Bilgiç’ten Sevgi’ye Son Mektup – 16.05.2012
Gelince dönemeçlerin başına, o dakika yüzleşiyoruz korkularımızla.
Ve de,
Bilgiç’ten Sevgi’ye Mektuplar – 14.05.2012
Bazen bazıyerlerini beğeniyoruz, bazen bazı yerlerini çok seviyoruz,
-Şurasını biraz daha bu renge boyasan,
- Burasının şeklini şöyle değiştirsen
-Oraya şu sesi eklesen bu sesi de ilave etsen
Tek beden,
Tek bir ruh,
Tek bir evde, tek bir yuvada,
Bardağının dolusu belli, boşu belli.
Ki yanlışsa bütün bunlar, ki beyhudeyse bu laflar,
Amman bana haber verin,
İle, dala bağlanmış uydur kaydır,
Bir gariban salıncak.
Bilgiç’ten Sevgi’yeMektuplar – Gerçek ‘Sen’i yok saymaya karar verdin mi, 11.05.2012
Zordur.
‘Kendi’nden,
Gelince dönemeçlerin başına, o dakika yüzleşiyoruz korkularımızla.
Ya yenip korkularımızı dönüyoruz dönemeçleri, ya da yine aynı korkular dönemeçlerden geriye döndürüyorlar bizi. Buraya kadar normal. Anormal olansa, geriye doğru giderken de yol kat ettiğimizden, ilerlediğimizi zannediyoruz aslında hayatımızın içinde gerilerken.
Ki, ilerleyen aslında sadece zamanken.
Bir o yönden, bir diğer yönden,
Aynı yolda gidip geliyoruz,
Kat edip duruyoruz,
Silkip atamadığımız korkularımız nedeniyle.
Veya,
Varsa cesaretimiz, kurtulmayı göze alabiliyorsak korkularımızdan, dönüveriyoruz dönemeci,
Geliyoruz yeni bir yol ayrımına da belki,
Yürüyüp gidiyoruz,
Yeniliklere, yenilere, yepyeni.
Ya hayatınıyaşarsın,
Ya da yaşayan hayatların seyrine düşersin dönemeçlerde.
Biri bakar, bir onun için yapar zaten.
Bakan olmak korkunun eseri,
Yapan olmaksa, cesaretin.
O cesaret bazen ruhundan gelir, bazen aklında, bazense gönlünden, yüreğinden.
Bazense,
Hepsinden birden.
Kaymaklısıolur o zaman
Ballıkaymaklısı hem de.
Bazense,
Kaçarsın.
Kaçmak da cesaret işidir ha, bile bileyse hem de.
Bilirsin ki güzele kavuşacaksın kaçmazsan,
Amma gücün tükenmiştir, bezmişsindir, ilerleyemesin, tıkanırsın, pes edersin bazen.
Pes etmekte cesaret işidir ha.
Bırakmak peşini her şeyin.
Salmak gibi, havlu atmak gibi.
Çok cesaret ister, vazgeçmek.
Hele ki, korkularımızı tanıyorsak, hele ki o korkularla yaşamaya devam etmeye vermişsek kararımızı,
Ve de o yüzden,
Farkında olarak, bile bile girmiyorsak dönemeçlere,
Çok yürek ister,
Vazgeçmek güzelliklerden farkında olduğumuz korkularımız adına,
Ve de terk edememek korkularımızı her şeye rağmen.
Vazgeçmekte yürek ister.
Güven de tıkanıyoruz.
Korkuların dibi, güven.
Önce kendine, sonra birisine, birilerine.
Güvenmedi mi birilerine, birisine, yıkılmıyor akıllısı,
Açık, aralık bırakınca,
Güven kapısını,
Demiştim zatenlerinin tesellisiyle,
Yıkılmadan atlatıyor kendince kazıkları giren, hazırlıkları taa en baştan yaptığı için yarım porsiyon ilişkilerinde.
Yıkılmadın mı, kendine güvenin de artıyor zaten.
Arttıkça güvenin,
İyice sarılıyorsun kendine, güvene aralık bıraktığın kapılarını iyicene kapatıp sevgiye.
Kendin kadar mutlu olup, kendin kadar sevinip, üzülüp yaşayıp gidiyorsun,
Artık,
Benliğinin ayrılmaz parçası olmuş korkularınla sarmaş dolaş kendine ait hayatın içinde,
Girmeden dönemeçlere.
Kendi dairen içinde turlayarak geçiriyorsun ömrünü.
Genişletsen dahi çemberini dairenin,
Yine de dairenin içine sığınarak, yerleşerek.
Kendi zenginliğin içinde, amma,
Sonsuz güzelliklere sahip yaşamın, senin zenginliğin içine hapsolmuş kadarıyla.
Güveni halletmedin mi,
Kurtulamazsın korkularından.
Kurtulamazsan korkularından,
Sevemezsin kimseleri çok yürekten.
Formül bu.
Eğer ki,
Sevgiyle gelen mutluluksa hissetmek istediğin en derinlerinden.
Birini,
Kendin sanmak.
Birinin kendisi olmak.
Vay, amma cüsseli oldu bu lafı yazmak.
Cüsseli olmayansa, güdük olansa, sevdiğini yarım porsiyon sevgiye boğmak. Yarım porsiyona fit etmek, fit olmak.
Aşk mı sevgi mi derseniz eğer,
Vadesine bakın derim, neye aşkmış, sevgiymiş bu bakalım derim.
İnsanaysa aşk,
Vade belli. Yok bunun ömür boyu ruhu gebertircesine eriteni, coşturanı, heyecandan heyecana koşturanı.
Sanata, yaşamaysa aşk, yaratmayaysa aşk,
Vadesi sonsuza kadar, vadesi ömrün kadar, hiç bitmez hep tazelenir, hep doldurur yüreğini, benliğini.
Sevgiyse eğer,
Her neyseler, insana, dağa, taşa, börtü böceğe, çiçeğe, ağaca, denize, ırmağa, ota, kediye, köpeğe, kuşa, her tür canlılara,
Gerçekse yürektense sevgin eğer,
Hiç bitmez. Hiç erimez, hiç yok edilemez ne ruhunda, ne de gönlünde.
İnsana,
Aşk haşindir, kırar dökerde sever okşarken.
Aşk gaddardır, bencilliktir, aşk adamı kör eder.
Sevgiyse eğer,
Hep korur hep sarar hep sarmalar. Hep yüceltir, hep çok kıymet verir, hep mutlu etmek ister, hep mutluluk vermek ister.
Sevgi,
Sevdiğinedir. Bencil tek tarafı, sevdiğinin mutlulukla gülümsemesiyle içine dolan o müthişhazlar, o müthiş keyiflerdir.
Aşklar, korkuları taşır içinde.
Aşkta güven olmaz. Aşk vazgeçmektir. Aşkta cesaret, aşkınadır. Cesurca yaşamaktır aşkını.Aşkını yaşarken hayattan vazgeçmektir aşk. Bodoslamadır. Her şeyi kırmaktır, yok etmektir aşk. Yeter ki o anlar yaşansın diye.
Her şeyden her şeye, her yerden her yere kapılıp çağlayanın karşı konulmaz debisine,
Sürüklenmektir aşk. Bedelleri bilinse de bilinemese de.
Aşk üzmektir, çağıldaması sona erdiğinde. Yok edicidir aşk, yaşarken de, bittiğinde de.
Tüketicidir aşk. Tükettikçe çoğalandır aşk. Ta ki bir gün tüketecekleri bittiğinde, tüketecek bir şeyi kalmadığında, umursamadan,
Çekip gidendir aşk, anlayışsız, affetmezdirve de,
Terbiyesizce. Bir gün aniden girdiği kapının, bacasından çekip gitmektir aşk.
Sevgiyse,
Güvendir sadece. Kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Vazgeçmemek değil,
Vazgeçememektir,
Sevgi.
Korkmamaktır.
Yavaşça saran ruhunu,
İçine işleyen,
Kalandır, kalıcıdır sevgi.
Kıyamamaktır sevgi.
Mutluluğu alan değil, verendir sevgi.
Dönemeçleri el ele dönmektir,
Her bir yol ayrımında, birlikte karar verip, birlikte yürümektir hayatın içinde sevgi.
Çoğaltandır sevgi.
Anlayışlıdır sevgi.
Huzur verir sevgi.
Saygıdır sevgi.
Affetmeyi bilendir sevgi.
Sevemediğimiz için hep korkularımız.
Bir türlü sevmeyi beceremediğimiz için,
Güvensizliğimiz.
Sevgiye izin vermediğimiz için, hep,
Yarım porsiyon ilişkilerimiz.
Tabağın boştarafından gözlerimizi kaçıra kaçıra,
Doluyla oyalanırken,yaşanan,
Mutluluklarımız bile yarım porsiyon, hep kırılgan o yüzden.
Sevmeyi bilemedin mi, beceremedin mi, işin zor,
Mutluluktan yana. Sevmekten ve sevilmekten fırtmayıda alışkanlık edindin mi bir kez,
Güvenemedin mi sevgiye,
İşin zor,
Hayatın güzelliklerini tam porsiyon yaşamak adına.
İşin zor,
Korkularınıterk etmek adına.
Hayata bakan mı, seyreden mi olmak istiyorsun dönemeçlerin kıyısında köşesine kenarında, önündenyürüyüp de geçenleri, içini çeke çeke, için çeke çeke,
Yoksa,
Hayatıyaşayan mı olmak istiyorsun, her bir dönemeçte, her bir yol ayrımında çeşit çeşit, rengarenk,
Sevdiğinle, sevgiyle,
El ele.
En önemli dönemeçtir hayatının içinde,
Sevgiye güvenmek.
Ya döner gidersin o dönemeçten gerisin geriye,
Ya da, yürür gidersin, yolun doğruca sevgiye.
Ve de korkularını,
Bir tek sevgi yok eder,
Güvenirsen,
Birine.
En büyük korku, güvenmemektir, güvenememektir sevgiye.
Halledemedin mi bunu,
Halledemiyorsan bunu,
Kendini bile sevemiyorsundur yeteri kadar,
Kendine bile güvenemiyorsundur yeteri kadar, bu böyle biline.
Ve de bu nedenle, ve de güvenmedin mi sevgiye,
Tam porsiyon mutluluk adına, tam porsiyon refah adına, tam porsiyon konfor adına, tam porsiyon keyif adına,
Ne yaparsan yap, ne edersen et,
Artık iyi bilmelisin ki,
Her şey nafiledir,
Her şey beyhude.
Sevgi dönemeci,
Korku tünelinin,
Bitimi.
Son korkundan sonra,
İlk sevincinse,
Sevgi.
Karar senin.
Ben verdim kararımı.
Sevgili Sevgi’ye bilgi notudur;
Düşündüm taşındım, takkemi önüme koydum, eksiklerime fazlalıklarıma baktım, ilk elli senenin muhasebesini yaptım geçen süre içinde. Ve de din değiştirmeye karar verdim. Bu kararımda senin de çok büyük bir katkın oldu. Bu nedenle sana teşekkür ederim. Sen beni sevsen de sevmesen de, ben seni sevdim. Bu yüzden,
Bundan kelli,
Benim dinim imanım,
Sevgi.
Baştan aşağıbin kez arınmam gerekiyorsa da,
Arınırım, yıkanırım, silkelenirim.
Sevginin abdesti olur mu diye düşündüm,
Var.
Kızgınlıkları,nefretleri, kırgınlıkları, küslükleri, korkuları, vahşeti, dehşeti, yalanıdolanı, sahtekarlığı, sahteliği, kandırmaları, saygısızlığı, kıskançlığı, iki yüzlülüğü yıkıyorsun kazıyarak söküp atıyorsun her sabah uyandığında her akşam uyumadan evvel ruhundan bıkmadan usanmadan,
Ve de,
Güveni aşılıyorsun her sabah her akşam ruhuna,Ve de,
Her sabah uyandığında, her akşam uyumadan evvel,
‘Seni seviyorum’ diye verince de müjdeyi sevdiğine,
Abdest kısmı bitiyor.
Sonrası ibadetin kendi.
Secde ediyorsun gözlerine,
Sevdiğinin,
Huzur ve saygı,
Sevgiyle.
Bu kadar. Ve,
Kolay.
Kızgınlıklarınla, nefretlerinle, kırgınlıklarınla, küslüklerinle, korkularınla, vahşetinle, dehşetinle, gaddarlığınla, yalanınla dolanınla, sahtekarlığınla, sahteliğinle, kandırmalarınla, saygısızlığınla, kıskançlığınla, iki yüzlülüğünle,
O korku tünelinde,
Yaşamaktansa, ömrünü geçirmektense,
Milyon kez, milyar kez,
Daha kolay.
Yeni dinimiz, sevgi.
Karar sizin,
Aklınız yattıysa,
Önce doğru abdeste,
Sonrada,
Başlayalım bakalım ibadete.
Hayırlısı.Bilgiç’ten Sevgi’ye Mektuplar – 14.05.2012
Yaşlar döndü mü kırkları, ellileri, artık gönüllerimiz çok kıymetli.
Artık bedenlerimiz çok kıymetli. Artık ruhumuz çok çok kıymetli. Ne güzel, demek ki şimdi sıra geldi ve sonunda, sevgi saygı huzur dolu mutlu bir yaşama.
Hazırlıklar bu yönde.
En kıymetli biziz, en kıymetlimiz, kendimiz. En sevilesi, en saygı duyulası, kendimiz.
Bazen gülerek eğlenerek çok da keyiflerini yaşayarak yaşatarak,
Çok da mutlu ederek,
Bazense ağlayıp kırıp üzülüp, çok da çarçur ederek,
Gönlümüzü, yüreğimizi, bedenimizi ve de en kıymetlimiz, en önemlimiz ruhumuzla,
Geldik mi kırklara ellilere, geldik.
İçimiz dışımız kendimize göre, kendimiz kadar deneyimlerle dolup taşarak,
Geldik, geliverdik pıt diye,
İkinci perdenin tam da başına.
Bir şeyi güzel kılanda çekilmez yapanda finalidir, derim hep kendi kendime. Sen finale bak esas, finale.
Eğer ki,
Finali muhteşemse,
Şahaneyse,
Pek de hatırlamayız başlarını o eserin.
Hepimiz birer eseriz artık.
Hepimiz birer sanat eseriyiz artık.
Kendi sergimizin en baş köşesine yerleşmiş, yerleştirmişiz kendimizi.
Kendimizce renklendirilmiş, seslendirilip, şekillendirilmiş,
Hangi rengin altında neyin yattığını,
Hangi biçimin şeklin o noktaya hangi yoğurmalarla, yontmalarla, eklemelerle geldiğini,
Hangi sesin hangi kakafonilerden sıyrılıp da bu berraklığa vardığını,
Kendimizin ezberi bildiği,
Birer sanat eseri,
İnsanlarız bizler artık kırklara ellilere geldiğimizde.
Yıllarca ziyaret ettik, hala da ediyoruz bir birimizin, birilerinin sergilerini.
Seyrediyoruz başkalarına ait sanat eserlerini.
Bazen beğeniyoruz oyalanıyoruz o sergide, bazense beğenmiyoruz çekip gidiyoruz o sergiden.Bazen bazıyerlerini beğeniyoruz, bazen bazı yerlerini çok seviyoruz,
Bazen büyüsüne kapılıyoruz,
Bazense başlıyoruz kritiklere.-Şurasını biraz daha bu renge boyasan,
- Burasının şeklini şöyle değiştirsen
-Oraya şu sesi eklesen bu sesi de ilave etsen
Diye de,
Ahkamlar kesiyoruz başkalarının sanat eserlerinin önünde.
Ki,
O sanat eseri istediğimiz, arzu ettiğimiz, hayalini kurduğumuz gibi olsun diye.
O eserle hayatımızı,
Kendi bildiğimiz gibi, kendimiz için geçirelim diye.
Hem de o eserin sanatçısını gerçekten çok da gönülden kemiğimize iliğimize kadar sevmeden, sevmiş olmadan. Ki,
Sevilesi hale dönüştürelim kendi hayatımızı diye, hem de hiçe sayarak bir anlamda sanatçıyı,
Ismarlama,
Bir sevgili yaratalım kendimize diye. Amma uğraşlar vermişim, vermişler bugüne kadar insanlar bu uğurda diye,
Düşünürken,
İçimden akan ilk,
Ne ayıplaretmişiz yahu ve de ne ayıplar etmişler bize yahu, oldu.
Ne büyük bir haksızlıktır aslında bir insanın kırk elli yılda ortaya koyduğu bir eser için,
Ahkam kesmek çok ve gerçekten tam olarak yürekten sevmeden hem de o insanı, ki,
O kırk elli yılın biriktirdiklerini, bildiğin gibi renklendirmeye, biçimlendirmeye,şekillendirmeye çalışmak yeniden iliklerinde hissetmeden o insanı,
Ne ayıp aslında, ne büyük bir saygısızlık aslında, ne müthiş bir haddini bilmezlik aslında.
Hepsini topla alt alta,
Ne büyük bir haksızlık aslında o insana.
Hiç dokunmadan,
Hiç orasınıburasını çekiştirmeden,
Olduğu gibi nasılsa ilk gördüğün anda,
İlk defa karşısına dikildiğin anda,
İlk defa dokunduğun anda,
Her nasılsa o eser,
Onu sevdin mi sevmedin mi, beğendin mi beğenmedin mi ona bakmak yerine,
O eseri,
Sevebileceğin hale getirmek için o eserin sanatçısının orasını burasını didiklemek, çekmek çekiştirmek,
Ne büyük bir ayıp aslında,
O eserin sahibine, o kişiye.
Bizler,
Kırklara ellilere gelene kadar,
Bazen ince eleyip sık dokuyarak,
Bazense,
Bodoslama dalıp,
Çok eser sevdik beğendik sergilerde, belki de sanatçısına çok da fazla bakmadan, değer vermeden.
İçlerinden evimize taşıdıklarımızda oldu.
Bazen de daha çok sanatçı oldu sevdiğimiz, amma eserlerini tenkit ettiğimiz.
Sonradan,
Beğenmediğimizi, sevmediğimizi fark edip iade ettiklerimizde oldu,
İade almayanları,
Çöpe sokağa attıklarımızda.
Normal. Sanata, sanatçıya sevgi ve saygı duymuyorsan, normal. Hele o yaşların yaşam acemiliğinde. Ki, zaten döndü dolaştı bizi de buldu ektiklerimiz.
Sanata sanatçıya saygı duymuyorsan,
Sanatta sanatçıda sana saygı duymaz, seni de iade ederler, olmadı çöpe sokağa atarlar, bu da normal.
Sanatçıyla eserinin nasıl bir birinden koparılmaz, ayrılmaz bir bütün olduğunu çakamamanın sübyanlığını yaşadık, yaşattık kırklara ellilere kadar.
Sanatın seni mest eden tarzını, üslubunu bulması zaman alır hayatında.
İlk başlarında ve de devamı yıllarında yaşamın, bir çok birbirinden farklı tarzlarından tarzlarına,
Üsluplarından üsluplarına sekerken,
Zamanla,
Elenmeye başlar bazıları yıllar geçtikçe.
Yeniler eklenir araya.
Sonra bir gün, gün olur harman döner,
Tarzın üslubun bellidir artık,
Seni mest eden, keyif veren.
Çok geniş ve çok kapsamlı ve de çok çeşide sahip koskoca sanat aleminde,
Bildiklerin, gördüklerin, duyguların,
Seni seçici olmaya zorlar.
Seni coşturanaçeker,
Senin ruhuna huzur verende, senin ruhunu renklendiren de durdurur ayakların seni.
Beğenilerinle yepyeni sevgiler dolar, sevgiler hissettirir bir çok farklı duyguyu tatmış,yaşamış yüreğinde sana göre olanlar çıktıkça karşına. Amma,
Koskocaman sanat aleminin tamamını bilmeden, tanışmadan, gözlemlemeden,
Gelemezsin bu noktaya.
Bilmiyorsan henüz, tanışmamışsan henüz sanatın her dalında her biri diğerinden farklı eserleri, stilleri,
Arayışların devam etmektedir aslında,
Daldan dala,
Tarzdan tarza.
Yani, eserden esere, yani,
Sanatçıdan sanatçıya yani. Hep, ahh bu işte dersin. Dersin de,sonra gözün kayıverir bir ötesine, bir başkasına.
Hep inanırsın ki tamamdır, hep inandırırsın ki tamamdır, amma tam da bilememişsen kendini,
O sanatçısenin, bu sanatçı benim, o sergi senin bu sergi benim gezer durursun, önce kendini, sonrada sanatçıları kandıra kandıra. Ta ki takatin bir gün kesilene kadar. Ve de izin de veririz insanların bizleri kandırmasına da, kendimizi tam da bilemediğimizden.
Sanatçıyız hepimiz,
Kendi hayatımıza ait tabloların, heykellerin, güftelerin, bestelerin, fotoğrafların önünde.
Huysuz olur sanatçılar. Bir o kadar da huylu.
Sevgi doludur sanatçılar. Bir o kadar haşin.
Yaratıcıolurlar sanatçılar. Bir o kadar da yok edici.
Yakın durur sanatçılar. Bir o kadar da uzak.
Şehvetlidirsanatçılar. Bir o kadar da soğuk.
İnsan yani. Bildiğimiz insan.
Çok insandır amma tüm sanatçılar, koparılmaz bir bütünlerdir,
Kendi eserlerinin yanı başından, önünden.
Soracaksın kendine,
Sevdiğin insanın, takdir ettiğin sanatçının, beğendiğin eserinin, önünde durmak,
O eseri evine sanatçısıyla birlikte taşımak,
Ve de kendi eserinin yanında yuvana yerleştirmek istiyor musun, istemiyor musun?
Soracaksın sevdiğine,
Ey sevdiğim, ey sanatçı, sende,
Senin eserini benim eserimin yanına, dibine,
Yerleştirmek istiyor musun, istemiyor musun?
Noktasında,
Verdiğimiz kararlardır,
Bizleri mutluluğa kavuşturan eğer ki derin bir sevgi ve saygı varsa sanatçıyada içinde,
Ve de,
Mutluluktan uzaklaştırandır, eğer ki sevgi ve saygı yoksa veya yeteri kadar değilse içinde.
İnsanlarla kendi sanat eserleri bir bütün.
Ayıramazsın birbirinden.
Yaptıysak hataları,
Ayırmaktan, ayırmak çabalarımızdan kaynaklandı eskilerde, eskiden.
Şimdilerdeyse,
Kırklarda ellilerdeyse,
Elini öpmeye karar verdiysen bir sanatçının, düğmelerini iliklediysen, sevgiyle ve saygıyla eğiliyorsan önünde,
Eserinden gözlerini ayıramıyorsan, sarılmak istiyorsan her şeyinle,
Koluna takıp, koltuğunun altına alıp, ikisini birden,
Önce olduğu gibi,
Kucaklamayıbilmenin,
Zamanıdır artık.
Ya da, sergi sergi gezmeye devam.
Ta ki,
Ola ki,
Hem eseri hem de sanatçısını,
Beğenmek ve sevmek ve saygı duyabilmek adına, sevdiğin beğendiğin saygı duyduğun da ola ki seni sever, seni beğenir sana saygıduyar diye ümitlerle,
Yola devam yılları bugünlere kadar olduğu gibi.
Olabilir, mümkündür.
Gelse dahi yaşların kırklara ellilere,
Herkes de hala yeteri kadar çok emek verip, çok çaba harcamamış da olabiliyor, verdiği çabalar eksikli kalabiliyor, sanata, sanatçılara ve de eserlerine. Ve de en önemlisi, listenin başı, kendine.
Normaldir bu da.
Amma,
Anormalse,
Karar vermemişsen hala kendine ait kendin gibi olan üsluba, stile,
Alıp da koltuğunun altına, takıp da koluna,
Taşımamalısın,
Beğendini sevdiğini zannettiğin bir eseri, bir sanatçıyı,
Ne yuvana, ne yatağına, ne evine.
İzinde vermemelisin,
Taşımasına birilerinin seni ve senin eserini,
Kendi yuvasına yatağına evine.
Kırklar elliler,
İki sanatçının birlikte, yaşamın içinde,
Belki de aynı yuvada evde,
Kendi eserlerini,
Kendi bildikleri gibi,
Amma, mutlaka ve mutlaka,
Birlikte, el ele ve de sevgiyle saygıyla ve de huzur içinde,
Tamamlamalarına izin vermeleri gereken yaşlarının başlarıdır.
Bir birlerinin eserlerinden güzelliklerinden akıllarından becerilerinden,
Saklamadan, gizlemeden, çekinmeden,
Kopya çekip, kendi eserlerine daha da çok güzellikler katma yaşlarıdır.
Ve de iki sanatçı birlikte, yavaş yavaş aheste aheste telaşa kapılmadan, sabırla, sevgine sevgisine güvenle yaslanıp, beraberce sadece kendilerine ait, kendi mutluluklarına ait ve özgü yeni bir şaheseri renklendirme, seslendirme, şekillendirmeve yaratmanın zamanıdır.
Bazen malzeme bitse de,
Bazenışıklar sönse, karanlıkta kalınsa da,
Bazen birinin mecali kesilse de,
Eserin önünden,
Katiyen ve kararlılıkla ayrılmama yaşları, yılları artık kırklar elliler.
Biriktirdiklerini, sanatlarını, ustalıklarını,
Sevgiye dönüştürme zamanı kırklar elliler.
Yalandan dolandan arınmış, korkuların lafının bile edilmediği, sevgiyi mutlak mutlulukla taçlandırma zamanı kırklar ellilikler.
Ki,
Değsin bunca yıldır,
Verilen emeklere, çabalara,
Yaptığın ve de sana yapılan ayıpların bedellerine.
İşte şimdi tam zamanı. Tam hem de.
Final, başlangıçtan çok daha önemlidir.
En önemli kısımdır, final.
Finali muhteşemse bir eserin,
İçine alır, sarıp sarmalar gönülleri, yürekleri, bedenleri.
Coşturur ruhları, azdırır sevgiyle gelen keyifleri, mestleri.
Kırklarla ellilerde başlar hayat esas yeniden. Hala,
Eller ayaklar gözler kulaklar akıllar,
Tutarkenyürürken görürkenduyarken işlerken,
Ve de,
Seksenlerde doksanlarda yüzlerde biter hayat,
Bir koltuğun bir kanepenin köşesinde, bir yatakta kıvrılmış,
Camdan dışarı bakarken.
İşte o an en önemli an. Yüz senede yaşamış olsan, en önemli andır o an. O koltuğun, o kanepenin, o yatağın köşesinde kıvrıldığın son an, en önemli anıdır yaşamının.
Varsa sevgiyle sıcacık tutan biri elini elli yıldır hala,
Varsa gözlerinin içine hala tazecik sevgiyle bakan teki kalmış dahi olsa da tek bir göz,
Al sana yaşanmış,
Şahane bir yaşam.
Al sana,
Muhteşem bir final.
İki sanatçıamma,
Tek el,
Tek ayak,
Tek göz,
Tek akıl,
Tek yürek,Tek beden,
Tek bir ruh,
Tek bir evde, tek bir yuvada,
Tek bir eser.
Adı da,
Mutluluk olan.
Kırklar elliler çok önemlidir,
Sanat sevenler için.
Eserlerini,
Sevgiyle çok daha şaheser kılmak isteyenler için.
Sevdiğinin istediği zaman senin eserini istediği fırça darbeleriyle istediği gibi değiştirmesine,
Eserlerin kaynaşmasına, iç içe geçmesine, aynı ahengin içinde yoğrulmasına,
Sevgiyle ve saygıyla izin verme yaşlarıdır kırklar elliler. İnatlaşmama yaşlarıdır kırklar elliler.
Çok daha muhteşem şahaneler yaratmak isteyen,
Şahanenin adı mutluluk olsun isteyen sanatçıların olgunluğa erişmesi gereken yaşlardır kırklar elliler.
Haydi şimdi,
Ya sergilere, eserini her geçen gün daha da saklayarak kem gözlerden ve de koruyarak niyeti sevgisi belli olmayan birilerinden gelişime kapalı amma günü gün eden,
Ya da doğru sevgiye.
Tabii ki,
Gerçekten, iliklerine kadar, gönlünün en diplerine kadar,
Seviyorsan sevdiğini hissediyorsan eğer.
Ve de,
Seviliyorsan eğer ki.
Ki, o sevgi aranmaz kapıların arkasında, aniden çıkıverir bazen. Bazen de değil, çok nadiren. Çok nadiren de değil, ya bir kez çıkar karşına gerçek sevgi, ya da hayatın boyu hiç çıkmaz, sen çok istesen dahi gönülden.
İşte bütün mesele,
Çıktımı da o sevgi karşına, sevdin mi sende, sarılmayı bilme yaşları o sevgiye kırklı ellili yaşlar.
Neden mi?
Ömrünün sonuna kadar saçının bir teli için bile titreyen biri ile geriye kalan yaşamın boyu beraber olmanın müthiş konforu vardır artık ruhunda.
Sevgiye güven vardır. Sevgiliye, sevdiğine güven vardır.
Demek ki,
Sevgiye, sevene, sevgine,
Güvenmeyi de öğrenmenin yaşlarıymış da kırklı ellili yaşlar ve de kurtulma zamanıymış o güne kadar kuyruğuna bağlanmış tenekelerden.
Ki,
Son saniyende bile olsa, tutup o eli, son kez bakıp o gözlere,
Gerçekten varmışyahu deyip,
Yatağının başında bekleşen,
Gençlere,
Aşkı,
Emanet ederek, göçüp gitmek istiyorsan eğer.
Haydi bakalım, karar senindir,
Ya sergilere,
Ya sevgiye.
Ha bir tercih daha, o da bırak kendini nadasa. Patron kerim, artık ne çıkarsa bahtına.
Kandırmamak için kendimi,
Kanmayasınız da diye,
Kaç kez topladım çıkardım,
Sizde deneyin isterseniz bir kez daha, bir kez daha gelmeyelim keleğe.
İşlem belli aslında,
Yüzden çıkınca elli,
Kalıyor,
Elli.
Ve de artık elimizde ki,
Malzeme bu, malzeme belli.Bardağının dolusu belli, boşu belli.
Tarzın belli, üslubun belli.
Ümitlerin belli, hayallerin belli.
Kadınlığın belli, erkekliğin belli.
Geçmişin belli,
İnsanlığın belli.
Belli olmayan tek şeyse,
Çıkacak mıkarşına bilinmez, gerçek sevgi.
Seni seviyorum diyebiliyorsan birine yürekten,
Seni seviyorum diyenin varsa sana yürekten,
Sevgiye de güvenmek, yaslanmak istiyorsan yeniden sevinçle, sevinçten,
Güvenmeyi öğreneceksin sevgiye, göçüp gitmeden.
Bir gün öğrensen de sevgiye güvenmeyi, o çok gönülden sevgi gelip seni bulmalı ki, öğrendiklerin bir işe yarasın, mutlu olasın yeniden. Ve de bilmelisin ki, unutmamalısın ki,
Elli çıkınca, elli kalıyor,
Yüzden.
İşte bu yüzden,
Sordum kendi kendime var mı onlarla yıldır gerçek sevgiyle tutan elini, gönülden sevgiyle bakan gözlerine, sarılıp uyuyan yatağında güvenle?
Cevap geldi, yok.
İster miydin diye sordum bundan kelli? Cevap geldi, evet.
E be adam dedim kendi kendime ve de hatta bu laflarım dönüp bakınca benim gibi yaşayan tüm sevdiklerime,
İyi de kardeşim, iyi de kardeşler, herkes mi boktan, herkes mi nafile?
Hiç mi kusurumuz yoktur benim, senin mutluluktan yana bu alemde?
Cevap geldi ki, pek yaman. Diyor ki cevap, insan önce dönüp kendine bakmalı sonra da kendi gerçek özüne.
Deyince, bende döndüm baktım özüme ki, kendim çoktan raydan çıkmış, inatlaşıyor özümle de, benimle de.
Özümü kandırmışım ben, inatla sarılmışım demode olmuş kendime.
Doğruyu eğriyi, akı karayı karıştırmışız yine ve de iyice birbirine.
Bildiğime sarılmış,izin vermemişim gerçek özümün iki satır sözüne.
E madem ki inat felakete götürür insanı,
O zaman, hadi bakalım sil baştan dedim kendime.
Ki,
Bildiğim yerden geldi patrona şükür ki, kırklara girdiğimde de yapmıştım bu büyük temizliği, amma tam olamamış belli, eksikli olmuş,
Vakit geç olmadan, bildim gördüm ki,
Mutluluktan yana bu büyük bir fırsattır bu,
Madem çaktın durumu, madem ki çaktırdılar durumunu,
Haydi bakalımşimdi,
Tanıdığım en büyük dönek olarak,
Dön baba bir kez daha, geliş baba bir kez daha,
Daha da doğruya, daha da güzele,
Madem ki yaşlarda geldi,
Çok da yakışır hem ellilerde hem de kalan elli yılda,
Hem sevgiye,
Hem de güven dolu, huzurlu bir hayata ve de nice güzel keyiflere.
Geçmişime ihanet edip, süzülüyorum ondan.
Bundan sonra pilavdan dönmem, kaşığım daha da sağlam.
Yine de,
Amman hata yapmayım, madem ki kalabalığız,
Sizde bir bakın lütfen.
Yanılmıyorum değil mi,
Peşinde koştuğumuz bildiğim kadarıyla kalıcı sevgiyle,
Kalıcımutluluk, kalıcı da bir insanla,
Huzur dolu bir yaşam?
Tamamsa, geçiyorum matematiğe,
Amman sizde kontrol edin, Amman yanlış yapmayalım bu yaştan sonra yakışmaz bizlere.
Bu işin toplamıyüz değil mi? Yüz.
Ehh,
Yüzden çıkınca elli,
Kalıyor,
Elli.
Tamamsa, tamam diyorsanız,
Şimdi kaldıtek eksiğimiz,
Göz göze, el ele sevgiyle mutlulukla huzurla ömrümüzü tamamlayacak,
Bir sevgiliyle,
Bir de mekan.
O da ya nasip, ya kısmet,
Çıkarsa da yırttık, ikinci ellide hallerimiz çift kollu çengi ile bol bol oyun havaları, hem de bağlamadan takımından. Olmadı taksim geçeriz, nasılsa rakımız bol, keyfimiz pek bi yaman.
Sizde bakın doğru mudur bunlar, sizde tartın tamam mıdır bu laflar,
Cevaplarınızıbekliyorum,
Amman tam da ikinci bölümde, basmayalım mandepsiye,
Seksenlerde doksanlarda yüzlerde,
Amman diyeyim,
Yine denmesin ki,
Bu da yanlışmış,
Bu da yalan.Ki yanlışsa bütün bunlar, ki beyhudeyse bu laflar,
Amman bana haber verin,
İçim dışım gelişme oldu,
Bırakın bari çocuk kalayım,
Tek başıma,
Yaşayayım,
O gün bana yeter,
İki oyuncak,İle, dala bağlanmış uydur kaydır,
Bir gariban salıncak.
İçinizde palyaçoolmak isteyen var mı, palyaço? Ben çok istiyorum bugün.
Bugün palyaço olsam, ellerimde fışır fışır kır çiçekleri,
Annesi olmayan küçüğü büyüğü,
Sarılsam herkese tek tek,
Taklalar atsam önlerinde,
Öpsem alınlarından hepsini.
Özlemle akan gözyaşlarını,
Toplasam yanaklarından süzülen.
Boyasam o göz yaşlarını,
Balon yapsam her birini,
Mavi, pembe, sarı, yeşil, mor, turkuaz, turuncu,
Havalara atsak o balonları,
Göklere savursak o balonları,
Aktıkça göz yaşları daha da,
Daha da çok balonlarımız olsa bizim,
Gökyüzünü ışılışıl pırıl pırıl,
Gökkuşaklarıgibi bezeyen.
Annesi olmayan küçüğü büyüğü,
Kahkahalarla gülsek,
Çok eğlensek bugün,
Gülen eğlenen çocuklar,
Çok sevindirir anneleri, mutluluktan sevinçten.
Milyonlarca rengarenk,
Yüreğimizdenuçuşan,
Sevgi balonlarımızın hepsi,
Cennete ki,
Güzeller güzeli,
Tüm anneler için bugün, sevgiyle doldurduk içlerini, hem de çok çok gönülden.
En komik palyaçoyum bugün,şaklabanım, maskarayım,
Yeter ki,
Bir küçücük gülümseme,
Geçsin diye içinizde ki,
O en afacan çocuğun,
Güzel yüzünden.
‘’Yaşayan yaşamayan tüm annelerin, karnında bebesini taşıyanların,
Anneler gününü sadece bugün değil,
Her gün kutluyorum’’.
Bilgiç’ten Sevgi’yeMektuplar – Gerçek ‘Sen’i yok saymaya karar verdin mi, 11.05.2012
Bir kez, ilk tepkin, ‘Beni kimse anlamıyor’ olur. İşin matrak tarafı, en çok bu denli akıllı, becerikli ve güzel kadınların tekrarlıyor olmasıdır bu sızlanmayı.
Anlaşılamadığını iddia etmekse,
Sevilmek, yeterince sevilmediğini zannetmenin telaşıdır da aslında bir anlamda.
Sevilmek için, sevsinler sevilen olsun diye ömrünü veren insanlar var, zigzaglarla geçen hayatlarının içinde.
Sevgi ümidiyle atılan zigzagların nedeni de zaten,
Kendine göre değil de,
Başkalarına göre yaşadığını bilememektir, çakamamaktır temelinden.
Başkalarının hayatlarına kaynamak,
Başkalarının beğeneceği insan olmak telaşıdır ki,
Yeter ki sevilsin, daha da çok sevilsin diye.
İçlerinden seçmece hangi ‘Sen’i sevsinler içindir bu uğraş,
O genelde meçhul amma.
Bir sürü ‘Ben’ var,
Bir sürü sürprizler yatıyor özümüzde.
Her şeyden var, hiç birinden yok aslında.
Amma,
Bir tanesi var ki,
Esas olan ‘O’.
Esas olanın ne olduğunu keşfettin mi ‘Kendi’nde,
Esas olan ‘Sen’ her neyse, onunla barışıp ‘O’nu sevdin mi bir kere,
Esas olan ‘Sen’in hayatını ‘Kendi’n gibi yaşamasına izin verdin mi bir kere,
Esas olan ‘Sen’ ve ‘Sen’in dünyana da toplaşıverirler sevenlerin de yürekten sevgiyle,
‘Sen’ hiç merak etme.
Amma,
Daha da öncesinde,
Önce yalnızlık korkunu yok etmen gerekiyor, bu da böyle biline.
Daha da doğrusu,
Önce korkularının tamamını terk etmen gerekiyor ruhunda, özünde.
Terk ettin mi bir kez korkularını,
O zaman ne yalnızlıktan korkarsın,
Ne de seni ‘Sen’ yapan esas ‘Sen’in yaşattığı ve de yaşatacağıs erüvenlerden ne yerde, ne gökte.
O zaman zigzaglar çizmeden ‘Kendi’ hayat yolunda,
Çizsen de ‘Kendi’ esaslarınla, ‘Kendi’nle iç içe, el ele,
Bilinen olursun seveninle, sevmeyeninle herkesin gözünde, gözünün önünde.
Ki,
Anlaşılamamak kaygında, sızlanmalarında tarih olur gider hayat yolunun bir yerlerinde.Zordur.
Amma,
Olur.
Yeter ki karar ver.
Çok sevgiler, çok mutluluklar ıskalıyoruz,
Tembellikten. Veya neremize odaklanmamız gerekiyor bilememekten, yanlış yunluş yönlendirilmelerden, sevgisizliği meziyet sanan sevmeden sevilmenin peşine düşmüş sevgi tacirlerinin bezdirmelerinden.
Ve de,
Kendimize ‘Kendi’miz için harcamamız gereken enerjiyi, zamanı, çabayı,
Başkalarından beklemekten.
Neysen ‘O’sundur işin anahtarı. Anahtar bu.
Net olacaksın. Açık. Apaçık.
Etrafında var olan insanlardan gerçek ‘Sen’i saklamayacaksın.
Olmayanları varmış,
Olanları da, yokmuş gibi anlatmayacaksın, göstermeyeceksin kimselere.
‘Sen’ gibi olacaksın ‘Sen’in kendine ait ‘Kendi’ sahnende. ‘Kendi’dekorunda, ‘Kendi’ sesin, ‘Kendi’ kelimelerin, ‘Kendi’ renklerin, ‘Kendi’ışığınla.
Ki,
Etrafına toplanan insanların özgürce tanıma fırsatı olsun en gerçek ‘Sen’i.
Ki,
En büyük saygıdır önce ‘Kendi’ne, sonra etrafına,
‘Sen’ gibi olarak yaşamanın erdemi.
Kandırmamak gerekiyor insanları.
Beğenmeye bilirler, onaylamaya bilirler ‘Sen’i. Amma ‘Sen’inle yaşamayı öğrenirler,
Sürprizlerinden uzaklaştırmazsan herkesi.
Güven.
Neysen ‘O’sun anahtarının, kolayca bir seferde açacağı kapının kilididir,
Güven.
Neyine güvenecekler, neyine güvenemeyecekler bilmek haklarını alamazsın insanların elinden.
Ne çok şey saklıyoruz aslında,
Annelerden, babalardan, çocuklardan, kardeşlerden, eşlerden, sevgililerden, en yakın dostlardan bile.
Onların duyduklarında hoşlanmayacağını düşündüğümüz, tahmin ettiğimiz.
Kandırıyoruz onları.
Zamanla da ‘Kendi’mizi önce.
Yalan söylüyoruz onlara, ‘Kendi’mize de önce. Ki, düşündüğümüz, tahmin ettiğimiz insanlar mıdır aslında onlarda, tam olarak bilemeden de.
Hep var bu sevilmek ve de sevilen insan olmak telaşı.
Sevilensin, sevimlisin, sempatiksin de belki,
Amma,
O sevilen, sevimli, sempatik insanın tamamı, esas ‘Sen’misin? Hangi ‘Sen’sin? O belli değil.
Olsun, yeter ki sevilesin, sevsinler seni, yalanlarla bezenmiş, gizliliklerle saklılıklarla donattığın ‘Sen’i.
Kaypak da olsan.
Bedeli ağır, bir ömre yayılan,
Ve de ıskalanan mutluluklar dizim dizim sonra,
Kaçmaktan, kaçırmaktan, saklamaktan, yok saymaklardan gerçek ‘Sen’i.
Çocukların mı var, annen baban, akrabaların mı var, eşin dostun arkadaşların mı var,
Hepsi bilecek,
‘Sen’ kimsin. Yazdığın senaryoları değil, çevirdiğin filmleri değil, gerçek ‘Sen’i.
Herkes, hepsi bilecek.
Neleri seversin, neleri sevmezsin, neleri becerebildin, neleri beceremezsin, nasıl yatar, nasıl kalkarsın, ne yer ne içersin, neye sevinir neye üzülürsün, zevklerin deliliklerin neler, kimlerle gezersin tozarsın, eğlenirsin, sevişirsinde hatta.
Her şey apaçık olmalı,
Gözler önünde. Aynanın önünü kapamayacaksın. Başını uzatan görecek ‘Sen’i aynanda. Sıkı mı? Sıkmıyorsa, sızlanmaya devam o halde, ‘Beni kimse anlamıyor’ diye.
‘Sen’in tüm tercihlerin, ‘Sen’in tüm yaşantının en dip köşe bucakları bile,
‘Sen’i anlatır ‘Sen’in etrafında ki herkese.
Bir de üstüne ‘Sen’in anlatmana gerek kalmadan,
Kendini ifade etmek için zorlanmadan,
‘Beni anlayan mı var’ diye sızlanmalarına neden olmadan,
Anlarlar ‘Sen’i. Bilirler ‘Sen’i.
Hatta ‘Sen’i sana bile anlatırlar,
Dinlemesini bilirsen. Hoştur kim olduğunu dinlemek insanlardan. En doğrusunu onlar bilirler aslında, yalana dolana bulanmamışsan. Netsen. Hinleşmemişsen, cinlik peşinde değilsen.
Neden hep senin başına geliyor biliyor musun, mutsuzluklar kırıklıklar?
‘Sen’ bile kendini bilmediğinden, anlamadığından. Bilmediğini, anlamadığını kabullenmemenden. Sevmeyi beceremediğinden.
Çok zor. Amma, doğrusu bu.
Beni anlamıyorlar deyip de,
Ne kenara çekileceksin, ne de susacaksın.
Tam tersi,
‘Ben’ buyum deyip özüne, soka soka insanların gözüne,
Tutup elini özünün, konuşacaksın, hoplayıp zıplayıp gülüp eğlenip ağlayıp zırlayıp sevinip üzülüp yaşayacaksın ‘Kendi’‘Sen’ gibi olan ‘Sen’in sahnende.
Seyircilerin bir kısmı çekip gitse de,
Bir kısmı kalsa da. Seyirciye değil, ‘Kendi’ne bakacaksın‘Sen’. Tribünlere oynamayacaksın ‘Sen’. İşte o zaman,
Kimi söver söylenir kızar köpürür çeker gider, kimiyse sevip okşar eğlenir sever kalır, ölene kadar tam da dibinde. Elinde. Göğsünde. Kucağında. Yatağında. Evinde. Yaşamında.
Amma,
Sövmelerde kızmalarda çok gönülden olduğundan, sevgiler okşamalarda çok yürekten geldiğinden,
Bir de bakarsın, ‘Ben’i kimse anlamıyor ki sızlanmalarında sonunda bitivermiştir dilinde, gönlünde.
İşte o zaman, güvenin mutluluk veren o müthiş şahane konforu, gelip oturur yerleşir sevgilerin, sevenlerinin ve de ‘Sen’inkalbine.
Sakin, telaşsız, huzurlu, mutlu bir hayatın,
Çekirdeğisindir artık ‘Sen’,
Etrafa sevgi veren, ışık tutansındır ‘Sen’.
Sayılan sevilen kişisindir artık ‘Sen’, beğenilmesen de, sevilmesen de, herkesleri rahat ettirensindir artık ‘Sen’.
Çünkü,
Her şeyinle tam olarak, eksiksiz olarak, ‘Kendi’ bütünlüğün içinde,
Bilinensindir herkes için o gün artık ‘Sen’.
Zor işlerdir bunlar. Sızlanması kolaydır amma.
Söylemesi, dinlemesi ayrı zor, kabullenmesiyse bir başka zordur bunların.
Kabullenip de,
Hayata geçirilmesiyse, zor oğlu zordur. Sızlanması çok kolaydır amma.
Amma,
Verdin mi onca emeği,
Bir kez geçti mi de, geçirdin mi de hayata,
Sonrasında da, çok kolaydır artık hayat,
‘Sen’ gibi ‘Sen’inle. ‘Sen’in içinde, herkes içinde.
Sevmeyi bilmeden, yürekten sevmeyi beceremeden,
Sevgiye güvenmeden,
Sevilemezsin,
Ömrünü,
Süse püse becerilere her şeyin en güzeline adasan da, versen de.
Sevmeyi öğrenmek içinde,
Önce ‘Kendi’n gibi olan ‘Sen’i sevmeyi öğreneksin.
Sonrada,
‘Kendi’ne ihanet etmeden,
Gerçek ‘Sen’ gibi yaşayıp gideceksin gözler önünde, gözlerin içine ‘Sen’ gibi baka baka. Çekinmeden, sıkılmadan, utanmadan göğsün dimdik, salınacaksın yaşamının içinde.
O gün,
Bilinen olarak,
Anlaşılansındır artık zaten. Anlaşılmış olansındır artık zaten.‘Sen’i beğenenler içinse, sevilensindir ‘Sen’ artık zaten.
Geriye kalanlarsa, geride kalanlarsa,
‘Sen’i tam da ‘Sen’ gibi anlamış, bilmiş, tanımış,
Amma,
‘Sen’i sevmemişlerdir, sevememişlerdir artık zaten.
‘Sen’de ‘Sen’i sevenlerin ve de sevdiklerinle,
Mutlu mesut yaşayan,
Gerçek ‘Sen’sindir artık zaten.
Sızlanmayan,
Yaşama,
‘Kendi’ gibi,
Gülümseyen,
Öz be öz,
Gerçek,
‘Sen’.
O zaman,
Kolaydır, güzeldir, konforludur, vazgeçilmezdir, yaşanılasıdır,
Şahanedir,
Hayat,
‘Sen’le de,
‘Sen’len.
Karar vermek lazım,
Suflör müsün metinden kulağa dolma?
Yoksa,
‘Sen’ korkmadan ‘Kendi’ tiratlarınla avaz avaz,
Sahnense,
Tüm gezegenle,
Tüm,
Evren.
Hadi,
Yiyorsa, aklım yok benim diyorsan,
‘Anlayanım yok’ diye,
Sızlan bakalım,
Yeniden.
Hem de,
‘Sen’i sen gibi, önce ‘Kendi’n olarak,
Eksiksiz ve tam olarak, saklamadan, gizlemeden hiç kimselerden ve önce,‘Kendi’nden,
Üstünü örtmeden,
Tüm gözlerin önünde, kapatmadan aynanın önünü,
Olduğun gibi kabullenmeyi ve sevmeyi,
Öğrenmeden, öğrenemeden.
Hadi bakalım.
Sıkı mı?
Ha bir de becerebildin mi bak, müthiş,
Yaşasın, ne güzel.
Yeniden doğdun demektir, yeniden.
Hemen işaretleyeceksin o günü takviminde.
İşte o zaman,
Çok hak ettin,
Şenliklerle, partilerle,
Her sene kutlamalısın,
Esas doğum günün o gündür artık, hem de, hiç de ihmal etmeden.
Hem de,
Göğsünü gere gere, tadını keyfiniçıkara çıkara ve de hazır,
Hem de çokcana hala yürekten,
Sevilirken,
‘Gerçek’,
‘Sen’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder