20 Mart 2012 Salı

ARALIK 16-17-18 2011 GÜNLÜK YAZILAR ARŞİVİ

ARALIK 16-17-18 2011 GÜNLÜK YAZILAR ARŞİVİ

18.12.2011

‘Bu işler’ diye işler var. Hangi işler derseniz, eskilerin tabiriyle;
‘Fuzuli işler’.
‘Fuzuli işlerle uğraşma’ diye büyütüldük hepimiz. Hele ben. Ne çok duydum taa çocukluğumdan beri bu lafı.
Sonra baktık ki, fuzuli işler diye bizim uğraşmamıza engel oldukları işler, hayatımızın tamamıymış neredeyse.
Unvanı bile vardır,
‘Fuzuli İşler Müdürü’.
Fuzuli işler lafı kalmadı artık galiba, yeni kuşaklar bizden uyanık çıkıp, ebeveynlerini hakladılar bu konuda.
Ancak,
Fuzuli işler gitti, yerine ‘bu işler’ geldi.
Ben bile ağzımdan kaç kez kaçırdım kim bilir genç insanlara karşı,
- Bu işlerle uğraşma çocuğum…
Ne işlerle uğraşmayayım demediler, büktüler boyunlarını oturdular aşağıya.
Büktüler oturdular da,
Sonra büyüdüler, oldular mı sana büyük büyük insanlar. Şimdilerde,
Çekiyorlar bir kenara,
Sohbet etmek istiyorlar bu işlerle ilgili.
Sohbetlerin konularını al götür ebeveynlere, eş, dost, akrabalara,
Bir kaş havada, anında yerler lafı,
- Fuzuli işlerle uğraşma.
Baktım yaşım ilerledikçe canım ne isterse yapıyorum, ne isterse konuşuyorum, neye nasıl cevap vermek istersem veriyorum, atış serbest,
Zaten açık olan çene, iyice açıldı mı üstüne üstlük,
Birde açılmış çeneden kahve falı misali, çıkan iki kelamda bir iki insanın işine yaradı mı,
Yaradı.
Ben de oldum sana, ‘Bu işler uzmanı’.
Aklı başında, başı kıçı belli, cevaplarının ilimden, bilimden alındığı konular ilgi alanıma girmiyor.
Sor, bilmiyorum cevapları zaten.
Benim ilgi alanıma, benim kuşağın anne babalarının tabiriyle,
‘Fuzuli işler’,
Bizim kuşağın tabiriyle,
‘Bu işler’ giriyor.
Bu işler, kendilerine ‘normalim’ diyen insanların fuzuli bulduğu işler.
Akıllı insan işi değil dedikleri bu işler kısaca.
Aklı başında insanların içine düşmeyecek, akıllarına gelmeyecekleri durumlar bunlar.
Bende akıl olmadığı, normal insan sınıfından da yıllar evvel atıldığım için bu işlere bulaşmış insanlarla iletişim kurmam gayet kolay oluyor.
Onlarında benimle.
‘Bu işler’e karışmış insanlar çok çaresizler.
Ne aile, ne akraba, ne arkadaş, ne karı, ne koca, ne sevgiliye ve de nede psikologlarına açamadıkları, hatta bazen utandıkları durumlarını anlatıyorlar.
Bana çok normal geliyor,
Onlara da.
Ancak bizlere normal gelen ve ciddi ciddi vakit, emek ayırıp üstüne konuşmalar yapıp, çözümler üretmeye çalıştığımız konular,
Başka insanlar için fuzuli işler.
Konular genelde, aşk, sevgi, insan ilişkiler, seks, para, pul, yeni iş projeleri, insanlara destek programları üzerinde toplanıyor.
Birkaç misal;
Oturup konuşuyoruz dostlarla,
Ülkede ve dünyada milyon doların üstünde nakit parası olan, borcuda olmayan insanların paralarının yarısını nasıl kaparız, sonrada dünyada ki aç, hasta, çaresiz insanlara, çocuklara nasıl destek veririz diye.
Soygun planları da dahil buna.
Zenginden al, fakire ver projesi.
Misal;
Benim kuşak kadınlı erkekli alt taraflarının hem önü hem de arkası için, yani giriş çıkış noktaları için, ha bire doktor kontrolüne gidiyorlar yaşlar ilerledikçe.
Düşüncemiz, kadınlı erkekli gruplar oluşturarak hastanelerle sıkı pazarlıklar yapıp,
‘Alt takım, komple bakım’ sloganı ile periyodik bakımlarla, ufak tefek operasyonları ucuza getirmek.
Misal;
Kadın bir adama aşık, ilişkileri de var. Adam yaşlı, kadın genç. Kadının bir de sevgilisi var, sevgili yaşlı adamın iş yerinde çalışıyor üstüne üstlük. Bu arada yaşlı adamın karısı hamile kalıyor. Yaşlı adamın karısının, bizim kadının sevgilisiyle de ilişkisi olduğu dedikodusu da var ayrıca.
Genç kadın soruyor bana,
- Bu adamlar beni aldatıyorlar mı? Diye.
Oturup konuşuyoruz.
Size deli saçması gelebilir, ancak o kadının hayatı bu. Bana normal geliyor.
Misal;
Kadın sevgilisiyle sevişirken kritik bir anda ampul patlıyor. Bu durum kadının keyif düzenine büyük bir artı taşıyor. Şimdi kadının sevgilisi cebinde kese kağıdı ile geziyor sabah akşam. Adama sinir basmış, dertleşiyor.
Konuşuyorsun ister istemez. Onların mutluluğu söz konusu.
Misal;
Adamın beş altı sevgilisi var. Çok perişan durumu. İkiye düşürmek istiyor. Ha bire sıralama yapıyor elemeler için, hiç birinden vazgeçemiyor, sıkıntısı büyük.
Dertleşmek, paylaşmak şart oluyor. Çok zor durumu.
Misal;
Genç arkadaşım anne babaya kıl. Bilerek çakıp duruyor okulda. Psikologa götürüyorlar, iyi rol kesiyor. Bana soruyor, devam mı edeyim rol kesmeye, yoksa okula mı döneyim diye. Bende rol kesmeye devam et, okuyarak bir yere gelemezsin, sevdiğin iş de uzman olmaya çalış esas derken, yakalandık hatta babaya, yedik fırçayı, şaka gibi, dedi ki;
- Bırakın bu işleri.
Çocuk bu işleri bıraktı rolü yapıyor şimdilerde, ama ben bırakmıyorum peşini konunun. Çocuğun geleceği söz konusu.
Misal;
Aşık olmuş şapşalım bacak kadar boyuyla. Kime açsa konuyu, başını okşuyor, ‘büyüdü de aşık oldu, kah kah kih kih’ diye gülüyorlar çocuğa. Büyükler işin gırgırında. Çocuk göz yaşlarına boğuluyor yalnızken.
Saatlerimi veriyorum, aşkı dinliyorum ondan. O kendini iyi hissediyor anlattıkça, bende bilgi, duygu dağarcığıma eklemeler yapıyorum haliyle.
Çocuk mutlu, ben mutlu.
Misal;
Öğrencilerle çalışma yapıyoruz birlikte.
Eğitim düzenini baştan sona değiştirecek bir proje geliştirdik. ‘Bin bir ders’ taktık adını.
Bir bina var ama, isteyen sosyalleşme adına kullanıyor, isteyen derslere giriyor.
İsteyen gidiyor bin bir dersten istediği kadarını seçiyor, istediği derslerden istediği kadarını öğrendiğine kendi kanaat getirirse, diplomasını kendi yazıyor çıktısını alıp, mezun oluyor.
Şahane hayal, ama ister istemez vakit alıyor tabii ki.
Böyle onlarla, yüzlerle kişiyle, olayla, projeyle tek tek ilgilenmek, uğraşmak hiç de kolay değil.
Tamamı, bir kısım başka insanlar içinse fuzuli işler.
Aklı başında işler değil,
Bu işler.
Aklı başında dediğimiz insanların,
Aklı başında işler yapa yapa kendilerini ve bizleri ve de dünyayı getirdikleri durum da ortada.
Yine aklı başında insanların değimleriyle;
Ciddi ciddi okumak, eğitimler almak,
Ciddi ciddi çalışmak, paralar kazanmak,
Ciddi ciddi projeler üretip insanlığı, gezegeni kurtarmak,
Adına bizleri ve kendilerini getirdikleri noktada,
Dünyanın tepesini delindi, geriye dönüşü olmayan fena mı fena bir yola çıktı insanlık ve tüm yaşam.
Dünyanın doğal kaynaklarının yüzde 65’ini dünya nüfusunun yüzde 15’i kullanıyor.
Dünya nüfusunun yüzde 40’ı açlık sınırında yaşıyor, yüzde 10’u her gün açlık ve susuzluktan ölme tehlikesi yaşıyor ve de ölüyor da.
Aklı başında ciddi insanların ciddi projeleri ve hedefleri nedeniyle çıkardıkları savaşların sonucu, binlerle, on binlerle, yüz binlerle sıradan sizin bizim gibi insanlar nedenini bile kavramaya vakitleri olmadan ölüp gidiyor.
Her yerde insanlar mutsuz. Mutluluğu yakalarız diye saçı başı dağıtmış çabalıyor.
Hatta şu an dünyanın düzeni sağlamaya çalışan, yöneten, yürüten aklı başında ciddi ciddi insanların kendileri bile mutsuz.
Benim etrafımda, aklı başında ciddi ciddi yaşayan insanlarda dahil bu mutsuzluğa.
Bu aklı başında ciddi işler bir moka yaramıyor belli ve ben daha çocukken çakmışım durumu.
Yaramadığını da, yine aklım başımda diyen, ciddiyim diyen insanlar şikayetleri, mutsuzlukları ile sabah akşam teyit ediyorlar zaten.
Benim söylememe ve iddia etmeme ayrıca gerek yok.
Aklı başında ciddi ciddi insanlar sabah akşam bir birlerini yiyorlar, kim daha aklı başında ve ciddi diye.
Sonrada lafı gelince, neyin fuzuli işler olduklarına da onlar karar veriyorlar ayrıca.
Herkes şey okullarında okuyup, ciddi ciddi işler sahibi olamıyor.
Onlar akılları çok başlarında, ciddi ciddi okullar bitirip, ciddi ciddi çalışıp dünyanın içine ederken,
Ben kendimi yetiştirdim, eğittim, çalıştım, çabaladım,
Oldum sana ‘bu işler’ uzmanı.
Ben fuzuli işlerle uğraşıyorum.
Herkesin bir işi var, küçüklü büyüklü,
Benim işler küçük işler.
Benim işler küçük işler ama, bu işlerde birkaç insanın birden yüzü gülüyor en azından.
Onların işlerde bakıyorum, bırak birkaç insanı, kendi yüzleri bile gülmüyor, hepsi mutsuz.
Ha, bir de, doğru biliyorsam dakikada kırk bebek ölüyor açlıktan, susuzluktan dünyada onların aklı başında ciddi işleri yüzünden.
Benim işler,
Fuzuli işler, fuzuli ama,
İyi bu işler.
Kimse ölmüyor, tam tersine yaşam sevinci doluyor içlerine insanların.
Her geçen gün artıyor da müracaatlar.
Aklı başında ciddi ciddi insanlar böyle ‘götürmeye’ devam ederlerse dünyayı ve insanlıklarını ve insanlığı,
Bu işlere tek başıma yetişemem gelecekte.
Yardımcılar edinmem şart.
Aklı başında ve ciddi ciddi olmayanlar arasından tabii ki.
Zaten yapmazlarda bu işleri.
Bu işler,
Fuzuli işler.
Ama bu işler, çok ciddi,
Uzmanlık isteyen işler.
Diplomasını, okulların değil,
İnsanların verdiği işler.
İnsanları sevmedikçe,
İnsan olmak için çok çaba harcamadıkça,
Hayat boyu çalışmadıkça,
Uykunda bile çalışmadıkça,
Beceremeyeceğin işler.
‘Bu işler’,
Çok zor işler.
Not: Aklı başında ve ciddi ciddi olmayanlara sesleniyorum bu vesile ile ve müracaatlarınızı bekliyorum diyorum. Yapacak çok işimiz var. Gidişata el koymak şart oldu.
17.11.2011
Bir çok farklı hayatı bir arada yaşarken, aslında en çok yaşamak istediklerimiz neler?
İçinizde, barda içerken aslında hacca gitmeyi çok isteyen var mı?
İçinizde, sabah ofisine girince eline ne geçerse kırıp döküp geri dönmemek üzere işinden çıkıp gitmek isteyen var mı?
İçinizde, karısıyla kocasıyla yan yana uyurken, yerinden kalkıp üstüyle başıyla veya üstsüz başsız evini terk etmek isteyen var mı?
İçinizde, köyden kaçıp şehre veya şehirden kaçıp köye göçmek isteyen var mı?
İçinizde, dinini değiştirmek isteyen var mı?
İçinizde, tüm giysilerini birilerine verip, tüm gardrobunu yenilemek isteyen var mı?
İçinizde, içip içip aklına gelen her çılgınlığı fütursuzca yapmak isteyen var mı?
İçinizde, kendi cinsinize karşı yakın duygular besleyen, bir ilişki kurmak isteyen var mı?
Son soruya kadar çevremdeki insanların çoğunluğu patır kütür veriyorlar cevapları.
Son soruya geldiğimde, kimi hemen hayır diyor, üstüne basa basa,
Aman yanlış anlaşılmasın gibi,
Kimi bir an için düşünüyor aslında, sonrasında yine basıyor hayırı.
Kimi hiç düşünmemiştim diye yalan söylüyor.
Belki hayatım boyu bu soruyu yüzlerce insana sordum, içlerinden sadece biri evet dedi.
İnsanlar her konuda konuşabiliyor.
Aklınıza gelen her konuda ne sorarsanız sorun verecekleri cevaplar var.
Veya her soruyu sorabiliyorlar.
Konu seksle ilgili, cinsellikle ilgili tarafa gelince, başlar hafiften öne eğiliyor, suratlar düşüyor, kem kümler başlıyor.
Kimler arasında?
Kadınlarla erkekler arasında.
Diğer tarafta, kadın kadına sohbetlerde,
Erkek erkeğe sohbetlerde seks ve seks bağlantılı tüm konular en ince detayına kadar konuşuluyor.
Demek ki, her cins kendi cinsi ile rahat ediyor bir tek, konu seksse.
Neden?
Ayıp mı?
Gerek mi yok?
Özelimiz mi?
Bizler bu nevi konularla ilgili karşı cinsle konuşmaz mıyız kural olarak?
Aile terbiyemiz mi müsaade etmez?
Toplum ahlakına mı aykırı?
Hakkımızda iyi mi düşünmezler sonra?
Aforoz mu ediliriz sevdiklerimiz tarafından?
Bin tane neden say dur.
Yaparız ederiz ama konuşmayız üstünde.
Hatta okumayız da seksle, sevişmeyle ilgili yayınları.
Hatta ola ki filmin içinde veya tiyatroda erotik bir sevişme sahnesine ansızın yakalanırsak bir rahatsızlık olur salonda, herkes bir kıpırdanır yerinden veya taş keser oturduğu yerde.
Hatta şu lafı bile duyarız ‘amaan nereden çıkardın şimdi bu konuları’
Töbe töbe diyenleri de saymak lazım.
İnsanların kendi bedenleriyle aralıkları farklı farklı olsa da hayatları boyu en çok yaptıkları üç eylem;
Karnını doyurmak,
Çişini, kakasını yapmak,
Sevişmek.
Yeme içme konusunda lafı olmayacak tek bir insan yoktur.
Herkes yeme içme konusunda uzmandır ve de uzmanlığını da yeri gelince hemen koyar ortaya sohbetle dahi olsa.
Çiş, kaka konusu da tıbbın uzmanlık alanı, varsa öğrenmek istediklerin, gidersin doktora, anlatır sana doğruları.
Sevişmek ve seksle ilgili tarafına gelince hayatın herkes sus pus oluyor.
Kendi cinsinle yaptığın sohbetler hariç.
Neden?
Dön başa, neden ayıp, ayıpla ilgili soruları da sıraladık zaten.
Benim görüşüm en önemli nedeni sevişmek ve seks; tabu.
Tabu olarak enjekte ediliyor bizlere.
Din de bu tabuyu körükleyince,
Oluyor sana kocaman bir ayıp.
TDK Büyük Sözlük tabu kelimesinin anlamını şöyle açıklıyor;
‘Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dini inanç’, ‘tekinsiz’, ‘yasaklanarak korunan’.
Bir anlamda insanlar koruyorlar da demek bu yönlerini, bir zarar görmesinler diye.
Ne zararı olacak diye sorarsanız da, yine aynı cevaplardan biri, ayıp.
Ve de işin enteresanı,
Cinsellik, seks, sevişmek, erotizm, porno bir anılıyor toplumun büyük bir kesiminde.
Bu bir paket.
Porno düzeninde bir film, fotoğraf, tiyatro, dergi, show izlemeyebilirsiniz, seyretmeyebilirsiniz, sizi temsil etmeyebilir.
Erotizmden uzak bir insan olabilirsiniz, erotizm sizin için bir şey ifade etmeyebilir.
Ancak, sevişmemiş, seks yapmamış bir insan olamazsınız.
Sevişmeyi, seksi sevmeye de bilirsiniz.
Ancak tüm bu nedenleriniz seks ve sevişme üstünde konuşma yapmanıza, görüş bildirmenize, yorum yapmanıza, tartışmanıza engel değil.
İnsanları yerinden zıplatmayı seviyorum.
Konuşurken konuşurken tabulaşmış, bahsi kesinlikle açılmayan konuları, kelimeleri pat diye soruyor veya konuşmaya başlıyordum yıllarca.
Sonrada, keyif köşeme çekilip seyrediyordum onları.
Formatı bozulan insanlar çok sevimli oluyorlar.
Kızgınlık dahi üretseler.
Kızgınlıklarına kızgınlıkla karşılık vermeyip, kendi köşemden seyretmeye devam ettikçe, kavga da çıkmıyor.
Tartışma olabiliyor bazen.
Sakıncalı olabiliyorum.
Temkinler artabiliyor da bana karşı.
Bakışları sertleşebiliyor.
İçlerinden ‘acaba sapık mı’ diye düşüneni de çıkıyordur mutlaka.
Gülebiliyorlar da.
- Merhaba,
- Merhaba,
- Nasılsın bugün?
- İyiyim, sen nasılsın?
- İyiyim, akşam çok güzel seviştim de.
- !!!
Kadın kadına evet, olabilir.
Erkek erkeğe evet, olabilir.
Kadın erkeğe ise evetler olur sana hayır. Olamaz bu konuşma kadınla erkek arasında.
Örf, adet, gelenekleri severim, içinde yaşamayı da.
Etik değerlere de inanırım,
Aile terbiyesi de aldım, inanırım da,
Hepsi insan icadı olsa da…
Ama insanlığım insan icatların hepsinin önünde yürüyor.
İnsanlığım hayatımın tamamını ve de tüm insanlığı ve tüm evreni temsil ediyor.
İnsanlık da benim,
Evren de benim,
Çok bağlı olduğumu derinden hissettiğim patron da benim.
Hepsi benim içimde var oluyorlar.
Ben de onların bir parçasıyım.
Tabuların değil ama.
İnsan icadı tabulara karşıyım.
Tabularla insan olacağıma,
İnsanlığımla tabuları yıkmayı tercih edenlerdenim.
İçimizde sakladığımız gizlerimiz olabilir.
Her konuda. Her boyutta.
İnsanca.
Gizleri tabulaştırmaksa,
Bir anlamda kaçmak.
Kendinden.
Yüzleşememek kendinle.
Yüzleştiklerinin kabul göremeyeceğinden korkmak.
Korka korka yaşamaksa,
Yaşamın içinde korkularınla var olmaksa,
Yaşamın tamamını kucaklamadan yaşamaksa,
Bizi daha da insan yapmaz.
Daha çok saygı da görmeyiz, sevgi de bu yüzden.
Taraftarlarının sayısı artar belki o kadar.
Sığınırsın sen de, güvense aradığın.
Ama hep bir tarafın vardır ki,
Konuşmak da istersin aslında.
Kendinden gizlesen de.
Ben o konuşmaları duyuyorum insanların kendi kendine yaptığı.
O yüzden de yazıyorum, bizleri.
Biz de okuyoruz.
Sessizce olsa da.
Ki,
O sessizliğin içindeki sesler,
Kelimelere dökülüyor,
Bir sonraki yazıda. Soruyor?
- Sizce iyi seks nedir?
Tarif vermek isteyenler var mı kendince?
Var.
Başladınız bile.
Aklınıza geldi.
Gözünüzün önünden geçiyor.
Ama,
Yok.
Ayıp.
Yazmam.
Söz.



16.12.2011
- Lezbiyenlerin sayısı artıyor mu sence?
- Ya artıyor, ya da su yüzüne çıkmaya başladı son zamanlarda ve daha da artacak böyle giderse, sebepleri de belli sanki..
Diye başladı arkadaşımla sohbet. Kendimce anlattım nedir sebepleri diye.
Güzelleşme işine dış görüntüden başladı kadınlarda, erkeklerde.
Uzun yıllar, çağlar boyu. Şimdilerde de son hız devam dış görüntünün güzelleşmesi adına faaliyetlere.
Ancak ve tahminim bizim kuşaktan başlamak kaydıyla, dış güzellikle ilgili gelinen noktalar, yeteri kadar mutluluk getirmedi, taşımadı kadınlara ki, iç güzellikleri üzerinde de başladılar çalışmalara, hem de yoğun biçimde.
Ki, eğer mutluluğu kadın erkek ilişkileri koridorunda, iç güzelliklere yapılan yatırımlar yanlıştır, erkek kısmının çoğunluğu direk olarak dış güzelliklerle ilgilidir önce. Nettir.
Ha bire, kadınlar diyorum iç güzelliklere yatırım yapanlar için, erkeklerde vardır aralarda mutlaka, ama hem kıvamı, hem sayısal karşılığı azdır, yeterli değildir.
Bu işin başını kadınlar çekiyor, tartışmasız.
Gelelim iç güzelliklere yapılan yatırımlara.
Kadın evrenin en enteresan canlısı.
Davranışları ve tepkileri kategorize edilemez tek canlı.
De ki kategorize ettin, dalgalanmaların şiddetleri ve sürekliliği adına en küçük garanti yoktur.
Kadınlar dalgalanıyorlar yine.
Dalgalanmaların şiddeti de artıyor gün be gün.
Kadınlar okuyor, ha bire ve dur durak demeden.
Kadınlar seminerlere gidiyorlar,
Kadınlar özel grup çalışmalarına katılıyorlar hem yurtiçi, hem de yurtdışı.
Kadınlar en güzel sözleri saklıyor, yayıyor, okuyor, belliyorlar.
Kadınlar kendi özleri ve ruhlarının gelişimi adına son hız çalışıyor ve de gelişerek değişiyorlar gün be gün.
Müthiş bir çaba içine girdi kadınların büyük bir kısmı bizim kuşakta son on yıldır.
Hatta bir alt kuşak kadınlarda katıldılar son üç beş senedir bu değişime.
Eminim memnunlarda gelişmelerden ve de değişimlerden ki, coştukça coşuyorlar, coşturuyorlar.
Yalnız, eğer ki konu kadın erkek ilişkileriyse,
Gördüğüm ve izlediğim kadarıyla pek de olumlu sonuçlar alınamadı verilen çabaların karşılığı.
Belki var olan veya fit olunan sevgililere, kocalara, çocuklara ve etraflarında ki insanlara tahammüller arttı, iletişimde itiş kakışlar azaldı, o kadar.
Uyum konusunda yollar kat edildi, belki o kadar.
Ancak bu çabaları değerlendirecek, karşılığını verecek, farkı algılayacak erkekler yeteri kadar var olamadı etraflarında.
Var olanlara da bakıyorum, bir de kadınların kendine,
Tam olamamış gibi sanki.
Olamadığını da ya dillendiriyorlar, ya da hissettiriyorlar zaten.
Derin, derinlikleri yoğun, yoğunluklar içinde ermiş bir kadın cinsi çıkmaya başladı ortaya.
Zaten her şeyi bilirler hallerine ekler yapıldı,
Tam bilir olma yolunda.
Tam bilmek iyi bir şey mi?
Amacının ne olduğuna bağlı.
Kendi özünde, kendini geliştirmekse amacın iyi bir şey.
Kendini geliştirirken insanlığa, insanlara faydalı olmaksa, tabii ki iyi bir şey.
Mutluluğu kendi bireysel yaşamının içinde yakalamaksa hedef, iyi bir şey.
Kendin gibi insanlarla bir araya gelmenin kapılarını açmak, açtığın kapıdan yeni dostlar, arkadaşlar edinmekse iyi bir şey.
Kadın erkek ilişkisindeyse, iyi bir şey değil.
Erkeğin kendi krallığını kurduğu, kendi krallığının hükümdarlığını koruma refleksi adına hiç de iyi bir şey değil.
On sıfır geriden giderken, üstüne bir on gol daha yemek istemez hiçbir erkek.
İsteyenlerin, kendini geliştirmek için yola çıkmış erkeklerinde sayısı bizim kuşağın kadınlarına yetmez.
Arz talebi karşılayamaz.
Ve de bugüne kadar erkeklerden kaynaklanan hüsranlar ve hayal kırıklıkları da tetikleyince gidişatı, duygu aleminde ruhları da yaralayınca, ürkek kıldı ileriye doğru atılacak adımları ve de kaçırıverdi hevesleri.
Ve de,
Lezbiyen ilişkilerin sayısı ve oranı artmaya başladı.
Nettir durum.
Veya lezbiyen ilişkiler hep vardı da, insanlar ortalığa açılmak yönünde daha da cesur oldular.
İçi güzel, dışı güzel insanlar; hem içlerinde ki, hem de dışlarında ki güzellikleri paylaşan, paylaştıran, takdir eden, takdim eden, tavlanan insanları sevmeye başladılar cinsiyet farkı ayırt etmeksizin.
Eğer ki, gelişmişlikte geldikleri noktada kendi başlarına yaşayamıyorlarsa ihtiyaçları olan tatmin duygularında, ellerini tutacak, gözlerine bakacak bir insan aradılar cinsiyet farkı ayırt etmeksizin, paylaşımları yaşayabilmek adına.
Kadınların bir kısmı baktı ki, erkek milletinden fayda yok,
Baktı ki, erkek milletiyle aralar gittikçe açılıyor,
Baktı ki, hayatın ikinci yarısı da kendi gibi, kendi gibisi yaşamak için son şans,
Yakınlığı, sevgiyi, şefkati, gelişmede ki ortaklığı için seçimini kadından, kendi gibi olandan yana yapmaya başladı kadınlar.
Galiba.
Galiba diyorum, ne kadınım, ne de kadın gibi hissedip düşünebilirim.
Empati kurmaya çalışabilirim o kadar.
Gözlemler, izler, dinlerim o kadar.
Yalnız kadın sayısının artış oranıyla,
Lezbiyenliği tercih eden kadın sayısının artış oranı aynımı acaba?
Ben sosyolog, psikolog olsaydım araştırırdım bu konuyu.
Sonrada bir rapor çıkarırdım ortaya.
Bu raporu da erkek erkeğe kahveler, statlar gibi yerlere asardım.
Özellikle de okullara.
Kadın erkek eşitliği ile ilgili eski yoğunlukta araştırmalar, yayınlar yok artık.
Kadın erkek eşitliğinin laf ebeliği kısmını geçtik çoktan.
Geçtik, çünkü kadınlar eşit olmadıklarını anladılar sonunda.
Eşit olmadıklarını, kendilerini geliştirmek adına verdikleri çabaların bir yerlerinde fark ettiler sonunda.
Bakışlarından belli.
Davranışlarından.
Konuşmalarından.
Yürüyüşlerinden bile belli.
İlgi gösterdikleri alanlarda koydukları hedeflerin derinliklerine doğru verilen uğraşlardan belli.
Erkekse, güzelliği hala memede, kalçada arıyor.
Meme, kalça güzelliğiyle pirim toplayan, topladığı pirimler ile tatmin olan kadınlarda körüklüyorlar bu gidişatı.
Toplum üçe ayrılıyor.
Başı kadınların çektiği gelişmişler, gelişmeye devam edenler,
Düz kadın erkek ilişkilerinden karşılıklı olarak tatmin duyanlar,
Ve gelişmek gibi bir kaygıları olmayan, yiyip, içip, sevişip, para kazanan erkekler diye.
Düz kadın erkek ilişkilerinden tatmin olanların içinde kadın erkek sayısı eşit gibi.
Gelişmekte olan insanlar kategorisinde çoğunluk kadınlarda.
Gelişme ihtiyacı duymayan insanlar kategorisinde de çoğunluk erkeklerde.
Hadi gidelim şöyle bir on sene, yirmi sene sonraya.
Bakalım nasıl bir toplumda yaşayacağız.
Bizim kuşağın kadınlarının tetikledikleri değişimin karşılığı ne tablo çıkacak karşımıza.
Düz kadın erkek ilişkilerinde tatmin olan, yani kadını meme, kalça olarak değerlendirip, akşama da karnı doyan üstüne de sevişen erkeklerle, onları bu yapı içinde elinde tutmak için kendi aralarında rekabet içinde olan kadınlardan oluşan bir kesim insan, biir.
Kendi kişisel gelişimi ve de aktarımlarıyla birkaç alt kuşağı etkilemiş, etkilenmesini sağlamış ağırlığı kadınlardan oluşan, tek başına veya iki kadın birlikte yaşayan insan kesimi, ikiii.
Gelişmek için bir nedeni olmadığını düşünen, üşenen, kendi krallığının hükümdarlığından taviz vermeden yaşamaya devam eden ve tek başına yaşayan erkeklerden oluşan bir kesim daha etti, üüç
Ha birde arada derede kalmışlar var, küçük yüzdelerde, geçelim onları.
Tablo budur.
Tablonun bu olacağına dair veriler de güçlü.
Kadınlar dış güzelliklerine iç güzellikleri de eklemeye devam ettikçe, çizdiğim bu tabloda değişmeyecektir.
Kadınlar kendi iç mutluluklarını ya kendileriyle yaşayacak ve de kendileriyle paylaşacak,
Ya da kendi gibi olan diğer insanlarla.
Kendi gibi olan insanların içinde erkek sayısı da yeterli olmadığından,
Diğer insanlarda kadın olacaklar mecburen.
Yıllardır evlere hapsolmuş kadın kadına yaşam, kadın kadına paylaşımlar, kadın kadına mutluluklar,
Kendi parasını kazanan, bildiği gibi harcayan bizim kuşağın kadınlarıyla evlerden dışarı çıkıp, tatillere, eğlencelere, sokaklara, sosyal hayata, kültürel faaliyetlere, her yere yayıldı.
Sohbetinden memnun olduğu,
Gelişimini takdir ederken, aldığıyla verdiğiyle daha da tatmin duyduğu,
Zaten çağlar boyu huyunu, suyunu iyi bildiği,
Rekabet içinde olsa da, genel anlamda sevdiği, zaten kuşaklar boyu hayatın her diliminde iç içe yaşadığı, kader otağı hem cinsiyle bir tek sevişmemişti bu güne kadar kadın kısmı,
Şimdilerde kendi tercihi ile sevişmeye de başlayınca,
Ve de bu tercihi yapanların sayısı da arttıkça, cesurca ve yüreğiyle toplum içine kaynadıkça,
Toplum içinde de tepki görmedikçe, almadıkça,
On sene, yirmi sene sonrasının değil,
On kuşak, yirmi kuşak sonrasına ait toplumsal yapının içinde kadın erkek cinsinin ilişkilerinde geleceği yeni boyutlarla ilgili tahminlerde bulunmak çok da zor değil.
Eğer ki düz kadın erkek ilişkisinin dışında kalan erkekler kendilerini geliştirmek ve de gittikçe açılan arayı kapatmak için uğraşlar vermezlerse, sayılarını arttırmazlarsa.
Efsanelerin gerçeklik payı her zaman vardır.
Yakın tarihinde vardır.
Bazen mitolojiler yazar, bazen gazeteler.
Amazon kadınları gerçekti.
Bekaret kemerleri de, odalara, evlere yıllarca hapsedilen,
Parayla, şiddetle köle edilen kadınlarda.
Ama o zaman, ama bu zaman.
O günün tepkisinin karşılığını amazon kadınları yazdılar tarih sayfalarına kendi tercihleri ile oluşturdukları yaşam biçimleriyle.
Ne enteresandır ki, bugün yaşadığımız coğrafi bölgenin sınırları içinde hem de.
Bugünde amazon kadınları var artık ve sayıları da gittikçe artıyor.
Yöntemleri, tepkilerinin boyutları, yaşam biçimleri, hedeflerine doğru yürüyüşleri farklı o kadar.
Ve de kendi krallıkları yok.
Şimdilik.

Hiç yorum yok: