Şöyle oluyor
mesajsızı. ’17 Ekim 1961 dramı’ olarak anılan ve Cezayir’in bağımsızlığını
isteyen göstericilerin Paris’teki protestosunun kanlı bir şekilde
bastırılmasını resmen tanıdı. Diyor. Fransa Cumhuriyeti açıklıkla bu gerçeği
tanır. Diyor. Nokta. Bak al sana mesajsızı.
Oluyormuş
demek.
Batı hayranı
hiç değilim. Batıyı sevmem de. İşim olmaz insan haklarında riyakar emperyalist
anlayışla. Hele kapitalist düzenle.
Sağ gösterip
sağ vurular. Sen sol vuracaklar zannederken amma. Sonrada sol gösterip sağ
vururlar.
İllaki
vururlar koydular mı kafalarına. Iskalamazlar yani.
Ki,
Dünyayı
felaketlere sürükleyenlerdir Avrupalılar. Dünyanın çivisini de çıkaranlar.
Güzelim Afrika’yı güzel mi güzel Afrikalıları yok edip felakete açlığa sefalete
ölüme sürükleyenlerde onlar,
Kölelik
onlarda. Sömürgecilik onlarda.
Dünya güzeli
Kızılderilileri de yok edenler onlar. Uzak Doğu kültürünü de silenler onlar.
Arapları petrol gelirleriyle şahane tüketiciler yapıp kendilerine köle edip
tembelliğe alıştıranlarda.
İnsan
haklarını icat ederken insanlara kıyanlarda
onlar. Renkleri beyaz değil diye.
Ki, renkleri
beyaz da olsa bir başka dine ve ırka mensup milyonlarca beyazı Avrupa’nın
göbeğinde fırınlarda yakarak katledenlerde onlar.
Irkçılığın
ağa babası onlar.
Din
üzerinden gelir elde etmek de onların icadı.
Bu gezegenin
doğasını yok eden, doğanın dengesini alt üst edenlerde onlar.
Dünya üzerinde
ne kadar musibet varsa hepsi onlardan kaynaklanmıştır son beş yüz yıldır.
Yani körü
körüne hayran olunacak bir durum yok kısaca.
Amma,
Vicdansızlıklarının
gaddarlıklarının riyakarlılarının yanında artıları da var illaki.
Sev sevme
onları o başka, sana yarar yaramaz o da başka, amma,
Akıllılar.
Sanata sanatçıya çok değer veriyorlar. Akıllılar yani.
O akılda
sanata sanatçıya çok değer vermekte onları öz eleştiriye vardırtıyor. Özeleştiriyi
taşıyor yaşamlarına.
O
özeleştiride gelişmelerine neden oluyor. Yani bizde olmayan hiç.
1960
ihtilali hiç deşilmiyor mesela bizde. Askerleri o gün kimlerin organize ettiği
hala meçhul. Ordunun işi palavrasını yiyen yok artık.
1970
yıllarında öldürün işkenceler gören solcusu sağcısı milliyetçisi insanların
katilleri ortalıklarda geziniyorlar, hatta milletvekili bile oldular. Af üstüne
af. Suça af amma. Özgür düşünceye değil amma. Ne gaf. Hem de.
Amma sonuç
itibariyle devlet ayağa kalkıp o günlerin hiçbir hapsedilmiş yok edilmeye
çalışılmış özgürlüklerin sorumluluğunu henüz üstlenmedi. Ki feci şekilde
sorumludur o dönem ölenlerden yaralananlardan devlet. Devlet işin içindeydi o
zaman özellikle emniyet görevlileri ile.
Ta elli
altmış yıl evvel başladı özgürce düşüncelerin katledilmesi hapsedilmesi
sindirilmesi bu ülkede.
12 Eylül
ihtilali nasıl ve neden yapıldı ve de uluslar arası hangi güçlerle
bağlantılarla son paşalarda ölürse tarih olacak o dönemin gerçekleri. Ölen
işkence gören haksız yere asılan haksız yere hapislerde yatan ortadan yok olan kayıp
binlerle insanda tam tarih olacaklar o gün. Nerede kaldı,
12 Eylül
döneminin sanat sanatçılar üstünde ki etkilerini tartışmak araştırmak.
30 yılı aşan
PKK problemini çözemeyen belki de çözülmesine izin vermeyen devlet ve devlete
bağlı kurumlarda da özeleştiri kısmı itiraf kısmı sıfır seviyesinde.
Batıda
devlet elle tutulur gözle görülür bir yapıdır. Nettir. Derini sığı hepsi bir
arada. İstihbarat hariç. Derinini bile oturur yazar bir gün ve de kabul görür.
Ve de yargılanır. Ayıklar devlet hinleri
cinleri kendi içinde.
Bizde,
Devletin adı
vardır sadece. Amma ne elle tutulur ne gözle görülür eleştirilir ne o gün ne de
zamanı gelince.
Batı
devletleri bir gün gelir evet yaptım hataydı der. İster özrünü kabul et ister
etme. Amma itiraf eder. Özeleştiri sistemi çalışır er veya geç. Esas olan özgürlüklerdir.
Bizim
devletin henüz hiçbir fiyaskosu Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak resmen kabul
edilmemiştir.
Bizde sadece
halk devleti eleştirir tenkit eder. Amma o da sınırlı seviyede. Korkar
devletten bizim memleketin insanları. Bizde devlet bile korkar devletten. Esas olan
korkudur.
Batı
ülkelerinin vatandaşlarıysa hiç korkmazlar devletlerinden.
Ben hiç
duymadım bizim memlekette,
Devletin
başının çıkıp halkın karşısına biz şu konuda o gün o zaman hata yapmışız
dediğini. Devletin bir hatasını dahi kabul ettiğini.
Bizim
memlekette işin doğrusunu bir tek sanatçılar dile getirirler. Bizim ülkede bir
tek sanatçılar tenkit ederler sistemi. Tüm Dünyada olduğu gibi.
Sanatçı
olmanın manasıdır zaten isyankar olmak. Düzenin karşıtı olmak. Yaşam dahil.
Protesttir sanatçı.
Protestolarını
estetik kaygılarıyla anlatır. Kendi
yöntemleriyle.
O yüzden
sanatçı olamazsın istesen de zaten. Sanatçı doğarsın. O yüzden siparişle
sanatçı olunmaz. Dengeleri altüst edenlerdir sanatçılar.
Denilmemişi
şekillendirilmemişi seslendirilmemişi,
Dillendirirler.
Şekillendirirler. Seslendirirler.
Ve de,
Yaşamı
renklendirip şenlendirip yeniden bildikleri gibi yeni baştan kurgularlar. Bu yüzden
gelişir sanatçılarını özgür kılan toplumlar.
En gerçek
onlardır. Dayatılanlarla öğretilerle değil de,
Hisleriyle
düşleriyle yenileri,
Hayata
kattıkları için.
Ve de
toplumun sapına kadar en dürüst tek insanlarıdır sanatçılar.
Dürüstlüğü
sembolize ederler. Dürüstlüğün yaşayan temsilcileridir sanatçılar. O yüzden
dürüsttür sanat.
Bu yüzden
çok amma çok kıymetlidir,
Sanatçılar.
Çok hem de.
Tiyatrolarla
sinemalarla şiirlerle romanlarla şarkılarla fotoğraflarla resimlerle
heykellerle,
Ulaşır
dokunur hissettirir anlatırlar meramlarını insanlığa.
Ve de
düşündürürler.
Düşünmek
içinse akıl olması lazım. Ve de aklı kullanmayı geliştirmeye de hevesli olmak
lazım.
Çok hevesli
hem de.
Ve de çok
dürüst olmak lazım. Kendine önce.
Ve de çok
gerçekçi.
Sanata
sırtını dönmüş sanatla kaynaşmamış sanatı yaşamının baş köşesine baş tacı edip yerleştirmemiş
toplumların insanlarından o insanların kurduğu devletlerden de,
Samimiyet
bekleme. Öz eleştiriyse hiç.
Sanatçısına
sanata sahip çıkmayan cumhuriyetlerin kaderidir katakullilerle idare etmek
günü. Uyutmak insanlarını.
Ki,
Katakullilere
bulanmış katakullilerle yönetilen devletlerse hiçbir zaman yüzleşmek istemezler
geçmişleriyle. İnsanları da.
Günü gün be
gün yaşarken günü bulandırıp hayallerinden uyandırmak istemezler insanlarını
devletler. Zaten insanlarda uyanmak istemezler günü birlik yaşarken.
Bir devletin
sanata verdiği önemin derecesi önce kişilerin sonrada yaşamın sağlıklı gelişmişliği
ile paralel yürür.
Otoban
yaparak fabrika kurarak geliştiğini zannedersin sadece.
Zenginleşmek
ile,
Gelişmişliği
aynı zanneder sanata önem vermeyen devletler ve o devletlerin vatandaşları.
Köyden çıkıp
metropole yerleşmiş bir ailenin gerçek anlamda özellikle metropol insanı olması
tam beş kuşak alıyor. Bilim diyor bunu.
Yani köyden
gelen adetlerden kurtulup yaşam alışkanlıklarından vazgeçip gerçek anlamda
şehir düzenine ayak uydurması şehrin kentlisi olması beş kuşak sürüyormuş.
Bizim
memleketteyse,
Köyden
gelenlerin şehirlere inatla taşıdıkları köy adetlerinin şehir hayatında yaşama
geçmesiyle geçirmeleriyle zaten küçük bir zümre hariç şehir yaşamının içine dahi
bir türlü kaynaşamayan sanat iyice yok oldu gitti neredeyse.
Sanatçıya
sevgi saygıysa yerlerde.
Kilim
dokuyan ağaç yontan zanaatkarları sanatçı sanan zihniyet, kültürel evrimini
yaşamadan bu evrimden geçmeden tabii ki anlamaz ne heykelden ne de resimden. Ne
de ilgi duyar.
Ne de
farkına varır sanatın sanatçıların gelişim için olmazsa olmaz önemini.
Almanların
2. Dünya savaşından çıktıklarında onardıkları
ilk binaların tiyatro binaları olduğunu kimse bilmez bizim ülkede.
Bilmek için,
Önce
tiyatroyu çok sevmek lazım. Yani sanatı. Ki Dünyada neler olmuş bitmiş
öğrenmeye heveslenesin.
Bizde,
O heves yok.
Çünkü heveslendiren yok. O hevese açık akıl yok. Var olan akılları da
heveslendirecek bir devlet düzeni yok. Yani devlet sanata hep çok uzak durmuş ve
durmakta bizim memlekette.
Köy
cumhuriyetiyiz biz. Ki ne tuhaf çoğunluğu şehirlerde yaşayan.
Cumhurbaşkanlığı
köşkünde verilen resepsiyona bazı sanatçıları davet edecek kadardır devletin
sanatla iç içeliği bizim ülkede.
Hayatlarında
kaç klasik müzik konseri veya operaya veya baleye gitmiştir acaba Cumhurbaşkanı ve
Başbakan?
Gitmiş midir
acaba.
Tiyatroya da
mesela.
Geçtim klasik
müzikten, klasik Türk sanat müziğini ne kadar bilirler acaba. Veya saz
sanatçılarını ve eserlerini.
Geçtim
Batılı sanatçıların eserlerini, Türk sanatçılarının resimlerini heykellerini
bestelerini ne kadar bilirler acaba.
Türk cam
sanatı çini sanatı hakkında bilgileri ne seviyededir acaba.
Ne anlarlar
sanattan sanatçıdan bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı acaba?
Sanatçının
ruhundan ne anlarlar?
Ne gibi bir
mana taşır sanat ve sanatçılar onlar için acaba?
Hiç.
Hiç ki,
Sanatçıları
ha bire yargının önüne taşıyorlar bu ülkede.
Sanatı yani.
Sanat
eserlerini bile.
Kanunların
işlemediği kuralların sökmediği yani sonsuz özgürlüğün kaynağı sanatı,
Kanunlarla,
Yargılıyorlar.
Sanatçıları yani.
Özgürlüğün
yargılandığı devletlerden ve sanatçısının yargılanmasına izin veren toplumların
insanlarından bir halt olmaz.
Yolları
olur. Modern. Binaları olur. Modern. Bilgi işlemle yönetilir. Modern. Ulaşım
araçları olur. Modern. Her nevi alet edevatı olur. Modern. Evleri olur. Modern.
Modern oldu
mu da,
Tamam der.
Oldum der.
İşte bende
modern oldum der. Modern yaşıyorum der.
Modern de
yaşar.
Amma,
Modern
olmaz.
Modern insan
olmak için durmadan usanmadan ha bire gelişmek şarttır. Zenginleşmek değil.
Modern
insansan,
Geçmişini
iyi gözlemledin hataları doğruları süzgeçlerden geçirdin demektir cesurca. Ha bire
hem de.
Yargıladın
kendini açık açık yani. Defalarca hem de.
Yani,
Moderni
keşfettin ve de her geçen gün daha da modernin peşine düştün demektir.
Modern
yaşamlarını korumak ve geliştirmek isteyen insanlardan oluşan toplumlar ve de
bu toplumlardan oluşan devletler,
Sanatı ve
sanatçılarını yargılamazlar.
Kendilerini
yargılarlar iki de bir, iki de bir sanatçılarının onları yargılamasını isterler
daha da modernleşip gelişebilmek için.
Tam aksi,
Modern
yaşamı kişisel zenginlik olan gören insanlardan oluşan toplumlar ve de bu
toplumlardan oluşan devletlerse,
Kişisel
zenginliklerine sarılır ve de yitirmemek için önlerine geleni yargılarlar. Sanatçıları dahil. Sanat
dahil. Korku. Kendine güvensizlik. Özüne önce.
Yeter ki
kişisel zenginlikleri ellerinden gitmesin diye.
Bir taraf
topluca gelişimin zenginleştirdiği hayat standartlarından nemalanır.
Diğer
tarafsa kişisel zenginlikleri kadar yaşar sadece.
Biri
zenginleştikçe değişir modernleşir.
Diğer
modernleştikçe gelişir zenginleşir.
Seç al.
İkisi de
mümkün.
Biri
evrensel doğru sonsuzluğa hep açık. Akıl var işin içinde.
Diğeri,
Günü birlik
yaşam. Hinlikle gelen cinlik var işin içinde.
Biri akılla
gelen özeleştirilerle gelişiyor özgürlüklerin önünü aça aça,
Direksiyonu
sanatçılarına insan haklarına terk edip.
Diğeri,
Hinlikleri
cinlikleri teşvik ederek değişiyor,
Direksiyonunda
da özgürlükleri kısıtlayan günü birlik duruma göre değişen adaletle.
Beyin
göçünün sonuçları beylerin gücüne dönüştü bizim memlekette.
Kadını ezdi
geçti gelişen bilimden yoksun kalmak.
Sanatçı
göçüyse yobazlığın gücüne dönüşür,
Hepimizi top
yekun ezer geçer,
Bizim
memlekette.
O gün,
İstesek dahi
eleştirecek özümüz kalmaz bu kesin.
Özün yoksa,
Sadece etsin
kemiksin sen.
Ot,
Yani.
Yani,
Koyunların
besin kaynağı yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder