Zoru
başarmak için savaşmak. Zor olanla yaşamaktan kolaydır. Kolayı tercih edip
kurtulduğunu zannetmekse, kolaya kaçmaktır. Kolayından başlayıp kolay yaşamaktır
mutsuzluğa alışıp. Beynimizin kaçta kaçını kullandığımızı biliyoruz. Ya yüreğimizin
kaçta kaçını kullanıyoruz? Biliyor muyuz?
Yüreksiz,
Yüreğimizi
koymadan yaşamın göbeğine,
Aklımızda
bilgiler çeşit çeşit,
Beyin dolusu
deneyimler bolcana,
Kolaylaştırıyor
mu yaşamı? Mutlu kılıyor mu yaşamınızı sizce?
Kolay bir
yaşam sürdürme peşinde fırtarak zor olandan,
Her şeyde
kolayı seçiyoruz. Mutsuzluklara boğsa dahi bizleri,
Garantisi
bol olanı tercih ediyoruz akılla.
Aşkta da,
Sevgide de,
Kendimizde
de,
Aile
hayatında da,
Sosyal
hayatta da,
Siyasette
de,
İş hayatında
da,
Memleket
meselelerinde de.
Garantili yaşamın
sadık bekçileriyiz aklımızla.
Aklın
emrettiği aklı selim akıl dolu. Aklın erdiği kadarıyla.
Ya yürek?
O zor olan.
Aklın sesini
o kadar çok açıyoruz ki bilerek,
Sonuna
kadar,
Yüreğin notaları
şiirleri ulaşamıyor aslında belki de,
Çok arzu
ettiğimiz,
Kendimiz
gibi bizi mutlu edecek yaşamın çok ihtiyacımız olan keyif dolu melodilerine.
Tercih
ediyoruz galiba.
Ya akıl,
Ya yürek
diye. Bazen de bir çimdik atıyoruz yaşama yürekten, o da bazen. Biraz tat
verecek kadar. Tadı değiştirecek kadar değil amma.
Yüreği özgür kılmıyoruz severken sevdiğimizi seçerken
bile. Tartıyoruz sevdiğimizi. Ölçüp biçiyoruz da bu yüzden. Aklımızla.
Yüreği yok
sayıyoruz,
Elimizdeki
değerlere edindiklerimize sımsıkı sarılıp kaybetme korkularımızla sarmaş dolaş
yaşarken.
Sonra,
Kuruyoruz soluyoruz
aklın deneyim ve bilgi yığınları arasında bir yerlerde.
Ve de,
İnsan
yığınlarının arasında sıradanlaşıp herkes gibi olmanın,
Arkasına
sığınıp,
Kalabalıklar
arasına kaynayıp saklanıyoruz,
Önde olan önde
kalan biz olmayalım diye.
Mazeretler,
Akıl
doluyken akla hizmet eden,
Yüreği kalp
sanıp,
Kalbimizin attığı
kadarıyla da yaşayıp gidiyoruz son tık a kadar.
Hep bir ölçü
kabı elimizde.
Ölçe biçe aklın
doğrudur tamamdır uygundur dediği malzemelerle,
Kıvamında
pişen,
Aynı pastayı
yeniymişçesine sanki ilk kez biz yapmışız gibi sunuyoruz kendimize çevremize
hayata.
Süsünü
değiştirip biraz.
Şeklini
rengini belki birazda.
Amma,
Aynı tat.
Pasta. Bildiğimiz pasta.
Bize özel
zannettiğimiz sıradan bir tat, sıradan bir pasta. Ruhsuz.
Zordur,
Yüreğinin
sesini sonuna kadar bangır bangır açıp sağır etmek aklın kulaklarını.
Zordur.
Haydi coş
diye emirler vererek heyecanlandırdığın aklınla yaşamak yerine,
Coştuğunu en
son senin fark ettiğin,
Heyecanlarla
yaşayan,
Yüreğini
rehber etmek yaşamının akışına. Yaşamının merkezine yüreğini yerleştirmek,
Göt ister.
Akla en uzak
yerin yani.
Bilginin
girdiği yere deneyimlerin dolduğu yere akılları bilgileri deneyimleri etrafa
fışkırttığın yerden,
En uzak,
İşe
yaramadığına inandıklarını ve de
yaramayanları bedeninden dışarıya attığın yere vermişler cesaretin adını. Halk
vermiş.
Ne tuhaf.
Galiba tüm
pisliklere tüm hallere bazen sonsuz sıkarak kendini bazense sonsuz ıkınarak en çok direnen tek uzvumuz olduğu
için. Belki de.
Her şeye
rağmen direnen.
Vazgeçmeyen.
Tüm pisliklere rağmen hiçbir zaman vazgeçmemesi gerektiğini fark etmiş tek
uzvumuz,
Cesaretin
yürekliliğin sembolü.
Her türlü
pisliğe rağmen bizi rahatlatmak için her an her yerde sorgusuz sualsiz en
doğruyu yapabilmek için kendinden umulmayanları dahi başaran tek uzvumuz.
Hem de,
En geride duran
en dikkat çekmeyen.
Amma,
Bizi her
seferinde görevini layıkıyla yaparak bir an için bile olsa hep rahatlatan çok mutlu eden. Hep eden.
Göt kadar,
Değil yüreğimiz.
Nereden mi
biliyorum?
Bakın,
Hayatımıza
hayatlara,
Benim gibi
sizlerde görürsünüz hemen o nedenleri.
Eskiden aşkta
arardık yüreği yaşamımızda etrafımızda yaşanan diğer hayatlarda,
Genelde de,
Geçemezdik yüreğin
cesurane ataklarının sınavlarından.
Şimdiler de
bir sınav daha geldi kapımıza,
Bir ilave
daha geldi yaşamımıza.
Geldi
yumurta dayandı kapıya bir kısım insanların yaşamında sonunda. Konu başlığı
memleket.
Kaç kaç bir
yere kadar. Diye bile düşünmeyince, düşüncelerinden bile kaçtıkça,
Kaçtıkça
yaklaştı, yaklaştıkça kaçıldı, sonunda,
Akıllar bile
isyanda galiba,
Artık
yüreksizliklere.
Akıllar bile
mazeret üretmekte zorlanıyorlar artık yüreklerin sessizliğine.
Yüreklerin
sadece eşe dosta kadar yükselecek kadar,
Açılabilen
seslerine.
Yetmez.
Yetmiyor da.
Yarım akıl olurda,
Yarım
porsiyon yürek çok fena. Hiç işe yaramayan. Çok kullanışsız. Çok antipatik. Bir
o kadarda dramatik.
Antipatik,
çünkü yarım porsiyon yürekler sevilesi değil. Çünkü sevilesi sonuçları taşımıyor
yaşamımıza.
Dramatik,
çünkü akıl bile farkında,
Yüreklerin
acınası hallerini.
Aşklarını
dahi dolu dolu yüreğiyle bedeniyle ruhuyla yaşamayan yaşam korkağı,
Pısırık, pıstırılmışlığının
mazeretlerini ha bire ezbere saymasına rağmen sıyrılmak silkinmek için
çabalamayan insanlardan oluşan toplumlarda,
Çok,
Normal.
Yürek öyle
bir bütün ki,
Aşkta sevgide
sanatta iş hayatında dolu ve tam yaşayayım amma başka konularda çeyrek olsun
deyince olmuyor. Bölünmüyor bölemiyor yürek kendini.
Çünkü ya
var,
Ya,
Yok.
Aklı böle
parçalaya yaşamış insanlarsa yüreklerinden uzak düştükçe çakamıyorlar
yüreklerinin nelere kadir olduğunu.
Normal.
İşinin olmadığı
kullanmadığın bir uzvun özelliklerini, ilgilenmediğin bir aletin makinenin
özelliklerini bilememek gibidir.
Say de
birine uzuvlarını ve de yapabileceklerini ve de kapasitelerini,
Sayar.
Yüreği say
de, sayamaz.
Röntgen de ultrasound
da gözle görülmediği elle tutulmadığı için.
Yüreğin röntgeni
ultrasound duysa,
Cesarettir.
Cesur
olmadıkça cesur yaşamadıkça tanışamazsın röntgenleyemezsin yüreğini.
Bu yüzdendir
ki korkak insanlardan oluşan korkak toplumlarda,
İnsanlar bir
araya geldiğinde,
Zorun,
Cesur
yüreklerle ne denli kolaylıkla başarılabildiğinden bihaberdirler.
Bu
yüzdendir,
Zaten
memleketin başına gelenlerin, gelme noktasına kadar serbestçe ve de rahatça
akıp gitmesinin nedeni hedefledikleri yolda.
Ve de,
Hala hiçbir
sonuca net olarak hedefe doğru giden direnişle de çalışmalarla karşılaşmamasının
nedenidir de aynı zamanda.
Yüreklerde
direnişin olmadığını,
Yüreklerle
yaşanmadığını,
Çevremde ki,
Fit olunmuş,
fit olarak yaşanan kadın erkek ilişkilerine bakıp görüyorum zaten.
Bitmiş
sevdaların üzerinde akıllarla ayakta durmak için çabalayan ilişkilere bakıp,
Memleket
için,
Neden
insanların yürekleriyle savaşmadıklarının ispatı cevabı,
Zaten,
Evlerde, yatak odalarında.
Evlerindekileri yatak odalarındakileri koyup kapının önüne
veya çekip kapıyı çıkıp gidip,
Yatağına
aşkını almak,
O yatakta aşık
olduğuna çok sevdiğine sarılarak uyumaksa,
Göt ister.
Memleket
meseleleri de öyle.
Düzeninden
hoşnut olmadığın memleketi yönetenlerle yüreğinle mücadele etmek,
De ki etmek
istemedin o zamanda,
Çekip kapıyı
memleketinden çıkıp gitmek içinde göt ister.
Bizim
toplumun bir kısmında o göt yok maalesef.
Olmayınca da,
En süslü en
seksi gecelikleri giyip, aşık olmadıkları çok sevmedikleri erkekle şahane
büyülü bir sevişme umarlar çok da binince sevilme özlemi arzu ve isteklerinin
tepesine kadınların bizim memlekette.
En büyük
aşkları sevgileri sevişmeleri yaşamak isterler erkekler en fiyakalı arabaları
alarak en faça giysileri giyip kuşanarak bizim memlekette.
Akılla bu
kadar. Buraya kadar.
Bu yüzden
modern çağın geleceğe yönelik planlamasının modern çağın karşılığı yaşamın hayallerini
kurarsın ancak yaşayamadan, kendin ve de ailen ve de gelecek için,
Gerici bir
hükümetin gittikçe geriye doğru attığı ittiği bir ülkenin vatandaşı olarak,
Bir mucize
beklerken.
Ya körsündür
ya sağır,
Körlerle
sağırları ağırlarsın ha bire hep tekrar ettiğin tekrarlarını yaşarken
dillendirirken hiçbir sonuca hizmet etmeyen.
Akılla bu
kadar. Buraya kadar.
Aşkına da
kavuşursun aşka da.
Modern çağın
sembolü olmuş bir toplumun ferdi olmaya da. Amma,
Önce yürek
gerek.
Yani,
Göt.
O yoksa,
Ne yaparsan
yap nafiledir.
Mutluluktan,
Özgürlüklerden,
Sevgiden,
Aşktan,
En güzel
sevişmelerden,
Herkesin
gülümsediği herkesin mutlu yaşayıp insanların ayak oyunlarıyla öldürülmediği cezaevlerine
düşmediği bir memleketten,
Yana. Huzura
kavuşmak adına. İşin tuhaf tarafı,
Hem de,
İdeali ve
inançları ve sevgisi ve özgürlükler ve
de hedef uğruna,
Ya İstiklal
ya Ölüm,
Diyecek
kadar,
En büyük en
güçlü yüreğe sahip Atatürk’e hayran, onu sevdiğini her fırsatta ifade eden,
onun yolunda gittiğine inanan,
Bir kısım
yüreksiz insanlar için,
Ne tuhaf
değil mi bu durum?
Öyle amma.
Ben icadım değil bu yürek işleri. Ben dedim sadece.
Belki de hep
yaşadığım için,
Yüreğimle,
Akıldan yoksun
olduğumdan,
Dedim böyle.
Hayal
denilenlerin her biri tek tek hayata geçtikçe ve de her birinin hayatımın yaşanan gerçekleri
oldukları bir yaşamda,
Belki de,
Akla aklım
ermediği için dedim böyle. Bilemeden bilmediğimden yüreksizce yaşamı belki de.
Dedim amma
sonuç itibariyle.
Yüreğimin,
Yaşamımın
merkezine yaydığı götünün,
Rehberliğinde,
Böyle
deniyor,
Böyle
yaşanıyor yaşam.
Belki de
sizlerin bir kısmınızın da bilmediği, bilmek istemediği, hep kaçtığı, katiyen
yüzleşmek istemediği bir yerden dedim belki de.
Ehh,
Akıllada bu
kadar.
Buraya
kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder