- İllet oluyorum ağbi yaa, ulan bin kere söyledim karıya, çıkma akşamları diye. Yok ağbi, ben öyle dememişim, yine dört karı çıktılar, saat olmuş bir hala yok kahveler şimdi geldi, yok hesap ödüyoruz. Şeytan diyor ki git dağıt masayı.
- İyi de baba sen de biraz fazla takmıyor musun bu konulara?
- Hocam sen de yaşlandıkça yavşak mı olmaktasın, nedir. Ulan benim gibi herifin sevgilisinin ne işi var gece vakti sokaklarda, yok o restoran yok bu kafe.
- Sen söylüyorsun restoran kafe diye, kadın bar kulüp gezmiyor ya.
- Ee bravo yani, sen deme bari bunu, etrafta bir sürü çakal gezerken. Sanki hıyarlar bir tek barlarda kulüplerde mi var.
- Bunda haklısın. Haklısın da yapacak birşey yok. O kadının da bu yaşa gelene kadar alıştıkları var.
- Ben yavşak değilim oğlum. Ben sevdiğim, koluma takdığım kadını gece vakitleri tek başına, hele öyle içkili falan ortamlarda bırakmam. Bu yaştan sonra deliririm, iki tane öküz elimde kalır sonra.
- Sen de ayrıl o zaman, bu kadar mutsuz ediyorsa seni.
- Seviyorum kızı.
- O seni seviyor mu?
- Seviyor bence.
- O sana karışıyor mu?
- Karışmaz mı. Sema, Ali ile o gece çıktık diye bir karış surat hanımefendide. Neymiş Ali neden erkenden gitmiş de, ben Sema ile kalmışım da, mış da mış. Kızın derdi başından aşmış, gel bir yudum daha birşeyler içelim dedi, iki saat oturduk Ali’den sonra. Bir karış surat.
- Yok artık.
- Yeminle. Bu kadar zaman olmuşmuş neden tanıştırma mışım Sema’yla.
- Sen de tanıştır.
- Vakit var da allah aşkına. İş güç, çoluk çocuk. Biz ikimiz bile haftada bir kez zor görüşüyoruz adam gibi.
- Amaan, zor bu işler be. Köyden alacaksın kızı, istediğin gibi de kuracaksın. Sıkıldım ben artık bu konulardan. Her bir haltı yemeye devam etsinler, erkekler yanlarında aksesuar misali. Hepsi iki üç hayat yaşıyor. Bizse hayatlarının birinde biri. Adı da, ilişki. Valla çok sıkıldım ben.
- Sorma ben de.
Sıkkın sıkkın oturmaya devam. Boş boş bakmaca etrafa.
- Geçenlerde sana bahsettiğim o karı varya, zort diye aradı gece.
- Eeee
- Kalktı geldi, gecenin bir vakti. İki kelime konuşmadık, bitirdik işi.
- Ohh, iyi mi karı bari?
- Ne diyorsun, azmış azmış.
- İyi lan işte, böyle bir iki karı olacak yeter.
- Bilmem, bundan da bıkıyorum bazen. Yok mu lan şöyle her şeyi tam olan biri hayatta?
- Yok galiba. Olsa canımı yesin.
- Benim de yese, keşke. Yok kadın gibi kadın oğlum ortalıkta.
- Ne yapıyorsun haftasonu?
- Benimki işten güçten vakit bulursa iki gün bir yere gideceğiz.
- İyi mi aranız?
- Ne bileyim.
- Seviyor musun hala?
- Galiba evet, ne bileyim. Unuttum galiba sevmek nasıl oluyor.
- Ne lan bu, hayat mı bu be.
- Hayat hayat. Akşamki karıyı göreydin.
Güldüler ikisi de.
Tamer kalktı gitti.
Biraz daha oturdum. Eve gitmek hiç gelmiyor içimden. Kafam allak bullak.
Geçen gün telefonunu veren karıyı mı arasam..
Aramadım. Hep aynı muhabbet. Ararsın, açmazsa bir daha aramayacaksın. Müsaitse, canı istemişse seni açar. Şey, mey iki laf, artık kim kime yakınsa onun evine gelinir veya gidilir. Bir iki laf olsun diye laf, sonra.. Sonrası malum.
Anlatır,
Akşam sevişiyorum, telefon çaldı, ‘devam ediyorum sevişmeye’, açtım telefonu, ‘devam ediyorum sevişmeye ’, bir karının biri geleyim mi diyor, ‘devam ediyorum sevişmeye’, hayır gelme diyorum, ‘devam ediyorum sevişmeye’, hala ısrar ediyor, ‘devam ediyorum sevişmeye’, meşgulüm şu an işim var diyorum, ‘devam ediyorum sevişmeye’, sonra gel diyorum, ‘devam ediyorum sevişmeye’, telefonu kapadım, altımda yatan konuşurken sevişmeye devam ettiğim ‘baayan’ sordu;
- Kim o? Senin sevgilin mi var?
Ağbi ben devam edemedim. Koptum. Koptum gerçekten. Nasıl gülme krizi geldi, anlatamam.
- Kim o? Senin sevgilin mi var? Haa haa haa….
Hocam, kadın ayda bir bilemedin iki kez uğrar bana. Toplasan ayda üç bilemedin, dört saat beraberiz. Sevişiyoruz, telefonla konuşuyorum şey ederken, yüzsüzlüğün doruk noktası. Telefonu kapatıyorum ve soru;
- Kim o? Senin sevgilin mi var?
Karın, kocan varsa sorun değil. Onlardan herkeste var. Amaa..sevgilin varsa bak o zaman iş değişir. Kendisini kötü hisseder.
Burnumdan çıktı çay, gülmekten. Hala gülüyorum. ‘Senin sevgilin mi var?’ haa…
Telefonda konuşurken devam eden;
Ağbinin yaşı 46.
Ülkedeki ilk üç üniversiteden birini bitirmekle kalmadı, doktorası mevcut. Üç lisan ana dil gibi. Yabancı bir şirkette baba pozisyon. Dul. Çocuk sayısı bir. Annesi öğretmen, babası emekli bankacı. İlk ve tek evliliklerinden olma iki oğlandan küçüğü. Memleket, merkeze yakın bir kazadan.
- Kim o? Senin sevgilin mi var? Diyen
Ablanın yaşı 44.
Ülkedeki ilk iki üniversiteden birini bitirmekle kalmadı, master da şey etti. Lisan sayısı iki. Bir bankada üst kademe bir durum. Dul. İki çocuk annesi.
Abla, erkek arkadaş istemiyor. Feminist. Gerçekten hem de ağır vaka feminist. Zaten vaktim de yok diyor sevgiliye. Deli gibi çalışıyor gece gündüz. Annesi ev hanımı, babası devletten emekli. İlk ve tek evliliklerinden olma tek kız. Memleket, güneyde bir yer.
Ağbiyi nereden bulmuşsa bulmuş. Senelerdir ayda bir akşam onbir gelir, bir gibi gider. Çok nadiren bir iki gece uyuya kalmıştır. O zaman da sabah karga moku saatinde sessizce çıkar gider.
Tek ortak paylaşım, seks.
Milyonda bir örnek gibi gözükse de;
Değil.
Milyon örnekten biri. Bu tarz ve kıvamda çevremdeki evli ve bekar erkeklerle seks ilişkisi yaşayan kırk yaş üstü kadın sayısı şu an için sekiz (çakamadıklarım ama ağır şüpheler içinde olduklarım hariç). Büyük bir kısmı orta ve üst kademe yönetici, bir kaç tanesi serbest meslek yani ticaret veya uzmanlık gerektiren bireysel ofis sahipleri, bir iki tane de çalışmaz evde oturan. Bu sadece benim çevremdeki iki üç adamın yüklendiği kadın sayısı.
Düşün ki şehirde böyle bir yükün altına girmiş bin adam olsa toplam üç, dörtbin civarı kadın koşuşturup duruyor seks yapacak diye. Ortak özellikleri, tamamı boşanmış ve de bir erkekle ciddi ilişkiye girecek ya vakitleri yok ya da niyetleri artık. Buyrun buradan yakalım.
- Ulan bu saatte köprü tıkalı olur mu yahu, sabah olacak neredeyse. Uyumaz mı lan bu şehir.
Uyumaz. Düşman uyur, bizim şehir uyumaz. Uyursa da, sabah karga moku saatinde çıkar tekrar yollara. Kendi evlerine koşar binlerce insan seviştikleri evlerden hızla fırtıp.
On, on beş seneye köprü rahatlar. Gerçek diyom. Yaşlar gelsin altmışlara.
Ha, bir alttaki kuşak?
Onların anaları babaları bizleriz.
Onların işleri kolay.
Onlar iki şey arasına sığdırmıyorlar sevgililerini de, sevgilerini de, sekslerini de. Onlar ilk gün nasıl yaşamaya başladılarsa, öyle devam edecekler ve de ediyorlar zaten. Dürüstler kendilerine karşı. Ruhlarına da, şeylerine de.
Onlar sonradan görme değil bizler gibi. Onlar bizim gibi yetiştirilmediler.
Na buraya yazıyom, dediydi dersiniz.
Hiç de üçüncü köprüye falan da gerek yok. Sadece sabır. Bizim kuşak yaşlansın yeter. Bizim kuşak gece seks trafiğinden çekilsin, yeter.
Bu köprüler yapılırken araç geçiş kapasitesi bizim kuşağın seks trafiğine göre hesap edilmedi ki. O yüzden sabır şart ve paniğe gerek yok, on bilemedin onbeş seneye kalmaz rahatlar ortalık. Gerçek diyom.., yeminle..Paraya günah.
Üçüncü köprü, ölü yatırım bence.
Elimizde patlayacak sonunda.
Diğer herşeyimiz gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder