26 Nisan 2012 Perşembe

ORTAYA KARIŞIK - BÖLÜM 6 - 10

Ortaya Karışık - ‘’Kadınların Orgazmı Beyinde Bitiyormuş’’,13.04.2012

Diyor yeni bir bilimsel araştırmanın haberi. Anlayana tabii ki. Çünkü bu bilimsel araştırmayı,
‘Kadınların Orgazmı ‘Bey’inde bitiyormuş’ diye de yorumlaması da mümkün bey’lerin. Bir virgül yeter, niyet bozuksa.

Demek ki bey’ler o kadar önemli değilmiş, esas olan beyin’miş, bunu da öğrenmiş olduk,
Hayırlısı.

‘G’ noktasını dahi henüz halledemeden beyler,
Şimdide beyne takılacaklar.

Beyni olan kazansın, ne diyeyim ki…
Bir çok erkek ilk defa‘G’ noktasından haberdar olduklarında,

Bu işlerin alfabetik sırayla gittiğini zannedip,
‘A’dan ‘F’ ye kadar olan kısmı ne ara ıskaladıklarını düşünerek ve de muhtemelen gogulluyarak noktaları ha bire,

Kıvranmışlardır yıllarca.
Hatta, ‘H’ ve ‘İ’ noktalarını dahi gogullayıp, ‘G’ den ötesine bile geçmeye çalışan olmuştur kesin.

Çapkın ya, bilecek her şeyi.
Ki aslında,

‘G’ noktasının keşfi ile ilgili bilimsel iddianın tarihi taa,
1940’lara dayanıyor aslında.

Alman jinekolog Ernest ‘G’rafenberg atmış bu iddiayı ortaya o yıllarda. Ben o yıllarda daha doğmamış olduğumdan, denileni derim, şahit olmadım bu keşfe.
Ancak tahminimce ve hem de bir erkeğin ortaya attığı bu bilimsel iddia,

Diğer erkekler arasında ciddi bir huzursuzluk yaratmış olmalı ki,
1982 de Alice Khan Ladas konuyu tekrar gündeme taşıyana kadar,

42 yılı bir güzel kaynatmışlar erkekler.
Kadınlarda noktalarından habersiz fit olmuşlar durumlarına mecburen onca yıl.

Al sana basına da yansımış erkek hegemonyasından bir örnek daha.
‘G’rafenberg’i kim bilir nasıl tehdit ettilerse,

Konuşursan seni yakarız diye,
Adam baş başa kalakalmış ‘G’ noktasıyla onca zaman.

Ancak,
Ne zaman ki Alice kardeşimiz,

Aşmış erkek hegemonyasını ve de konuyu taşıyıvermiş yatak odalarının gündemine,
O gün bugündür erkeklerin büyük bir kısmı,

‘G’ den başlayıp Grafenberg’e kadarsayıp sövüyorlar sabah akşam,
Daha doğrusu sadece akşamları genellikle. Galiba bazen…

Bir kısmı da,
‘G’yi sınıf arkadaşlarının yeni bir geyiği zannedip,

Devam ediyorlar eski usul seks hayatlarına hala.
Ki,

Haklı olarak yaslandıkları bir taraf da yok değil.
‘G’ noktası ile ilgili olarak Avrupa Birliğinde bilegenel olarak bir konsorsiyum yok henüz. Birlik çatırdarsa bu yüzden gidecek gümbürtüye bir gün.

Noktayı ortaya atan bir Alman.
Yoktur böyle bir nokta diye itiraz eden İngilizler.

Vardır kardeşim, biz bulduk çoktan yerini diyenlerde Fransızlar.
Diğer ülkeler sessizler henüz. Arıyorlar hala. Muhtemelen nereye bakacaklarına karar veremediler henüz, kaynatıyorlar durumu.

Ki,
Baktılar ki kadınlar bu iş uzayıp gidiyor gittikçe,

Ve de ‘G’ den dahi haberi olmayan,
Eski usul seks hayatına devam eden erkeklerle de olmayacak bu işler,

Bari kendi göbeğimizi kendimiz keselim,
Kendi beynimizde bitirelim dediler bu orgazm işini muhtemelen.

Beyin orgazmı konusunda oldukça iddialı bu bilimsel araştırmayı yapan,
ABD’nin New Jersey eyaletindeki Rutger Üniversitesi bilim insanlarının başı,

Prof. Beverly Whiple,
‘Felç olduğu için vajinaları ile beyin arasında bağlantısı bulunmayan kadınların orgazma ulaşabildiğini gördüğünü’ söylüyor büyük bir iddiayla.

Ve de devam ediyor ve de diyor ki hatta,
‘Kadınlara bazen uyarıldıklarını hayal etmeleri bile yetiyor’.

Neyi?
Orası ile ilgili bir bilgi yok haberin içinde.

Ki,
Eli kulağındadır, kadın dergileri ‘‘Bey’i bırak Beyne bak’’ diye başlıklar atıp,

‘Beyin orgazmında en etkin 10 hayal’ diye yazıları döktürmeye başlarlar yakında.
Aferin,

Prof. Whiple’ya. Ben çok takdir ettim şahsen.
Erkekler hakkında yıllar yıllar boyu iddia edilen bir tezindoğruluğunu ispat etmiş aslında kadınlar üstünden.

İnsanoğlu bu, kadını da erkeği de bir demek.
Nasıl ki,

Erkeklerin beyinlerinin bacak arasında olduğunu iddia ediyorsa kadınlar,
Aynı durum kadınlarda da mevcut ki,

Sadece beyin yetiyor iki cinse de.
Demek ki,

Kadını erkeği kaptırmışlar beyinlerini bacak aralarına. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim,
Hayırlısı.

Ancak bir fark var ki,
Kadının orgazmından beyni kesinlikle haberdarken,

Erkek için tam tersi, en geç beyin öğreniyor neler olup bittiğini.
Kadında orgazm beyinde başlayıp bacak arasında biterken,

Beylerde bacak arasında başlayıp bacak arasında bitiyor ve de,
En son beylerin beyni haberdar oluyor olan bitenden. Ya oksijen faktörü giriyor zahir devreye, ya da arada ki sinir sisteminde genetik bir aksama yaşanmakta.

-Orgazm oldun beyim…

-Ahh sen ne diyorsun beyin…Ne zaman?

-Yuh, ne zaman olacak…Uyumadan iki dakika evvel…

-Yapma yaa..E e amma neden haber vermedin yaa…Ammaan…Bak oldu mu şimdi…

-E vallahi yuh…Ya insan nasıl fark etmez…Amma sanki bana soruyorsun da…Haber verdin de sanki ben umursamadım gibi konuşuyorsun yani sonrada. Ben bu kısacık zaman içinde algılayana kadar ne olacaksa olup bitiyor, sonrasında sen çoktan horlamaya başlıyorsun bile.

-A aa aşk olsun bak… Kırıyorsun beni cidden…

-Kırıl kırıl…Yoksa kıracaklar bir yerini, az kaldı…

Kakada kikidi gülüşmeler itişip kakışarak peşinden…
Kadındaysa,

Konuşma kısa ve net ve az özvajinayla beyin arasında;
-Meerciii…

-Bi şi diil...

Kocaman bir tebessüm…
Bitti.

Kadının beyninin erkekten daha gelişmiş olduğunu bilmeyen kalmadı artık.
Oturup araştırmaya gerek bile yok bu saatten sonra yeniden.

Eli kulağındadır, kadınlar erkeklerin beyinlerine bile hükmederler yakında.
Erkekler iktidarı kaptırıyorlar kadınlara gittikçe ve de çok farkındalar aslında.

Ki,
İktidarsızlığın nedenlerinden biride buymuş,

Yani erkeğin kendine olan öz güvenini yitirmesi.
Ki,

Bu nedenle,
İktidarının eksik kısmını cüzdanından elde ettiği güçle dengelemeye çalışıyor birçok erkek.

Satın alıyorlar bir kısım kadınları. Net.
Bir kısım kadınlarda,

İzin veriyorlar bu alışverişe.
Kişilik ve kişilikten gelen özellikler,

Cüzdanlarla yarışamıyor bile artık bir kısım ilişkilerde.
Kadınların büyük bir kısmı,

Erkeğin cüzdanı üstünden güçlenen iktidarının getirisine ve gücüne kaptırmış gidiyorlar kendilerini.
Lüks ürünler sektörünün temeli bu durum üstüne inşa edilmiş durumda.

Lüks ürünlerin tüketiminde seçici yani alıcı kadınlarken,
Büyük bir çoğunlukla ödemeyi yapanlarsa, erkekler.

Yatakta ve akılda kaybettikleri iktidarlarını,
Ayakta geri kazanmaya çalışıyor erkekler paraları bastırıp.

Bir kısım erkeğin beyni sadece para kazanmaya çalışıyorken,
Bir diğer kısım kadının beyniyse parayı harcamaya yönlenmiş durumda.

Kendi gelirini kendi yaşamını kendi ayaklarının üstüne kurmuş kadınlar çok çok dikkatliyken lüks ürünlere yönelik satın almalarda,
Giderlerini erkeklerin kazançları üstünden temin eden kadınlardaysa,

Tüketim had safhada sorgulamadan bir an bile fiyatları.
Bu tür kadınlar beyin orgazmında çok da başarılı olamayacaklar benim görüşüm.

Çünkü,
İş hayal kısmına geldiğinde,

Hayal ettiklerinin cinsel orgazmdan çok, tam tersi,
Tatminsizlik orgazmına yönelik olacağı yönünde veriler.

Gittikçe sadeleşip,
Kolaylaşıp,

İçtenleşip,
Gittikçe yalınlaşacağına,

Hayat,
Gittikçe,

Komplike hallere bürünüp,
Gittikçe,

Bireyselleşiyor gaddarca.
Orgazmı dahi beyinde yaşayıp,

İktidarı dahi parada arayarak.
Beyinle de, parayla pulla da gelen,

Orgazm,
Bir an.

Halbuki,
Birde,

‘S’ noktası var ki,
Milyarlarca yıl evvele dayanıyor bu ‘S’ noktasının keşfi hem de.

En büyük en şiddetli en müthiş,
Orgazmın sırrı, ‘S’ de yatıyor.

‘S’ev yeter.
‘S’evdin mi bir kez,

Ne beyne ihtiyacın var,
Ne paraya,

Ne o noktaya,
Ne de bu.

Yüreğin olsun yeter.
Ve de,

‘S’evgiyle gelen,
Orgazmsa,

Her an.
Bir an için,

Her anları,
Iskalıyorlar insanlar.

Bir Beyle,
Bir Hanım,

Yetiyorlar birbirlerine,
‘S’ noktasında aslında,

O kadar.
Gerisi,

İşin iyice ‘B’okunun çıktığı,
‘B’ noktası.

‘A’ dan ‘Z’ye,
Her şeyin artık,

‘A’Z’ bulunduğu,
‘Sevgisizlik’

Ve,
‘Tatminsizlik’

Noktası.
Hayırlısı.

Ortaya Karışık - Normal insan olmak gerekiyor11.04.2012

Ki, kaynaşabilesin vatandaşın arasına. Başın kıçın belli olmalı hep. Herkes gibi, herkesin bildiği gibi, herkesin beklediği gibi olmalısın. Mutlaka.

Yazılmış normal insan tarifinine uygun prospektüsü cebinde taşıyan bir insan olmalısın.

O zaman işin kolay.

Hangi yöne ve ne nedenle nasıl hareket edersen et,

Tüm ahali neyi ne zaman nasıl yapabileceğini biliyor seninle birlikte yaşamın içinde.

Herkes gibi seveceksin.

Herkes gibi özleyeceksin.

Herkes gibi çalışıp,

Herkes gibi kazanıp,

Herkes gibi harcayacaksın.

Herkes gibi oturup, kalkıp, sevişip, koklaşıp, öpüşüp,

Herkes gibi küsüp, barışıp,

Herkes gibi sevinip, üzülüp,

Herkes gibi ağlayıp, gülüp,

Herkes gibi kavga edip,

Herkes gibi duygularını açığa vurup ve gizleyip,

Herkes gibi çoşup, herkes gibi içine kapanıp,

Herkes gibi tepkiler verip,

Herkes gibi korkup, herkes gibi cesur olup,

Herkes gibi giyinip, kuşanıp, yiyip, içip,

Herkes gibi yaşayıp,

Herkes gibi öleceksin bir gün.

Normal bir insan gibi yani.

İçlerinden bir tanesini farklı yaparsan,

Ürkütücü geliyor insanlara.

Hele hele içlerinden birkaç tanesinden fazlasını hem de çok farklı yapar edersen,

Atılıyorsun aileden, toplumdan.

İnsanlar farklılığa tahammül edemiyorlar. Aslında hayranlarken.

Bilemiyorlar farklılıklarla karşılaştıklarında ne yapacaklarını, nasıl tepki gösterip, nasıl yakınlaşacaklarını.

Ki,

Farkındalık modasının rüzgarı insandan insana eserken hem de. Neyi farkediyorlarsa artık, o da meçhul.

Ne kadar normal olmaları gerektiğini arıyorlar, aslında kendi farklılıklarında belki de.

Doğruyu yanlışta arama yöntemi belki de. Kendi farklılıklarını tespit edip, en normal olmak çabası gibi.

Şaşırtmayacaksın insanları. İlk bunu fark etmiş ve de etmeye devam ediyor insanlar.

Ana kural bu.

Aralara, bir araya kaynayıp,

Uymalısın topluma, alışılmışlara, alışkanlıklara, aynılara.

Şaşırttın mı insanları,

Neden şaşırdıklarına değil, neden şaşırttığına takılır akıllar önce.

Uçuk kaçık,

Olursun şaşırttın mı insanları bir kez.

Halbuki,

Herkes gibilerse, kim bilir ne kadar çok uçuk kaçıktırlar aslında bastırdıkları özlerinde,

Hani bir bulsalar fırsatını.

Neler geçiyordur içlerinden, ruhlarından, bedenlerinden, akıllarından kim bilir,

Milyonlarca insanın.

Ve de nasıl bastırıyorlardır kim bilir,

Uçuk kaçıklıklarını,

Yakalanmasınlar, enselenmesinler diye de diğer insanlara.

Uçtukça,

Kaçıyorlar insanlar kendilerinden.

Kaçtıkça,

Normal insan olurlar diğerleri gibi.

İşin püf noktasıysa, uçtukça kaçıklaşmaktır. Kaçmamaktır uçukluklarından.

Sinir bozucu derecede sıkılıyorum insanlardan.

Bu denli normallik, bu denli aynılık, bu denli sıradanlık,

Çileden çıkarıyor beni.

Yalan söylüyorlar insanlar kendilerine,

Yalan söylememek için başka insanlara.

Yalanın üstüne oturmuş hayatlarının samimiyetsizliği,

Yalana yaslanan ilişkilerin renksizliği,

Yalan üstünden yaşatılan hayatlarının kimliksizliği,

Fevkalade can sıkıcı.

Yalancılar arasında heyecanla süren ve bir türlü sonu gelmeyen,

Henüz birincinin bir türlü belirlenemediği,

Milyarlarca insanın yarıştığı,

‘Kim daha dürüst’ yarışmasının içine düşmüş gibi hissediyorum kendimi.

Çok sıkıcı.

Kendi özlerini gizleyerek sıradanlaşıp,

İnsanları şaşırtmamak,

Şaşırtıpta bedelleri ödememek adına,

İnsanların aynılaşmalarının seyircisi olmak,

Çok can sıkıcı.

Hele bizim topraklarda.

Ve de gittikçe sayıları azalıyor ve de yok oluyorlar uçuk kaçıklar. Ve de kendine yalan söylemeyenlerin sayısı gittikçe azalıyor.

O yüzden Can Yücel’i çok özlüyorum mesela.

Aziz Nesin’i de.

Özdemir Asaf’ı da.

Orhan Veli’yi de.

Patrona şükür, Çetin Altan henüz hayatta. Ara Güler’de.

Bedri Rahmi’yi seyrediyorum, okuyorum çok sıkılınca yalancılardan.

Barış Manço’yu dinliyorum hemen. Domatesi, patlıcanı, kol düğmelerini.

Dürüyemin Güğümlerinide dinliyorum. Yok artık böyle uçuk kaçık neşe dolu şarkılar.

Dalton Elvan’ı dinledim geçenlerde, şahane.

Ben kadar kadın seven bir erkek,

Nedense bir tane kadın tanımıyorum insanı çok şaşırtan uçuk kaçık.

Sezen Aksu hariç. Ha bir de Aysel Güler, o da göçtü gitti.

Uçuk kaçıklık,

Erkek işi zahir.

Veya benim dar alana sıkışmış entelektüelliğim henüz erişemedi uçuk kaçık kadınlara.

Kadınlar fütursuz olamıyorlar belki de.

Annelik iç güdüleri, kalıcı ve de sürekli uçukluklardan kaçırıyor onları belki de.

Kadınlar birbirlerini çok fazla gözlemleyip disiplin altına alıyorlar, denetim ve de yargılama mekanizmalarının dişlileri arasında belki de.

Belki de, gizli saklı anlık kadınların uçuk kaçıklıkları. Ne kelimelere döküyorlar, ne de resme, heykele, müziğe bu yüzden belki de.

Belki de,

Erkeklerin muhafazakarlığınave yeniliklere kapalı karakter yapılarına teslim olmuş,

Kadınlar,

Ve de,

Uçuk kaçık olmalarına engel oluyor erkekler tarafından onaylanmış standart yuvanın ortağı ve eşi olmak telaşı,

Ve de,

Kabul görmesini arzu ettikleri annelikleri.

Normali kontrol edebiliyor insanlar.

Bu yüzden,

Normal kadınlar, normal erkekler revaçta.

İnsanoğlu kontrol edebildiğiyle rahat ediyor. Kontrol şart.

Kontrol edebilmesi için ise, tarif gerekiyor.

Tarifsizliğiyse uçuk kaçıklığın,

Huzurunu kaçırıyor sıradanlığın arasına kaynamış insanların.

Ki,

Dibinde yaşamadığı,

Evine, yatağına almadığı,

Elini tutup,

Hayatın içinde birliktelik kurmadığı müddetçe,

Hayranlıklarda,

Uçuk kaçıklardan yöne nedense. Özlemini duyduğu hayatın en azından seyircisi olmanın tatmini olsa gerek.

Şiirini oku, yazılarına dal, resimlerinin, heykellerinin önünde, şarkılarının sözlerinde kaybol hayranlıkla,

Amma,

İş gelince,

Aşka, sevgiye, sevişmeye, hayatı paylaşmaya,

Fırt git,

Normal insanlar alemine.

Ne yalan.

Hem de en kuyruklusundan.

Can Yücel’in uçurduğu bir kadın nasıl olurda sıradan bir erkeğe fit olur? Anlamak mümkün değil. Ruhunda Can Babanın dizeleri, gözler kapalı, elleri sıradanın ellerinde. Amma ne yalan.

Ya Bedri Rahmi’yle çoşan bir kadın? Nasıl olurda normal bir erkekle mutlu mesut olur acaba?

Orhan Veli, Özdemir Asaf girdi mi bir kez kanına,

Yahu keser mi sıradan bir erkeğin sıradan sevgisi bu adamlardan sonra?

Keser demek. Kesiyor demek.

Ya kadınlar ya erkekler çok sıradan çok aynı olmayı seviyorlar ve de çok sıradanlığa sığınıyorlar o veya bu nedenle,

Ya da kadınlar ya da erkekler yalan söylüyorlar kendilerine bile,

Fit olduklarından uzaklara düşmemek adına.

Ve de,

Normal insanlar, normal insanlarla düşe kalka, normal çocuklar yetiştire yetiştire,

Çok normal bir hayat sürüp,

Bu durumu da çok normal sanıp,

Bir gün normal normal ölüp gidiyorlar bir yerlerde.

Uçuk kaçıklara hayran hayran,

Amma.

Veya,

Uçuk kaçıkları yok sayarak kendi ürkek dünyalarında.

Benim tercihim hep uçuk kaçıklardan yana.

Kadınında da, erkeğinde de.

Uçuk kaçıklar çok dürüstler.

Onlarla sevgi ve samimiyet adına duygu alışverişinde riskler sıfır seviyesinde.

Neyseler o lar. Beğen, beğenme. İç dış al üst, tek bir insan var karşında, yanında.

Normal insanlarsa,

Çok ürkütücü.

Nasıllar, ne derece samimiler, ne derece dürüstler bilemezsiniz.

O yüzden hayvanlara çok düşkün normal insanlar belki de. Biliyorlar kendi içlerine baktıklarında normal insanlarının duygularının aslında çok da saf olmadığını ve de o saflığın sadece hayvanlarda olduğunu da iyi biliyorlar belki de.

Normal insanlardan biri gibi olmak için illaki yalana sığınıp, saklaman lazım bazı uçuk kaçık yönlerini.

Ki,

Kendine dahi yalan söyleyen bir insana,

Güvenemezsiniz.

Güvenmediğin, sıradan ve aynı insanların tamamı ile bir ömrü geçirmekse,

Çok sıkıcı.

Hayatın boyu ne öğrendin deseler,

Derim ki,

Hayatta hiçbir şeyin bedeli,

Kendin gibi olmaktan vazgeçmekten çok daha ağır değildir.

Hayatta ödediğin hiçbir bedel,

Kendinden vazgeçmekten çok daha fazla acıtamaz canını.

Ölmektir kendinden vazgeçmek,

Kalbin atarken. Hem de yüreğin olmasına rağmen.

Konu ne olursa olsun, ödediğin her bir bedelin süresi ve de şiddeti ve de dozu vardır.

Kendinden vazgeçmenin bedeliyse,

Bir ömürdür.

Uçuk kaçıklar kendilerini yaşarlar,

Normaller başkalarını yaşarken.

Uçuk kaçıklar kendileri gibi severler,

Normaller başkaları gibi severken.

Yalanı severim.

Söylerimde.

Amma,

Hiç yalan söylemediğim tek bir insan var tüm hayatım boyu,

O da kendim.

Kendime hiç yalan söylemem.

Çok dürüstümdür kendime.

O yüzden pek sevimli gelmem normal insanlara,

Bu yüzden,

Çok severim kendimi.

Ve de derim ki,

Çok sevin kendinizi.

Uçun bol bol kendiniz gibi, uçurun hayallerinizi içinizdekileri bol bol,

Abanın uçukluklarınıza,

Ve de,

Kaçmayın amman,

Kaçıklıklarınızdan.

Renkleri soluyor hayatın sonra…

Renginiz soluyor,

Sonra…

Farkında mısınız?

‘’Sel’cuuk Buraayaa Eelleeer Havayaa’’, 09.04.2012

Diye tezahürat yapıyor Kolej tribünleri yıllardır.
Amma sevinçten daha da coşmak için değil. ‘’Gel buraya, kaldır ellerini, üstünü başını arayacağız ‘Kolejin ekstraları’ndan götürdüklerin’’ için diye.

Sel’cuuksa tam bir pişkin.
Umurunda değil.

Anlamamış belli ‘Kolejin esas ekstrası’ ne demek diye. E normal, el etek öperken baş aşağı gelirde, gözler yere bakar ya. Göremezsin ne geleceği ne de arkanda olan biteni.
Sel’cuuk, Dalton biraderler misali etrafına topladığı kankalarıyla, buldukları her delikten dalmışlar ‘Kolejin ekstraları’ndan içeri.

En büyükleri Avarel Sel’cuuksa başarılı olmuş amma bu ‘Kolejin ekstraları’ nı toplama işinde, çünkü,
Böyle başa, böyle tarak olmuş.

Sadece birkaç idealist Kolejli en romantik, en saf halleriyle, en dürüst, en sevecen halleriyle,

‘Sımsıkı taş gibi…’ gibi çekerlerken tribünlerde, geriye kalan Kolejlilerde tribünlere geleceğine uyuklayınca evlerinde,
Kalmış alem Avarel Sel’cuuka, o da,

‘Dal’ gibi dalmış,
Götürmüş ‘Kolej ekstraları’nı hem de Kolejin sahasında.

Sel’cuuk ‘ekstradan’ ‘Kolejin ekstraları’nı götürürken,
Zamanın ekstra insanı, Kolej’in ekstra şansı,

Rahmetli Kıvılcım Özkök’ü tanımayan yoktur Kolej tarihinde.
Ya Kolej’den dönem arkadaşıdırlar,

Ya öğrencileri yani onun tabiriyle sıpalarıdırlar,
Ya da efsane gibi dinlemişlerdir,

En bebesinden en yaşlısına tüm Kolej camiası mensupları Kıvılcım Hocayı.
O sadece ekstraları olan bir eğitimci değil, aynı zamanda eğitimciliğinden çok daha öte ekstra bir politikacıydı da aynı zamanda.

Hem de çok akıllı ve de çok saygın bir politikacıydı aynı zamanda.
’80 öncesi ülkede ortalık kan gölüne döndüğünde,

Anarşinin merkezi Ankara’da,
Hem de Ankara’nın göbeği Kızılay’da,

Hem de özel bir okul olan Kolejde,
Binlerle Kolej öğrencisini,

Siyasetin kanlı, ölümcül cephesine bulaştırmadan kazasız belasız mezun etti o yıllarda.
Hem de okulun içi dışı,

Solcusu, sağcısı, milliyetçisi ile kaynarken.
‘Kolejin ekstrası’ böyle oluyor, Sel’cuukcum…

O zamanlar Kolej’in müdürleri, öğretmenleri, yöneticileri seçkin ekstra insanlardı.
Sadece velisi öğrencisi değil,

Bütün partilerin başkanları, yöneticileri saygı duyardı Kolej’e ve de yöneticilerine.
Kıvılcım Hocaysa, o saygının sembolüydü.

O zamanlar,
Kolej yöneticileri siyasilerin değil,

Siyasiler Kolej yöneticilerinin önünde eğilirlerdi saygıyla.
‘Kolejin ekstrası’ böyle oluyor, Sel’cuukcum…

Çünkü tüm siyasiler iyi bilirlerdi Kolejin başarısında bu ekstra insanların verdiği ekstradan emeğin önemini.
O yüzden ne bir parti, ne bir dernek, ne tarikat,

Bulaşamadı Koleje.
Ekstra insan olmakla,

‘Ekstraların’ peşinde koşan insan arasında ki fark burada işte.
‘Kolejin ekstrası’ böyle oluyor, Sel’cuukcum…

Barış Küce’yi (bilen bilir, Kolej’in efsane basketbolcularından) takımda tutmak istiyorlar,
Kulüpte para yok,

Foto Naci’nin yanında ki dükkanı açtırdılar Barış Ağbiye,
Göğsünde Kolejin ‘K’sı tshirt, triko yapıp satıyor,

Neymiş kendi transfer parasını kendisi çıkaracakta,

Böylece Kolejde devam edecek basketbola.
Bizlerde ihtiyacımız var veya yok, ha bire harçlıkları yatırıp tshirt alıyoruz Barış Ağbiden ki,

Para kazansın, devam etsin baskete Kolejde diye.
Ne ekstra bir durum değil mi?

‘Kolejin ekstrası’ böyle oluyor, Sel’cuukcum…
Kantinden çizgili kağıt, kalem alırdım topluca.

İmtihanı olan sınıfların kapısına dikilir, kağıdı kalemi olmayanlara satardım iki misline.
Yakalandım. Disiplin kurulunda Sacide Hoca dedi ki,

‘Hiçbir Kolejli bir arkadaşının üstünden ve de bir insanın hatasından eksiğinden faydalanarak hiçbir şekilde kazanç elde edemez. Kolej terbiyesi buna müsaade etmez çocuğum. Kolejli olmak için velilerinizin ödediği paralar yetmez bu okulda. Önce Kolejin ruhunu öğrenip, benimsemeniz lazım. Kolejden elde edebileceğin tek kazanç, insan olmayı öğrenmek, insanların zaaflarından faydalanmamaktır’ dedi.
Kıpkırmızı çıktım kuruldan.

Ekstraya bak sen.
‘Kolejin ekstrası’ böyle oluyor, Sel’cuukcum…

Kolejin ekstrası çoktur.
Anlat anlat bitmez,

Tüketemezsin Kolejin ekstralarını.
Gerçekten Kolejliysen tabii ki.

Gerçekten Kolej için çabalıyorsan tabii ki.
Gerçekten Koleji siyaset üstü görüyorsun tabii ki.

Gerçekten Koleji sadece bir eğitim kurumu olarak görüyorsan tabii ki.
Gerçekten Kolejli olmana neden, Koleji kuran Atatürk’ü seven, sayan, onun ilke ve devrimlerine inanan bir insansan tabii ki.

Ekstra insanlar vardır. Bir küçücük noktadan alırlar bir düşünceyi, bir ideali,
Ekstra büyütür dev haline getirirler bir gün.

Bu hep olmuştur ve hep de olacaklardır gezegenin yaşamında,
Aynen,

Hür ve bağımsız yaşamamıza neden olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş,
Bu topraklara tarihinde ilk defa demokrasiyi,

En önemlisi,
Laikliği getirmiş,

Ulu Önder Atatürk gibi.
Ve de,

Kurtuluş Savaşında şehit düşmüş, gazi olmuş, direnişçilere katılmış, destek vermiş,
Milyonlarca vatansever Türk insanı gibi.

Ekstra insanlar ve de yaptıkları gezegen döndüğü müddetçe kalıcıdır ve de gücünü dürüstlük ve insanlıktan aldıkları için her daimde ayakta kalırlar.
Onları gönlünde yaşatır insanlık tarihi.

Birde,
Ekstra insanların kurduğu büyüttüğü yücelttiği,

Devletlerden,

Kurumlardan,
Kendi menfaatlerine,

‘Ekstralar’ çıkaran insanlar vardır.
Kendi menfaatleri için ‘ekstralar’ çıkaran insanlarsa güçlerini,

Bir şekilde elde ettikleri makamlara aitimkanlardan alırlar.
Ve de ne zaman ki,

O makamı terk etmek zorunda kalırlar bir gün,
O gün,

Yalnızdırlar artık.
O gün tutunacak tek bir,

‘Dal’ları yoktur artık.
O gün,

Karşılarında bir birlerine,
‘Sımsıkı’ sarılmış binlerle, on binlerle insan bulurlar.

Ve de tüm Kolejliler,
Hangi yaştan, hangi dönemdenolurlarsa olsunlar,

‘Sımsıkı’ sarılıp birbirlerine, doldurunca tribünleri tıklım tıklım,
‘Sımsıkı’ çekmeyede başladılar mı hep beraber bir kez,

‘Dal gibi’ hem de,
Son zamanlarda özlenen, eksikliği duyulan ‘Kolejin ekstraları’ndan biri olur yine,

Ki,
Ne Sel’cuukcum kalır geriye,

Ne de Daltonları.
Çünkü,

Gerçek Kolejli,
‘Kolej gibi’ gelmeye karar verdi mi bir kez, genci yaşlısı,

‘Dimdik’ gelirler,
Sel’cuukcum…

Ve de katiyen,
Eğilip elini eteğini öpmez hiçbir kimsenin, ne ‘ekstralar’ için, ne de bir başka nedenle,

Kolejli.
Neden mi?

Sacide Hocanın disiplin kurulunda bana fırçayı attığında dediği gibi;
‘Hiçbir Kolejli bir arkadaşının üstünden ve bir insanın hatasından eksiğinden faydalanarak hiçbir şekilde kazanç elde edemez. Kolej terbiyesi buna müsaade etmez çocuğum. Kolejli olmak için velilerinizin ödediği paralar yetmez bu okulda. Önce Kolejin ruhunu öğrenip, benimsemeniz lazım. Kolejden elde edebileceğin tek kazanç, insan olmayı öğrenmek, insanların zaaflarından faydalanmamaktır’.

‘Kolejin ekstrası’ böyle oluyor,
Sel’cuukcuum...

Çaktın mı köfteyi?
Kapiş?


Ortaya Karışık – Eğitimde reform şart. Seks dersi konulmalı şart,

07.04.2012
Aksi takdirde sevgi sorununu çözemeyecek bu millet.

Göğsünden kıllarını fışkırtan erkekler, mini etekli çatalı açık kadınla düşünce yan yana,
Hemen sertleşmeye başlıyorlar.

Sertleşme derken,
Psikolojik olarak yani.

Kendileri dalarken minilerle, çatallara göz banyolarına bulanarak,
Kendi ailelerinin kızlarını, karılarını, kız kardeşlerini,

Örtüyorlar tepeden tırnağa,
Ahlaksızca.

Ahlaksızlığın temeli sevgisizliktir.
Seven, sevilen, sevgiyi hisseden insansa, ahlaklıdır hep.

Kıyamaz sevdiklerine, kıyamaz insana, hayvana, bitkiye.
Kıyamayınca,

Üzemez,
Zarar veremez canlılara.

Zarar vermeyince de,
Hiçbir ahlaksızlığın esiri olamaz yaşam boyu.

Ahlak derslerini derinleştirip zenginleştirmeli yetkililer ve,
Ahlak dersi konularına,

Sevgi ve seks konuları da eklenmeli.
Sevgiyi anlatmak gerekiyor bizim topluma.

Sevgi nedir?
Neden sevgiye ihtiyaç duyarız?

Neden sevilmek isteriz?
Neden sevmeliyiz?

Sevgiyle yaşamanın insana getireceği zenginlikler nelerdir?
Sevgisiz, sevmeyen insanlar ne gibi zararlar verirler kendilerine, etraflarına, gezegene ve herkese ve her şeye?

Gibi,
Konu başlıkları altında,

Sabırla, ince ince, işlenmeli sevgi okullarda.
Sevgiyi öğretmek yetmez.

Sevgi nasıl gösterilmeli,
Bu konuyu da mutlaka eklemeliyiz derslere.

Sevmek başka bir şey, sevgiyi göstermek başka.
Seversin ama gösteremezsin sevgini sevdiğine.

O ayrı bir zanaat.
Sevgi nasıl gösterilir konusu da işlenmeli titizlikle.

Ruhlar yumuşatılmalı, bedenler uyum sağlamayı bilmeli sevgiyle.
Mesela,

Kelebekler seyrettirilmeli mutlaka. Dersimiz kelebek seyretmek.
En güzel sonbahar yaprakları yarışması düzenlenmeli.

Sevdiğine kır çiçeklerinden buket yapmak. Önemli bir başlık.
Serçelere ekmek kırıntısı verme konusu işlenmeli.

Deniz veya dere kenarına oturtup çocukları, suyun sesini dinleme dersi olmalı.
Bir tam gün dağları seyrettirmek gerekir. Ovaları da, ormanları da. Hissetmeli oradaki yaşamı içinde çocuklar.

Bir tavşan yavrusunu her çocuk en az üç beş saat elinde tutmalı sabırla. Hatta okşayarak uyutamayanlar çakmalı dersten.
Domates fidesinin büyümesine şahit olmalı çocuklar gün be gün.

Topraktan eşyalar yapmalı her çocuk. Elleriyle kazdıkları çukuratohum ekip, o tohumun büyümesi için çalıştırılmalı. Toprak, su ve tohum ilişkisini iyi bilmeli çocuk.
Çalı çırpı toplatılıp ateş yakmalı her çocuk. Ve de yanarken çalı çırpı, ateşin aynı zamanda ne kadar acımasız ve yok edici olduğunu seyretmeli çocuklar defalarca.

Hoşlanmadığı, hatta kızdığı bir insana karşı veya aksi bir durumla karşılaşınca nasıl uzlaşıcı ve sabırlı olması gerekiyor öğrenmeli çocuk, önemli.
Tartıştığı insanla arada tartışmayı durdurup,göz göze gelmek birkaç dakika. Bu da önemli.

En hoşlanmadığı bir diğer çocukla ortaklaşa şiir yazdırmak gerekiyor her çocuğa.
El ele tutuşmak öğretilmeli. Ellerin birbirlerine temasıyla duygular arasında ki bağı öğretmek lazım çocuklara.

Çocuklar bir diğer çocuğun, kızlar erkeklerin erkekler kızların saçlarını taramayı öğrenmeli mutlaka.
Sarılmayı öğretmek önemli. Kızı erkeği çocuklara bir insana sarılarak o insanı hissetmeyi öğretmek lazım.

Dans dersleri şart. Folklor değil amma. Bir kızla bir oğlanla, iki kişi edilen danslar öğretilmeli. Bedenlerin ahengi üstünde çalışılmalı.
Kadınla erkeğin birbirlerine dokunması normalize edilmeli.

İnsanın kadın erkekten öte, önce insan özelliği taşıdığı iyi hissettirilmeli çocuklara.
Her çocuk bir hayvanın ve bir bitkinin annesi babası olmalı. Veya kardeşi.

O hayvanın ve bitkinin büyümesine yardım etmeyi öğretmeli okullar.
Sevgiyi öğrenmeli çocuklar, şart ki ne şart. Öğrenince sevgiyi çocuklar,

Sonrasında,
Daha ileri yaşlarda, gençlik yaşlarında,

Sevgiyi taa çocukluğunda öğrenmiş, hem de çok iyi öğrenmiş gençler için,
Seks konusu da ilave edilmeli ahlak derslerine.

Seks nedir?
Nasıl yapılır?

Çiftleşme eylemi ile seks arasında ki farklar nelerdir?
Biz hayvan mıyız, insan mıyız? Sekste, hayvanla insan arasında ki farklar nelerdir? Önemli.

Seks bir eylem değildir, seks; sevginin bedensel ve tensel olarak ifadesidir iyi anlatılmalı mesela.
Seks de gözlerin yeri ve önemi mesela.

Dokunmanın ve okşamanın önemi,
Parmaklarımızın uçlarıyla nasıl anlatırız sevgiyi?

Seks de amaç ne olmalı?
Salt orgazm ve boşalma seksin tek amacımıdır?

Gibi konu başlıkları titizlikle anlatılmalı, sabırla irdelenmeli.
Sevgideve sevgiyle gelen seks de seviştiği insanla ahenk içinde birlikte tatmin yaşayan insanların davranış biçimleri,
Her nevi tepkileri,

Her nevi düşünceleri,
Her türlü canlıya, hatta cansıza karşı bile,

Duyarlı ve de dürüst ve de ahlaklıdır.
Yumuşatır sevgi ve de duyarlıtatmin, tolerans sahibi kılar insanı.

Hem ruhunu hem bedenini gevşetir insanın.
Ancak,

Sevgi ve seks arasında ki ahengi, harmoniyi tanımak ve de yaşamak ve de yaşadığını sürekli kılmak çok önemlidir insanlar için.
Sevgi ve seks arasında ki ahengi, harmoniyi yakalayan,

Sevgiyi öğrenen,
Sevgisini göstermesini bilen,

Sevgiye saygı duyan,
İnsanları bugünden yetiştiremezsek,

Ne bu ülkeyi ne de gezegeni yaşanılası bir hale getiremeyiz hiç biz zaman.
Çünkü,

Sevgiyle gelen seksle uyum içinde tatmin olmayan, olmasını bilmeyen,
Sevgi ve seks arasında ki ahengi, harmoniyi yakalamayan,

Öpmeyi, öpüşmeyi, dudaklarıyla sevgisini ifade edemeyen,
Sevmeyi bilmeyen,

Parmaklarının uçlarıyla okşamasınıbeceremeyen insanların arasından çıkma,
Politikacılarla,

Bir ülkeyi mutlu kılamazsınız hiçbir zaman.
Mutluluğu öğretmek lazım.

Mutluluğu bilmeyen, mutluluğu sevgide tatmayan, tadamamış,
Mutluluğu sadece kendi kişisel tatminlerinde arayan,

Sevgiyi sadece kendine getirisi olanlardan alan ve veren insanların arasından çıkan,
Politikacılarla,

Olamaz bu işler.
Evet,

Eğitimde reform şart.
En çok ben çektim bu bir işe yaramaz, insanın gelişimine engel olan, ruhunu hiç mi hiç okşamayan, köhne ve de askeri düzen,

Eğitim sisteminden.

Yıllarım boşa geçti, gençliğimi işgal etti manasız dersler.
Benim kendi tercihim olan, hayalini kurduğum mesleğimden uzmanlaşmama, kendim gibi olmama setler çekti bu demodegüdük eğitim sistemi.

Çok çektim ben bu eğitim sisteminden.
Hepimizde çok çektik bu politikacılardan.

Hepimiz çok çektik aşklardan.
Hepimiz çok çektik sevgililerden.

Hepimiz çok çektik, karılardan kocalardan.
Hepimiz çok çektik kardeşlerden, arkadaşlardan.

Hepimiz çok çektik iş hayatında muhatap olduklarımızdan.
Hepimiz çok çektik sosyal hayatın içinde yer alan komşulardan tut, sokakta ki,

Trafikte ki insanlara kadar.
Ancak,

Hiç birimiz hiç çekmedik okul yıllarından sonra,
Bakırın simgesini çinkonun ki ile karıştırmaktan,

Malazgirt meydan savaşının tarihini hatırlamamaktan,
Kurbağaların sindirim sistemini bilememekten,

Nil nehrinin uzunluğunu unutmaktan,
Bir kürenin hacminin nasıl hesap edildiğini öğrenememiş olmaktan,

Hiç çekmedik.
Çünkü eksiği fazlası,

Bunları biliyorduk,
Ancak,

Bilmediğimiz yerden geldi hayat karşımıza.
Sevgiden geldi.

Ahlaktan geldi.
Dürüstlükten geldi.

Seksten geldi.
Aşktan geldi.

Ahenkten geldi.
Uyumdan geldi.

Ne öğretmedilerse onlardan geldi, onlardan çektik en çok.
Ne öğrettilerse hiçbir işimize yaramadı pratikte hayatın içinde,

Mutlu olmak,
İçin.

Ki, insanoğlu sadece mutlu olmak için yaşar ömrü boyu.
Esas olan mutluluktur.

Kuran’la, Tevrat’la, İncil’le, Buda’yla, Patronla olmaz sadece mutluluk.
Peygamberlerin hayatını ezberlemekle de olmaz.

Mutluluk,
Sevmeyi,

Sevilmeyi,
Sevişmeyi,

Sarılmayı,
Kızgınlıklara gülümsemekle,

Nefreti bilmemekle,
İki kişi bir arada, on kişi, yüz kişi, bin kişi, milyonlarca kişi,

Bir arada ahenk içinde,
Ruhunla bedeninle akan giden harmoniyle yaşayarak olur.

Bu da bir tek,
Sevgiyle olur.

Gerisi hikaye.
İster başbakan ol,

İster belediyede temizlik görevlisi,
İster genel müdür,

İster holding patronu,
İster profesör,

İster eğitimci,
İster bilim insanı,

İster memur,
İster işçi,

İster anne,
İster baba,

Sevgiyi hissetmiyorsan,
Sevgini hissettiremiyorsan,

Sevildiğini hissetmiyorsan,
Sevdiğine sevgini hissettirerek sarmaş dolaş tek bir bedenmişçesine sevişmeyi bilmiyorsan,

Sevişip ruhunla bedeninle keyifler içinde, suratında şapşallaşmış bir gülümseme sevdiğinle el ele tatminler yaşayamıyorsan,
Seviştiğin insanın gözlerinin içine bakmıyorsan,

Sevişirken sevdiğinin gözlerini özlemiyorsan,
Mutsuzsundur, o kesin.

Mutluluk veremiyorsundur, o da kesin.
Mutsuzsan eğer ki,

Bırak,
Tarikat liderliğini, hacılığı, hocalığı, papalığı, rahipliği,

Patronun en sevdiği tek ve son kulu olsan,
Allame-i cihan olsan,

Gerisi hikaye.
Eğitimde reform şart.

Sevişmeyi bilen politikacılarla olur ancak bu işler.
Kadına, insana, hayvana, doğaya,

Sevgiye,
Saygı duyan,

Sevgiye, insana, hayvana, doğaya aşık,
Hayatla sevişen,

İnsanların arasından çıkan,
Politikacılarla olur bu işler.

Gerisi hikaye.


Ortaya Karışık - İhtiyaca yönelik lider yaratma fabrikası

05.04.2012
Bizim bu toprakların insanları gibisini bulamazsın tüm gezegende. Eşi benzeri olmayan ortak özellikleri vardır bu coğrafi konumda binlerce yıldır yaşayan ve de bu topraklardan gelip geçen insanların.

Üçe ayrılır bizim toprakların insanları. Aklı güdükler bir gurup, aydınlarla yarı aydınlar bir diğer gurup ve sürü, yani esas kalabalık.
Bizim toprakların insanlarının bir kısmını rahatsız eden konuların tamamından sürü etkilenmez. Sürüye ne versen yer, nereyi gösterirsen yatar kalkar, yaşamını sürdürür bir şekilde.

Aklı güdüklerse zaten ortamı geren, ortamı rahatsız eden konuların kaynağıdırlar.
Ha, bir de sivriler vardır. Atladık sivrileri.

Sivrilik iyimidir? Evet. Çok hem de. Olmazsa olmazlardır sivriler. Sivrisi olmayan toplumlar gelişemezler, yenileyemezler kendileri.
Ancak, sivrilerin ortaya attıkları konuların gerçek demokratik ortamlarda değerlendirilip, vizyoner kendi konusunda uzman akılların ve de sonuçlarının geçerliliği olan deneyimlerin süzgecinden geçmesi şarttır.

Demek ki, dördüncü bir gurup daha olmalı. Vizyoner kendi konusunda uzman akıllara sahip, deneyimlerin süzgeçlerinden geçenleri iyi değerlendirip, en doğruyu tespit edecekler gurubu, ki,
Bizim topraklardan vizyoner kendi konusunda bilgi dolu akıllara sahip değerlendirme uzmanları çıkmaz.

Çünkü,
Bizim nevi toplumlarda vizyoner ve kendi konusunda uzman akıllara sahip insanlara pirim verilmediğinden bu yönde doğru kendini geliştirmek gibi bir hedefleri yoktur insanların.

De ki çıktı birkaç kişi bu tarife uygun kendiliğinden,
Onlarda geçim derdine düşünce, saparlar gerçek kimliklerinden. Ve de ilgili ilgisiz başka yönlerde verirler hayat mücadelelerini. O yüzden bu gurup insanlar bu topraklarda yaşasalar dahi, onları yok sayıyoruzmecburen. Etkileri yok toplum üstünde.

Yani aslında en olması ve de en sayılması gereken gurubu yok sayıyoruz mecburen, etki ve tepkileri ülkenin üstünde etken olmadığı için.
Gelelim aydın ve de yarı aydın gruba.

Bu gurup aklı güdükler tarafından ortaya atılmış ve de,
Ülkeyi yerinden zıplatan bir gelişme ile karşılaşınca,

Önce seyrederler olanı biteni hep beraber. Sonra başlarlar konuşmaya üstünde. Sonrasında daha da konuşurlar etraflıca en uzmanmış gibi halleriyle.
Sonra, hemen çözümler üretirler en uzmanmış gibi halleriyle. Ve de çözerler her ne ise o konuyu lafla ve de kağıt üstünde.

Sonrasında, ödevleriniyaptıklarına kanaat getirip, artık ödevleriniyaptılar ya, çekilirler hemen köşelerine gönül rahatlığıyla.
Sonrasında aydın ve yarı aydın olduklarındantutamayıp kendilerini, fokurdamaya başlarlar yeniden. Sonra sertleşmeye başlar yorumları.

Sonra,
‘Ben dediydim’ dönemine girerler. Kimi yakalarlarsa, ‘ben dediydim’ derler ha bire.

Dediydim, dediydim dedikçe, gündemde kaldıkça konu, gaza gelip gaza getirdikçe insanları, illaki birkaç manasız kahraman çıkar, ortaya atılmış manasız çözümlereuluorta sahip çıkıp, takipçisi olup, vaktini naktini harcamaya başlarlar hemen.
Sonra o manasız kahramanlarınetrafınada, illaki toplaşır birkaç kişi ve de,

Sonrasında manasız kahramanında katkılarıyla üç beş kişilik patlamalar yaşanır aleni. Sonra o manasız kahramanın akıllarıyla atılan adımlarıyla üç beş kişinin başına dertler açılır anında. Dertler açılınca tarif edilebilir hale gelir riskler. Ve de o riskleri göze alanlarla çoğalmaya başlar bu sefer insanların sayıları. Yani bizim topraklarda yaşayan insanlar, akılların manasından çok, alınan risklerin gözle görülür elle tutulur komşuya yansımış sonuçlarına baka göre takılırlar hedeflerinin peşine.

Sonra, manasızlık şekiller almaya başlar ve artık kişiler üstünden değil, topluluklar halinde yaklaşmaya başlarız konuya. Ki, manasız kahramanı da devre dışı bırakarak, manasızlığa muhalif ayrı bir grubun daha oluşmasına neden de oluruz bu arada.
Bu noktada, çok bilmiş boş kafa başkan girer devreye. Organizasyonlar yapılır. Dernekler bile kurulur anında. Ses gelmeye ve getirilmeye başlar ve de,

Sonra hemen üstünde açık oturumlar düzenlenmeye başlanır. Aydın ve de yarı aydın uzmanlar atıp tutarlar konu üstünde bol bol. Çok bilmiş boş kafa başkan her yerde demeçler verir. Atik, canlı ve de dinamik beden diliyle akılsızlığını örtmeye çalışır basının önünde boş kafa başkan.
Amma artık oklar yaylardan çıkmıştır. Kafası kopuk tavuklar gibidirler artık insanlar. Herkes her bir yana, her bir yöne nedenini kendinin de bilmediği koşuşturmalarda dırlar artık. Çalışıyorlar yani. Neye? Belli değil.

Bunun üzerine işler azar iyice,
Konunun takipçisi insanların sayısı iyice çoğalmaya başlar televizyonların önlerinde. İnternet aleminde de. Yazılar, resimler gönderilir bol bol. Bol bol layk edilir. Şer edilir. Hatta sayfalar kurulur. Üyeler girer yüzlerle, binlerle. Ortalık iyice alevlenir. Evlerin, toplantıların, seyahatlerin gündemine oturur konu.

Ancak,
İnsan sayısı çoğaldıkça, fikir ayrılıkları başlar kendi içlerinde hemen. Fikir ayrılıkları muhalif gurubu temsil eden aydın ve de yarı aydınlarınbölünmesine neden olur. Bölününce muhalifler ikiye üçe beşe tepkilerinin gücü zayıflamaya başlar aklı güdüklerin karşısında. Her televizyon başka bir muhalefeti destekler. Konu karman çorman hale dönüşür sonunda.

Ancak, tüm bu karman çorman hale gelmiş manasız ve sonucu yönelik olmayan gelişmeler kendi köşesinde etliye sütlüye bulaşmadan yaşamaya çalışan sürüyü rahatsız etmeye başlar iyice. Olmayan kafalar karışır, gözler daha da boş bakmaya başlar.
Vatandaşlık yönünde kısmen var olan vicdanla, eşe dosta karşı ne diyeceğini bilememenin suçluluk duygusu gibi etkenlerde başlayınca rollerini oynamaya,

Hep beraber milletçek anında avazımız çıktığı kadar bağırmaya başlarız boşluğa doğru.
Kalabalık, kalabalığa verir o talimatı;

‘Lider gönderilsin, acil ihtiyaç var’.
Ve de o lider anında çıkar ortaya. Liderin zaten kulağı kiriştedir ve de zaten hazırdır vatana hizmete.

Bizim toprakların liderleri,
Halktan çıkar hep. Kalabalığın arasından. İhtiyaçtan. Çoğunluğun içinden çıkar bizde liderler. Sıradan insanların arasından. Sürünün arasından.

Aristokrasi bir türlü dikiş tutturamadı bizim topraklarda.
Saray bile kıvıramadı bu işi.

Bizim toprakların insanlarının zengini de, fakiri de, okumuşu da, cahili de, aydını da, yarı aydını da hep halktır çünkü.
Sıradan.

O yüzden sevimlidir bizim liderler. Çünkü bizim toprakların insanları da sevimlidir aslında. Cehaletten ve de kök kültüre sahip olmamaktan peydahlanan hatalar zinciri komik kılar hayatı bizim topraklarda çünkü.

Hangi görüşü temsil ederlerse etsinler,
Sempatiktirler.

O yüzden ve de bu yüzden,
Alt yapısı olmadan, bir ömür boyu hazırlanmadan,

Bir gecede lider olurlar bizim toprakların insanları.
Bizim topraklarda, lider yetiştiren okullar yoktur. Çünkü, kişisel kimliklerin farklı gelişimine kapalıdır eğitim düzenimiz. Torna sistemi çalışır. Tornadan çıkmışçasına aynıdırlar bizim toprakların insanları.

Bir seçimde hemen başbakan olurlar o yüzden yeni yetme liderler.
Halk hemen benimser, hemen sever onları.

Alt yapında lider görüntüsüne uyabilecek vitrinin varsa biraz,
Eğitimin falan tamamsa biraz, iki lafın arasına sürünün anlamadığı bir iki kelam edip,

Uzun uzun veciz laflar falan da edebiliyorsan azcık,
Tamamdır. Lidersindir artık.

Felsefeye, ilimi, bilime, kültüre, eğitime, vizyona, uzman meslek erbaplığına falan yasladın mı alt yapını,
Sürüuzak durur, uzaklaşır senden.

Anlamaz sürü bunlardan. Komplike gelir her şey.
Halk ona değen, kendi gibi, ulaşılabilir, ikide bir hata yapan, hafif yılık, hafif kaypak, hafif hin ve de cin, hem kendine hem etrafına da çalışan, kısa vadeli programlarla günlük dertleri çözen, geleneklerden şaşmayan, dinle ilgili çok aşırı uçlarda gezmeyen, ağladı mı göz yaşlarını saklamayan, gülen, bazen komik, bazen arabesk, ama hafiften kabadayı, akademik olmayan, bilgilerini aktarırken ilkokul öğrencisine anlatırcasınasade konuşan, köy kökenli, illaki bir kıt kanaat yaşanmışlığının olduğu, sıradan insanlardan doğma, ailesine sülalesine bağlı, memleketi memleketlisinin olduğu mutlaka, protokole pek takılmayan, iş bitirici, uçuk hayalleri olan amma kendine ait değilse uçuk diğer hayallere kapalı, gezmeyi ve aylaklığı seven, ofis hayatından uzak, yemeğe içmeye düşkün, hatalarından bir türlü dersler çıkaramayan, hatalarına illaki ikna edici nedenler bulan, batı toplumlarına her an posta koyabilen, para kazanan amma gelirlerin bir parça kayıt dışı olduğu, zeki ve pratik, aklı geliştirmekten yana çok fazla çaba sarf etmeyen, satranç bilmeyen, format üstünde çalışmaya uzak, bakkal hesabından anlayan, şaşırtıcı derecede kurnaz, gevşek, çalıştı mı çalışan amma genel olarak çalışmadan kısa yoldan başarıyı arzulayan, havalı giyinmeyi seven, lükse düşkün, komşudan kopya çeken, kıçının deliğini bilmeyen, ayağını yorganına göre uzatmayan, bodoslama rekabetçi, savaşı seven, ayıya dayı demekten kaçınmayan, sonu baştan göremeyen, kendi düşüncelerinden başka hiçbir düşünceye saygı duymayan, yerden taşı kaptı mı kafaya ekleyen, saplantılı, sevgiden çok fazla nasibini alamamış, mesleksiz, evrensel akıldan uzak…

Sürünün içinde biri gibi yani.
Bu ülkede yaşayan çoğunluk gibi yani.

Bir gecede altüst edersin ülkeyi çıktın mı sahneye bu topraklarda.
Bir gecede lider olursun şakkadanak.

Bir gecede takarsınpeşine ülkeyi.
Bu yüzden,

Altmışlar Demirel’i lider oldu bir anda. Ve,
Yetmişlerde Türkeş ve Erbakan.

Ve o yüzden Ecevit bir türlü oturtamadı kendini bir yerlere ve dikiş tutturamadı lider olarak.
Bu yüzden Özal bir gecede lider oldu.

Ve o yüzden liderliği bir türlü kabul görmedi Bahçeli’nin.
O yüzden diğer pek çok parti liderleri hep gevredi bir yerlerinde politikanın ve de yok olup gittiler yaşamın içinde.

Politik görüşlerinden değil, uyum problemi yaşadılar sürüyle. Kafalarını karıştırdılar sürünün.
Bu yüzden Erdoğan yakaladı başarıyı.

Bizim toprakların insanlarının çoğunun politik görüşleri yoktur. Vardır gibi dursa da. Zaten anlamazlar politikadan. Bu yüzden herkes anlarmış gibi davranır zaten. Sor en iyi üniversiteleri bitirmiş insanlara liberal ekonomi ile kapitalist düzen arasındaki farkı, eveler geveler. Sor, sosyalizm ile muhafazakar yapının ortak paydalarını, a aa olur mu ayol yoktur ki der. İstersen git uluslar arası siyaset okumuşlara sor. Çoğu kulaktan dolma cevaplar verirler yanlış yunluş.
Her görüş uyar bize. Ne versen yer, ne versen kabul ederiz biz. Lider ne yöne giderse o yöne ilerleriz. Sorgulamadan. Lidersiz yapamayız zaten. Birey olamadığımız için bir türlü. Sürü.

Bu nedenle bu topraklarda halk isyanlarına rastlayamazsını hiç. Halk devrimleri olmamıştır bu nedenle bu topraklardayüz yıllar boyu.
Bizim toprakların insanlarının politik görüşleri yoktur, yaşam biçimleri vardır.

O yaşam biçimini destekleyen her siyasi görüş, doktrin, yapı uyar bize.
Solda uyar, sağda, muhafazakarlık da uyar, kapitalist düzende, dinde, laiklik de.

Yeter ki,
Günlük hayatı çok etkilemesin her ne ise o.

O yüzden altmışlar sağcıların, yetmişler hem solun ve milliyetçilerin, seksenler liberallerin, doksanlar kimliksiz sağ gibi görünse de, iki binlerse muhafazakarların dönemi oldu.
Politik şahsiyeti olmayan toplumlar ancak bu denli kısa sürelerde, bu denli dalgalanmalara maruz kalabilirler.

Politik şahsiyetin oluşumu da ancak her bir bireyin kendini geliştirmesine izin verildiği eğitim düzenlerinde yuvalanır. Yani sağlam kişilikte, yani özgürlükte yuvalanır politik şahsiyet.
Doğru zamanda doğru üslupla doğru konuş ‘baldırın önemi hakkında’ sürünün ruhunu okşayarak,

Bir gecede mini etek kanunu çıkarırsın bu ülkede. Herkes mini etek giyer ertesi sabah. Veya,
Tam tersi,

Bir gecede çarşafa büründürürsün bu toprakların insanlarını. Hatta,
Komünist bile yaparsın, hatta emperyalist, hatta faşist. Canın ne istiyorsa artık.

Yeter ki,
Konuşmasını bil halkın anlayacağı lisandan.

Kap onları. Kaptır git, coş,
Coştur.

Hayallere sürükle insanları.
Vaatlerde bulun yerine getirmeyecek olsan dahi.

Vaatler çok önemli.
Olabildiğince uç hayallerde.

Oyalansın insanlar o hayallere kapılıp.
Akıllara değil, ruhlara hitap et. Sürü, aklıyla değil, bir arada yaşamın ruhuyla sürdürür çünkü yaşamını.

Yeni tartışma konuları yarat.
Basını işgal et. Olmayacak laflar, uygunluğu olmayan düşünceler, projeler salla.

Rakamlara boğ insanları, doğru yanlış.
Şaşırt olmayan akıllarını.

Anında işe yarayan, insanların gözlerini kamaştıran işler yap.
Yol yap mesela hep.

Yol en idealidir. Gitmeyi gelmeyi sever sürü.
Bir de alışveriş merkezi.

Şıkırtılı, ışıltılı. Alışverişle ve de borçlarla oyala. Biri başladı mı almaya, diğerleri de alacaktır kesin. Biri borçlandı mı, diğerleri de borçlanacaktır kesin.
Tören yap bol bol mesela.

Bangır bangır olsun amma. Orada yaşayanların hep anlatacağı nevi olsun kuşaktan kuşağa. Sürünün günlük hayatını şenlendiren cinsinden. Maksadı önemli değil, tören olsun yeter.
Kahramanlıklardan bahset. Geçmişi öv sürekli. Kahramanlığın önemi vurgula.

Günlük kahramanlar yarat.
Ağlaş bol bol.

Saldır da.
Ona buna ne bulursan, ne çıkarsa karşına saldır.

Bok at.
Atabildiğin kadar. Bokun temizlenmesi süreci bile oyalar sürüyü.

Acındır kendini. Acıyı sever sürü. Acıyla terbiye oldukları için, iyi bilirler acıyı.
Haddini aş.

Ve de haddini bildir birilerine sürekli. Amma acıtarak. Acıyı iyi tanır sürü.
Tamamdır, yeter bu kadar.

Sürü için artık lidersindir, ne yapsan doğrudur ve de yeri ve de zamanıdır artık.
Aydınlar, yarı aydınlar memnundurlar. Çünkü ev ödevlerini yapmışlardır artık.

Aklı güdükler memnundurlar, çünkü amaçlarına ulaşmışlardır artık.
Sürüyü hiç sorma. O hep şikayetçi dahi olsa, hep memnun zaten.

Herkes memnundur artık.
Herkesin memnun olduğu toplumları içeride çalışıp yıkamazsınız.

O yüzden bizim topraklarda yaşamış toplumları hep birileri gelip yıkmışlardır dışarıdan.
Cam macunu gibidir bizim toprakların toplumları.

Nasıl ve hangi şekle uydurmak istersen uyarlar.
Sık sıka bildiğin, ez eze bildiğin kadar, yoğur yoğurabildiğin kadar.

Hangi şekle dönüşürse dönüşsün,
O hep korur cam macunu özelliğini.

Ancakkurudumu da bir kez,
Hiçbir işe yaramaz bir daha cam macunları.

O yüzden tarih olur, kurur giderler bizim topraklarda yeşeren devletler iki de bir.
Ve de bir türlü dikiş tutturamazlar kalıcılıktan yana,

Elli yüz,

Üç beş yüz yıldan fazla.
Sürülerse,

Hep var olur ve de hep var olacaklardır bizim topraklarda.
Göç yoludur buraları çünkü.

Asya'dan Avrupa'ya,
Doğudan batıya,

Rant kapısıdır bizim topraklar gezegenin.

Kaderidir, güdük akıllarla gelişememek.

Hiç yorum yok: