26 Eylül 2012 Çarşamba

KAPALI SEKS

Dini inançlarıyla kapanmış olan kadınların aşk ve seks hayatlarına ayırdıkları zaman ve enerjinin miktarı nedir acaba? Ki, burada soru şu da aslında. Hayatlarına kaç aşk giriyordur? Kaç flört? Kaç evlilik? Yani aşklarla ve sekslerle gelen  hüsran ve üzüntülerine  de ne kadar zaman ve enerji harcıyorlardır acaba?

Diğer kadınlarla karşılaştırıldığında,
Daha azdır,

Aşklara,
Ayırdıkları zaman ve enerji diye düşünüyorum. Belki de hiç yoktur.

Seksleri bilemem.
Bilemem de, zaten tüm yaşamları boyu bir bilemedin iki erkekle  geçen çok zengin ve çok renkli bir seks yaşamları da yoktur demek abesle iştigal etmek olmaz da  her halde.

Aşkların çokluğu sekslerin çokluğu,
Zihnide meşgul eder.

Duyguları da. Bedeni de. Kötü mü? Değil. Neyin peşinde olduğuna bağlı.
Demek ki,

Kapanmış, dini inançları ve konulmuş kurallara uygun yaşayan kadınların,
Gerek vakit, gerekse enerji ve de zihinleri,

Oldukça fazladır farklı konulara yönlendirebilecekleri,
Diğer kadınlara nazaran.

Hal böyle olunca,
Bu insanlarda hedefledikleri bir ülke için,

Kocalarıyla babalarıyla  ağbileriyle  veya  bekar da olsalar kendileri için,
Kolları sıvayıp,

Çalışmaya başladıkları zaman amaçlarına hizmet adına daha çok verim alıyor olmaları da  çok mümkün çabalarından.
Rakiplerse eğer bir başka insan grubuna,

Rakiplerin  durumu kısaca böyle.
Ki,

Dayanışma, yani tek bir yöne doğru topluca hareket etmek yönünde davranışlara olan alışkanlıkları,
Kitle olarak ahenk içinde yapılanma özellikleri ile de,

Çalıştıklarını da unutmamak lazım.
Çoğunun kocası veya ailesi çalışıyor, gelir kaygıları  yok,  az veya çok idare ediyorlar durumlarını, ki azada tamah ediyorlar yeri gelince kendi sakin ve genişlememiş genleşmemiş yaşamlarında.

Onlara da tam gün çalışmak düşüyor hedefleri uğruna.
Çocukların okulda oldukları saatler bile yeter.

Vızıldayıp ağlaşan ve de dertlenen kesimde de durum tam tersi gibi.
Hadi başlayalım bir ucundan diye kime dersem diyeyim, keşke de zaman yok diyor.

Ki,
Türbanlı kadınlarla konuşursanız onlarda vakitsizlikten şikayet ediyorlar,

Amma,
İki kadının da vaktinin olmadığı konular farklı. Bir kısım keşke diye girdiği sözde başka işlerden siyasete zaman ayıramadığından şikayetçi, diğer grupsa siyasete ayırdığı zamanı yetersiz buluyor ve de keşke daha da zamanım olsa diyor.

Mesela,
Bir kesimin insanları bilmez türbanlı diye adlandırılan bir başka kadın kesiminin,

Gönüllü olarak çalıştıkları,
Direk halka değen direk halka gelir temin eden vakıf ve derneklerin neler olduğunu. Ne gibi çalışmalar yaptıklarını.

Var mı böyle bir envanter elde?
Yok.

Tahminler ediliyor sadece.
Ben bir tanesini iyi biliyorum mesela. Tahminim milyon adet kadının el emekleri karşılığı gelir elde etmelerine neden olan.

Belki sayı milyonun da üstündedir.
Diğer yanda,

Atatürk’çü derneklerin faaliyetlerinin neler olduğundan bile  bihaberiz.
Neler  yaparlar o derneklerde mesela bütün gün?

Atatürk ilke ve devrimlerini yaymak, çağdaş insan olmak çağdaş ülke olmak adına ne gibi yeni kazanımlar çalışmalar yaparlar,
Sokaklara dalıp  inip,

Evlere girip. Meçhul.
Mesela,

Bu denli tepki gösteren bu denli telaşlara kapılan laikliğe inanmış bir kesim,
Neden hiçbir sivil toplum örgütü kurmadı kuramadılar,

Yeni,
Duruma müdahale etmek ve de değişmesini istedikleri düzenin değişimine katkıda bulunmak için acaba?

Akıl mı yok?
Ki zannetmiyorum akıl var bence. Eğitim? O da var.

İmkanları mı yok? Bence var.
Vakit mi yok? O da vardır bence eğer ki çok istiyorsan.

Enerji mi yok? O da var. Görüyor izliyorum enerjilerin nerelere kullanıldığını, demek var.
Her şey var.

Amma,
Yapan yok.

Aşkla seksle evlenmelerle boşanmalarla sevgili meseleleri ile,
Memleket meseleleri arasında mı sıkıştı acaba bir kesim insan?

Veya,
Kişisel hayalleri yani sadece kendine mutlulukları taşıyacak hayal ve idealleri ile,

Memleket için ideal olanların arasına mı sıkışıp kaldılar?
Veya,

Düşüncelerini teorilerini sunumlarında ki heyecan,  arzuları ve isteklerinin pratiğe dönüşerek sonuç almalarına yetecek kadar çok değil mi acaba?
Veya,

Nasılsa olmaz, haybeye ne uğraşacağız bu işlerle diye mi düşünüyorlar acaba derinlerinde?
Veya,

Umurları mı değil çok fazla bir başka düzende yapılanacak bir ülkenin vatandaşı olmak?
Soru çok.

Cevaplarsa,
Sizlerde. Bizlerde.

Yani mutsuz olduğunu iddia eden,
Suratı asık insanlarda.

Bir keresinde,
Aşk çocukları olduk biz demiştim. Uzun aylar evvel.

Belki de,
Gerçekten aşk çocukları olduk ve de çoktan aştık bir çok şeyi,

Çıktık birkaç basamak yukarı farkındalıklarımız ve  gelişimimiz adına,
Ve de,

Artık memleket meseleleri ne halde olursa olsun derin bir mutluluk sarıyor bizleri,
Şartlar ne olursa olsun.

Hayatın bütünü içinde birey olarak yakalayınca mutlak mutluluğu ve huzuru ve keyfi,
Şartların her türü,

Uygun geliyor kabullenmelerimize.
Kabullenmek,

Erdemdir. Belki de o erdeme ulaştık eriştik hep beraber ,
Farkındalıklarımızın,

Bir yerinde,
Farkında olmadan.

Ermiş kişiler olarak artık yaşamın içinde yer alan bir çok şey,
Bu memleket meseleleri dahi olsa,

Detay gibi geliyor bizlere ve de çoktan arındıklarımızın ve farkındalıklarımızın bir yerlerinde eriyip akıp gittiler çoktan özümüzden  düşüncelerimizden.
Gerçekten,

Bilge ve ermiş,
Sevgi ve aşk çocukları olduk belki de.

İyi de,
Sevgi ve aşk çocukları olup kabullenmede ermişlik bilgelik seviyesine çıkıp,

Hayatın bütününde,
Kişisel mutluluğu ve huzuru ve keyfi yakalamışsak belki de farkında olmadan dahi olsa,

O zaman neden tepkiler gösteriyoruz,
Son yıllarda olan biten gelişmelere? O zaman sevgiyle aşkla kabullen ve de tepkisizce yaşamına devam et en bilge en ermiş aşk sevgi çocuğu olarak. Herkesi sev. Her geleni kabul et. O zaman bu feveran niye?

Tersten terse bakınca da yiyorsun gerçeklerin tokadını  yüzüne,
Doğrudan doğruya bakınca da.

Ve de o tokatlar artık hedeflerine ulaşıp acıtmıyorsa canımızı,
Belki de,

Yüzümüz meşin gibi oldu. Ne kızarıyor ne acıyor artık. Aşk ve sevgiden gelen acılar mı meşin eyledi cildimizi acaba?
İzliyorum,

Gözlemliyorum bazen.
Büyük bir merak ve iştahla hem de.

Müthiş bir deneyim toplumsal yapının dalgalanmaları adına.
Müthiş bir deneyim insanoğlu adına.

İnsanın ruh hali,
İnsanın tepkileri, tepkilerinin nevi, nevilerden çıkan çıkamayan sonuçlar adına.

Merak alanına giriyorsa eğer ki,
İnsan,

Al sana bedava şahane bir örnek daha.
Ha ne işe yarar öğrendiklerin?

Hiç.
Merak ettiğimiz ve de öğrendiğimiz o kadar çok şey hiçbir işimize yaramıyor ki,

Bu da işe yaramayanlar listesinde,
Alacaktır  yerini.

Bu coğrafi bölge Anadolu yani, taa Kudüs’e  kadar yani Arap Yarımadası, hatta Balkanlar,
Ege başta,

Dünya’da yaşamın toplumsal anlamda yeni hallerinin yeni olanlarının hep denendiği hep hayata geçirildiği,
Tek bölge Dünya’da.

Dünya’nın gelişimi ve değişimi adına kilit bölgenin tam göbeği burası.
Büyüsü olan büyülü tek bölge. Bizim temsil ettiğimiz uygarlığın ikinci perdesindeki maneviyat ve felsefe adına tüm senaryoların yazılıp sahneye konulduğu tek bölge.

Ne Tibet, ne Nepal, ne Peru, ne Afrika, ne Avrupa, ne Amerika, ne Asya, ne Uzak Doğu,
Su bile dökemez Anadolu’nun Balkanların Ege’nin Arap Yarımadasının eline son dört beş bin yıldır.

Konu,
Toplumsal değişimlerin deneyimlerinden kaynaklanan çeşitlenmelerse eğer.

Bir deneyim daha.
Her yüzyılda bir bu toprakların illaki yaşanmak yaşatmak üzere genlerine işlemiş.

Genler hortladı ve faaliyete geçtiler yine.
Yüzyıldır sessiz volkanik bir dağın yeniden faaliyete geçmesi gibi.

Depremler olacak. Heyelanlar. Lavlar yakacak kaplayacak yeniden bir yerleri. Dağlar yükselecek. Ovalara sular dolacak. Göller denize akıp denizlere bağlanacak. Denizler göl olacak. Yemyeşil yerler çöl, çöller ormanlaşacak.
Şekiller değişecek. İklimde.

Yeni bir şekle şemale ulaşacak Balkanlar ve Anadolu ve Arap Yarımadası yeniden.
Bizlerse,

Seyir edeceğiz bu toprakların seyircileri olarak.
Hep olduğu gibi bugüne kadar. Yüz yıllardır hatta binlerle yıldır olduğu gibi.

Uyum sağlayacağız yeniden.
Yeni olana.

Eski artık eskide kaldı. Eskinin ancak izleri yaşayacak bu topraklarda kısmen,
Yeni düzende.

Şimdi,
Bütün mesele eskinin izlerinin ne oranda hangi fonksiyonlarda nereye kadar nasıl yaşayacağı yaşatabileceğimiz bundan sonra.

Atatürkçülüğe inanmışların pazarlık masasında ki güçlerinin ne olacağıdır,
Yapılacak yapılması gereken çalışmaların gözle görülür elle tutulur etken sonuçları bundan böyle.

Yeniden değişim başlamıştır.
Geriye dönüşü olmayan.

İleriye doğru giderken,
Gerileyen.

Ki,
Gerilemek diye adlandırılan gerilemek diye düşünülense,

Bir başka kesim için,
İlerlemektir aslında.

Geriye doğru gidişatı ilericilik olarak görenlerle,
Geriden gelenlerin ne derece ilericilik olduğunu fark etseler dahi ilericiliğe ne o gün ne de bugün sahip çıkamayanların,

Mücadelesidir bu.
Ki,

Bir taraf mücadele için tam donanımları tüm imkanları ile mücadele ederken,
Aşk çocuklarıysa,

Sevgileriyle destek veriyorlar sadece bu mücadelelerine.
Biri kırıp döküyor hedefi uğruna,

Diğeri ha bire seviyor.
Konu aşksa sevgiyse ha bire sevmekse, hiç bıkmamak  hiç bezmemek hiç durmamak sevgide, hep sevmek çok hoş ve çok güzel. Güzelleştirir insanı da o insanlardan oluşan toplumları da. Aşk işi duygu işi gönül işi. Sevişmeyide taşır yanında.

Amma,
Konu siyasetse, siyasette aşka da yer yok sevgiye de. Siyaset plan program strateji ve de çok çalışmak işi. Siyaset akıl işi.

Memleketi sevmek başka bir şey,
Memleketin için çalışmaksa başka.

Bizler sevgiyi sevmeyi çalışmak zannediyoruz,
Çalışmayı idealleri için çabalamayı,

Sevenlerin karşısında.
Fark burada.

Bu farkın sonuçlarıda böyle  oluyor böyle çıkıyor karşımıza.
Aşk çocukları olduk biz. Ne tuhaf ki, aşık olduğumuz Atatürk’ün aşka ayıracak vakti kalmamış o kısacık hayatında.

O aklı fikri gönlü bedeni ruhu ile,
Memleketine insanlarına ideallerine aşıkmış,

Bizse ona.
İkiside aşk.

Biri gönle bedene akla hizmet,
Diğeriyse,

Memlekete.
Fark burada.

Gönül dedik beden dedik akıl dedik,
Atatürk bile dedik. Dedik de,

Ruhu unuttuk. Unutmuşsuz galiba.
Doğru.

Ruhu hepten unuttuk bak. Çok doğru.
Farkındalıksa  bu kadar bizde. İşimize geleni unutur, işimize gelmeyeni unutmayız biz fark ettikçe.

Törkiş Hend Meyd. E onlarda Törkiş Hend Meyd değil mi?
Değil. Bütün mesele orada yatıyor,

Zaten. Ha bir de,
Aşkta.

Not: Yazıyı fonda 10. Yıl Marşı ve/veya  rahmetli Ayten  Alpman’dan Memleketim şarkısı ile okursanız çok hoş oluyor.  Daha duygusal şey ediyor insanın içini. Çok sevgi dolu şaapıyor hem de insanı. Ben çok duygulandım şahsen.

Hiç yorum yok: