Aslında toplum içinde esas olan, olduğunu iddia eden, esasmış gibi kendisine roller biçmiş veya biçilmiş, bizim hayatımızı etkileyen insanların sayısı tahminimce ellibin kişi civarında bu ülkede. Belirli semtlerde oturan, belirli mağazalardan alışveriş eden, belirli restoranları (canını yediğimin lokantası da oldu ya restoran, bazen gururum da kırılmıyor değil bu globelleşme furyasından) kullanan, belirli tatil yerlerini dolduran, ülkede etkin iş kollarında güçlü (siyasileri saymıyorum, onlar yolcu diğerleri hancı), alakalı alakasız servet sahibi olmuş insan sayısının ellibin kişi civarında olduğunu sanıyorum. Bu grubun içinde beşbinle onbin adet arası kişi ciddiye alınacak kadar varlıkları ve güçleri olanlar, onların bir altı ehh varlıklılar ve güçlüler, onların bir altıda yukarıdaki gruba yetişmek için saçı başı dağıtarak koşuşturanlar.
Sonra oldukça geniş bir başka grup var ki, onların içinde de ciddi oranda oldukça paralı pullu olanlarda yok değil. Ancak onlar bizim yaşantımızı direkt olarak pek de etkileyemiyorlar. Gerektiğinde ilk ellibinden daha çok para harcıyor olsalar da, etki ve yekti alanları dar. Zaten ne kadar kazanırlarsa kazansınlar ilk ellibinin gezip tozduğu yerlere girip çıkacak pek cesaretleri de yok. Belki çocukları veya torunları, o da zaman içinde. Bu ikinci katmanın altı yani son, yani en kalabalık gruptakiler de sadece seyirciler. Seyir mecazi anlamda değil, gerçek anlamda. Onlar bir takım dergilerde, gazetelerde ya da abuk kim kiminle ne yapmış programlarında ilk ellibinin o sıralarda önde gelenlerini ve önde gelenlere yamanmışları seyrediyorlar camdan dışarı bakan kediler misali. Ve seyir eylemi posizyonun da bir gün yaşamlarının sona ermesini bekleme hallerindeler.
İlk ellibinde kimler var. Ehh işte hani adı sanı belli bir sürü aile (neredeyse tamamı eski taşralı). Bu ailelere ticaretle, sosyal yaşamla, siyasetle yaklaşmış bir grup aile daha (neredeyse tamamı eski taşralı). Pat diye ortalığa düşmüş bir grup (yeni) taşralı daha. Eski taşralılar diye andıklarım da kendilerini artık büyük şehirli saymaya başlamış durumdalar da bu arada. Zamanında büyük şehre göç etmiş dedelerin torunları kesin reddediyorlar zaten geldikleri memleketleri (memleket, ülke anlamında değil ‘mehmleget nire gardaş’ anlamında). Babaları gelenlerse henüz ısınma turlarında. Memleket derneklerinin faal (hala) üyeleri onlar. Ve esas semtlere de kıyın kıyın yaklaşmaya çalışmaktalar.
Henüz yeni göç edip gelmişleri saymıyorum bile, memleket kokuları buram vaziyette onların henüz. Onlarla da tanışırız tez zamanda, azıcık sabredersek.
Şimdi, bu katmanların altındaki ana ve büyük grubun kafası pek de çalışmayan, çalışmadığı için pek de okuyamamış, okusa bile beceri ve akıl eksikliğinden ekonomik olarak varlık gösterememiş, arzu ettiği lükse ve konfora bir an evvel ister kalıcı, kalıcı olamıyorsa en azından günü birlik sahip olmak arzusuyla yanıp tutuşarak işi kestirmeden ulaşmayı hedeflemiş taşra kökenli (nadir de olsa büyük şehrinde), genelde varoş tabir edilen semtlerde (çok nadir olsa da esas semtlerde de) yaşayan kızları neler yapar?. Bu kızlar ‘neler’ yaparken, bu kızlara bir,iki veya daha üst ekonomik katmanlarda yaşayan babaların ve annelerin oğlan çocukları ‘neleri’ yapar?.
Bedeni yaşayan, ruhu (ruhu olduğunu bile farkında olmayan) ölmüş babalarla, başı duvarlara vurula vurula olmayan aklının yarısı da kireç sıvalarda kalmış (mecazi anlamda ifade etmekteyim, ancak gerçekten vurulanları da oldukça fazla adette) annelerin, biricik kızları, canları ne yapar?.
Önce, ellibinin gittiği, yaşadığı semtlerin ortalık yerlerinde şööle bi gezinirler. Kimler nerede nasıl giyiniyor ve davranmaya çalışıyor tespitte bulunurlar. Bunlar genelde iki kızdırlar. Biri oldukça endamlı, güzel, diğeri öylesine biri işte. Güzel ve endamlı olan, öylesine güzeli hedeflediği ortama girdiği anda yok etmek üzere geçici olarak yanında bulundurmaktadır. Baston fonksiyonundadır ‘öylesine güzel’ anlayacağınız. Yeni yaşamına adım atıp da tutunmaya başladığı anda da kapının arkasına terk edilecektir baston kardeşimiz.
Kızlar şööle bir turladıktan sonra, babadan, anneden (genelde anneden, anneler kızlarının menajeri gibi çalışıyorlar genelde) edindikleri paralarla veya çalışıyorsa maaşlardan (iki katı borçlanarak) bir iki dekolte ama trendy kıyafet edinirler ve şeymall un veya şeycafenin veya yeni moda gündüz cafe gibide akşamleyin bar olanın en böbrek yerine kurulurlar. Ve başlarlar etrafı kesmeye. Aslında tam kesmek de değil, sanki öylesine, sanki oraya hep gelirlermiş ve de hep sohbet ederlermiş gibi yayılırlar dekoltelerden döktürerek. Demeye kalmaz, kendi gibi (eskisi, yenisi fark etmez) taşra kökenli ancak babadan veya dededen bir şeklide varlıklı hale gelmiş ailelerin( kökde kızlarla aynı kültürün kökünden gelen farklı semtin) oğlanı veya oğlanları kızlarımıza yanaşırlar.
Tanışma. Kızlardan itiraz yok. Erkek arabanın anahtarını masaya bırakır. Marka net okunur. Cep telefonu önemlidir. Son model en pahalılarından biri olacak. Ayakkabı ve tişörtlerin (tshirt değil, tişörttür doğrusu) markaları da aslında ön plandadır, ancak kızlar henüz Abercrombie (aberkırombi) nedir bilmedikleri veya bilseler de henüz telaffuz edemedikleri için (marka adı her mevsim değişir) karşılarında ki malların değerini ve tavlama operasyonu içindeki önemini ıskalarlar. Sadece Amerika’da okuyorum lafı bile yetmiştir onları oğlanlara kitlemeye ve titretmeye. Zannedersin ki, kızıl Rusya dönemindeki maden işçisinin kızlarıdırlar ve ilk defa renkli televizyon görmektedirler neredeyse. Neysem, oğlan (veya lar) kızlarla çıkarlar. Önce hafiften şey caddesi (veya sahil yolu) turu. Müzik tıscak vaziyetinde. Malum camlar sonuna kadar açık, yazsa arabanın bile üstü hatta. Kızlar mest.
O gün daha ötesi olmaz. Bir yerde kahve içilir. Kız Starbucks da ‘neskafe içecem ben’ der kasadaki adama, adam da anlar durumu ve ‘buyrun nemüşedüf kahvenizi’der mecburen (kızlar öğrenme sürecinde).
Oğlanlar kızları ortalık bir yerde bırakırlar. Çünkü kızlar evleri nerededir (iki sebepten, bir babaları veya ağbileri bacaklarını kırmasın diye, iki evlerinin yeri bilinmesin diye) bilinsin istemezler, oğlanların da onları evlerine kadar götürmeye de niyetleri yoktur zaten. Birkaç gün sonra (akşam) buluşmak için telefonlar verilir karşılıklı. Kızlar göbek adlarını söylerler yine de oğlanlara, tedbir tedbirdir.
Birkaç gün sonra oğlan arar, kız ‘Aaa, hiç beklemiyordum’ der. Oğlan ‘hep aklımdaydın’ der, kız ‘ay çok tatlısın’ der, oğlan ‘çıkalım mı bu akşam’der, kız ailesine o gece için ‘arkadaşımda kalacağım’ der, arkadaşının evinde gizlice getirdiği giysilerle üstünü değiştirir, kız oğlana ‘öylesine güzel kız da gelecek’ der, oğlan da ‘zaten benim de öylesine bir arkadaşım gelecek’ der, buluşurlar, oğlan ‘Şeyneyla ya gidelim’ der, kızlar ‘ne güzel’ der, kapıda oğlanın arabasını vale alınca esas kız öylesine güzel kıza ‘galiba bu çok tanınan biri’ der, oğlan yanındaki öylesine oğlana ‘bu akşam götürelim bu karıları’ der, içeride içkiler gelir, kız adını tekrar edemediği içkiye tabi ki ‘okey’ der, oğlan kızla dans ederken ‘seni çok beğeniyorum’ der, kız oğlana sırıtırken oğlan kızın poposuna değer, kız oğlanın elini hafifçe iter, öbür oğlan öylesine güzel kızı hafiften okşar, o kız kendini zaten rüyada farz eder, kız sarhoş olur, oğlan ‘hadi bize gidelim’ artık mevsimine göre şömine veya havuz lafı eder, oğlanın evine gidilir, oğlan kıza ‘gel bak sana ne gösterecem’ der, oğlan gösterir, kız da gösterir, oğlan kızı şey eder, kız da oğlanı şey etmenin ilk adımını atar, oğlan kıza ‘kalsana burada’ der, kız oğlana ‘başka gece’ der, oğlan kıza taksi çağırır, taksinin parasını da öder, öylesine güzel kız da fırlar yataktan ve ikisi de takside sarhoş ve dağılmış vaziyette kıkırdarken taksici ‘amma da gençler, bu şehir bir gün bu orospulardan yaşanamayacak hale gelecek’ der.
Sonra oğlan bu kızı bir başka ite anlatır. O itte (eski veya yeni) taşra kökenli bir ailenin ortalıklarda bitmiş yeni bir üyesidir. Oğlan ite ‘sen de yapsana karı çok iyi der’, oğlan kızı arar ‘yarın akşam çıkalım mı’ der, kız mayışır tamam tuttu aşı der, bu sefer öylesine güzel kızı yanına almadan oğlana ‘gel beni şuradan al’ der, oğlan kızı alır birlikte Şeynayla ya giderler, oğlanın arkadaşı masaya gelir, ‘merhaba’ der, oğlan içer, kız içer, oğlan sarhoş oldum beni eve götürün der, itle kız oğlanı alır itin evine götürürler, kızın kafa iyice iyidir, evde it biraz zorla birazda zorlanmadan kızı götürür, sonra kıza taksi çağırır, kız eve dönerken, bizim it oğlana ‘amma da çoğaldı şu orospular, sayıları da hergün artıyor’ der.
Demeye kalmaz, oğlanla it bir kaç gün sonra şehrin büyük ailesinin playboy olmuş rantiye yaşayan oğullarına anlatırlar kızı. O da ‘getirin, bir de biz yiyelim’ der, oğlan ite ‘hemen arayalım karıyı, sen özür dile, bana söylemediğini, gizli tutmanız gerektiği söyle falan’ der, it aynen der, oğlan arar ‘seni seviyorum’ der, kız gevşer sırdır ya durum mutlaka saklar, oğlan kıza ‘akşam çıkalım’ der, kız bu arada bir kaç kez ağbiden babadan dayak yer, oğlan kızı alır playboyun evine götürür ‘bu sürpriz parti’dir der, kız hep dergilerde gördüğü oğlanı karşısında görünce eli ayağı titrer ‘vay be ben kimim’ der, birkaç kişi daha gelir, playboy kıza ikide bir ‘ne şekersin, ne güzelsin’ der, ‘hadi içelim’de der, kız sarhoş olur, playboy kızı alır içeri gider ‘beni rahatsız etmeyin’ der, playboy kızı düzer, kız bir uyanır sabah olmuştur neye yansın evden yiyeceği dayağa mı yoksa bir iki haftada üstünden üç herifin geçişine mi diye hayıflanırken kız ‘hay allah’ der, evi arar ‘ben hastalandım Nesrin’lerdeyim öğlene doğru geleceğim’ der. Annesi ‘kızım sen neler karıştırıyorsun’ der, kız ‘merak etme anneciğim’ der, anne durumu babaya karşı idare eder.
Birkaç zaman durum böyle devam eder, bu arada playboy kıza bir iki giysi, ayakkabı falan alır. Kızla playboy gezmeye çıkarlar. Bir gezerler iki gezerler, derken bunları yazan kişi ‘ben sıkılmaya başladım bu hikayeden hep aynı oluyorlar, kısa kesip sadede geleceğim’ der.
Kız en az üç playboy daha devirir ortamın malı olur, playboylar kıza bir sürü esvap, cep telefonu ve de şunu bunu alırlar. Kız üçüncü playboyu devirdiğinde, oradan playboyun çapkın amcası geçer ‘kim bu kız’ der, oğlan çekinir ‘bir arkadaşım’ der, amca kıza yanaşır, tanışırlar, oynaşırlar, kıpraşırlar ve amca birgün ‘evlen benimle’ der. Kız ‘sen önce boşan’ der, kız yatakta fingir fingir eder, amcanın aklı ikide bir gider, karıyı boşar, kızla evlenir. Amca taşra kökenli bir bölü dört kıvamında sosyetiktir. Düğün olur, dernek olur, kız düğünde öylesine güzel kıza ‘çok seviyorum onu, o da beni bak ne taktı bana’ der, ‘balayına Şeysellere gidecez’ der, ‘Bodrumda ev alacak bana’ der, der de der. Kız bir bölü dört bölü yarım sosyete olur. Amca kızı bin kez aldatır, kız hep ağlar gibi falan yapar ama bu arada çocuk da yapar ve amcanın haltlarını pek de takmaz. Bir gün amca kıza iki ev, bir araba, bir yazlık ve yüklüce bir nafaka verir hadi boşanalım der, kız da ‘ehh napayım bari, aşk bitince olmuyor bu işler’ der. Ve sonunda bizim kız başladığı güne kıyasla kat be kat varlıklı bir anne hatta mağdur ve saygın bir hanımefendi bile olur.
Veya taa en başta, kız amcayla hiç karşılaşmaz, üstünden bin iki bin herif daha geçer, kızı ailesi sokağa atar, kız bir orada bir burada yaşar, bir gün herifin biri tesadüfen ona acır, bir iş teklif eder. Kız da güneyde Mamiş barda barmaid olur.
Her şekilde de herkes erer muradına, kerevetle de hiç alakası olmaz.
Haa.., ha bire kız mı dedik?
Yok kadın deyince kızıyor ağır ablalar.
Bu bir kız. Bunun gibi binlercesi de kız. Masum bunlar. Hayatta bir kadın yapmaz bunları. Kızlar yapar. Bir de boktan herifler. Cici erkeklerin kadınları ile bu kızlar başka cinstendirler. Kadınlar insan hayvanının dişi hanımefendileri oluyorlar, bunlar ise kızlar. Hem de orospu kızlar. Kızları orospu haline getirenler de, playboy oğlanlar. Erkek değiller, oğlan bunlar. Yani oğlanlarla, kızlar arasında bir durum bu durum. Kadın ve erkekten ayrı cinsler bunlar. Eşitlikle falanda ilgileri yok, eşitler zaten.
Sizin haberiniz yok.
Haberiniz yok, çünkü bir başka cephede biz ağbiler en keleğe gelme hallerimizle illaki misafir olup çıkıyoruz bu durumlara.
İster taşralı ister şeherli. Heç fark etmiyor.
Doğru düzgün kadınların bizlere olan güvensizliği, ha bire ne yapmamız gerektiği üzerine sonsuz ahkamlarıyla sonunda salak olup ne yapacağımızı bilemenin sarhoşluğu da harmanlanınca ve de genlerimizden gelen ve vazgeçilmezimiz olan ‘ağalı’ğımız da elimizden alınınca öyle bir monkofluğa düşüyor ki aklımız, illaki kaptırıveriyoruz bir yerlerinde kendimizi bizi kral yapan kızlara.
Neden?.
Öncelikle kendi için en kullanışlı kadını yaratmak çabası (yani siz ablaların kendi için en kullanışlı erkeği, kocayı yaratmak konusunda ki çabalarınızın aynısı). Sonra var olan ve bizim gibi olan kadınların hayatlarını ölüme kadar paylaşmaya karar verdikleri erkeğin (insanın değil, erkeğin) elini sevgi ile tutmayı becerememesi. Bir başka neden, kadınların kendi aralarındaki rekabette her daim daha da coşan bencillikleri ile geldikleri inanılmaz boyutlara tahammülsüzlük ve bunların hepsi bir mucizenin yaşamımıza gireceğine inancımızı ispat etmek çabamızla da birleşince abuk kararlar verip, hareketler yapmaya başlıyoruz biz herifler de. Sizler bu durumu bilmezsiniz.
Sizlerin yaşam mekanizmalarında böyle bir dişli olmadığından, bunun ne mene bir düşünce ve ruh hali olduğu konusunda en küçük bir fikriniz olamaz.
O kültür bu kültür, bir tür erkek var. O erkek türü de kendini evinde ve sosyal yaşamı içinde ağa hissetmek ister. Hatta padişah veya kral. Aldın mı elinden ağalığını, padişahlığını, krallığını büyün erkeklerin hepsi aynı tepkiyi gösterir zart diye. O kültürmüş, bu eğitimmiş, şu statüymüş vız gelir tırıs gider. Esas olan krallık, ağalık ve padişahlıktır. İster cahil, ister eğitimli, ister fakir, ister zengin.
Dedim ya demin,
‘Sizlerin yaşam mekanizmalarında böyle bir dişli olmadığından, bunun ne mene bir düşünce ve ruh hali olduğu konusunda en küçük bir fikriniz olamaz’.
Neden mi bu konuyu açtım?.
Anlayın ki karşı cinsinizde çaresizlik ne boyutlarda. Hikayede ki kızların ‘kestirmeden yaşam içinde yırtmak’ ihtirası ile, biz heriflerin ‘yanımdaki kadınla uyum istiyorum’ ve ‘bir tane daha neyi nasıl yapmam konusunda ukelalığa tahammülüm yok artık’ ve ‘ben de ağalık istiyorum’ haykırışları yıllardır içine işlemiş yalnızlığıyla çaresizliklerle de (evli erkeklerin çoğu yalnızdır evliliklerinin içinde) bir araya gelince bir sürü uygunsuz (aslında en uygunu) ve alışılmışlığın (zamanla alışmayı öğrenecek herkes, aslımıza rücu ediyoruz) dışında tuhaf çiftlerle ve olaylarla karşılaşıyoruz her bir yerde.
Hem de siz ablaların‘ a aa hiç olmamış’ (erkekler ‘bal gibi olmuş’ der içlerinden) dediğiniz cinslerden.
Dışarıdan bakılınca hiç olmamış gibi algılanan ve görülmekte olan bu durumlar, içine girince bal gibi olmuş vaziyetine de bürünüyor ve mis gibi de yürüyorlar. Bu durum ‘kendine göre uyumlu kadınların’ olduğuna inancını yitirmiş erkeklerin ‘kendi kadınlarını yaratmak’ adına yaşamları içinde attıkları en salakça adımmış gibi gözükse de, arz talep dengesi içinde belki de en akıllıca alışveriş oluyor gelecek yaşlar için. Her iki taraf da edinmesi gerekeni ediniyor bu yeni modelde (aslında en eski, atalardan kalma modeldi bu durum). Tabi ki bedellerini de ödemek koşuluyla.
Aynı arz talep dengesini kırklı yaşlardan sonra bir erkeğin bir başka kırklı yaşlarda ki kadınla yakalayabilme ihtimali çok azdır. Ve de çok çok nadir görülür. İki tarafın da olmazsa olmazlarının aynı tencerede hoş bir yemek haline gelmesi ve ziyafete dönüşmesi mümkün değil gibi. İki taraf da direniyor. İki taraf da o güne kadar sahip olduklarına ‘gelecekleri adına’ öylesine bir korumacılık refleksiyle sarılıyor ki, fedakarlık ve hoş görü (karşılığı net olarak yoksa) ister istemez çıkıp gidiyor sözlüklerden.
Siz kadınlar ‘kadınlığınızla’ yaşar gidersiniz. Ömür boyu hem de. Tek eksiğiniz bir erkek olur yanınızda. Bir gün bir yerde ve bir zaman sonra da, yani yaşlılıkta yalnız kalkıp yalnız yattığınız yataklarınızdan çok da mutsuz indirmezsiniz ayaklarınızı her sabah yere.
Biz erkeğiz. Bizde durum farklı. Bir kısmımız belki bir başka yaşta, bir kısmımız şimdiden sadece bir kadınla tüm yaşamımızı geçirmeyi becerememe telaşı (veya otuz senedir baş eti yiyen kadına bir otuz sene daha dayanabilir miyim endişesiyle) ve genlerimizden gelen ‘kadınsız hayatın içinde adım atamamak’ özelliğimizle acil tedbirler almak isteriz geleceğimizle ilgili. Sizlerin sertleşmeye başlamış yürekleriniz, tartışmaya kapalı akıllarınız ve yerinden kıpırdamaz şartlarınız şurtlarınızdan sonra, bir başka alemin bir başka yaşında ve kültüründeki kadını bize cennete gelmişiz hissi verir ve biz bu hisse de çok fena bayılarak mestler olur gideriz hepimiz. Hatta yetmez birkaç kadın kız daha da ediniriz yedekleme de olsun diye. Hatta bu da yetmez beş on senede bir değiştiririz kadınları da, kızları da (o kadınlar da zaman içinde sizlerin başka versiyonlarınız haline geldikleri için).
Siz nasıl ki ‘ömrümü verdim o adama’ diyorsanız, bizler de ‘ömrümüzü verdik o kadına’ diyoruz. Sizin yediğiniz kazığın birebir aynısını biz de yedik. Size göre kazığın sizin tarafınızda ki ucu sivri sadece. Öyle değil ama. O kazığın iki tarafı da feci sivri ve de çok fena girdi bizlere de.
Talepkar da olsa (bu turda her erkek aslında var olan imkanlarının onda biriyle yetinecek bir kadın bulur zaten ve de o kadın ve niceleri adam ne para kazanıyor net olarak hiçbir zaman bilmez, ağbi akıllanır bu turda), hinliğine rağmen hala yumuşak bir yürek ve şartlanmamış ve erkek değerlendirmesinde ki kalıplarını henüz keşfetmemiş, liseli kız kıvamında bir akıl ile yaşatılan ve yaşanan her bir gün bizi mutlu eder.
Bu kadar basittir. Çünkü biz artık taleplerimizi en ilkel boyutlara indirmişizdir. Çünkü biz ilkel olmayan ve üst kademelerde tutunmaya çalışan taleplerimizin yerine gelmeyeceği konusunda fena şekilde ağzımızın da payını almışızdır artık bu yaşlarda. ‘Kendi taleplerinizi’ ‘bizim de taleplerimiz’ olduğunu zannetmiş olmanın bedellerini ödersiniz sizler de. Hayat bu kadar basittir. Taleplerin öpüşmediği noktada mutsuzların içinde en ama en mutsuz olan döner gider arkasını. Kadınlar ilişkileri içinde kendi talepleri doğrultusundaki bir yaşamı erkeklere gıdım gıdım, yedire yedire enjekte ettiklerinden arkasını da dönüp giden erkek olur genelde. Çünkü en mutsuz ve en tatminsiz olandır erkek artık bu noktada.
Bizim tek bir talebimiz olur kadınlardan. Doyurulmak. Nerelerde? Karın boşluğunda ve kasıklar bölgesinde. Hepsi bu kadar. Akıl, ruh, gönül?. Oralarda pes ettik biz. Karın ve kasıkla idare edip gideceğiz artık. Karın ve kasık bölgesi odaklı doğduktan sonraki gençlik yıllarımızda bir gaflete kapıldık ve de ‘gönül, akıl ve de ruh doyumu da mı oluyor, ayy olsun ayy, ne de güzel hadi onlar da olsun bari’ derken her şey çöktü gitti birden bire bizim tarafta.
O sebepten, bu sebepten. O ve bu sebeplerin bir kısmı sizden, bir kısmı da bizden. Hem o hem de bu sebeplerin tamamı bize ait değil ancak. Siz ne kadar hepsi size (yani bize)ait diye yırtsanız da bir yerlerinizi, öyle değil gerçek olan.
Erkeklerin ilkel de olsa yeniden ağa, kral, padişah gibi tatmin oldukları bu hallerinde yanlarında duranlar da ‘diğer’ kadınlar sizlerin tabirleriyle. ‘Diğer’ kadınlar sizler değilsiniz. Ancak sizler de ‘diğer’ kadınlara göre ‘diğer kadınlarsınız’ bir sonraki ilişkinizde. Sizler veya diğer kadınlar sonuç olarak hepiniz top yekün kadın mı? kadın. E ee…?.
Hep beraber geldiğimiz durum bu, ancak artık yorulduk.
Bizlerle dalaşmanızdan yorulduk. Her bir kırıklığınızın faturasını bizlere çıkarmanızdan da yorulduk. Ağzımızla kuş tutsak bir gün yetmediğini, bir sonraki gün en az üç kuş daha tutmamız gerektiğini iyice bellediğimizden yorulduk. Her iki günde bir illa bir tarafımıza laf etmenizden de yorulduk.
Buluruz bu hanım kızlarımızı, öderiz bedelleri, katarız yaşamımıza. Ve de en ağa, en padişah, en kral hallerimizle mutlak hakimi ve karar mekanizması konumumuza küt diye oturup (ha bize de oturtuyorlar bunu da bilmekteyiz, ancak bu yaştan sonra yan etki neyim olmuyor, içiniz rahat etsin), dalarız ‘canım ne istiyorsa onu yaşarım’ kıvamdaki yeni hayatımıza.
Ne dersek diyelim gözümüz, gönlümüz, aklımız, ruhumuz sizlerde kalmaz mı?, kalır tabi ki. Kaldı bile hatta. Kalacak da hatta ölene kadar hem de. Son nefesimize kadar hem de. Çok çok kalacak hem de.
Arada bir ‘acaba mı’ diye geriye doğru bir adım atmaya niyetlensek de, bir iki gözlem bir iki anımızı gözümüzün önüne getirir ve önce kocaman bir ‘amaan’ çeker sonra da ‘devam’ deriz sadece karın ve kasık bölgesi tatminli hayatımıza.
Emin olun, o kadar boktan adamlar da değiliz. Sizin kendi içinizdeki sohbetlerde katlaya katlaya tavan yaptırttığınız kadar da değil bizim boktanlıklarımız. Öyle büyük laflar ettiniz ki, bizi öyle bir dışladınız ki, ne size yarıyor sonuçları ne de bize bu günlere gelindiğinde. Kendiniz ettiniz. Kendiniz de biçtiniz. ‘çok akıldan’ evvel önce ‘çok kadın’ olmak özelliğiniz ile hareket edebilseydiniz gelmezdik belki de hep beraber bu noktalara. Bizler ‘çok akıldan’ çok, ‘çok erkek’ olmak çabası içinde olduk hep. Siz aklı koydunuz ortaya (kompleksten), biz de erkekliği koyduk ortaya (kompleksten). Galiba iki tarafta en eksik olan yönü ile çıktı sahneye ve durum rezalet ötesi bir hal aldı sonuçta.
Ne derseniz deyin, ne anlatırsanız anlatın, neyi savunursanız savunun, ne kadar saldırırsanız saldırın, ‘durumunuz bu’dur. ‘Durumumuz da bu’.
Kadınlı erkekli herkes, hepimiz önce uçkuruna bir düğüm atsa, sonra da aklını ve yüreğini karşısındaki gözlerin sevgi ve güven ışığına bıraksa ne büyük mucizeler yaratırdık belki de kendi kuşağımız içinde, ama ne mümkün. O kadar saldırdınız ki biz erkeklere, haklı veya haksız bizim de boynumuz büküldü sonunda hafiften. Hatta boynumuz iyice kırıldı bile bir yerlerde. Bize kalsa balıklama dalacağız sizlerle yaşama ama ne cesaret,ne enerji, ne de erkeklik bıraktınız içimizde.
Alenen ve gerçek anlamda korkuyoruz sizden ancak. Korkuttunuz. Çok arsız oldunuz, kantarın topunu kaçıran taleplerinizle. Çok uzun yıllar her anlamda tedarik kanalı olarak gördünüz bizi. Ne var ne yok sizin zevkiniz, sizin aklınız, sizin düzeniniz karşılığı kurgulandı hep. Sizlere göre giyinmeyi, kuşanmayı, oturup kalkmayı, evin ofisin dekorunu, yetmedi ayağımıza giydiğimiz dona kadar her şeyi siz öğretmeye ve göstermeye kalktınız bizlere. Aynen bir annenin çocuklarını eğitmesi gibi.
Fark şu ki, biz sizlerin çocuklarınız değil, kocalarınız veya sevgililerinizdik. Ve sizler de bizim kadınlarımız. Annelerimiz değil.
Aranızdaki rekabetin konu mankenleri haline dönüştürmeye kalktınız bizleri.
Bizlerse babalarımız, dedelerimiz gibi sadece ‘erkek erkek’ hallerimizle yaşamaya çalışıyorduk sizler bu çabalar içindeyken.
Tek bir avantajınız vardı genlerinizden gelen. Sizlerde bu avantajı sürdünüz ha bire masaya.
Neydi bu avantaj?;
‘Bizlerden daha hızlı değişebilme (gelişme değil) sanatınız’dı bu avantaj.
Afalladık (tarifin tam karşılığı oldu bu kelime).
Maalesef ‘diğer kızlarla’ rahat edebildik bizler de (henüz daha değişmeye karar vermemiş kızlar oluyor ‘diğer’ kızlar, biz nasıl istiyorsak öyle değiştiriyoruz onları, hem de gevrek gevrek gülerek).
Sizlerle bizlerin aynı anne babalardan olma çocuklar olduğu gerçeğiyse hiç değişmedi tüm bunlar olup biterken. Aramızdaki fark, siz kadın olduğunuz için daha hızlı, daha kıvrak geçtiniz yeni hayatınıza. Bizler kaldık gerilerde. Biz sizin kadar hızlı hareket edemedik en erkek ve muhafazakar hallerimizle. Ve de eve ve de sizin taleplerinize para yetiştirme koşturmalarımızdan gerilerde kaldık (sizin kadar dergi devirmedik de denilebilinir). Sonra bir yerlerinde hayatın uyandık duruma, hadi arayı kapatalım dedik bir telaşla, bunlar oldu bitti bu sefer de.
Belki de taleplerimiz babalarınızı hatırlatıyor sizlere. Ve bu durum yerlerinizden hoplatıyor sizleri.
Yanlış da değil, biz babalarınız gibiyiz, tam olmasak da, bir yere kadar hala babalarınız gibiyiz. Hatta dedeleriniz gibi bile.
Siz tam olmasa da, anneleriniz gibi değilseniz ancak. Çelişki burada.
Siz yeni yüzyılın yaşı önemli değil, yeni kadınlarısınız. Biz heriflerse geçen yüzyılın, bu yüzyıldaki misafiri erkekler kıvamındayız.
Sözün kısası, hepimiz kedilerin ciğerlere baktığı gibi yalanıp duruyoruz birbirlerimize bakarak geldiğimiz yaşlarda. Sadece yalanıyoruz ama. Yalana yalana da yaşlanıp gideceğiz.
Keşke bizler yüzyılın erkekleri olmayı becerebilseydik. Sizler de annelerinizin bir kısım kadınlığıyla, hanımefendiliğini hala koruyabilseydiniz.
Tatlı, gevşetici bir ahenkle yaşar giderdik ömrümüzün sonuna kadar.
‘Sizler’ bugünden dünlere dönüp de baktığınızda, içinizdeki ‘gerçek ve öz size’ aykırı gelen neler görmektesiniz?, görmekte misiniz?, görüyorsanız da neler ve neleri görüyorsunuz en çok bunu merak ediyorum.
Çok anlatıyorsunuz, anlatıyorsunuz da bir tek bu tarafı net olarak koymuyorsunuz ortaya.
Belki de en net bunu koyuyorsunuz ortaya da, biz herifler klasik bönlüğümüzle (bönlüğümüz de sizin eseriniz, bön dediniz zaar kırk kere, biz de olduk herhalde) bir türlü anlayamıyoruz.
Tavuk ve yumurtanın hikayesinden çok da farklı değil hep beraber geldiğimiz nokta.
Gerisi lafın lafa doğrandığı bildiğimiz’ lafların salatası’.
Sizlerin kendi aranızda gittikçe coşan ve kabaran ‘rekabet içinde olma haliniz’se devam ediyor ve edecek de görünüyor devamı yaşlarınızda (bir yandan iyi ki de oluyor, ekonominin ‘temel taş’ı sizsiniz bu yüzden, hep beraber ekmek yemekteyiz bu hırsınız nedeniyle).
Bizler de imkanları buldukça önce arabaları sonra da karıları değiştire değiştire yuvarlanıp (gerçekten yuvarlanıyoruz) gidiyoruz.
Çok acı.
Yazık bize verilen emeklere, bakarsanız durumumuza çok gerçekçi olarak gerçekten çok acı sonuçlar.
Ben benim ‘annemle babam’ olsam kahrımdan ölürdüm.
Babam belki de dayanamadı bu yüzden, akıllı adam bana müsaade dedi gitti erkenden. Mothercığıma gelecek olursak o daha dayanıklı çıktı.
Allah ona sağlıklı uzun ömürler versin. Şimdi tam burada der ki; ‘aman oğlum elim kolum tutarken uykumda gideyim, temiz temiz’…Yerim ben onu.
Valla kadın kahrından ölmedi ya..
Aslan mothercığım helal sana..
Sapına kadar helal bizim kuşağın çektiklerine ortak olmuş ve de bizlerle birlikte çeken anne ve baba kuşağımıza. Hemen şimdi arayın onları, şimdi hem de.
Deyin ki;
- Aslan anne, aslan baba. Sizleri çok seviyoruz, çok sevdik, çok saydık ve de bir daha bayramlar da tatile gitmeyeceğiz, söz veriyoruz.
Hepinizin adına acilen ellerini bir kez daha öpüyorum aslan anne ve babaların ve de süzülüyorum ortalıktan.
Gülerken gülerken gözlerim doldu yine. İçime de bir sıkıntı bastı.
Biraz da utançtan…
Not1: İçlerinizde psikolog veya psikolog kılıklı (feminist kılıklı da olabilir, var ya gazetelerde kaptıkları köşelerden her gün akıl veren akılsızlar, onlar da dahil) ablaların keseceği ahkamlara done teşkil etmesi açısından bilgi geçmek istiyorum.
Evet ben kompleksleri olan bir erkeğim. Say say bitmez kadar olmasa da var epey kompleksler cepte. Sizden ricam şudur ki, ahkamlar kesmeden evvel sizler de çıkartın bakalım az veya çok cepteki kompleksleri masaya. Selülit kıvamında bile olabilir, ve de yan etkileri falan gibi.
Not 2: Yazılanlardan tek bir kelime dahi anlamamış, anlamaya çalışsa da anlayamamış olanlara diyorum ki sakın devam etmeyin okumaya. Çünkü siz ya çok salaksınız okusanız ne olacak okumasanız ne olur zaten, ya da çok uzun yıllara dayanan çok sevgi dolu, hep el ele yaşamış bir çiftsiniz siz, ki ben sizin aklınızı ruhunuzu kirletmeyeyim bu sayfalarla.
Not 3: Bu bir ‘benim babam senin babanı döver’ mi yarışması değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder