24 Eylül 2012 Pazartesi

SAVAŞIRSAN SAVAŞÇISIN

Zoru başarmak için savaşmak. Zor olanla yaşamaktan kolaydır. Kolayı tercih edip kurtulduğunu zannetmekse, kolaya kaçmaktır. Kolayından başlayıp kolay yaşamaktır mutsuzluğa alışıp. Beynimizin kaçta kaçını kullandığımızı biliyoruz. Ya yüreğimizin kaçta kaçını kullanıyoruz? Biliyor muyuz?

Yüreksiz,
Yüreğimizi koymadan yaşamın göbeğine,

Aklımızda bilgiler çeşit çeşit,
Beyin dolusu deneyimler bolcana,

Kolaylaştırıyor mu yaşamı? Mutlu kılıyor mu yaşamınızı sizce?
Kolay bir yaşam sürdürme peşinde fırtarak zor olandan,

Her şeyde kolayı seçiyoruz. Mutsuzluklara boğsa dahi bizleri,
Garantisi bol olanı tercih ediyoruz akılla.

Aşkta da,
Sevgide de,

Kendimizde de,
Aile hayatında da,

Sosyal hayatta da,
Siyasette de,

İş hayatında da,
Memleket meselelerinde de.

Garantili yaşamın sadık bekçileriyiz aklımızla.
Aklın emrettiği aklı selim akıl dolu. Aklın erdiği kadarıyla.

Ya yürek?
O zor olan.

Aklın sesini o kadar çok açıyoruz ki bilerek,
Sonuna kadar,

Yüreğin notaları şiirleri ulaşamıyor aslında belki de,
Çok arzu ettiğimiz,

Kendimiz gibi bizi mutlu edecek yaşamın çok ihtiyacımız olan keyif dolu melodilerine.
Tercih ediyoruz galiba.

Ya akıl,
Ya yürek diye. Bazen de bir çimdik atıyoruz yaşama yürekten, o da bazen. Biraz tat verecek kadar. Tadı değiştirecek kadar değil amma.

Yüreği  özgür kılmıyoruz severken sevdiğimizi seçerken bile. Tartıyoruz sevdiğimizi. Ölçüp biçiyoruz da bu yüzden. Aklımızla.
Yüreği yok sayıyoruz,

Elimizdeki değerlere edindiklerimize sımsıkı sarılıp kaybetme korkularımızla sarmaş dolaş yaşarken.
Sonra,

Kuruyoruz soluyoruz aklın deneyim ve bilgi yığınları arasında bir yerlerde.
Ve de,

İnsan yığınlarının arasında sıradanlaşıp herkes gibi olmanın,
Arkasına sığınıp,

Kalabalıklar arasına kaynayıp saklanıyoruz,
Önde olan önde kalan biz olmayalım diye.

Mazeretler,
Akıl doluyken akla hizmet eden,

Yüreği kalp sanıp,
Kalbimizin attığı kadarıyla da yaşayıp gidiyoruz son tık a kadar.

Hep bir ölçü kabı elimizde.
Ölçe biçe aklın doğrudur tamamdır uygundur dediği malzemelerle,

Kıvamında pişen,
Aynı pastayı yeniymişçesine sanki ilk kez biz yapmışız gibi sunuyoruz kendimize çevremize hayata.

Süsünü değiştirip biraz.
Şeklini rengini belki birazda.

Amma,
Aynı tat. Pasta. Bildiğimiz pasta.

Bize özel zannettiğimiz sıradan bir tat, sıradan bir pasta. Ruhsuz.
Zordur,

Yüreğinin sesini sonuna kadar bangır bangır açıp sağır etmek aklın kulaklarını.
Zordur.

Haydi coş diye emirler vererek heyecanlandırdığın aklınla yaşamak yerine,
Coştuğunu en son senin fark ettiğin,

Heyecanlarla yaşayan,
Yüreğini rehber etmek yaşamının akışına. Yaşamının merkezine yüreğini yerleştirmek,

Göt ister.
Akla en uzak yerin yani.

Bilginin girdiği yere deneyimlerin dolduğu yere akılları bilgileri deneyimleri etrafa fışkırttığın yerden,
En uzak,

İşe yaramadığına inandıklarını  ve de yaramayanları bedeninden dışarıya attığın yere vermişler cesaretin adını. Halk vermiş.
Ne tuhaf.

Galiba tüm pisliklere tüm hallere bazen sonsuz sıkarak kendini bazense sonsuz ıkınarak en çok direnen tek uzvumuz olduğu için. Belki de.
Her şeye rağmen direnen.

Vazgeçmeyen. Tüm pisliklere rağmen hiçbir zaman vazgeçmemesi gerektiğini fark etmiş tek uzvumuz,
Cesaretin yürekliliğin sembolü.

Her türlü pisliğe rağmen bizi rahatlatmak için her an her yerde sorgusuz sualsiz en doğruyu yapabilmek için kendinden umulmayanları dahi başaran tek uzvumuz.
Hem de,

En geride duran en dikkat çekmeyen.
Amma,

Bizi her seferinde görevini layıkıyla yaparak bir an için bile olsa hep rahatlatan  çok mutlu eden. Hep eden.
Göt kadar,

Değil  yüreğimiz.
Nereden mi biliyorum?

Bakın,
Hayatımıza hayatlara,

Benim gibi sizlerde görürsünüz hemen o nedenleri.
Eskiden aşkta arardık yüreği yaşamımızda etrafımızda yaşanan diğer hayatlarda,

Genelde de,
Geçemezdik yüreğin cesurane ataklarının sınavlarından.

Şimdiler de bir sınav daha geldi kapımıza,
Bir ilave daha geldi  yaşamımıza.

Geldi yumurta dayandı kapıya bir kısım insanların yaşamında sonunda. Konu başlığı memleket.
Kaç kaç bir yere kadar. Diye bile düşünmeyince, düşüncelerinden bile kaçtıkça,

Kaçtıkça yaklaştı, yaklaştıkça kaçıldı, sonunda,
Akıllar bile isyanda galiba,

Artık yüreksizliklere.
Akıllar bile mazeret üretmekte zorlanıyorlar artık yüreklerin sessizliğine.

Yüreklerin sadece eşe dosta kadar yükselecek kadar,
Açılabilen seslerine.

Yetmez. Yetmiyor da.
Yarım  akıl olurda,

Yarım porsiyon yürek çok fena. Hiç işe yaramayan. Çok kullanışsız. Çok antipatik. Bir o kadarda dramatik.
Antipatik, çünkü yarım porsiyon yürekler sevilesi değil. Çünkü sevilesi sonuçları taşımıyor yaşamımıza.

Dramatik, çünkü akıl bile farkında,
Yüreklerin acınası hallerini.

Aşklarını dahi dolu dolu yüreğiyle bedeniyle ruhuyla yaşamayan yaşam korkağı,
Pısırık, pıstırılmışlığının mazeretlerini ha bire ezbere saymasına rağmen sıyrılmak silkinmek için çabalamayan insanlardan oluşan toplumlarda,

Çok,
Normal.

Yürek öyle bir bütün ki,
Aşkta sevgide sanatta iş hayatında dolu ve tam yaşayayım amma başka konularda çeyrek olsun deyince olmuyor. Bölünmüyor bölemiyor yürek kendini.

Çünkü ya var,
Ya,

Yok.
Aklı böle parçalaya yaşamış insanlarsa yüreklerinden uzak düştükçe çakamıyorlar yüreklerinin nelere kadir olduğunu.

Normal.
İşinin olmadığı kullanmadığın bir uzvun özelliklerini, ilgilenmediğin bir aletin makinenin özelliklerini bilememek gibidir.

Say de birine uzuvlarını ve de yapabileceklerini ve de kapasitelerini,
Sayar.

Yüreği say de, sayamaz.
Röntgen de ultrasound da gözle görülmediği elle tutulmadığı için.

Yüreğin röntgeni ultrasound duysa,
Cesarettir.

Cesur olmadıkça cesur yaşamadıkça tanışamazsın röntgenleyemezsin yüreğini.
Bu yüzdendir ki korkak insanlardan oluşan korkak toplumlarda,

İnsanlar bir araya geldiğinde,
Zorun,

Cesur yüreklerle ne denli kolaylıkla başarılabildiğinden bihaberdirler.
Bu yüzdendir,

Zaten memleketin başına gelenlerin, gelme noktasına kadar serbestçe ve de rahatça akıp gitmesinin nedeni hedefledikleri yolda.
Ve de,

Hala hiçbir sonuca net olarak hedefe doğru giden direnişle de çalışmalarla karşılaşmamasının nedenidir de aynı zamanda.
Yüreklerde direnişin olmadığını,

Yüreklerle yaşanmadığını,
Çevremde ki,

Fit olunmuş, fit olarak yaşanan kadın erkek ilişkilerine bakıp görüyorum zaten.
Bitmiş sevdaların üzerinde akıllarla ayakta durmak için çabalayan ilişkilere bakıp,

Memleket için,
Neden insanların yürekleriyle savaşmadıklarının ispatı cevabı,

Zaten,
Evlerde,  yatak odalarında.

Evlerindekileri  yatak odalarındakileri koyup kapının önüne veya çekip kapıyı çıkıp gidip,
Yatağına aşkını almak,

O yatakta aşık olduğuna çok sevdiğine sarılarak uyumaksa,
Göt ister.

Memleket meseleleri de öyle.
Düzeninden hoşnut olmadığın memleketi yönetenlerle yüreğinle mücadele etmek,

De ki etmek istemedin o zamanda,
Çekip kapıyı memleketinden çıkıp gitmek içinde göt ister.

Bizim toplumun bir kısmında o göt yok maalesef.
Olmayınca da,

En süslü en seksi gecelikleri giyip, aşık olmadıkları çok sevmedikleri erkekle şahane büyülü bir sevişme umarlar çok da binince sevilme özlemi arzu ve isteklerinin tepesine kadınların bizim memlekette.
En büyük aşkları sevgileri sevişmeleri yaşamak isterler erkekler en fiyakalı arabaları alarak en faça giysileri giyip kuşanarak bizim memlekette.

Akılla bu kadar. Buraya kadar.
Bu yüzden modern çağın geleceğe yönelik planlamasının modern çağın karşılığı yaşamın hayallerini kurarsın ancak yaşayamadan, kendin ve de ailen ve de gelecek için,

Gerici bir hükümetin gittikçe geriye doğru attığı ittiği bir ülkenin vatandaşı olarak,
Bir mucize beklerken.

Ya körsündür ya sağır,
Körlerle sağırları ağırlarsın ha bire hep tekrar ettiğin tekrarlarını yaşarken dillendirirken hiçbir sonuca hizmet etmeyen.

Akılla bu kadar. Buraya kadar.
Aşkına da kavuşursun aşka da.

Modern çağın sembolü olmuş bir toplumun ferdi olmaya da. Amma,
Önce yürek gerek.

Yani,
Göt.

O yoksa,
Ne yaparsan yap nafiledir.

Mutluluktan,
Özgürlüklerden,

Sevgiden,
Aşktan,

En güzel sevişmelerden,
Herkesin gülümsediği herkesin mutlu yaşayıp insanların ayak oyunlarıyla öldürülmediği cezaevlerine düşmediği bir memleketten,

Yana. Huzura  kavuşmak adına. İşin tuhaf tarafı,
Hem de,

İdeali ve inançları ve sevgisi ve özgürlükler  ve de hedef  uğruna,
Ya İstiklal ya Ölüm,

Diyecek kadar,
En büyük en güçlü yüreğe sahip Atatürk’e hayran, onu sevdiğini her fırsatta ifade eden, onun yolunda gittiğine inanan,

Bir kısım yüreksiz insanlar için,
Ne tuhaf değil mi bu durum?

Öyle amma. Ben icadım değil bu yürek işleri. Ben dedim sadece.
Belki de hep yaşadığım için,

Yüreğimle,
Akıldan yoksun olduğumdan,

Dedim böyle.
Hayal denilenlerin her biri tek tek hayata geçtikçe ve de her birinin hayatımın yaşanan gerçekleri oldukları bir yaşamda,

Belki de,
Akla aklım ermediği için dedim böyle. Bilemeden bilmediğimden yüreksizce yaşamı belki de.

Dedim amma sonuç itibariyle.
Yüreğimin,

Yaşamımın merkezine yaydığı götünün,
Rehberliğinde,

Böyle deniyor,
Böyle yaşanıyor yaşam.

Belki de sizlerin bir kısmınızın da bilmediği, bilmek istemediği, hep kaçtığı, katiyen yüzleşmek istemediği bir yerden dedim belki de.
Ehh,

Akıllada bu kadar.
Buraya kadar.

Hiç yorum yok: