PATRON HATA YAPTI BÖLÜM 1 - 5
Patron Hata Yaptı – Bölüm 5
23.02.2012
E dendi ya patronun yansımasısın, yani patron sensin diye insanoğluna, insanoğlu da madem patron benim, bende biraz canlı yaratayım bari dedi.
Ve de,
Gezegenin dört buçuk
milyar yıldan beri süregelen hayatının bu dilimi klonlamanın gerçekleşerek,
yürürlüğe alınmasıyla bitti böylece.
Bunun tartışması bile
olamaz.
Sen dört buçuk milyar yıl
patronun eline bak, doğum mucizesini anlat dur, şaşır ve de değişimler sonucu gelişen veya yok olan
canlılarla hep beraber yuvarlan git bu
gezegende,
Sonra yine patronun
yarattığı canlılardan biri olan homo sapiens efendi
kalksın,
Patronluğa tam
soyunsun,
Bende yaradanım
desin,
Bassın
düğmeye,
Yaratsın yeni
canlıları.
Hem de istediği renk, boy,
çeşit, yürüyeni, köklüsü, köksüzü her
türden.
Canı nasıl istiyorsa
artık.
Patrondan gelenler
değişimlerle ha bire şekli şemali değiştirirken,
İnsanoğlunun
yarattıklarıysa daha baştan bilinen hem
de.
Çünkü,
Yaratılmışların içinden
beğendiği birini kopyalayıp, yetmiyor üstüne üstlük daha da kullanışlı hale
getirip,
Çoğaltabiliyor artık
insanoğlu.
Patronun yerinde olmak
istemezdim hiç.
Cebrail klonlanan ilk
memeli, koyun Dolly’nin haberini
getirdiğinde,
-Yaalaaan söylüyoorsunn,
yaalaaaaaannnn…
Diye kükremiştir
patron.
Ne zaman ki Cebrail
göstermiş koyun Dolly’nin fotoğraflı gazete
haberini,
O gün bugün dalgın dalgın
bakıyor evrenin derinliklerine
patron.
-Ne yaptım ben, ne yaptım ben, ne yaptım
ben…
Diye diye.
Amma,
İt is tuu leyt
anacım.
Verirsen gereğinden fazla
aklı milyonlarca yıl evvel kendi
yarattığın canlıya,
Alırsın milyonlarca yıl
sonra yarattığının yarattığı kanlı canlı koyun Dolly’i eline.
Ben patron hata yaptı
diyordum,
Patron hata yapmaz
diyorlardı.
Pat, Dolly düşünce
ortalığa,
Dinle haşır neşir olan,
otoriteler, yöneticiler, liderler dahil herkes sus pus
oldular.
Diye,
Yorumlamakta mümkünse de
olan
biteni,
Patronun,
İnsanoğlunu bir gün yaradan olsun diye kurguladığı, geliştirdiği
diye yorumlamakta mümkün diğer
yönde.
Seç içlerinden
birini.
Bir
tez,
Hata sonucu verilen
gereksiz ekstra akılla kontrolden çıkan insanoğlunun patronun işine karışması,
kendini sadece ruhen değil, akıl fikir olarak da patron ilan
etmesi,
Diğeri,
Patron en başından
itibaren bir güninsanoğlu da işi içine
girsin ve de yaradan olsun
istedi.
Sen istediği
seç,
İster o
neden,
İster bu
hata,
Ne fark eder
ki.
İnsanoğlu yaradan oldu,
sen ona bak esas. Ve de sen asıl bundan sonrasını, bundan sonra olacaklarıseyreyle.
Bir kaç yüz yıl sonra,
hadi üç yüz beş yüz yıl sonra diyelim,
temelde,
İki tür insanoğlu olacak o
kesin.
Klonlanmış olanlar, yani
insanoğlu tarafından
yaratılanlarla,
Patronun doğal üreme
sistemi içinde yaratılarak hayata gelenler
diye.
Ve bu iki grup insanoğlu
arasında ayrım, bir gün bir aklı evvelin ortaya attığı bir iddia ile
başlayacak.
Şöyle, çıkacak yayına
ve,
-Klonlanmış insanların ruhlarıyla bizlerinki aynı
değildir. Bizim ruhlarımız gerçektir, onların ruh yapılarının temelindeyse
sorunlar vardır. Klonlanmış insanlardan doğan çocukların gelecek kuşaklardaruh hallerini bugünden bilmek mümkün değildir.
O yüzden bugünden klonlanmış insanlarla bizleriiki farklı tür olarak ayırmak, iki ayrı tür
olduğunu kabul etmek ve yaşam
standartlarını ve özgürlük sınırlarını farklı belirlemek
lazım,
Diyecek
mutlaka.
Hani patron her dünyaya
gelen canlıya bir ruh teslim ediyor ya,
Sen istediğin kadar yarat,
amma iş ruha gelince gidiyoruz ya eninde sonunda patronun
kapısına,
Yani patron aracılığıyla
bir yerlerden temin ediliyor ya bu
ruhlar,
İyi de insanoğlu ya bir
seferde yüz binlerce, hatta milyonlarca insanoğlu
klonlarsa?
Yani düşünün ki, aynı anda
birbirinin tıpatıp aynısı yüz bin, milyon insan dünyaya
geliyorsa,
Soru
şu?
Nereden gelecek birbirinin
aynı yüz bin, milyon insanoğluna
ruh?
Hoppa…
Patron
yaradanken,
Bir
anda,
Tedarikçi pozisyonuna
düşüyor bu durumda.
Ruh
tedarikçisi.
-Yüce patronum hafta başı üç yüz bin insanoğluna ruhu gerekiyor
acil
-Yok
artık,
-Gerçek diyom
valla,
-Yemin etme,
çarpılacaksın,
-Ben
mi?
-Sen tabii ki, neyse, ne durumda
stoklar?
-Efendim stoklar tükendi geçen ay, üretim talebe
yetişemiyor. Diğer galaksilerden destek istedik ancak onlarında elinde varolan ruhları da insanoğluna adapte
edemiyoruz.
-Yani öyle bir iş açtık ki
başımıza,
-Elimizde ciddi miktarda iki binli yıllardan kalma
defolu ruh var yüce patronum, verelim gitsin anasını satayım. Hem depoda yer
açılır biraz.
-Bozma ağzını, yakıştı mı, anası nereden çıktı şimdi. E
ver o zaman,ver de başa mı döneceğiz
yeniden, ya ben ne yaptım, hay
patron,
-O sizsiniz
efendim…
-Delirtme beni, lafım gelişi
dedim.
Verecekler,
mecburlar.
Artık ne varsa
ellerinde.
Yoksa ruhu olmayan
insanoğulları katılır hayatın içine ki, bu iyice zorlaştırır yaşamını
evrenin.
Patron değişim sürecinde
her ne kadar serbest bırakmış olsa dahi yarattığı
canlıları,
Değişiminde kendi içinde
bir dengesi var.
Gelir gider hesabı
gibi.
Ancak değişimin
milyarlarca yıldır devam eden akış
sistemine,
Dışarıdan yapılacak bu
anlamdaki her bir
müdahale,
Evrenin yapısında köklü
reformlara gidilmesine neden
olacaktır.
Mutasyonun
mutasyonu.
Şimdi,
Dön
başa,
O gün hala din kavramı
varsa gezegende,
Parayı bastıran,
teknolojiye sahip olan,
Klonlarda klonlar artık
istediği sayıda kendi dinine taraftar
olacak
insanoğullarını.
Ehh, ruhlar konusunda
zaten tereddütler
varken,
Sahip oldun mu sen vicdani değerleri olmayan yüz binlerce
insanoğlu kılıklı
askere?
Oldun. Gezegen senin
demektir o gün.
Hadi geçtim dine alet
etmeyi bu değişimi,
İsteyen kendine istediği
kadar insanoğlu üretip, istediği amaçla kullanır
mı?
Kullanır.
Kim engel olacak olası bu
gelişime?
Gezegenin jandarmalık
görevini üstlenmiş ülkeler
mi?
İsterlerse evet, evet de
zaten klonlamayı keşfeden
onlar.
Dine dayalı, dinden gelen
güçler mi?
İsterlerse evet de, şu ana
kadar çok zıplamadılar gelişmeler karşısında. Bilemeyiz ki, kapıların
arkasındaki pazarlıkların nasıl
sonuçlandığını.
Ve ya istemezlerse o gün
yakaladıkları gücü yitirmemek veya daha
da üstün bir güç olmak
adına.
Sonuç,
Kimse kimseye engel olmaz,
olmak isteyeni de tepelerler iki
saniyede.
Ve üretimler başlar farklı
adreslerde.
Ve hemen devamında, güçlerin karşılıklı şiddet
dolu acımasız danslarına şahit olur gezegen nüfusunun büyük bir oranına sahip
standart yaşam süren sıradan insanoğulları. Tabii ki, şahit olurken öleceklerde
azcık. Hep beraber.
Ki,
Zaten bugün bu gelişime
doğru gidecek alt yapıda
hazırlanıyor.
Gezegenin büyük bir
çoğunluğu ölüme, sefalete, açlığa, susuzluğa, kıtlığa, hastalıklara terk edilmiş
durumda.
Ölsünler diye bekliyor
jandarmayı temsil edenlerle, dinle var olmuş güç
odakları.
Bakmayın şov amaçlı
yardımlara, desteklere jandarmadan ve din kuruluşlarından gelen. Şovu görmek
istiyorsanız,
Atlayın gidin Afrika’ya,
Uzak Doğuya, Güney Amerika’ya,
Asya’ya.
Gözlerinizle görün orada
yaşananları. Yani,
yaşamamayı.
Ve de toplamda bir milyar
insanın nasılda gezegenin doğal kaynaklarının yüzde altmış beşini mideye
indirdiğini. Sonrada, bir lütuf gibi küçücük bir bölümünü iade etmeye
çalıştığını.
Beş milyar insanoğlu,
yiyip içen konfora bulanmış bir milyar insanoğlunun köleleri
aslında.
Hem de hiçbir sosyal
hakları olmayan köleler bunlar.
Savaş alanında bir
gazeteci ölüyor, deprem bölgesinde
de,
Kapaktan giriyorlar haberi
yayıncılar. Hepimiz ezberliyoruz
isimleri.
Önemli kişi diyorlar da
ondan. Önemin tarifi var (bakınız gelecek bölümler, uzay
yolcularına).
Aynı savaşta, aynı
depremde ölen binlerce kişinin kimler olduğunu bilmiyoruz
amma.
Şehit sayısı bir ikiyse
haber üçüncü sayfada küçücük altlarda bir
yerde,
On yirmiyse şehit sayısı,
köylerinin adlarına kadar ezberletiyorlar bize
yayıncılar.
Önemsiz insanoğullarının
sayısı oldukça kalabalık ve soralım bu durum
karşısında;
Hangi
din?
Hangi
vicdan?
Hangi
adalet?
Hangi
eşitlik?
Hangi
paylaşım?
Hangi
özgürlük?
Geçiniz.
Benimkiler sav
değil.
Geçmişe bakıp, gidişata
göre geleceği görme
sanatı.
Sende konsantre ol, sende
görürsün zor değil bu sanatın içinde hem yer, hem de yol
almak.
Eğer ki, üç beş dizi,
birkaç haberle, yanlayıp kanepene geçirmiyorsan
hayatını.
Son kullanım tarihini
bekleyen çeşit çeşit, renk renk
kölelerle,
Kölelerin sahipleri
arasında geçiyor ve yaşanıyor her şey şu an gezegende (sonrasında uzay
boşluğunda yaşanacak)
.
Ve bu daha başında
başı.
Daha da azacak ve coşacak
bu değişim. Bugün yaşayan insanoğlununaklının alamayacağı boyutlarda olacak
değişim.
Ancak,
Bir gün aynı değişim
gelişimi içinde,
Değişime neden olacakları
yok edecek bir noktadan
sonra.
Yani,
Bir milyar beş milyarı yok
ederken, belki o gün birkaç milyon kişi on milyarlarca insanoğlunu yok
ederken,
Değişimle gelecek
gelişmenin akışı,
Bir milyar veya o gün
birkaç milyon insanoğlu kendini yok edecek önce (veya çekip gidecekler uzay
boşluğuna doğru),
Bu arada beş milyar veya
on milyarlarca insanoğlundanhayatta kalan
birkaç milyon
insanoğlu,
İçlerine karışmış birkaç
bin klonlanmışla
birlikte,
Sadece sevgiye
sığınacaklar hep beraber
mecburen.
Çünkü,
Değişimin ve değişimle
gelen gelişimlerin sonucu ne olursa
olsun,
Nereye doğru akarsa
atsın,
Değerleri, güçleri
belirleyen parametreler nereye ve ne yöne doğru değişirse
değişsin,
Kalıcı
olan,
Mutlak
olan,
Ve değişse de, gelişse de
hep var olan, hep var olacak olan tek değeri insanoğlunun ve de tüm
gezegeninve de tüm
evrenin,
Sevgidir. Düz, basit ve
sade, içten sevgidir.
Sevgiyi görmek için bir
çiğ tanesi bile yeter de artar
bile.
Yaprakla yaşadığı aşkla
anlatır çiğ tanesi sevgiyi
bizlere.
Düz, basit ve
sade.
Doğrudur filmlerin
başlangıçlarında ve sonlarındaki kurgu, o yüzden toplaşırlar insanoğulları
filmlerin başlarına.
Sonunda hep iyiler
kazanır. Tatmak isterler hep iyiliği. İyiliğin
gücünü.
İyiliğiyse,
Sevgi temsil eder sadece.
İyiliğin karşılığı sevgidir ve sevgi olacak kalacaktır
hep.
Ve yine sevgi
kazanacaktır, her zaman olduğu
gibi.
Süresi uzun gibi gelse de
bizlere. Benim görüşüm on yirmi milyar insanoğlu ölmüş olsa da o
gün,
Klonlamış
insanoğullarıyla, Dolly’lerle
harmanlanmış,
Yeni homo
sapiens,
Devam edecek yaşam
serüvenindeki yoluna
gezegende.
Değişimler eziyetler
çektirir tüm
canlılara.
Eziyetlerse, sadeleştiriyorlar canlıları.
Sadeleşen canlılar için
tek hedef yaşamın içinde var olmak, var olabilmek oluyor
sadece.
Yaşamın içinde sade ve
savunmasızsan,
Diğer canlılarla dost
olman gerekiyor yaşamını sürdürebilmek
için.
Dost olmak içinse sevmen
şart.
Seversen sevilirsin.
Sevilirsen dostları
olursun. Seversen dostların
olur.
Karşılıksız.
Ve tüm
dostlar,
Hep beraber eşit ve
paylaşarak yaşayıp gidersiniz hayatın içinde,
gezegende.
Ya uzaya
gidecekler?
Bir türlü sıra gelmiyor
uzaya gideceklerin falına
bakmaya.
Amma,
Artık bakacağız, sırası
geldi,
Bir milyar, belki o gün
birkaç milyon insanoğlunun içinde yer
alacak önemli kişilerin sonsuza doğru, patrona doğru yapacakları uzun
yolculuğun,
Uzayda zaten fırıl fırıl
gezinen diğer gezegenlerin canlıları tarafından şimdiden insanoğlunun ari
ırkının ataları olarak kabul görerekkoruma altına alınmış olan
insanoğullarının,
Falına.
Fala
devam.Patron Hata Yaptı – Bölüm 4
22.02.2012
Din kavramı yok olacak bir
sonraki medeniyete geçerken. İnsanoğlu çoktan fark etti dinler artık bir rant
kapısıdır, yani siyaset ve ekonominin güç odaklarıdırlar sadece. Ve gerçek
fonksiyonlarını yitirmişlerdir
çoktan.
Patronla tek olmanın,
birleşmenin, bütünleşmenin yolu artık dinlerin koyduğu kurallara dayalı ibadet
yöntemlerinin ötesine geçmiştir. Var olan konulmuş kurallar ve yerleşmiş şekiller eskimiş ve de
yetersiz kalmışlardır ruhani
anlamda.
Ancak, dinlerin yok edilebilmesi ve yürürlükten kaldırılması
süreci uzun bir zaman
alacaktır.
Çünkü,
Dinlerle beslenen, dinler
aracılığı ile kulüpleşerek güç odakları
oluşturan,
Ve,
Oluşan güç odaklarının
rantlarıyla geçimini sağlayan toplumları, cemiyetleri oluşturan bireylerin ve
din adamlarının hiç de işine gelmez böyle bir yeni yapılanma.
Ki,
Demokrasi ile zıt
kutuplarda yer alır din kavramı ve çağ dışı
kalmıştır.
Demokrasi özgürlüklerin
toplumdaki dengelerini formatlarken ve özgürlükten yana birey haklarına
yaslarken gücünü, dinse dayatılan sisteme
kulluk yani bir anlamda manevi kölelik yapısıyla güçlenir ve geliştirir
kendini.
Her ne kadar eşitlik ve
paylaşım esaslarına oturtulmuşsa da dinler,
Oluşumlarını takip eden
ilk anlardan itibaren özgürlükleri kısıtlayan,
Patronla bireyin arasına
setler çeken, duvarlar ören, otoriteler koyan
ve,
Milyonlarca insanoğlunun
binlerle yıldır ölümlerine, öldürülmesine ve savaşlara ve de kutuplaşmalarına
neden
olmuşlardır.
İlk tek patronlu dinin
kabul edilmesiyle başlayan
süreçte,
Dini kabul
etmeyenlere,
Ve bir diğer tek patronlu
dine inananlara karşı yapılan zulümler,
kıyımlar,
Patronun beklentisi, yola
çıkış amacı olamaz insanoğlunu
adına.
Patronun insanoğluna gereğinden fazla akıl ve zeka
vererek yaptığı ilk büyük hatayı,ikinci
büyük bir hata takip etmiştir. İkinci büyük hata, kendini peygamberler
aracılığıyla ifade etme
çabasıdır.
Nasıl ki hatalar kendi
doğrularını taşırlarsa zaman içinde
yaşama,
O zamanların bu doğrusuda,
hatalarını taşımıştır bugünlerde
bizlere.
Neden üç büyük dinin oluşmasına neden oldu patron? Ve nasıl bilemedi
dinler nedeniyle zaman içinde kendi yarattığı insanoğlunun bu denli düşman
olacağını kendi soyuna karşı? Ve dinlerle gelen bu vahşeti ve kutuplaşmayı nasıl
hissedemedi
zamanında?
Ki,
Patron her canlıyla, her
canlıda var ederken
kendini,
Ve bir canlının diğer bir
canlı tarafından öldürülmesi sınırını da sadece yaşam için gerekli olduğu
takdirde diye hem de kendi belirlemişken ve hem de sadece et oburlar
familyasında.
Ki o sınır
da,
Sadece o günün tayını
karşılığı miktar
kadarken.
Stoklamadan,
O gün de yaşamını sürdüre
bilmek adınayken.
Ve o
yüzden,
Beslenme ihtiyacı için bir
hayvanın öldürdüğü bir başka hayvandan sadece iskeleti kalır geriye bir zaman
sonra, çünkü yenebilecek son lokmasına kadar tüketilir diğer canlılar
tarafından,
Ve,
Eşitlik ve paylaşım
ilkesiyle yaşayan hayvanlar için çok
bilinen,
Ve olması gerekendir bu
durum. Ve bu durumun yaratıcısı da yine
patrondur.
Ve bu kurala uyarak
gelmiştir insanoğlunun soyu binlerce yıl evveline
kadar.
Ta
ki,
Madenin yani değerli
maddelerin keşfine kadar, bu değerlerin statü ve güç olmasına
kadar,
Ve ta
ki,
Dinlerin oluşumuna
kadar.
Patronun
yarattığı,
Hangi din bir insanoğlunun
öldürülmesini emreder?
Hangi din bir insanoğlunun
bir başka insanoğlunu öldürmesine ve eziyet etmesine izin verir ve
ister?
Hangi din bir
insanoğlununbir başka insanoğlundan daha
üstün ve ayrıcalıklı olduğunu iddia
eder?
Hiç
biri.
Çünkü bu kavramların hiç
biri patronda yer
almamaktadır,
Ve patronun uzantısı
ve,
Aynası bizlerde bu
kavramlarla yaratılmadık bu
nedenle.
Patron hata yaptı
insanoğluna gereğinden fazla akıl vererekönce.
Ve sonrasında görünce
gidişatı ve toparlamak için
durumu,
Patronun kendinden olmayan
ve kendisinden gelmeyen kavramları da var
edince insanoğlu,
Yine patronun bahşederek
insanoğluna kattığı akıl ve zekasıyla yaptıklarını ettiklerini görünce
de,
Patron da şaştı kaldı bu
durum karşısında.
Bilemedi bir canlının güç
ve konfor adına bu denli hırslara kapılarak bir başka canlıyı, hem de kendi
soyundan gelen bir başka canlıyı öldüreceğini ve eziyet edeceğini ve yok etmek
isteyeceğini.
Ki,
Baktı ki bu iş çığırından
çıkıyor,
Durdurdu zaten
peygamberler üzerinden insanoğluyla iletişim kurma
sistemini.
Ki,
Aslında şu an çok daha
fazla ihtiyacı var insanoğlunun patronun
müdahalelerine derlenip toparlanmak adına, belki yeni bir peygamber ve yeni bir din
aracılığıyla.
Amma,
Bin sekiz yüz yılda üç
büyük peygamber,
Hem de o günü bu günlerle
karşılaştırırsanız çok daha naif kalacak
şartlarında.
Sonra,
Üstündengeçmiş bin
dört yüz sene ve bu bin dört yüz sene süresince iyice kontrolden çıkmışken
insanoğlu,
Büyük bir sessizlik patron
katında.
Neden?
Çünkü,
Kendi var ettiği din
kavramının eriyip yok olmasını bekliyor
sessizce.
Hatasını telafi etmek
istiyor.
Elini ayağını çoktan çekti
insanoğlundan patron vesabırla
bekliyor,
Yeni homo
sapiensin,
Dinden uzaklaşmasını ve de
yeniden gelişmesini aklı ve
zekasıyla.
İster uzaya gidilsin,
ister gezegende kalsınlar hiç fark
etmeyecek.
İnanan ve inanmayan diye
ayrım bile kalmayacak birkaç bin yıl
içinde.
Ve patronla aradaki bağ
direk olacak insanoğlunun. Aracısız
olacak. Mabetsiz olacak. Şekillerle kısıtlanmayacak. Kutsallık kalkacak.
Patronla insanoğlu tek
olacak.
Bir insanoğlunu öldürdüğünde, bir canlıya eziyet ettiğinde, bir
canlıyı yok ettiğinde,
Patronu öldürdüğü, patrona
eziyet ettiği, patronu yok etmek istediği bilincine ulaşacak sonunda
insanoğlu.
Ve sadece sevgi adına
sürdürecek yaşamını.
Sevgiye aşık olacak
insanoğlu. Yani kendine, yani patrona aşık olacak
insanoğlu.
Ve kendilerine aşık
insanoğulları, sevgileriyle bırakın bir canlıyı öldürmeyi, eziyet bile
etmeyecekler, böyle bir kavramları dahi
olmayacak.
Ölümü kabul edecekler,
ölümü kabullenecekler, öldürmek
yerine.
Belki,
Binlerce yıl sonra o günün
kayıtlarında evrim içinde sadece bir deneyim notu olarak geçecek din
kavramı.
Ve bugünün dini mabetleri
hala ayaktaysa eğer, deneyimin tarihi eserleri olarak anılacak ve
gezilecekler.
Bizler nasıl ki binlerle
yıl evvel yaşamış medeniyetlere ait binaların, mabetlerin kalıntılarını
geziyorsak bugün,
O gün de onlar gezecekler
yok olup gitmemişse bizlere ait
olanları.
İnsanoğlu yaşadığı yüz
yıllara, bin yıllara ait kültürlerin, inançlarının kalıcı olduğuna inanmış
hep.
Geçmişin yok olup
gitmesini normal
görürken,
Bugünlerinin hiçbir zaman yok olmayacağına inanarak vermiş
her türlü mücadelesini yaşamı
içinde.
Ne medeniyetler gelmiş
geçmiş bu gezegenden kim
bilir,
Ve,
Ne medeniyetler gelip
geçecekler kim bilir kendilerine has yapıları ve özellikleriyle bu gezegenden.
Daha dört buçuk milyar yıl ömrü var diyorlarbilim insanları
gezegenin.
Zamanın medeniyetleri
nasıl bir köprü vazifesi gördülerse deneyimler adına ve gelişimler adına bir
sonraki yaşamlara,
Bizlerde bugünün
köprüleriyiz bir sonraki yaşamlara ve
yaşamların
gelişimlerine.
O zamanın değer yargıları
nasıl şimdilerde yok
sayılıyorsa,
Bugünün değer yargıları da
o günlerde yok sayılacaklar, kesindir
bu.
Gezegende kalanlar neler
neler görecekler, nasıl yaşayacaklar kim
bilir.
Mesela çok kısa biz zaman
içinde uzaylılar eninde sonunda gösterecekler varlıklarını biz insanoğluna bir
adım karşımızda durup, az kaldı hep beraber
göreceğiz.
Mesela insanoğlu
milyonlarca insanın saniyeler içinde ölmesine neden olacak en büyük savaşları
yaşayacakenerji için, su için, dinler
için, yeni güçlerin palazlanmasını önlemek için, tarım alanları
için.
Mesela gezegen yeni bir
boyuta geçecek ve doğasına aykırı olan ne var ne yoksa eritip yok edecek toprak
katmanlarının altına
çekerek.
Mesela şimdilerde
ekonomiyi temsil eden güçler ve bu güçleri ölçen parametreler yok olurken, kim bilir ne gibi yeni değerlerle
ölçülecekler yeni güçlerin
dereceleri.
Mesela insanoğlunun bir
kısmı doluşacaklar dev gibi uzay
gemilerine terk edecekler
gezegeni.
Mesela bir kısım insanoğlu
çıkacak dağlara, yayılacaklar ovalara.
Oldukları gibi, birkaç
hatıra ve birkaç anıyı bir çanta boyuna indirip, üstleriyle başlarıyla,
Terk edecekler veya terk
etmek zorunda kalacaklar şehirleri, kasabaları veya terk edilmeye
zorlanacaklar.
Kendi köylerini
kuracaklar.
Üç beş giysileri ile, üç
beş parça aletleriyle. Ki zamanla o giysiler bile yok olup
gidecekler.
Tarıma ve
hayvancılığayönelecekler
yeniden.
Büyük kulübelerde
yaşayacaklar hep beraber. Tek
katlı.
Belki yerin altına inmek
zorunda bile kalacaklar, doğa şartlarından korunmak
için.
Kadın erkek diye cinsiyet
farkının üreme dışında lafı bile
edilmeyecek.
Seks olmayacak. Seks
olmayınca, seks hedeften kalkınca moda ve süslenme kavramı olmayacak belki de.
Süsü, seksi ruhunda bulup
yaşayacak insanoğlu belki
de.
Üreme ve soyunu devam
ettirmek için çiftleşecekler o
kadar.
Ancak seksten gelen
hazlardan boşalan yerleri, sevgiyle dokunma, sevgiyle sarılma hazları dolduracak belki
de.
Sevgi tek ve vazgeçilmez
en büyük haz olacak belki
de.
Evlilik kavramı yok olup
gidecek. Miras da.
Herkes doğan her bir
çocuğun anne babası olacak, soyun devamı adına. Herkes anne olacak, herkes
baba.
Her şey herkesin olduğu
için arkanda bir değer bırakamayacaksın birilerine. Zaten üstüne kayıtlı ailende
olmayacak. Herkes ailen
olacak.
Herkes her işi
yapacak.
Herkes her işin uzmanı
olacak zaman içinde.
Kendi köylerinde var
ettikleri yaşamın içinde devam ettirecekler hayatlarını ihtiyaçları kadarını
üreterek.
Yeme içme alışkanlıkları
değişecek doğa şartlarına paralel
olarak.
Az yiyerek, aç içerek
yaşamaya alışacaklar.
Çocuklara verdikleri
eğitimler, hayatta kalabilmek için gerekli olanlar ve yaşamı var eden her şeyi sevmek adına
olacak.
İşlere dahil olabilmeleri
için becerilerini geliştirmek adına
olacak.
Medeniyetin tarifi bir kez
daha değişecek.
Madde üstünden maddeyle
gelişmeyecekler, ruhlarının saflığı gelişimlerinin kaynağı olacak
muhtemelen.
Ve
hep,
Sevgiyi tanıtacaklar çocuklara.
Her şeyi sevmeyi, her
canlıya saygı duymayı
öğretecekler.
Doğa ile iç içe, doğayla
bütünleşerek, doğanın sevilesi bir parçası olmayı öğretecekler
çocuklarına.
Sanat hep
olacak.
İnsanoğlu hep ifade edecek
duygularını şekillerle, renklerle,
seslerle.
Elektrik, enerji olmayacak yeniden. Gerek duymayacaklar
makinelere.
Aydınlık ve ısınma için
ateşe geri dönecekler.
Isınmak için
örtünecekler.
Seksin yerini dolduracak
sevgi çıplaklaştıracak
insanları.
İbadet etmeyecekler, çünkü
din kavramı yok olmuş olacak yüz yıllarla, binlerle yıl
evvel.
Her an sevmek, her şeyi
sevmek, geleni kabul etmek, gelenle yaşamak ibadetten çok
öte,
Mutluluklar verecek
insanoğluna.
Her bir sabah yeni bir
güne uyandıkları için bir kez daha mutlu
olacaklar.
Her bir akşam sıcak
bedenleri ve tok karınları için mutlu
uyuyacaklar kıvrılıp yattıkları her hangi bir
yerde.
Mülkiyet kavramı
olmayacak.
Sahiplenmek sadece
köyüvar eden ve yaşatan değerlere olacak
sadece.
O değerlerde yiyecekler ve
su ve barındıkları kulübeler olacaklar
zaten.
Liderleri olmayacak.
Gerek duyulmayacak
liderlere.
Bilge kişiler olacak ama.
Yaşlılar deneyimleri aktaracaklar gençleregerektiği
takdirde.
Uzaklarda ne var merak
etmeyecekler.
Doğdukları yerde yaşayıp,
doğdukları yere
ölecekler.
Ölüme
üzülmeyecekler.
Ölüm korkusunu
bilmeyecekler.
Korkmayı bilmeyecekler
zaten.
Konuşmayacaklar çok
gerekmedikçe. Ki, yeniden kendi dillerini oluşturacaklar küçük
topluluklarda.
Gözlerle, enerjileri ile
kuracaklar iletişimi.
İnce, narin olacak
bedenler.
Kadın erkek beden
şekilleri çok yaklaşacaklar birbirlerine, aynıya yakın
olacaklar.
Beyaz, siyah, sarı diye
çeşitlenmeyecek ten
renkleri.
Kaynaşıp tek renge doğru
gidecekler.
Şarkı söyleyecekler
hep.
Seslere izin verecekler,
sesleri sevecekler, seslerle birleşecekler
şarkılarda.
Savunmayacaklar
kendilerini.
O yüzden saldırıyı
bilmeyecekler.
Doğanın ahengine
bırakacaklar
kendilerini.
Saymayacaklar.
Matematiği terk
edecekler.
Almayı ve satmayı
bilmeyecekler.
Takas etmeyecekler, çünkü
her şey herkesin
zaten.
Yan köyle de takas
etmeyecekler. Herkes gelenle, geldiği kadarıyla yaşayacak
çünkü.
Yardım edecekler hep
birbirlerine.
Yardım edecekler
çevrelerindeki köylere.
Hesapsız kitapsız
sevecekler.
Hesapsız kitapsız yardım
edecekler.
Hesapları ve kitapları
olmayınca,
Uğruna dua edecekleri
korkuları,
Niyaz edecek arzuları da
olmayacak.
Patrondan beklentileri
olmayacak çünkü kendilerinin patronun kendi olduğu bilinciyle doğup
ölecekler.
Ellerini göğe kaldırıp dua
etmeyecekler.
Yüreklerini açacaklar
yaşama sadece.
Din?
Hangi
din?
Yaşıyor olmaları ibadet
olacak zaten.
Ölümler şölen, doğumlar
sevinç olacak.
Adamayacaklar kendilerini
patrona.
Yaşam içinde sevgiye
adayacaklar sadece
kendilerini.
Yaşadıkları için mutlu
olacaklar.
Din?
Hangi
din?
Din acz içinde olanlar
için,
Din acze düşenler
için.
Acz içinde olmayacaklar
ki, acze düşmeyecekler ki. Acz içine düşüldüğü için yarattı patron
zamanındazaten
dinleri.
Din?
Hangi
din?
Zamanında var edilen
dinler mi?
O dinlerin
hepsi,
Ayırt etmeden herkesi her
canlıyı sev,
Geleni kabul
et,
Eşit
ol,
Paylaş,
Tüm canlılara saygı duy
diyor.
Açın
okuyun.
Öyle diyor dinler, ben
demiyorum, üç büyük dinin kitapları diyor.
Yani insanoğlunun ne
binlerle yıldır ne de bugün hiç birini yapmadığı, yapmak istemediği her şeyi
diyor dinlerin
kitapları.
O gün geldiğinde insanoğlu
da yapınca dinlerin
dediklerini,
Yürekten,
Ruhlarıyla,
Dine gerek
kalmayacak.
Dinler
demeyecek,
İnsanlar diyecek dinlerin
binlerce yıl evvel
dediklerini.
Patron söyledi
anlattı,
İnsanoğlu duydu ama
beceremedi ne zamanında ne de
bugün.
Binlerle yıl sonra kendi
aklıyla bulacak patronun anlattığı doğruyu
insanoğlu.
Özünden süzüp geçirdiği
deneyimleriyle,
Varacak gerçek doğrulara
patronla beraber, patron
olup.
Dinsiz
olacaklar.
Amma,
Patronun gerçek aynası
olacaklar.
Büyük bir hatanın
doğurduğueğrilerinarasından
sıyrılıp,
Binlerle yıl sonra o gün
bulacak o günün doğrusunu insanoğlu.
Ve belki
de,
Ki,
Bildi
aslında,
İzin verdi patron önce
kontrolden çıkmasına insanoğlun
ki,
Bir gün kendi aklı, kendi
ruhuyla bulsun kendi en doğrusunu diye.
İnsanoğlu patron olsun
diye.
Ve de hata
dediklerimiz,
Deneyimler süreçlerimiz
aslında.
Ve kendi kendine
deneyimlerle gelinmesi gereken en doğru
noktaya,
Varabilme sürecindeki
yolculuğumuz hata dediklerimiz
aslında.
Patron yaratıyor
ama,
Yönetmiyor. Oyüzden patrondan gelmiyor doğal felaketler,
savaşlar, acılar, ayrılıklar, trajediler, hinlikler. O yüzden isyan etmenin bir manası yok olan
bitenlere.
Patron yönetimi ele
alırsa, bu denli mükemmeliyetçi bir anlayış ve
deneyimlerle,
Bu denli çarpık bir düzene
izin vermezdi bugün.
Ki, yönetmeye karar
verirse ve yönetirse bir
gün,
Evrenin uyum teorisine
aykırı hareketle kalıcı şekli
belirler.
Ki,
Evren, değişimler ve
gelişimler teorisi içinde biz insanoğlu
tarafından ulaşıla bilmiş küçük bir parçadır
sadece.
Ki,
Evren, değişimler ve
gelişimler teorisiyle,
Yaratıldı patron
tarafından.
O yüzden esas olan
teoridir.
Ne insanoğlu ne de evren
esas değildir.
İnsanoğlu yani evren
teorinin mikro organizmalarının sadece birinde serbest hareket edebilen moleküllerdir o
kadar.
Ve yönetilemezler
canlılardırlar.
Değişimle başlayan süreçte
gelişimlerini kendileri özgürlük, akıl, beceri, alışkanlık kavramlarıyla
belirler,
Ruhları aracılığı ile de
patrona
raporlanırlar.
Esas olan, olan bitenler
ve yaşananların neler olduğu değildir.
Esas olan patrona ulaşan
raporların enerji
gücüdür.
Aynen şirketlerde olduğu
gibi.
Patron bilançoya
bakar.
Bilanço kalemleri içinde
olan biten detaylarla
ilgilenmez.
İşçilerin isimlerini
soyadlarını şefler müdürler
bilir.
Patron müdürlerin adlarını
bile bilmez doğru
düzgün.
Genel müdürü bilir o kadar
ve,
Bilançoya
bakar.
Bilançodan,
Aldığı sonuca yani
enerjiye bakar.
Yetersizse,
Yollar genel müdürü olay
yerine, operasyon yap
der.
Müdür
de,
Dinle yapayım mı bu
operasyonu der?
O da yap bakalım ne olacak
görelim değişimi der.
Bu kadar
basit.
Müdür ya başarılı olur ya
başarısız.
Şirketse eğer, ya batar ya
yürür.
Amma,
Burası şirket
olmadığından,
Burası değişimler ve
gelişimler teorisiyle
yaratıldığından,
Hiçbir zaman
batmaz.
Şirketlerin battıkları
nokta, burası için yani yaşam için sadece bir
değişimdir.
Ve her bir değişim sistemi
daha da güçlendiren gelişimleri taşır
teoriye.
Ve esas olan gelişim
olduğundan,
Ve de zaman diye bir
mefhumda olmadığından,
Evren,
Yani
patron,
Yani biz
insanoğulları,
Hep
gelişiriz.
Ve,
Hiçbir zaman
batmayız.
Bu kadar
basittir.
Çünkü temeli basit bir
teoriye oturur.
Patron bu denli
mükemmeldir.
Çünkü bu denli basit amma
hiçbir zaman batmayacak teorinin
mucididir.
Ve bir sonraki değişimi
bekleyecek ve,
Bir sonraki gelişimini
insanoğlu.
Kendisinden bir sonraki
daha da gelişmiş insanoğlunun ataları olmak
için,
Değişim süreci içinde
sıralarını bekleyecekler gezegende
kalanlar.
Ya uzaya gidenler?
Uzaklara gitmek
isteyenler?
Matematiğe ve mühendisliğe ve bilime düşkün olanlar
ve,
Ruhlarında açtıkları
kanallarla uzaya seslenenler ve uzayı
dinleyenler?
Bakacağız,
Ne çıkarsa
artık,
Uzayın
sonsuzluğundaki,
Bahtlarına.
Fala
devam.
Patron Hata Yaptı – Bölüm 3
19.02.2012
Geleni kabul etmekten, razı olmaktan vazgeçti insanoğlu.
Gelen yani gelebilen kendi özünün gerçeği aslında. Gerisi zorlayarak, zorlanarak
yapamadıkların yaşamının
içinde.
Gelen ve gelebilenler tokluklarınken, zorlayarak yapamadıklarınsa açlıkların.
Ve,
Arzularına ve hırslarına esir düşerek peşine düştüğü yapamadıklarıylagelen
açlıkları,
Gelen ve gelebilenle duyulması gereken tokluk hazlarını eritip bitiriyor
insanoğlunun.
Binlerle binlerle yıldır daha iyi bir yaşam ve konfor
adına elde ettikleri, edindikleri yetmiyor
insanoğluna.
Yetmedikçe dahadaların
peşine düşüyor.
Hata yapıyorken aslında bir
yönde,
Diğer yönde doyumsuzluk
hakkını kullanıyor,
Özgürce.
İstediklerine, arzu
ettiklerine ve hırslarına doğru attığı her bir
adım,
Özgürlüğünün kanıtı
aslında.
Patron gibi
aslında.
O da arzu ettiklerine, istediklerine ve hırslarına
doğru attı
adımlarını.
O yüzden akıl verdi,
zekayı yükseltti
insanoğlunda.
Ve hep beraber bir kez dahaözgürlüğü tanıdık, tattık bu
anlamda.
Özgürce.
Ancak,
Hep beraber gördük
ki,
Geleni kabul etmemek, gelenle
yetinmemek,
Arzulara, isteklere ve
ihtiraslarına yenik
düşmek,
Arzuların, isteklerin ve ihtirasların peşinden
koşup,
Sürekli açlık hissiyle
yaşamak,
Tokluk hissimizi eritti
yaşamımızda,
Yani bir anlamda evrende
de.
Özgürlüğümüzü,
Açlıklarımızla koyduğumuz
hedeflerimizle sınırlandırdık.
Olmadı.
Yapıya ters geldi. Çünkü
arzu, istek ve hırs kavramaları yok doğada.
Doğada hayatın içinde yaşamını sürdürebilmek var
sadece.
Ve arzu, istek ve
hırslarımız
nedeniyle,
Kalıcı ve sürekli mutluluktan uzaklaştı
insanoğlu.
Ki,
Mutluluğun enerjisi ile yaşamını
sürdürüyor,
Doğa,
İnsanoğlu,
Tüm
canlılar,
Tüm
evren,
Yani
bizler,
Yani
patron.
Mutluluğa kanıt aradık
binlerce yıldır.
Tarif ettik mutluluğu
ve,
Edince tarifleri, hedefler
çıktı ortaya,
Hedefler gelenleri kabullenmeyi ve gelenle
yetinmeyi,
Ve,
İnsanoğlunu yaşamın içinde var eden elindeki en önemli
değeri,
Eşitlik ve paylaşım
ilkesini yedi bitirdi, eritti ve sonunda yok
etti.
Hep bir kanıt aradık ve yetinmeyince ve
kabullenmedikçe,
Çok sorduk, çok sorguladık
binlerce
yıl.
Sormak hakkımızı, öğrenmek hakkımızı kullandık
özgürce.
Soruların cevaplarıysa her
ne kadar geliştirdi ve açtıysa da
ufkumuzu,
Özümüzde var olan kendi içsel özgürlüğümüzü de
kısıtladı bir anlamda.
Kısıtlanınca
özgürlüklerimiz bizlerde her şeyin çokuna dahi
sahipken,
Mutsuz
olduk.
Ki,
Yaşam nedenimize, yaşamda var olma nedenimize zıt
düştük.
Deneyim.
Öğrendik, bazılarımız
öğrendi.
Bazılarımız,
Özgürce mutluluğu arıyor o
yüzden.
Yani gelenle,
gelebilenle,
Yetinerek,
Sevgiyi tatmak istiyor
sadece,
Vermeye hazır arzuları ve istekleriyle ve hırslarıyla
elde
ettiklerini,
İade etmeye
hazır,
Mutlu olmak adına
yeniden.
Çünkü,
Gerçek
olan;
Arzulara, isteklere ve
hırslara esir düşülerek elde edilenler
değil,
Sevmek,
Sevilmek,
Ve,
Korkmamak.
Elde edilenleri, sahip olunanları elinde tutamamak
korkusu,
Sevgiyi eritti içimizde,
korkularımızı da çoğalttı ve körükledi
hep.
Eriyince sevginin öz
kaynağı,
Sevgiyi tarif etmeye
kalktık bu sefer.
Sevgiyi tarif
edince,
Sınırlarını çizdik
sevmenin ve sevginden gelen
mutlulukların.
Ve özgürlüğümüz sınırlarla kısıtlandı
yeniden.
Olmadı.
Kurala
aykırı,
Çünkü evren özgürlükler
ilkesiyle oluştu,
Özgürlüklerin getirdiği hatalarla gelen yeni doğrularla
gelişerek çoğaldı ve
güzelleşti.
Deneyimler ve deneyimler peşi sıra geldiler binlerce yıl
içinde.
Dinler
geldi.
İbadet
geldi.
Patron istedi,
arınalım diye, sevelim yeniden
diye,
Sevginin enerjisini
salalım evrene yeniden
diye.
Olmadı,
Sınır çekti duygulara,
akıllara dinler ve ibadetler,
Sınırlandırılmış duygularla ve
akıllarla,
Zayıfladı ve cılızlaştı
ruhlar.
Ruhlar zayıflayınca,
cılızlaşınca,
Gelen ve gelebilenin
değeri anlaşılamadı,
algılanamadı.
Kurallar koyduk bu sefer. Örf dedik, adet dedik. Örfler
ve adetlere bir zaman sonra gelenekler
dedik.
Yine olmadı. Olsaydı mutlu
olurduk hep beraber.
Ve
mutsuzluk,
Sardı her tarafımızı.
Etrafımızı. Bizi yaşatan ve mutluluktan gelen enerjinin kaynağı kurudu
ve,
Sistem
çöktü.
Elde kaldı
deneyimler.
Ki,
O deneyimlerin
sonucu,
Bir grup insanoğlu salt ve sade sevgi ile çıkacak yeni
yoluna.
Korkmadan.
Korkacağı hiçbir
şeyi olmadan.
Korkuyu
yenemedikçe,
Gerçek sevgiyi
tadamazsın.
Korku sınırlar çeker önce
duygulara,
Sonra
yaşamlara.
Özgürlüğü kısıtlar
korkular.
Kısıtlanan özgürlükler
içindeyse,
Sınırsızca
sevemezsin.
Korkularını terk etmek
için,
Arzularını ve isteklerini
ve hırslarını terk etmen gerekiyor
önce.
Yani,
Eşitlenmen gerekiyor her
bir canlıyla yeniden.
Yani,
Paylaşım gerekiyor her bir
canlıyla önce.
Yani,
Dinden arınman yani
örgütlenmemen gerekiyor önce.
Yani,
Madde bağımlısı olmaman,
konfor hırsından arınman gerekiyor
önce.
Yani,
Maddeye, dualarına, malına
mülküne, gücüne kuvvetine
değil,
Sadece kendi özüne yani patrona,
Sadece patrona yani kendi
özüne,
Yani patronla bir olan
bütününe,
Güvenmen ve gücünü bu
bütünden alman gerekiyor
önce.
Ve,
Yanında senin gibi olmayı
tercih eden sadece salt sevgiyle yer alan
herkese.
Korkmadan.
Olabilecekleri, olma
ihtimali olanları,
Gelen, gelebilen olarak
görüp,
Gelen ve gelebilenlerle
mutlu olup,
Gelmeyen ve gelemeyenlere karşı
umursuzca,
Salt sevgi için yaşamaya
karar vermen gerekiyor
önce.
O
zaman,
Şehri terk etmenin manası
var.
O
zaman,
Köyün, ovanın, dağın,
derenin tadını
çıkarabilirsin.
O zaman anlarsın doğayı ve fark edersin evreni ve
dönebilirsin kendi gerçek
özüne.
Bir kuş sesine o zaman
gülümsersin ruhunla,
Sevgiyle ve
sevginle,
Ve korkmadan. Korku
hissini tatmadan.
Ama toplum, ama din, ama örf adetlerle, ama gelenekler
başlığı altında
toplanmış,
Gelişmiş ve konulmuş tüm kurallar hatadır.
Çünkü konulmuş tüm kurallar o günün şartları karşılığı
var olan korkuları ortadan kaldırmak amacıyla var
edilmiştir.
Ve korkunun daha da çok
yer etmesine neden olmuştur bireylerin
özlerinde.
Ve korkular özgürlükleri
kısıtlar.
İnsanoğlu temelinde sadece
ateş, su, hava ve toprakla yaşayan ve yaşayabilen bir
canlıdır.
Ki,
Milyonlarca yıl sadece bu dört elementle yaşamını sürdürerek
varmıştır homo sapiense
hallerine.
Ve madde bağımlığıyla taşımış ve tanıştırmıştır kendini
medeniyete.
Medeniyetin getirdiği
refah ve refah ile gelen konforsa sahip olma arzusunu
kamçılamış,
Ve hep daha uzaklara ve yeni hırslara sürüklemiştir
insanoğlunu.
Ve gördük ki, konfor mutluluk getirmedi insanoğluna.
Mal mülk
sevdasında,
Madde bağımlığı
da.
Getirseydi mutlu mesut yaşıyor olurduk hep beraber
milyarlarca insanoğlu bu
gezegende.
Ve gelenle yetinmeyenler,
sürekli açlık hissiyle yaşayanların
yolları,
Uzaya artık. Terk edecekler gezegeni ve terk etmeliler
zaten.
Yok,
Kabul ediyorsan dinlerle beraber gelmiş, örf ve
adetlerle çoğaltılmış kuralların insanoğlunun sevgi ve
mutluluk,
Yani özgürlük ilkesine
aykırı olduğunu ve,
Kuralların örgütlenmeye, örgütlenmeninse yeni güç odakları
oluşturacağına,
Güç odaklarınınsa eşitlik
ve paylaşım ilkelerinin adil işlemesine engel
olacağına,
O
zaman,
Kurallar
yerine,
Korkmadan,
Sadece sevgiyi koyup
yüreğine,
Kendi öz halinle ve eşitlik ve paylaşım
ilkeleriyle,
Kalacaksın demektir
gezegende.
Örgütlenmeden.
Tek tek insanların bir
araya gelmesiyle,
Sessizce.
Ki,
Başladılar gelmeye bir araya
zaten.
Tek
tek.
Gezegende kalacakların atalarıyla tanışıyoruz son
zamanlarda,
Orada
burada,
Tek
tek.
Sessizce.
Ve uzaya
gideceklerde,
Kendi hazırlıklarını
yapıyorlar,
Örgütlenerek. Onları tanımıyoruz tek tek çünkü
kalabalıklar ve anons ediyorlar gittikleri yolun ne olduğunu
zaten.
Maddeleri kullanarak,
madenleri kullanarak, sistemleri, formülleri, bilimi, teknolojiyi
kullanarak.
En önemlisi matematiği kullanarak devam ediyorlar
çıktıkları yolda.
Gezegende kalacakların hiç
ihtiyacı olmadığı, olmayacağı her şeyi
kullanıyorlar uzaya gidecek
olanlar.
Sınırları çizilmiş özgürlüklerinin içindesevgi ve mutluluğu mühendislik esaslarına
dayanarak ve bu esaslar üstünden arayanörgütlenmiş
avcılarla,
Sınırsız sevgi ve mutluluk
için sadece dört elementle yetinerek kendi özü peşinden yürüyen
bireyler,
Diye ikiye ayrılarak deneyimlerine bir yeni deneyim daha
katıyor insanoğlu.
İkisinin de yolu patrona
gidiyor.
Birileri matematiği kullanarak götürüyorlar ve taşıyorlar kendilerini
patrona,
Diğerleri doğayla yeniden bütünleşip patron oluyorlar
kendi özlerinde.
Bakalım neler olacak gezegende
kalanlara,
Ve de uzaya
gidenlere,
Ve nasıl bir yaşam bekliyor iki farklı yöne doğru
hareket etmeye başlayan insanoğlunu ilerideki birkaç bin yıl
içinde…
Fala
devam.
Patron Hata Yaptı – Bölüm 2
17.02.2012
Sonsuz eşitlik,
sonsuz
paylaşım, sonsuz sevgiyi tercih
edenlerle,
Sonsuza ve sona hükümdar olmak isteyenler ve köleleri
diye,
İkiye ayrılacağız.
Net.
Sonsuz eşitlik, sonsuz paylaşım ve sonsuz sevgiyi tercih
edenler gezegende kalacaklar her türlü doğal afetlere
rağmen.
Sonsuzave sona
hükümdar olmak isteyenler ve köleleri önce şehirlerde toplanıp, sonrasında
uzayagidecekler.
İnsanoğlunun bir başka küçük kısmıysa yine kötülüğün sembolü olarak kalacak
gezegende. Çalarak, gasp ederek yaşamaya çalışacak ancak doğal afetlere
yenilecek ve soyu tükenecek bir zaman
sonra.
Çok mu uzaklarda bu duruma
varış?
Bize göre uzak, patrona göreyse birkaç dakika, birkaç gün gibi bir süre
sadece.
Benim
görüşüm,
İki bin yıl sonra gezegeni terk eder, uzaya gider ve yerleşir insanoğlunun bir
kolu.
Yani madenin keşfiyle arsızlaşan homo
sapiens,
Yine madenin keşfinden on bin yıl sonra iki farklı türe
dönüşmeye başlayacak.
Hata kendi doğrularını doğuracak,
Her zaman olduğu
gibi.
Hatasız bir yaşam kadar büyük bir hata olamaz
zaten.
İnsanı şaşırtan, heyecanlandıran doğal güzelliklerin
kaynağıdır hata.
Esas doğal güzellikler hataların içlerine
saklanır,
Hataların içlerinden çıkar gelirler
yaşamımıza.
Akılla gelen güzellikler denenmişlerin
tekrarıdır,
Ve,
Duygunun derinliğinden yoksundurlar.
Duygudan yoksun güzelliklerse yürekleri sarıp sarmalayamazlar doyasıya.
Yürekleri sarıp sarmalamayan
güzelliklerse,
Ruhları yeteri
kadar besleyemezler.
Güzellikleri kurguladığın zaman, ruhların gerçek yönleri
dibe bastırılır ve de,
Ruhların güçleri zayıflar
ve,
Standartlaşma
başlarlar.
Standartlaşma insanlar arasında var olan farklılıkları
ortadan kaldırır.
Ortadan kalkan farklılıklar gelişimi ve gelişimden gelen
açılımları engeller.
Gelişimi ve açılımları
engellediğinde,
Ruhların zenginliğine neden olan gelişimini veözgürlüğünü
frenlediğinde,
Önce
kendinin,
Sonra
evrenin,
Kendi doğal dengelerine müdahale etmiş
olursun.
Ki,
Evrenin doğal dengesi hatalardan doğan doğruların ve
deneyimlerin üstüne
kurulmuştur.
Ve,
Evren,
Ve,
Doğa,
Hatalarla gelişir,
çeşitlenir, renklenir.
Depremle devrilen kayalar dağın
doğrusuyken,
Nehrin yatağına düşen kayalar nehir yaşamındaki akışiçin
hatadır.
Bir kuş tarafından kilometrelerce uzaklara taşınan ve
düştüğü yerde filizlenen tohum, tohum adına
doğruyken,
O filizi tanımayan ve de onunla yaşamayı bilmeyen
oraların yerlisi diğer bitki ve hayvanların düzeni adına
hatadır.
Evrenin doğumu da bir
hatadır.
Kontrol edilemeyen bir başlangıç noktasından yaşama geçen
evren,
Evrimini yine hatalarla
sürdürmektedir.
Bir diğeriyle çarpışan her bir
gezegen,
Patlayan ve sönen her bir güneş aslında bir
hatadır.
Ancakevrenin evremi çarpışmalarla,patlamalarla,sönmelerle genişler zenginleşir
gelişir.
Zenginleşmeyse doğruları
getirir.
Evrenin doğal dengesiysegerçek yaşamın kendini temsil
eder.
İnsanoğlu
evrendir.
Evrenin bir parçasıda insanoğludur.
Ve evrenle
insanoğlu hatalarıyla ve deneyimleri ile yeni doğruları taşırlar yeni yaşamlarına.
Ancak,
Gerçekleşen her bir hatadan sonra evren, yani doğa, yani
insan,
Hataylaoluşan yeni
durumları hazım süresini yaşamak
zorundadırlar deneyimler süzgecinden
geçip,
Kendidoğrularına
ulaşmak
adına.
Şimdilerde,
İnsanoğlu binlerce yıldır yaptığı hataların hazım
dönemine girmektedir yavaş
yavaş.
Hatalarla değişen
gezegenin,
Yeni hali ile
birlikte yeniden ahenk içinde ve birlikte akış dönemine giriyor
insanoğlu.
Ve homo sapiens in evrimi içinde gelişen ve deneyimlerden
geçen ve gezegende kalmayıtercih edecek yeni türünün
adı,
Muhtemelen,
Bilinç üstü paylaşan insan olacaktır
bence.
Ve,
Bilinç üstü paylaşan insan,
Homo sapiens in yaptığı hatalarının ve yaşadığı
deneyimlerinsonucu olarak
doğmuştur.
Ve,
Deneyimler,
Yaşamdır.
Yaşamın
evrimi,
Deneyimler üstüne
kuruludur.
Hataların zaman
içinde yaşama taşıdığı,
Yeni doğrularsa yeni güzellikleri taşır
yaşama.
Ve en büyük
hata,
Hatalara engel olmaya
çalışmaktır.
Mutluluk,
Hataların yaşama
taşıdığı,
Doğrulara varıldığında hissedilen
duygudur.
Ve,
Bu insanoğlu her zaman kendisine layık gördüğü doğrulara
varmak için,
Yani,
Mutlu olmak
için,
Verir tüm yaşam
mücadelesini.
Çünkü,
Mutlu olmak, mutluluğa erişmek vazgeçilmez,
vazgeçilemeyen hedeftir insanoğlu
için.
Ve hataların bir gün son
bulmasına,
Ne evren izin
verir,
Ne
doğa.
Çünkü patron özgürlükten
yana.
Çünkü,
Deneyimlerden geçmek için özgür olmak
gerekir.
Ki,
O yüzden hata
var.
Ki,
Hata olduğu
için,
Evren ve evren içinde yer alan gezegen ve bizler
yaratıldık.
Bilinenin tekrarı değiliz
biz.
O yüzden
güzeliz.
O yüzden patron
güzel.
Çünkü yürekten gelen özgürce kararların
sonucu,
Var olduk evrenin
içinde.
Patronun özgür yüreğinden geldik
özgürce.
Ve patron en çok özgür olmamızı
istiyor,
Ve,
Tercihimizi yapacağız bir
gün.
Ki,
Zaten yapmaya başladık
bile.
Şehirleri terk
edip köylere, ovalara, dağlara
gidenler,
Gezegende kalmayı tercih edecek yeni homo sapienslerin
ataları olacaklar.
Her türlü doğa ve yaşam şartlarıyla mücadele
ettikçe,
Yeniden
eşitlenecek,
Yeniden paylaşmayı öğrenecek bir grup homo
sapiens.
Önce
köylerde,
Ovalarda,
dağlarda,
Sonrasında gezegenin buzul dönemine yeniden girmesiyle
yerin altına inecek,
Yeni
insanoğlu.
Ta
ki,
Güneş bir gün sımsıcak doğana kadar
tekrar.
O gün yeniden çıkacaklar yerin
üstüne.
Ve,
Yerin üstüne
çıkanlarda,
Bilinç üstü
paylaşımla,
Yaşamaya başlayacaklar gezegenin yeni haliyle iç
içe.
Madeni iyi
tanımış,
Madenlerin, kıymetli diye adlandırılmış taşların,
maddenin eseri olmuş,
Bizlerin,
Yani onların
atalarının,
Uzantısı
olarak.
Ve,
Bir daha madde, maden, kıymetli taş, mal mülk bağımlısı
olmayacaklar,
Ve aynı hatayı
tekrarlamayacaklar.
Patronda öğrenmiş
olacak,
Yeni insanoğlu
da.
Mutluluk
için,
Yaşamın, doğanın, evrenin bir parçası
olmanın,
Yeteri kadar doğru
olduğunu,
Yeterli
olduğunu.
Gezegende
kalanlar,
Sonsuz mutluluğu keşfedenler
olacaklar.
Patronun yani
insanın,
İnsanın yani patronun en çok istediği, en çok ihtiyacı
olduğu,
Gerçekleşmiş
olacak.
Bize göre uzun bir zaman dilimde, binlerle yıl
sonra.
Patrona göre iki saat
içinde,
İki gün
içinde.
Denilenlere
göre,
Gezegenin kalan ömrü dört buçuk milyar
yıl.
Evreninse,
Yüz
milyar.
Ne önemi var birkaç bin
yılın,
Bir hatanın doğrusuna kavuşması
adına.
Sizin tercihiniz ne
acaba?
Hangi grubun atası olmak
istersiniz?
Paylaşan eşitlikçilerin
mi?
Yoksa,
Sonsuza, sona hükümdar olmak isteyenlerin
mi?
Birinde hiçbir şeyiniz yok size ait
olan,
Diğerinde mal mülk
gani.
Ortası
yok.
Öyle.Falda böyle çıktı.
Patron Hata Yaptı – Bölüm
1
15.02.2012
Patron hata yapar mı? Yapmaz zannedilir ancak, yapabilir
ve yaptı bile.
Hatayı insanoğluna gereğinden fazla zeka ve akıl vererek,
katarak yaptı ve,
Yarattıklarının içinden bir tanesi yani insanoğlu patronunun
kontrolünden çıktı binlerce yıl
evvel.
Bilmediği yerden geldi
patrona.
Hani vardır ya filmlerde, insan icadı bilgisayarlar
aralarında anlaşırlar ve de insanlar
kendi icat ettikleri bilgisayarları kontrol edemezler, çıldıran bilgisayarlar
kontrolü ele geçirirler ve her şeyi yok
etmeye başlarlar, aynen böyle oldu.
Evren de, evrenin parçası gezegen de, doğa da, tüm
canlıların kendileri ve kendilerine ait nesi var nesi yoksa hepsi patrondan, hepsinin kaynağı
patron.
Patrondan olduğu için, patronda kendi gibilerini
yaratıyor. Yarattıklarının her biri aslında patronun kendisi oluyor, patrondan
özellikler taşıyor.
Kendi gibilerinin içinde en kusursuzu
‘insanoğlu’.
En gelişmişi insan.
En akıllısı, en beceriklisi
insan.
Aslında belki insanı kendi gibi kusursuz yaratmak istedi
patron,
Ancak,
Hata yaptı.
Önce gereğinden fazla zeka ve akıl verdi,
ayrıca,
Kendi ruhani
bakışıyla ‘madde’ kavramına sahip olmadığı
için,
Eşitlik ve paylaşım esasıyla milyonlarca yıldır gelişerek
o günlere gelen,
İnsanoğlunun ilerleyen zaman içinde maddeye karşı bağımlılığının ne boyutlara varabileceğini
kestiremedi patron.
İnsanoğlunun var oluş serüveni içinde en önemli kırılma
noktası, madenin keşfi.
Yani, insanoğlunun maneviyattan uzaklaşmaya
başlayarak,
Madde bağımlısı olmak adına ilk adımlarını atmaya
başlaması.
İnsanda ne özellikle varsa, hepsi patronda da
var.
İnsanoğlu nasıl hata yapabiliyorsa, patronda yapıyor bu
nedenle.
Çünkü evrenin oluşumu dahi aslında bir
hata.
Kim bilir nelerle neler, ne zaman, nasıl bir ortamda,
hangi ölçüde bir araya geldiyse artık, o büyük patlama gerçekleşmiş
zamanında.
Adı üstünde zaten,
patlama.
Ve hata sonucu gereğinden fazla zeka ve akılla donanmış
insanoğlu,
Milattan evvel beş altı bin yıl önce madeni keşfedip,
başlayınca ticarete,
Başlayınca aldım
sattımlara,
Başlayınca ihtiyacının ötesi miktarları
stoklamaya,
Mal mülk edinmeye,
Zengin ve fakir diye
ayrışmaya,
Malla mülkle güçlenirken,
Malsız mülksüzken
zayıflamaya,
Bireysel güçleri artanlar bir araya gelip malla mülkle
güçlenmiş toplumları
oluşturup,
Güçsüzleri, zayıfları yani malsız mülksüz olanları köle
yapmaya,
Güçleriyle güçsüzlerin ellerinden kalan son malları mülkü
de gasp ederek sahiplenmeye,
Gücün hazzını keşfettikçe iyice çıldırıp en uzaklara
doğru sürüp gemileri, atları, develeri, filleri en uzakları dahi zapt
etmeye,
Hemen müdahale etmek istedi gidişata
patron,
Ve ilk tek patronlu dinin temsilcisini seçti kalabalığın
içlerinden,
Yazdırdı kitabı,
Verdi eline, anlat dedi, anlat ki insanoğlu eşitlikten ve
paylaşımdan daha da uzaklaşmasın,
Hatta yeniden öğrensin paylaşmayı ve bu gezegenin tüm
kaynaklarını eşit olarak kullanarak
yaşamayı.
Nerde, öğrenen kim.
Az bir kısım fanatiğin haricinde devam etti gücün hırsıyla malı mülkü stoklamaya insanoğlu
ve,
Zayıfın toprağını, memleketini, doğal kaynaklarını, tarım
ürünlerini gasp edip, zayıfı köle
etmeye.
Anında bir müdahale
daha,
İkinci peygamber.
Onunda kulağına fısıldadı
doğruları,
Adamcağız anlattı, ancak bırak doğru sonuç almayı,
Dinle gelen, dinden gelen yeni bir güç anlayışı çıktı
ortaya.
İlk peygamberin taraftarları ikinci peygamberin temsil
ettiği yeni dine inananları başladılar asmaya
kesmeye.
Aynı patrondan gelen,
Aynı patronu temsil
eden,
İbadet yöntemleri farklı olsa dahi, sonuç itibariyle aynı
şeyleri anlatan iki kitabın etrafında toplanmış insanlar düşman oldular bir
birlerine.
Sebebi ‘din’.
Patron bunu da
bilmiyordu.
Patronun ruhani alemindeki deneyimlerinin içinde düşmanlık kavramı yoktu o güne
kadar.
Yaşam için, hayatta kalmak için mücadele var, ancak düşman olmak, kin tutmak
yoktu.
Ancak,
Akılla gelen güce karşı zafiyet, başkasına ait güçlere
sahip olmak, başkasına ait güçleri yok etmek adına önce kıskançlığı, kıskançlık
düşmanlığı, düşmanlıksa kin duygusunu taşıdı insanoğlunun aklına,
yüreğine.
Ve ilk defa,
Patronun yarattığı bir canlı ihtiyacından fazlasına sahip
olmak için kendi soyunu öldürmeye
başladı.
Ve patronda ilk defa düşmanlığı, kıskançlığı, kini
öğrendi insanoğlundan.
Ve de film koptu.
Patrondan gelen iki dinin insanları sadece mal mülk için
değil,
İnandıkları dini arkalarına alıp yine patronun yarattığı
kendi soyunu da kırdı geçirdi, öldürdü,
yok etmeye çalıştı.
Ve,
Patrondan hemen bir müdahale
daha.
Üçüncü peygamber
sahnede.
Şimdi,
Tarihlere iyi bak
lazım.
Madenin keşfi milattan önce beş altı bin
yılları.
Patronun gelişen
olumsuz şartlara ilk müdahalesi milattan önce bin iki yüz
yılları.
Bin iki yüz yıl süresince sonuç alamayınca hemen bir müdahale
daha.
Olmadı yine, altı yüz sonra son bir müdahale
daha.
Bir anlamda bin sekiz yüz yıl içinde üç büyük
müdahale.
Soru şu,
Neden yüz binlerce yıldır var olan insanoğluna bu anlamda
bir müdahaleye gerek yokken,
Neden madenin
keşfiyle,
Ve,
Madde üstünden güçlenmeyi akıl eden, gücün esiri olup
kendi soyunu öldüren, köle eden insanoğluna,
Ve madenin keşfine kadar milyonlarca yıldır eşitlik ve
paylaşım ilkeleri ile yaşamış insanoğluna,
Bin sekiz yüz yılda üç büyük müdahale yapıyor
patron?
Cevap,
Panik.
Panikledi patron, şaşırdı. Kendi yarattığı canlılar mal
için, mülk için, güç için, statü için öldürmeye başlayınca bir birlerini
mesela.
Bilmediği kavramlarla karşılaştı,
yüzleşti.
Bilmediği bir düzen oluşmaya başladı patronu olduğu
kendine ait gezegende.
Daha da önemlisi, enerji problemi yaşamaya
başladı.
Patron, yarattığı canlılardan aldığı enerjiyle yaşamını
sürdürüyor, genişliyor.
Yarattığı canlıların yaşamlarının içindeki deneyimlerle
de,
Daha da gelişiyor.
Ancak, insanoğlu eşitlik ve paylaşımdan uzaklaşıp,
Maddeye yöneltince,
Sevgi adına, sevecenlik adına yaydığı enerji eridi,
kısırlaştı, hatta bazı insanlarda tamamı ile yok
oldu.
Ve de patronun alıştığı,
İhtiyaç duyduğu enerji ulaşamadı kendisine yeteri kadar
her bir bireyden o güne kadar olduğu
gibi, milyonlarca yıldır akıp gittiği
gibi.
Pozisyon aldı hemen
patron,
Önce,
Üç dininde ibadethanelerini aynı mimari forma oturttu
fonksiyon adına ve,
İbadet edecekleri belli zamanlarda bir araya
topladı,
Ki,
Kubbeye toplanan, kubbenin altında yoğunlaşan
enerji,
Kubbenin üstünde ki sivri
noktadan,
Yallah doğru kendisine ulaşsın
diye.
Patron dediğinde senin gibi benim gibi yaşam
mücadelesinde. Çünkü kendi gibiyi yaratıyor bir anlamda. Kendine bakınca onu
görebiliyorsun, yani aynıyı.
Biz gezegende, o ise evrende tek
fark.
Mekanlar, imkanlar, beslenme kriterleri çok farklı ama
sonuç olarak hiç de farklı değiliz bir birimizden,
aynıyız.
Enerji adına nispeten çözdü sıkıntıyı, çözdü
de,
Amma,
İş iyice çığırından çıktı
gezegende.
Üç dine mensup insanlar başladılar mı savaşmaya?
Başladılar.
Kendi dinlerine daha da fazla taraftar toplamak
için.
Madenler için.
Madenlerin getirdiği değerlerle oluşan güçlere sahip
olup, hükümdar olmak için.
Ve dinin getirdiği bir arada olmanın sinerjisinden
kaynaklanan güçle,
Tek patronlu dine mensup olmayanları köle yaparak hem
de.
Onları sömürerek, kesip biçip öldürerek hem
de.
Ve bütün bunlar
olurken,
İnsanoğlu bölüm bölüm bölündü.
Parçalandı.
Önce,
Tek tanrılı dinlere ait olanlar ve olmayanlar
diye.
Üç dine ait olanlarda kendi içlerinde tabii ki
üçe.
Gezegende milyonlarca yıldır eşitlik ve paylaşım esasıyla
yaşayan insanoğlunun ilke bütünlüğü,
madenin keşfiyle başlayan yeni gelişimin içinde paramparça oldu
gitti.
Bu arada,
Tek patron, çok patron hiç fark etmedi
de.
Tek patronlu dinlere mensup olanlarda puta tapar oldular bir
anlamda.
İbadethanelerin hepsi toplu ayin için inşa edilmiş aynı
zamanda putların barınaklarıydı
aslında.
Elini yüzünü sürdükleri de
put.
Önünde diz çöktükleri
de.
Patron putu kaldırmak için, insanları ruhani hallerine
geri döndürmek için
çabalarken,
İnsanoğluyla putun ilişkisi başladığı noktaya yani yüz
binlerce yıldır sürüp giden hallere patron destekli olarak geri
döndü.
Ve,
Baktı ki patron bu iş çığırından çıktı ve çıkmaya devam
ediyor,
Baktı ki insanoğlu zekasını, aklını kullanarak
kontrolünden çıktı,
Patron bu, verdi
kararını,
Çekti elini ayağını insanoğlunun
üstünden.
Bıraktı kaderine.
Gidin halledin kendi başınıza
dedi.
Bir anlamda ne halt ederseniz edin demiş
oldu.
Kendinize lütfedilen akıllarınızı doğru anlamda, doğru yerlere
kullanamadınız,
Yukarı çıkacağınıza aşağıya çektiniz
kendinizi,
Sizi yüceltecek, yükseltecek medeniyetle küçültünüz
batağa çektiniz kendinizi dedi.
Bu benim için müthiş bir deneyim oldu, yaptığım bir hata
nedeniyle çok daha fazla geliştim sayenizde de
dedi.
Gelişerek geldiğim bu noktadan
öteye,
Sonunda en sonunda
kalanlarla,
Telkinlerimde değil, size lütfedip verdiğim aklınızla
yeniden eşitlik ve paylaşım ilkeleriyle yaşamını sürdürmeye karar verenlerle
devam edeceğim bundan sonraki hayatıma
dedi esas.
Sonun en sonu ne
peki?
Bir başa, ta insanlık tarihinin en başına
gidip,
Sonra olan bitenleri tek tek iyi
gözlemleyip,
Gözlemlerden çıkarılan analizlerle doğru sonuçlara
varıp,
Deneyimleri esas
alırken,
Bir de geldiğimiz bu günlere iyi baka bilir ve iyi analiz edebilirsek
yine,
Zor değil sonun en sonunun ne olacağını görmek, tahmin
etmek.
Yeni homo sapienslerin yeni yaşamlarını keşfetmek bundan
sonrasında çok
kolay.
Yeni homo sapiensler dedik, birden fazla yeni tür
insanoğlu demektir bu.
Evet.
Bilerek dedik.
Fal bakar gibi gidelim bundan sonrasında neler olup
biteceğine.
Vadeler üç olur beş
olur,
Vadeye değil,
Nasıl bir evrim geçireceğiz, neler olacak bakalım gelecek yüz yıllarda, hatta binli
yıllarda.
Kimlerin ataları olacağımıza
bakalım.
Ha,
Demeyi unuttuk.
Derler ya insanlar patron gerçekten var olsa olmaz bu
felaketler, patronun adaleti falan diye
hani.
Patron istese olmaz bu felaketler doğru, adaletini de
hemen tattırır kullarına.
İsterse tabii ki.
Ki,
İstemiyor.
Sonun en sonunu
bekliyor.
Çünkü,
Kontrolden çıkmak diye bir kavramı yok onun, paniklemiş
de olsa bir zamanlar önce.
Sabırsa, sabrıysa,
Sonsuz.
Bekliyor,
Patron.
Ve gelişiyor,
Ve derslerini çalışıyor,
Aynı hatayı bir kez daha yapmamak
için.
Falda çıkacak mı
bakalım…
Patron Hata Yaptı - Giriş
12.02.2012
Herkes hayatını istediği gibi kurgulayamıyor.
Hayatını istediği gibi kurguladığını iddia
edenlerin samimiyetlerineyse şüpheyle
yaklaşıyorum.
Süreklilik, sürekli‘aynı’, sürekliliğe yaslanan ‘yaşama güven’
dönemi bitiyor mu?
Her şey hızla değişiyor
artık.
İnsanı var eden, insanın yaşamını
oluşturan.
Neler mi?
Mesela,
Evliliğin önemi, yapısı ve
gerekliliği,
Sevgili hallerimiz, sevgiliden
beklentiler,
Aşkın şiddeti, aşkın
kıymeti,
Aile kavramı,
Çocukların yetiştirilme
yöntemleri,
Ebeveynlerin görev tarifleri, sorumluluk
sınırları,
Bilginin
etkinliği,
Sanatın yaşam içindeki
yeri,
Kişisel güç kaynakları,
Statülerin
tarifi,
Ekonomik parametreler, ekonomik
dengelerimiz,
Doğa şartları, doğanın
dengeleri,
Dinlerin güçleri, etki
alanları,
Eğitim standartları,
Her nevi maddeye yönelik değerlerin, ilginin
sıralamaları,
Sağlığımızı tehdit eden
etkenler,
Yaşam
sürelerimiz,
İnançlarımız,
Toplumsal ve kişisel hedeflerimiz,
beklentilerimiz,
Toplumsal
kavramlar,
Şehirlerin
biçimlenmesi,
Köylerin
yapılanması,
Evlerimizin
şekilleri,
Alma satma
yöntemlerimiz,
Ticaret,
Yeme içme
alışkanlıklarımız,
Örf, adet ve
gelenekler,
Hukuk,
kanunlar,
Suçların tarifleri,
Suçlar karşılığı alınan
cezalar,
İnsani
değerlerimiz,
İnsan
ilişkilerimiz,
İnsanla kurduğumuz ilişkilerin araçları,
amaçları,
Her nevi canlıya verilen
önem,
Teknoloji,
İletişim
araçları,
Uzayla ilgili
senaryolar,
Devleti yöneten iktidarların oturdukları siyasi
oluşumlar, temeller, yapılar,
Devletlerarası güçlerin
dengeleri,
Kök kültürlerin toplum üstündeki
etkileri,
İnsan
hakları,
Özgürlüklerin
tanımı,
Bireyin toplum içindeki
yeri,
Eşyalarımız,
fonksiyonları,
Ulaşım
araçları,
Bedenimiz,
Aklımız,
Her şey,
Ama,
Her şey.
Yaşamın içindeki her şey son sürat değişim içinde
son yıllardır.
İnsanımsı canlıların milyonlarca yıl içinde geçirdiği evrimler
sonucu,
Yüz binlerce yıl evvel son şeklini
alan,
Homo sapiens, yani ‘akıllı insan’ veya ‘bilen
insan’ın,
Yani
bizlerin,
Milattan 5.000 yıl önce madeni
keşfetmesiyle,
Yani sadece 7.000 yıl önce maddeyle
tanışmasıyla,
Milyonlarca yıldır süre gelen
ve,
‘Eşitlik’ kavramına dayanan yaşam biçiminden
ve,
‘Paylaşım’ esasından
uzaklaşarak,
Çok hızlanan değişimi, değişimle gelen
gelişimi,
Gelişimlerle gelen deneyimleri
sonucu,
Bugüne gelindiğinde,
Kontrolden çıkan,
Homo sapiens, yani
‘biz’,
Nereye doğru
gidiyoruz?
Nereye doğru
koşuyoruz?
Ve,
Nereye
varacağız?
Diye mi girmeliyiz
söze,
Yoksa,
Tabloya böylesine geniş bir açıdan bakmak
yerine,
Günümüzü gün ede
ede,
Yaşayarak,
Gün edemediğimiz günlerimiz bittiğinde
de,
Göçüp gitmeli miyiz bu
hayattan?
Bildiklerimizle, aklımızla ve
deneyimlerimizlegeldiğimiz
bugün,
Hala,
İstediğimiz gibi kurgulayamıyorsak
yaşamımızı,
Hala,
Kurguladığımız yaşamımız bizi mutlu
edemiyorsa,
Hala,
Tatmin olamıyorsak, tatmin
değilsek,
Hala,
İddia etmek mümkün
mü,
Hala,
‘Akıllı insan’ veya ‘bilen
insan’,
Yani,
Homo sapiens
olduğumuzu?
Yeni bir insanoğlu
türünün,
Ataları mı olmak
üzereyiz?
Ve,
Hızla değişim içinde yer
alan,
Kurgulayamadığımız
yaşamlarımız,
Yeni bir oluşuma mıgebe?
Tabloya geniş açıdan bakacağımkendimce.
Benim tercihim bu
yönde,
Bundan böyle.
Zaman zaman,
Bölüm bölüm,
Sizlerle
paylaşarak.
Tekrar,
Merhaba,
‘Homo sapiens’ canlarım
benim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder