15 Nisan 2012 Pazar

PATRON HATA YAPTI BÖLÜM 1 - 5


PATRON HATA YAPTI BÖLÜM 1 - 5


Patron Hata Yaptı – Bölüm 5


23.02.2012

E dendi ya patronun yansımasısın, yani patron sensin diye insanoğluna, insanoğlu da madem patron benim, bende biraz canlı yaratayım bari dedi.

Ve de,


Gezegenin dört buçuk milyar yıldan beri süregelen hayatının bu dilimi klonlamanın gerçekleşerek, yürürlüğe alınmasıyla bitti böylece. Bunun tartışması bile olamaz.
Sen dört buçuk milyar yıl patronun eline bak, doğum mucizesini anlat dur, şaşır ve de değişimler sonucu gelişen veya yok olan canlılarla hep beraber yuvarlan git bu gezegende,

Sonra yine patronun yarattığı canlılardan biri olan homo sapiens efendi kalksın,
Patronluğa tam soyunsun,

Bende yaradanım desin,
Bassın düğmeye,

Yaratsın yeni canlıları.
Hem de istediği renk, boy, çeşit, yürüyeni, köklüsü, köksüzü her türden.

Canı nasıl istiyorsa artık.
Patrondan gelenler değişimlerle ha bire şekli şemali değiştirirken,

İnsanoğlunun yarattıklarıysa daha baştan bilinen hem de.
Çünkü,

Yaratılmışların içinden beğendiği birini kopyalayıp, yetmiyor üstüne üstlük daha da kullanışlı hale getirip,
Çoğaltabiliyor artık insanoğlu.

Patronun yerinde olmak istemezdim hiç.
Cebrail klonlanan ilk memeli, koyun Dolly’nin haberini getirdiğinde,

-Yaalaaan söylüyoorsunn, yaalaaaaaannnn…
Diye kükremiştir patron.

Ne zaman ki Cebrail göstermiş koyun Dolly’nin fotoğraflı gazete haberini,
O gün bugün dalgın dalgın bakıyor evrenin derinliklerine patron.

-Ne yaptım ben, ne yaptım ben, ne yaptım ben…
Diye diye.

Amma,
İt is tuu leyt anacım.

Verirsen gereğinden fazla aklı milyonlarca yıl evvel kendi yarattığın canlıya,
Alırsın milyonlarca yıl sonra yarattığının yarattığı kanlı canlı koyun Dolly’i eline.

Ben patron hata yaptı diyordum,
Patron hata yapmaz diyorlardı.

Pat, Dolly düşünce ortalığa,
Dinle haşır neşir olan, otoriteler, yöneticiler, liderler dahil herkes sus pus oldular.

Diye,
Yorumlamakta mümkünse de olan biteni,

Patronun,
İnsanoğlunu bir gün yaradan olsun diye kurguladığı, geliştirdiği diye yorumlamakta mümkün diğer yönde.

Seç içlerinden birini.
Bir tez,

Hata sonucu verilen gereksiz ekstra akılla kontrolden çıkan insanoğlunun patronun işine karışması, kendini sadece ruhen değil, akıl fikir olarak da patron ilan etmesi,
Diğeri,

Patron en başından itibaren bir güninsanoğlu da işi içine girsin ve de yaradan olsun istedi.
Sen istediği seç,

İster o neden,
İster bu hata,

Ne fark eder ki.
İnsanoğlu yaradan oldu, sen ona bak esas. Ve de sen asıl bundan sonrasını, bundan sonra olacaklarıseyreyle.

Bir kaç yüz yıl sonra, hadi üç yüz beş yüz yıl sonra diyelim, temelde,
İki tür insanoğlu olacak o kesin.

Klonlanmış olanlar, yani insanoğlu tarafından yaratılanlarla,
Patronun doğal üreme sistemi içinde yaratılarak hayata gelenler diye.

Ve bu iki grup insanoğlu arasında ayrım, bir gün bir aklı evvelin ortaya attığı bir iddia ile başlayacak.
Şöyle, çıkacak yayına ve,

-Klonlanmış insanların ruhlarıyla bizlerinki aynı değildir. Bizim ruhlarımız gerçektir, onların ruh yapılarının temelindeyse sorunlar vardır. Klonlanmış insanlardan doğan çocukların gelecek kuşaklardaruh hallerini bugünden bilmek mümkün değildir. O yüzden bugünden klonlanmış insanlarla bizleriiki farklı tür olarak ayırmak, iki ayrı tür olduğunu kabul etmek ve yaşam standartlarını ve özgürlük sınırlarını farklı belirlemek lazım,
Diyecek mutlaka.

Hani patron her dünyaya gelen canlıya bir ruh teslim ediyor ya,
Sen istediğin kadar yarat, amma iş ruha gelince gidiyoruz ya eninde sonunda patronun kapısına,

Yani patron aracılığıyla bir yerlerden temin ediliyor ya bu ruhlar,
İyi de insanoğlu ya bir seferde yüz binlerce, hatta milyonlarca insanoğlu klonlarsa?

Yani düşünün ki, aynı anda birbirinin tıpatıp aynısı yüz bin, milyon insan dünyaya geliyorsa,
Soru şu?

Nereden gelecek birbirinin aynı yüz bin, milyon insanoğluna ruh?
Hoppa…

Patron yaradanken,
Bir anda,

Tedarikçi pozisyonuna düşüyor bu durumda.
Ruh tedarikçisi.

-Yüce patronum hafta başı üç yüz bin insanoğluna ruhu gerekiyor acil
-Yok artık,

-Gerçek diyom valla,
-Yemin etme, çarpılacaksın,

-Ben mi?
-Sen tabii ki, neyse, ne durumda stoklar?

-Efendim stoklar tükendi geçen ay, üretim talebe yetişemiyor. Diğer galaksilerden destek istedik ancak onlarında elinde varolan ruhları da insanoğluna adapte edemiyoruz.
-Yani öyle bir iş açtık ki başımıza,

-Elimizde ciddi miktarda iki binli yıllardan kalma defolu ruh var yüce patronum, verelim gitsin anasını satayım. Hem depoda yer açılır biraz.
-Bozma ağzını, yakıştı mı, anası nereden çıktı şimdi. E ver o zaman,ver de başa mı döneceğiz yeniden, ya ben ne yaptım, hay patron,

-O sizsiniz efendim…
-Delirtme beni, lafım gelişi dedim.

Verecekler, mecburlar.
Artık ne varsa ellerinde.

Yoksa ruhu olmayan insanoğulları katılır hayatın içine ki, bu iyice zorlaştırır yaşamını evrenin.
Patron değişim sürecinde her ne kadar serbest bırakmış olsa dahi yarattığı canlıları,

Değişiminde kendi içinde bir dengesi var.
Gelir gider hesabı gibi.

Ancak değişimin milyarlarca yıldır devam eden akış sistemine,
Dışarıdan yapılacak bu anlamdaki her bir müdahale,

Evrenin yapısında köklü reformlara gidilmesine neden olacaktır.
Mutasyonun mutasyonu.

Şimdi,
Dön başa,

O gün hala din kavramı varsa gezegende,
Parayı bastıran, teknolojiye sahip olan,

Klonlarda klonlar artık istediği sayıda kendi dinine taraftar olacak insanoğullarını.
Ehh, ruhlar konusunda zaten tereddütler varken,

Sahip oldun mu sen vicdani değerleri olmayan yüz binlerce insanoğlu kılıklı askere?
Oldun. Gezegen senin demektir o gün.

Hadi geçtim dine alet etmeyi bu değişimi,
İsteyen kendine istediği kadar insanoğlu üretip, istediği amaçla kullanır mı?

Kullanır.
Kim engel olacak olası bu gelişime?

Gezegenin jandarmalık görevini üstlenmiş ülkeler mi?
İsterlerse evet, evet de zaten klonlamayı keşfeden onlar.

Dine dayalı, dinden gelen güçler mi?
İsterlerse evet de, şu ana kadar çok zıplamadılar gelişmeler karşısında. Bilemeyiz ki, kapıların arkasındaki pazarlıkların nasıl sonuçlandığını.

Ve ya istemezlerse o gün yakaladıkları gücü yitirmemek veya daha da üstün bir güç olmak adına.
Sonuç,

Kimse kimseye engel olmaz, olmak isteyeni de tepelerler iki saniyede.
Ve üretimler başlar farklı adreslerde.

Ve hemen devamında, güçlerin karşılıklı şiddet dolu acımasız danslarına şahit olur gezegen nüfusunun büyük bir oranına sahip standart yaşam süren sıradan insanoğulları. Tabii ki, şahit olurken öleceklerde azcık. Hep beraber.
Ki,

Zaten bugün bu gelişime doğru gidecek alt yapıda hazırlanıyor.
Gezegenin büyük bir çoğunluğu ölüme, sefalete, açlığa, susuzluğa, kıtlığa, hastalıklara terk edilmiş durumda.

Ölsünler diye bekliyor jandarmayı temsil edenlerle, dinle var olmuş güç odakları.
Bakmayın şov amaçlı yardımlara, desteklere jandarmadan ve din kuruluşlarından gelen. Şovu görmek istiyorsanız,

Atlayın gidin Afrika’ya, Uzak Doğuya, Güney Amerika’ya, Asya’ya.
Gözlerinizle görün orada yaşananları. Yani, yaşamamayı.

Ve de toplamda bir milyar insanın nasılda gezegenin doğal kaynaklarının yüzde altmış beşini mideye indirdiğini. Sonrada, bir lütuf gibi küçücük bir bölümünü iade etmeye çalıştığını.
Beş milyar insanoğlu, yiyip içen konfora bulanmış bir milyar insanoğlunun köleleri aslında.

Hem de hiçbir sosyal hakları olmayan köleler bunlar.
Savaş alanında bir gazeteci ölüyor, deprem bölgesinde de,

Kapaktan giriyorlar haberi yayıncılar. Hepimiz ezberliyoruz isimleri.
Önemli kişi diyorlar da ondan. Önemin tarifi var (bakınız gelecek bölümler, uzay yolcularına).

Aynı savaşta, aynı depremde ölen binlerce kişinin kimler olduğunu bilmiyoruz amma.
Şehit sayısı bir ikiyse haber üçüncü sayfada küçücük altlarda bir yerde,

On yirmiyse şehit sayısı, köylerinin adlarına kadar ezberletiyorlar bize yayıncılar.
Önemsiz insanoğullarının sayısı oldukça kalabalık ve soralım bu durum karşısında;

Hangi din?
Hangi vicdan?

Hangi adalet?
Hangi eşitlik?

Hangi paylaşım?
Hangi özgürlük?

Geçiniz.
Benimkiler sav değil.

Geçmişe bakıp, gidişata göre geleceği görme sanatı.
Sende konsantre ol, sende görürsün zor değil bu sanatın içinde hem yer, hem de yol almak.

Eğer ki, üç beş dizi, birkaç haberle, yanlayıp kanepene geçirmiyorsan hayatını.
Son kullanım tarihini bekleyen çeşit çeşit, renk renk kölelerle,

Kölelerin sahipleri arasında geçiyor ve yaşanıyor her şey şu an gezegende (sonrasında uzay boşluğunda yaşanacak) .
Ve bu daha başında başı.

Daha da azacak ve coşacak bu değişim. Bugün yaşayan insanoğlununaklının alamayacağı boyutlarda olacak değişim.
Ancak,

Bir gün aynı değişim gelişimi içinde,
Değişime neden olacakları yok edecek bir noktadan sonra.

Yani,
Bir milyar beş milyarı yok ederken, belki o gün birkaç milyon kişi on milyarlarca insanoğlunu yok ederken,

Değişimle gelecek gelişmenin akışı,
Bir milyar veya o gün birkaç milyon insanoğlu kendini yok edecek önce (veya çekip gidecekler uzay boşluğuna doğru),

Bu arada beş milyar veya on milyarlarca insanoğlundanhayatta kalan birkaç milyon insanoğlu,
İçlerine karışmış birkaç bin klonlanmışla birlikte,

Sadece sevgiye sığınacaklar hep beraber mecburen.
Çünkü,

Değişimin ve değişimle gelen gelişimlerin sonucu ne olursa olsun,
Nereye doğru akarsa atsın,

Değerleri, güçleri belirleyen parametreler nereye ve ne yöne doğru değişirse değişsin,
Kalıcı olan,

Mutlak olan,
Ve değişse de, gelişse de hep var olan, hep var olacak olan tek değeri insanoğlunun ve de tüm gezegeninve de tüm evrenin,

Sevgidir. Düz, basit ve sade, içten sevgidir.
Sevgiyi görmek için bir çiğ tanesi bile yeter de artar bile.

Yaprakla yaşadığı aşkla anlatır çiğ tanesi sevgiyi bizlere.
Düz, basit ve sade.

Doğrudur filmlerin başlangıçlarında ve sonlarındaki kurgu, o yüzden toplaşırlar insanoğulları filmlerin başlarına.
Sonunda hep iyiler kazanır. Tatmak isterler hep iyiliği. İyiliğin gücünü.

İyiliğiyse,
Sevgi temsil eder sadece. İyiliğin karşılığı sevgidir ve sevgi olacak kalacaktır hep.

Ve yine sevgi kazanacaktır, her zaman olduğu gibi.
Süresi uzun gibi gelse de bizlere. Benim görüşüm on yirmi milyar insanoğlu ölmüş olsa da o gün,

Klonlamış insanoğullarıyla, Dolly’lerle harmanlanmış,
Yeni homo sapiens,

Devam edecek yaşam serüvenindeki yoluna gezegende.
Değişimler eziyetler çektirir tüm canlılara.

Eziyetlerse, sadeleştiriyorlar canlıları.
Sadeleşen canlılar için tek hedef yaşamın içinde var olmak, var olabilmek oluyor sadece.

Yaşamın içinde sade ve savunmasızsan,
Diğer canlılarla dost olman gerekiyor yaşamını sürdürebilmek için.

Dost olmak içinse sevmen şart.
Seversen sevilirsin.

Sevilirsen dostları olursun. Seversen dostların olur.
Karşılıksız.

Ve tüm dostlar,
Hep beraber eşit ve paylaşarak yaşayıp gidersiniz hayatın içinde, gezegende.

Ya uzaya gidecekler?
Bir türlü sıra gelmiyor uzaya gideceklerin falına bakmaya.

Amma,
Artık bakacağız, sırası geldi,

Bir milyar, belki o gün birkaç milyon insanoğlunun içinde yer alacak önemli kişilerin sonsuza doğru, patrona doğru yapacakları uzun yolculuğun,
Uzayda zaten fırıl fırıl gezinen diğer gezegenlerin canlıları tarafından şimdiden insanoğlunun ari ırkının ataları olarak kabul görerekkoruma altına alınmış olan insanoğullarının,

Falına.
Fala devam.

Patron Hata Yaptı – Bölüm 4

22.02.2012
Din kavramı yok olacak bir sonraki medeniyete geçerken. İnsanoğlu çoktan fark etti dinler artık bir rant kapısıdır, yani siyaset ve ekonominin güç odaklarıdırlar sadece. Ve gerçek fonksiyonlarını yitirmişlerdir çoktan.

Patronla tek olmanın, birleşmenin, bütünleşmenin yolu artık dinlerin koyduğu kurallara dayalı ibadet yöntemlerinin ötesine geçmiştir. Var olan konulmuş kurallar ve yerleşmiş şekiller eskimiş ve de yetersiz kalmışlardır ruhani anlamda.
Ancak, dinlerin yok edilebilmesi ve yürürlükten kaldırılması süreci uzun bir zaman alacaktır.

Çünkü,
Dinlerle beslenen, dinler aracılığı ile kulüpleşerek güç odakları oluşturan,

Ve,
Oluşan güç odaklarının rantlarıyla geçimini sağlayan toplumları, cemiyetleri oluşturan bireylerin ve din adamlarının hiç de işine gelmez böyle bir yeni yapılanma.

Ki,
Demokrasi ile zıt kutuplarda yer alır din kavramı ve çağ dışı kalmıştır.

Demokrasi özgürlüklerin toplumdaki dengelerini formatlarken ve özgürlükten yana birey haklarına yaslarken gücünü, dinse dayatılan sisteme kulluk yani bir anlamda manevi kölelik yapısıyla güçlenir ve geliştirir kendini.
Her ne kadar eşitlik ve paylaşım esaslarına oturtulmuşsa da dinler,

Oluşumlarını takip eden ilk anlardan itibaren özgürlükleri kısıtlayan,
Patronla bireyin arasına setler çeken, duvarlar ören, otoriteler koyan ve,

Milyonlarca insanoğlunun binlerle yıldır ölümlerine, öldürülmesine ve savaşlara ve de kutuplaşmalarına neden olmuşlardır.
İlk tek patronlu dinin kabul edilmesiyle başlayan süreçte,

Dini kabul etmeyenlere,
Ve bir diğer tek patronlu dine inananlara karşı yapılan zulümler, kıyımlar,

Patronun beklentisi, yola çıkış amacı olamaz insanoğlunu adına.
Patronun insanoğluna gereğinden fazla akıl ve zeka vererek yaptığı ilk büyük hatayı,ikinci büyük bir hata takip etmiştir. İkinci büyük hata, kendini peygamberler aracılığıyla ifade etme çabasıdır.

Nasıl ki hatalar kendi doğrularını taşırlarsa zaman içinde yaşama,
O zamanların bu doğrusuda, hatalarını taşımıştır bugünlerde bizlere.

Neden üç büyük dinin oluşmasına neden oldu patron? Ve nasıl bilemedi dinler nedeniyle zaman içinde kendi yarattığı insanoğlunun bu denli düşman olacağını kendi soyuna karşı? Ve dinlerle gelen bu vahşeti ve kutuplaşmayı nasıl hissedemedi zamanında?
Ki,

Patron her canlıyla, her canlıda var ederken kendini,
Ve bir canlının diğer bir canlı tarafından öldürülmesi sınırını da sadece yaşam için gerekli olduğu takdirde diye hem de kendi belirlemişken ve hem de sadece et oburlar familyasında.

Ki o sınır da,
Sadece o günün tayını karşılığı miktar kadarken.

Stoklamadan,
O gün de yaşamını sürdüre bilmek adınayken.

Ve o yüzden,
Beslenme ihtiyacı için bir hayvanın öldürdüğü bir başka hayvandan sadece iskeleti kalır geriye bir zaman sonra, çünkü yenebilecek son lokmasına kadar tüketilir diğer canlılar tarafından,

Ve,
Eşitlik ve paylaşım ilkesiyle yaşayan hayvanlar için çok bilinen,

Ve olması gerekendir bu durum. Ve bu durumun yaratıcısı da yine patrondur.
Ve bu kurala uyarak gelmiştir insanoğlunun soyu binlerce yıl evveline kadar.

Ta ki,
Madenin yani değerli maddelerin keşfine kadar, bu değerlerin statü ve güç olmasına kadar,

Ve ta ki,
Dinlerin oluşumuna kadar.

Patronun yarattığı,
Hangi din bir insanoğlunun öldürülmesini emreder?

Hangi din bir insanoğlunun bir başka insanoğlunu öldürmesine ve eziyet etmesine izin verir ve ister?
Hangi din bir insanoğlununbir başka insanoğlundan daha üstün ve ayrıcalıklı olduğunu iddia eder?

Hiç biri.
Çünkü bu kavramların hiç biri patronda yer almamaktadır,

Ve patronun uzantısı ve,
Aynası bizlerde bu kavramlarla yaratılmadık bu nedenle.

Patron hata yaptı insanoğluna gereğinden fazla akıl vererekönce.
Ve sonrasında görünce gidişatı ve toparlamak için durumu,

Patronun kendinden olmayan ve kendisinden gelmeyen kavramları da var edince insanoğlu,
Yine patronun bahşederek insanoğluna kattığı akıl ve zekasıyla yaptıklarını ettiklerini görünce de,

Patron da şaştı kaldı bu durum karşısında.
Bilemedi bir canlının güç ve konfor adına bu denli hırslara kapılarak bir başka canlıyı, hem de kendi soyundan gelen bir başka canlıyı öldüreceğini ve eziyet edeceğini ve yok etmek isteyeceğini.

Ki,
Baktı ki bu iş çığırından çıkıyor,

Durdurdu zaten peygamberler üzerinden insanoğluyla iletişim kurma sistemini.
Ki,

Aslında şu an çok daha fazla ihtiyacı var insanoğlunun patronun müdahalelerine derlenip toparlanmak adına, belki yeni bir peygamber ve yeni bir din aracılığıyla.
Amma,

Bin sekiz yüz yılda üç büyük peygamber,
Hem de o günü bu günlerle karşılaştırırsanız çok daha naif kalacak şartlarında.

Sonra,
Üstündengeçmiş bin dört yüz sene ve bu bin dört yüz sene süresince iyice kontrolden çıkmışken insanoğlu,

Büyük bir sessizlik patron katında.
Neden?

Çünkü,
Kendi var ettiği din kavramının eriyip yok olmasını bekliyor sessizce.

Hatasını telafi etmek istiyor.
Elini ayağını çoktan çekti insanoğlundan patron vesabırla bekliyor,

Yeni homo sapiensin,
Dinden uzaklaşmasını ve de yeniden gelişmesini aklı ve zekasıyla.

İster uzaya gidilsin, ister gezegende kalsınlar hiç fark etmeyecek.
İnanan ve inanmayan diye ayrım bile kalmayacak birkaç bin yıl içinde.

Ve patronla aradaki bağ direk olacak insanoğlunun. Aracısız olacak. Mabetsiz olacak. Şekillerle kısıtlanmayacak. Kutsallık kalkacak. Patronla insanoğlu tek olacak.
Bir insanoğlunu öldürdüğünde, bir canlıya eziyet ettiğinde, bir canlıyı yok ettiğinde,

Patronu öldürdüğü, patrona eziyet ettiği, patronu yok etmek istediği bilincine ulaşacak sonunda insanoğlu.
Ve sadece sevgi adına sürdürecek yaşamını.

Sevgiye aşık olacak insanoğlu. Yani kendine, yani patrona aşık olacak insanoğlu.
Ve kendilerine aşık insanoğulları, sevgileriyle bırakın bir canlıyı öldürmeyi, eziyet bile etmeyecekler, böyle bir kavramları dahi olmayacak.

Ölümü kabul edecekler, ölümü kabullenecekler, öldürmek yerine.
Belki,

Binlerce yıl sonra o günün kayıtlarında evrim içinde sadece bir deneyim notu olarak geçecek din kavramı.
Ve bugünün dini mabetleri hala ayaktaysa eğer, deneyimin tarihi eserleri olarak anılacak ve gezilecekler.

Bizler nasıl ki binlerle yıl evvel yaşamış medeniyetlere ait binaların, mabetlerin kalıntılarını geziyorsak bugün,
O gün de onlar gezecekler yok olup gitmemişse bizlere ait olanları.

İnsanoğlu yaşadığı yüz yıllara, bin yıllara ait kültürlerin, inançlarının kalıcı olduğuna inanmış hep.
Geçmişin yok olup gitmesini normal görürken,

Bugünlerinin hiçbir zaman yok olmayacağına inanarak vermiş her türlü mücadelesini yaşamı içinde.
Ne medeniyetler gelmiş geçmiş bu gezegenden kim bilir,

Ve,
Ne medeniyetler gelip geçecekler kim bilir kendilerine has yapıları ve özellikleriyle bu gezegenden. Daha dört buçuk milyar yıl ömrü var diyorlarbilim insanları gezegenin.

Zamanın medeniyetleri nasıl bir köprü vazifesi gördülerse deneyimler adına ve gelişimler adına bir sonraki yaşamlara,
Bizlerde bugünün köprüleriyiz bir sonraki yaşamlara ve yaşamların gelişimlerine.

O zamanın değer yargıları nasıl şimdilerde yok sayılıyorsa,
Bugünün değer yargıları da o günlerde yok sayılacaklar, kesindir bu.

Gezegende kalanlar neler neler görecekler, nasıl yaşayacaklar kim bilir.
Mesela çok kısa biz zaman içinde uzaylılar eninde sonunda gösterecekler varlıklarını biz insanoğluna bir adım karşımızda durup, az kaldı hep beraber göreceğiz.

Mesela insanoğlu milyonlarca insanın saniyeler içinde ölmesine neden olacak en büyük savaşları yaşayacakenerji için, su için, dinler için, yeni güçlerin palazlanmasını önlemek için, tarım alanları için.
Mesela gezegen yeni bir boyuta geçecek ve doğasına aykırı olan ne var ne yoksa eritip yok edecek toprak katmanlarının altına çekerek.

Mesela şimdilerde ekonomiyi temsil eden güçler ve bu güçleri ölçen parametreler yok olurken, kim bilir ne gibi yeni değerlerle ölçülecekler yeni güçlerin dereceleri.
Mesela insanoğlunun bir kısmı doluşacaklar dev gibi uzay gemilerine terk edecekler gezegeni.

Mesela bir kısım insanoğlu çıkacak dağlara, yayılacaklar ovalara.
Oldukları gibi, birkaç hatıra ve birkaç anıyı bir çanta boyuna indirip, üstleriyle başlarıyla,

Terk edecekler veya terk etmek zorunda kalacaklar şehirleri, kasabaları veya terk edilmeye zorlanacaklar.
Kendi köylerini kuracaklar.

Üç beş giysileri ile, üç beş parça aletleriyle. Ki zamanla o giysiler bile yok olup gidecekler.
Tarıma ve hayvancılığayönelecekler yeniden.

Büyük kulübelerde yaşayacaklar hep beraber. Tek katlı.
Belki yerin altına inmek zorunda bile kalacaklar, doğa şartlarından korunmak için.

Kadın erkek diye cinsiyet farkının üreme dışında lafı bile edilmeyecek.
Seks olmayacak. Seks olmayınca, seks hedeften kalkınca moda ve süslenme kavramı olmayacak belki de.

Süsü, seksi ruhunda bulup yaşayacak insanoğlu belki de.
Üreme ve soyunu devam ettirmek için çiftleşecekler o kadar.

Ancak seksten gelen hazlardan boşalan yerleri, sevgiyle dokunma, sevgiyle sarılma hazları dolduracak belki de.
Sevgi tek ve vazgeçilmez en büyük haz olacak belki de.

Evlilik kavramı yok olup gidecek. Miras da.
Herkes doğan her bir çocuğun anne babası olacak, soyun devamı adına. Herkes anne olacak, herkes baba.

Her şey herkesin olduğu için arkanda bir değer bırakamayacaksın birilerine. Zaten üstüne kayıtlı ailende olmayacak. Herkes ailen olacak.
Herkes her işi yapacak.

Herkes her işin uzmanı olacak zaman içinde.
Kendi köylerinde var ettikleri yaşamın içinde devam ettirecekler hayatlarını ihtiyaçları kadarını üreterek.

Yeme içme alışkanlıkları değişecek doğa şartlarına paralel olarak.
Az yiyerek, aç içerek yaşamaya alışacaklar.

Çocuklara verdikleri eğitimler, hayatta kalabilmek için gerekli olanlar ve yaşamı var eden her şeyi sevmek adına olacak.
İşlere dahil olabilmeleri için becerilerini geliştirmek adına olacak.

Medeniyetin tarifi bir kez daha değişecek.
Madde üstünden maddeyle gelişmeyecekler, ruhlarının saflığı gelişimlerinin kaynağı olacak muhtemelen.

Ve hep,
Sevgiyi tanıtacaklar çocuklara.

Her şeyi sevmeyi, her canlıya saygı duymayı öğretecekler.
Doğa ile iç içe, doğayla bütünleşerek, doğanın sevilesi bir parçası olmayı öğretecekler çocuklarına.

Sanat hep olacak.
İnsanoğlu hep ifade edecek duygularını şekillerle, renklerle, seslerle.

Elektrik, enerji olmayacak yeniden. Gerek duymayacaklar makinelere.
Aydınlık ve ısınma için ateşe geri dönecekler.

Isınmak için örtünecekler.
Seksin yerini dolduracak sevgi çıplaklaştıracak insanları.

İbadet etmeyecekler, çünkü din kavramı yok olmuş olacak yüz yıllarla, binlerle yıl evvel.
Her an sevmek, her şeyi sevmek, geleni kabul etmek, gelenle yaşamak ibadetten çok öte,

Mutluluklar verecek insanoğluna.
Her bir sabah yeni bir güne uyandıkları için bir kez daha mutlu olacaklar.

Her bir akşam sıcak bedenleri ve tok karınları için mutlu uyuyacaklar kıvrılıp yattıkları her hangi bir yerde.
Mülkiyet kavramı olmayacak.

Sahiplenmek sadece köyüvar eden ve yaşatan değerlere olacak sadece.
O değerlerde yiyecekler ve su ve barındıkları kulübeler olacaklar zaten.

Liderleri olmayacak.
Gerek duyulmayacak liderlere.

Bilge kişiler olacak ama. Yaşlılar deneyimleri aktaracaklar gençleregerektiği takdirde.
Uzaklarda ne var merak etmeyecekler.

Doğdukları yerde yaşayıp, doğdukları yere ölecekler.
Ölüme üzülmeyecekler.

Ölüm korkusunu bilmeyecekler.
Korkmayı bilmeyecekler zaten.

Konuşmayacaklar çok gerekmedikçe. Ki, yeniden kendi dillerini oluşturacaklar küçük topluluklarda.
Gözlerle, enerjileri ile kuracaklar iletişimi.

İnce, narin olacak bedenler.
Kadın erkek beden şekilleri çok yaklaşacaklar birbirlerine, aynıya yakın olacaklar.

Beyaz, siyah, sarı diye çeşitlenmeyecek ten renkleri.
Kaynaşıp tek renge doğru gidecekler.

Şarkı söyleyecekler hep.
Seslere izin verecekler, sesleri sevecekler, seslerle birleşecekler şarkılarda.

Savunmayacaklar kendilerini.
O yüzden saldırıyı bilmeyecekler.

Doğanın ahengine bırakacaklar kendilerini.
Saymayacaklar.

Matematiği terk edecekler.
Almayı ve satmayı bilmeyecekler.

Takas etmeyecekler, çünkü her şey herkesin zaten.
Yan köyle de takas etmeyecekler. Herkes gelenle, geldiği kadarıyla yaşayacak çünkü.

Yardım edecekler hep birbirlerine.
Yardım edecekler çevrelerindeki köylere.

Hesapsız kitapsız sevecekler.
Hesapsız kitapsız yardım edecekler.

Hesapları ve kitapları olmayınca,
Uğruna dua edecekleri korkuları,

Niyaz edecek arzuları da olmayacak.
Patrondan beklentileri olmayacak çünkü kendilerinin patronun kendi olduğu bilinciyle doğup ölecekler.

Ellerini göğe kaldırıp dua etmeyecekler.
Yüreklerini açacaklar yaşama sadece.

Din?
Hangi din?

Yaşıyor olmaları ibadet olacak zaten.
Ölümler şölen, doğumlar sevinç olacak.

Adamayacaklar kendilerini patrona.
Yaşam içinde sevgiye adayacaklar sadece kendilerini.

Yaşadıkları için mutlu olacaklar.
Din?

Hangi din?
Din acz içinde olanlar için,

Din acze düşenler için.
Acz içinde olmayacaklar ki, acze düşmeyecekler ki. Acz içine düşüldüğü için yarattı patron zamanındazaten dinleri.

Din?
Hangi din?

Zamanında var edilen dinler mi?
O dinlerin hepsi,

Ayırt etmeden herkesi her canlıyı sev,
Geleni kabul et,

Eşit ol,
Paylaş,

Tüm canlılara saygı duy diyor.
Açın okuyun.

Öyle diyor dinler, ben demiyorum, üç büyük dinin kitapları diyor.
Yani insanoğlunun ne binlerle yıldır ne de bugün hiç birini yapmadığı, yapmak istemediği her şeyi diyor dinlerin kitapları.

O gün geldiğinde insanoğlu da yapınca dinlerin dediklerini,
Yürekten,

Ruhlarıyla,
Dine gerek kalmayacak.

Dinler demeyecek,
İnsanlar diyecek dinlerin binlerce yıl evvel dediklerini.

Patron söyledi anlattı,
İnsanoğlu duydu ama beceremedi ne zamanında ne de bugün.

Binlerle yıl sonra kendi aklıyla bulacak patronun anlattığı doğruyu insanoğlu.
Özünden süzüp geçirdiği deneyimleriyle,

Varacak gerçek doğrulara patronla beraber, patron olup.
Dinsiz olacaklar.

Amma,
Patronun gerçek aynası olacaklar.

Büyük bir hatanın doğurduğueğrilerinarasından sıyrılıp,
Binlerle yıl sonra o gün bulacak o günün doğrusunu insanoğlu.

Ve belki de,
Ki,

Bildi aslında,
İzin verdi patron önce kontrolden çıkmasına insanoğlun ki,

Bir gün kendi aklı, kendi ruhuyla bulsun kendi en doğrusunu diye.
İnsanoğlu patron olsun diye.

Ve de hata dediklerimiz,
Deneyimler süreçlerimiz aslında.

Ve kendi kendine deneyimlerle gelinmesi gereken en doğru noktaya,
Varabilme sürecindeki yolculuğumuz hata dediklerimiz aslında.

Patron yaratıyor ama,
Yönetmiyor. Oyüzden patrondan gelmiyor doğal felaketler, savaşlar, acılar, ayrılıklar, trajediler, hinlikler. O yüzden isyan etmenin bir manası yok olan bitenlere.

Patron yönetimi ele alırsa, bu denli mükemmeliyetçi bir anlayış ve deneyimlerle,
Bu denli çarpık bir düzene izin vermezdi bugün.

Ki, yönetmeye karar verirse ve yönetirse bir gün,
Evrenin uyum teorisine aykırı hareketle kalıcı şekli belirler.

Ki,
Evren, değişimler ve gelişimler teorisi içinde biz insanoğlu tarafından ulaşıla bilmiş küçük bir parçadır sadece.

Ki,
Evren, değişimler ve gelişimler teorisiyle,

Yaratıldı patron tarafından.
O yüzden esas olan teoridir.

Ne insanoğlu ne de evren esas değildir.
İnsanoğlu yani evren teorinin mikro organizmalarının sadece birinde serbest hareket edebilen moleküllerdir o kadar.

Ve yönetilemezler canlılardırlar.
Değişimle başlayan süreçte gelişimlerini kendileri özgürlük, akıl, beceri, alışkanlık kavramlarıyla belirler,

Ruhları aracılığı ile de patrona raporlanırlar.
Esas olan, olan bitenler ve yaşananların neler olduğu değildir.

Esas olan patrona ulaşan raporların enerji gücüdür.
Aynen şirketlerde olduğu gibi.

Patron bilançoya bakar.
Bilanço kalemleri içinde olan biten detaylarla ilgilenmez.

İşçilerin isimlerini soyadlarını şefler müdürler bilir.
Patron müdürlerin adlarını bile bilmez doğru düzgün.

Genel müdürü bilir o kadar ve,
Bilançoya bakar.

Bilançodan,
Aldığı sonuca yani enerjiye bakar.

Yetersizse,
Yollar genel müdürü olay yerine, operasyon yap der.

Müdür de,
Dinle yapayım mı bu operasyonu der?

O da yap bakalım ne olacak görelim değişimi der.
Bu kadar basit.

Müdür ya başarılı olur ya başarısız.
Şirketse eğer, ya batar ya yürür.

Amma,
Burası şirket olmadığından,

Burası değişimler ve gelişimler teorisiyle yaratıldığından,
Hiçbir zaman batmaz.

Şirketlerin battıkları nokta, burası için yani yaşam için sadece bir değişimdir.
Ve her bir değişim sistemi daha da güçlendiren gelişimleri taşır teoriye.

Ve esas olan gelişim olduğundan,
Ve de zaman diye bir mefhumda olmadığından,

Evren,
Yani patron,

Yani biz insanoğulları,
Hep gelişiriz.

Ve,
Hiçbir zaman batmayız.

Bu kadar basittir.
Çünkü temeli basit bir teoriye oturur.

Patron bu denli mükemmeldir.
Çünkü bu denli basit amma hiçbir zaman batmayacak teorinin mucididir.

Ve bir sonraki değişimi bekleyecek ve,
Bir sonraki gelişimini insanoğlu.

Kendisinden bir sonraki daha da gelişmiş insanoğlunun ataları olmak için,
Değişim süreci içinde sıralarını bekleyecekler gezegende kalanlar.

Ya uzaya gidenler?
Uzaklara gitmek isteyenler?

Matematiğe ve mühendisliğe ve bilime düşkün olanlar ve,
Ruhlarında açtıkları kanallarla uzaya seslenenler ve uzayı dinleyenler?

Bakacağız,
Ne çıkarsa artık,

Uzayın sonsuzluğundaki,
Bahtlarına.

Fala devam.

Patron Hata Yaptı – Bölüm 3

19.02.2012
Geleni kabul etmekten, razı olmaktan vazgeçti insanoğlu.

Gelen yani gelebilen kendi özünün gerçeği aslında. Gerisi zorlayarak, zorlanarak yapamadıkların yaşamının içinde.
Gelen ve gelebilenler tokluklarınken, zorlayarak yapamadıklarınsa açlıkların.

Ve,
Arzularına ve hırslarına esir düşerek peşine düştüğü yapamadıklarıylagelen açlıkları,

Gelen ve gelebilenle duyulması gereken tokluk hazlarını eritip bitiriyor insanoğlunun.
Binlerle binlerle yıldır daha iyi bir yaşam ve konfor adına elde ettikleri, edindikleri yetmiyor insanoğluna.

Yetmedikçe dahadaların peşine düşüyor.
Hata yapıyorken aslında bir yönde,

Diğer yönde doyumsuzluk hakkını kullanıyor,
Özgürce.

İstediklerine, arzu ettiklerine ve hırslarına doğru attığı her bir adım,
Özgürlüğünün kanıtı aslında.

Patron gibi aslında.
O da arzu ettiklerine, istediklerine ve hırslarına doğru attı adımlarını.

O yüzden akıl verdi, zekayı yükseltti insanoğlunda.
Ve hep beraber bir kez dahaözgürlüğü tanıdık, tattık bu anlamda.

Özgürce.
Ancak,

Hep beraber gördük ki,
Geleni kabul etmemek, gelenle yetinmemek,

Arzulara, isteklere ve ihtiraslarına yenik düşmek,
Arzuların, isteklerin ve ihtirasların peşinden koşup,

Sürekli açlık hissiyle yaşamak,
Tokluk hissimizi eritti yaşamımızda,

Yani bir anlamda evrende de.
Özgürlüğümüzü,

Açlıklarımızla koyduğumuz hedeflerimizle sınırlandırdık.
Olmadı.

Yapıya ters geldi. Çünkü arzu, istek ve hırs kavramaları yok doğada.
Doğada hayatın içinde yaşamını sürdürebilmek var sadece.

Ve arzu, istek ve hırslarımız nedeniyle,
Kalıcı ve sürekli mutluluktan uzaklaştı insanoğlu.

Ki,
Mutluluğun enerjisi ile yaşamını sürdürüyor,

Doğa,
İnsanoğlu,

Tüm canlılar,
Tüm evren,

Yani bizler,
Yani patron.

Mutluluğa kanıt aradık binlerce yıldır.
Tarif ettik mutluluğu ve,

Edince tarifleri, hedefler çıktı ortaya,
Hedefler gelenleri kabullenmeyi ve gelenle yetinmeyi,

Ve,
İnsanoğlunu yaşamın içinde var eden elindeki en önemli değeri,

Eşitlik ve paylaşım ilkesini yedi bitirdi, eritti ve sonunda yok etti.
Hep bir kanıt aradık ve yetinmeyince ve kabullenmedikçe,

Çok sorduk, çok sorguladık binlerce yıl.
Sormak hakkımızı, öğrenmek hakkımızı kullandık özgürce.

Soruların cevaplarıysa her ne kadar geliştirdi ve açtıysa da ufkumuzu,
Özümüzde var olan kendi içsel özgürlüğümüzü de kısıtladı bir anlamda.

Kısıtlanınca özgürlüklerimiz bizlerde her şeyin çokuna dahi sahipken,
Mutsuz olduk.

Ki,
Yaşam nedenimize, yaşamda var olma nedenimize zıt düştük.

Deneyim.
Öğrendik, bazılarımız öğrendi.

Bazılarımız,
Özgürce mutluluğu arıyor o yüzden.

Yani gelenle, gelebilenle,
Yetinerek,

Sevgiyi tatmak istiyor sadece,
Vermeye hazır arzuları ve istekleriyle ve hırslarıyla elde ettiklerini,

İade etmeye hazır,
Mutlu olmak adına yeniden.

Çünkü,
Gerçek olan;

Arzulara, isteklere ve hırslara esir düşülerek elde edilenler değil,
Sevmek,

Sevilmek,
Ve,

Korkmamak.
Elde edilenleri, sahip olunanları elinde tutamamak korkusu,

Sevgiyi eritti içimizde, korkularımızı da çoğalttı ve körükledi hep.
Eriyince sevginin öz kaynağı,

Sevgiyi tarif etmeye kalktık bu sefer.
Sevgiyi tarif edince,

Sınırlarını çizdik sevmenin ve sevginden gelen mutlulukların.
Ve özgürlüğümüz sınırlarla kısıtlandı yeniden.

Olmadı.
Kurala aykırı,

Çünkü evren özgürlükler ilkesiyle oluştu,
Özgürlüklerin getirdiği hatalarla gelen yeni doğrularla gelişerek çoğaldı ve güzelleşti.

Deneyimler ve deneyimler peşi sıra geldiler binlerce yıl içinde.
Dinler geldi.

İbadet geldi.
Patron istedi, arınalım diye, sevelim yeniden diye,

Sevginin enerjisini salalım evrene yeniden diye.
Olmadı,

Sınır çekti duygulara, akıllara dinler ve ibadetler,
Sınırlandırılmış duygularla ve akıllarla,

Zayıfladı ve cılızlaştı ruhlar.
Ruhlar zayıflayınca, cılızlaşınca,

Gelen ve gelebilenin değeri anlaşılamadı, algılanamadı.
Kurallar koyduk bu sefer. Örf dedik, adet dedik. Örfler ve adetlere bir zaman sonra gelenekler dedik.

Yine olmadı. Olsaydı mutlu olurduk hep beraber.
Ve mutsuzluk,

Sardı her tarafımızı. Etrafımızı. Bizi yaşatan ve mutluluktan gelen enerjinin kaynağı kurudu ve,
Sistem çöktü.

Elde kaldı deneyimler.
Ki,

O deneyimlerin sonucu,
Bir grup insanoğlu salt ve sade sevgi ile çıkacak yeni yoluna.

Korkmadan.
Korkacağı hiçbir şeyi olmadan.

Korkuyu yenemedikçe,
Gerçek sevgiyi tadamazsın.

Korku sınırlar çeker önce duygulara,
Sonra yaşamlara.

Özgürlüğü kısıtlar korkular.
Kısıtlanan özgürlükler içindeyse,

Sınırsızca sevemezsin.
Korkularını terk etmek için,

Arzularını ve isteklerini ve hırslarını terk etmen gerekiyor önce.
Yani,

Eşitlenmen gerekiyor her bir canlıyla yeniden.
Yani,

Paylaşım gerekiyor her bir canlıyla önce.
Yani,

Dinden arınman yani örgütlenmemen gerekiyor önce.
Yani,

Madde bağımlısı olmaman, konfor hırsından arınman gerekiyor önce.
Yani,

Maddeye, dualarına, malına mülküne, gücüne kuvvetine değil,
Sadece kendi özüne yani patrona,

Sadece patrona yani kendi özüne,
Yani patronla bir olan bütününe,

Güvenmen ve gücünü bu bütünden alman gerekiyor önce.
Ve,

Yanında senin gibi olmayı tercih eden sadece salt sevgiyle yer alan herkese.
Korkmadan.

Olabilecekleri, olma ihtimali olanları,
Gelen, gelebilen olarak görüp,

Gelen ve gelebilenlerle mutlu olup,
Gelmeyen ve gelemeyenlere karşı umursuzca,

Salt sevgi için yaşamaya karar vermen gerekiyor önce.
O zaman,

Şehri terk etmenin manası var.
O zaman,

Köyün, ovanın, dağın, derenin tadını çıkarabilirsin.
O zaman anlarsın doğayı ve fark edersin evreni ve dönebilirsin kendi gerçek özüne.

Bir kuş sesine o zaman gülümsersin ruhunla,
Sevgiyle ve sevginle,

Ve korkmadan. Korku hissini tatmadan.
Ama toplum, ama din, ama örf adetlerle, ama gelenekler başlığı altında toplanmış,

Gelişmiş ve konulmuş tüm kurallar hatadır.
Çünkü konulmuş tüm kurallar o günün şartları karşılığı var olan korkuları ortadan kaldırmak amacıyla var edilmiştir.

Ve korkunun daha da çok yer etmesine neden olmuştur bireylerin özlerinde.
Ve korkular özgürlükleri kısıtlar.

İnsanoğlu temelinde sadece ateş, su, hava ve toprakla yaşayan ve yaşayabilen bir canlıdır.
Ki,

Milyonlarca yıl sadece bu dört elementle yaşamını sürdürerek varmıştır homo sapiense hallerine.
Ve madde bağımlığıyla taşımış ve tanıştırmıştır kendini medeniyete.

Medeniyetin getirdiği refah ve refah ile gelen konforsa sahip olma arzusunu kamçılamış,
Ve hep daha uzaklara ve yeni hırslara sürüklemiştir insanoğlunu.

Ve gördük ki, konfor mutluluk getirmedi insanoğluna.
Mal mülk sevdasında,

Madde bağımlığı da.
Getirseydi mutlu mesut yaşıyor olurduk hep beraber milyarlarca insanoğlu bu gezegende.

Ve gelenle yetinmeyenler, sürekli açlık hissiyle yaşayanların yolları,
Uzaya artık. Terk edecekler gezegeni ve terk etmeliler zaten.

Yok,
Kabul ediyorsan dinlerle beraber gelmiş, örf ve adetlerle çoğaltılmış kuralların insanoğlunun sevgi ve mutluluk,

Yani özgürlük ilkesine aykırı olduğunu ve,
Kuralların örgütlenmeye, örgütlenmeninse yeni güç odakları oluşturacağına,

Güç odaklarınınsa eşitlik ve paylaşım ilkelerinin adil işlemesine engel olacağına,
O zaman,

Kurallar yerine,
Korkmadan,

Sadece sevgiyi koyup yüreğine,
Kendi öz halinle ve eşitlik ve paylaşım ilkeleriyle,

Kalacaksın demektir gezegende.
Örgütlenmeden.

Tek tek insanların bir araya gelmesiyle,
Sessizce.

Ki,
Başladılar gelmeye bir araya zaten.

Tek tek.
Gezegende kalacakların atalarıyla tanışıyoruz son zamanlarda,

Orada burada,
Tek tek.

Sessizce.
Ve uzaya gideceklerde,

Kendi hazırlıklarını yapıyorlar,
Örgütlenerek. Onları tanımıyoruz tek tek çünkü kalabalıklar ve anons ediyorlar gittikleri yolun ne olduğunu zaten.

Maddeleri kullanarak, madenleri kullanarak, sistemleri, formülleri, bilimi, teknolojiyi kullanarak.
En önemlisi matematiği kullanarak devam ediyorlar çıktıkları yolda.

Gezegende kalacakların hiç ihtiyacı olmadığı, olmayacağı her şeyi kullanıyorlar uzaya gidecek olanlar.
Sınırları çizilmiş özgürlüklerinin içindesevgi ve mutluluğu mühendislik esaslarına dayanarak ve bu esaslar üstünden arayanörgütlenmiş avcılarla,

Sınırsız sevgi ve mutluluk için sadece dört elementle yetinerek kendi özü peşinden yürüyen bireyler,
Diye ikiye ayrılarak deneyimlerine bir yeni deneyim daha katıyor insanoğlu.

İkisinin de yolu patrona gidiyor.
Birileri matematiği kullanarak götürüyorlar ve taşıyorlar kendilerini patrona,

Diğerleri doğayla yeniden bütünleşip patron oluyorlar kendi özlerinde.
Bakalım neler olacak gezegende kalanlara,

Ve de uzaya gidenlere,
Ve nasıl bir yaşam bekliyor iki farklı yöne doğru hareket etmeye başlayan insanoğlunu ilerideki birkaç bin yıl içinde…

Fala devam.

Patron Hata Yaptı – Bölüm 2


17.02.2012
Sonsuz eşitlik, sonsuz paylaşım, sonsuz sevgiyi tercih edenlerle,

Sonsuza ve sona hükümdar olmak isteyenler ve köleleri diye,
İkiye ayrılacağız.

Net.
Sonsuz eşitlik, sonsuz paylaşım ve sonsuz sevgiyi tercih edenler gezegende kalacaklar her türlü doğal afetlere rağmen.

Sonsuzave sona hükümdar olmak isteyenler ve köleleri önce şehirlerde toplanıp, sonrasında uzayagidecekler.
İnsanoğlunun bir başka küçük kısmıysa yine kötülüğün sembolü olarak kalacak gezegende. Çalarak, gasp ederek yaşamaya çalışacak ancak doğal afetlere yenilecek ve soyu tükenecek bir zaman sonra.

Çok mu uzaklarda bu duruma varış?
Bize göre uzak, patrona göreyse birkaç dakika, birkaç gün gibi bir süre sadece.

Benim görüşüm,
İki bin yıl sonra gezegeni terk eder, uzaya gider ve yerleşir insanoğlunun bir kolu.

Yani madenin keşfiyle arsızlaşan homo sapiens,
Yine madenin keşfinden on bin yıl sonra iki farklı türe dönüşmeye başlayacak.

Hata kendi doğrularını doğuracak,
Her zaman olduğu gibi.

Hatasız bir yaşam kadar büyük bir hata olamaz zaten.
İnsanı şaşırtan, heyecanlandıran doğal güzelliklerin kaynağıdır hata.

Esas doğal güzellikler hataların içlerine saklanır,
Hataların içlerinden çıkar gelirler yaşamımıza.

Akılla gelen güzellikler denenmişlerin tekrarıdır,
Ve,

Duygunun derinliğinden yoksundurlar.
Duygudan yoksun güzelliklerse yürekleri sarıp sarmalayamazlar doyasıya.

Yürekleri sarıp sarmalamayan güzelliklerse,
Ruhları yeteri kadar besleyemezler.

Güzellikleri kurguladığın zaman, ruhların gerçek yönleri dibe bastırılır ve de,
Ruhların güçleri zayıflar ve,

Standartlaşma başlarlar.
Standartlaşma insanlar arasında var olan farklılıkları ortadan kaldırır.

Ortadan kalkan farklılıklar gelişimi ve gelişimden gelen açılımları engeller.
Gelişimi ve açılımları engellediğinde,

Ruhların zenginliğine neden olan gelişimini veözgürlüğünü frenlediğinde,
Önce kendinin,

Sonra evrenin,
Kendi doğal dengelerine müdahale etmiş olursun.

Ki,
Evrenin doğal dengesi hatalardan doğan doğruların ve deneyimlerin üstüne kurulmuştur.

Ve,
Evren,

Ve,
Doğa,

Hatalarla gelişir, çeşitlenir, renklenir.
Depremle devrilen kayalar dağın doğrusuyken,

Nehrin yatağına düşen kayalar nehir yaşamındaki akışiçin hatadır.
Bir kuş tarafından kilometrelerce uzaklara taşınan ve düştüğü yerde filizlenen tohum, tohum adına doğruyken,

O filizi tanımayan ve de onunla yaşamayı bilmeyen oraların yerlisi diğer bitki ve hayvanların düzeni adına hatadır.
Evrenin doğumu da bir hatadır.

Kontrol edilemeyen bir başlangıç noktasından yaşama geçen evren,
Evrimini yine hatalarla sürdürmektedir.

Bir diğeriyle çarpışan her bir gezegen,
Patlayan ve sönen her bir güneş aslında bir hatadır.

Ancakevrenin evremi çarpışmalarla,patlamalarla,sönmelerle genişler zenginleşir gelişir.
Zenginleşmeyse doğruları getirir.

Evrenin doğal dengesiysegerçek yaşamın kendini temsil eder.
İnsanoğlu evrendir.

Evrenin bir parçasıda insanoğludur.
Ve evrenle insanoğlu hatalarıyla ve deneyimleri ile yeni doğruları taşırlar yeni yaşamlarına.

Ancak,
Gerçekleşen her bir hatadan sonra evren, yani doğa, yani insan,

Hataylaoluşan yeni durumları hazım süresini yaşamak zorundadırlar deneyimler süzgecinden geçip,
Kendidoğrularına ulaşmak adına.

Şimdilerde,
İnsanoğlu binlerce yıldır yaptığı hataların hazım dönemine girmektedir yavaş yavaş.

Hatalarla değişen gezegenin,
Yeni hali ile birlikte yeniden ahenk içinde ve birlikte akış dönemine giriyor insanoğlu.

Ve homo sapiens in evrimi içinde gelişen ve deneyimlerden geçen ve gezegende kalmayıtercih edecek yeni türünün adı,
Muhtemelen,

Bilinç üstü paylaşan insan olacaktır bence.
Ve,

Bilinç üstü paylaşan insan,
Homo sapiens in yaptığı hatalarının ve yaşadığı deneyimlerinsonucu olarak doğmuştur.

Ve,
Deneyimler,

Yaşamdır.
Yaşamın evrimi,

Deneyimler üstüne kuruludur.
Hataların zaman içinde yaşama taşıdığı,

Yeni doğrularsa yeni güzellikleri taşır yaşama.
Ve en büyük hata,

Hatalara engel olmaya çalışmaktır.
Mutluluk,

Hataların yaşama taşıdığı,
Doğrulara varıldığında hissedilen duygudur.

Ve,
Bu insanoğlu her zaman kendisine layık gördüğü doğrulara varmak için,

Yani,
Mutlu olmak için,

Verir tüm yaşam mücadelesini.
Çünkü,

Mutlu olmak, mutluluğa erişmek vazgeçilmez, vazgeçilemeyen hedeftir insanoğlu için.
Ve hataların bir gün son bulmasına,

Ne evren izin verir,
Ne doğa.

Çünkü patron özgürlükten yana.
Çünkü,

Deneyimlerden geçmek için özgür olmak gerekir.
Ki,

O yüzden hata var.
Ki,

Hata olduğu için,
Evren ve evren içinde yer alan gezegen ve bizler yaratıldık.

Bilinenin tekrarı değiliz biz.
O yüzden güzeliz.

O yüzden patron güzel.
Çünkü yürekten gelen özgürce kararların sonucu,

Var olduk evrenin içinde.
Patronun özgür yüreğinden geldik özgürce.

Ve patron en çok özgür olmamızı istiyor,
Ve,

Tercihimizi yapacağız bir gün.
Ki,

Zaten yapmaya başladık bile.
Şehirleri terk edip köylere, ovalara, dağlara gidenler,

Gezegende kalmayı tercih edecek yeni homo sapienslerin ataları olacaklar.
Her türlü doğa ve yaşam şartlarıyla mücadele ettikçe,

Yeniden eşitlenecek,
Yeniden paylaşmayı öğrenecek bir grup homo sapiens.

Önce köylerde,
Ovalarda, dağlarda,

Sonrasında gezegenin buzul dönemine yeniden girmesiyle yerin altına inecek,
Yeni insanoğlu.

Ta ki,
Güneş bir gün sımsıcak doğana kadar tekrar.

O gün yeniden çıkacaklar yerin üstüne.
Ve,

Yerin üstüne çıkanlarda,
Bilinç üstü paylaşımla,

Yaşamaya başlayacaklar gezegenin yeni haliyle iç içe.
Madeni iyi tanımış,

Madenlerin, kıymetli diye adlandırılmış taşların, maddenin eseri olmuş,
Bizlerin,

Yani onların atalarının,
Uzantısı olarak.

Ve,
Bir daha madde, maden, kıymetli taş, mal mülk bağımlısı olmayacaklar,

Ve aynı hatayı tekrarlamayacaklar.
Patronda öğrenmiş olacak,

Yeni insanoğlu da.
Mutluluk için,

Yaşamın, doğanın, evrenin bir parçası olmanın,
Yeteri kadar doğru olduğunu,

Yeterli olduğunu.
Gezegende kalanlar,

Sonsuz mutluluğu keşfedenler olacaklar.
Patronun yani insanın,

İnsanın yani patronun en çok istediği, en çok ihtiyacı olduğu,
Gerçekleşmiş olacak.

Bize göre uzun bir zaman dilimde, binlerle yıl sonra.
Patrona göre iki saat içinde,

İki gün içinde.
Denilenlere göre,

Gezegenin kalan ömrü dört buçuk milyar yıl.
Evreninse,

Yüz milyar.
Ne önemi var birkaç bin yılın,

Bir hatanın doğrusuna kavuşması adına.
Sizin tercihiniz ne acaba?

Hangi grubun atası olmak istersiniz?
Paylaşan eşitlikçilerin mi?

Yoksa,
Sonsuza, sona hükümdar olmak isteyenlerin mi?

Birinde hiçbir şeyiniz yok size ait olan,
Diğerinde mal mülk gani.

Ortası yok.
Öyle.

Falda böyle çıktı.



Patron Hata Yaptı – Bölüm 1
15.02.2012
Patron hata yapar mı? Yapmaz zannedilir ancak, yapabilir ve yaptı bile.
Hatayı insanoğluna gereğinden fazla zeka ve akıl vererek, katarak yaptı ve,
Yarattıklarının içinden bir tanesi yani insanoğlu patronunun kontrolünden çıktı binlerce yıl evvel.
Bilmediği yerden geldi patrona.
Hani vardır ya filmlerde, insan icadı bilgisayarlar aralarında anlaşırlar ve de insanlar kendi icat ettikleri bilgisayarları kontrol edemezler, çıldıran bilgisayarlar kontrolü ele geçirirler ve her şeyi yok etmeye başlarlar, aynen böyle oldu.
Evren de, evrenin parçası gezegen de, doğa da, tüm canlıların kendileri ve kendilerine ait nesi var nesi yoksa hepsi patrondan, hepsinin kaynağı patron.
Patrondan olduğu için, patronda kendi gibilerini yaratıyor. Yarattıklarının her biri aslında patronun kendisi oluyor, patrondan özellikler taşıyor.
Kendi gibilerinin içinde en kusursuzu ‘insanoğlu’.
En gelişmişi insan.
En akıllısı, en beceriklisi insan.
Aslında belki insanı kendi gibi kusursuz yaratmak istedi patron,
Ancak,
Hata yaptı.
Önce gereğinden fazla zeka ve akıl verdi, ayrıca,
Kendi ruhani bakışıyla ‘madde’ kavramına sahip olmadığı için,
Eşitlik ve paylaşım esasıyla milyonlarca yıldır gelişerek o günlere gelen,
İnsanoğlunun ilerleyen zaman içinde maddeye karşı bağımlılığının ne boyutlara varabileceğini kestiremedi patron.
İnsanoğlunun var oluş serüveni içinde en önemli kırılma noktası, madenin keşfi.
Yani, insanoğlunun maneviyattan uzaklaşmaya başlayarak,
Madde bağımlısı olmak adına ilk adımlarını atmaya başlaması.
İnsanda ne özellikle varsa, hepsi patronda da var.
İnsanoğlu nasıl hata yapabiliyorsa, patronda yapıyor bu nedenle.
Çünkü evrenin oluşumu dahi aslında bir hata.
Kim bilir nelerle neler, ne zaman, nasıl bir ortamda, hangi ölçüde bir araya geldiyse artık, o büyük patlama gerçekleşmiş zamanında.
Adı üstünde zaten, patlama.
Ve hata sonucu gereğinden fazla zeka ve akılla donanmış insanoğlu,
Milattan evvel beş altı bin yıl önce madeni keşfedip, başlayınca ticarete,
Başlayınca aldım sattımlara,
Başlayınca ihtiyacının ötesi miktarları stoklamaya,
Mal mülk edinmeye,
Zengin ve fakir diye ayrışmaya,
Malla mülkle güçlenirken,
Malsız mülksüzken zayıflamaya,
Bireysel güçleri artanlar bir araya gelip malla mülkle güçlenmiş toplumları oluşturup,
Güçsüzleri, zayıfları yani malsız mülksüz olanları köle yapmaya,
Güçleriyle güçsüzlerin ellerinden kalan son malları mülkü de gasp ederek sahiplenmeye,
Gücün hazzını keşfettikçe iyice çıldırıp en uzaklara doğru sürüp gemileri, atları, develeri, filleri en uzakları dahi zapt etmeye,
Hemen müdahale etmek istedi gidişata patron,
Ve ilk tek patronlu dinin temsilcisini seçti kalabalığın içlerinden,
Yazdırdı kitabı,
Verdi eline, anlat dedi, anlat ki insanoğlu eşitlikten ve paylaşımdan daha da uzaklaşmasın,
Hatta yeniden öğrensin paylaşmayı ve bu gezegenin tüm kaynaklarını eşit olarak kullanarak yaşamayı.
Nerde, öğrenen kim.
Az bir kısım fanatiğin haricinde devam etti gücün hırsıyla malı mülkü stoklamaya insanoğlu ve,
Zayıfın toprağını, memleketini, doğal kaynaklarını, tarım ürünlerini gasp edip, zayıfı köle etmeye.
Anında bir müdahale daha,
İkinci peygamber.
Onunda kulağına fısıldadı doğruları,
Adamcağız anlattı, ancak bırak doğru sonuç almayı,
Dinle gelen, dinden gelen yeni bir güç anlayışı çıktı ortaya.
İlk peygamberin taraftarları ikinci peygamberin temsil ettiği yeni dine inananları başladılar asmaya kesmeye.
Aynı patrondan gelen,
Aynı patronu temsil eden,
İbadet yöntemleri farklı olsa dahi, sonuç itibariyle aynı şeyleri anlatan iki kitabın etrafında toplanmış insanlar düşman oldular bir birlerine.
Sebebi ‘din’.
Patron bunu da bilmiyordu.
Patronun ruhani alemindeki deneyimlerinin içinde düşmanlık kavramı yoktu o güne kadar.
Yaşam için, hayatta kalmak için mücadele var, ancak düşman olmak, kin tutmak yoktu.
Ancak,
Akılla gelen güce karşı zafiyet, başkasına ait güçlere sahip olmak, başkasına ait güçleri yok etmek adına önce kıskançlığı, kıskançlık düşmanlığı, düşmanlıksa kin duygusunu taşıdı insanoğlunun aklına, yüreğine.
Ve ilk defa,
Patronun yarattığı bir canlı ihtiyacından fazlasına sahip olmak için kendi soyunu öldürmeye başladı.
Ve patronda ilk defa düşmanlığı, kıskançlığı, kini öğrendi insanoğlundan.
Ve de film koptu.
Patrondan gelen iki dinin insanları sadece mal mülk için değil,
İnandıkları dini arkalarına alıp yine patronun yarattığı kendi soyunu da kırdı geçirdi, öldürdü, yok etmeye çalıştı.
Ve,
Patrondan hemen bir müdahale daha.
Üçüncü peygamber sahnede.
Şimdi,
Tarihlere iyi bak lazım.
Madenin keşfi milattan önce beş altı bin yılları.
Patronun gelişen olumsuz şartlara ilk müdahalesi milattan önce bin iki yüz yılları.
Bin iki yüz yıl süresince sonuç alamayınca hemen bir müdahale daha.
Olmadı yine, altı yüz sonra son bir müdahale daha.
Bir anlamda bin sekiz yüz yıl içinde üç büyük müdahale.
Soru şu,
Neden yüz binlerce yıldır var olan insanoğluna bu anlamda bir müdahaleye gerek yokken,
Neden madenin keşfiyle,
Ve,
Madde üstünden güçlenmeyi akıl eden, gücün esiri olup kendi soyunu öldüren, köle eden insanoğluna,
Ve madenin keşfine kadar milyonlarca yıldır eşitlik ve paylaşım ilkeleri ile yaşamış insanoğluna,
Bin sekiz yüz yılda üç büyük müdahale yapıyor patron?
Cevap,
Panik.
Panikledi patron, şaşırdı. Kendi yarattığı canlılar mal için, mülk için, güç için, statü için öldürmeye başlayınca bir birlerini mesela.
Bilmediği kavramlarla karşılaştı, yüzleşti.
Bilmediği bir düzen oluşmaya başladı patronu olduğu kendine ait gezegende.
Daha da önemlisi, enerji problemi yaşamaya başladı.
Patron, yarattığı canlılardan aldığı enerjiyle yaşamını sürdürüyor, genişliyor.
Yarattığı canlıların yaşamlarının içindeki deneyimlerle de,
Daha da gelişiyor.
Ancak, insanoğlu eşitlik ve paylaşımdan uzaklaşıp,
Maddeye yöneltince,
Sevgi adına, sevecenlik adına yaydığı enerji eridi, kısırlaştı, hatta bazı insanlarda tamamı ile yok oldu.
Ve de patronun alıştığı,
İhtiyaç duyduğu enerji ulaşamadı kendisine yeteri kadar her bir bireyden o güne kadar olduğu gibi, milyonlarca yıldır akıp gittiği gibi.
Pozisyon aldı hemen patron,
Önce,
Üç dininde ibadethanelerini aynı mimari forma oturttu fonksiyon adına ve,
İbadet edecekleri belli zamanlarda bir araya topladı,
Ki,
Kubbeye toplanan, kubbenin altında yoğunlaşan enerji,
Kubbenin üstünde ki sivri noktadan,
Yallah doğru kendisine ulaşsın diye.
Patron dediğinde senin gibi benim gibi yaşam mücadelesinde. Çünkü kendi gibiyi yaratıyor bir anlamda. Kendine bakınca onu görebiliyorsun, yani aynıyı.
Biz gezegende, o ise evrende tek fark.
Mekanlar, imkanlar, beslenme kriterleri çok farklı ama sonuç olarak hiç de farklı değiliz bir birimizden, aynıyız.
Enerji adına nispeten çözdü sıkıntıyı, çözdü de,
Amma,
İş iyice çığırından çıktı gezegende.
Üç dine mensup insanlar başladılar mı savaşmaya? Başladılar.
Kendi dinlerine daha da fazla taraftar toplamak için.
Madenler için.
Madenlerin getirdiği değerlerle oluşan güçlere sahip olup, hükümdar olmak için.
Ve dinin getirdiği bir arada olmanın sinerjisinden kaynaklanan güçle,
Tek patronlu dine mensup olmayanları köle yaparak hem de.
Onları sömürerek, kesip biçip öldürerek hem de.
Ve bütün bunlar olurken,
İnsanoğlu bölüm bölüm bölündü. Parçalandı.
Önce,
Tek tanrılı dinlere ait olanlar ve olmayanlar diye.
Üç dine ait olanlarda kendi içlerinde tabii ki üçe.
Gezegende milyonlarca yıldır eşitlik ve paylaşım esasıyla yaşayan insanoğlunun ilke bütünlüğü, madenin keşfiyle başlayan yeni gelişimin içinde paramparça oldu gitti.
Bu arada,
Tek patron, çok patron hiç fark etmedi de.
Tek patronlu dinlere mensup olanlarda puta tapar oldular bir anlamda.
İbadethanelerin hepsi toplu ayin için inşa edilmiş aynı zamanda putların barınaklarıydı aslında.
Elini yüzünü sürdükleri de put.
Önünde diz çöktükleri de.
Patron putu kaldırmak için, insanları ruhani hallerine geri döndürmek için çabalarken,
İnsanoğluyla putun ilişkisi başladığı noktaya yani yüz binlerce yıldır sürüp giden hallere patron destekli olarak geri döndü.
Ve,
Baktı ki patron bu iş çığırından çıktı ve çıkmaya devam ediyor,
Baktı ki insanoğlu zekasını, aklını kullanarak kontrolünden çıktı,
Patron bu, verdi kararını,
Çekti elini ayağını insanoğlunun üstünden.
Bıraktı kaderine.
Gidin halledin kendi başınıza dedi.
Bir anlamda ne halt ederseniz edin demiş oldu.
Kendinize lütfedilen akıllarınızı doğru anlamda, doğru yerlere kullanamadınız,
Yukarı çıkacağınıza aşağıya çektiniz kendinizi,
Sizi yüceltecek, yükseltecek medeniyetle küçültünüz batağa çektiniz kendinizi dedi.
Bu benim için müthiş bir deneyim oldu, yaptığım bir hata nedeniyle çok daha fazla geliştim sayenizde de dedi.
Gelişerek geldiğim bu noktadan öteye,
Sonunda en sonunda kalanlarla,
Telkinlerimde değil, size lütfedip verdiğim aklınızla yeniden eşitlik ve paylaşım ilkeleriyle yaşamını sürdürmeye karar verenlerle devam edeceğim bundan sonraki hayatıma dedi esas.
Sonun en sonu ne peki?
Bir başa, ta insanlık tarihinin en başına gidip,
Sonra olan bitenleri tek tek iyi gözlemleyip,
Gözlemlerden çıkarılan analizlerle doğru sonuçlara varıp,
Deneyimleri esas alırken,
Bir de geldiğimiz bu günlere iyi baka bilir ve iyi analiz edebilirsek yine,
Zor değil sonun en sonunun ne olacağını görmek, tahmin etmek.
Yeni homo sapienslerin yeni yaşamlarını keşfetmek bundan sonrasında çok kolay.
Yeni homo sapiensler dedik, birden fazla yeni tür insanoğlu demektir bu.
Evet.
Bilerek dedik.
Fal bakar gibi gidelim bundan sonrasında neler olup biteceğine.
Vadeler üç olur beş olur,
Vadeye değil,
Nasıl bir evrim geçireceğiz, neler olacak bakalım gelecek yüz yıllarda, hatta binli yıllarda.
Kimlerin ataları olacağımıza bakalım.
Ha,
Demeyi unuttuk.
Derler ya insanlar patron gerçekten var olsa olmaz bu felaketler, patronun adaleti falan diye hani.
Patron istese olmaz bu felaketler doğru, adaletini de hemen tattırır kullarına.
İsterse tabii ki.
Ki,
İstemiyor.
Sonun en sonunu bekliyor.
Çünkü,
Kontrolden çıkmak diye bir kavramı yok onun, paniklemiş de olsa bir zamanlar önce.
Sabırsa, sabrıysa,
Sonsuz.
Bekliyor,
Patron.
Ve gelişiyor,
Ve derslerini çalışıyor,
Aynı hatayı bir kez daha yapmamak için.
Falda çıkacak mı bakalım…


Patron Hata Yaptı - Giriş

12.02.2012
Herkes hayatını istediği gibi kurgulayamıyor.
Hayatını istediği gibi kurguladığını iddia edenlerin samimiyetlerineyse şüpheyle yaklaşıyorum.
Süreklilik, sürekli‘aynı’, sürekliliğe yaslanan ‘yaşama güven’ dönemi bitiyor mu?
Her şey hızla değişiyor artık.
İnsanı var eden, insanın yaşamını oluşturan.
Neler mi?
Mesela,
Evliliğin önemi, yapısı ve gerekliliği,
Sevgili hallerimiz, sevgiliden beklentiler,
Aşkın şiddeti, aşkın kıymeti,
Aile kavramı,
Çocukların yetiştirilme yöntemleri,
Ebeveynlerin görev tarifleri, sorumluluk sınırları,
Bilginin etkinliği,
Sanatın yaşam içindeki yeri,
Kişisel güç kaynakları,
Statülerin tarifi,
Ekonomik parametreler, ekonomik dengelerimiz,
Doğa şartları, doğanın dengeleri,
Dinlerin güçleri, etki alanları,
Eğitim standartları,
Her nevi maddeye yönelik değerlerin, ilginin sıralamaları,
Sağlığımızı tehdit eden etkenler,
Yaşam sürelerimiz,
İnançlarımız,
Toplumsal ve kişisel hedeflerimiz, beklentilerimiz,
Toplumsal kavramlar,
Şehirlerin biçimlenmesi,
Köylerin yapılanması,
Evlerimizin şekilleri,
Alma satma yöntemlerimiz,
Ticaret,
Yeme içme alışkanlıklarımız,
Örf, adet ve gelenekler,
Hukuk, kanunlar,
Suçların tarifleri,
Suçlar karşılığı alınan cezalar,
İnsani değerlerimiz,
İnsan ilişkilerimiz,
İnsanla kurduğumuz ilişkilerin araçları, amaçları,
Her nevi canlıya verilen önem,
Teknoloji,
İletişim araçları,
Uzayla ilgili senaryolar,
Devleti yöneten iktidarların oturdukları siyasi oluşumlar, temeller, yapılar,
Devletlerarası güçlerin dengeleri,
Kök kültürlerin toplum üstündeki etkileri,
İnsan hakları,
Özgürlüklerin tanımı,
Bireyin toplum içindeki yeri,
Eşyalarımız, fonksiyonları,
Ulaşım araçları,
Bedenimiz,
Aklımız,
Her şey,
Ama,
Her şey.
Yaşamın içindeki her şey son sürat değişim içinde son yıllardır.
İnsanımsı canlıların milyonlarca yıl içinde geçirdiği evrimler sonucu,
Yüz binlerce yıl evvel son şeklini alan,
Homo sapiens, yani ‘akıllı insan’ veya ‘bilen insan’ın,
Yani bizlerin,
Milattan 5.000 yıl önce madeni keşfetmesiyle,
Yani sadece 7.000 yıl önce maddeyle tanışmasıyla,
Milyonlarca yıldır süre gelen ve,
‘Eşitlik’ kavramına dayanan yaşam biçiminden ve,
‘Paylaşım’ esasından uzaklaşarak,
Çok hızlanan değişimi, değişimle gelen gelişimi,
Gelişimlerle gelen deneyimleri sonucu,
Bugüne gelindiğinde,
Kontrolden çıkan,
Homo sapiens, yani ‘biz’,
Nereye doğru gidiyoruz?
Nereye doğru koşuyoruz?
Ve,
Nereye varacağız?
Diye mi girmeliyiz söze,
Yoksa,
Tabloya böylesine geniş bir açıdan bakmak yerine,
Günümüzü gün ede ede,
Yaşayarak,
Gün edemediğimiz günlerimiz bittiğinde de,
Göçüp gitmeli miyiz bu hayattan?
Bildiklerimizle, aklımızla ve deneyimlerimizlegeldiğimiz bugün,
Hala,
İstediğimiz gibi kurgulayamıyorsak yaşamımızı,
Hala,
Kurguladığımız yaşamımız bizi mutlu edemiyorsa,
Hala,
Tatmin olamıyorsak, tatmin değilsek,
Hala,
İddia etmek mümkün mü,
Hala,
‘Akıllı insan’ veya ‘bilen insan’,
Yani,
Homo sapiens olduğumuzu?
Yeni bir insanoğlu türünün,
Ataları mı olmak üzereyiz?
Ve,
Hızla değişim içinde yer alan,
Kurgulayamadığımız yaşamlarımız,
Yeni bir oluşuma mıgebe?
Tabloya geniş açıdan bakacağımkendimce.
Benim tercihim bu yönde,
Bundan böyle.
Zaman zaman,
Bölüm bölüm,
Sizlerle paylaşarak.
Tekrar,
Merhaba,
‘Homo sapiens’ canlarım benim.

Hiç yorum yok: