18 Kasım 2012 Pazar

30.000 LİK STAD DEĞİL, CAMİ

Bizim medeniyetin ataları tarihe iz bırakmayı ilk kez 27 bin yıl evvel akıl etmişler. Bizim padişahsa yeni akıl etti daha. Mabet dikerek. Tarihe iz bırakacak akılla bilgiyle sanatla felsefeyle gelen geleceğe yönelik donanımın yoksa, mabetler inşa etmek en iyi çaredir şanın yürüsün diye. Çamlıca’ya cami. 30.000 kişilik. Maliyeti 80 milyon Törkiş Lirası. Topluca secde vakit geliyor.

Ataşehir’e 10.000 kişilik. Maliyeti 40 milyondu, yetmemiş demek. Hep beraber milletçe secde edeceğiz demektir yakında. Başka türlü dolduramaz bu camileri.
Dünyanın bir kısmı geleceğe doğru secde ederken,

Bizse,
Gerilere,

Doğru secde ediyoruz.
Ettiriliyoruz. Gerilere doğru dikip gözümüzü.

Padişah efendi böyle buyurunca,
Müritleri de uygun görüyorlar tabii ki. Padişahları her canlı gibi ölümü tadınca bir gün yinede yaşamaya devam etsin diye gönüller de değil de bir çok çirkin abide de diye.

Ülkenin bir kısmı padişaha hastalar.
Ülkenin bir kısmını da padişah hasta ediyor.

Padişaha hasta olanlar ayakta alkışlıyorlarken padişahlarını,
Padişahın hasta ettikleriyse ayaklanmak üzereler neredeyse.

Ülkenin bir kısmı özgürlüğe secde ederken,
Bir diğer kısmı,

Müritliğe secde ediyor.
Mabede yani.

İslam dini puta mabede tapmayı yasakladı.
Kişilerin eşitliği ilkesini savundu.

Savunan İslam dini amma.
Bizim padişahsa savunmuyor bu ilkeyi.

Mesela,
Kendi ve müritleriyle beni ve benim nevi insanları eşit görmediği için bana bizlere sormuyor Çamlıca’ya cami yapayım mı diye.

Sorsa,
Cevabımız hayır olacak. Camiye ihtiyacı olmadığı için önce Çamlıca’nın. Sonra bu şehrin. Hatta bu ülkenin de.

Ülkede eczane ve pideci sayısı ile eşitlenmek üzere cami sayısı artık galiba.
Amma yetmiyor.

Maksat ibadet değil çünkü. Maksat mabet dikmek. Hem de Boğaza. Ki,
Geleni geçeni yerlisi yabancısı görsünler bizim padişah ne yüce diye.

Yüzünü geleceğe dönmüş toplumlar geleceğe geleceklerine yaparlarken yatırımı,
Bilime yani,

Bizim gibi geri kalmaya ant içmiş toplumlarsa,
Dine yapar yatırımları.

Dinin araç olduğunu inkar edip dini amaç edinirken kendilerine.
Ruhun gelişimi için doğru olduğu iddia edilen bir deneyimdir din kavramı aslında. Sadece bir iddiadır amma. Ve henüz iddia edildiği gibi de tam ve doğru sonuçsa alınamamıştır. Bırakın ruhların gelişimini,

Bu ana kadar yani son iki bin senede bu deneyim ruhların daha da çok çöküşüne neden oldu dinler.
Ruhunu aklamaya geliştirmeye çalışan dindarların hangi peygamber diğerinden daha üstün kavgalarıyla ha bire tekrarlanan ve tekrarlanmaya da devam yüzlerle binlerle savaşta,

Ölen yaralanan sakat kalan ezilen eziyet çeken yok sayılan sürülen göçmek zorunda kalan,
Yüz milyonlarca insan nedeniyle.

İnsanın insanı değil insanın hiçbir canlıyı öldürmesini eziyet çektirmesini ne emreder ne de arzu eder tek tanrılı dinler.
İnsanın insanları ve her türlü canlıyı öldürmesi eziyet etmesi de,

Ruhlarını eritip bitirir insanların bir gün. Bugün olduğu gibi.
Ki,

Bu yüzden ruhları geliştireceğine yedi bitirdi öldürdü tek tanrılı dinler.
Ve de,

Döndüler başa insanlar yeniden. Yani,
Tapınmaya. Patronu temsil ettiğine inandıkları her şeye. Tutmadı bu din işi.

Çünkü insanoğlunun doğasında var tapınmak aslında. İster puta ister güneşe ister padişaha.
Tapınmak için tapınaklara doluşmakta insanın doğasında var.

Topluca tapınmak,
Duygularını güçlendiriyor insanların.

İnsana yalnız olmadığı hissini veriyor eğer ki ruhları çökmüşse. Ruhu çökük insanlar için yalnızlıksa bir felakettir. Felaketi boyutunu görüyoruz mesela bizim toplumda.
Ruhu çökmüş insanların hobisi olmaz. Yok zaten bizim toplumda. Kasılmış kavruk ruhlar akıllar kendilerini eğlendirmeyi yenileri merak etmeyi, yeniyi keşfedip yenileri üretmeyi bilmezler.

Hobisi olmayan insanlardan oluşan toplumlarsa ibadetlerle tapınarak geçirirler vakitlerini. Eğlenceleri budur. Bu kadardır.
Sadece çalışırlar kendileri için, yer içerler kendileri için, sevişirler kendileri için, çocuklarına bakarlar büyütürler kalıplara sıkışarak kendileri için ve de hep konuşurlar tekrarları tekrar ederek kendileri için.

Ve de,
Dini ibadeti hobi haline getirirler.

Bizim toplumda ibadete bu denli ilginin sebebidir başka konulara doğru ilgileyel gelen hobilerin olmaması. Hem kendisi hem insanlık hem doğa için hem de merakları ilgileri için çalışıp çabalayan üreten insanların çok fazla vakti enerjisi kalmaz tapınmaya. Doludur yirmi dört saatleri. Ruhlarıysa doygundur zaten.
Padişahında ruhu aç olduğundan, hobisi olmadığından yeniyi üretemediğinden,

Dini hobi edinmiş,
Ya secdeye yatıyor ya da secdeye yatırıyor kendi gibi insanları.

Şimdilerde de ha bire ibadethaneler dikiyor en büyüğünden gözün en çok görebileceği yerlere. Hobi olarak.
Padişahın hobisiyse,

Beni deli ediyor.
Sen git çok meraklıysan kendi memleketine dik abidelerini diye burası benim memleketim diye içimden dışımdan haykırıyorum ha bire.

O çirkin gökdelenleri dikenlere de oraya buraya. O çirkin siteleri konduranlara da. Hobisizliğiyle yaşayan,
Çirkinliği,

Güzellik sanan, güzel olanla çirkin olanı ayırt edemeyecek kadar zevksiz bir toplumdaysa çok normal bu gelişmeler,
Kök kültür olmayınca,

Ne yapsan çare yok.
Kök kültür neden yok?

Kök kültür her an yenilenen gelişen yaşamın kalitesidir. Bir toplumda yaşam kalitesinin ibresini yükseltenlerse o toplumun içinden çıkan yenilikçi filozoflar sanatçılar bilim insanlarıdır.
Hep daha yeniyi arzulayan hep daha yeniyi üreten özgür beyinlerin sayısal çokluğudur bir toplumun yaşam kalitesini yukarı çeken.

Yani,
Özgür ve yenilikleri üreten yenilikleri üretmeye hevesli çocuklar yetiştiren anne babalardır,

Özgür ve yenilikleri üreten yenilikleri üretmeye hevesli çocuklar yetiştiren öğretmenlerdir  ve eğitim sistemidir,
Bir toplumun yaşam kalitesinin gün be gün yükselmesine neden olan. Kuşaktan kuşağa.

Din değildir amma yaşam kalitesini yükselten bir toplumun. Dinler ruhların gelişimine neden olarak önce bireylerin tek tek, sonrada bireylerden oluşan toplulukların iç huzurlarına hizmet etmek amacıyla oluşmuşlardır. Ki, hedefe ulaşamamıştır dinler. Dini hobi edinenler dini yaşam biçimi olarak kabul edenler yüzünden. Çünkü,
Dinler aynıyı tekrar ederler. Dinler insanların hem birey hem de topluca yaşam kalitelerini yükseltmelerine sekte vururlar, aynıları tekrar ederek aynıları ezberlettiği insanlar,

Yeniliklere kapılarını kapadıkça.
Hem de,

Özgürlüklerinin sınırlarını dinlerin ilkeleriyle belirledikçe.
Bu durumu çoktan çakmış İslam harici dinlerde bu nedenler yüzünden reformistler çıkmış,

Protestanlığın önce oluşumuna sonrada gelişimine neden olmuşlardır.
İslam her türlü reforma kapalı olduğu ve kapalı kaldığı içinse,

İslamiyeti kabul etmiş etmek zorunda kalmış toplumlar milletler hiçbir zaman felsefeye sanata bilime önem vermemişler,
Günahla ve de İslami kurallarla sınırlandırmış kısıtlandırmışlardır yeniliklere hevesli insanların her yönde üretim çabalarını.

Son beş yüz yıldır,
İslamlarla diğer tek tanrılı dinlere mensup insanların arasında ki yaşam kalitesi hep İslamiyetin aleyhine gelişmiştir bu nedenle.

Bu halin somut elle tutulur en güzel örneği de,
Yenileri üretmeye hevesli çocukların gençlerin beyinlerini ezbere dayalı bilgilerle donatan eğitim sistemidir. Hepimizin çok iyi bildiği.

Amerikalı veya Avrupalının Türkiye’nin yerini bile bilmediğini anlatırlardı bizlere gençken. Bizlerde hayret ederdik.
Yani ne mene bilgisiz olduklarını öğrenince.

Türkiye’nin yerini bilmeyen insanların Mars’ın yerini bilgisayarın başında elleriyle koymuşlarcasına bulmalarına da hayret ettik sonraları amma.
Protesti reformisti olmasın diye yapılandırılan İslam dininin ilkelerine bin altı yüz yıldır sımsıkı sarılmış,

İslam dinini benimsemiş toplumların liderleri de,
Ruhani liderlermişçesine hükümdar görürler kendilerini demokrasi ile seçilmiş devlet memurları olsalar dahi. Hangi görevi üstlenirlerse üstlensinler,

Akıllara yeniliklere özgürlüklere değil de,
Aynıların tekrarlarına sadık kalarak çoğaltmayıysa, üretmek zannederler kendi kısır kalmış akıllarıyla.

Üretmeyi çoğaltmak zannedersen de,
Yaşam kalitesinin göstergesine kaynak tek parametrense,

Para,
Olur sadece.

Paranın becerebildiği en büyük anıtları en büyük binaları dikersin sen de her bir yere kalite göstergesi olarak.
Büyüklüktür,

Esas olan.
Fonksiyon ve talebin bilim adamları tarafından akıl ve bilgi süzgecinden geçirilmediği,

Felsefesinin olmadığı,
Özgür sanatçılar tarafından tasarlanmamışlarından hem de.

En büyüklerinden hem de.
Köksüz kültürünün  ne denli büyük olduğunun ispatı olarak.

Ve de,
Demokratik sistemle göreve gelen insanın biri de kendini padişah görüp yüz bin yıllık bir yerleşim alanının tepesine diker dev gibi çirkin amma çok büyük anıtını.

Hobisi olsa dikmezdi. Güzelle çirkini ayırt edecek kıvamda olacağı için aklı ve zevki.
İnananı olduğu dinin reformist protestanları olsa hiç dikemezdi zaten. İzin vermezlerdi. Eşitlik ilkesinin eşitsizliğe izin vermemesinden.

Büyüyormuşuz.
Ekonomik rakamlar öyle diyormuş.

Aslında her geçen gün küçülüyoruz.
Biz yaşam kalitesinde yerimizde saydıkça,

Dünyanın bir kısmı sadece geleceğe secde ettikçe.
Yerimizde sayarken çoğalttıklarımızı ürettikçe sadece aldıkça sattıkça tükettikçe. Daha da çoğalttıkça.

Amma küçülüyoruz.
30 bin kişilik camiyse en güzel örneği.

Ne denli küçüldüğümüze dair.
Neden ABD’de, Avrupa’da 30 bin kişilik bir kilise inşa etmek ihtiyacı yok acaba?

Paraları mı yok?
Akılları mı?

Vizyonları mı?
Talep mi?

Yok.
Padişahla karşılaşırsam soracağım bu soruyu yüzüne karşı.

Beni küçük,
Görmezse.

Hiç yorum yok: