18 Ekim 2012 Perşembe

MESAJSIZDA OLUR NET OLURSAN

Şöyle oluyor mesajsızı. ’17 Ekim 1961 dramı’ olarak anılan ve Cezayir’in bağımsızlığını isteyen göstericilerin Paris’teki protestosunun kanlı bir şekilde bastırılmasını resmen tanıdı. Diyor. Fransa Cumhuriyeti açıklıkla bu gerçeği tanır. Diyor. Nokta. Bak al sana mesajsızı.

Oluyormuş demek.
Batı hayranı hiç değilim. Batıyı sevmem de. İşim olmaz insan haklarında riyakar emperyalist anlayışla. Hele kapitalist düzenle.

Sağ gösterip sağ vurular. Sen sol vuracaklar zannederken amma. Sonrada sol gösterip sağ vururlar.
İllaki vururlar koydular mı kafalarına. Iskalamazlar yani.

Ki,
Dünyayı felaketlere sürükleyenlerdir Avrupalılar. Dünyanın çivisini de çıkaranlar. Güzelim Afrika’yı güzel mi güzel Afrikalıları yok edip felakete açlığa sefalete ölüme sürükleyenlerde onlar,

Kölelik onlarda. Sömürgecilik onlarda.
Dünya güzeli Kızılderilileri de yok edenler onlar. Uzak Doğu kültürünü de silenler onlar. Arapları petrol gelirleriyle şahane tüketiciler yapıp kendilerine köle edip tembelliğe alıştıranlarda.

İnsan haklarını  icat ederken insanlara kıyanlarda onlar. Renkleri beyaz değil diye.
Ki, renkleri beyaz da olsa bir başka dine ve ırka mensup milyonlarca beyazı Avrupa’nın göbeğinde fırınlarda yakarak katledenlerde onlar.

Irkçılığın ağa babası onlar.
Din üzerinden gelir elde etmek de onların icadı.

Bu gezegenin doğasını yok eden, doğanın dengesini alt üst edenlerde  onlar.
Dünya üzerinde ne kadar musibet varsa hepsi onlardan kaynaklanmıştır son beş yüz yıldır.

Yani körü körüne hayran olunacak bir durum yok kısaca.
Amma,

Vicdansızlıklarının gaddarlıklarının riyakarlılarının yanında artıları da  var illaki.
Sev sevme onları o başka, sana yarar yaramaz o da başka, amma,

Akıllılar. Sanata sanatçıya çok değer veriyorlar. Akıllılar yani.
O akılda sanata sanatçıya çok değer vermekte onları öz eleştiriye vardırtıyor. Özeleştiriyi taşıyor yaşamlarına.

O özeleştiride gelişmelerine neden oluyor. Yani bizde olmayan hiç.
1960 ihtilali hiç deşilmiyor mesela bizde. Askerleri o gün kimlerin organize ettiği hala meçhul. Ordunun işi palavrasını yiyen yok artık.

1970 yıllarında öldürün işkenceler gören solcusu sağcısı milliyetçisi insanların katilleri ortalıklarda geziniyorlar, hatta milletvekili bile oldular. Af üstüne af. Suça af amma. Özgür düşünceye değil amma. Ne gaf. Hem de.
Amma sonuç itibariyle devlet ayağa kalkıp o günlerin hiçbir hapsedilmiş yok edilmeye çalışılmış özgürlüklerin sorumluluğunu henüz üstlenmedi. Ki feci şekilde sorumludur o dönem ölenlerden yaralananlardan devlet. Devlet işin içindeydi o zaman özellikle emniyet görevlileri ile.

Ta elli altmış yıl evvel başladı özgürce düşüncelerin katledilmesi hapsedilmesi sindirilmesi bu ülkede.
12 Eylül ihtilali nasıl ve neden yapıldı ve de uluslar arası hangi güçlerle bağlantılarla son paşalarda ölürse tarih olacak o dönemin gerçekleri. Ölen işkence gören haksız yere asılan haksız yere hapislerde yatan ortadan yok olan kayıp binlerle insanda tam tarih olacaklar o gün. Nerede kaldı,

12 Eylül döneminin sanat sanatçılar üstünde ki etkilerini tartışmak araştırmak.
30 yılı aşan PKK problemini çözemeyen belki de çözülmesine izin vermeyen devlet ve devlete bağlı kurumlarda da özeleştiri kısmı itiraf kısmı sıfır seviyesinde.

Batıda devlet elle tutulur gözle görülür bir yapıdır. Nettir. Derini sığı hepsi bir arada. İstihbarat hariç. Derinini bile oturur yazar bir gün ve de kabul görür. Ve de yargılanır. Ayıklar devlet hinleri  cinleri kendi içinde.
Bizde,

Devletin adı vardır sadece. Amma ne elle tutulur ne gözle görülür eleştirilir ne o gün ne de zamanı gelince.
Batı devletleri bir gün gelir evet yaptım hataydı der. İster özrünü kabul et ister etme. Amma itiraf eder. Özeleştiri sistemi çalışır er veya geç. Esas olan özgürlüklerdir.

Bizim devletin henüz hiçbir fiyaskosu Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak resmen kabul edilmemiştir.
Bizde sadece halk devleti eleştirir tenkit eder. Amma o da sınırlı seviyede. Korkar devletten bizim memleketin insanları. Bizde devlet bile korkar devletten. Esas olan korkudur.

Batı ülkelerinin vatandaşlarıysa hiç korkmazlar devletlerinden.
Ben hiç duymadım bizim memlekette,

Devletin başının çıkıp halkın karşısına biz şu konuda o gün o zaman hata yapmışız dediğini. Devletin bir hatasını dahi kabul ettiğini.
Bizim memlekette işin doğrusunu bir tek sanatçılar dile getirirler. Bizim ülkede bir tek sanatçılar tenkit ederler sistemi. Tüm Dünyada olduğu gibi.

Sanatçı olmanın manasıdır zaten isyankar olmak. Düzenin karşıtı olmak. Yaşam dahil. Protesttir sanatçı.
Protestolarını estetik kaygılarıyla  anlatır. Kendi yöntemleriyle.

O yüzden sanatçı olamazsın istesen de zaten. Sanatçı doğarsın. O yüzden siparişle sanatçı olunmaz. Dengeleri altüst edenlerdir sanatçılar.
Denilmemişi şekillendirilmemişi seslendirilmemişi,

Dillendirirler. Şekillendirirler. Seslendirirler.
Ve de,

Yaşamı renklendirip şenlendirip yeniden bildikleri gibi yeni baştan kurgularlar. Bu yüzden gelişir sanatçılarını özgür kılan toplumlar.
En gerçek onlardır. Dayatılanlarla öğretilerle değil de,

Hisleriyle düşleriyle yenileri,
Hayata kattıkları için.

Ve de toplumun sapına kadar en dürüst tek insanlarıdır sanatçılar.
Dürüstlüğü sembolize ederler. Dürüstlüğün yaşayan temsilcileridir sanatçılar. O yüzden dürüsttür sanat.

Bu yüzden çok amma çok kıymetlidir,
Sanatçılar.

Çok hem de.
Tiyatrolarla sinemalarla şiirlerle romanlarla şarkılarla fotoğraflarla resimlerle heykellerle,

Ulaşır dokunur hissettirir anlatırlar meramlarını insanlığa.
Ve de düşündürürler.

Düşünmek içinse akıl olması lazım. Ve de aklı kullanmayı geliştirmeye de hevesli olmak lazım.
Çok hevesli hem de.

Ve de çok dürüst olmak lazım. Kendine önce.
Ve de çok gerçekçi.

Sanata sırtını dönmüş sanatla kaynaşmamış sanatı yaşamının baş köşesine baş tacı edip yerleştirmemiş toplumların insanlarından o insanların kurduğu devletlerden de,
Samimiyet bekleme. Öz eleştiriyse hiç.

Sanatçısına sanata sahip çıkmayan cumhuriyetlerin kaderidir katakullilerle idare etmek günü. Uyutmak insanlarını.
Ki,

Katakullilere bulanmış katakullilerle yönetilen devletlerse hiçbir zaman yüzleşmek istemezler geçmişleriyle. İnsanları da.
Günü gün be gün yaşarken günü bulandırıp hayallerinden uyandırmak istemezler insanlarını devletler. Zaten insanlarda uyanmak istemezler günü birlik yaşarken.

Bir devletin sanata verdiği önemin derecesi önce kişilerin sonrada yaşamın sağlıklı gelişmişliği ile paralel yürür.
Otoban yaparak fabrika kurarak geliştiğini zannedersin sadece.

Zenginleşmek ile,
Gelişmişliği aynı zanneder sanata önem vermeyen devletler ve o devletlerin vatandaşları.

Köyden çıkıp metropole yerleşmiş bir ailenin gerçek anlamda özellikle metropol insanı olması tam beş kuşak alıyor. Bilim diyor bunu.
Yani köyden gelen adetlerden kurtulup yaşam alışkanlıklarından vazgeçip gerçek anlamda şehir düzenine ayak uydurması şehrin kentlisi olması beş kuşak sürüyormuş.

Bizim memleketteyse,
Köyden gelenlerin şehirlere inatla taşıdıkları köy adetlerinin şehir hayatında yaşama geçmesiyle geçirmeleriyle zaten küçük bir zümre hariç şehir yaşamının içine dahi bir türlü kaynaşamayan sanat iyice yok oldu gitti neredeyse.

Sanatçıya sevgi saygıysa yerlerde.
Kilim dokuyan ağaç yontan zanaatkarları sanatçı sanan zihniyet, kültürel evrimini yaşamadan bu evrimden geçmeden tabii ki anlamaz ne heykelden ne de resimden. Ne de ilgi duyar.

Ne de farkına varır sanatın sanatçıların gelişim için olmazsa olmaz önemini.
Almanların 2. Dünya savaşından çıktıklarında  onardıkları ilk binaların tiyatro binaları olduğunu kimse bilmez bizim ülkede.

Bilmek için,
Önce tiyatroyu çok sevmek lazım. Yani sanatı. Ki Dünyada neler olmuş bitmiş öğrenmeye heveslenesin.

Bizde,
O heves yok. Çünkü heveslendiren yok. O hevese açık akıl yok. Var olan akılları da heveslendirecek bir devlet düzeni yok. Yani devlet sanata hep çok uzak durmuş ve durmakta bizim memlekette.

Köy cumhuriyetiyiz biz. Ki ne tuhaf çoğunluğu şehirlerde yaşayan.
Cumhurbaşkanlığı köşkünde verilen resepsiyona bazı sanatçıları davet edecek kadardır devletin sanatla iç içeliği bizim ülkede.

Hayatlarında kaç klasik müzik konseri veya operaya veya baleye gitmiştir acaba Cumhurbaşkanı ve Başbakan?
Gitmiş midir acaba.

Tiyatroya da mesela.
Geçtim klasik müzikten, klasik Türk sanat müziğini ne kadar bilirler acaba. Veya saz sanatçılarını ve eserlerini.

Geçtim Batılı sanatçıların eserlerini, Türk sanatçılarının resimlerini heykellerini bestelerini ne kadar bilirler acaba.
Türk cam sanatı çini sanatı hakkında bilgileri ne seviyededir acaba.

Ne anlarlar sanattan sanatçıdan bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı acaba?
Sanatçının ruhundan ne anlarlar?

Ne gibi bir mana taşır sanat ve sanatçılar onlar için acaba?
Hiç.

Hiç ki,
Sanatçıları ha bire yargının önüne taşıyorlar bu ülkede.

Sanatı yani.
Sanat eserlerini bile.

Kanunların işlemediği kuralların sökmediği yani sonsuz özgürlüğün kaynağı sanatı,
Kanunlarla,

Yargılıyorlar. Sanatçıları yani.
Özgürlüğün yargılandığı devletlerden ve sanatçısının yargılanmasına izin veren toplumların insanlarından bir halt olmaz.

Yolları olur. Modern. Binaları olur. Modern. Bilgi işlemle yönetilir. Modern. Ulaşım araçları olur. Modern. Her nevi alet edevatı olur. Modern. Evleri olur. Modern.
Modern oldu mu da,

Tamam der.
Oldum der.

İşte bende modern oldum der. Modern yaşıyorum der.
Modern de yaşar.

Amma,
Modern olmaz.

Modern insan olmak için durmadan usanmadan ha bire gelişmek şarttır. Zenginleşmek değil.
Modern insansan,

Geçmişini iyi gözlemledin hataları doğruları süzgeçlerden geçirdin demektir cesurca. Ha bire hem de.
Yargıladın kendini açık açık yani. Defalarca hem de.

Yani,
Moderni keşfettin ve de her geçen gün daha da modernin peşine düştün demektir.

Modern yaşamlarını korumak ve geliştirmek isteyen insanlardan oluşan toplumlar ve de bu toplumlardan oluşan devletler,
Sanatı ve sanatçılarını yargılamazlar.

Kendilerini yargılarlar iki de bir, iki de bir sanatçılarının onları yargılamasını isterler daha da modernleşip gelişebilmek için.
Tam aksi,

Modern yaşamı kişisel zenginlik olan gören insanlardan oluşan toplumlar ve de bu toplumlardan oluşan devletlerse,
Kişisel zenginliklerine sarılır ve de yitirmemek için önlerine  geleni yargılarlar. Sanatçıları dahil. Sanat dahil. Korku. Kendine güvensizlik. Özüne önce.

Yeter ki kişisel zenginlikleri ellerinden gitmesin diye.
Bir taraf topluca gelişimin zenginleştirdiği hayat standartlarından nemalanır.

Diğer tarafsa kişisel zenginlikleri kadar yaşar sadece.
Biri zenginleştikçe değişir modernleşir.

Diğer modernleştikçe gelişir zenginleşir.
Seç al.

İkisi de mümkün.
Biri evrensel doğru sonsuzluğa hep açık. Akıl var işin içinde.

Diğeri,
Günü birlik yaşam. Hinlikle gelen cinlik var işin içinde.

Biri akılla gelen özeleştirilerle gelişiyor özgürlüklerin önünü aça aça,
Direksiyonu sanatçılarına insan haklarına terk edip.

Diğeri,
Hinlikleri cinlikleri teşvik ederek değişiyor,

Direksiyonunda da  özgürlükleri kısıtlayan  günü birlik duruma göre değişen adaletle.
Beyin göçünün sonuçları beylerin gücüne dönüştü bizim memlekette.

Kadını ezdi geçti gelişen bilimden yoksun kalmak.
Sanatçı göçüyse yobazlığın gücüne dönüşür,

Hepimizi top yekun ezer geçer,
Bizim memlekette.

O gün,
İstesek dahi eleştirecek özümüz kalmaz bu kesin.

Özün yoksa,
Sadece etsin kemiksin sen.

Ot,
Yani.

Yani,
Koyunların besin kaynağı yani.

Hiç yorum yok: