8 Ekim 2012 Pazartesi

KOYUN MU DEDİN? KOY O ZAMAN

AYNA
Koyun ha? 9 Eylül Üniversite Hastanesi Kardiyoloji Bölümünde yatanlar neden kömür karşılığı oy veriyorlar?  Nedir bu toplu infialin nedeni? Diye sorarsanız eğer, sebepleri aşağıda. Hem de İzmir’de. Hem de Türkiye’nin 3. Büyük şehrinde, Türkiye’nin sayılı Üniversite Hastanelerinin birinde bakın neler oluyor. Bakın kömüre nasıl gel gel yapıyoruz yaptık hep beraber on yıllardır.

Hiç dırlanmamak lazım,
Vay nasıl ampule oy verirler  diye ona buna. E verirler. Çaresizlik. Acaba mı? Diye. Hani diğerleri beni sevmedi saymadı belki bunlar sever mi sayar mı acaba? Diye. Çaresizlik her şeyi yaptırır insana.

Bir devletin vatandaşına olan sevgisi saygısı,
Doğumda,

Eğitimde,
Hastalıkta,

Ölümde belli olur.
Bu dörtten sadece bir kaçında  bile aksarsan o ülkenin vatandaşları çaresizlik içinde ne yapacağını bilemeden,

Yaşar dururlar ondan bundan önlerine gelenden medet umarak.
Kolaydır özel sağlık sigortasına sahip olup her şeyin özelini yaşayarak ahkam kesmek bu memlekette. Amma öyle değil kazın ayağı. Nasıl mı? Şöyle,

Bakın neler oluyor mesela 9 Eylül Üniversitesi Kardiyoloji Bölümünde.
Mesela,

Hasta suyunu yanında getiriyor hastaneye yatarken. Kimsesizsen paran yoksa su almaya, susuzsun demektir. Şaka mı? Keşke. Amma değil. Hastane hastalarına su vermiyor. Bildiğimiz suyu. Hani içtiğimiz içme suyunu.
Acilden gelmiş apar topar yatırılan hastaya ilaç getiriyor hemşire mesela. Nasıl içecek hasta ilacı? Suyla. E suyu yok. Hemşire de soruyor, Neden suyun yok? Şaka mı? Keşke. Ha, su yok zaten bardakta yok. Onu da getireceksin evinden. Veya satın alacaksın plastiğini kantinden. Yoksa şişeden.

Koğuş sistemi. Altı hasta bir odada. Olabilir. Amma olmayan şeyse tuvalet. Hala şaka diyorum zannediyorsunuz, amma değil. Her kat koridorunda ortak tuvaletler hem hastalar hem refakatçiler için. Odalarda sadece lavabo var. Bir adet.
Ki,

O tuvaletlerde leş gibi. Gerçek anlamda leş amma. Kardiyoloji bölümü haa…Yani mikroptan arındırılmış bölge sözüm ona. Kalp ameliyatlılar var o katta. Şaka yapmadığımı fark etmeye başladınız herhalde.
Hasta çişi kakası gelince kalkıyor yatağından tıpış tıpış tuvalete gidiyor. Kendi. Tek başına. Kalp hastaları falan haa... Kalp ameliyatı olmuşlar falan ha...

Tuvaletlerde ne yok mesela? Tuvalet kağıdı yok tabii ki. Ha birde sabun yok. Ha bir de ıslak elini kurutacağın  bir makine yok. Ha bir de elini kurulayacağın kağıt havluda yok. Tuvaletin deliği var amma. Çişli kakalı. Bol hem de. Günlerdir öyle duran.
Ha pardon bir de,

Kapağı olmayan tespitlere göre günlerdir  boşaltılmamış ve boşaltılmayan leş gibi bir çöp kovası da var. Hastaneden bahsediyorum ben. Şaka hiç değil dediklerim. Geçen haftadan tespitler. Tarih yeni yani.
Hijyen şart ya... Orası hastane yaa… Hastanenin girişinde ki mermerler her hafta bir güzel cilalanıyor amma, pırıl pırıl amma, o ayrı. Temiz hastane yani. Pırıl pırıl hastane yani.

Devam mı? Devam…
Koskoca koridorda belki elli hastaya sadece bir adet duş. Hani hasta yıkanmak isterse diye. Kendi başına tabii ki. Hastane orası,hamam mı? Söylemeye gerek yok artık. Şaka kaldıracak halde değil konu.

Sonra, sonraya gel sen esas.
Yemek zamanı. Yemek geliyor büyük kaplarla koğuşların kapısına. Hasta kalkıyor yatağından, self servis tepsiye konulan yemeği alıyor koğuşun kapısında, ameliyat dikişleri patlayabilir, olsun yine dikerler nasılsa, sonra yatakta kucağında ‘’kucağında’’ yiyor yemeğini henüz ölmemişse elinde tepsi yollarda. Yaa…Hasta ameliyatlı dahi olsa kalp hastası dahi olsa, ki öyle kardiyoloji bölümü orası,

Hasta ha bire yatıyor  kalkıyor yatağından. Ha pardon ameliyatlı olanlar sol kollarını kullanamıyorlar, yasak. Bütün bu işler tek kolla oluyor yani. Ne diyorduk yemeğini yiyor,
Ancak,

Hastaneye gelirken yanında çatal kaşık bıçak getirmişse ancak. Bunu ben bile şaka zannetmiştim artık,  yok keşke şaka olsaymış. Gerçek.
Devam…

Yemeği yiyince tepsiyi alıp koridora çıkıyor hasta, koridordaki leş gibi çöp kovasına artıklarını döküyor tepsinin hasta, yine kendi başına orada ki leş gibi masaya bırakıyor tepsiyi hasta. Tabii ki çatalı bıçağı kaşığını da kendi yıkıyor leş lavaboda. Kaldırıyor baş ucundaki leş gibi dolaba. Ölmediyse yollarda tabii ki. Mikroptan da.
Havası da leş gibi odaların koridorların. Her şey leş. Hava dahi leş.

Pencerelerin kulpları sökülmüş çünkü. Hepsi. Neden? Şaka olsun diye zahir.  Altı kişinin bir arada yaşadığı odayı havalandıramıyorsunuz. İstersen teknik servisi aramak serbest amma. Gelirse biri açıyor pencereyi elinde kulpla. Gelirse amma. Oksijen çok gerekli değil her halde. Zararlı olsa gerek.
Zaten gelen giden bakan ilgilenen yok hastalarla. Orası kaderine terk edilmişlerhanesi. Hastahanesi değil.

Pansuman. Şöyle,
Kalp ameliyatı geçirmiş hasta ilk yirmi dört saatte dört kez hemşirelere benim pansumanım yapılmalı diye yalvarıp yakarınca lütfedip biri geliyor olası doktor biri gibi sanki, ameliyattan sonra yirmi altıncı saatte sonunda, sonunda pansumanı yapılıyor hastanın.

Kalp ameliyatı bu. Kalp. Devam mı? Devam. Şakalara. Devlet şakaları bunlar. Efendim üniversiteler, efendim YÖK,  efendim döner sermaye falan. Okuyan bir ukala başlamıştır şimdi anlatmaya. Şakacı ukala çok bu ülkede.
Devam…

Her oda da tek bir telefon var. Bir yatağın baş ucunda. Hangi hastanın başucuna denk gelmişse artık. Telefon gelirse hep aynı hasta açıyor telefonu mecbur. Artık koğuşun şanslı hastası kimse koğuş sekreteri oluyor yani mecburen.
Acil bir durumun mu var? Acil hemşire doktor mu lazım? E hastasın normal. Kalp hem de.

Kolay.
Koğuşun kapısının kenarında bir düğme var. Kriz geçiriyorsan kalkıyorsun yatağından yürüyüp kapıya tıpış tıpış basıyorsun düğmeye. Ha gelen olur olmaz o ayrı. Önce sen kalk yatağından yürü bakalım bas bakalım bir düğmeye önce. Kriz falan geçirip ulaşamazsan düğmeye, o zaman tuu leeyt anacım…gudbay may lav…yani.

Kalp hastaları bunlar. Kalp. Kalp dediysek aşk çocukları değil yani. Aşk çocukları deyince hani insanı seve seve sevip bittirince, ne sevsem şimdi acaba diye diye düşünürken,
Hayvan sevgisine gelince sıra, en normal bu denli insan sevgisinden sonra hayvanlarda almalı nasiplerini. Hayvanları sevmek iyidir. Bende çok severim. Ne güzel git sev o zaman, hastane bahçesinde dokuz, sayıyla 9 köpek var. Orada yaşıyorlar. Ne güzel. Hijyen köpekler bunlar. E hijyen şart. İşeyip sıçıyorlar istedikleri yerlerine hastane bahçesinin. Sende bas o çişlere kakalara doğru hastaneye doğru odaya. Sevgiyle iyileştirmek istiyorlar hastaları zahir. Şakacılar ya…

Bak üşüyene battaniye var amma. Yaşasın.
Leş gibide olsa. Olsun. Üşüyen hasta bakmıyor artık leş gibi mi değil mi diye. Üşüyen hasta bu. Leş gibi olsa dahi sarınıyor. Mecbur. Leşe. Düştün mü çaresizliğe sarılırsın leşe bile.

Leş gibi kokuşmuş  bir memleketin leş gibi hastanesinin,
Tertemiz sıradan,

Kalp hastaları bunlar. Sıradanlar amma kalpleri var amma. Tertemiz hem de.
Ki,

Kalpsiziz biz aslında o kesin bak.
Sevgisiz bir milletiz biz.

Saygısız bir milletiz biz.
Burası Anadolu’nun ücra köşesinde bir hastane falan da değil haa...Hani ödenek mödenek yollamadılar devlet mevlet mavallarını kimse dinlemez,

Şehir İzmir’se eğer. Hastanede, 9 Eylül Üniversitesi Hastanesiyse eğer. Hastaneninde kardiyoloji bölümüyse eğer.
Kalbinden sağlık problemi olanlara,

Kalpsizler,
Kalplere  sağlıklarını kazandıracaklar.

Güya.
Bunun gibi onlarla yüzlerle hastanelerde yüz binlerce insan, belki milyonlarca insan,

On yıllardır,
Bu muameleyi görüyorlar bu memlekette. Yani bu memleketin çoğunluğu. Hani kim veriyor bu oyları’nı verenler bunlar. İşçisi çiftçisi emeklisi bunlar.

Fakir fukara geçim sıkıntısı içinde kıvranan milyonlarca insan bunlar.
O on milyonların tek bir amaçları var. Hayatta ve ayakta kalmak sadece. Karınlarını doyurmak ve de ölmemek. O kadar.

En büyük amaçlarıysa,
Hastalanmamak. Hastalanırlarsa ölmekten daha beter hale geleceklerini biliyorlar bu hastanelerde.

Sonra,
Kimler veriyor bu oyları?

Bu insanlar veriyorlar mesela. Nasıl? Uyar mı?
On yıllardır kime hangi  partiye oy verdilerse kurtulamadılar bu saygısızlıktan bu sevgisizlikten.

Acaba mı,
Diye,

Gelene veriyorlar gidene veriyorlar oylarını onlarda artık. Ha bir de yanında kömürde varsa ne güzel,
Uça uça veriyorlar oyları hem de.

Birileri bir şey veriyor ya onlara sonunda.
Ne olursa olsun.

Sonunda birileri bir şey veriyor onlara. Önemli. Çok. Hiçbir şeyi olmayan insanlar için, sadece bir (1) şeylerinin dahi olması çok önemlidir. Her şeyi olanlar bunun hissedemeye bilir. Anlamakta zorluk çekiyor olabilir.
Ampulü bu ülkede  yakanlar ışıldatanlar kimler esas soru bu. Kimler mi?

Adalet Partililer. Cumhuriyet Halk Partililer. Anavatan Partililer. Doğru Yol Partililer. Demokrat Partililer. Milliyetçi Hareket Partililer. Tabii ki ampulün ağbisi bir de Selamet ve Refah Partililer. Ve de daha niceleri.
Ne kadar parti varsa,

Hükümette ve muhalefette yer almış hepsi birden el ele verdiler yaktılar bu ampulü. Ve de o partilere oy verenler kimlerse, onlar yaktılar bu ampulü.
Çünkü hepsi el ele verip,

Kurdular o hastaneleri zamanında, bu halde işletenleri yönetenleri de el ele vererek büyütüp okutup bu yaşlara getirdiler,
Geçen şu son on yıllar boyunca. Solcusu. Sağcısı. Liberali. Umursuzu.

Bırakın,
Kalp hastalarını tedavi edip iyileştirmeyi,

Kalbi sağlam insanı bile,
Kalp hastası edecek ne var ne yoksa yaşanıyor bu memlekette. Ve hepsinin,

İlk ve esas sorumlusu ampulcüler değil,
1940 lardan itibaren bu ülkede iktidar olan hükümetler önce. O iktidarlara oy verenler önce. Sonra verdikleri oyların peşine düşmeyip, hesap sormayanlar önce. Çünkü tüm iktidarlar,

Kalpsizdi. Oyları verenlerde her halde.
Hem kalpsiz hem yüreksizdi hepsi. Her halde.

Hem de,
Sevgisiz saygısızdı hepsi. Her halde.

Bir avuç azınlık olan bizlerin yaşamlarının karşılığı değildir bu ülkenin yaşam şartları on milyonlarca insan için.
Sen ben tabii ki vermeyiz oyu ampule.

Ev de doğal gaz var. Ha özel sağlık sigorta poliçesi de cepte.
En parasız olanımız bile yakıyor donmayacak kadar. En parasız olanımızın bile var bir özel sağlık sigortası neredeyse. O yüzden konuş konuşabildiğin kadar.

Amma,
Yoksa o para hiç, yoksa doğal gaz o ev de, yoksa özel sağlık sigortası, yine de,

Kömür yakacak o insanlar illa ki mecbur. Odun da.
Var mı para kömüre?

Yok.
Kim veriyor kömürü?

Ampul.
Patron razı olsun der alır o kömürü verir oyu. Az laf çok iş.

Bu kadar basit.
Ne kadar basit olduğunu görmek için ‘nedenlerden sadece bir tanesini’ mesela ben 9 Eylül’ün hikayesini yazdım,

Sizlerde gezin biraz hastaneleri,
Ne kadar basitmiş görün çaresizliği çaresizliğin boyutlarını. Bu ülkede. Onlarla yıldır hüküm süren kalpsizliği de hem de.

Kalbiniz kaldırırsa tabii ki.
Amman,

Kalp hastası olmayın bu ülkede fakirseniz. Özel sağlık sigortanız yoksa hele. Yani bir mucize gelsin başınıza.
Hatta fakirseniz,

Sakın hastalanmayın bu ülkede.
Hastalanırda yatarsanız sıradan insanlar gibi o hastanelerde,

Hiç belli olmaz,
Sizde oyunuzu verirken bulursunuz kendinizi o gün ampule.

Büyük konuşmayın sakın. Sakın hem de. Çok fakir değilseniz. Şimdilik en azından.
Patron açlıkla terbiye etmesin diye bir dua vardır.

İyi hatırlamak lazım o duayı hep. Hep.
Devlet,

Severse sayarsa o ülkenin insanlarını amma on yıllardır, yani hep,
O insanlarda,

Sayarlar severler ülkelerini. Hep.
Yok,

Devlet vatandaşına sevgisizse saygısızsa davranmışsa, sadece günü kurtarmak için çalışmışsa onlarla yıldır,
O vatandaşlarda kendi günlerini kurtarmaya çalışırlar devletlerine,

Bir birlerine,
Karşı bile sevgisizce ve saygısızca.

Her konuda yürüyüşler her gün. Protestolar falan. Yüz binler deniyor katılımcıların sayıları için.
Ya,

Milyonlar? On milyonlar nasıl yaşıyor? Hani bu yürüyüşlere katılmayan.
Yaşıyorlar mı esas?

Yaşamaya çalışırlarken neler yaşatıyor devletleri onlara? Bilen var mı?
Koyun ha?

Koyuna koymadan evvel,
Önce bir,

Koyun koyuna,
Yatmak lazım koyun denilen,

Koyunlarla,
Hastane koğuşlarında.

Koyun da hayvan.
O da sevgi ister, o da alaka. Koyunları sevmek lazım önce sanki. O,
İnsanları koyun yapanlarda var, eşşekler mesela.

Al sana bir hayvan daha.

Her tarafımız olmuş meğersem hayvan  bu memlekette zaten. Tek fark,

Koyunların kalbi var. O kesin bak.
Eşşeklerse hepten çok,

Kalpsizler amma. Eğer ki çözmek istersen çözmeye gönüllüysen varsa niyet,
O zaman en başa döneceksin,
Ampulü kim yaktı? Neden yaktı? Nasıl yaktı?

Esas ona bakacaksın esas onu tespit edeceksin önce,
Sen.
O ampulün ışığından kimlerin faydalandığı belli,

Zaten.
Ya koyunsun ya  eşşeksin bu memlekette. Bak bu kesin amma.

Değilim mi diyorsun, olabilir normal,
Peki,

Kabul. Sen söyle o zaman,
Nesin sen?

İnsanım deme sakın amma. Şaka kaldıracak halimiz kalmadı artık. Ha,

Ben mi?
Ben yazayım hemen. Kolay.
İmza:

Eşşek.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

güzel blok,kutlarım.
ayşegül