama.
- Neden birden ayrılmaya karar verdin ki?
- Engin benle konuştu
- Engin kim?
- Yaa vardı ya hani, hoş adam.
- Ohh maşallah, sen birini garantiye alıp eskiyi de depoya yollamışsın. Kızım sende şeytan tüyü var. Biz bir tane bulamıyoruz, sen her turda pişti yapıyorsun.
- O hafta buluştuk. Sonra bir kez daha toplantımız oldu. O toplantıdan çıktıktan beş dakika sonra cepten aradı beni. Gayet nazik ve o güzel sesiyle, bir öğlen yemek yiyelim mi, sizle konuşmaktan çok keyif alıyorum dedi. Ben de peki dedim. Öğlen olamadı, ama bir akşamüstü buluştuk. Bir içki içtik. Sonrasında bir öğlen yemekte buluştuk tekrar ve dedi ki ben sizden, yani senden hoşlanıyorum.
- Taa tammmm. Eee...
- E si, bir iki kez daha buluştuk.
- Sen o sırada Orhan’la devam ama
- Yok. Yani devam da görüşmüyorduk.
- Sonra bir hafta sonu Bursa’ya gittik. Orada başladı. Zaten dönünce hemen ayrıldım Orhan’dan da.
- Nasıl aranız?
- Çok iyi, çok çok iyi. Çok seviyorum ve her geçen gün de fazlasıyla bağlanıyorum. Ben hiç böyle bir adamla çıkmamışım.
- Orhan ne durumda?
- Çok kötü oldu. Hatalarımı biliyorum, düzeltecektim dedi. Hatta benden habersiz benim uzun zamandır ondan çok istediğim bir iki şeyi de yapmış. Benim yıllardır duymaya hasret olduğum ne varsa söyledi durdu bütün akşam. Ama artık çok geç.
- Ya ne bileyim. Pat diye Engin, pat diye Orhan’a güle güle. Ben severdim Orhan’ı. Ne akardı ne kokardı ama iyiydi Orhan.
- Bitti. Lütfen açma o konuyu. Benim için de kolay olmadı. Geçenlerde mesaj atmış, hala seni seviyorum diyor.
- Bence hızlı davrandın.
- Ne yani, aynı anda iki kişiyle mi beraber olaydım?
- Yoo, bence biraz daha tartmalıydın Engin’i.
- Oldu artık. Hadi kapatalım Orhan konusunu.
- Sana birşey söyliyeyim ama kızma. Farkında mısın, bir ay bile yalnız kalamıyorsun.
- Ne demek o şimdi?
- Boşanalı altı sene oldu, bu kaçıncı, dur sayayım, dört, beşinci adam.
- Sen de yirmi bir yaşında tanıştığın biriyle beş sene çıksan, sonra da on beş yıl evli kalsan, boşandığında kendi bulma sürecini yaşardın.
- Sen şimdi kendini bulma sürecinde misin?
- Öyleydim.
- Buldun mu bari?
- Neyi?
- Kendini
- Buldum sanki. Buldum, Engin’le buldum.
- Demek vere vere sonunda bay doğruyu buluyor insan. Kızım sen doğrusunu yapıyorsun. Biz vermiyoruz ya bir bok bulacağımız yok.
- Şu ‘vere vere’ kelimesini kullanma.
- Neden? Vermiyor musun adamlara?
- Hadi kapatalım gerçekten bu konuyu, fena oldum. Ne saldırıyorsun bana ki. Önce Orhan’a yazık olmamış mı, sonra ona buna veriyormuşum ben. Bir de orospu oldun deseydin bari.
- Saçmalama.
- Herkes senin gibi değil. Ne yapalım biz götüremedik evliliği.
- Biz ayrılıyoruz.
- Neeeee..!!!!...Saçmalama.
- Evet bu sefer kesin, annesinde kalıyor bir haftadır.
- Eee, a aa, neden haber vermiyorsun bir haftadır.
- Kızım ben de üç şehir gezdim geçen hafta. Görüştük mü ki. Seni aradım o gün, sen de yurtdışındaydın, demedim artık sen oralardayken. Ben de tekrar arayamadım seni. Leyla kaldı bende iki üç gün.
- Hay allah yaa. Çok üzüldüm. Kesin mi?
- Kesin bu sefer. Olmuyor.
- Birimiz yürütemedik bu işi. Valla yürütemedik. Nereden bulduk bu cinsleri bilemiyorum.
- Bilmiyorum. Artık düşünemiyorum da. Bitti işte. Bundan sonra sadece kendim için yaşayacağım.
- Ayy vallahi çok üzüldüm. Konuşuyor musunuz?
- Konuşuyoruz. Kavgalı değiliz ki. İki gün evvel çıktık yemek yedik.
- Siz zaten tam ayrılamazsınız.
- Öyle, çok iyi arkadaştır.
- Biliyorum, iyi çocuktur.
- Öyle
- Emin misin gerçekten?
- Eminim, eminim.
- Zaten bu işler bitti benim için. Vaktim de yok seyahatlerden. Koştur koştur içinde kim ne yapsın beni.
- Öyle deme, mutlaka bulursun birini zaman içinde. Önce kendine gel bi.. Üzüldüm çok, hay allah yaa..
- Üzülmeee..olacaktı sonunda, biliyorduk ne kadardır. Kapa artık..
- Kolay mı bunca yıllık evlilik, bilmez miyim. Oğlan ne diyor?
- Kapat lütfen, istemiyorum konuşmak daha fazla. Anlatırım. Oğlana da anlattık. Çok olgun davrandı.
- Zaten çok olgundur canım ya…Cumartesi akşamı ne yapacaksın?
- Bilmiyorum. Düşünmedim. Oğlan babada haftasonu. Ev bitmiş, istedi oğlanı. Ben bilmiyorum ne yapacağımı. Tek başıma çıkacak halim de yok..kimseye de takılmak istemiyorum.
- Gelsene benle klübe.
- Ne yapacağım klüpte , boşver.
- A aa, ne demek ne yapacağım. Herkes orada. Hem kafan dağılır biraz.
Diğer bir yerde, aynı zamanların birkaç ay sonrasında.
- Ne oldu akşam sonra?
- Hiç sorma.
- Ne oldu anlatsana.
- Çıktık. Her zamanki gibi evine bırakacağım. Yolda birden döndü, sana gidelim mi dedi.
- !!!..
- Şaşırdım birden. Bir ayı geçti çıkıyoruz da, el ele, bir iki öpüşme falan, hepsi o. Birden deyince, şaşırdım. Gittik bana. Bir içki koyduk kendimize. Müzik falan. Sohbet sohbet üstüne. Zaten çok konuşuyoruz hep oradan buradan.
- Biliyorum, masada yok gibiydiniz ikiniz de. Seni kaybettik oğlum biz o akşam, kaldık masada yalnız.
- Sohbet falan derken, anla artık
- E hadi hayırlısı olsun. Sevindim, şeker kız. Burada ki kaşarlara benzemiyor.
- Hiç değil hem de. Dur şimdi, o bu derken başladık sevişmeye, keyfiliyiz de, birden bir ağlamaya başla. Nasıl ağlıyor ama. Bana da ilk defa oluyor. Ne diyeyim, ne yapayım bilemedim. Tuhaf da bir durumdayız..
- Hay allah yaa..
- Sorma. Birden fırladı yataktan. Banyoya gitti. Biraz sonra seslendi, bana giysilerimi verir misin dedi. Kapının aralığından aldı, giyindi. Evime bırakır mısın dedi. Götürdüm evine. Yolda bir kaç defa daha ağladı, özür diledi.
- Deli mi ne, bunun özrümü olur. Belli ki kabullenemiyor daha.
- Öyle. Öpmedi bile. Çıktı gitti arabadan girdi evine.
- Üzüldüm, gerçekten. Görüşüyor musunuz?
- Evet. Bir iki kez telefonda konuştuk ertesi gün. Çiçek yolladım ofisine.
- İyi yapmışsın. Getir haftasonu klübe.
- Gel dedim zaten. Gelirim belki dedi.
- Getir getir. Ben çıtlatırım Çiğdem’e, sohbet falan, dağıtırlar kafasını biraz.
Ne fenaymış kafalar evliyken, hepsi derli toplu. Derli toplu kafalar da pek iyi değilmiş galiba ki, kafanız derli topluysa mutsuzsunuz demektir ve mutlu olmak istiyorsanız, mutlaka dağıtmanız gerekir kafaları.
Son yıllarda bizim çevrede gerçek bir durumdur bu. Dağıttın mı kafayı tamamdır. Artık mutluluk ve huzur kapındadır.
Eğer siz kafanızı dağıtamıyorsanız hiç merak etmeyin. Bir dost (veya sizin dost zannettiğiniz ) veya yeni bir sevgili adayı ve avenesi mutlaka ne yapar eder dağıtırlar kafanızı. Siz de rahatlarsınız.
Benden size bedava novun havı;
Derli toplu kafa: Mutsuzluk
Dağıtılmış kafa : Mutluluk.
En büyük eski aşkların, mutlulukların, huzurun tek düşmanı, derli toplu kafalardır.
En büyük yeni aşkların ve mutlulukların kaynağı da, dağıtılmış kafalar.
Tecrübe ile sabittir. Siz dağıtmaya veya dağıtılmaya karar verin, onlarla hazırda bekleyen kafa dağıtıcı pıtrak gibi bitiverecektir yanı başınızda.
En küçük bir kuşkunuz olmasın. Siz bile inanamayacaksınız kafanıza. Nasıl güzel bir dağınıklık, nasıl güzel anlatamam.
Deneyin. Göreceksiniz.
Haydi klübe, kafaları dağıtmaya.
Yaşasın yeni mutluluklar, gelsin yeni aşklar.
Budur ve budur.
Not: Veresiye vere vere kalmadı diyorsunuz, gayet iyi biliyorum, öte yandan siz de ödemeyi peşin alıyorsunuz artık bee...Bu arada tam verecek bir şeyler kalmadı derken, ha gayret çıktıkça çıkıyor bir yerlerinizden hala bir şeyler farkında mısınız? Ne kirli çıkıymış be bizim kuşak.
Ikının ve de bir daha ıkının, daha neler vardır kim bilir verecek sizlerde.
Hepimiz biliyoruz ki, bizim kuşağımız sağlamdır. Ve yine malumunuzdur ki bizim kuşağın ablaları da görünenden, görüldüklerinden çok daha sağlamdır.
Yaştan gelen kuşak sağlamda, uçkurdaki kuşak çabuk çözülüyor galiba…
Mazbut mazbut yaşarken her ne oluyorsa oluveriyor ve de çözülüveriyor ablalar birdenbire. Önceleri alışamıyoruz pek. Alışmışız biz onları hep kocaları ile görmeye, yaşamaya. Derken çözüm çözüm, ilmek ilmek açılıveriyorlar.
Hangisi gerçek ‘onlar’, anlayamadık, hep öyleyken birden böyle de böyle hallerini. Hayatlarının başlarındaki yıllarda bacağı açılsa yüzü kızaran ablaların pişti üstüne pişti yapmalarını anlayamadık bir türlü. Düşünüyorum düşünüyorum çıkamıyorum işin içinden.
Bilemedim Osman’ım yani.
Not: Nereden çıktı şimdi bu Osman diyorsanız şayet, yeni çıktı. ‘Osman’ eski de ben yeniyim aslında. Yeni sevgilimin eski dostları alemin de yeni müşerref olduk Osman Bey’le. Bu meşhur bir Osman ve meşhur hikayesini de kısmetse bir gün bir yerde şey ettireceğiz mutlaka.
Çok şeyi daha şey ettiririz nasılsa. Vakit bol. Bu işin ellisi de var, altmışı da. Ettir ettir bitmez bu şeyleri ‘şey ettirmek’.
Sizlerde hedef nedir?, benim hedefim yüzyirmi yıl yaşamak.
Plaseyse yüzelli.
Ruhuma sorarsanız hiç mi hiç gitmeye niyeti yok buralardan. Bayılıyorum buralara, buraların hikayelerine. Ayrıca çakılıp kalacağım ki, başka gezegenlerin 58 kuşaklarıyla da tanışıp, kaynaşayım diyorum gelecek yüzyıllarda.
Merak ediyorum, onlar da Bodrum’da ev almış, kiralamışlar mı acaba?. Veya klübe de gidiyorlar mı kafalarını dağıtmaya ve de nedir pişti durumları ilişkilerde falan diye.
Gerçekten ‘bilemedim Osman’ım’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder