25 Ocak 2012 Çarşamba

- Ana sayfanın sağ tarafında 'KIRıKLAR KIRıKLAR' İLK BÖLÜMLER başlığı altında yayınlanmış diğer  bölümlerini okuyabilirsiniz.

25.01.2012
Öpüşüyorsunuz, sevgiyle coşmuş Fransız kadın, keyifler son hadlere yaklaşıyor, kadının sesi titriyor konuşurken;
-         Ne kadar medenisin, ne kadar çağdaş hoş bir Türksün sen, o yüzden seviyorum seni…O gün gitmedin ya soykırım  protesto yürüyüşüne…işte sevgilim budur benim dedim…
-         Ben kesinlikle karşıyım yasaya. Ermeni soykırımı falan da yok, deyince hiç de romantik olmayan kararlı, keskin bir ses tonuyla…
Şimdi Paris mapushanelerinden mektuplar döşeniyor köye,  45 bin Euro toplaması lazım akraba’i talükatından cezasının kalanını da ifa edebilmek için.
Özgürlükler ülkelerinde konuşurken dikkatli olacaksın.
Öyle öpüşürken kendinden geçip saçmalamak yok.
Atarlar adamı içeri,
Etrafı da perişan edersin 45 bin Euroyu denk getirecekler diye.
İçip içip, aşık olup kendinden geçip, soykırım falan yoktur diye saçmalamaman gereken ülkeleri ilan edelim de tekrar,
Sonra, ‘ama ama…’ diye diye yatmayın içeride.
Kanada, Venezuella, Şili, Arjantin, Uruguay, İsveç, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya, Slovakya, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, Litvanya, Polonya, İsviçre, Rusya, Lübnan,
Avrupa Parlementosu (cezası yok, konuş istediğin kadar parlemento binası dahilinde, kapısının önünde değil),
İngiltere katliam diyor, cezası yok konuşmanın. Galler’e ne oluyorsa ülke falan da değiller, onlar da kabul etmiş.
Ki,  ABD’indeyse 41 eyalet soykırım diyor, cezası nedir gidin kendiniz öğrenin, uğraşamayacağım.
Hadi bakalım, kolay gelsin. Çenemizi Fransa’da da tutacağız bundan sonra demektir.
Şimdi başlar yine ‘Türkün Türkten başka dostu yoktur’ edebiyatı.
Ne acayip.
Neden ‘Türkün Türkten başka dostu yok’ acaba?
Çok mu çektirmişiz dünyaya?
Çok mu başarılar elde etmişiz de kıskançlıklar had safhada?
Ne yapmışız biz bu dünya milletlerine de, bizim bizden başka dostumuz kalmamış.
Biz mi dışlamışız bizim gibi olmayanların tamamını?
Yoksa onlar kafayı mı  takmışlar bize?
Ne acayip değil mi?
Uluslararası siyaset çok ince iş.
İnce ince ayarlar gerektiren bir iş diye düşünüyorum.
Ermenistan’ın nüfusu 3 milyonu buçuk kadar geçiyor, o kadar.
Hadi dünyanın farklı yerlerinde yaşayan da olsun 1 milyon, olmaz ya olsun.
Bizim ülkenin nüfusu 72 milyon.
Yurtdışında da yaşayan eh en az vardır her halde 2-3 milyon.
Durum şudur,
4 milyon Ermeni,
75 milyon Türke ha bire gol atıyor.
Nasıl iştir bu diye insan merak ediyor.
Ha, diyeceksin ki, Ermeni lobisi güçlüdür her yerlerde.
Ermeniler güçlü insanlar yurtlarının dışında.
İyi de birader, biz Türkler neden güçlü değiliz yurtlarımızın dışında?
Neden bizim de güçlü bir Türk lobimiz yok dünya sathında?
Cevap gelir hemen, çünküüü, ‘Türkün Türkten başka dostu yok’.
İyi, dön başa,
Neden yok?
Acayip bir milletiz.
Türkleri gerçek anlamda kimler seviyor dünya milletleri içinden diye bir araştırma yapılsa da,
Görsek durumumuz nedir diye açık ve net olarak.
Ki, yaptırmayız devlet olarak, katiyen.
Sonuçları çok rahatsız edebilir bizleri uluslararası politika sahnesinde.
Acaba dünya genelinde sevimsiz karşılanmamızın,
Bizlerin kendi içimizde de bir birimizi sevimsiz bulmamızın ne kadar etkisi var?
Bir birimize tahammül etmek yönünde,
Kendi aramızda oluşturamadığımız konsorsiyumun,
Dünya geneline yansıması olabilir mi,
Lobicilikteki başarısızlığımızın nedeni…
Yoksa Osmanlı’dan bir miras mıdır biz Türklere sevilmemek halimiz.
Osmanlıyı bir bizim okuduğumuz derslerden, tarihçilerden dinlemek var,
Bir de dünya milletlerinden.
Hıristiyan Müslüman çekişmesini de işin içine sokarak.
Avrupa milletleri sevmiyor doğal olarak Türkleri.
Türkleri de Osmanlının uzantısı değil, düpedüz kendi olarak görüyor halen.
Üç yüz beş yüz yılın etkilerini,
Seksen doksan yılda silemezsin.
İşin içine bir de kilise cami çekişmesi girince,
Pek de şansı kalmıyor Türklerin dünya arenasında mı, acaba?
Sanattı, spordu gibi konularda biraz münferit, biraz takım ve ticaret üstünden menfaate dayanmış ilişkiler haricinde,
Yokuz aslında dünya arenasında.
Ha, atlamamak gerekir, Türk Kızılderilileri  var mesela.
Kızılderilerin içinde de Türklere sevgi duyanlar da var.
Benim bildiğim kendini Kızılderili sanan bir  kaç Türk Kızılderili kabilesi bile var ülkemizde.
Kabilenin adı Net, 750 kişiler, İzmir’de mukim. Başkanı Yeşil Tüy Cherokee kabilesindenmiş, öyle diyor.
Ankara’da Bolu’da da kendini Kızılderili gören  Oturan Boğa ile Yürüyen Bulut beyler de Kızılderili diyorlar kendilerine.
Ülkemizi ziyaret eden Kızılderili başkanlarda var.
Bizim Türk Kızılderililerde Lakota Kızılderililerinin 150 yıl evvel ABD ile yaptıkları anlaşmayı fesh etmelerini canı gönülden desteklediler de.
Yani,
Türki Cumhuriyetleri hariç, Türklere dost gerçek  bir tek Kızılderililerin arasından çıkıyor gibi.
Bu dostluğun da arkasında, 35 bin yıl evvel Asya’dan Amerika kıtasına geçen ve sonrasında Kızılderili olan insanların Türk olduğu iddiası var.
Ki, çok da enteresandır gerçekten, en az üç yüz, dört yüz Türkçe kelime var muhtelif Amerikan Kızılderililerinin lisanlarının içinde.
Hepsi bu kadar.
Ha, bir de Alanya’daki bizim yağız delikanlıları canı gönülden seven, içtenlikle bağlı İngiliz kızları  var,
Atlamamak lazım.
Yaşlanınca güney sahillerine yerleşen yaşlı Avrupalıları saymıyorum. Onlar ölürler yakında, gördüm çok yaşlanmışlar.
Geriye kalan dünya insanlarının 75 milyon Türk için duygu ve düşünceleri Ermeni Soykırım Yasaları ile gayet net ve açık olarak ortada.
Ve de devamı da gelecektir.
Kızılderilerin yaklaşımı meclisten dışarı derken, onlar cepte zaten.
Sonra neden çıkıyor bu yasalar.
Neden çıkmasın ki bu yasalar.
Kendi içinde bölük pörçük yaşayan bir milletin makus kaderlerinden biri de,
Emperyalist güçlere teslim olmaktır.
Ve de emperyalist güçlere teslim olduğun haberi bir yayıldı mı ortalığa,
Uruguay da iplemez seni,  Şili de.
Sanki çok üstlerine vazifeymiş gibi kendi meclislerinde onaylarlar tasarıyı, sen de kak gug kalırsın bu iki gariban Güney Amerika ülkesi karşısında.
Koymazsan, koyamazsan diğer ülkelere karşı tavırlarını, hem milletçek, hem de devlet olarak,
Gelen de  vurur, giden de  vurur.
Ki, tavrı da koyamıyorsun, çünkü millet olmuş bölüm pörçük.
Şimdi yazar köşe yazarları, o şu bu diye yazarlar, verirler  gazı millete,
Üç beş protesto hareketi, sonra devam Paris’te aşk hayatına.
Elini masaya vurmasını iyi bileceksin.
Ama aynı elle el sıkışmayı da.
Bizim problemimiz elini ne zaman masaya nasıl vuracağını bilememek.
El sıkışayım derken de, ya öpmek ya da öpülmek, geleneksel anlamda.
Bir gariban Ermenistan’ın yaptıklarına bak,
Bir de dev gibi bir ülkenin yapamadıklarına.
Sonra başla Vatan, Millet, Sakarya edebiyatına.
Anlat Viyana kapılarına nasıl dayandığımızı, Akdeniz Türk gölü falan diye de.
Rus kızı Hürrem’i de seyret, hayran hayran.
En güzelini,
Oturan Boğa ile Yürüyen Bulut yapıyor.
Ha, bir de İzmir’li Yeşil Tüy.
Dayamışlar sırtlarını Kızılderililere,
Kebap.
Ermeni Yasalarını protesto bile ediyorlar kendilerince.
Hatta Bolu’lu Oturan Boğa geçen sene ABD Temsilciler Meclisi tasarıyı kabul edince,
‘Temsilciler Meclisi üyeleri ile Amerika’yı şiddetle kınamıştı’ bile.
Adam çalışıyor.
Ben şahsen Kızılderili olduğumuza kesinlikle inanıyorum.
Son elli senedir ülkeler arası politikada geldiğimiz noktalara bakacak olursak,
‘Oturan’ adı da çok yakışıyor bizlere.
İyi oturuyoruz.
Otur diyorlar oturuyoruz çok uzun yıllardır.
Biri de gelip kalk dese, kalkacağız da belki.
Amma,
Diyen  yok.
Benim şahsen görüşüm,
Hep beraber Kızılderili olalım.
Ne yaparlarsa ederlerse bizlere, hep beraber,
‘Ulu Manitu’ diye bağırırız.
Şaşırırlar, kala kalırlar öylece.
Dikeriz totemleri sınırlara,
Boğazın tepelerine de gözlerine gözlerine,
Cayır cayır,
Yakarız alemi, nutukları tutulur görünce.
Tepesine de totemlerin, sembolimizi yerleştirdik mi,
Tamamdır.
Sembolümüz de,
‘UM’ olsun, ‘Ulu Manitu’.
Nasıl? İyi değil mi?
Hatta gerekirse,
‘UM’ yi,
‘Un minuto’ ya da çevirir, çığırırız hep beraber hep bir ağızdan,
İtalyanca oldu,
Amma olsun,
Herkes yine çok korkar.
Türkler hariç tabii ki.
Türkler,
Dostumuz kalacak hep,
Kızılderili olsak da…

Hiç yorum yok: