30.09.2011 (gündüz vakti bitince, akşam vakti başlamadan evvel)
Moda olan her şeyi hayatımızdan çıkardığımız bir gün yaşasak ve o gün moda olan hiç bir şey yapmasak, giymesek, kullanmasak, dinlemesek, konuşmasak, gitmesek, koklamasak, süslenmesek, seyretmesek, yemesek, içmesek ve sadece kendimiz gibi ve sadece kendi gerçek tercihlerimizle yaşasak sonuçları ne olurdu acaba?.
Sizin kendinize ait kendi modanız ne acaba? (ve de var mı acaba?).
*********************************************************************************************
30.09.2011
Herkes bir şeyler demekte, bildirmekte, söylemekte. Herkes de diğerlerinin dediklerine, bildirdiklerine, söylediklerine isterse yorumlar yapmakta, cevaplar vermekte.
Evlerden, ofislerden, yollardan, arabalardan, sokaklardan her yerden her cinsten her yaştan milyonlarca insan birbirleriyle;
kelimeler,
harfler,
rakkamlar,
semboller,
fotoğraflar üstünden 'sessizce' iletişim içinde.
Gülmeler, gülüşmeler bile :) kıvamında yine 'sessizce' tabii ki.
Sesle, gözle, bedenle, kokuyla, dokunarak iletişimden, sessizce kelime ve sembollerle ve fotoğraflarla ilişkiye geçtik hep birlikte.
Ne bu be?. derken isyan eder nevi değil bu sorum. Ne bu be yani 'nedir bu?'.
Bu; 5 duyumuzun her biri tek tek devreden çıkmakta artık iletişimde gerçeği.
Bu; 6. duyumuz oluşmakta ve de gelişmekte 'sessizce' gerçeği.
Bu; İnsanoğlu evrim geçiriyor 'sessizce' gerçeği.
Bu; Beyinsel, düşsel iletişimin emekleme çağını yaşamaya başladı insanoğlu gerçeği.
Bu; İnternet ve cep telefonunun insanoğlu üstündeki en önemli etkisinin 5 duyumuzla vedalaşmak olduğu gerçeği.
Elveda şimdiki insana. Hoş geldin yeni insan.
Oldies Goldies ha..! Oldies Goldies ı de sessizce öneriyoruz ya..Bu da işin fıkra tarafı oluyor bu durumda.
Binlerce yıl sonra insanın evrimi tarihinde internet ve cep telefonunun insanoğlu nasıl değiştirdiğini anlatacak bilim adamları sadece 6. duyularını kullanarak 'sessizce'.
Ve eskiden 5 duyumuz varmış diyecekler 'sessizce'.
İnsanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar yaşanan en önemli evrim değişikliğine şahit olduğumuzu farkında mıyız acaba?.
6. duyumuzla evrene açılacağımızın da farkında mıyız acaba?.
İsterseniz kıçınızla gülebilirsiniz bana.
Umurum değil.
Nasılsa gülmeleriniz bile 'sessizce',ne görüyorum ne de duyuyorum sizleri.
*********************************************************************************************
29.09.2011
Bazı akşamlar da kanepede televizyona bakarken dalınan uyku neden bu denli güzel oluyor yahu. Bazen güzel bir filmi veya programı ıskalamanın iç sıkıntısı bile fıs gelip tırıs gidiyor bu keyfin yanında.
160 dakikalık 'Nurnberg Duruşması' filmini 40 dakikada bitirdim.
Kaç kişi uyuya kaldı bu gece televizyonun karşısında, kaç kişi de yorgun argın işinden şimdi geldi evine kim bilir şehir de acaba?.
Aynı saatlerde farklı şeyleri farklı insanlar aynı yapıyoruz.
Aynı mı doğduk, aynı mı olduk, her ikisi de mi?.
*********************************************************************************************
28.09.2011
Geçenler de canım pire olmak istedi. Bildiğimiz pire. Hani uzun bacakları üstünde yaylanarak metreleri hoplaya zıplaya geçen haşarat. Sonra vazgeçtim. Ben dünya döndükce bilinmek ve anılmak istiyorum. Halbuki pire olursam anılma şansım çok az. Hatta yok bile diyebiliriz.
Nelerinizin eksik olduğunu fark ettiniz bu sabah?. Kim bilir edinmek istediğiniz neler neler var daha eksikliğini hissettiğiniz.
Tamamladığınız her bir eksikten sonra yeni bir veya bir kaç eksik daha çıkıyordur karşınızda.
'Eksikler hiç bitmiyor' diye dertleniyoruz da. Eksikleri tamamlarken hayatsa akıp gidiyor, zaman geçiyor. Dilimiz bir karış dışarıda eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz zaman akıp geçerken.
Bugün için var olan ve de yarınlar da karşınıza çıkacak tüm diğer eksiklerinizi de tamamlayacağınıza inanıyormusunuz yaşamınız sona ermeden?.
Eksiklerinizi tamamlamaya çalışırken 'kendinizi' yaşamın içinde eksik bırakmayın.
En çok ihtiyacınız olanı 'eksik' bırakmayın 'kendiniz'den.
*********************************************************************************************
26.09.2011
Günaydın ve çok iyi bir haftanın çok güzel ilk günü olsun bu gün.
Pazartesi sabahı 'mecburiyetlerinizi' keyif haline getirmenin yollarını bulmak gerekiyor.
Milyonlarca insan iş başı yaptı ve okullarına gitti bu sabah. Milyonlarca aile dağıldı sabahın erken saatlerinde. Akşam milyonlarca aile yine bir araya gelecek.
Ne güzel...Çalışıp, hak edip, koşturup bir araya gelmek yeniden.
Pazartesi günlerini çok severim. Yeni bir başlangıçtır hayatın yeni yedi gününe...
İyi bir hafta olsun herkese.
*********************************************************************************************
25.09.2011
Hangimizin ailesinden gerçek dostlar çıkıyor? çıkıyor mu? Ailemiz mi dostlarımız, dostlarımız mı ailemiz? diye düşünürüm bazen. Derken önüme düşen uzun bir şiirin son bölümünden;
..................................
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ....
Mevlana
*********************************************************************************************
24.09.2011
'Seni sen yapan özelliklere aşık olup sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar'.
'Kaybedenler Klübü'nden arakladım sessizce bu sözleri bu akşam.
Tüm aşıklara, kendini aşık zannedenlere, aşıkmış gibi yaşayanlara, sevenlere, seviyormuş gibi davrananlara, sevgi dolu yürek taklidi yapanlara
ithaf ediyorum yine sessizce kendi kendime.
Yarın cumartesi, bir gün sonra ki günde pazar.
Bu hafta sonu varsa aşık olduğunuz, aşık olduğunuzu zannettiğiniz, aşıkmış gibi davrandığınız veya sevdiğiniz, seviyor zannettiğiniz, seviyormuş gibi davrandığınız bir insan evladı onu ilk tanıştığınız gün ki haliyle baş başa bırakın bu hafta sonu.
İşe yarıyor mu bakalım bu durum mutluluğunuz adına?. Yarıyorsa bütün puanlar bana bu müthiş kıyağıma karşılık.
Yok baktınız ki hiç bir işe yaramadı, anlamadınız ve beceremediniz demektir
sizler için arakladığım bu sözlerin mana ve önemini.
'Seni sen yapan özelliklere aşık olup sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar'.
******************************************************************************************************************
23.09.2011 gününe ek dir.
*********************************************************************************************
23.09.2011
********************************************************************************************
22.09.2011
*********************************************************************************************
20.09.2011
Tüm kitabı bir seferde yayınlayamam. Bu da bir blog sonuç itibariyle..:)
Cuma gününe beş yeni bölüm daha koyacağım. Bu iki yeni bölümle Cuma'ya kadar sabredin lütfen.
*********************************************************************************************
19.09.2011
Sevindim. İçimden geçen ilk his bu oldu. İlk 24 saatte yüzlerce giriş oldu sayfalara
ve de yazdıklarıma.
En erkek hallerimle kelimelere döktüğüm duygularım ve düşüncelerim nedeniyle 'seni çarmıha gerer kadınlar' diye uyarmıştı sevdiklerim. Hiç tınmadım.
İyiki de tınmamışım.
En çok kadınlar okuyor. Zaten bakmayın 'en erkek' hallerime. Ne varsa ne yoksa
hepsi kadınlar için.
Yeni başlıyoruz daha.
Yolun başının da başı bu günler. Yorumlarınızı buraya da yazabilirsiniz.
O zaman hep beraber paylaşırız ne var ne yoksa...
Cuma günü yeni dört bölüm daha geliyor.
*********************************************************************************************
18.09.2011
Yıllardır yazdım durdum.
Yıllarca daha da yazacağım.
Yazılınca basılır sandım. Basmadı kimse. On kadar yayınevi red etti nazikçe veya 'aile yayıneviyiz' bile diyen çıktı. Demek ben 'aile aile' yazamıyorum.
Ha birde 'daha light hale getirirseniz basabiliriz' dediler. Demek ben 'hard' yazıyorum.
Doğrudur. Hard diye girince hayat light gibi yazamıyor insan.
O bu şu derken baktım yıllar geçiyor, kimsenin de basacağı yok, ben de bu blog da ne var
ne yoksa açayım kamu aleme dedim.
Bir gün bakarız kağıda da dökermiyiz diye. 'Herkes' gibi olamadığım için ve bu yüzden
'herkes'in beklentilerini yerine de getiremediğimden çok da ümidim yok 'herkes'den
birinin diğer 'herkes'lere okusun diye kağıda dökeceğini yazılarımı.
Sadece bu kitabı değil yazdıklarımın hepsini paylaşacağim sizlerle bundan sonra. Basıldımı
basılmadımı streside bitti böylece.
Hayat nereye sürükleyecek bakalım aklımızı, gönlümüzü, bedenimizi ve en önemlisi
ruhumuzu hep birlikte.
Yazılarımda defalarca yazmıştım, bir kez daha yazayım siz okumamış olabilirsiniz.
Ben edebiyatçı falan değilim. Olmayada hiç niyetim yok. Edebiyat edebiyatçıların,
yazarların işi. Benim işim aklıma ne geliyorsa yazmak.
Bu arada sakın imla ve yazım nevi hatalar için de mesaj, mail falan atmayın, umurumda
değil...
Ha derseniz ki benimde bir düşüncem, bir duygum, bir ruhum, bir bedenim var
dillenmek isteyen o zaman atış serbest. Hele özellikle kadınsanız...Hayatı benim kadar çok sevdiğinize inanıyorsanız buyurun.
Hayattan nefret ediyorsanızda buyurun.
Umursuzsanız hayata karşı aman kesinlikle buyurmayın.
Ben Mevlana değilim. Hele 'Olayımda ne olursa olayım' nevi 'hiç kimse olmak' gibi bir
niyetiniz varsa sakın gelmeyiniz.
Yukarıda başlıklarını görmekte olduğunuz kitap 31 bölümden oluşuyor. Üç beş günde
bir üç beş yeni bölümü koyacağım sayfaya.
Moda olan her şeyi hayatımızdan çıkardığımız bir gün yaşasak ve o gün moda olan hiç bir şey yapmasak, giymesek, kullanmasak, dinlemesek, konuşmasak, gitmesek, koklamasak, süslenmesek, seyretmesek, yemesek, içmesek ve sadece kendimiz gibi ve sadece kendi gerçek tercihlerimizle yaşasak sonuçları ne olurdu acaba?.
Sizin kendinize ait kendi modanız ne acaba? (ve de var mı acaba?).
*********************************************************************************************
30.09.2011
Herkes bir şeyler demekte, bildirmekte, söylemekte. Herkes de diğerlerinin dediklerine, bildirdiklerine, söylediklerine isterse yorumlar yapmakta, cevaplar vermekte.
Evlerden, ofislerden, yollardan, arabalardan, sokaklardan her yerden her cinsten her yaştan milyonlarca insan birbirleriyle;
kelimeler,
harfler,
rakkamlar,
semboller,
fotoğraflar üstünden 'sessizce' iletişim içinde.
Gülmeler, gülüşmeler bile :) kıvamında yine 'sessizce' tabii ki.
Sesle, gözle, bedenle, kokuyla, dokunarak iletişimden, sessizce kelime ve sembollerle ve fotoğraflarla ilişkiye geçtik hep birlikte.
Ne bu be?. derken isyan eder nevi değil bu sorum. Ne bu be yani 'nedir bu?'.
Bu; 5 duyumuzun her biri tek tek devreden çıkmakta artık iletişimde gerçeği.
Bu; 6. duyumuz oluşmakta ve de gelişmekte 'sessizce' gerçeği.
Bu; İnsanoğlu evrim geçiriyor 'sessizce' gerçeği.
Bu; Beyinsel, düşsel iletişimin emekleme çağını yaşamaya başladı insanoğlu gerçeği.
Bu; İnternet ve cep telefonunun insanoğlu üstündeki en önemli etkisinin 5 duyumuzla vedalaşmak olduğu gerçeği.
Elveda şimdiki insana. Hoş geldin yeni insan.
Oldies Goldies ha..! Oldies Goldies ı de sessizce öneriyoruz ya..Bu da işin fıkra tarafı oluyor bu durumda.
Binlerce yıl sonra insanın evrimi tarihinde internet ve cep telefonunun insanoğlu nasıl değiştirdiğini anlatacak bilim adamları sadece 6. duyularını kullanarak 'sessizce'.
Ve eskiden 5 duyumuz varmış diyecekler 'sessizce'.
İnsanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar yaşanan en önemli evrim değişikliğine şahit olduğumuzu farkında mıyız acaba?.
6. duyumuzla evrene açılacağımızın da farkında mıyız acaba?.
İsterseniz kıçınızla gülebilirsiniz bana.
Umurum değil.
Nasılsa gülmeleriniz bile 'sessizce',ne görüyorum ne de duyuyorum sizleri.
*********************************************************************************************
29.09.2011
Bazı akşamlar da kanepede televizyona bakarken dalınan uyku neden bu denli güzel oluyor yahu. Bazen güzel bir filmi veya programı ıskalamanın iç sıkıntısı bile fıs gelip tırıs gidiyor bu keyfin yanında.
160 dakikalık 'Nurnberg Duruşması' filmini 40 dakikada bitirdim.
Kaç kişi uyuya kaldı bu gece televizyonun karşısında, kaç kişi de yorgun argın işinden şimdi geldi evine kim bilir şehir de acaba?.
Aynı saatlerde farklı şeyleri farklı insanlar aynı yapıyoruz.
Aynı mı doğduk, aynı mı olduk, her ikisi de mi?.
*********************************************************************************************
28.09.2011
Geçenler de canım pire olmak istedi. Bildiğimiz pire. Hani uzun bacakları üstünde yaylanarak metreleri hoplaya zıplaya geçen haşarat. Sonra vazgeçtim. Ben dünya döndükce bilinmek ve anılmak istiyorum. Halbuki pire olursam anılma şansım çok az. Hatta yok bile diyebiliriz.
Pirelerin ömrü doğal yaşam şartlarında kaç senedir bilmiyorum. Bugüne kadar pire olupta ölmedim hiç. Nereden bileyim. Neyse, de ki pire oldum ve öldüm. Cesedim iki taş arasında veya volkanik akıntıların içinde sıkışıp kalmalı ve milyonlarca yıl sonra da fosil olarak bulunmalı. İşte o nokta da cazibesini yitiriyor sanki pire olmak. Bu kadar hayvanın, ayının, öküzün olduğu bir dünyada kim farkeder benim pire fosilimi?.
Ayının, öküzün fosillerini çıkartırlarken ortaya, ben belki de bir taşın kıymıkları arasında gümbürtüye gideceğim.
Bu durumun bu günden ne farkı var ki?. Ben kendimi tam da tarihe mal edecek ve altmışbeş milyon yıl sonra bulunan en kıymetli fosiller arasında yer alacağımı zannederken, sonuç fıs mı olacak yine...
Tanrım ne yapmalıyım ne yapmalıyım diye kafamı patlatırken, ansızın karşıma çıkan yöneticiye pat (küt diye yakalansam belki yırtardım, boktan başladık sabaha) diye yakalandım. Olacak iş değil sabah sabah. Yedik mi cezayı. İki saat kapatılma cezası aldım. Kafa patlatmanın yasak olduğunu unutuyorum ha bire. Salak bir adam olma yolunda ilerliyorum. Salak bir adam olmanın yolunda emin adımlarla ilerlerken akıllı bir pire olmanın hayali kurmaksa tam dangalaklık her halde.
Tanrım ne yapmalıyım ne yapmalıyım diye kafamı patlatırken, ansızın karşıma çıkan yöneticiye pat (küt diye yakalansam belki yırtardım, boktan başladık sabaha) diye yakalandım. Olacak iş değil sabah sabah. Yedik mi cezayı. İki saat kapatılma cezası aldım. Kafa patlatmanın yasak olduğunu unutuyorum ha bire. Salak bir adam olma yolunda ilerliyorum. Salak bir adam olmanın yolunda emin adımlarla ilerlerken akıllı bir pire olmanın hayali kurmaksa tam dangalaklık her halde.
KIRıKLAR KIRıKLAR sonra yayına girecek 'Pire Adam' kitabımdan...
*********************************************************************************************
27.09.2011Nelerinizin eksik olduğunu fark ettiniz bu sabah?. Kim bilir edinmek istediğiniz neler neler var daha eksikliğini hissettiğiniz.
Tamamladığınız her bir eksikten sonra yeni bir veya bir kaç eksik daha çıkıyordur karşınızda.
'Eksikler hiç bitmiyor' diye dertleniyoruz da. Eksikleri tamamlarken hayatsa akıp gidiyor, zaman geçiyor. Dilimiz bir karış dışarıda eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz zaman akıp geçerken.
Bugün için var olan ve de yarınlar da karşınıza çıkacak tüm diğer eksiklerinizi de tamamlayacağınıza inanıyormusunuz yaşamınız sona ermeden?.
Eksiklerinizi tamamlamaya çalışırken 'kendinizi' yaşamın içinde eksik bırakmayın.
En çok ihtiyacınız olanı 'eksik' bırakmayın 'kendiniz'den.
*********************************************************************************************
26.09.2011
Günaydın ve çok iyi bir haftanın çok güzel ilk günü olsun bu gün.
Pazartesi sabahı 'mecburiyetlerinizi' keyif haline getirmenin yollarını bulmak gerekiyor.
Milyonlarca insan iş başı yaptı ve okullarına gitti bu sabah. Milyonlarca aile dağıldı sabahın erken saatlerinde. Akşam milyonlarca aile yine bir araya gelecek.
Ne güzel...Çalışıp, hak edip, koşturup bir araya gelmek yeniden.
Pazartesi günlerini çok severim. Yeni bir başlangıçtır hayatın yeni yedi gününe...
İyi bir hafta olsun herkese.
*********************************************************************************************
25.09.2011
Hangimizin ailesinden gerçek dostlar çıkıyor? çıkıyor mu? Ailemiz mi dostlarımız, dostlarımız mı ailemiz? diye düşünürüm bazen. Derken önüme düşen uzun bir şiirin son bölümünden;
..................................
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ....
Mevlana
*********************************************************************************************
24.09.2011
'Seni sen yapan özelliklere aşık olup sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar'.
'Kaybedenler Klübü'nden arakladım sessizce bu sözleri bu akşam.
Tüm aşıklara, kendini aşık zannedenlere, aşıkmış gibi yaşayanlara, sevenlere, seviyormuş gibi davrananlara, sevgi dolu yürek taklidi yapanlara
ithaf ediyorum yine sessizce kendi kendime.
Yarın cumartesi, bir gün sonra ki günde pazar.
Bu hafta sonu varsa aşık olduğunuz, aşık olduğunuzu zannettiğiniz, aşıkmış gibi davrandığınız veya sevdiğiniz, seviyor zannettiğiniz, seviyormuş gibi davrandığınız bir insan evladı onu ilk tanıştığınız gün ki haliyle baş başa bırakın bu hafta sonu.
İşe yarıyor mu bakalım bu durum mutluluğunuz adına?. Yarıyorsa bütün puanlar bana bu müthiş kıyağıma karşılık.
Yok baktınız ki hiç bir işe yaramadı, anlamadınız ve beceremediniz demektir
sizler için arakladığım bu sözlerin mana ve önemini.
'Seni sen yapan özelliklere aşık olup sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar'.
******************************************************************************************************************
23.09.2011 gününe ek dir.
Bizim kuşağın (benim 58' kuşağı diye adlandırdığım) yeniliklere karşı ne kadar kapalı olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleştim geçen son bir hafta süresince.
İyi kötü herkes internette. Web sitelerine girip çıkıyor, mail işi de tamam. Bizim kuşakta şaşırtıcı adette kişiyse bloglarla ilgili bilgi sahibi olmamış bu güne kadar. Ki blog kullanımı neredeyse web sitelerine yaklaşmış durumdayken hem de.
Facebook ve de benzeri sosyal sitelerde işler kolay. Kendini yeni açılımlara zorlamanın bir alemi yok,öğrendin mi bir kez yaz, çiz, yükle gönder. Oldu sana günün insanı hali.
Kendini zorlamadan geçmişe yaslanarak yaşama halini özellikle müzik tarafında çok görüyorum. Hala 60's, 70's, 80's cdlerini bol bol dinleyenler mevcut aramızda. Bana hiç cazip gelmiyor 70'ler de o gün ki sevgilimle dans ettiğim müziği tekrar tekrar dinlemek. O günün güzelliği her neyse, karşılığı veya daha da fazlası bu günün de güzellikleri içinde yer almakta.
İleriye doğru bakarken aklımız gerilerde mi kaldı?. Yoksa gerilerde kalan yaşanmışlıkların önüne geçecek yeni yaşamları keşfedip de alamadık mı bu günlerimizin içine...
Ben köstebek gibi arada bir burnumu dışarı çıkararak yaşamayı sevmiyorum, hele bu günün gittikçe renklenen ve de çoşan hayatının içinde. Bu günlerim dünlerden daha da güzel. Yarınlarım da bu günlerimden daha güzel olacak. Elli sene yaptıklarımı, ettiklerimi geriye kalan elli sene boyunca anlatarak vakit öldüreceğime, gelecek elli yıllar içinde de yapmaya ve de etmeye devam etmek daha cazip benim için.
Dünya hızla değişiyor ve gelişiyor her yöne doğru, tatlı tatsız hepsi içinde ama hep gelişiyor hep değişiyor her bir saniyede neredeyse. Eli kulağında uzaylıların 'cee' demesi kapımızdan.
Yahu o gün bugün olsa ve de sorsa uzaylıların biri bizim kuşaktan birine, 'siz de blog işleri ne alemde' diye, 'ööle' kalıverecek arkadaş cevapsız. Haydi bir gayret şu blog işine de el atın lütfen. Hatta blog ötesi ne var ne yoksa geriye kalanlarada.
Rezil oluruz uzaylılar alemine sonra. Zaten rezil oluyoruzdur kesin 20'liklere 30'luklara da, yüzümüze vumuyorlardır zarifliklerinden.
Onların bildiklerine sahip olamazsak bu günlerde, uçurumu daha da derinleştiririz gelecek yıllarda. Ve de onların bildiklerini, kullandıklarını kullanmazsak, kullanamazsak bugün, bir gün torunlarımızı uzaylı zannetmemizde çok mümkün. 85 yaşında dayım gelen mesaja cevap vermek için uğraşıyor. 87 yaşında ki dede ile 80 yaşında ki büyükanne de Skype dan konuşuyor eşiyle dostuyla. İsteyince oluyor demek ki..
Haftasonu bakalım kaçımız bir bloga üye olmayı başaracak. Merakla bekliyorum..:)
*********************************************************************************************
23.09.2011
Yaşantımıza giren sevimsiz, tadsız olayların tabiriyle 'başımıza gelen keyifsiz olayların' birer 'hal' olduğunu ve de yaşamımızın tamamı olmadığını öncelikle 'iyi anlamak ve bilmek' lazım.
Hayatımızın onlarla koridoru var 'yaşam öykümüzün' tamamını oluşturan. Sağlık, para, iş, hobiler, aile, arkadaşlar, dostlar, sosyal yaşam, sevgi, aşk, seks gibi...
Bu koridorların her birinde yaşanan büyük başarılar ve büyük mutluluklar ve de büyük başarısızlıklar ve büyük mutsuzlukları 'yaşamınızın tamamı' olarak algılayıp (sanıp)da sevinçden zıp zıp zıplarsanız veya üzüntüden salya sümük yataklara düşerseniz sabah akşam, 'diğer koridorlarda ki onlarla diğerlere' ne büyük haksızlık olur değil mi?.
Bu kitabı yazmaya başlamadan evvel ki yıllarda sadece bir kaç koridorda yaşadığım mutlulukların beni nasıl da kör etmiş olduğunu fart ettim yine yıllar sonra.
Bu kitabı yazmaya başladığımda da sadece bir kaç koridorda yaşadığım mutsuzluklar nedeniyle de neler neler ıskaladığımı fark ettim diğer koridorlarda.
Bu kitab da yazılı olanlar benim 2003 le 2010 arasında ki yıllarımın karşılığı. O günün ruhu, gönlü, aklı ve bedeniyle yazmışım (mışım).
Hayat çok kocaman. Bir kaşık su da boğmamak lazım en 'kıymetlilerimiz' olan 'ruhumuzu', gönlümüzü', 'aklımızı', 'bedenimizi'.
Ümidimiz bizim yarınlarımız. Hayallerimizde hedeflerimiz. Vaz geçmek en kolay fırtma şekli. Fit olmak halide aslında hiç de uygun değil en 'kıymetlilerimize'.
Aksi takdirde ne tekerleği keşfedebilirdik, ne de yeni aşklar yaşayacak mecalimiz kalırdı.
Bugün yeni bir gün.
Yaşam içinde kalan süremiz olsa olsa elli, yüz sene falan. Hayallerinin arkasına kocaman bir ümit duvarı ör hemen, hem de şimdi hem de sabahın köründe.
Ör ki, hayallerin bir gıdım dahi geriye gidecek yer bulamasın 'bahanelerin' e rağmen.
Günaydın herkese...:).
Fırtmadan ve de fit olmadan başlayacağınız güzel bir gün olsun bu gün hepimize.
********************************************************************************************
22.09.2011
Yaşamınızdan memnun değilseniz yaşamınızı değiştirin. 'Ama' diye başlamadan söze...
Sözünüzü hiç sakınmamanız gerekir 'kendinizden', hele sözünüzü 'özünüzden' hiç mi hiç sakınmayın. Kendinizle (özünüzle) sohbetlerinizde çok samimi olmalısınız (ki özünüzle yaşamınız ahenk içinde bir arada yaşayabilsin).
'Öz eleştiri' olmadan yaşamın içinde 'ne kadar'sınız ve de 'nesiniz' hiç bir zaman bilemezsiniz.
En sevdiklerinize sorun 'ben nasıl bir insanım' diye. Ne diyorlarsa da inanın. Sizin kendinize biçtiğiniz rollerin arkasında ki 'gerçek size' ulaşmanın yolu önce 'gerçek dostlardan' geçiyor.Unutmamak lazım, insan en çok yalanı kendine söyler. En çok sırrı (nıda) 'önce' kendinden saklar.
Yarın yeni bir gün.
Bu günü dün gibi yaşamışsan ve de dünden ve bugününden memnun değilsen demek ki her ne yaşıyor ve yaşatıyorsan 'yanlış' senin için.
Günaydın herkese. Gününüz çok mu çok aydın olsun.
Haydi yallah işe, anneliğe, babalığa, okula, karılığa, kocalığa, oraya, buraya, bin türlü tarafa...
Ya hayallerinizde ki 'yallah' nereye?.
Not: 3 gün oldu yazılarımı yayınlamaya başlayalı. Yüzlerce bölüm okundu. Görüyorum istatistik bölümünde. Enteresan olan yüzlerce insan yüzlerce bölüm okudu sadece 5 kişi üye olmaya cesaret etti. '0' sayıda insan da yorum yaptı (yapmadı). 'Sessiz izleyici' olmak işin kolayına kaçmak gibi geliyor bana. Sessiz sedasız gelip okuyorsunuz. Sessiz sedasız da geri dönüyorsunuz hayatınıza.
Sevin, sevmeyin, yanında olun veya karşı çıkın hiç fark etmiyor benim için. Ben yazıyorum ve de yazmaya devam edeceğim 'yorum' telaşsız. Kendimden saklanmamayı öğrendim. Çok rahatlatıcı müthiş bir konfor bu.
Size de öneririm. Saklanmadan yaşamanın konforunu.
*****************************************************************************************
21.09.2011
Bazen bir tiyatroda binince kez sahneye çıkıyormuşum hissi artık iyice belirginleşti ruhumun her yerinde. Ancak kendim gibi yaşayacağım hayatın da tam kıyısında olduğumu da çok net görüyorum artık.
Bütün mesele mecburiyetlerimizin sınırlarını hangi yönde belirlediğimizde yatıyor. Kendimize göremi, başkalarına ve de konulmuş kurallara ve beklentilerin sahiplerine göre mi bu sınırlar.
Kendin gibi yaşamak için attığın adımların 'cesaret' olarak adlandırılması da geldiğimiz noktadaki aczin ifadesi.
Bazen bir tiyatroda binince kez sahneye çıkıyormuşum hissi artık iyice belirginleşti ruhumun her yerinde. Ancak kendim gibi yaşayacağım hayatın da tam kıyısında olduğumu da çok net görüyorum artık.
Bütün mesele mecburiyetlerimizin sınırlarını hangi yönde belirlediğimizde yatıyor. Kendimize göremi, başkalarına ve de konulmuş kurallara ve beklentilerin sahiplerine göre mi bu sınırlar.
Kendin gibi yaşamak için attığın adımların 'cesaret' olarak adlandırılması da geldiğimiz noktadaki aczin ifadesi.
*********************************************************************************************
20.09.2011
Tüm kitabı bir seferde yayınlayamam. Bu da bir blog sonuç itibariyle..:)
Cuma gününe beş yeni bölüm daha koyacağım. Bu iki yeni bölümle Cuma'ya kadar sabredin lütfen.
*********************************************************************************************
19.09.2011
Sevindim. İçimden geçen ilk his bu oldu. İlk 24 saatte yüzlerce giriş oldu sayfalara
ve de yazdıklarıma.
En erkek hallerimle kelimelere döktüğüm duygularım ve düşüncelerim nedeniyle 'seni çarmıha gerer kadınlar' diye uyarmıştı sevdiklerim. Hiç tınmadım.
İyiki de tınmamışım.
En çok kadınlar okuyor. Zaten bakmayın 'en erkek' hallerime. Ne varsa ne yoksa
hepsi kadınlar için.
Yeni başlıyoruz daha.
Yolun başının da başı bu günler. Yorumlarınızı buraya da yazabilirsiniz.
O zaman hep beraber paylaşırız ne var ne yoksa...
Cuma günü yeni dört bölüm daha geliyor.
*********************************************************************************************
18.09.2011
Yıllardır yazdım durdum.
Yıllarca daha da yazacağım.
Yazılınca basılır sandım. Basmadı kimse. On kadar yayınevi red etti nazikçe veya 'aile yayıneviyiz' bile diyen çıktı. Demek ben 'aile aile' yazamıyorum.
Ha birde 'daha light hale getirirseniz basabiliriz' dediler. Demek ben 'hard' yazıyorum.
Doğrudur. Hard diye girince hayat light gibi yazamıyor insan.
O bu şu derken baktım yıllar geçiyor, kimsenin de basacağı yok, ben de bu blog da ne var
ne yoksa açayım kamu aleme dedim.
Bir gün bakarız kağıda da dökermiyiz diye. 'Herkes' gibi olamadığım için ve bu yüzden
'herkes'in beklentilerini yerine de getiremediğimden çok da ümidim yok 'herkes'den
birinin diğer 'herkes'lere okusun diye kağıda dökeceğini yazılarımı.
Sadece bu kitabı değil yazdıklarımın hepsini paylaşacağim sizlerle bundan sonra. Basıldımı
basılmadımı streside bitti böylece.
Hayat nereye sürükleyecek bakalım aklımızı, gönlümüzü, bedenimizi ve en önemlisi
ruhumuzu hep birlikte.
Yazılarımda defalarca yazmıştım, bir kez daha yazayım siz okumamış olabilirsiniz.
Ben edebiyatçı falan değilim. Olmayada hiç niyetim yok. Edebiyat edebiyatçıların,
yazarların işi. Benim işim aklıma ne geliyorsa yazmak.
Bu arada sakın imla ve yazım nevi hatalar için de mesaj, mail falan atmayın, umurumda
değil...
Ha derseniz ki benimde bir düşüncem, bir duygum, bir ruhum, bir bedenim var
dillenmek isteyen o zaman atış serbest. Hele özellikle kadınsanız...Hayatı benim kadar çok sevdiğinize inanıyorsanız buyurun.
Hayattan nefret ediyorsanızda buyurun.
Umursuzsanız hayata karşı aman kesinlikle buyurmayın.
Ben Mevlana değilim. Hele 'Olayımda ne olursa olayım' nevi 'hiç kimse olmak' gibi bir
niyetiniz varsa sakın gelmeyiniz.
Yukarıda başlıklarını görmekte olduğunuz kitap 31 bölümden oluşuyor. Üç beş günde
bir üç beş yeni bölümü koyacağım sayfaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder