ORTAYA KARIŞIK BÖLÜM 16 - 17 - 18
Ortaya Karışık - 65 vefalı arkadaşım ve Zat-ı muhteremin
hikayesi. 29.04.2012
‘Türkiye’de darbeler dönemi geri gelmemek üzere kapanmıştır. Biz çeteler ve cunta karşısında sizler için dik durduk. Aynı şekilde sizler de dik duracaksınız. Ben dindar bir nesil yetiştirmek istediğimizi ifade ettim’ (İşte bu nokta zurnanın zırt dediği yer. Diyor ki, dindar nesil yetiştireceğiz, hedefimiz budur. Hedef ülke vatandaşlarının mutlaka dindar olması. Bakın konuşmanın devamında neler geliyor daha esas).
Devam ediyor zat-ı muhterem,
‘Biz dindarların aşağılanmadığı bir ülke için dindar nesil diyoruz’(Laikliği aşağılanmak olarak görüyor ve kabul etmiş demek ki. Hiç anlamamış ne demek bir ülkenin laik yönetimi).
‘Gençlerin kültür emperyalizminin yönlendirmesine maruz kalmadan özgür tercih yapabilmesi için dindar nesil diyoruz’ (Arapça Kuran-ı Kerim ve dua okumak kültür emperyalizmine girmiyormuş demek, öğrenmiş olduk).
Devam ediyor,
‘Formatlamaya itiraz ediyoruz. 30 Mart eğitimde baskının ideolojinin sona erdiği gündür. 30 Mart bu milletin çocuklarına yapılan zulmün son bulduğu gündür (Zulümden kastı laik anlayış yine. Dinle devlet yönetimini birbirinden ayıramayacak kadar hırslarına kapılmış gidiyor).
‘İstanbul’da şehir tiyatroları meselesinde o despot anlayış, o kibirli tavır tekrar kendini gösterdi’ (Yüz senedir bin bir zorluklarla ayakta kalmış kurum ve de yetiştirdiği sanatçılar despot ve kibirliymişler demek ki).
‘Soruyorum siz kimsiniz? (Cevap veriyorum; Onlar bin bir zorlukla yetişen, bir toplumun nadide çiçekleri, renkleri olarak adlandırılan, kabul gören sanatçılardır. Katkım olsun).
‘Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi?’ (Evet çünkü sanat, sanatçıların tek elindedir. Devlet ve Belediyede çalışan ‘diğer’ memur ve çalışanlarının değil).
‘ Geçti o günler’ (Geçmedi. Sen ölür gidersin bir gün. Adını bile hatırlamaz yeni nesiller. Sanatçılarsa hep yaşarlar sanatlarıyla. O yüzden istesen de geçemez ne o, ne de bu günler).
‘Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı’ (Çok ağır kompleks. Aşağılık duygusu. Yetersizlik, eksiklik göstergesi).
‘Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz’ (Olur. Gelişmiş ülkelerin tamamı sanata sonsuz destek ve özgürlük verir. Bilmiyor, ya da işine gelmiyor).
‘Ben Kadir Bey'i tebrik ediyorum ve aynı şeyi şu anda Bakanlar Kurulu'na getireceğim’ (Götürmezsen şaşardık, niyet geliyor bir sonraki cümlede, okuyalım).
‘Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum’(Haydi bakalım diyor. Parası olan tiyatroların sahibi olur diyor. Samimi söylüyorum, ilk defa bu denli ürküyorum artık devamından. Çünkü salak değilim ve de görüyorum neler gelecek devamında) .
Devam ediyor,
‘Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızıistediğiniz gibi oynayın’ (Para sanatçıların paçalarından akıyor ya, buyurun satın alın diyor kirasını zor ödeyen insanlara o kadar meraklıysanız. Ki, destek veren özel sektöre de ayrı tarife uygulanacaktır, artık bunu bilmeyen yok).
Bakın şimdi esas bombalara,
‘Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz’ (İstedikleri oyunlaraymış. Mürebbiyenin parmağını salladıklarının sanata katkısı bu kadar olur. İstedikleriymiş…Bak sen).
Ve de devam ediyor,
‘Buyurun işte özgürlük’ (Özgürlükten anladığı bu. Kendi kararlarını 75 milyonun kararı zanneden bir zihniyet, korkunç. Korkutucu. Çok hem de...).
Devam ediyor,
‘Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştereceksin. Olmaz öyle şey (Bitti zaten, ne desen bundan sonra beyhude).
Sırası şuydu,
Ananı da alır gidersin o kadar.
Ortaya Karışık - Hayatta, ‘hayatta yapmam’ demeyin sakın. 26.04.2012
Ortaya Karışık - Sorgulamaktan yaşama şansı vermiyoruz hayata. 24.04.2012
Meşk: Usta aşıkların yeni yetişen ozanlara ders vermesi,
saz ve koşuk* çalışmaları (T.D.K. Büyük
Sözlük).
Zat-ı muhterem
diyor ki,
‘Soruyorum siz kimsiniz, sanat sizin tekelinizde mi?
(Kime diyor? Sanatçılara, yani sanatı var edenlere zat-ı muhterem).
Devam
ediyor,
Tırnak ‘içinde’olanlar zat-ı muhteremin lafları,
(parantez içinde) olanlarsa, bendeniz
yani, elit beye ait olanlar.
‘Elitler kusura bakmasınlar’ (Elitler kendileri gibi
olmayan herkes).
‘Biz artık bu ülkede varız’ (Varız dedikleri kimlermiş
öğreneceğiz birazdan).
‘Biz bu ülkenin öz çocukları öz evlatlarıyız’ (Eskiden
değillerdi de sanki yeni öz evlatları oldular. Capon çocuklarıydılar eskiden
kendileri).
Devam
ediyor,
‘Biz bunun için dindar nesil diyoruz’ (Kim olduklarını
öğrenmiş olduk böylece).
Ve de demeğe getiriyor ki
aslında,
Elitler dindar olamıyor, olmuyorlar onların
gözlerinde.
Eğer
ki,
Günde beşvakit namaz
kılmıyorsan,
Kafanı,yüzünü gözünü sarıp
sarmalamıyorsan,
Kuran-ıKerim’i okuyamıyorsan
Arapça,
Cumaları camiye
gitmiyorsan,
Sevişmeden evvel dua edip, seviştikten sonra gusül
abdesti almıyorsan,
Falan,
Elitsin
sen.
Elit ne demekmiş, öğrenelim önce bir
bakalım.
Elit; Seçkin (T.D.K. Büyük Türkçe Sözlük)
demekmiş.
Yani dindar nesli temsil etmiyorsan ‘seçkinsin
sen’.
Seçkin ne demekmiş, onu da öğrenelim bari ki, neymişiz
bilelim.
Seçkin; Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle
göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide. Devam, Bir toplumun büyük kesimini oluşturan
halk kütlesi dışında kalan küçük bir aydın kesiminden oluşan kütle. Devam, Üstün
değerli. Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün,
seçilen (T.D.K. Büyük Türkçe
Sözlük).
Hoppala, iyi de neden aşağılıyorsun kendini diye
sormazlar mı zat-ı
muhtereme,
Yani,
Elit olmayanlar, yani dindar nesli temsil
edenler,
Yani
kendileri,
Aydın değillermiş
demek.
Nitelikleri yüksek
değil,
Mümtaz da değiller bu
arada,
Güzide de. Ve
de,
Üstün değerleri de yok.
Ehh,
Sanatçıyı
aşağılayıp,
Sanatçının varlığının
nedeni,
Sanatçıya sanatçıdenmesine
neden,
Sanatın,
Sanatçının tek elinde olmaması gerektiğini
savunan,
Sanatın ‘S’sen anlamayanların
da,
Sanat üstüne ahkam kesmesini
savunan,
Zihniyet için çok normal şu ana kadar
dedikleri.
Devam ediyor zat-ı
muhterem,
Aynen
aktarıyorum,
Parantez içi
benim,
Dışı
zat-ımuhteremin.
‘Kimse mürebbiye gibi bize
parmağınısallamasın (Fransız yaptı hepimizi. Kendisini de. Onu ve de dindar
nesli yetiştirecek ebeveynleri de parmağınısallayan mürebbiyeler büyüttüğünden
içlerinde eziklik kalmış zahir) .
‘Türkiye’nin tapusu belli kesimlerin elinde değil, 75
milyonun elindedir, yüreğindedir’ ( Bir ülkenin seçimle yönetiminin başına
gelmiş bir kişi eğer ki kendinin ve
partisinin 75 milyonu temsil ettiğine inanıyorsa, o an, hemen ya kaçacaksın o
ülkeden, ya da mücadeleye başlayacaksın sil baştan edip geleceğin yönünde
hedeflerini. Örnek; Bkn. Okuyunuz bir güzel, neyi? 1921 – 1945 Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi – Adolf Hitler /
Almanya tarihi).
Devam ediyor zat-ı
muhterem,
‘Biz gençleri sıkıcı törenlerle değil, 19 Mayıs’ın ruhuna
uygun törenlerle kutlama taraftarıyız. Kendilerini 19 Mayıs’ın yegane sahibi
görenlere istismar fırsatı tanımayacağız’ (19 Mayıs’ın yeni sahipleri
huzurumuzda artık. Bakalım dindar nesil nasıl kutlayacak, hilafeti sonlandıran
ve laikliğin bu ülkede atılan ilk
adımını).‘Türkiye’de darbeler dönemi geri gelmemek üzere kapanmıştır. Biz çeteler ve cunta karşısında sizler için dik durduk. Aynı şekilde sizler de dik duracaksınız. Ben dindar bir nesil yetiştirmek istediğimizi ifade ettim’ (İşte bu nokta zurnanın zırt dediği yer. Diyor ki, dindar nesil yetiştireceğiz, hedefimiz budur. Hedef ülke vatandaşlarının mutlaka dindar olması. Bakın konuşmanın devamında neler geliyor daha esas).
‘Benim bu ifadelerimi aziz milletim çok iyi anladı ama
statüko anlamak istemedi. Biz bu ülkede çok büyük çileler çektik. Biz milli
manevi değerlerine bağlı bir dindar nesilden
bahsediyoruz’.
Statüko ne demekmiş öğrenelim
mi?
Statüko; Sürer durum (T.D.K. Büyük Türkçe Sözlük).
Yani bu güne kadar, taa 1923 yılından beri ülkeyi
yönetenler dindar nesli bir türlü anlamamış, tanımamış, kabullenmemişler.
Dinsizlermiş kısaca. Onlara çok çileler çektirmişler. Ve de bugüne kadar ülkeyi
yönetenler milli manevi değerlere de
bağlıdeğillermiş.
Yani, elitler aynı zamanda statükocu oluyorlarmış
aynızamanda ve de dinsizliklerinden
öte,
Milli ve manevi değerlere de bağlı değillermiş
meğerse.Devam ediyor zat-ı muhterem,
‘Biz dindarların aşağılanmadığı bir ülke için dindar nesil diyoruz’(Laikliği aşağılanmak olarak görüyor ve kabul etmiş demek ki. Hiç anlamamış ne demek bir ülkenin laik yönetimi).
‘Gençlerin kültür emperyalizminin yönlendirmesine maruz kalmadan özgür tercih yapabilmesi için dindar nesil diyoruz’ (Arapça Kuran-ı Kerim ve dua okumak kültür emperyalizmine girmiyormuş demek, öğrenmiş olduk).
Devam ediyor,
‘Formatlamaya itiraz ediyoruz. 30 Mart eğitimde baskının ideolojinin sona erdiği gündür. 30 Mart bu milletin çocuklarına yapılan zulmün son bulduğu gündür (Zulümden kastı laik anlayış yine. Dinle devlet yönetimini birbirinden ayıramayacak kadar hırslarına kapılmış gidiyor).
‘İstanbul’da şehir tiyatroları meselesinde o despot anlayış, o kibirli tavır tekrar kendini gösterdi’ (Yüz senedir bin bir zorluklarla ayakta kalmış kurum ve de yetiştirdiği sanatçılar despot ve kibirliymişler demek ki).
‘Soruyorum siz kimsiniz? (Cevap veriyorum; Onlar bin bir zorlukla yetişen, bir toplumun nadide çiçekleri, renkleri olarak adlandırılan, kabul gören sanatçılardır. Katkım olsun).
‘Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi?’ (Evet çünkü sanat, sanatçıların tek elindedir. Devlet ve Belediyede çalışan ‘diğer’ memur ve çalışanlarının değil).
‘ Geçti o günler’ (Geçmedi. Sen ölür gidersin bir gün. Adını bile hatırlamaz yeni nesiller. Sanatçılarsa hep yaşarlar sanatlarıyla. O yüzden istesen de geçemez ne o, ne de bu günler).
‘Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı’ (Çok ağır kompleks. Aşağılık duygusu. Yetersizlik, eksiklik göstergesi).
Devam ediyor zat-ı muhterem,
‘Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz’ (Olur. Gelişmiş ülkelerin tamamı sanata sonsuz destek ve özgürlük verir. Bilmiyor, ya da işine gelmiyor).
‘Ben Kadir Bey'i tebrik ediyorum ve aynı şeyi şu anda Bakanlar Kurulu'na getireceğim’ (Götürmezsen şaşardık, niyet geliyor bir sonraki cümlede, okuyalım).
‘Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum’(Haydi bakalım diyor. Parası olan tiyatroların sahibi olur diyor. Samimi söylüyorum, ilk defa bu denli ürküyorum artık devamından. Çünkü salak değilim ve de görüyorum neler gelecek devamında) .
Devam ediyor,
‘Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızıistediğiniz gibi oynayın’ (Para sanatçıların paçalarından akıyor ya, buyurun satın alın diyor kirasını zor ödeyen insanlara o kadar meraklıysanız. Ki, destek veren özel sektöre de ayrı tarife uygulanacaktır, artık bunu bilmeyen yok).
Bakın şimdi esas bombalara,
‘Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz’ (İstedikleri oyunlaraymış. Mürebbiyenin parmağını salladıklarının sanata katkısı bu kadar olur. İstedikleriymiş…Bak sen).
Ve de devam ediyor,
‘Buyurun işte özgürlük’ (Özgürlükten anladığı bu. Kendi kararlarını 75 milyonun kararı zanneden bir zihniyet, korkunç. Korkutucu. Çok hem de...).
Devam ediyor,
‘Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştereceksin. Olmaz öyle şey (Bitti zaten, ne desen bundan sonra beyhude).
Sonuç,
Geçmiş
olsun.
Sırası şuydu,
Basın,
Özel
sektör.
Yargı.
Ordu.
Eğitim.
Ve de
sonuncusu,
Sanat.
Önce,
İletişimi istedikleri gibi yönlendirecek hale getirdiler.
Yani haber alma, verme ve de yorum ve de düşüncelerin kısıtlanmasıbölümü
bu.
Sonra,
Özel sektörün elini kolunu bağladılar ki, yani para yani
sermaye kendi yollarına taşlar döşeyemesin
diye.
Sonra,
Kanunları kendi hedeflerine uygun görmediklerini
cezalandırmak üzere yeniden yapılandırdılar. Yani korkuyu yer ve var ettiler
insanların içlerinde.
Sonra,
Laikliğin temel savunucusu orduyu kendi kontrolleri
altına aldılar.
Sonra,
Yine kendi hedefleri doğrultusunda yeni nesiller
yetiştirmek ve de ideallerini sürdürülebilir hale getirmek için eğitim
sistemiyle oynayıp, alt yapılarını
güçlendirdiler.
Sonra,
Sonrası da, bu gezegende özgürlük piramidinin tepesinde
yer alan sanatı kontrolleri altına
aldılar.
Sonuç,
Geçmiş olsun
hepimize,
Yani,
Elitlere,
Parmağını sallayan
mürebbiyelere,
Statükoculara,
Aydınlara.
Milli ve manevi değerleri olmadığı iddia
edilenlere.
Dindarlığı onlar gibi
algılamayanlara.
Ve
de,
Sanatçılara.
Ki,
Zaten hepsini toplasan 75 milyonun yarısı ediyor etse
etse.
Lafı bile olmaz.
Geçmiş
olsun.
Eğer ki
varsa,
Bir sonraki hayatta daha medeni ve de özgürlükçü ve de
laik bir ülkede,
Yeniden görüşmek
üzere.
Zat-ı muhteremi
bitirdik, gelelim 65 vefalı
arkadaşıma.
1994’de zat-ı muhterem İstanbul Belediye Başkanıolduğunda
tam 65 arkadaşıma o zamanın en gelişmiş iletişim aracı faks ile birer mektup
yollamıştım. Ki, bu 65 kişinin tamamı kendi sektörlerinde ve yaşantılarında yabana atılmayacak güçleri olan
insanlardı.
Demiştim
ki,
‘’İstanbul Belediye Başkanlığını ele geçiren bu zihniyet
10 yıla kalmaz ülkenin yönetimini de ele
geçirir.
Gelin bir araya gelelim. Artık neye ne kadar gücümüz
yetiyorsa organize olup, bu zihniyete karşıysanız eğer çalışalım,
çabalayalım’’.
Bu mektubu o
zamanlar seçim sonuçları sabah karşı netleşirdi, hem televizyon seyredip hem de
yazmıştım bir yandan.
Faksları sabah erkenden iş yerimden her bir isme tek tek
gönderdim.
Cevaplar;
Faksı alanlar içinde sadece bir kişi telefon
etti,
Dedi
ki,
‘’Çok haklısın ama iş güç çoluk çocuk, valla vakit yok
hiç’’.
Geriye kalan 64 kişi ne telefon, ne de faksla lütfedip
cevap bile vermediler
mektubuma.
Ciddiye bile almadılar bendeniz gibi salak elit bir
beyi.
Ki,
O zamanlar elitler şimdi ki gibi 75 milyonun yarısı da
değil, daha kalabalıktı
galiba.
Bugün zat-ı muhteremin konuşmasını okudukça o 65
arkadaşım geldi yeniden
aklıma.
Ne düşünüyorlar bu günler ve de kendi ve de çocuklarıve
de torunlarının gelecekleri için
acaba?
Düşünüyorlar mı
acaba?
Yoksa,
Dindar nesil yetiştirmek için çabalayan ebeveynlerin
dümen suyuna mı girdiler
acaba?
Yoksa milli ve manevi değerlerini yeniden kazanmaya karar
mı verdiler acaba?
Yoksa,
Şirin mi şirin bir sahil köyüne kasabasına mıyerleştiler
acaba?
Yoksa,
Medeniyet hasretiyle yanıp tutuşup bir başka ülkeye mi
göç ettiler acaba?
Kimisinden haberim var, kimisinden
yok.
Haberim olanların halleriyse fena değil. Kiminin para
pul, kiminin çoluk çocuğu ile dertleri var olsa da, genel olarak keyifleri gayet
iyi.
Arada
bir,
‘Ne olacak bu memleketin hali’ mealinden
yazılarını,konuşmalarına şahit oluyorum, ki normal elit
olarak.
Aşama kaydettiler ancak. Eskiden bir faksa cevap bile
yazmaya üşenirken, telefonu kaldırıp iki kelime etmeye bile vakit
bulamazken,
Şimdi yazıp çizip konuşuyorlar bile artık memleket
meseleleri hakkında…
Ben ve benim sevgili vefalı 65 adet
arkadaşlarım,
Bu ülkenin bu hale gelmesi için çok emek verdik, çook.
Çok çaba sarf ettik, çook.
İnanın yemedik, içmedik çalışıp didindik ortalıktan yok
olmak için hep. Amman engel olmayan zat-ı muhteremin hedefleri doğrultusunda
kendi yolunda yürümesine
diye.
Ne üste aldık, ne başa. Ne ev, ne eşya, ne tatil, ne
araba, ne çapkınlık. Yattık memleket meseleleri ile, kalktık memleket meseleleri
ile.
Ben ve benim sevgili 65 adet arkadaşlarım verdiğimiz bu büyük mücadele sonucunda
zat-ımuhteremi sonunda ne yaptık ettik getirdik bu ülkenin
başına.
Büyük emek verdik. Sonucunu da aldık doğal
olarak.
Benim yazıları genelde birkaç yüz kişi okuyor her akşam.
Ehh her birinin 50 arkadaşı olsa benimkiler kadar vefakar,
Eder mi sana beş on bin kişi
toplamda.
Demek ki, bu beş on bin kişinin de emekleri var
zat-ımuhteremin ülkenin başına
geçmesinde.
Ki, bence sayıları milyonları bile bulabilir
vefalıarkadaşlarımızın.
Elit olmak başka bir
şey.
Keyfini sürmek
lazım.
Çalışınca her şey
oluyor.
Azmin elinden
kurtulmuyor.
Tekrar hepimize geçmiş olsun
der,
Sizleri ve de 65
vefalı arkadaşımı ve de sizlerinde vefalı
arkadaşlarınızı,
Ve de öncelikle
kendimi,
Canı gönülden
kutlarım.
Bir sonra ki hayatta görüşmek üzere sevgili vatansever,
Atatürk’çü arkadaşlarım,
dostlarım.
Bu da bizlere ders
olsun.
Bir daha mürebbiyeler gibi sallamayalım parmağımızıçoluğa
çocuğa. Bak neler yapıyor ediyor sonrasında büyünce bu
çocuklar.
Öğrenmenin sonu
yok.
Bazen aldığın dersler canını çok acıtsa
da…
Zat-ı muhterem içinde geçerli tabii
ki,
O da öğrenecek öğrenmenin sonunun olmadığını bir
gün.
Ya bu
hayatta,
Ya da bir
sonrakinde.
Bu ülke kimsenin babasının malı değil mesela, bunu
öğrenecek illaki.
Amma,
Bu ülkenin babası var, o
kesin,
O da Atatürk. Bunu öğrenebileceğini hiç zannetmiyorum,
amma çıkmadık candan ümit
kesilmezmiş.
Ha şunu da öğrenmek gerek bir de o da kesin,
Ne yaparsan
yap,
Değiştiremezsin babanı da, ananı da, geçmişini de.
Yok sayarsın o kadar.
Ananı da alır gidersin o kadar.
Eğer ki gerçekten
çok,
Akılsızsan.
Ortaya Karışık - Hayatta, ‘hayatta yapmam’ demeyin sakın. 26.04.2012
Hayatta yapılanların hepsi sizin içinde aslında, iyi
bilmek gerek.
Çünkü bir tane var hayat, o da malumunuz. Siz belki bir
kısmını kullandınız bu güne kadar,
Amma,
Hayat bir
tane,
İçinde
de,
Tek bir tane
insan.
Her biri birbirinden farklı farklı olsa
dahi.
Her şey komşularınızın başına gelir zannedersiniz
hep,
Sizde birilerinin
komşusuyken.
Her şey akrabanın, arkadaşların, tanıdıkların, çoluğun
çocuğun başına gelir zannederiniz
hep,
Sizde birilerinin akrabası, arkadaşı, tanıdığı, çoluğu
çocuğuyken.
Samimi olun
yeter.
Dürüstte.
Kendiniz gibi olun yeter.
Hislerinize güvenin
yeter.
Hisleriniz katkısız, katıksız siz
gibiyse,
Kendiniz gibiyse
eğer.
Yoksa
derinlerde,
Alavere ile dalavere
ile,
İçten
pazarlıklar,
Küçücük bile
yoksa,
Ve de yılmıyorsanız,
Vazgeçmeden,
Hayatta gelir bulur sizi aynen kendisi gibi, siz ha bire
hayatta yapmam derken.
Sevin
yeter.
Sevgide gelir sizi bulur kendisi gibi, siz hala hayatta
yapmam derken.
Hayatında, sevginin de kendisi gibilerin
hepsi,
Sizsinizdir
zaten.
Bilemezsiniz siz kimsiniz,
Hayatta yapmam dedikleriniz, girene kadar
hayatınıza,
Bacadan.
O gün,
Haydi bakalım,
balıklama,
Sil
baştan,
Yansırsınız
hayata,
Yansırsınız ve de
sevgiye,
Yeniden.
İzin verince
yansımalara,
Hayatta yapmam dediklerinizin
de,
Siz gibi olduğunu
görürsünüz,
Yaparken, yaşarken hem
de.
Hem de
yetmez,
Hayatta yapmam dediklerinizle kol kola, şaşa
şaşa,
Hem de,
Mutlu
olurken.
Patron çok mu çok
sabırlı.
Patron
bekler,
Bir
gün,
Tam
olmanızı,
Sizi sevdiyse eğer. Kendinizi seviyorsanız
eğer.
Tam insan olmanız için yaptırır size hayatta yapmam
dediklerinizi hayat.
Hissedin sevdiklerinizi ve de tüm insanlarıda diye
de.
İnsanların yaptıklarını,duygularını, kararlarını hor
görmeyin diye de.
Küçümsemeyin,
En bilen sizsiniz zannetmeyin diye
de.
Size göre olmayanlara da saygı duyun diye
de.
Büyüyün diye
de.
Farkınız,
Koyduğunuz kurallarınızdır
sadece.
Farkınız, kimliğiniz diye iddia ettiklerinizdir
sadece.
Ki,
Hayatın kuralıysa hiç
yoktur.
Kimliği
de.
Bir tane hayat
var,
Kocaman,
Hepsi,
Tüm insanlar içindir hem
de.
Siz
ayrıcalıklıdeğilsiniz.
Ayrıcalık yok, ayırmaz hayat sizi diğer
insanlardan.
Altı milyardan birisiniz
siz,
Tek
biri,
Ve de,
Tek bir hayat
var,
Hepsi
gibi.
Ve de herkes
gibi.
Sevin
yeter.
Dürüst olun
yeter.
Gerisini hayata
bırakın.
Hayat,
Severse
sizi,
Hayatta yapmam dediklerinizi teker teker yaptırtır
sizlere,
Kendi bildiği
gibi.
Vardır hayatın hep bir bildiği, sizin
bilmediği.
Bildiğine izin verin
hayatın,
Onun bildiği en doğrusudur, sizin
bilemediği.
Sürprizlerle doludur
hayat.
İçinde
doğrularıtaşıyan,
Ki hepsi doğrudur
aslında,
Çünkü,
Hepsi,
Sizin için, aynen tam da sizler
gibi.
Kuralsızlığıöğrenmek isterseniz
eğer,
Hayatta yapmam
deyin,
Hemen.
Deyin
ki,
Büyük konuşun
ki,
Yaptırdıklarıyla,
Hayat kuralsızlığıöğretsin size
hemen.
O
zaman,
İnsan olursunuz
işte,
Tam insan olursunuz hem
de.
Kocaman
yüreğinizle,
Küçücük,
Amma mutlu
hayatınızıyaşayan,
Tam hayatın
içinde.
Sadece,
Sevin
yeter.
Dürüst olun
yeter.
Samimi olun
yeter.
Sizi bulur mutluluk hiç merak
etmeyin,
Eğer çok
gönüldensen.
Kıyamaz hayat sana o
gün,
Kıyamaz sevdiğin
sana,
Yeniden.
Olduğu gibi
eskiden.
Hayatta yapmam dediklerinizi
yapın,
Hayat bir gün
size,
Yüzünde serseri bir
tebessümle,
Gevrek
gevrek,
Nanik,
Yapmadan.
Kurallarınızın
değil,
Hayatınızın patronu olun
hemen.
Patron
sizsiniz,
Hayat
sizin,
Siz de, hayatsınız
zaten.
Hayatta yapmam
dediklerinizde,
Sizsiniz,
Yaparım dediklerinizde
zaten.
Nanik yapın kurallarınıza, hayat size
yapmadan.
Sevgi
yanınızdan,
Çekip
gitmeden.
Patron
olun,
Hayata izin
verin,
Hayatı
yaşayın,
Kırın
kuralları,
Hayatınız,
Bitip,
Tükenmeden.
Mazeret dinlemez
hayat,
Siz,
Amma amma diye
inleyip,
Göçüp,
Giderken.
Cesur
olun,
Daha vakit
varken.Ortaya Karışık - Sorgulamaktan yaşama şansı vermiyoruz hayata. 24.04.2012
Ne patronun cezası
kurallarımızmış,prensiplerimizmiş, neymişiz biz
be.
Epi topu yaşasan yaşasan zaten en fazla seksen doksan
yıl, benim durumum özel, banko yüz yirmi. Beni ölçü
almayalım.
Bunun ilk yirmi senesi bebeklik, çocukluk, gençlik,
geçtik çoktan.
Yirmili yaşlar bir halt bilmemene rağmen her bir boku
bilirim dönemi. Onu da geçtik.
Otuzlar adam oldum amma kimse farkında değil dönemi. Bu
yaşa gelip geçemeyenler var hala bu
dönemi.
Kırklar olgunlaştım,
kişiliğimi de geliştiriyorum hem ve fark ettim sonunda her şeyi dönemi. Ki,
zannediyor sadece çoğu.
Ellilerse,
Ulen ne halt ettiysem
ettim,
Şimdi dönüp biraz da canım nasıl istiyorsa öyle yaşayayım
dönemi olacağına,
Gevşeyeceğin yıllara gömülmek
varken,
Kime değsem,
Sorgu sual, bir
karamsarlık,
Ya içinden ya dışından.
Avazım çıktığı kadar salın
ulen ipin ucunu diye bağırasım
geliyor.
Ki,
Bağırıyorum da zaten,
hadi bir daha,
Salın uleen…Salın
yahu…
Kurallarınız,
prensiplerinizle,
Sorgulamalarınızla,
Bu gün geldiğiniz bu noktada bal
gibi mutsuzsunuz.
Bal gibi hem
de.
Ve de hala aynı inat. Hem de ne
inat.
Kurallarınız, prensipleriniz
değişiyor yaşlarınız ilerledikçe o
doğruda,
Değişmeyen,
Hep kurallarınızın,
prensiplerinizin olmasıaşılmak için
bekleyen.
Ne işinize
yaradıysa. Ne işimize
yaradıysa.
Kişisel mastürbasyonlarımızdan
başka.
Ki,
Birde üstüne
üstlük,
Kırklarınızda kişilik
geliştirme uzmanıoldunuz bildiğim kadarıyla. Ben değil, hala ilkelim.
Derinleşemedim bir türlü. Dibim sığ
zahir.
Kitaplar devirdiniz. Ben devirmedim, hiç haz etmem
kişisel gelişim
kitaplarından.
Farkındalık falan üzerine.
Ben de fark etmeye çalışmıştım zamanında, olmadı. Çünkü fark ettim ki, farkında
olmak gerekmiyor kendin olmak için. Kendini fark edemeyecek kadar kendinden
geçtiysen ilk kırk elli yıl, zaten geçmiş
olsun.
Sizler,
Neyi fark ettiniz pek bir merak
ediyorum.
Neyinizi geliştirdiniz pek bir merak
ediyorum.
De ki fark ettiniz, hadi benim fark
edemediğimi,
De ki geliştirdiniz, hadi geliştirdiniz benim
geliştiremediğimi,
Amma sonuca bakın
ki,
Pek de mutluluk taşımadı bu kişisel
gelişimler,
Farkındalıklar,
Yaşamınıza galiba
ki,
Kime değsem ya alenen ya da
gizli gizli mutsuz.
Veya mutlu şeker kadın veya erkek rolü
oynuyor.
Hele,
Şu aşk işleri iyice can sıkıcı hale gelmiş insanlar
için.
Hele,
Hele belli yaşların üstüne çıkmış insanlar için. Kırkları
dönmüşler için. Ellilerse tam bir felakaket
sanki.
Sevgi bile nasibini
almış can
sıkıcılıktan.
Bana bak sen, fark ede ede neyi fark etmişim.
Etrafımda aşık olup
da,
Aşkıyla keyif yaşayan kimse yok belli yaşlara
ermiş.
Varmış gibi yapanlar
var,
Onlarında hayatı aşklarından dert yanmakla geçiyor eşe
dosta.
Aşkı yaşayan var da, umarım aşktır o
yaşadıkları,
Aşkı hisseden var da, umarım aşktır
hissettikleri,
Aşkıyla aşkı yaşayan yok.
Geçtim
aşkı,
Sevgiyle sevgilisiyle el ele yaşayan bile
yok.
Olanlarda,
Kerhen.
Aşk
duygu,
Yaşamsa akıl üstüne kuruluyor maalesef. Farkında olmak
gerekiyor bu durumu.
Ki,
Aklın üstünde ayakta
duramıyor aşk. Bunu da fark etmek
gerekiyor.
Aşkınsa akıl umuru
değil,
Akılsa aşkı sorguluyor
durmadan. Al sana ev ödevi.
Akıllı
ya…
Aşkın kuralları, prensipleri
yokken,
Akıl aşkla gelen yaşamı
kurallar, prensipler üstüne inşa etmeye
çalışıyor.
İnşaatın
adresiyse,
‘Kendime olan saygım’ caddesi, ‘ben artık
geliştim ve de farkındayım’
sokağı.
Ki,
Aşk saygısızın tekidir, takılmaz öyle caddeymişsokakmış
adreslere.
Kavram falan da
dinlemez.
Dümdüz
yürür,
Keyiflendiği yere çöker, yayılır
kalır,
Yaşar,
Yaşarken bir yerlerde de ya ölür gider aklın
işgüzarlığıyla,
Ya da devam eder yaşamına eğer ki huzur bulduysa
kurcalanmamaktan, didiklenmemekten yana.
İşte aklın aklı bir türlü ermiyor
buna.
Olur mu canım öyleşey
diyor,
Aklı sıra, aşka akıl
satıyor akıl.
Sanki aşkında umurunda
gibi.
Kendiliğinden biten aşk
olmaz.
Aşk kendini tüketmez çünkü.
Aşkı bitiren, tüketen
akıldır.
Aklına güvenerek aşkı
yaşayamazsın, yaşatamazsında.
Çünkü tersidir, aklını yitirdiğin için aşık olursun
zaten. Aşk aklı kaybettirir
çünkü.
İşte kırılma
noktası.
İlk şoktan
sonra,
Aklını kaybettiğini akıl
etmeye başladığı an insan,
Ve de,
Aklını başınada toplamaya
başladı mı,
Aşk da bavulunu toplamaya başlar
anında.
Neden?
Niçin?
Nasıllar,
Başladı mı sorgulamaya, başladın mı
sorgulanmaya,
Aşk toparlanmaya başlar kıyıdan kıyıdan süzülüp çekip
gitmek için,
Bir daha geriye dönmemek
üzere.
Akılla mutluluk olur
mu?
Olur mu
olur.
Bal gibi hem
de.
Bal gibi mutlularla dolu çevrem zaten.
Bal gibi akılla
mutlular,
Mutluluklarına mutluluklar katmak
adına,
Akıllarıyla arıyorlar
aşkı.
Aşk ne gülüyordur hallerine katıla
katıla.
Çok umurunda aşkın
da…
Kişiliği geliştirdikçe ve de fark ettikçe ve gelince sıra
analiz sonuç bölümlerinin bir
yerlerine,
Aşka veda şarkısını söylemeye başlıyor
insanlar.
Aşk hikayesi
özledim.
İnsanların akılsızca hayatlarını bile alt üst ettikleri
hikayelerini özledim. Ki, yok öyle akılsızlar artık.
Nerde…
Akılların yitirildiği
akılsızca aşk hikayelerini
özledim.
Densizce
falan.
Akıl mutlularını
kıskançlıktan çıldırtan
cinsten.
Dedikodu kazanlarını kaynatan
cinsten.
Fütursuzca
falan.
Hani akıl mutluların nazar
eyledikleri cinsten.
Yok
amma.
Aklı başında aşklarımsı
bir şeyler oluyor tek tük, o
kadar.
Şeker mi şeker aşklar nevi.
Kurgulu.
Kıçı başı belli
olanlardan.
Aşk ne gülüyordur kim
bilir.
Geliştirirsen
kişiliğini,
Fark edersen her
şeyi,
Aklınla sil baştan etmeye
çalışıp, başlamaya çalışırsan hayata yeniden, ki palavradır sil baştan
çabalarının sonuçlarında kendine yapıştırmaya çalıştığın yeni sen, ki
zannediyorsun bu yeni sen esas
sen,
Sorgulamaktan, didiklemekten, itip
kalkmaktan,
Sıra mı gelir
aşka…
Devam edin geliştirmeye kişiliğinizi,
Devam edin fark etmeye falan. Ben çok
destekliyorumşahsen.
Ne
güzel.
Akıllı
uslu,
Aklı başında yaşar
gidersiniz.
Aşk
okuyup,
Aşk
seyredip,
Aşk
dinleyip,
Aşk
konuşup,
Aşkı aşkınızla bir türlü
yaşayamadan.
Ola ki,
Peydahlanırsa etrafınızda gerçek
aşklar,
Onları
da,
Kıskana
kıskana,
Göçer gidersiniz bir
gün.
Aşklarda bana kalır hep. Ne
güzel.
Tercih
meselesi.
Ne akla hizmetse ben aşkı tercih etmişim zamanında. Hangi
gün o gün, hatırlamıyorum
bile.
Akılla kazandıklarımı aşklar yedi bitirdi, o
kesin.
Aşklar yiyip bitirdikçe beni, hayatta beni mutlu etti. Bu
daha da kesin.
İçime sinsin, çok memnunum bu
hayattan.
Aklımı başıma
toplamayacak,
Fark etmeye çalışmayacak
kadar,
Akıllıyım
galiba.
Tercih
meselesi.
Kimi,
Aklı
seçer,
Kimi
aşkı.
Aklım başımda
yaşayamadığım için kaybedecek birşeyleri akıl edemiyorum bir türlü aşkı
yaşarken.
Yüreğim ağzımda yaşıyorum
ben.
Aklım gide
gide,
Yüreğimle.
Aklım hiç de başımda değil
yani…
Sizlerse,
Aklınız başınızda
yaşıyorsunuz,
Aklınız aşka gide
gele.
O yüzden hikayeniz yok
sizin,
Aşktan
yana.
Akılla ancak aşka aşık
olursun.
Yazarsın aşk senaryonu, hele bir de denk gelirse birileri
bir yerlerde senaryonun konusuna, çizdiğin insan
modeline,
Zannedersin ki aşık
oldun,
Aşkı
yaşıyorsun.
Öyle olmuyor bu
işlerşekerler.
Bu
işler,
Senaryosuz oluyor. Kurgulamadan
oluyor.
Kuralsız, prensipsiz
oluyor.
Sorgulamadan
oluyor.
Olduğu gibi kabullenerek
oluyor.
Sağını solunu çekiştirmeden, değiştirmeden
oluyor.
Plansız, programsız,hedefsiz
oluyor.
Yakaladın mı, o anları yaşaya yaşaya
oluyor.
Hesapsız
kitapsız,
Bedelleri hesap etmeyince
oluyor.
Yani,
Çok akılsızca bir şey
oluyor.
Ve
de,
Aklın alamayacağı kadar, aklın reddettiği kadar çok cesurca, cesursan
oluyor.
Yani,
Bodoslama
oluyor.
Ki,
Adı,
Aşk öyküsü olsun.
Yaşanan aşka ait öykünün senaryosu yazılır bir gün, o
başka.
Önden, baştan senaryosu yazılan aşksa,
Pek bi tatsız
oluyor.
Çok aklı
başında,
Fazlacana akıllı uslu
oluyor.
Sonunu izlemeden filmin, insanlarda salondan çıkıp
gidiyor.
Ölçerek
biçerek,
Keserek, kestirterek,
Kantara vurup
tartarak,
Anlatarak,
öğrenerek,
Okuyup yazıp, fark
ederek,
Gelişerek, geliştirmeye
çalışarak,
Aşk falan
olmuyor.
Olanaysa,
Meşk* deniyor. Nameleri öğrenip, tellerde gezinip, kendi
bestelerini yapmaksa bazen bir ömür alıyor. Bazen bir ömür dahi
yetmiyor.
Prensip sahibidir
aşk,
Kural, sorgulama
tanımıyor.
Akıllı uslu
insanların,
Aşktan ödü
kopuyor.
Ehh pilavdan
dönülüncede,
Kaşıklar da kırılıyor,
Aşk*ın boyu posuda
mecburen,
Akıl* akıl gel kıç*ıma takıl kadar
kalıyor.
Koşuk: Koşma, şiir, türkü (T.D.K. Büyük
Sözlük).
Aşk: Aşırı sevgi ve bağlılık duygu*su (T.D.K. Büyük
Sözlük).
Duygu: Duyularla algılama. Kimi nesne, olay ya da
kişilerin insanın iç dünyasında uyandırdığıizlenim, his (T.D.K. Büyük
Sözlük).
Akıl: Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us (T.D.K. Büyük
Sözlük)
Kıç: Kuyruk sokumu
bölgesi, kaba et, kaba but, makat (T.D.K. Büyük Sözlük).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder