Bizim
medeniyetin ataları tarihe iz bırakmayı ilk kez 27 bin yıl evvel akıl etmişler.
Bizim padişahsa yeni akıl etti daha. Mabet dikerek. Tarihe iz bırakacak akılla bilgiyle
sanatla felsefeyle gelen geleceğe yönelik donanımın yoksa, mabetler inşa etmek en
iyi çaredir şanın yürüsün diye. Çamlıca’ya cami. 30.000 kişilik. Maliyeti 80
milyon Törkiş Lirası. Topluca secde vakit geliyor.
Ataşehir’e
10.000 kişilik. Maliyeti 40 milyondu, yetmemiş demek. Hep beraber milletçe secde
edeceğiz demektir yakında. Başka türlü dolduramaz bu camileri.
Dünyanın bir
kısmı geleceğe doğru secde ederken,
Bizse,
Gerilere,
Doğru secde
ediyoruz.
Ettiriliyoruz.
Gerilere doğru dikip gözümüzü.
Padişah
efendi böyle buyurunca,
Müritleri de
uygun görüyorlar tabii ki. Padişahları her canlı gibi ölümü tadınca bir gün
yinede yaşamaya devam etsin diye gönüller de değil de bir çok çirkin abide de
diye.
Ülkenin bir
kısmı padişaha hastalar.
Ülkenin bir
kısmını da padişah hasta ediyor.
Padişaha
hasta olanlar ayakta alkışlıyorlarken padişahlarını,
Padişahın
hasta ettikleriyse ayaklanmak üzereler neredeyse.
Ülkenin bir
kısmı özgürlüğe secde ederken,
Bir diğer
kısmı,
Müritliğe
secde ediyor.
Mabede yani.
İslam dini
puta mabede tapmayı yasakladı.
Kişilerin
eşitliği ilkesini savundu.
Savunan
İslam dini amma.
Bizim
padişahsa savunmuyor bu ilkeyi.
Mesela,
Kendi ve müritleriyle
beni ve benim nevi insanları eşit görmediği için bana bizlere sormuyor
Çamlıca’ya cami yapayım mı diye.
Sorsa,
Cevabımız
hayır olacak. Camiye ihtiyacı olmadığı için önce Çamlıca’nın. Sonra bu şehrin.
Hatta bu ülkenin de.
Ülkede eczane
ve pideci sayısı ile eşitlenmek üzere cami sayısı artık galiba.
Amma
yetmiyor.
Maksat
ibadet değil çünkü. Maksat mabet dikmek. Hem de Boğaza. Ki,
Geleni geçeni
yerlisi yabancısı görsünler bizim padişah ne yüce diye.
Yüzünü
geleceğe dönmüş toplumlar geleceğe geleceklerine yaparlarken yatırımı,
Bilime yani,
Bizim gibi
geri kalmaya ant içmiş toplumlarsa,
Dine yapar
yatırımları.
Dinin araç
olduğunu inkar edip dini amaç edinirken kendilerine.
Ruhun
gelişimi için doğru olduğu iddia edilen bir deneyimdir din kavramı aslında.
Sadece bir iddiadır amma. Ve henüz iddia edildiği gibi de tam ve doğru sonuçsa
alınamamıştır. Bırakın ruhların gelişimini,
Bu ana kadar
yani son iki bin senede bu deneyim ruhların daha da çok çöküşüne neden oldu
dinler.
Ruhunu
aklamaya geliştirmeye çalışan dindarların hangi peygamber diğerinden daha üstün
kavgalarıyla ha bire tekrarlanan ve tekrarlanmaya da devam yüzlerle binlerle
savaşta,
Ölen
yaralanan sakat kalan ezilen eziyet çeken yok sayılan sürülen göçmek zorunda
kalan,
Yüz milyonlarca
insan nedeniyle.
İnsanın
insanı değil insanın hiçbir canlıyı öldürmesini eziyet çektirmesini ne emreder
ne de arzu eder tek tanrılı dinler.
İnsanın
insanları ve her türlü canlıyı öldürmesi eziyet etmesi de,
Ruhlarını
eritip bitirir insanların bir gün. Bugün olduğu gibi.
Ki,
Bu yüzden
ruhları geliştireceğine yedi bitirdi öldürdü tek tanrılı dinler.
Ve de,
Döndüler
başa insanlar yeniden. Yani,
Tapınmaya. Patronu
temsil ettiğine inandıkları her şeye. Tutmadı bu din işi.
Çünkü
insanoğlunun doğasında var tapınmak aslında. İster puta ister güneşe ister
padişaha.
Tapınmak
için tapınaklara doluşmakta insanın doğasında var.
Topluca
tapınmak,
Duygularını
güçlendiriyor insanların.
İnsana
yalnız olmadığı hissini veriyor eğer ki ruhları çökmüşse. Ruhu çökük insanlar
için yalnızlıksa bir felakettir. Felaketi boyutunu görüyoruz mesela bizim
toplumda.
Ruhu çökmüş
insanların hobisi olmaz. Yok zaten bizim toplumda. Kasılmış kavruk ruhlar akıllar
kendilerini eğlendirmeyi yenileri merak etmeyi, yeniyi keşfedip yenileri üretmeyi
bilmezler.
Hobisi
olmayan insanlardan oluşan toplumlarsa ibadetlerle tapınarak geçirirler
vakitlerini. Eğlenceleri budur. Bu kadardır.
Sadece
çalışırlar kendileri için, yer içerler kendileri için, sevişirler kendileri
için, çocuklarına bakarlar büyütürler kalıplara sıkışarak kendileri için ve de
hep konuşurlar tekrarları tekrar ederek kendileri için.
Ve de,
Dini ibadeti
hobi haline getirirler.
Bizim
toplumda ibadete bu denli ilginin sebebidir başka konulara doğru ilgileyel
gelen hobilerin olmaması. Hem kendisi hem insanlık hem doğa için hem de
merakları ilgileri için çalışıp çabalayan üreten insanların çok fazla vakti
enerjisi kalmaz tapınmaya. Doludur yirmi dört saatleri. Ruhlarıysa doygundur
zaten.
Padişahında ruhu
aç olduğundan, hobisi olmadığından yeniyi üretemediğinden,
Dini hobi
edinmiş,
Ya secdeye
yatıyor ya da secdeye yatırıyor kendi gibi insanları.
Şimdilerde
de ha bire ibadethaneler dikiyor en büyüğünden gözün en çok görebileceği
yerlere. Hobi olarak.
Padişahın
hobisiyse,
Beni deli
ediyor.
Sen git çok meraklıysan
kendi memleketine dik abidelerini diye burası benim memleketim diye içimden
dışımdan haykırıyorum ha bire.
O çirkin
gökdelenleri dikenlere de oraya buraya. O çirkin siteleri konduranlara da. Hobisizliğiyle
yaşayan,
Çirkinliği,
Güzellik
sanan, güzel olanla çirkin olanı ayırt edemeyecek kadar zevksiz bir toplumdaysa
çok normal bu gelişmeler,
Kök kültür
olmayınca,
Ne yapsan
çare yok.
Kök kültür
neden yok?
Kök kültür her
an yenilenen gelişen yaşamın kalitesidir. Bir toplumda yaşam kalitesinin
ibresini yükseltenlerse o toplumun içinden çıkan yenilikçi filozoflar
sanatçılar bilim insanlarıdır.
Hep daha
yeniyi arzulayan hep daha yeniyi üreten özgür beyinlerin sayısal çokluğudur bir toplumun yaşam kalitesini yukarı çeken.
Yani,
Özgür ve yenilikleri
üreten yenilikleri üretmeye hevesli çocuklar yetiştiren anne babalardır,
Özgür ve yenilikleri
üreten yenilikleri üretmeye hevesli çocuklar yetiştiren öğretmenlerdir ve eğitim sistemidir,
Bir toplumun
yaşam kalitesinin gün be gün yükselmesine neden olan. Kuşaktan kuşağa.
Din değildir
amma yaşam kalitesini yükselten bir toplumun. Dinler ruhların gelişimine neden
olarak önce bireylerin tek tek, sonrada bireylerden oluşan toplulukların iç
huzurlarına hizmet etmek amacıyla oluşmuşlardır. Ki, hedefe ulaşamamıştır
dinler. Dini hobi edinenler dini yaşam biçimi olarak kabul edenler yüzünden. Çünkü,
Dinler aynıyı
tekrar ederler. Dinler insanların hem birey hem de topluca yaşam kalitelerini
yükseltmelerine sekte vururlar, aynıları tekrar ederek aynıları ezberlettiği
insanlar,
Yeniliklere kapılarını
kapadıkça.
Hem de,
Özgürlüklerinin
sınırlarını dinlerin ilkeleriyle belirledikçe.
Bu durumu
çoktan çakmış İslam harici dinlerde bu nedenler yüzünden reformistler çıkmış,
Protestanlığın
önce oluşumuna sonrada gelişimine neden olmuşlardır.
İslam her
türlü reforma kapalı olduğu ve kapalı kaldığı içinse,
İslamiyeti kabul
etmiş etmek zorunda kalmış toplumlar milletler hiçbir zaman felsefeye sanata
bilime önem vermemişler,
Günahla ve
de İslami kurallarla sınırlandırmış kısıtlandırmışlardır yeniliklere hevesli
insanların her yönde üretim çabalarını.
Son beş yüz
yıldır,
İslamlarla diğer
tek tanrılı dinlere mensup insanların arasında ki yaşam kalitesi hep İslamiyetin
aleyhine gelişmiştir bu nedenle.
Bu halin
somut elle tutulur en güzel örneği de,
Yenileri
üretmeye hevesli çocukların gençlerin beyinlerini ezbere dayalı bilgilerle
donatan eğitim sistemidir. Hepimizin çok iyi bildiği.
Amerikalı
veya Avrupalının Türkiye’nin yerini bile bilmediğini anlatırlardı bizlere
gençken. Bizlerde hayret ederdik.
Yani ne mene
bilgisiz olduklarını öğrenince.
Türkiye’nin
yerini bilmeyen insanların Mars’ın yerini bilgisayarın başında elleriyle
koymuşlarcasına bulmalarına da hayret ettik sonraları amma.
Protesti
reformisti olmasın diye yapılandırılan İslam dininin ilkelerine bin altı yüz
yıldır sımsıkı sarılmış,
İslam dinini
benimsemiş toplumların liderleri de,
Ruhani liderlermişçesine
hükümdar görürler kendilerini demokrasi ile seçilmiş devlet memurları olsalar
dahi. Hangi görevi üstlenirlerse üstlensinler,
Akıllara
yeniliklere özgürlüklere değil de,
Aynıların tekrarlarına
sadık kalarak çoğaltmayıysa, üretmek zannederler kendi kısır kalmış
akıllarıyla.
Üretmeyi çoğaltmak
zannedersen de,
Yaşam kalitesinin
göstergesine kaynak tek parametrense,
Para,
Olur sadece.
Paranın
becerebildiği en büyük anıtları en büyük binaları dikersin sen de her bir yere
kalite göstergesi olarak.
Büyüklüktür,
Esas olan.
Fonksiyon ve
talebin bilim adamları tarafından akıl ve bilgi süzgecinden geçirilmediği,
Felsefesinin
olmadığı,
Özgür sanatçılar
tarafından tasarlanmamışlarından hem de.
En büyüklerinden
hem de.
Köksüz kültürünün
ne denli büyük olduğunun ispatı olarak.
Ve de,
Demokratik
sistemle göreve gelen insanın biri de kendini padişah görüp yüz bin yıllık bir
yerleşim alanının tepesine diker dev gibi çirkin amma çok büyük anıtını.
Hobisi olsa
dikmezdi. Güzelle çirkini ayırt edecek kıvamda olacağı için aklı ve zevki.
İnananı olduğu
dinin reformist protestanları olsa hiç dikemezdi zaten. İzin vermezlerdi. Eşitlik
ilkesinin eşitsizliğe izin vermemesinden.
Büyüyormuşuz.
Ekonomik rakamlar
öyle diyormuş.
Aslında her
geçen gün küçülüyoruz.
Biz yaşam kalitesinde yerimizde
saydıkça,
Dünyanın bir
kısmı sadece geleceğe secde ettikçe.
Yerimizde sayarken
çoğalttıklarımızı ürettikçe sadece aldıkça sattıkça tükettikçe. Daha da çoğalttıkça.
Amma küçülüyoruz.
30 bin
kişilik camiyse en güzel örneği.
Ne denli
küçüldüğümüze dair.
Neden ABD’de,
Avrupa’da 30 bin kişilik bir kilise inşa etmek ihtiyacı yok acaba?
Paraları mı
yok?
Akılları mı?
Vizyonları mı?
Talep mi?
Yok.
Padişahla
karşılaşırsam soracağım bu soruyu yüzüne karşı.
Beni küçük,
Görmezse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder