25 Temmuz 2012 Çarşamba

907 KİŞİYE BİR CAMİ DÜŞÜYOR

907 kişiye bir cami düşüyor. 0 – 14 yaş arası 19 milyonu düşerseniz nüfustan, hasta yatağından kalkamayanlar dahil bu sefer 678 kişiye bir cami düşüyor. Ve de hala cami yapılıyor  memlekette toplam cami sayısı 82.693 e ulaşmışken hem de. Ataşehir’e yapılan kimliksiz bir yapıya sahip hem de adı Mimar Sinan Cami 10.000 kişilik hem de, 40 milyon TL. Daha büyüğü Çamlıca’ya yapılacak şimdi, 80 milyon TL miş, yaa...Kök kültürden nasibini alamamış göçebe toplumlar,

Ya anıt dikerler,
Ya da bayrak,

En  son yaşadıkları  yerlere.
Göçmen toplumların,

Kendilerini var etmek,
Fark edilmek,

İçin,
Omuriliklerinden fışkıran bir reflekstir bu.

O yüzdendir ki,
Her yanı  tepeleri dağları bayraklarla doludur,

Ülkemizin.
Ben buradayım.

Burası benim.
Haberin olsun.

Benim değil sanma sakın.
Hata ben Müslümanım da.

Dinimse İslam.
Sakın karıştırmayın  ha…

Komplekstir ağır.
Adamı oradan oraya kafası kesik tavuklar gibi koşturan,

Telaşlar  içinde.
Sanatta kültürde bilimde var olamamış,

Özgünlüğü,
Taklitlerde aramış,

Sevgiden nasibini alamamış,
İtilip kakılmasına tarihi boyunca izin vermiş, kök salmayı akıl edememiş,

Hırçın,
Kadına saygı duymayan, kadını annesi değilse eğer aşağılayan,

Kadın erkek ayrımcılığını destekleyen,
Erkeklerden oluşmuş,

Hep savaşmış,
İşgali hak saymış, soygunu meşrulaştırmış, memleket servetini kişisel geliri zannetmiş,

Toplumların belini büken en ağır komplekstir,
Fark  edilememek telaşı.

Kendi için kendi mutluluğunu yakalamak için kendini geliştirmek yerine,
Heyecanlarla,

Mutluluğu arayan toplumların kanayan yarası. Mesela,
Milli sporcuların başarılarını kendi şahsi başarısı zanneden insanlardan oluşan toplulukların,

Mesela,
Savaşa kavgaya hep meyilli saldırgan toplumların,

Bende bende varım bu dünyada diye efelenerek,
Yırtınarak haykırmasıdır dev gibi bayrakları  dikmek oraya buraya dev gibi direklerin üstüne,

Anıtlar yaratmakta...
Kök kültürü olan toplumlar,

Bu evrimi,
Yüz yıllar, hatta bin yıllar evvel yaşamışlar.

Bu yüzden,
Tibetliler Himalaya dağlarına on bin kişilik yeni bir ibadethane imar etmiyorlar.

Veya,
Anglosaksonlar,

Avrupa’nın göbeğine on bin kişilik yeni bir kilisede inşa etmiyorlar.
Amma,

Arabistan gibi, Anadolu gibi,
Doğu Asya gibi Güney Amerika gibi insanlarının kişisel gelişimleri ülke yöneticileri tarafından engellenmiş ülkeler,

Dünyanın en yüksek binalarını dikerler fakirliklerini ve de eksikliklerini ört bas etmek için. Veya sonradan olma zenginliklerini ilan etmek için. Ve de fark edilmek için.
Azerilerde iyi bir örnek olarak katıldılar bu koşuya. Aynı köklerden amma farklı parametrelerden gelseler bile,

Bende varım.
Büyük devletim ben,

Büyük ulusum ben,
Bak binalarıma ne büyüğüm ben zavallılığı.

Hem dindarım da ben.
Bak dev gibi camilerime,

Diye.
Hatta yetmez avaz avaz ezanlar  okuturlar bu toplumlar en metalik cayırtılarla çirkin sesli müezzinlere ezanın o güzel müziğini rezil ederek,

Hastaya  bebeklere çocuklara yaşlılara saygı duymadan.
Sabahın köründe,

Davullar çalarlar bu nevi toplumlar yine bangır bangır sahur vakit geldi diye.
Geleneklerle,

Çağın gerçekleri arasında dengeyi bağı kuramazlar,
Modern çağın alet edavatından,

Modern yaşamın yeniden yeni  yapılanmasından,
Yenilenmekten korkarlar kendi iç benliklerinde.

Korkaklıklarını gizlemek ve gelişimin modern çağın,
Aslında,

Bir parçası olduklarını genele,
Üst baş,

Mobilya,
Dekorasyon,

Bina,
Araba,

Takı gibi,
Saç baş sakal bıyık gibi,

Görselliklerle ilan ederler,
Ve de bu nevi görselliklerde ararlar modern çağın gelişmişliğini,

İçleri ruhları yani,
Akılları da,

Köhne,
Ve kofken.

Ve de başarılıda olurlar.
Yine kendileri gibi aklı ruhu köhne ve koflardan,

Aldıkça alkışları,
Daha da coşarlar,

Daha da büyük bayraklar dikerler,
Daha da büyük çirkin anıt binalar inşa ederler.

Konut olarak bile.
Aklıyla,

Becerileriyle,
Ruhuyla,

Kendi varlıklarını hissettiremeyenlerin,
Var oluşlarının,

Varlıklarının,
Bilinmesi ve de hep hatırlanması için,

Kullandıkları,
Tek yöntemdir  bu gezegenin tarihi boyunca.

Bizde de aynısı zuhur eylemiştir.İnsan aynı insan. Gelişmemişse. Takvimler hangi yılları göstersede.
Oradan oraya ha bire göçen,

Orayı burayı ha bire işgal eden,
Binlerce yıldır geçtiği yerlerde izi kalsın, iz bırakmak isteyen,

Türkler,
Sonunda kalıcı bir vatan sahip olunca,

Baktılar ki hem de gerçekten kalıcılar hala çekip gitmiyorlar, aslında gidemiyorlar bıraksan yeniden çıkarlar seferlere yarın sabah,
Eh bari,

Dünya alem görsün bizi dediler biz nasıl güçlüyüz, çünkü gücü pazuda gücü fiziksel üstünlüklerde gücü görselliklerde aradıkları için,
Nasıl da ispat ederiz, ki hep ispat etmek iç güdüsünü parlatır fiziksel üstünlüklere sarılmaklar,

Nasılda ispat ederiz varlığımızı,
Cümle aleme deyince,

Başladılar,
Eski usul davranış biçimleriyle yeni anıtlarını dikmeye bu çağda hem de.

En çirkin anıtlarıysa,
En cahil en kişisel deneyimlerden nasibini alamamış,

Din kisvesi altında,
Varlığını toplum içinde ki pozisyonunu korumaya çalışan,

Radikal yobaz,
Dindarlar dikmeye başladılar.

Aslında ne güzeldir caminin formu,
Akan,

Bir kütledir,
Çevreye uyumuyla.

Yeri  konumu ve mimarisi doğrularla bezenmişse amma.
Yan şimdi?

Binlerle on binlerle çirkin,
Estetikten uzak,

Çevreyle uyumu özensiz,
İbadethanelerle doldurduk ülkeyi.

Doldurmaya da devam ediyoruz.
Minare kadar zarif bir yapıyı,

Çirkinleştirmek için bile,
Gerçekten,

Özenle  çalışmak lazım.
O özeni de layıkıyla gösterdiler o camileri inşa edenler.

Ki,
Gereksiz,

Vakit ve de nakit ve de servetlerin hebasıdır inşa edilen camilerin çoğu. Nüfusla orantıladığınızda.
Cuma namazında bile,

Bayram namazında bile içi dışı bomboş,
Binlerce cami var.

Kimsenin  kapısından içeri girmediği. Girmeyeceği.
O zengin inşa edince bir tane,

Diğer zenginde inşa etmek istiyor hem de birkaç tane.
O vakıf dernek inşa edince bir tane,

Diğer vakıf dernek de inşa etmek istiyor hem de beş on tane.
Ki,

Hükümete bir adım daha yaklaşsınlar diye.
Hükümet adamlarının,

Gözdeleri olsunlar diye.
Önce gözde dindarlar,

Sonrada gözde zengin dindarlar olsunlar diye.
Umurlarında  mı,

Çevreye insanlığa  verdikleri zarar?
Milli servete?

İnançlara? Dine? İnananlara?
Hayır.

Neden?
Çünkü körlerin sağırları ağırladığı bir dönem yaşanıyor yeniden bu topraklarda.

Kendileri çalıyor,
Kendileri oynuyorlar fukara kalmış zihniyetleriyle.

Bizlerde kenardan,
Yuh,

Çekiyoruz,
Olan bitene.

Atatürk’ün yaptıklarına takılmadan salt,
Dediklerini,

Okuyun yeter.
Kahve falı açmış daha çok gençken,

Tek tek anlatmış,
Neler olacak bitecek,

Bu ülkede bir gün diye. Malını tanıyor, malından anlıyor.
Hem de,

Evlenirken Latife Hanıma hediye ettiği,
Ve de o güne kadar yaşamı boyu boynunda her an asılı,

Taşıdığı,
Küçük Kur-an’ı Kerimle,

Geçirmişken hayatını.
Camiler,

Gönüllerde.
En güzel camileri ibadethaneleri en güzel gönüller inşa ederler,

Kendileri insanlar kendi  güzel gönüllerinde.
Her yer ibadethanedir gerçek anlamda inananlar için. Her yerde ibadet eder her daim sadece kendi ruhu için ve de tüm canlılar ve de sevdikleri ve de sevdiklerinin ruhu için mutluluklar sağlıklar güzellikler dileyenler.

Kendi gönlü güzelliklerden nasibini alamayanlarda alamamışlarda,
Çirkin,

Camiler inşa ederler,
En olmadık yerlere,

Güzel bir insan olduklarıyla anılsınlar diye,
Ruhu gelişmemiş gelişememiş,

Patrona inancı, dini,
Dünyevi menfaatleri için alet eden,

Gönlü,
Aklı,

Ruhu,
Çirkin kalmış,

Çirkinler,
Aleminde.

Hiç yorum yok: