Göçmeye Gerek Yok, Göçüyoruz Zaten - Çift olmayı
beceremeyen kırklı yaşlarda, 09.05.2012
Çiftleşmeyi
çift olmak zannediyorlar biz elliliklerin kırkların başlarında ki eski halleri
gibi. Demek ki,
Sevişmeyi
çiftleşmek, çiftleşmeyi de çift olmak
zanneden kuşaklar yetiştiriyor
bizim topraklar.
Ki,
Ağabeyleriyle
ablalarıyla düşe kalka, onları örnek ala ala, bilemediler demek ki, çift olmak
ne demek,
Bir alt
kuşağımız, kırklıklarda. Ki, ben çok ümitliydim bu kuşaktan. Bizlerin yaptığı
hataları tekrar etmeyecekler diye. Aksi oldu, hatta hataların dozları bile arttı.
Etkilenmiyor taklidi yapsalar da, derinlerindeki gelgitleri çok şiddetli eminim.
Kırklıklarda
derin sıkıntılar var.
Aşağısı
sakal,
Amma hafiften
beyazlamış,
Yukarısı
gözler,
Çizgileri
artmış,
Kala
kaldılar,
Elleri
böğürlerinde gibi gözüküyorlar, çizgileri artan gözlerinin dikkatlice bakarsan
sevgiyle içlerine.
Otuzluklarla,
yirmiliklerin durumlarıysa çok daha iyi.
Onlar kendi
kuralları, kendi yaşam beklentileri içinde bir bütünler hiç olmadı. Yine de, göreceğiz
eriştiklerinde kırklarına, hal ve gidişat notları kaç olacak diye.
Yaşamın
birinci sömestir karnesini kırkların sonunda verir hayat eline.
Kafası
çalışan elliliklerse, zaten çok seçiciler hayatın her koridorun da bu saatten sonra,
Ak mı, kara
mı bir iki zorlamayla,
Fazlaca
vakit kaybetmeden,
Trak diye
çakıyorlar karşılarına çıkanın ne mene insan olduğunu. Arada hala hata payları
olsa da, iş kazaları mahiyetinde.
Olmadı,
Yalnız da
çıkarıyorlar gerektiğinde hayatın keyiflerini, telaşsız.
Panik
bitmiş,
Sular
durulmuş, unlar ipe serilmiş, eleklere duvarlarda yer ararken hafiften,
Hani ola ki,
çıkarsa biri keyiflerine keyif katacak,
Ki,
Zor,
Amma, şehir
efsanesi gibi dahi olsa, çıkıyor da arada sırada.
Takmıyorlar
çıkmayınca da.
Yürüyüp
gidiyorlar hayatlarının içinde, kendi bildikleri gibi aheste aheste, hem de
eğlenerek bol bol. Gereksiz kaprisler, gereksiz itiş kakışlardan arınmış
halleriyle.
Tam hancı
oldu, ellilikler. At iskemleyi kapının önüne, yolcu seç kendine. Odalar çok
kıymetli artık amma. Para geçmiyor handa kalmak için artık amma. Adam olmak
gerekiyor, kadın olmak gerekiyor. Önce, insan gibi insan olmak gerekiyor amma. Düzgününden
hem de.
Kırklardaysa,
Durum pek
bir vahim gözüküyor.
Panik var. Tam
panik.
Ellilikler iyi
bilirler bu paniği. Hata üstüne hata dönemleridir, kırkların başları ve
ortalarına doğru yaşlarda.
Yanlış
seçimler,
Yanlışı
doğru zannetmeler,
Doğruyu
yanlış anlamalar,
Hepsi benim
olsun tutturmaları,
Neyin
neresine hangi değerlerle bakmalısının acemilikleri hala,
Kırklı
yaşlarda yaşanır bolcana.
Öğüt isteyip,
laf dinlememek, dinlermiş gibi yapmaklar da.
Bir ergenlik
çağında, bir de kırklarında çok bilmiş olur insanoğlu. Bilmediklerini biliyor
zanneder. Ergenlik gibidir kırkların ilk yarısı. Amma, illaki üç beş senede neleri
bilmediğini öğretir hayat sana.İllaki.
Sonrasında,
Yanlışı
sezmenin,
Doğruya
yaslanmanın, sarılmanın,
Hepsi diye
bir şey olmadığını keşfetmenin, düzgün insanların arasında yaşamak için, önce
kendinin düzgün olması gerektiğinin, sevgiyle, yalansız hayatın, aldatmamanın,
Keyfini sürmektir
elliler.
Hafif bir
tebessümle dudaklarda. Hafif gevrek, çıtır. Göbeği de, zıplata zıplata.
Bugünün
ellilerinin önlerinde örnek kuşak yoktu kırklarındayken aynı telden çalan.
Bugünün
kırklarıysa,
Ellilerle
aynı telden çaldıklarından,
Bakıp
görüyorlar, gözlemliyorlar ellilere gelince elde neler kalacak, neler uçup
gidecek diye. Ve de paniğe kapılıyorlar. Bir an evvel sıyrılmak, sıyırtmak için
yalnızlıklarından.
Ellerinde
daha şimdiden fazla da bir şey olmadığından, ellerinde var olanlarda arıza
vermeye başladığından,
Uçup
gideceklerin,
Uçmaya
başlayanların paniğine düşmüşler çoktan.
Değilmişler
gibi davranıyorlar, amma çok belli.
Kırklar çok yalnızlar.
Biz elliliklerin kırklı yaşlarında hiç olmadı çok sağlam, çok güçlü gerçek
dostlukları vardı, geçmişinde sıkı düğümler atılmış olan. Onların gerçek,
sağlam dostları bile yok sanki. Hem yaren, hem dost arıyorlar ilişkilerinde
aynı potada eritecek sanki.
Al sana bir
problemli kuşak daha bu ülkede. Aşkı, sevgiyi, çift olmayı, yani toplumun en
küçük birimi olan, iki kişilik yaşamın sırlarını çözemezsen benliğinde, ülkende
sana benzer er veya geç. Ülkenin, ülkende yaşamın, mutlu bir ülke olmanın
sırlarını da keşfedemezsin içine düştüğün gafletle.
Ellilikler tam
da çıkarlarken,
Şimdi de
kırklıklar düştüler bunalımın fokurdayan
kazanına.
Hayırlısı.
Seyretmesi
eğlenceli oluyor amma.
Elli olmak
şahane.
Ne tam
bilgesin, ne de tam bilmiş,
Amma,
Ne de
kırksın, patrona şükür.
Anlatıyorlar
kırklar, dinliyorum dikkatlice.
Hep bildiğim
yerden geliyor anlattıkları, yakındıkları.
Bizler nasıl
ve neresinde bıraktıysak kırklı yaşları,
Aynı filmlerin
daha da azgın, amma daha da renksiz, daha
da zevksiz, daha da neşesiz versiyonları
hala vizyonda üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen. Kapalı gişe oynuyor ve
de.
Aktör ve
aktrisler değişiyor,
Dekorlar
falan da,
Giriş gelişme ve sonuçlarsa hala ve hep, aynı.
Giriş
bölümünde değişiklik olmuş sadece.
Seks iyice öne
çıkmış, gelmiş başa oturmuş iyice.
-
Merhaba,
Ve seks. Sevişme
değil, seks. Sevişmek için sevmek gerekir. Seksin sevgiye ihtiyacı olmaz. Vakit
kaybetmek istemiyorlar kırklıklar. Olursa bonus geliyor sevgi onlara, şart
değil. Burçlar ne derse o olmalı gibi de. Yıldızlar da. Tutunacak dal arama
telaşı da var sanki.
Vakit
nakittir, yatar kalkarım, en nihayet bir çizik daha atılır diyorlar zahir. Her
bir çiziğin neler götüreceğini bilememenin, biliyor olsalar da kabullenmemenin vurdum
duymazlığıyla şimdilik. Şimdilik.
Bizim kırklı
yaşlarımızda romantizm vardı hala. Sevgi vardı hala. Gerçeğinden hem de. Aşk
bile.
Merhabanın
peşinden, dalınmazdı yataklara. Buluşmalar, konuşmalar, fingirdemeler, kahveler
içkiler içilir, yemeklere çıkılır, gezmeler tozmalarla heyecanlandırırdık yürekleri.
Coştururduk ruhları.
Gülerdik,
güldürürdük. Bol bol gülmek çok önemlidir sevişmeden evvel.
Hatta öyle
daha işin başında ev ziyaretleri bile yapılmazdı. Yapanlara da pek itibar
edilmezdi sevgili olmaya doğru niyetler varsa. Sahte gelirdi. Bana geliyorsa
iki günde, başkalarına da gider, gitmiştir, kıymet vermiyor demek ki, tene,
dokunmaya, esas olarak bana, diye
düşünülür, uzaklaşılırdı o kişiden, eğer
ki sevgiyle beslenen sevgili arzusuysa gönüllerde
yatan.
Şimdi,
Önce seks
yatakta, yani ilişki başlıyor,
Sonra
üzerine acıkınca,
Yemek
yatakta da olur, bir yerlerde de, yani ilişkinin olgunluk dönemi,
Üstüne de
kahve, yani ilişki biterken. O kahve artık nereye denk gelirse. Hatta, kahve
yerini telefondan atılan mesajlara bile bıraktı yerini.
Seksle başlıyor,
veda kahvesiyle, mesajıyla bitiyor. Bunun adına da ilişki deniyor, sevgi
deniyor. Kişilerde birbirlerine sevgilim diyor. Hatta, malumunuz, aşkım diyenleri
bile var, aşktan utanmadan.
Amma,
Anlaşamadılarsa
hani ilişkinin hemen başlarında, yani sekslerden hemen sonra,
Olsun, hiç
de önemli değil bir eksik bir fazla yataklardan gelip geçenlerin skorlarında.
Benim kafa, hala
eski kafa.
Uğraştım,
didindim bende çağa ayak uydurayım diye, amma benim kafa bir türlü basmıyor, bir türlü kaynaşamıyor
yeni kafalarla.
İlişki ne
yöne gidecek, gidecek mi,
Nasıl
ilerleyecek,
İlerleyecek
mi,
Daha neyin
ne olduğu belli bile değilken, en önemlisi daha henüz emin bile değilken kendinden,
Seks niye
ki?
Tenlerin tanışması,
sarmaş dolaş olması daha ilk anda ve bir
anda, ya müthiş bir aşkla gelen şehvetten olur,
Ya da neden
yani? Ki, şehveti ya açlık yaratır, ya da aşk. Açlık var o kesin, her şeye karşı
açlık var artık insanoğullarında. Aşka yok o açlık, o da kesin amma.
Çapkın
kadınlar olmuşlar, kırklıklar.
Kırklarının son yıllarına gelmişler durağanlığa
yaklaşırken ve kadınlıklarının en hanımefendi güzelliklerine ve zarifliklerine doğru süzülürlerken,
Kırkların başları
ve ortalarında pazarda hareket bol. Yazıyorlar, bozuyorlar hızla. Mekanik
makineler gibiler. Sevgiden uzaklaşınca hırçınlaşmış ruhlar, aç bedenler, neyi nereden nasıl
verirsen, hangi dişli ne yöne doğru, hangi hızla hareket edecek en baştan
görüyorsun fazla çaba sarf etmeden.
Deneme yanılma
metoduna,
Beden yordamını
da ekleyerek arıyorlar sevebilecekleri erkekleri
kırklarının başlarına yerleşmiş kadınlar.
Panik iyice
hızlandırıyor kararlarını. Hızlandırılmış kararlarsa, yanlış sonuçlar
doğurdukça, panik artıyor iyice.
Bir kadın on
yirmi otuz erkekle seks yaparsa, sevişirse ömrü boyu,
Ömrünün ellili
yaşlarına geldiğindeyse yalnızsa hala,
Duygusal
anlamda, yüreği boşsa hala,
Elini
sevgiyle tutmuyorsa bir el hala,
Veya fit
olmuşsa, otuzlarında kırklarında belki de yanından bile geçemeyecek bir erkeğe,
Ne düşünür
acaba? Kendi öz eleştirisinde ne denli samimi olur acaba? Hala öküz
muhabbetinden medet umup, özeleştiri yapmaz mı hala acaba?
Geçmişinde
ki ilişkilerini düşünür mü mesela?
Geçmişinden
biri için bir ahh çıkar mı yüreğinin derinliklerinden?
Keşke der
mi?
Gelişmiş,
olgunlaşmış duygu dağarcığı,
Suratını bir
an için bile olsa geçmişten biri için kırık bir pişmanlıkla buruşturur mu
acaba?
Bilemem.
Ben erkeğim,
kadınlar bilir.
Erkeklerde
durum farklı.
Çok büyük
bir aşk, çok haz veren bir seks yaşanmamışsa, çok özel bir şeyler
paylaşılmamışsa,
Erkekler
hatırlamazlar bile ne o kadını, ne de yaşanmışlıkları.
Tarih olmuş
gitmiştir o kadın belleklerden, tenlerden, gözlerden çoktan.
Kırklık
erkeklerse hiç hatırlamayacaklar geçmişlerinde yaşadıkları ilişkileri, biz
ellilikler kadar bile.
Onların
skorları daha yüksek,
Kuşak
farkından.
İşin raconu
gidince,
Romantizm
iki saatlik patlamalara dönüşünce,
Gönül
çalmak,
Anlık
cazibelere kurban gidince,
Yalnızlıkla
çırpınan ruhlara ait bedenler olmadık anlarda olmadık insanlara sarılarak
uyudukça,
Açlıkla tatminsizliklerle
kıvrananlar, orgazmın boşalmanın peşlerinden koştukça,
İlişkilerin ne
sevecenliği kaldı, ne heyecanı, ne de o yumuşak naif romantikliği,
Hepsi eridi
gitti çarşafların üstünde,
Hızla
başlayan, aynı hızla biten ilişkilerin içinde.
Aşkı
saymıyorum, aşkın adı bile geçmiyor zaten.
Çok sevimsiz.
Kırk
yaşındaki kadınların bir kısmı diyorlar ki,
Seksi öne
almayınca, erkekler iki üç aramadan sonra baktılar ki seks yok,
Çekip
gidiyorlarmış.
Höyt,
Lafa bak
yahu.
Eskiden
seksi önden isterlerse erkekler, kadınlar çekip giderlerdi,
Vay amma öküze
çattık diye,
Şimdilerde,
Seksi öne
almak şart olmuş kadınlar için,
Erkek çekip
gitmeden,
En azından
bir iki denesin bakalım doğru adam mı gelen erkek diye.
Vay babam
vay. Boncuk var da, alıp bakacak…
Ellilik
olarak bakınca hayata,
Çok sevimsizleşti
ilişkiler.
Veren
verene.
Sok çıkar,
olmadı mı? Dön arkanı git.
Sev okşa
bile diyemedim... Sevmeyi okşamayı bilen mi var. Sevmeye, sevişmeye,
kaynaşmaya, birbirinin tenini tanımaya vakit mi var. Sevgiyle okşanmayı, okşamayı
hatırlayan mı var. Ben demiyorum, kırklıklar diyor.
Diyor amma,
sor şimdi yemin ederler demedik diye de. Patron varsa, onu şahit tuttum da,
içim rahat döktürüyorum.
Soka çıkara
yuvarlanıp gidiyor toplumun büyük bir kısmı demektir. Aynı ve aynen ülkenin
hayatı gibi. Bir ülkenin yaşam kalitesine, huzur ve mutluluk seviyesine bakmak
isterseniz en güzel ayna, o ülke de yaşayan
çiftlerin mutluluklarının dozlarıdır. Mutlu çiftlerin sayılarıdır.
Kadınlar
iyicene çanak tuttular aşksız, sevgisiz ilişkilere.
Kadınlar
çanak tuttular zaten seks için kadınların peşinden koşan erkeklere.
Ehh, kadını
erkeği dalınca seksin göbeğine, seksi ilişki zannetmeye başladılar şimdilerde insanlarda
bizim ülkede.
Deyince ben,
Saldırıyor
kadınlar üstüme. Hele kırklar falan deyince,
boğmak geliyor içlerinden. Amma doğru.
Doğruda,
Erkeğiz ya,
öküzüz ya, ne desen boş, ne desen boşa.
Kadının
cinsel tercihlerindeki özgürlüğünden
mana,
Kadının
hanımefendiliğini alıp götürmesi midir acaba?
Yoksa,
Baktılar ki kadınlar
beyefendi kalmadı ortalıkta,
Ne işimiz
var hanımefendilikle falan mı diye düşünüyorlar acaba?
Sona kalan
dona kalmasın diye mi,
İniyor
çıkıyor donlar büyük bir hızla,
Bir aşağı
bir yukarı yoksa?
Sevimsiz.
Çok hem de.
Kadın
kendine saygı duymazsa,
Öküzün kabahati
ne?
O da gelir,
Otlar,
bildiği gibi.
Yirmi dört
saat açık kapısı meranın,
Neredeyse.
Hem yaşım ilerliyor, hem de değerlerimin yerleri
ve de şiddetleri değişiyor hızla ve kalıcı ve de gittikçe açılıyor mesafem yeni
kafalarla.
Hem de,
benim ne içim,
Ne dışım,
Ne midem, ne
ruhum, ne gönlüm,
Ne de
bedenim,
Bu halleri,
Ne
kaldırıyor, ne de hazım edebiliyor artık.
Dona
kalıyorum şaşkınlıktan, donlar hızla inip kalktıkça.Sona kalan dona kalmasın diye mi,
İniyor
çıkıyor donlar büyük bir hızla diye düşünüyor insan haliyle.
İnsanların
tenlerine,
İçlerine
aldıklarına, içlerini açtıklarına, içlerine girdiklerine olan sevgisiyle
saygısıyla,
Ülkenin
siyaseti ve de ülke insanının yaşam kalitesi de aynı seviyede gidiyor.
Seviyede,
Seviyesizlik.
Çok sevimsiz.
Sonra,
diller de aşk,
Gönüller de
aşk,
Ruhlar da
aşk,
Oldu.
Donlara baktıkça,
aşkta dondu kaldı ki, aşk yok oldu gitti memlekette.
Aşk için,
Aşık olmak
gerekir bir kere.
Seks yaparak
aşık olamazsın bir kere.
Tersidir,
Aşık olduğun
için sevişirsin bir kere.
Aşık olup sevip
sevişip sevince, dolarsın yeşerir çiçekler açarsın,
Seks yapıncaysa,
boşalır kurursun bir kere.
O yüzden
kuruyor bir kuşak daha bizim memlekette.
Sevgisizlik,
sevmeyi becerememek,
Bir kuşağı
daha eritiyor bizim memlekette.
Seksin işi
zordur. Seks çok şey ister.
Seks kalça ister mesela, meme ister, bacak ister,
omuz ister, sırt ister, el ayak, parmak, dudak, topyekün bedende ne var ne
yoksa hepsini ister.
Zor iştir
seks.
Aşkın işiyse
kolaydır.
Aşk ne kalça
ister, ne meme, ne bacak, ne sırt…ne o ne bu, ne de topyekün beden.
Aşk tek bir
şey ister,
Göt.
Amma,
O götte,
Kendine,
Hanımefendi,
beyefendi,
İçinde zerafet,
incelik, sevgi, saygı, sabır, sadakat taşıyan,
Kocaman sevecen
bir,
Yürek ister.
Kalça var,
meme var, kol bacak, el ayak varda,
Esas için gerekli
olan, esas olan,
Göt yok,
İnsanlarda.
Bizim memleketin
durumu gibi aynen.
Yürek desen,
Sakatattan sayılıyor artık, amma,
Şimdilerde,
Gözde olansa,
Koç yumurtası,
bulansa anında,
‘Göt’ürüyor
zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder