1 Mayıs 2012 Salı

ORTAYA KARIŞIK - BÖLÜM 16-17-18

ORTAYA KARIŞIK BÖLÜM 16 - 17 - 18



Ortaya Karışık - 65 vefalı arkadaşım ve Zat-ı muhteremin hikayesi. 29.04.2012

Zat-ı muhterem diyor ki,
‘Soruyorum siz kimsiniz, sanat sizin tekelinizde mi? (Kime diyor? Sanatçılara, yani sanatı var edenlere zat-ı muhterem).

Devam ediyor,
Tırnak ‘içinde’olanlar zat-ı muhteremin lafları, (parantez içinde) olanlarsa, bendeniz yani, elit beye ait olanlar.

‘Elitler kusura bakmasınlar’ (Elitler kendileri gibi olmayan herkes).
‘Biz artık bu ülkede varız’ (Varız dedikleri kimlermiş öğreneceğiz birazdan).

‘Biz bu ülkenin öz çocukları öz evlatlarıyız’ (Eskiden değillerdi de sanki yeni öz evlatları oldular. Capon çocuklarıydılar eskiden kendileri).
Devam ediyor,

‘Biz bunun için dindar nesil diyoruz’ (Kim olduklarını öğrenmiş olduk böylece).
Ve de demeğe getiriyor ki aslında,

Elitler dindar olamıyor, olmuyorlar onların gözlerinde.
Eğer ki,

Günde beşvakit namaz kılmıyorsan,
Kafanı,yüzünü gözünü sarıp sarmalamıyorsan,

Kuran-ıKerim’i okuyamıyorsan Arapça,
Cumaları camiye gitmiyorsan,

Sevişmeden evvel dua edip, seviştikten sonra gusül abdesti almıyorsan,
Falan,

Elitsin sen.
Elit ne demekmiş, öğrenelim önce bir bakalım.

Elit; Seçkin (T.D.K. Büyük Türkçe Sözlük) demekmiş.
Yani dindar nesli temsil etmiyorsan ‘seçkinsin sen’.

Seçkin ne demekmiş, onu da öğrenelim bari ki, neymişiz bilelim.
Seçkin; Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide. Devam, Bir toplumun büyük kesimini oluşturan halk kütlesi dışında kalan küçük bir aydın kesiminden oluşan kütle. Devam, Üstün değerli. Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, seçilen (T.D.K. Büyük Türkçe Sözlük).

Hoppala, iyi de neden aşağılıyorsun kendini diye sormazlar mı zat-ı muhtereme,
Yani,

Elit olmayanlar, yani dindar nesli temsil edenler,
Yani kendileri,

Aydın değillermiş demek.
Nitelikleri yüksek değil,

Mümtaz da değiller bu arada,
Güzide de. Ve de,

Üstün değerleri de yok.
Ehh,

Sanatçıyı aşağılayıp,
Sanatçının varlığının nedeni,

Sanatçıya sanatçıdenmesine neden,
Sanatın,

Sanatçının tek elinde olmaması gerektiğini savunan,
Sanatın ‘S’sen anlamayanların da,

Sanat üstüne ahkam kesmesini savunan,
Zihniyet için çok normal şu ana kadar dedikleri.

Devam ediyor zat-ı muhterem,
Aynen aktarıyorum,

Parantez içi benim,
Dışı zat-ımuhteremin.

Kimse mürebbiye gibi bize parmağınısallamasın (Fransız yaptı hepimizi. Kendisini de. Onu ve de dindar nesli yetiştirecek ebeveynleri de parmağınısallayan mürebbiyeler büyüttüğünden içlerinde eziklik kalmış zahir) .
‘Türkiye’nin tapusu belli kesimlerin elinde değil, 75 milyonun elindedir, yüreğindedir’ ( Bir ülkenin seçimle yönetiminin başına gelmiş bir kişi eğer ki kendinin ve partisinin 75 milyonu temsil ettiğine inanıyorsa, o an, hemen ya kaçacaksın o ülkeden, ya da mücadeleye başlayacaksın sil baştan edip geleceğin yönünde hedeflerini. Örnek; Bkn. Okuyunuz bir güzel, neyi? 1921 – 1945 Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi – Adolf Hitler / Almanya tarihi).

Devam ediyor zat-ı muhterem,
‘Biz gençleri sıkıcı törenlerle değil, 19 Mayıs’ın ruhuna uygun törenlerle kutlama taraftarıyız. Kendilerini 19 Mayıs’ın yegane sahibi görenlere istismar fırsatı tanımayacağız’ (19 Mayıs’ın yeni sahipleri huzurumuzda artık. Bakalım dindar nesil nasıl kutlayacak, hilafeti sonlandıran ve laikliğin bu ülkede atılan ilk adımını).

‘Türkiye’de darbeler dönemi geri gelmemek üzere kapanmıştır. Biz çeteler ve cunta karşısında sizler için dik durduk. Aynı şekilde sizler de dik duracaksınız. Ben dindar bir nesil yetiştirmek istediğimizi ifade ettim’ (İşte bu nokta zurnanın zırt dediği yer. Diyor ki, dindar nesil yetiştireceğiz, hedefimiz budur. Hedef ülke vatandaşlarının mutlaka dindar olması. Bakın konuşmanın devamında neler geliyor daha esas).


‘Benim bu ifadelerimi aziz milletim çok iyi anladı ama statüko anlamak istemedi. Biz bu ülkede çok büyük çileler çektik. Biz milli manevi değerlerine bağlı bir dindar nesilden bahsediyoruz’.
Statüko ne demekmiş öğrenelim mi?

Statüko; Sürer durum (T.D.K. Büyük Türkçe Sözlük).
Yani bu güne kadar, taa 1923 yılından beri ülkeyi yönetenler dindar nesli bir türlü anlamamış, tanımamış, kabullenmemişler. Dinsizlermiş kısaca. Onlara çok çileler çektirmişler. Ve de bugüne kadar ülkeyi yönetenler milli manevi değerlere de bağlıdeğillermiş.

Yani, elitler aynı zamanda statükocu oluyorlarmış aynızamanda ve de dinsizliklerinden öte,
Milli ve manevi değerlere de bağlı değillermiş meğerse.

Devam ediyor zat-ı muhterem,

‘Biz dindarların aşağılanmadığı bir ülke için dindar nesil diyoruz’(Laikliği aşağılanmak olarak görüyor ve kabul etmiş demek ki. Hiç anlamamış ne demek bir ülkenin laik yönetimi).

‘Gençlerin kültür emperyalizminin yönlendirmesine maruz kalmadan özgür tercih yapabilmesi için dindar nesil diyoruz’ (Arapça Kuran-ı Kerim ve dua okumak kültür emperyalizmine girmiyormuş demek, öğrenmiş olduk).

Devam ediyor,

‘Formatlamaya itiraz ediyoruz. 30 Mart eğitimde baskının ideolojinin sona erdiği gündür. 30 Mart bu milletin çocuklarına yapılan zulmün son bulduğu gündür (Zulümden kastı laik anlayış yine. Dinle devlet yönetimini birbirinden ayıramayacak kadar hırslarına kapılmış gidiyor).

İstanbul’da şehir tiyatroları meselesinde o despot anlayış, o kibirli tavır tekrar kendini gösterdi’ (Yüz senedir bin bir zorluklarla ayakta kalmış kurum ve de yetiştirdiği sanatçılar despot ve kibirliymişler demek ki).

‘Soruyorum siz kimsiniz? (Cevap veriyorum; Onlar bin bir zorlukla yetişen, bir toplumun nadide çiçekleri, renkleri olarak adlandırılan, kabul gören sanatçılardır. Katkım olsun).

‘Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi?’ (Evet çünkü sanat, sanatçıların tek elindedir. Devlet ve Belediyede çalışan ‘diğer’ memur ve çalışanlarının değil).

‘ Geçti o günler’ (Geçmedi. Sen ölür gidersin bir gün. Adını bile hatırlamaz yeni nesiller. Sanatçılarsa hep yaşarlar sanatlarıyla. O yüzden istesen de geçemez ne o, ne de bu günler).

‘Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı’ (Çok ağır kompleks. Aşağılık duygusu. Yetersizlik, eksiklik göstergesi).

Devam ediyor zat-ı muhterem,

‘Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz’ (Olur. Gelişmiş ülkelerin tamamı sanata sonsuz destek ve özgürlük verir. Bilmiyor, ya da işine gelmiyor).

‘Ben Kadir Bey'i tebrik ediyorum ve aynı şeyi şu anda Bakanlar Kurulu'na getireceğim’ (Götürmezsen şaşardık, niyet geliyor bir sonraki cümlede, okuyalım).

‘Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum’(Haydi bakalım diyor. Parası olan tiyatroların sahibi olur diyor. Samimi söylüyorum, ilk defa bu denli ürküyorum artık devamından. Çünkü salak değilim ve de görüyorum neler gelecek devamında) .

Devam ediyor,

‘Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızıistediğiniz gibi oynayın’ (Para sanatçıların paçalarından akıyor ya, buyurun satın alın diyor kirasını zor ödeyen insanlara o kadar meraklıysanız. Ki, destek veren özel sektöre de ayrı tarife uygulanacaktır, artık bunu bilmeyen yok).

Bakın şimdi esas bombalara,

‘Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz’ (İstedikleri oyunlaraymış. Mürebbiyenin parmağını salladıklarının sanata katkısı bu kadar olur. İstedikleriymiş…Bak sen).

Ve de devam ediyor,

‘Buyurun işte özgürlük’ (Özgürlükten anladığı bu. Kendi kararlarını 75 milyonun kararı zanneden bir zihniyet, korkunç. Korkutucu. Çok hem de...).

Devam ediyor,

‘Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştereceksin. Olmaz öyle şey (Bitti zaten, ne desen bundan sonra beyhude).

Sonuç,

Geçmiş olsun.

Sırası şuydu,

Basın,

Özel sektör.

Yargı.

Ordu.

Eğitim.

Ve de sonuncusu,

Sanat.

Önce,

İletişimi istedikleri gibi yönlendirecek hale getirdiler. Yani haber alma, verme ve de yorum ve de düşüncelerin kısıtlanmasıbölümü bu.

Sonra,

Özel sektörün elini kolunu bağladılar ki, yani para yani sermaye kendi yollarına taşlar döşeyemesin diye.

Sonra,

Kanunları kendi hedeflerine uygun görmediklerini cezalandırmak üzere yeniden yapılandırdılar. Yani korkuyu yer ve var ettiler insanların içlerinde.

Sonra,

Laikliğin temel savunucusu orduyu kendi kontrolleri altına aldılar.

Sonra,

Yine kendi hedefleri doğrultusunda yeni nesiller yetiştirmek ve de ideallerini sürdürülebilir hale getirmek için eğitim sistemiyle oynayıp, alt yapılarını güçlendirdiler.

Sonra,

Sonrası da, bu gezegende özgürlük piramidinin tepesinde yer alan sanatı kontrolleri altına aldılar.

Sonuç,

Geçmiş olsun hepimize,

Yani,

Elitlere,

Parmağını sallayan mürebbiyelere,

Statükoculara,

Aydınlara.

Milli ve manevi değerleri olmadığı iddia edilenlere.

Dindarlığı onlar gibi algılamayanlara.

Ve de,

Sanatçılara.

Ki,

Zaten hepsini toplasan 75 milyonun yarısı ediyor etse etse.

Lafı bile olmaz.

Geçmiş olsun.

Eğer ki varsa,

Bir sonraki hayatta daha medeni ve de özgürlükçü ve de laik bir ülkede,

Yeniden görüşmek üzere.

Zat-ı muhteremi bitirdik, gelelim 65 vefalı arkadaşıma.

1994’de zat-ı muhterem İstanbul Belediye Başkanıolduğunda tam 65 arkadaşıma o zamanın en gelişmiş iletişim aracı faks ile birer mektup yollamıştım. Ki, bu 65 kişinin tamamı kendi sektörlerinde ve yaşantılarında yabana atılmayacak güçleri olan insanlardı.

Demiştim ki,

‘’İstanbul Belediye Başkanlığını ele geçiren bu zihniyet 10 yıla kalmaz ülkenin yönetimini de ele geçirir.

Gelin bir araya gelelim. Artık neye ne kadar gücümüz yetiyorsa organize olup, bu zihniyete karşıysanız eğer çalışalım, çabalayalım’’.

Bu mektubu o zamanlar seçim sonuçları sabah karşı netleşirdi, hem televizyon seyredip hem de yazmıştım bir yandan.

Faksları sabah erkenden iş yerimden her bir isme tek tek gönderdim.

Cevaplar;

Faksı alanlar içinde sadece bir kişi telefon etti,

Dedi ki,

‘’Çok haklısın ama iş güç çoluk çocuk, valla vakit yok hiç’’.

Geriye kalan 64 kişi ne telefon, ne de faksla lütfedip cevap bile vermediler mektubuma.

Ciddiye bile almadılar bendeniz gibi salak elit bir beyi.

Ki,

O zamanlar elitler şimdi ki gibi 75 milyonun yarısı da değil, daha kalabalıktı galiba.

Bugün zat-ı muhteremin konuşmasını okudukça o 65 arkadaşım geldi yeniden aklıma.

Ne düşünüyorlar bu günler ve de kendi ve de çocuklarıve de torunlarının gelecekleri için acaba?

Düşünüyorlar mı acaba?

Yoksa,

Dindar nesil yetiştirmek için çabalayan ebeveynlerin dümen suyuna mı girdiler acaba?

Yoksa milli ve manevi değerlerini yeniden kazanmaya karar mı verdiler acaba?

Yoksa,

Şirin mi şirin bir sahil köyüne kasabasına mıyerleştiler acaba?

Yoksa,

Medeniyet hasretiyle yanıp tutuşup bir başka ülkeye mi göç ettiler acaba?

Kimisinden haberim var, kimisinden yok.

Haberim olanların halleriyse fena değil. Kiminin para pul, kiminin çoluk çocuğu ile dertleri var olsa da, genel olarak keyifleri gayet iyi.

Arada bir,

‘Ne olacak bu memleketin hali’ mealinden yazılarını,konuşmalarına şahit oluyorum, ki normal elit olarak.

Aşama kaydettiler ancak. Eskiden bir faksa cevap bile yazmaya üşenirken, telefonu kaldırıp iki kelime etmeye bile vakit bulamazken,

Şimdi yazıp çizip konuşuyorlar bile artık memleket meseleleri hakkında…

Ben ve benim sevgili vefalı 65 adet arkadaşlarım,

Bu ülkenin bu hale gelmesi için çok emek verdik, çook. Çok çaba sarf ettik, çook.

İnanın yemedik, içmedik çalışıp didindik ortalıktan yok olmak için hep. Amman engel olmayan zat-ı muhteremin hedefleri doğrultusunda kendi yolunda yürümesine diye.

Ne üste aldık, ne başa. Ne ev, ne eşya, ne tatil, ne araba, ne çapkınlık. Yattık memleket meseleleri ile, kalktık memleket meseleleri ile.

Ben ve benim sevgili 65 adet arkadaşlarım verdiğimiz bu büyük mücadele sonucunda zat-ımuhteremi sonunda ne yaptık ettik getirdik bu ülkenin başına.

Büyük emek verdik. Sonucunu da aldık doğal olarak.

Benim yazıları genelde birkaç yüz kişi okuyor her akşam. Ehh her birinin 50 arkadaşı olsa benimkiler kadar vefakar,

Eder mi sana beş on bin kişi toplamda.

Demek ki, bu beş on bin kişinin de emekleri var zat-ımuhteremin ülkenin başına geçmesinde.

Ki, bence sayıları milyonları bile bulabilir vefalıarkadaşlarımızın.

Elit olmak başka bir şey.

Keyfini sürmek lazım.

Çalışınca her şey oluyor.

Azmin elinden kurtulmuyor.

Tekrar hepimize geçmiş olsun der,

Sizleri ve de 65 vefalı arkadaşımı ve de sizlerinde vefalı arkadaşlarınızı,

Ve de öncelikle kendimi,

Canı gönülden kutlarım.

Bir sonra ki hayatta görüşmek üzere sevgili vatansever, Atatürk’çü arkadaşlarım, dostlarım.

Bu da bizlere ders olsun.

Bir daha mürebbiyeler gibi sallamayalım parmağımızıçoluğa çocuğa. Bak neler yapıyor ediyor sonrasında büyünce bu çocuklar.

Öğrenmenin sonu yok.

Bazen aldığın dersler canını çok acıtsa da…

Zat-ı muhterem içinde geçerli tabii ki,

O da öğrenecek öğrenmenin sonunun olmadığını bir gün.

Ya bu hayatta,

Ya da bir sonrakinde.

Bu ülke kimsenin babasının malı değil mesela, bunu öğrenecek illaki.

Amma,

Bu ülkenin babası var, o kesin,

O da Atatürk. Bunu öğrenebileceğini hiç zannetmiyorum, amma çıkmadık candan ümit kesilmezmiş.

Ha şunu da öğrenmek gerek bir de o da kesin,

Ne yaparsan yap,

Değiştiremezsin babanı da, ananı da, geçmişini de.

Yok sayarsın o kadar.

Ananı da alır gidersin o kadar.

Eğer ki gerçekten çok,

Akılsızsan.

Ortaya Karışık - Hayatta, ‘hayatta yapmam’ demeyin sakın. 26.04.2012

Hayatta yapılanların hepsi sizin içinde aslında, iyi bilmek gerek.
Çünkü bir tane var hayat, o da malumunuz. Siz belki bir kısmını kullandınız bu güne kadar,

Amma,
Hayat bir tane,

İçinde de,
Tek bir tane insan.

Her biri birbirinden farklı farklı olsa dahi.
Her şey komşularınızın başına gelir zannedersiniz hep,

Sizde birilerinin komşusuyken.
Her şey akrabanın, arkadaşların, tanıdıkların, çoluğun çocuğun başına gelir zannederiniz hep,

Sizde birilerinin akrabası, arkadaşı, tanıdığı, çoluğu çocuğuyken.
Samimi olun yeter.

Dürüstte.
Kendiniz gibi olun yeter.

Hislerinize güvenin yeter.
Hisleriniz katkısız, katıksız siz gibiyse,

Kendiniz gibiyse eğer.
Yoksa derinlerde,

Alavere ile dalavere ile,
İçten pazarlıklar,

Küçücük bile yoksa,
Ve de yılmıyorsanız,

Vazgeçmeden,
Hayatta gelir bulur sizi aynen kendisi gibi, siz ha bire hayatta yapmam derken.

Sevin yeter.
Sevgide gelir sizi bulur kendisi gibi, siz hala hayatta yapmam derken.

Hayatında, sevginin de kendisi gibilerin hepsi,
Sizsinizdir zaten.

Bilemezsiniz siz kimsiniz,
Hayatta yapmam dedikleriniz, girene kadar hayatınıza,

Bacadan.
O gün,

Haydi bakalım, balıklama,
Sil baştan,

Yansırsınız hayata,
Yansırsınız ve de sevgiye,

Yeniden.
İzin verince yansımalara,

Hayatta yapmam dediklerinizin de,
Siz gibi olduğunu görürsünüz,

Yaparken, yaşarken hem de.
Hem de yetmez,

Hayatta yapmam dediklerinizle kol kola, şaşa şaşa,
Hem de,

Mutlu olurken.
Patron çok mu çok sabırlı.

Patron bekler,
Bir gün,

Tam olmanızı,
Sizi sevdiyse eğer. Kendinizi seviyorsanız eğer.

Tam insan olmanız için yaptırır size hayatta yapmam dediklerinizi hayat.
Hissedin sevdiklerinizi ve de tüm insanlarıda diye de.

İnsanların yaptıklarını,duygularını, kararlarını hor görmeyin diye de.
Küçümsemeyin,

En bilen sizsiniz zannetmeyin diye de.
Size göre olmayanlara da saygı duyun diye de.

Büyüyün diye de.
Farkınız,

Koyduğunuz kurallarınızdır sadece.
Farkınız, kimliğiniz diye iddia ettiklerinizdir sadece.

Ki,
Hayatın kuralıysa hiç yoktur.

Kimliği de.
Bir tane hayat var,

Kocaman,
Hepsi,

Tüm insanlar içindir hem de.
Siz ayrıcalıklıdeğilsiniz.

Ayrıcalık yok, ayırmaz hayat sizi diğer insanlardan.
Altı milyardan birisiniz siz,

Tek biri,
Ve de,

Tek bir hayat var,
Hepsi gibi.

Ve de herkes gibi.
Sevin yeter.

Dürüst olun yeter.
Gerisini hayata bırakın.

Hayat,
Severse sizi,

Hayatta yapmam dediklerinizi teker teker yaptırtır sizlere,
Kendi bildiği gibi.

Vardır hayatın hep bir bildiği, sizin bilmediği.
Bildiğine izin verin hayatın,

Onun bildiği en doğrusudur, sizin bilemediği.
Sürprizlerle doludur hayat.

İçinde doğrularıtaşıyan,
Ki hepsi doğrudur aslında,

Çünkü,
Hepsi,

Sizin için, aynen tam da sizler gibi.
Kuralsızlığıöğrenmek isterseniz eğer,

Hayatta yapmam deyin,
Hemen.

Deyin ki,
Büyük konuşun ki,

Yaptırdıklarıyla,
Hayat kuralsızlığıöğretsin size hemen.

O zaman,
İnsan olursunuz işte,

Tam insan olursunuz hem de.
Kocaman yüreğinizle,

Küçücük,
Amma mutlu hayatınızıyaşayan,

Tam hayatın içinde.
Sadece,

Sevin yeter.
Dürüst olun yeter.

Samimi olun yeter.
Sizi bulur mutluluk hiç merak etmeyin,

Eğer çok gönüldensen.
Kıyamaz hayat sana o gün,

Kıyamaz sevdiğin sana,
Yeniden.

Olduğu gibi eskiden.
Hayatta yapmam dediklerinizi yapın,

Hayat bir gün size,
Yüzünde serseri bir tebessümle,

Gevrek gevrek,
Nanik,

Yapmadan.
Kurallarınızın değil,

Hayatınızın patronu olun hemen.
Patron sizsiniz,

Hayat sizin,
Siz de, hayatsınız zaten.

Hayatta yapmam dediklerinizde,
Sizsiniz,

Yaparım dediklerinizde zaten.
Nanik yapın kurallarınıza, hayat size yapmadan.

Sevgi yanınızdan,
Çekip gitmeden.

Patron olun,
Hayata izin verin,

Hayatı yaşayın,
Kırın kuralları,

Hayatınız,
Bitip,

Tükenmeden.
Mazeret dinlemez hayat,

Siz,
Amma amma diye inleyip,

Göçüp,
Giderken.

Cesur olun,
Daha vakit varken.

Ortaya Karışık - Sorgulamaktan yaşama şansı vermiyoruz hayata. 24.04.2012

Ne patronun cezası kurallarımızmış,prensiplerimizmiş, neymişiz biz be.
Epi topu yaşasan yaşasan zaten en fazla seksen doksan yıl, benim durumum özel, banko yüz yirmi. Beni ölçü almayalım.

Bunun ilk yirmi senesi bebeklik, çocukluk, gençlik, geçtik çoktan.
Yirmili yaşlar bir halt bilmemene rağmen her bir boku bilirim dönemi. Onu da geçtik.

Otuzlar adam oldum amma kimse farkında değil dönemi. Bu yaşa gelip geçemeyenler var hala bu dönemi.
Kırklar olgunlaştım, kişiliğimi de geliştiriyorum hem ve fark ettim sonunda her şeyi dönemi. Ki, zannediyor sadece çoğu.

Ellilerse,
Ulen ne halt ettiysem ettim,

Şimdi dönüp biraz da canım nasıl istiyorsa öyle yaşayayım dönemi olacağına,
Gevşeyeceğin yıllara gömülmek varken,

Kime değsem,
Sorgu sual, bir karamsarlık,

Ya içinden ya dışından.
Avazım çıktığı kadar salın ulen ipin ucunu diye bağırasım geliyor.

Ki,
Bağırıyorum da zaten, hadi bir daha,

Salın uleen…Salın yahu…
Kurallarınız, prensiplerinizle,

Sorgulamalarınızla,
Bu gün geldiğiniz bu noktada bal gibi mutsuzsunuz.

Bal gibi hem de.
Ve de hala aynı inat. Hem de ne inat.

Kurallarınız, prensipleriniz değişiyor yaşlarınız ilerledikçe o doğruda,
Değişmeyen,

Hep kurallarınızın, prensiplerinizin olmasıaşılmak için bekleyen.
Ne işinize yaradıysa. Ne işimize yaradıysa.

Kişisel mastürbasyonlarımızdan başka.
Ki,

Birde üstüne üstlük,
Kırklarınızda kişilik geliştirme uzmanıoldunuz bildiğim kadarıyla. Ben değil, hala ilkelim. Derinleşemedim bir türlü. Dibim sığ zahir.

Kitaplar devirdiniz. Ben devirmedim, hiç haz etmem kişisel gelişim kitaplarından.
Farkındalık falan üzerine. Ben de fark etmeye çalışmıştım zamanında, olmadı. Çünkü fark ettim ki, farkında olmak gerekmiyor kendin olmak için. Kendini fark edemeyecek kadar kendinden geçtiysen ilk kırk elli yıl, zaten geçmiş olsun.

Sizler,
Neyi fark ettiniz pek bir merak ediyorum.

Neyinizi geliştirdiniz pek bir merak ediyorum.
De ki fark ettiniz, hadi benim fark edemediğimi,

De ki geliştirdiniz, hadi geliştirdiniz benim geliştiremediğimi,
Amma sonuca bakın ki,

Pek de mutluluk taşımadı bu kişisel gelişimler,
Farkındalıklar,

Yaşamınıza galiba ki,
Kime değsem ya alenen ya da gizli gizli mutsuz.

Veya mutlu şeker kadın veya erkek rolü oynuyor.
Hele,

Şu aşk işleri iyice can sıkıcı hale gelmiş insanlar için.
Hele,

Hele belli yaşların üstüne çıkmış insanlar için. Kırkları dönmüşler için. Ellilerse tam bir felakaket sanki.
Sevgi bile nasibini almış can sıkıcılıktan.

Bana bak sen, fark ede ede neyi fark etmişim.
Etrafımda aşık olup da,

Aşkıyla keyif yaşayan kimse yok belli yaşlara ermiş.
Varmış gibi yapanlar var,

Onlarında hayatı aşklarından dert yanmakla geçiyor eşe dosta.
Aşkı yaşayan var da, umarım aşktır o yaşadıkları,

Aşkı hisseden var da, umarım aşktır hissettikleri,
Aşkıyla aşkı yaşayan yok.

Geçtim aşkı,
Sevgiyle sevgilisiyle el ele yaşayan bile yok.

Olanlarda,
Kerhen.

Aşk duygu,
Yaşamsa akıl üstüne kuruluyor maalesef. Farkında olmak gerekiyor bu durumu.

Ki,
Aklın üstünde ayakta duramıyor aşk. Bunu da fark etmek gerekiyor.

Aşkınsa akıl umuru değil,
Akılsa aşkı sorguluyor durmadan. Al sana ev ödevi.

Akıllı ya…
Aşkın kuralları, prensipleri yokken,

Akıl aşkla gelen yaşamı kurallar, prensipler üstüne inşa etmeye çalışıyor.
İnşaatın adresiyse,

‘Kendime olan saygım’ caddesi, ‘ben artık geliştim ve de farkındayım’ sokağı.
Ki,

Aşk saygısızın tekidir, takılmaz öyle caddeymişsokakmış adreslere.
Kavram falan da dinlemez.

Dümdüz yürür,
Keyiflendiği yere çöker, yayılır kalır,

Yaşar,
Yaşarken bir yerlerde de ya ölür gider aklın işgüzarlığıyla,

Ya da devam eder yaşamına eğer ki huzur bulduysa kurcalanmamaktan, didiklenmemekten yana.
İşte aklın aklı bir türlü ermiyor buna.

Olur mu canım öyleşey diyor,
Aklı sıra, aşka akıl satıyor akıl.

Sanki aşkında umurunda gibi.
Kendiliğinden biten aşk olmaz.

Aşk kendini tüketmez çünkü.
Aşkı bitiren, tüketen akıldır.

Aklına güvenerek aşkı yaşayamazsın, yaşatamazsında.
Çünkü tersidir, aklını yitirdiğin için aşık olursun zaten. Aşk aklı kaybettirir çünkü.

İşte kırılma noktası.
İlk şoktan sonra,

Aklını kaybettiğini akıl etmeye başladığı an insan,
Ve de,

Aklını başınada toplamaya başladı mı,
Aşk da bavulunu toplamaya başlar anında.

Neden?
Niçin?

Nasıllar,
Başladı mı sorgulamaya, başladın mı sorgulanmaya,

Aşk toparlanmaya başlar kıyıdan kıyıdan süzülüp çekip gitmek için,
Bir daha geriye dönmemek üzere.

Akılla mutluluk olur mu?
Olur mu olur.

Bal gibi hem de.
Bal gibi mutlularla dolu çevrem zaten.

Bal gibi akılla mutlular,
Mutluluklarına mutluluklar katmak adına,

Akıllarıyla arıyorlar aşkı.
Aşk ne gülüyordur hallerine katıla katıla.

Çok umurunda aşkın da…
Kişiliği geliştirdikçe ve de fark ettikçe ve gelince sıra analiz sonuç bölümlerinin bir yerlerine,

Aşka veda şarkısını söylemeye başlıyor insanlar.
Aşk hikayesi özledim.

İnsanların akılsızca hayatlarını bile alt üst ettikleri hikayelerini özledim. Ki, yok öyle akılsızlar artık. Nerde…
Akılların yitirildiği akılsızca aşk hikayelerini özledim.

Densizce falan.
Akıl mutlularını kıskançlıktan çıldırtan cinsten.

Dedikodu kazanlarını kaynatan cinsten.
Fütursuzca falan.

Hani akıl mutluların nazar eyledikleri cinsten.
Yok amma.

Aklı başında aşklarımsı bir şeyler oluyor tek tük, o kadar.
Şeker mi şeker aşklar nevi. Kurgulu.

Kıçı başı belli olanlardan.
Aşk ne gülüyordur kim bilir.

Geliştirirsen kişiliğini,
Fark edersen her şeyi,

Aklınla sil baştan etmeye çalışıp, başlamaya çalışırsan hayata yeniden, ki palavradır sil baştan çabalarının sonuçlarında kendine yapıştırmaya çalıştığın yeni sen, ki zannediyorsun bu yeni sen esas sen,
Sorgulamaktan, didiklemekten, itip kalkmaktan,

Sıra mı gelir aşka…
Devam edin geliştirmeye kişiliğinizi,

Devam edin fark etmeye falan. Ben çok destekliyorumşahsen.
Ne güzel.

Akıllı uslu,
Aklı başında yaşar gidersiniz.

Aşk okuyup,
Aşk seyredip,

Aşk dinleyip,
Aşk konuşup,

Aşkı aşkınızla bir türlü yaşayamadan.
Ola ki,

Peydahlanırsa etrafınızda gerçek aşklar,
Onları da,

Kıskana kıskana,
Göçer gidersiniz bir gün.

Aşklarda bana kalır hep. Ne güzel.
Tercih meselesi.

Ne akla hizmetse ben aşkı tercih etmişim zamanında. Hangi gün o gün, hatırlamıyorum bile.
Akılla kazandıklarımı aşklar yedi bitirdi, o kesin.

Aşklar yiyip bitirdikçe beni, hayatta beni mutlu etti. Bu daha da kesin.
İçime sinsin, çok memnunum bu hayattan.

Aklımı başıma toplamayacak,
Fark etmeye çalışmayacak kadar,

Akıllıyım galiba.
Tercih meselesi.

Kimi,
Aklı seçer,

Kimi aşkı.
Aklım başımda yaşayamadığım için kaybedecek birşeyleri akıl edemiyorum bir türlü aşkı yaşarken.

Yüreğim ağzımda yaşıyorum ben.
Aklım gide gide,

Yüreğimle.
Aklım hiç de başımda değil yani…

Sizlerse,
Aklınız başınızda yaşıyorsunuz,

Aklınız aşka gide gele.
O yüzden hikayeniz yok sizin,

Aşktan yana.
Akılla ancak aşka aşık olursun.

Yazarsın aşk senaryonu, hele bir de denk gelirse birileri bir yerlerde senaryonun konusuna, çizdiğin insan modeline,
Zannedersin ki aşık oldun,

Aşkı yaşıyorsun.
Öyle olmuyor bu işlerşekerler.

Bu işler,
Senaryosuz oluyor. Kurgulamadan oluyor.

Kuralsız, prensipsiz oluyor.
Sorgulamadan oluyor.

Olduğu gibi kabullenerek oluyor.
Sağını solunu çekiştirmeden, değiştirmeden oluyor.

Plansız, programsız,hedefsiz oluyor.
Yakaladın mı, o anları yaşaya yaşaya oluyor.

Hesapsız kitapsız,
Bedelleri hesap etmeyince oluyor.

Yani,
Çok akılsızca bir şey oluyor.

Ve de,
Aklın alamayacağı kadar, aklın reddettiği kadar çok cesurca, cesursan oluyor.

Yani,
Bodoslama oluyor.

Ki,
Adı,

Aşk öyküsü olsun.
Yaşanan aşka ait öykünün senaryosu yazılır bir gün, o başka.

Önden, baştan senaryosu yazılan aşksa,
Pek bi tatsız oluyor.

Çok aklı başında,
Fazlacana akıllı uslu oluyor.

Sonunu izlemeden filmin, insanlarda salondan çıkıp gidiyor.
Ölçerek biçerek,

Keserek, kestirterek,
Kantara vurup tartarak,

Anlatarak, öğrenerek,
Okuyup yazıp, fark ederek,

Gelişerek, geliştirmeye çalışarak,
Aşk falan olmuyor.

Olanaysa,
Meşk* deniyor. Nameleri öğrenip, tellerde gezinip, kendi bestelerini yapmaksa bazen bir ömür alıyor. Bazen bir ömür dahi yetmiyor.

Prensip sahibidir aşk,
Kural, sorgulama tanımıyor.

Akıllı uslu insanların,
Aşktan ödü kopuyor.

Ehh pilavdan dönülüncede,
Kaşıklar da kırılıyor,

Aşk*ın boyu posuda mecburen,
Akıl* akıl gel kıç*ıma takıl kadar kalıyor.


Meşk: Usta aşıkların yeni yetişen ozanlara ders vermesi, saz ve koşuk* çalışmaları (T.D.K. Büyük Sözlük).

Koşuk: Koşma, şiir, türkü (T.D.K. Büyük Sözlük).
Aşk: Aşırı sevgi ve bağlılık duygu*su (T.D.K. Büyük Sözlük).

Duygu: Duyularla algılama. Kimi nesne, olay ya da kişilerin insanın iç dünyasında uyandırdığıizlenim, his (T.D.K. Büyük Sözlük).
Akıl: Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us (T.D.K. Büyük Sözlük)

Kıç: Kuyruk sokumu bölgesi, kaba et, kaba but, makat (T.D.K. Büyük Sözlük).

Hiç yorum yok: