Göçmeden Göçsek mi Diyorum? - Telefonun ne cep olanı, ne
kablolusu, 01.05.2012
Ne internet, ne
televizyon, ne radyo. Dağın başı diyorum ben, amma deniz kenarı da olabilir.
Sessiz. Çıt yok. İnsanda yok. Sadece doğanın sesi. Ne iş güç, ne çoluk çocuk,
ne para ne pul, ne siyaset, ne aşk konuşması.
Doğanın sesine
ilave,
İstersen sadece,
Çaldığın müzikler.
Ha,
Bir de sevdiğin yanında
olmalı.
Sende onun
sevdiğiysen gönülden tabii ki.
O da göçmeye
gönülden hazırsa tabii ki.
Elektrik?
Olsun derim.
Olmazsa felaket
olmaz. Olsa olsa müzik dinleyemezsin.
Bana fena olur
azcık.
Kalem kağıtla
yazmam gerekir ki, yazım feci kötü.
Neyse dert değil.
Amma,
Şömine şart
kulübede. Bir de,
Yanında tohumlar da
olacak illaki.
Ekip biçeceksin
oralarda.
Taze taze rokaları,
turpları, maydanozları, tereleri, dereotlarını, domatesleri, fesleğenleri,
naneleri, patatesleri, patlıcanları, kabakları, fasulyeleri, taze soğan,
sarımsak falan…
Üst baş?
Bir küçük çanta
dolusu yeter.
Zaten giyinen kim…
Makyaj malzemesini
getireni vururum bilinsin baştan.
Kremde yok.
Hıtır hıtır olsa da
elin ayağın.
Külle ov, pamuk
gibi olur, yeter de artar bile.
Elin ayağın yerine
önce yüreğin pamuk gibi olsun yeter de artar bile.
Neyine yetmez,
Zeytinyağlı
defneli, olmadı lavantalı sabun.
Hem kendini yıka,
Hem de çamaşırını.
Dişleri
fırçalayalım mı?
Ne bilem,
bilemedim. İsteyen fırçalasın istediği zaman.
Çok sıkıcı olmaya
başladı elli seneyi geçti sabah fırçala
akşam fırçala.
Saç traşını
sevdiğin yapacak. Önce rezalet sonuçlar çıkabilir, amma zamanla öğrenirsin.
Sevgilisinin saçını
kesen yapan kadın erkek var mı aranızda? Veya sakalını traş eden?
Yok bende. Orada
olacak.
Sıcak su banyo
sobasından.
Eski usul.
Bas odunu altına,
Yıkan kaynar kaynar
meraklısıysan.
Dökmece su ile
yıkanmaca. Bir o sana, bir sen ona.
Sekside bee…
Zaten ısınma, ya
şömine ya da sobadan. Yemeklerde sobanın üstünde. Şöminede de olur arada.
Kuzinede ekmek yapacağız ayrıca. Nedir bunun Türkçesi yahu?
Kışsa ayvayı
dayarız küllere yemekten sonra, bizim keçinin sütünden gelme kaymakta koyarız
içine yerken.
Hain oldu. Olsun
bakalım.
Tabak çanak
tencere falan?
Eser miktar.
Bardakta. Lazım
oldukça yıkarız.
Emme,
Rakı stokunu sağlam
tutmak lazım.
Az biraz viskide olsun
stokta. Akşamüstü keyfinde iyi gider
güneş batarken cıgaranla.
İsteyen seçsin şarabını
getirsin.
Üç beş keçi lazım.
Peynir yapacağız.
Yoğurtta. Sütünden.
Tavuk hanımlarla
horoz efendi de şart.
Yumurtaları
götürmek lazım rafadan sahanda duruma göre.
Ördek olmazsa
olmaz.
Bunların
yavrularını seyretmek çizgi filmden daha eğlenceli.
Kuyudan suyu temin
ederiz, sorun değil.
Hem yemeğe, hem
yıkanmaya.
Efendim, başkaa…
Aman çayla kahveyi
atladık.
Fantezi istemem,
bildiğimiz Rize çayı ile Türk kahvesi.
Orası bilmem ne
cafesi değil, dağın başı, denizin dibi.
Espresso ve
Americano ile doğdunuz sanki,
Töbe töbe.
Meyve gani.
Çalarız uzaklarda ki bahçelerden sepete doldurup.
Devletten, ondan bundan,
Aşktan sevgiden insanlıktan çaldıklarımızdan daha fazla yazmaz günahı.
Rahat olun.
Dur yaa,
Dereyi atladık.
Dere olsun. Hava sıcaksa yıkanırız kenarında.
Durulanırız duruluğunda tazenin.
Arada balık ziyafeti de çeker bize.
Rakıya yalvarırız biraz kabul buyursun diye tatlı sudan çıkma balığı.
Hava karardı mı yak kandili, yağ lambasını.
Bak bakalım oynaşan ışıklar ne kadar yakışıyor sevgilinin güzel yüzüne.
Al sana dizi.
Her akşam başka heyecan, başka güzellik.
Yayın hakkı da senin.
Makas yemez müstehcen sahnelerde, yönetmen sensin, senaristte.
Akşamları doğa ne çalarsa onu dinlersin,
O da başka heyecan.
Kuşlar nasıl şakırsa ona göre eğlenirsin.
Sevgiliyi dinlersin esas.
Neler anlatır kim bilir. Sende anlatırsın.
Anlatamadıklarını bir türlü.
Onunda kimselere dinletemediklerini dinlersin, vakit bol anasını
satayım.
Konuş dur cır cır.
Hangi ayın hangi günündesin?
Sana ne.
Öğrensen ne olacak ki. Çok mu lazım.
Senin tarihin,
Gün doğdu, gün battı,
Hava soğudu, hava ısındı,
Dere çoştu, sakinledi,
Leylekler geldi,
Leylekler gitti,
Domatesler çiçek açtı,
Fasulyeler salkım salkım oldu kadar.
Gerisi hikaye.
Gerisi rakam. Ki, seni bağlamaz.
Ödeme yok.
Ne ödeyeceksin ki?
Keçiye süt parası mı?
Maydanoza tohum bedeli mi?
Kuyuya su faturası mı?
Elektrik?
Kessinler ittir et. Kesmeyeni…Kalemle yazar, şarkıları da ben
söylerim.
Gün doğmadan uyanırsın.
Her gecede ölümüne sevişmeyeceksin ya.
Ya da üşenmezsen seviş dur sabah kadar. Sizin şeyinizin derdi beni
germez.
Ürperirsin çıkınca kapıdan sabahın kör saatinde.
Serin hava dolar ciğerlerine.
Kokarda mübarek, ıslak ıslak bin bir türlü.
Otur eşiğe,
Çek bakalım güzelliği içine derin derin.
Şöyle bir salın evin önünde önce manasız.
Sonra horoz efendiye takıl, gır gır geç onunla.
Tohumlara dadanmış gelincikle, sincapla güzellik mi çirkinlik mi oyna
biraz.
Çiçek topla sevgiliye rengarenk .
Koy yastığının üstüne,
Gülümseyerek uyansın.
Tavladın zaten sabahın köründe, sonrasında durumun kebap artık.
Sobanın üstünde kızart ekmekleri.
Çayı da demle.
Sür halis tereyağını ekmeklere, doldur sıcak çayı maşrapaya,
Çık bakalım tıkınarak teftişe.
Bak bakalım gece neler olmuş bitmiş derede, sahilde.
Üşümezsen,
Çıplak ayak.
Donsuz da.
Günün programını yap mesela.
Sabah dalga geçilecek.
Öğlen dalga geçilecek.
Akşamüstü dalga geçilecek.
Yorulunca dalga geçmekten,
Akşamüstü kestirilecek biraz mecburen.
Arada sevgili öpülecek, tercihen tacize yönelik mıncıklanacak.
Sonra esas meseleye gel asıl, otur düşün bakalım,
Akşam yemeği nerede yenecek.
Zor iş bee...
Çardak altında mı? Sahilde mi? Ağacın altında mı? Kayanın tepesinde
mi?
Alıp ele içkileri,
Aç tartışmaya konuyu.
Ya ihtiyaca göre karar çıkar bu tartışmadan,
Ya da sarhoş olunur çimlenilir ondan bundan, yinede aç bi ilaç
yatılır.
İkisi de uyar.
E ne zaman döneceksin şehre?
Sayıyor musun günleri?
Üç gün kaldı, beş gün kaldı
diye.
Yoo…
Dönmeyeceksin şehre.
Amma özlersin ya sevdiklerini.
Öyle mi?
Sevdiklerin özlerlerse seni,
Dayanamazlar gelirler dağına sahiline,
Gerçekten sevenlerinse, dertlenme sen sakın. Hem bak bakalım ne kadar
seviyorlarmış seni.
Amma ya özlersen onu bunu şunu,
Hani şehrin nasip ettiği.
Eyy o zaman sende gelme benimle. Gittin mi dönülmez bizim dağdan
sahilden şehre.
Yazıları postaya veririm,
Arada bir inince köyün bakkalına.
İçinizden biride koyar yayına.
En fazla birkaç ay gecikmeli alırsınız size göre lüzumsuz, bana göre
hayati olan haberleri, o kadar.
Ha,
Amman siz bana mektup falan yazmayın sakın.
Umurumda değil yaşadıklarınızla, olup bitenler. Oldu da ne oldu.
Ben mi kurtaracağım memleketle, dünyayı.
Vur patlasın çal oynasın bizim orada hayat.
Size kalsın,
Patlata patlata vuranlarla,
Oynata oynata çalanlar.
Size kalsın şehrinizdeki hayvanlarla otlar.
Bendekilerse en orijinalleri,
Hem dört ayaklılar, hem de köklüler. Hayvan gibi hayvanlar. Ot gibi
otlar.
Size kalsın doyamadan yaşamlar.
Benim oradaysa,
Yaşamaya doyamaz insanlar.
Size kalsın daldan dala sıçrayan uçuşan akıllarla, fikirlerle,
yürekler.
Benim oradaysa,
Daldan dala sıçrayan uçuşan ya kuşlar ya böcekler ya da kelebekler.
Size kalsın ömrünüzün ikinci yarısında yapamadıklarınızın peşinde
koşmalar hala.
Benim oradaysa bir ömür var, bir de nimetlerden alabildiğin kadar
nasipler.
Size kalsın alamadıklarınızla edinemedikleriniz,
Benim oradaysa artık o gün bahtımıza ne çıkarsa önümüze gelenler.
Size kalsın bitmez tükenmez doyamadığınız zenginlikleriniz,
seksleriniz, aşklarınız, sevgileriniz.
Benim oradaysa,
Biz çok fakiriz,
Bizim,
Bir kulübemiz var,
Bir kendimiz,
Bir sevdiğimiz,
Bir de bir tanecik sevgimiz.
Bir de bülbüller şakırken,
Gündoğumunda,
Sevişmelerimiz.
Ehh ne yapalım,
Zenginin kıçında don durmaz,
Fakirin kıçında don olmazmış.
Biz fakiriz ya,
Hazır,
Kıçımızda don yokken,
Seve okşaya,
Koklaşa gülüşe,Yüzümüzde tebessüm, elimizde rakımız,
Zamanı gelincede mutlu mesut,
Göçer gideriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder