Patron Hata Yaptı – Son Bölüm
25.03.2012
Üç yüz bin on sekiz yaş altı çocuk asker var bizim gezegende.
Korkuyorum anne…
On beş milyon çocuk evlerinden uzaklara sürüldü son yirmi yıl içinde çıkan savaşlarla.
Korkuyorum anne…
Dört milyon çocuk yetim kaldı son yirmi yıl içinde çıkan savaşlarda ve de kamplarda sefaleti yaşıyorlar ve de çetelerin ellerindeler şu sıralar.
Korkuyorum anne…
On milyondan fazla çocuk savaşın içinde büyüdüler doksanlı yıllardan beri.
Korkuyorum anne…
Ve de milyonlarca çocuk işkence gördü ve tecavüze uğradı son yirmi yılda çıkan savaşlar sırasında ve en büyüğü yirmi yaşlarında şu an o çocukların.
Korkuyorum anne…
Gezegenin en zengin iki yüz insanoğlunun serveti gezegende yaşayan insanoğullarının yüzde kırkının gelirinden fazla.
Korkuyorum anne…
Yani iki yüz insanoğlunungeliri eşittir üç milyar insanoğlunun toplam geliri. Üç milyar insana dağılması gereken servet iki yüz kişide stoklanmış yani bir anlamda. Kim bilir daha nerelere varacak önümüzdeki yıllarda.
Korkuyorum anne…
Gezegenin geliri en yüksek yüzde yirmisi ile yine gezegenin en düşük geliri olan diğer yüzde yirmisi arasında gelir farkı yüz katları aşmıştır.
Korkuyorum anne…
Silahlanmayaharcanan paralar son otuz kırk yılda on misliden fazla arttı.
Korkuyorum anne….
Gezegen nüfusunun yüzde yirmisi tüm gezegenin doğal kaynaklarının yüzde altmış beşini tüketiyor.
Korkuyorum anne…
Gezegen nüfusunun yüzde yirmisi geçimini sağlamaya ve de en çok kazanan yüzde yirmiye yetişmeye çalışırken, yüzde altmışı hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Korkuyorum anne…
Bir milyar insanoğlu açlık sınırında ölüyorlar, saniyede üç beş kişi demektir bu.
Korkuyorum anne…
Gezegende yer alan en zengin yirmi ülkenin gelirleri toplamı yine gezegende yer alan diğer iki yüz ülkesinin toplam gelirinden fazla.
Korkuyorum anne…
Korkma çocuğum demek hiç de kolay değil.
Korkulacak bir durum bunların hepsi çünkü.
Korkuyor insanoğulları.
Kimi açlıktan susuzluktan hastalıklardan ölecek diye korkuyor,
Çaresizce.
Kimi de,
Çok daha fazla korkuyor kaybedecek çok şeyi olduğuna inandığından,
Ve de,
Korka korka yaşayanlarda,
Ha bire yeni silahlar alıyorlar kendilerine.
Bir gün üç dört milyarın tepesi atarda yağmaya kalkışırlarsa servetlerini diye.
Zamanında bir küçük azınlık insanoğulları daha da zengin olmak için öldürdüler,
Kendi başlarına kendi dengeleri içinde,
Şahane hayatlarını sürdürenleri.
Şimdilerde,
Zenginliklerini korumak adına,
Daha da hazırlar,
Gezegenin çoğunluğunu temsil eden açları her an öldürmeye.
Eğer ki,
Açlar hadlerini aşıp,
Yağmalamaya kalkışırlarsa,
Zenginlikleri ve de varlıklarını.
Bu iş bitmiştir.
O kesin.
Şu an var olan tüm yardım organizasyonlarının gezegene katkıları,
Okyanusa damlayan birkaç damla su kadar etkisizdir.
Çivi çıkmıştır yerinden,
Ve de,
Giremez o çivi tekrar yerine.
Bundan sonra neyin ne zaman olacağına,
Hep beraber yok olmaya doğru atılan adımların,
Hızı ve yönü karar verecek.
O adımlarında ne yöne ve nasıl atıldığıysa çok belli.
Çok küçük bir azınlığın,
Mutluluğu adına atılıyor o adımlar.
Ve de,
Bu küçük azınlığın güvenliği için atılıyor o adımlar.
Afrika’da, Avustralya’da, Amerika’da çevrelenmiş milli parklarda yaşayan,
Ve de yaşatılmaya çalışılan hayvanlar ve bitkiler kadar,
Değerli değil milyarlarca insanoğlunun hayatı.
Bu kadar basit,
Gelinen noktayı özetlemek adına.
Bu işkence bir an evvel bitmeli.
Ve de,
Dönülmeli en başa, bedeli tüm canlıların yok olması dahi olsa.
Bir yanda doğa,
Bir diğer yanda milyarlarca insanoğlu,
Çırpına çırpına ölüyorlar bir yerlerde.
Ve de,
Bu gezegende yaşayan küçük bir azınlığı temsil eden diğer insanoğullarıysa,
Naklen,
Canlı canlı seyrediyorlar,
Ölümünü gezegenin.
Yeter ki,
Onların o mutlu mesut yaşantısına,
Yaklaşmasın,
Çırpınarak ölenler.
Bu denli basit,
Gelinen nokta,
Kabul etsinizde etmeseniz de.
Korkuyu yok etmedikçe,
Var olamazsınız yaşamın içinde.
Ki,
Korka korka yaşayan canlılar oldu artık insanoğulları.
Her şeyden korkan bir canlı türü oldu artık insanoğulları.
Sadece varlığını kaybetmemek değildir korkunun kaynağı,
Etliye sütlüye bulaşmamakta korkmaktır aynı zamanda.
Ve de,
Bedellerini yaşamının patronu olamamakla ödersin korkularının.
Önemli midir yaşamının patronu olmak?
Evet.
Tek nedendir yaşama gözünü açmanın,
Kendi yaşamının patronu olmak.
Kendi iradenle,
Kendi sevdiklerinle,
Kendi yüreğinle,
Kendi aklınla,
Kendi ruhunla koşmak için doğuyoruz hepimiz.
Sonra?
Kendi irademiz dışına teslim oluyoruz,
Fit ola ola.
Sonra?
Kendi sevdiklerimizden vazgeçiyoruz kendi kurduğumuz kartondan kalenin dışına çıkamamak adına.
Sonra?
Yüreğimizin sesini kısıyoruz,
Duymak istemediklerimizi dinlememek adına.
Sonra,
Aklımıza güvenmiyoruz,
Denenmişlerin bizlere uymasa da önümüze beleşine serdiği konforları adına.
Sonra?
Sonrasında ne kendi öz ruhun kalıyor geriye,
Ne de,
Sen.
Korkularla yok ettiğin,
Kendinken,
Yeni kendini var etmeye çalışıyorsun yeniden,
Korkmadıklarınla,
Ve de fit olduklarınla.
Çoğunluğun yaşadıkları ve de kendine yaşattıkları,
Kendi özlerinden o kadar uzak ki.
Ki,
Belki de,
Bir noktadan sonra kendi özlerini bile hatırlamıyorlar artık,
Korkmadan yaşanılası.
Saf bir sıradan köylü,
Cin bir şehirliden daha kıymetlidir aslında,
Cin bir şehirli,
Saf bir köylüyü küçümserken.
Saflık özü temsil eder.
Cinlikse hinliğide takıp koluna aklı temsil eder oldu ve saf kurdu saflığın karşısında.
Akılsa,
Özünü yendi insanoğlunun sonunda.
Amma,
Aklın ruhu olmadığından,
Aynı oluverdiler insanoğulları birbirleriyle.
Ruhu gitti böylece gezegenin.
Farklılıklar eridi aklın karşısında.
Rengini yitirdi gezegen,
Ruhsuzlarla.
Ev, araba, ofis, eşya, giysi, tatil, restoran, kafe, yemek, içmek,
Varsa bir iki hobi,
İle yaşar kıldı insanoğlunu akıl.
Renksiz.
Tatsız.
Tuzsuz.
Aynı evler, aynı arabalar, aynı ofisler, aynı eşyalar, aynı giysiler, aynı tatiller, aynı restoranlar, aynı kafeler, aynı yemekler, aynı içmekler.Aynalardan baka baka,
Aynadakilere,
Aynı olundu sonunda.
Ve de korkularda aynı olunca,
Yaşamın kendi özü adına manası kalmadı insanoğlu için,
Aynıların tekrarları hariç.
Evini değiştirmek oldu hedef. Arabasını, işini, ofisini, eşyalarını, giysilerini, tatillerini, restoranları, kafelerini, yemeklerini, içmeklerini,
Ve de,
Yanında koluna taktığı zamanında seviyorum dediklerini değiştirmek oldu hedef.
Büyük bir lanet gibi,
Sardı tatminsizlik tüm insanoğullarını.
Neden?
Çünkü aynadaki diğer akıllarla veriliyor yaşama yeni yönler.
Aynaya baktığında kendini,
Kendi özünü değil de,
Aynalara diğer akılların yansıttıklarını görüyor insanoğulları.
O yüzden değiştiriyor,
Kaşını, gözünü, memesini, saçını.
Yetmiyor edindiklerinin aynı olması,
Görüntüsüyle bile,
Aynı olmak istiyor, diğerleriyle.
En başarılı aynı kim olacak yarışmasına döndü yaşam.
Kim hangi yeni aklı yansıtacak bakalım aynaya,
Yarışmasına döndü yaşam.
Ne sıkıcı.
Ne tatsız.
Ne tuzsuz.
Ki,
Aynılar kendi içlerinde,
Zannederlerken ayrı olduklarını diğer aynılardan hem de.
Evet,
Bu gezegende ki yaşamın sonu geldi biz insanoğulları için.
Bundan sonrası uzatmalar.
Kurtarılacak bir şey yok.
Kurtarılacakları ruhsuzluklar yok etmeyi başardı son üç beş bin yıl içinde.
Kalanları da, son birkaç yüz yıl içinde sildi süpürdü attı,
Aynı akıllar.
Ruhunu yitirdin mi,
Geriye kalple, beyinle çalışan uzuvların kalır bir tek.
Ruhunu yitirdi gezegen.
Şimdi okyanusları, kara parçaları ve de gökyüzü ile varlığını sürdürmeye çalışıyor artık gezegenin uzuvları.Son on yirmi yıl içinde,
Üç yüz bin çocuğu ölüm makinesine çevirdiysen,
İki milyon çocuğu savaşlarda öldürdüysen,
Altı milyon çocuğu savaşlarda sakat bıraktıysan,
On beş milyon çocuğu evlerinden uzaklara sürdüysen,
Dört milyon çocuğu yetim bıraktıysan,
İki milyon çocuğu seks kölesi yaptıysan,
On milyonlarca, belki yüz milyonlarca yetişkin olarak o çocuklarla seks yaptıysan, çocuk pornolarını seyrettiysen,
Yılda iki buçuk milyon çocuğu evlerinden kaçırıyorsan,
On milyonlarca çocuğu işkencelerle tecavüzlerle ve savaş travmalarıyla büyüttüysen,
Dört yüz milyon çocuğu köleler gibi çalıştırıyorsan,
Ve de her iki saniyede bir çocuk ve bebeği öldürüyorsan açlıktan, susuzluktan, bakımsızlıktan,
Aynı olan akıllarla olmuyor demek yaşamı sürdürebilmek hep beraber bu gezegende,
Kendi özünü,
Ruhunu yitirtmeden.
Gezegenin geleceği ölüyor ve de öldürülüyor ve de tecavüze uğruyor ve de işkence görüyor.
Demek akıl yetmiyor adil ve ruhu olan ve,
İçinde gerçek ve karşılıksız sevginin yuvalandığı,
Yaşam için bir tek.
Çünkü,
Akıl vicdanı tarif eder.
Ruhsa,
Vicdanın kaynağıdır tarifsizce,
Sınırsızca,
Ve de,
En önemlisi,
Korkusuzca.
Sınırsızca, tarifsizce, korkusuzca vicdanda ölünce,
Gezegende öldü sonunda.
Çünkü,
Ruhumuzu öldürdük öncesinden,
Aynılara,
Aynı aynalarda baka baka.
Ruhumuz ölünce de,
Vicdanımız yok oldu, eridi gitti bir yerlerde artık bizlerin.
Bu kadar basit.
Gerisi,
Laf laf laf…
Patron hata yaptı.
Hatayı patron yapmadıysa insanoğlu yaptı.
Hatayı kimin yaptığına değil,
Geldiğimiz noktaya bakacak olursak, illaki bir hatanın olduğu kesin.
Hem de geriye dönüşü olmayan bir hatanın yapıldığı kesin.
Bir sonraki,
Sınırsızca, tarifsizce, korkusuzca,
Ruhu olan,
Bir sonraki yaşamda, bir sonra ki gezegende, bir sonraki evrende görüşmek üzere,
Sevgili,
Aynılar,
Aynı aynaların önlerinde,
Önce,
Kendi yaşamlarını,
Sonrada,
Ve de gezegenin yaşamını tüketme yarışına girmişler, girenler ve de girecekler.
Umarım,
Karşılaşmam siz gibi olanlarla bir daha hiçbir yerinde ne bu, ne de bir başka evrenin.
Çok sıkıcısınız, çok gaddarsınız, çok acımasızsınız çünkü.
Ve en önemlisi, adil değilim ve de,
Vicdansızım diyorsunuz göğsünüzü gere gere hem de.
Değilim diyorsanız,
Gidin aynaya bakın bir kez daha.
Ve de korkmuyorsanız,
Ve de yendim ben korkularımı diyorsanız eğer,
Ayrılın evrenin lanetle anacağı bu sürüden o zaman.
Siz gibi olun.
Kendi özünüzün,
Ruhunuzun sesini açın sonuna kadar o zaman.
Bangır bangır bağırttırın sonuna kadar o zaman.
Herkeslere duyurun kendi özünüze ait kendi ruhunuzun sesini o zaman.
Ve de,
Gülümseyin yaşama yeniden, ki yaşamda gülümsesin sizlere,
Korkmuyorsanız,
Cesursanız,
Eğer ki.
Sevilmek telaşınızı da,
Yok edebildiyseniz,
Eğer ki.
Ve de kendinizi ‘yine’ kandırmıyorsanız tabii ki…
Doğum kadar korkusuz ve cesur olmak lazım,
Onurlu bir ruhla,
Kendi patronun olarak,Patrondan medet ummadan,
Yaşamak için.
Ve de,
Ölüm kadar da,
Sade ve çıplak.
Patron Hata Yaptı – Bölüm 20
24.03.2012
Sıfıron beş yaş arası iki milyara yakın çocuk yaşıyormuş gezegende. Ayyy ne iyiymiş… ama ayyy çok hoşmuş yani...
Bu çocukların dört yüz milyona yakını her nevi iş kolunda zorla çalıştırılıyorlarken, iki yüz milyonu hayati tehlike taşıyan işlerin içindelermiş amma. Ayyy ne diyorsunuz, ayyy katiyen inanmam, ayyy olamaz yani…
İki milyonuysa seks ticaretinde ve de seks porno sektöründe faalmiş. A aa ayyy ne fenaymış, a aaa ayyy yok artık ayyy yani…
Ve de sadece uzak doğudaki bir ülkeye yılda beş milyon erkek insanoğlu geliyormuş çocuklarla seks yapmak için diyor araştırmacılar. A aaa, ayyy yok canım, ayyy mümkün değil, ayyy ne diyorsunuz, ayyy sizde artık yani...
Ve de,
Yılda iki buçuk milyon adet çocuk kaçırılıyormuş evlerinden,
Ayyy ne fenaymış, ayyy katiyen inanmam, ayyy dağlara taşlara yani...
Her konuda,
Her yerde,
Çalıştırılmak,
Ve de kullanılmak için.
Al sana homosapiens.
Yani,
Akıllı insan.
Yani bizim türün akıllanmış hali.
Her yıl,
Çocuklarla seks yapan,
Tahminen yüz milyon adet,
Ayyy ciddi olamazsınız, ayyy daha azdır belki sayıları bi daha baksanız, ayyy inaanmıyorumm, ayyy tüüh tüüh tüühh yani…
Erkek insanoğlu,
Varmış bu gezegende.
Al sana,
Homosapiens.
Akıllı insan yani.
Ve de,
İster bakterimsi mikroorganizmadan gel,
Bu günlere,
İster,
Havva ile Adem’den,
Nereden gelirsen gel,
Geldiğin nokta,
Bu.
İki milyon çocuk fahişe,
Yaşlar beşle on beş arası,
Ayyy ayyy ayyy duymamış olayım, ayyy olacak şey değil ayyy, ayyy içim kaldırmıyor ayyy yani…
Ve de porno film oyuncusu,
Ayyy aman aman, ayyy gerçekten çok fena oldum ayyy yani...
Ve de,
Beşle on beş yaş arası bebelerle, çocuklarla seks yapan milyonlarca,
Yetişkin,
İnsanoğlu.
Ayyy tüüü onlara, tükürmek geliyor şekerim içimden suratlarına, ayyy olamaz a aaa ayyy valla yani…ayyy hadi birleşelim ayyy bir şeyler yapalım ayyy yani…
Çoğu da,
Annedir babadır bebelerle çocuklarla seks yapanların kesin.
Ayyy ne diyorsunuz yani, ayyy nasıl anneymiş ayyy nasıl babaymış ayyy yani bunlar yani, ayyy değillerdir belki de ayyy yani…
Çoğu da,
Tek patronlu dinlere veya illaki bir şeylere inanıp, ibadet ediyorlardır kesin.
Ayyy kesin inanıyorlardır, ayyy etmezler mi, ayyy hem şey ettirip hem de ayyy ne fena yani, ayyy çok kötü oldum ayyy yani…
Sonra,
Aklanmış,
Paklanmış,
Her bir hatasına kılıf bulmuş,
İnsanoğulları,
Medeniyet seviyelerinden memnun mesut,
Yaşıyorlarmış hem de bu gezegende.
Ayyy gözleri kör olasıcalar, ayyy yani…
Bir diğer taraftaysa çocukları,
Ve de,
Kendileri hayatta ve ayakta kalsınlar, karınları tok uyusunlar,
Diye,
Çocuklarını sekse iten, teşvik eden,
Anne babalarda varmış.
Ayy ne fena yani, ayyy o bebelerinde çocuklarında anneleri babaları var di mi…ayyy nasıl yani ayyy yani…,
E peki,
Nasıl olacak şimdi bundan sonrası?
Ne olacak?
Devam mı?
Tamam mı?
Yani seks için çalışan çocuklar için diyorum,
Sayıları artsın mı?
Ayyy artmasın artmasın ama, ayyy lütfen yani, hadi söyleyin ama, ayyy arttırmasınlar ama yani…
Yoksa yeterlimidir biz homosapiensler için bu sayılar?
Ayyy birileri durdursun bu gidişatı yani…ayyy lütfen ayyy mutlaka yani, ayyy yetkililere mailler atalım ayyy yani…
Uygun mudur gezegenin nüfusuyla karşılaştırdığınız zaman?
Patrona göre,
Doğru oranları yakaladık mı acaba?
Ayyy ama oranı mı olurmuş bunun ama lütfen yani…ayyy demeyin ama yaaa, ayyy yine fena oldum bak yani…ayyy demeyin demeyin ama ayyy yani…
Yoksa patron bu işlere bakmıyorsa,
Ona danışmayalım mı?
Bu işlere bakmıyorsa,
Şu işlere bakmıyorsa,
O işlere bakmıyorsa,
İnsan soruyor ister istemez,
Patroncum sen ne işlere bakıyorsun,
Yoksa,
Sen bir yerlerde hata mı yaptınacep?
Diye.
Ayyy valla çarpılacaksınız ama yaaa, ayyy valla ayyy, ayyy demeyin bööle yani…
Yok patron bu işlere de,
Bakmıyorsa,
Madem ki ilgilenmeyecekti sonrası ile,
Nereden icap etti acep yaratmak insanoğlunu,
Diye de soruyorsun,
İster istemez.
Ayyy sorun sorun valla, ayyy bende sorayım ayyy…ayyy başkaları da sorsun…ayyy hepimiz soralım…ayyy hepimiz çocuk fahişeleriz diyelim….ayyy diyelim ayyy valla yani…
Belki de,
Patron efsane,
Ayyy demeyin bööle demeyin amaa…ayyy valla demeyin yani, ayyy valla çarpılacaksınız ayyy yani…
Doğrusu,
Bakterimsi mikroorganizmadan,
Ayyy ne o ayol, ayyy onu bilemedim ayyy, ayyy ne dediniz? Norganizma mı? Ayyy ne o, ayyy yani…
Milyarlarca yıl içinde,
Serbestçe geçirilen,
Evrimlerle,
Mutasyonlarla,
Değişimlerle,
Geldiğimiz nokta bu.
Ayyy benim biyolojim hep kötüydü ayyy okulda ayyy hep yani…Bilemedim ayyy yani…
Ki,
Hangisi doğru olursa olsun,
Al sana,
İnsanoğlu.
Ben yazan,
Sen okuyan,
Yani bizlerin içinde yaşayan milyonlarca insanoğlu,
Çocuklarla seks yapıyor,
Ayyy olur mu yani, ayyy nasıl yani… ayyy biz hiç yapmadık valla yani…ayyy a aaa ama yani…
Hem de muhtemelen,
İster yurt içinde,
İster yurt dışında,
Etrafımızda da,
Dolanıp duruyorlardır da muhtemelen.
Ayyy ne diyorsunuz siz bööle, ayyy gitmeyelim mi hiç oralara yani, yurdun içide mi yani…ayyy sadece dışı değil mi yani…
Ve de,
Her iki saniyede bir,
Bir bebek,
Ve de,
Çocuk ölüyor,
Açlıktan ve de susuzluktan,
Hem de bu arada bizim gezegende, hem de şu an, hem de ben yazarken sizlerde okurken.
Ayyy çook fena oldum şimdi gerçekten yine, ayyy kurtuluyorlardır ayyy belki de valla yani…
Ayyy baksanıza,
Ayyy yaşasalar ayyy neler geliyormuş başlarına, ayyy bilemedim yani…
Ayyy çok fena oldum ayyy yani…
Ayyy ben uyuyamam bu akşam kesin…ayyy başka konu mu yoktu ayyy yazacak,
Yani…
Ayyy…
Ayyy…
Ayyy ki,
Ne ayyy…
Yani…
Hadi doğru,
Dizilere,
Gömülmece.
Olmadı,
Çekirdek çıtlatmaca.
Yine olmadı,
Mangalda et zamanı geliyor havalar ısındı.
Yine olmadı,
Yazlıklara hücum, cemreler düştü peşpeşe.
Yine mi olmadı,
Moda neymiş bu yaz?
Yine mi olmadı,
Dolar almak lazımmış, yükselecek diyorlar.
Yine mi olmadı,
Tek taşlarda taksit varmış artık.
Yine mi olmadı,
Yap bir köpüklü, höpürdet keyfince.
Yine mi olmadı,
Oluruna bırak sende.
Olmuşsun zaten, tam olmuşsun hem de,
Dibine düş bari.
Çürüyünce,
Faydan olur,
Toprağa,
Hiç olmadı,
Ayyy yani…
Topraktan geliyormuşsun öyle diyorlar,
Toprağa geri dön bari.
Keşke,
Toprak kalaymışsın, hiç gelmeseymişsin o canım topraktan.
Hiç gelmeseymişsin de,
Olmasaymış,
Yaşanmasaymış bunların hiç biri bizim gezegende,
Yani.
Senin içinde iyi olurmuş,
Toprak içinde yani.
Toprak temizdir de,
O,
Kirlenmeseymiş,
Bari,
Yani.
Amma,
Geçtiğimiz son yirmi yıl,
Bizim gezegende çıkan savaşlarda,
Altı milyondan fazla çocuk sakat kalırken,
Ve de,
İki milyondan fazla çocuk da ölmüş bu arada.
Bak bu iyi,
Kirletilen topraklar temizlenmiştir,
Her yaştan meleklerden daha melek,
Bebelerle aslında,
Di mi?
Yani…
Ayranla ılık sütü,
Tavsiye ediyorlar uzmanlar yatmadan evvel homosapienslere,
Uyku için.
Bir de,
Tabiidir ki dizileri falan.
Söylemeye hiç gerek yok aslında.
Benim canım homosapiens kardeşlerim,
Bilirler her bir şeyleri zaten yani.
Ayyy,
Akıllı insan olmak,
Başka bir şey,
Ayyy yani…
Devam edeceğiz yazmaya,
Sabrediniz,
Söyleyecek çok şey var daha,
Homosapiens halleri,
Batasacıların yaptıkları,
Ettikleri ile ilgili,
Yani…
Savaşan çocuklar var bir de,
Mesela…
Hani eli silah tutan bebeler var bilmediğiniz, muhtemelen her yaştan, bir yerlerde bizim gezegende.
Onlardan da,
Bahsetmek lazım,
Yani…
Patron ha?
Birileri üçüncü gözünü açmaya çalışıyor bu gezegende,
Birileri kıçını başını,
Birileri kesenin ağzını,
Açan açana.
Birileri de,
Tek gözleri açık kalsa sevinçten elli takla atıyorlar yine bu gezegende.
Ayyy…ayyy…
Ayyy ki, ne ayyy…
Farkındalık ha?
Oldu,
Yani…
Patron Hata Yaptı - Bölüm 19
22.03.2012
Bizim çocuk itfaiyeci olacak, bizim çocuk doktor olacak, bizim çocuk mühendis olacak, bizim çocuk mimar olacak, bizim çocuk ressam olacak, bizim çocuk öğretmen olacak, bizim çocuk şair olacak, bizim çocuk bankacı olacak, bizim çocuk sporcu olacak, bizim çocuk hayaller kuruyor ne olacak diye, anne babalar da hayallere ortaklar bizim buralarda.
Bazı çocuklarla anneleri babaları sadece hayatta kalabilmenin hayalini kuruyorlar.
Direniyorlar yirmi dört saat. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha. Direniyorlar yirmi dört saat.
Bir yerde çok büyük bir hata yapıldı ve de hata yapılmayada devam ediyor. Ve hatayı kimse üstlenmiyor. Patron dahil. Herkes bir başkasının üstüne atıyor suçu. Bizler dahil. Ve kimse almıyor sorumluluğu üstüne.
Çırpına çırpına yaşıyor bir yerlerde bebeler.
Bizim bebelerle aynı zaman diliminde aynı gezegeni paylaşırlarken hem de. Bizim bebelerle aynı zaman diliminde aynı havayı solurlarken hem de.
Ki, direniyorlar.
Ki, vazgeçmek kelimesi yok onların sözlüklerinde.
Onlar direniyorlar.
Dirence şahit seçilmiş rastgele, sıradan bu fotoğraflar.
Sessizce bakabilirsiniz direnç abidelerine.
Patron kadar sessizce olabilirsiniz mesela. Amma çok saygı duyarak onlara önce. Ve de İçinizden geçiyorsa, sevgiyle de.
Sözler bittiyor bazen. Yazıya gerek kalmıyor bazen.
Sevgi ve saygı durun dirence yeter. İnsansanız. Hani akıllısından, bilgilisinden homosapiens cinsinde olansanız.
Annesi kadar güzel ve şefkat dolu bir anne olacak büyüyünce.Direniyor...
Bilge kişi olacak, olmuş bile. Yaşamı anlatacak bizlere şiirlerinde. Direniyor...
Kıskanılası dostlukları hep sürecek. Direniyorlar...
Haber programları yapacak. Direniyor...
Tasarımcı olacak. En çılgın dizaynlara atacak imzasını. Direniyor...
Çocuk doktoru olacak kesin. Direniyor...
Sporcu olacaklar. Dört yüz metre bayrak ekibi atletleri ekibi muhtemelen. Direniyorlar...
Öğretmen olacağını zannediyorum, felsefe. Direniyor...
Pilot olup herkesi şaşırtacak. Direniyor...
Sevgiyi anlatacak ömrü boyu, karşılıksız sevmeyi. Mesleği sevmek olacak. Direniyor...
Finans okuyup, çok başarılı bir bankacı olacak. Direniyor...
Kocaman gözlerle, kocaman yüreklerle direniyorlar yirmi dört saat bir yerlerde çocuklar ve çok şanslılarsa eğer anne babaları var yanlarında.
Ve de her şeyleri olmasına rağmen eksiklerini listeleyen çocuklar var yine aynı gezegenin bir yerlerinde.
Varlık içinde yokluk çekenlerle, çektiklerinin yokluk olduğunu bilmeyenler var bu gezegende.
Sadece bir kaç dakikanızı ayırın ve düşünün.
Empati kurun.
Sempati duyun.
Sessizce.
En az patron kadar sessiz olun düşünürken.
Patronun hatasına ortak olmayın derim.
Sorumluluk alın. İnsan olduğunuzu hissedin.
Ve çıkın yatağınızın altında.
Utanmadan.
Sessizce.
Her iki saniyede bir,
Bir pilot ölüyor.
Her iki saniyede bir güzel bir anne adayı ölüyor.
Her iki saniyede bir,
Bir öğretmen ölüyor.
Her iki saniyede bir,
Bir sporcu ölüyor.
Her iki saniyede bir,
Bir filozof ölüyor.
Her iki saniyede bir,
Bir doktor ölüyor.
Her iki saniyede bir hep beraber ölüyoruz aslında.
Sessizce.
Devam...Direnenlerle...
Sessizce insan olmak lazım.
Sessiz amma,
Ses getiren...
Patron Hata Yaptı – Bölüm 18
20.01.2012
Uzaylılar geliyorlar ya, tepemizde gezinip duruyorlar ve de inmiyorlar ya gezegene, neden biliyor musunuz? Çok korkuyorlar biz insanoğullarından da ondan.
Çünkü bizleri binlerce yıldır izliyor ve gözlemliyorlar ve de farkındalar ki,
Özellikle beyaz ırk kadar kendi cinsine karşı bile bu denli arlanmaz, utanmaz, saygısız, gaddar, acımasız, barbar, katil ruhlu bir canlı daha yok evrende.
Gerçekten ne kadar çok korkuyorlardır kim bilirinsanoğullarındangezegenin binlerce yıllık tarihine baktıkça.
Vahşet diz boyu.
Bırakın daha da zenginleşme adına harisçe çıkarılmış ve milyonlarca insanoğlunun yine kendi cinsinden on milyonlarlainsanoğullarını katlettiği savaşları,
Sadece kölelik sistemi bile yeter uzaylıların korkudan donup kalmalarına.
Hele beyaz ırk tek başına yeterde artar bile.
İhtiraslarına kapıldıkça canavarlaşmış bir ırk beyaz tenli insanoğulları.
Kölelik ve sömürgeciliği modern sistemlerle bugün bile sürdüren beyaz tenli insanoğulları kadar acımasız ve gaddar bir canlı ırkı daha yok bu gezegende.
Muhtemelen,
Evrende de.
Mayalar, Sümerler, Romalılar, Osmanlı, tüm Avrupalılar köleliği kullanarak zenginleşmişler,
Medeniyet, hak hukuk, adalet dedikleri ve kendilerine göre uyarladıkları ve de icat ettikleri sistemlerle körükledikleri servetlerini,
Kölelikle var etmişlerdir yüz yıllar boyunca.
Hele dinler.
Antik dinlerden, Hıristiyanlığa, İslama, ister tek tanrılı, ister çok tanrılı dinlerin tamamı,
Ya köleliği teşvik etmiş,
Ya umursamamış,
Ya kölelikten nemalanmış,
Ya da köleliği dinsel formlar içine oturtarak destek vermişlerdir acımasızca süre gelen gaddarlıklara.
Hala izin vermeye de devam ediyorlar,
Kendi keselerine de akan kazançların arkası kesilmesin diye.
Yönetim biçimleri de aynı destekleri veriyorlar gaddarlıklara. Diktatörün yapamadığını bile yapıyor demokrasi, cumhuriyet aşıklısı devletler.
Bireyler yapmıyor, hükümetler yapıyor, tek fark orada.
Sadece yüz elli yıl öncesine kadar ve de sadece birkaç yüz yıl içinde bir hesaba göre on iki milyon,
Bir hesaba göre yirmi beş, otuz milyon Afrikalı koparılmış vatanlarından ve de taşınmışlar binlerle gemi seferiyle binlerce kilometre uzaklara.
Yüz milyonlarcası da,
Sömürgecilikle,
Kendi vatanlarında köle kılınmışlar.
Bir kıta düşünün ki,
Milyonlarca yıldır insanoğullarının kendi içlerinde ve de doğayla kaynaşarak hep birlikte yaşayıp gittikleri,
Sonrasında,
Gelsin beyaz ırk gemileriyle, silahlarıyla o kıtaya,
Başlasınlar insan avına,
Topladıklarını doldursunlar gemilere,
Hem de sadece gençleri, sağlıklı olanları, yani neslin devamı için en gerekli olanları,
Ki,
Gemilere topladıkları, insanoğlunun evrimine şahit yaşayan en önemli kökler aslında,
Ve de,
Gemilere topladıklarının yarısı ölsün gitsin o mahzenlerde açlıktan susuzluktan havasızlıktan ve hastalıklarda, balıklara yem olsun cesetler okyanuslarda,
Kalanları da satsınlar, çalıştırsınlar,
Kendi refahları adına.
Ve de yetmesin,
Geride kalanları da köle etsinler,
Çalıştırsınlar oralarda var olan doğal kaynakların çıkarılması, taşınması ve de tarım adına,
Ve de sonunda,
Doğal kaynakları kurumuş, kurutulmuş topraklarla,
Gücü kuvveti kalmamış insanlar kalsınlar sadece geriye,
Hem de birkaç yüz yıllık süreç içinde.
Sonrada beyaz ırk kölelikle ve sömürgecilikle kazandıkları servetlerle zenginleşince, servetlerine servetler katılınca,
Adına medeniyet denilen bu gün geldikleri noktanın,
Devamında da,
İyi insanoğulları ya bu beyaz ırka ait olanlar,
Bu sefer doldursunlar kamyonlara, uçaklara gönüllerinden kopan az birazcık yiyeceği suyu,
Taşısınlar oralara ki,
Ruhları temizlensin,
Vicdanları yıkansın diye.
Zamanında da oralardakileri vahşi görüp,
Vahşi olanların vahşi ruhlarını kurtarmak ve yıkamak için gitmişlerdi güya misyonerleri ile oralara.
Vahşet vahşet üstüne. Vahşilerden gelmiyor vahşetler,
En büyük vahşetler medeniyet aşıklılarından geliyor nedense.
Ki,
O medeniyet aşıklısı beyaz ırkın on, yüz milyonlarca insanı köle edip ölümlerine neden olarak edindikleri servetlerine,
Zenginliklerine, binalarına, yaşamlarına özenerek,
Görmek adına, ürettiklerini satın almak adına, yemeklerini yemek içkilerini içmek adına,
Onlarla yıldır tüm gezegen halkı doluşup binlerle uçağa, ziyaret ediyorlar o ülkeleri.
Ve de,
O ülkelerde yaşamanın hayallerini kuruyorlar hem de.
Hem de gurur duyuyorlar gördüklerinden ve de üç beş gün için bile olsa oradaki yaşamlara ortak olmaktan.
İşte bu kadar şerefsizdir diğer taraftan beyaz ırkın insanoğulları.
Bir o kadar da,
İnsafsızca geçmişlerini reddeden bir yapıya da sahiptirler.
Bir o kadar da salgın bir hastalık gibidir şerefsizlik. Bir başladı mı salgın ne beyaz ırk dinler, ne siyah ne sarı, ne de melez.
İster ekonomik,
İster din,
İster kişisel,
İster ülke çıkarları,
Nedeni ne olursa olsun,
Bir insanoğlu bir başka insanoğlunu köle etmişse kendine,
Koparmışsa yerinden toprağından,
Parçalamışsa aileleri,
Hele milyonlarcasının böcekler gibi ölmesine de neden olmuşsa,
Yeter şerefsizlik ve de barbarlık madalyasını kıçına takmak adına.
Ki,
İnsanoğlu öyle şerefsiz ve haysiyetsiz ve de katil ruhludur ki bazen,
Özellikle beyaz ırkın temsilcileri,
Kendilerini iyi bildikleri için,
Şefkat ve de yardımseverlik kisvesi ve de medeniyet palavrasının şemsiyesi altında toplaşıp,
Aklarlar kendilerini bir güzel yaptıkları yardımların şovlarıyla da.
Sanki kendilerive kendi cedleri kahramanları değilmişcesinezamanında olanların vebitenlerin.
Hatta,
Denir ki,
Onlar eskiden olmuş, dedelerimizin dedelerinin eserlerdir o barbarlıklar.
Olabilir,
Yinede senin sülalenden, senin ırkından sonuç itibariyle o haltları yiyenlerde, yemeye devam edenlerde.
Sen bana ait değil desende Afrika’da da, Uzak Doğu’da da bugün gelinen acıklı tablonun faturası sana kesilmiştir uzaylılar tarafından çoktan,
Ve de vebali de dünyalıların boynunadır.
Ve de soru şu belki de,
Patron neden yarattı insanoğlunu?
Amacı neydi?
Kendi kullarını kendi kullarına mı kıydırmak istedi acaba?
Ki,
Tüm bu vahşetler,
Tek tanrılı dinlerle birlikte iyice çıldırmış durumdayken hem de.
Yani,
Patronun müritleri aslında esas katiller.
İster Hıristiyan olsun, ister İslam, ister Musevi.
Ki,
En çok sorgulandığı anlardırpatronun milyonların on milyonlara kıydıkları anlar.
Akla ziyan.
Nettir düz mantıkla varılacak sonuçlar.
Ya patron işi palavra, insanoğlunun düzmece senaryolarıdır patron ve de tüm elçileri,
Ya da patron öyle bir hata yaptı ki,
Şimdilerde çıkamıyor yatağınınaltından utançtan.
Üçünce ve de diğer tüm ihtimaller kişisel veya toplu mastürbasyonlar aka ve boka bulaşmamak adına.
Sen uzaylı olacaksın,
Göreceksin binlerce yıldır insanoğlunun bu hallerini,
Sonra,
Kıçına güvenip ineceksin gezegene.
Çok salak bir uzaylı olmak lazım gerçekten bizim gezegene inip,
-Merhaba ben uzaylı,
Deyip temsilen elini uzatmak için.
-Merhaba uzaylı, hoş geldin, bizler barışçıl dünyalılarız.
-!!!???
-Yeminle, bak iki ayağım yerde hem de yemin ederken.
-Patron çarpar yemin etme boş yere, biz sizlerin ne halt olduğunuzu bile bile geldik.
-A aaa..ama ayıp oluyor…
-Yapma yaa…Sen altı milyon insanoğlunu gaz odalarında öldürmedin mi altmış yetmiş sene evvel? Hatta birkaç milyonu da savaşırken aynı yıllarda?
-İyi de onların üstünden çok zaman geçti. Biz sonrasında hem akıllandık, hem de onlar bizim dedelerimizdi zaten.
-Ben bilmem, bize göre dünyalılar yaptı bunları. Madem öyle diyorsun, pekison on yirmi yıl içinde yüz binlerce insanoğlu bir birini kıymadı mı birkaç yerinde gezegeninin, hatta milyon insan ölmedi mi senin fitnelerinle, daha yeni oldu bunlar, hani toplu mezarlar falan…Onlarda mı senin dedelerindi?
-İyi de onlarda başka ülkelerin insanlarının marifetleri…
-Ben bilmem…Bize göre dünyalı hepsi. Peki onlar başka ülkelerin insanlarıysa, sizlere ait ülkelerin marifetleri değil mi on milyonlarca insanı köle yapıp satmanız, çalıştırmanız, ölümlerine neden olmadınız mı? Onların ülkelerini işgal edip geriye kalanları da kendinize köle yapmadınız mı? Sömürmediniz mi tüm gezegeni eme eme?
-O hoo…Sen yüz yıllarca evveli diyorsun. O zamanlar çoktan unutuldu gitti bizim gezegende.
-Sizin gezegende unutuldu amma bizim gezegende hala konuşuluyor canım kardeşim o zamanlar.
-Biz artık barışçılız. Yani yeni hali barışçıl gezegenimizin. Ne kölelik var, ne ırkçılık, ne dinler arası itilaf, ne de çıkar savaşları. Bizler artık iyi insanlar olduk. Hem de beyaz ırk olarak bile. Hem bizim birleşmiş milletlerimiz bile var.
Orada kopar uzaylılar her halde.
Gül gül gül…Kasıklarını tuta tuta. Amma ne gülmek.
Ufo uzaklaşırken bile kahkahaları duyuluyor olacaktır uzaylıların.
Uzaylılar ne kadar gülüyorlardır bilmiyorum amma,
Beyaz ırk çok gülüyor bu duruma o kesin.
Hem de kasıklarını tuta tuta, eğlenceler eller havayalar gırla,
Hem de,
Bir kıtanın birinde her iki saniyede bir bebek ölürken,
Hem de,
Bir başka kıtanın birinde yol kenarlarında çocuk cesetleri çürürken, hem de güya şehir denilen yerlerinyollarının kenarlarında.
Gülenler ve ağlayanlar.
Toklar ve açlar,
Diye ikiye ayrıldı artık insanoğulları.
Çok büyük bir uçurum açıldı iki çok farklı yaşamın arasında.
Çok derin ve çok geniş bir uçurum.
Kuş olsan uçamazsın karşı tarafa artık.
Yaşam ve,
Ölüm kadar,
Zıt iki taraf birbirine artık.
Çünkü bir yanda yaşanırken,
Diğer tarafta ölünüyor.
Bir tarafta şıkır şıkır parlarken rengarenk yaşam,
Diğer tarafta sapır sapır dökülüyor simsiyahölüm.
Bir tarafta,
Renkli yaşam.
Diğer yanda,
Siyah ölüm.
Şıkır şıkır rengarenk yaşamın içinde yaşıyoruz,
Zaten bilinen, bildiğimiz.
Peki sapır sapır ölünen simsiyah ölümde durum nicedir acaba?
Fala devam diye bitmiyor bu sefer yazımız,
Çünkü fal değil,
Bilinmeyen ammaçok gerçek her şey oralarda.
Ölüme gidenlerin öyküleriyle,
Devam bu sefer.
Kalbi yufka olanlar okumasınlar bundan sonraki yazıları,
Eğer,
Hala kalpleri kaldıysa tabii ki.
Patron bile okumasın,
Onunda kalbi varsa gerçekten.
Hem de yerinden,
Ölümün yanından naklen geliyor yazılar birkaç güne.
Rengarenk yaşayanlara,
Simsiyah ölümü anlatmak,
Zor olacak galiba.
Amma,
Deneyeceğim.
Patrona rağmen hem de…
Beyaz bir insan olduğum için,
Utanmama rağmen hem de.
Devam edeceğim.
Orada simsiyah ölenler,
Burada renkleri olduğu iddia edenlerden,
Daha rengarenklerde onlar, ondan.
Onlar yaşadıkça,
Onlar direndikçe,
Bende devam edeceğim yazmaya onları da,
Patronu da,
Sizleri de,
Hayatı da,
Uzayı da,
Aşkı da,
Seksi de.
Burada simsiyah yaşayacağıma,
Orada rengarenk,
Öleceğim bir gün.
Patron Hata Yaptı – Bölüm 17
18.03.2012
Ayol çok garibanlar ve çok da şeker ve de naifler aslında,
Karşılaştırırsanız eğer ki, bizim neslin ve de bizlerden bir küçük neslin, hinlik, cinlik, hırsları, hedefleri, edindikleri ile tabii ki.
Kaptırmışlar gitmişler ve gidiyorlarne nasıl enjekte edilmişse ve ettirilmişse damarlarına ve de nelere inanmışlarsa zamanında.
Sabahtan akşama kadar sadece onu bunu tenkit edip, beğenmeyip, bilgiçlik taslayıp, söylene söylene, şikayet ede ede, yiyip içip uyuyup sevişip, ki artık sevişmiyor bile olabilirler, az biraz çalışıp, bol televizyon seyredip ölüp gidiyorlar günü saati gelincede.
Al sana büyük çoğunluk.
Nerede?
Sadece bizim memlekette değil,
Gezdiğim gördüğüm kadarıyla neredeyse gezegenin tamamında, her yerde aynılar ve de aynı farklılıklar var bizlerle aralarında.
Yüzü, gözü, teni, dili, dini ne kadar farklı olursa olsun,
Ortak tek özelliğimizse aynı bir konuda,
Korku.
Korkunun nedenleri de,
Ölüm ve kaybetmek ellerinde ve elimizdeolan zorluklarla edindiğimiz değerleri.
Çünkü,
Hiçbir şey stabil değildi tüm yaşamları ve yaşamlarımız boyu.
Hayatında gezegenin üstünde çıkmış her hangi bir savaşı televizyondan, radyodan, gazeteden, dergilerden takip etmemiş bir patronun kulu var mıdır acaba?
Veya büyük bir doğal afetin etrafında kısa bir süre dahi olsa yaşamamış ve de hikayesini dinlememiş kimse kalmış mıdır acaba?
Veya amma ulusal amma gezegenin bir yerlerinde ekonomik krizleri yaşamamış olan var mıdır?
Sabahtan akşama,
Akşamdan sabaha,
Sürekli ölüm haberi almak ne mene dağlıyordur sürekli olarak insanoğlunun ruhunu acaba?
Yok savaşta,
Yok doğal afette,
Yok trafikte,
Yok manyağın biri,
Yok salgın hastalık,
Yok tedavisi olmayan başka hastalıklar,
Yok açlık,
Yok susuzluk,
Yok iş kazası,
Marifetiyle ölüp gidiyor insanoğulları, sürekli ve sapır sapır.
Ve de,
Bizler de okuyup, dinleyip, seyrediyoruz sürekli,
Sıra bana ne zaman gelecek diye.
Hadi yırttın ölümden,
Hangi ekonomik kriz nelerimi alıp götürecek acaba yine diye.
Veya,
İşsiz mi kalacağım kuşkusu sürekli. Veya ne olacak çoluk çocuğun geleceği diye de.
El matkabı ile ince ince yavaş yavaş bir oradan bir buradan delik deşik etmek gibi yürekleri ve vicdanları,
Yani ruhları sanki.
Bizlerden evvel yaşamış ve de yaşamaya devam eden bir iki kuşak var ki,
Uçurumlar var aramızda onlarla bizlerin.
Onlar farklı. Onların neredeyse tamamı,
Kanepesine kavuştuğunda ohh derken,
Bir de karnı şiştiyse yemek içmekten,
Bir de varsa şöyle heyecanlı bir dizi televizyonda,
Yanında da demli çay,
Değme gitsin keyiflerine.
Zaten bilgi birikimi falanda yok fazlacana.
Sadece yaptığı veya emekli olduğu işi anlarlar biraz,
Ki,
O bilgilerde güncel olmadığı için bugün ver o işi eline yeniden,
Bir halta yaramaz nevinden.
Biraz vardır entelektüel tarafları, o da tarih ve coğrafya ile kısıtlıdır genelde.
Hobi desen, en fazla belki bir bobi veya mırnav falan.
Çocuklar kendiliklerinden büyümemişlerdir amma.
İyi ebeveynlerdirler.
Tutucu tabii ki.
Ne öğrendilerse rahmetli anne babalarından,
Onları uygulamaya devam aradan onlarla sene geçmiş olsa dahi.
Şüphecidirler.
Her şeyin altında başka bir şey ararlar.
Ve de inandılar mı bir kez kendi düşüncelerine,
Yarım yamalak tezleriyle öyle bir sarılırlar ki savunduklarına,
Katiyen ikna edemezsin aksine.
Pijamaları vardır çeşit çeşit.
Gecelikleri de, sabahlıkta,
Ev çorapları da.
Baş ucu lambaları takımdır, ikili. Düzgün muntazam bir komedin üstü.
Ev terlikleri.
Rutine girmiş adetleri vardır mesela.
Pazar sabahı şunlar yapılır, cumartesi akşamı bunlar,
Hafta içi şu saatte yenir yemek gibi.
Şaşmaz genelde.
Aslında neredeyse her konuda vardır adetleri.
Zaten adetleri şaştı mı bir kez,
Metabolizmaları bozulur,
Kimyaları şaşar.
Ne yapacaklarını bilemezler.
Yürüyüş yaparlar bazen.
Bakına bakına. Hep bakınacak bir şeyler bulurlar etraflarında.
Kendilerinden çok, etraflarıdır konuları.
Sonra da oturur sohbetini yaparlar bakındıklarının.
Gazete okuma saatleri de vardır mesela.
Ve de gazeteyi okuma sırası.
Gazete okunur, okunurda öyle muntazam okur ki bazıları,
Zannedersin baskıdan yeni çıkmış, kokusu üstündedir hala gazetenin.
Kışın balık yapılır ev de kendi bildikleri usulde,
Yazınsa illaki mangal keyfi.
Sofralar kurulur. Domates, biber, peynir, zeytinyağlı birkaç tane, karpuz veya kavun hangisinden alınmışsa,
Ve tabii ki,
Sürahinin yanında bir büyük rakı bazen. Bazen birada olur.
Sohbet vardır.
Hani derler ya, kol boyu diye.
Hep de gelip gidenler olur. Ya çocuklar, ya torunlar, ya yeğenler, ya birkaç arkadaş,
Hiç olmadı,
Komşular.
Yıllardır giyilen kıyafetler aynıdır.
Çok nadir yeni alınır.
O kıyafetlerle özdeşleşirler.
Üniforma gibi. Bir bütündür o kıyafetler, çorabından şapkasına, kaşkolundan, şalına kadar.
Nevresim takımları da değişmezler kolay kolay. Çok eskiyince ancak.
Havlularda. El havluları değişir aslında, amma banyo havluları tülbent olana kadar kullanılırgenelde.
Hep oy verirler her seçimde.
İllaki verilecek o oy. Vatandaşlık vazifesi ifa edilecek mutlaka.
Ki,
Doğduklarından beri aynı partiyi tutarlar.
İstediği kadar o parti başarısız olsun. O başkan gitsin bu başkan gelsin, hiç fark etmez onlara.
Verdi mi oyunu? Verdi. Bitti.
Ondan sonra politika ile ilgili tek bağlantıları,
Sürekli tenkittir.
Ve de,
Aslında o olsa başbakan neyi nasıl yapacağını anlatmaktır.
Nasıl yaparlar anlamak mümkün değil, üç beş kuruş gelirle hem nasıl yaşarlar bu hayatı,
Hem de üstüne para biriktirirler, yetmez toruna, yeğene falanda destek olurlar ucundan kıyısından.
Tıptan anlarlar mutlaka.
Evde ilaç dolabı vardır, amma ilaç dolabı derken,
Küçük bir eczane kıvamında.
Söyle derdini,
Söylesinler sana hastalığını.
Orada yazıp verirler eline reçeteyi, eczaneye de gerek yok. Elinde bil ilaç kutusunu o an, zaten hazır evde.
Kilolanmışlardır.
Ha bire söylenirler.
Hep bir diyet muhabbeti. Hep söylenmece, yine kaçırdık akşam diye.
Hep söylenirler, hep de kaçırırlar birkaç akşamda bir.
Amma,
Çok da yenilesidir be teyzenin böreğide yahu.
Hele birkaç yemeği daha vardır ki, mucize gibidirler. Yedikçe coşarsın,
Sende kaçırırsın ipin ucunu.
Ki,
Mutfak alışverişlerinde titizdirler.
Öyle her yerden alınmaz her şey. Hele iş ete gelirse, balığa gelirse tam bir uzman kişi çıkar karşınıza.
Hep demlenir çay.
Yok öyle poşet falan. Bildiğimiz demli çay. Hani içeriden kokusu gelenden.
İllaki harmanlarlar birkaç çayı. Onun bile değişmez kuralları vardır.
Çay harmanlama ve de demleme kanunlarını çiğnemekle, adam öldürmek aynı sayılır.
Bir de,
Nedense,
Onların evinde ekmek kızarınca başka kokar.
Nedeni bilinmez amma,
Reçellerinde tatları daha mı hoştur nedir.
Tatil bellidir.
Pek otele gidilmemiştir yaşamları boyunca.
Yazlık vardır bir yerlerde.
Bin yıldır gidilen.
Çocuklar orada büyümüşlerdir, hatta bir iki de aşk hikayesi olmuştur çocukların gençken.
Hatta evlenen bile olur arada bir, yazlıktan birileriyle, ki sonra boşanmıştır çocuklar.
Yaşlı biri mutlaka vardır ailede.
Bakılır ona.
Katiyen terk edilmez öyle yaşlılar yurduna falan. Konuşması bile geçmez.
Gurur duyulan bir evlat, hep başa dertler açan bir yeğen vardır mutlaka.
Araba desen,
Bilmem kaç senelik.
Parada olsa değiştirilmez o araba. Evin beyi ile etle tırnak olmuştur araba artık.
Mobilyalarda değiştirilmez.
Onlarla beraber yaşlanır mobilyalar, ölüncede birkaç tanesi saklanır, geriye kalanlarsa verilir birilerine.
Hayatlarında hiç sarhoş olmuşlar mıdır hem de yerlerde sürünmece acaba?
Hayatlarında hiçporno seyrederken sevişmişler midir acaba?
Hayatlarında hiç ot kullanmışlardır acaba?
Hayatlarında hiç aldatmışlar mıdır kocalarını, karılarını, sevgililerini?
Hayatlarında hiç hırsızlık yapmışlar mıdır? Mesela devleti soymak gelmiş midir akıllarına?
Hayatlarında hiç çıplak denize girmişler midir acaba?
Hayatlarında hiç tek kapılı bir spor arabayı cayırdatmışlar mıdır otobanlarda acaba?
Hayatlarında allin one plazma nedir biliyorlar mı acaba? Veya İpad veya notebook?
Hayatlarında hiçbir sosyal web sitesine üye olmuşlar mıdır acaba? Olmuşlarda kimlerle neler yazışıyorlar acaba?
Hayatlarında kaç ülke görmüşlerdir acaba?
Hayatlarında cep telefonunun markası onlar için ne derece önemlidir acaba?
Hayatlarında kaç kez bir gece kulübünde dağıtmışlardır acaba?
Hayatlarında toplam kaç sevişme pozisyonu denemişlerdir acaba?
Hayatlarında kaç sergi gezmişlerdir? Kaç sanat eseri satın almışlardır acaba?
Hayatlarında kaç konsere gitmişlerdir acaba?
Hayatlarında kaç kişiyle seks yapmışlardır acaba?
Hayatlarında ha bire evlenmek ve boşanmak akıllarına gelmiş midir acaba?
Hayatlarında hiç mp3 le chill out dinlemişler midir acaba?
Yüzlerce soru, sonu hep acaba olan.
Çoğunun cevabı hayır,
Ve veya,
Bir bilemedin iki kadar az yapılanlar.
Onlarda bizlerde homosapiens insanoğullarıyız.
Aynı yüzyılda aynı gezegende, aynı şehirlerde, aynı apartmanları sokakları paylaşmış ve de paylaşmaya devam eden.
Hepimiz insanoğluyuz. Aynı türün aynı gezegeni aynı zaman diliminde paylaşanlarıyız.
Ancak,
Bir gün insanlık müzesi kurulsa ve de,
Yirminci yüzyılı temsilen,
Onları mı? Yoksa bizleri mi müzelik yaparlardı acaba?
Ve de,
Korkumu olurdu konsepti yirminci yüzyıl bölümünün müzede,
Cesaret mi,
Vurdum duymazlık mı,
Bilgelik mi,
Ukalalık mı,
Sevgi mi,
Sadakat mi,
Aşk mı,
Naiflik mi,
Hinlik mi,
Gaddarlık mı,
Barbarlık mı,
Pısırıklık mı,
Çılgınlık mı,
Seks mi,
Vizyonerlik mi,
Bencillik mi,
Arsızlık mı,
Uyanıklık mı,
İnanç mı,
İnsanlık mı,
Acaba?
Veya bunların haricinde tek bir kelime seçmek zorunda olsak, başka hangi kelime olabilirdi yirminci yüzyılın konsepti,
İnsanlık müzesinde,
Acaba?
Fala devam.
Patron Hata Yaptı – Bölüm 16
16.03.2012
Müziğin matematiğinde esas olan notalar değildir. Yani sesler. Esas olan seslerin aralarında ki eslerdir.
Esleri doğru seslerin doğru aralarındakidoğru yerlere, doğru zamanda, doğru aralıklarda, doğru uzunlukta koymazsanız, tam bir kakofoni çıkartırsınız ortaya o güzelim enstrümanlarınızdan çıkan o güzelim seslere rağmen.
Ve de o güzelim enstrümanlardan çıkan o güzelim seslere tahammül edemezsiniz kısa bir an için bile.
Evren gibi yani.
Evren,
Patlamalar, sönmeler, çarpışmalar ve genleşmelerle hayat buluyor kendi yaşamında.
Patlamalar, sönmeler, çarpışmalar, genleşmeler,
Notalar gibidir evrenin müziğinde. Yaşamını ifade ediyorlar evrenin. Yaşadığını.
Her nevi enstrümanını kullanıyor evren kendimüziğini oluşturmak adına yaşarken.
Sonra,
Arada bir duruyor, duruluyor.
Bir sonraki patlamaya, sönmeye, çarpışmaya kadar,
Es veriyor.
O eslerde var olabiliyor canlılar.
Ve de adapte olup duruma,
Hayat buluyorlar,
Hayatlarını devam ettiriyorlar kendi evrimleri içinde kendi gezegenlerinde.
Bizim gezegende de olduğu gibi yani.
İki nota arasındaki bir es in zaman diliminde gelişen ve yaşama şansı bulan dinazorlar,
Bir göktaşının gezegene çarpmasıyla,
Yani evrenin bir notasını daha icra ettiği sırada,
Yok olup gidiyorlar.
Sonra yine bir uzun es.
Ve de yeni tür canlılar var oluyorlar o boşlukta,
Biz insanoğulları dahil.
Uzun bir es arasında var olduk ve de sürdürüyoruz yaşamımızı,
Bir uzun sessizlik döneminde.
Ki,
Yarın bir göktaşı daha çarparsa gezegene,
Veya,
Çok şiddetle patlarsa güneş ansızın,
Ki,
Evren yine başladı yaşamaya demektir kendi bildiği gibi,
Ve sonlanmıştır artık bir es yine ve,
Evrenin yaşamına başlamasıyla,
Biz gezegen sakinlerininse yaşamlarıson buluyor yeniden ve yine demektir.
İki yaşam aynı anda bir arada olamıyorlar evrende.
Hem evren yaşatsın kendini bildiği gibi,
Hem biz canlılar yaşayalım aynı anda,
Olamıyor.
Birinin yaşamı diğerini öldürüyor, yok ediyor.
Güçlü olan veriyor kararı,
Ne zaman vuracak kendi enstrümanları ile kendi notalarına,
Ne zamansa es e geçecek diye.
Ve bu esler içinde yaşam bulanlar kayıtsız şartsız ayak uyduruyorlar mecburen güçlüye.
Coşku gibi yani.
Aşık olman, senden bi habersana ait coşkularının,
Kendisine ait enstrümanlarla kendine ait notalarınavurmaya başladığı andır.
Her nevi enstrümanından en güzel sesleri çıkara çıkara ve de seni dahi tavlayarak hem de.
Aşkınla birlikte bir hane içinde yaşama geçmense,
Es aralığıdır coşkularının iki nota arasında.
Ve sen coşkunun es aralığında yaşarken aşkını,
Aslında coşkunun yaşamıda bitmiştir bir anlamda.
Ki,
Sen o es aralığında aşkını aslında coşkuyla yaşadığını zannederken hem de.
Coşkunun doğurduğu aşk, yok etmektedir zamanlacoşkunu aslında.
Ki,
Esas olan ve güçlü olan coşku olduğundan ve,
Ne zaman tekrar yaşamaya karar verirse kendi bildiği gibi,
Es aralığında kendine hayat şansı bulmuş aşkınsa,
Kendi evrimi içinde mutasyona uğruyor demektir,
Coşkunun peş peşe gelen yeni notalarının bir yerlerinde.
Hayat gibi yani.
Hayatın sonsuz olasılıklar denizinin iki dalga boyu arasında,
Sürdüre bilirsin kendin gibi kendi özün gibi yaşamını ancak.
Ki,
Esas olanın güçlü olanın sonsuz olasılıklar olması,
Güçlü kılar hayatı,
Senin kendineait öz yaşamının karşısında.
Ki,
O yüzden bilemeyiz bir dakika sonra ne olacağını,
Nelerle yüzleşip,
Nelerle karşılaşacağımızı.
Ve o yüzdendir ki,
Hep sonsuz olasılıkların arasına serpiştirilmiştir kendimize ait kendi özümüz gibi hallerimiz.
Çünkü,
Güçlü olan hayattın akışıdır.
Müdahale edemediğin her şey,
Etmeye çalışsan bile istediğin sonucu alamadığın her şey,
Senden güçlü olandır.
Evren gibi,
Coşkuların gibi,
Hayat gibi.
Ve de önemli olansa iki notanın arasında nasıl yaşadığındır.
Güçlünün bizlere izin verdiği,
Güçlünün es geçtiği anlarda,
Bizlere tanınmış,
Nefes aralıklarında yaşananlar,
Kendi özüne göre olana yaşattıklarındır kendine ve,
Esas olanlardır yaşamında.
Ve de kıymetini en çok bilmen gereken anlardır o es aralıkları.
Evrenle senin kendi özün arasında,
Çağıldayan,
Notadan notaya seken,
Yaşamın içindeki,
Eslerde yaratırsın kendi müziğini.
Evrenin ve hayatın sonsuzluğu ile boy ölçüşemeyecek kadar kısada olsa,
O eslerin içinde var edersen,
Kendi notalarının,
Harmonisini.
Mutluluğun,
Keyfini çıkarırsın,
Kendin gibi hallerinin,
Seslerine bırakarak,
Salarak,
Ruhunu.
Ki,
Ruhlarınızı besleyende,
Size dayatılanların,
Evrenin,
Hayatın,
Coşkularınızın,
Yaşamlarını sürdürmek adına verdikleri,
Kontrol edemediğiniz onlara ait kararların,
Aralarına serpiştirilmiş,
Aralıklarda,
Yaşattıklarınızdır kendi özünüze.
Kurallardan uzak,
Korkulardan,
Cezalardan uzak,
Sadece ve sadece,
Kendi bedeninizin,
Kendi isteklerinizin,
Kendi aklınızın,
Kendi kararlarınızın,
Kendi öz yaşamınızda,
Kendiniz için,
Kendi özünüz gibi,
Bestelediği,
Kendi müziğinize,
Kendinizi kaptırıp,
Kendinize taptığınız andır,
Kendinizi ödüllendirdiğiniz anlardır,
O teneffüsler.
Patron olduğunuzu hissettiğiniz,
Kısada olsa,
Nadir anlardır,
Sizin, gerçek mutluluğu tattığınız anlar.
Ne,
Bir uç uç böceğini hayran hayran seyretmenize,
Ne,
Bir kuşun şakımasının kulaklarınızdan içinize akmasına,
Ne,
Sevdiğinizle aynı yastıkta göz göze gülümseyerek uyanmanıza,
Ne,
Bebenizin kokusunu içinize çekmenize,
Ne,
Terine kaynadığınız insanla sevişmenize,
Ne,
Bir kitabın sayfaları arasında kaybolmanıza,
Ne,
Bir fotoğrafın renklerine dalıp gitmenize,
Ne,
Akan suyun altında dakikalarca dura kalmanıza,
Ne,
Çileği en sevdiğiniz yerinden emerek ısırmanıza,
Ne,
Çıplak ayaklarınızla yem yeşil çimenlerin üstünde yürümenize,
Ne,
Küçük bir kedi yavrusunu kucağınızda uyutmanıza,
Ne,
Suyu kana kana içmenize,
Ne,
Özgürce çalakalem bir şiir yazmanıza,
Ne,
İstediğiniz renkleri istediğiniz gibi kağıda resmetmenize,
Ne evren engel olabilir,
Ne hayat,
Ne coşkularınızla gelen hırslarınız,
Ne kurallar,
Ne adetler,
Ne örfler,
Ne de toplumun size dayattığı,
Terbiyeler.
Esleri sevmek lazım.
Hazır,
Evren ve,
Hayat ve coşkularınızla gelen hırslarınız izin vermişken.
Esleri çok ciddiye almak lazım.
Hazır,
Nefes alıp verirken.
Bırakın evrenle hayat,
Coşkularınızla hırslarınız,
Bildikleri gibi yaşasınlar.
Amma,
Uyanık olun,
Fırsatları kaçırmayın sakın.
Bir göktaşına bağlı yaşamınızın devamı.
Bir doktorun iki cümlelik konuşmasına,
Bir akılsızın direksiyonda uyumasına,
Bağlı,
Kendi müziğinizin ritmiyle kıvırtarak ettiğiniz danslarınızın sonlanması.
Bana ne evrenden,
Bana ne hayatın kendi gerçeklerinden,
Banane kaptırıp gittiğim coşkulardan ve hırslarımdan,
Deyip,
Kendinize,
Ve koşarak çıkın,
Teneffüslerinize.
Ve de içinize çekin özgürlüğünüzü,
Ve de çılgınlaşın,
Evrenle ve hayatla ve hırslarınızla ve de coşkularınızla,
Dalganızı geçerken,
Ruhunuza,
Kıyak,
Kuralların tümüne nanik çekin.
Kendi bildiğiniz gibi,
Kendi özünüze ait,
Sesleri,
Tüm enstrümanlarınızın en güzel tınılarında hayata geçiren şaheser bir senfoniye dönüştürürcesine,
Dizin notlarınızı yan yana.
Eslerde yakalayın ve sevin,
Özünüzü.
Ya kendi özüne ait notaları yan yana getirerek dizmeyi beceremeyen ve esler de uyuya kalanların hali nicedir acaba?
Fala devam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder