15 Kasım 2012 Perşembe

ÇOK UKALASIN ÇOOK

Bizim toplumda hamaset destanları iyi iş yapar. Amma arkası kofundan. Efsanevi gibi. Gönül okşama da iyi iş yapar. Amma samimiyetten uzak olanından. Masalımsı gibi. Bizim toplumda akıl iş yapmaz amma. Gerçek olduğundan. Bir de bilgi. Bu yüzden matematikle arası iyi değildir bizim toplumun dört ana işlem haricinde. Bilimse? Adı bile geçmez. Bir de satranca ilgi yoktur mesela. İleriye doğru yapılacak hamleleri analiz etmek, analitik düşünce yeteneğimiz ve niyetimiz olmadığı için.

Bu nedenle,
Bizde tartışmalar anı anlatmak, olayı bir başka üslupla yeniden dillendirmekle kalır. Tıkanır.

Sonuç?
Çıkmaz.

Cebir çok önemli bir derstir.
En çok sıkıldıklarından biri yani öğrenciyken insanların.

Cebirin önemini matematikle kısıtlı olduğunu zannedenlerin, mantığı geliştirmenin önemini fark etmedikleri zamanla çıkar ortaya. Bazen o da.
Mantıksa,

Sanattır. İster evrensel ister kişiye kişilere özgü durumları olasılıkları bilgi deneyim ileri görüşlülük faktörlerini harmanlayıp analitik süzgeçten geçirerek doğruyu bulmanın yoludur mantık.
Mantığın yerleşmesi gelişimi içinse,

Antreman gerektirir. Akılla. Akıllarla. Satrançsa çok güzel bir antrenman sahasıdır akıl için.
Bilmeyenlerin işe yaramayan eksik yanlış bilgilerini biliyorlarmış gibi aktarmaları ile yanlış bilgilerle yanlış ve arzu edilmeyen sonuçlara varan insanların yaşadığı toplumlar topluluklar bilgiye karşı güvenlerini kaybettikçe,

Doğru bilgileri aktaranları da dinlememeye okumamaya başlarlar zamanla. Bilgi aktarmayı da,
Ukalalık olarak adlandırırlar. Yanlış bilgilerle,

Ukalalıklarla donatılmış söylemlerin her gün her konuda gündeme gelmesi de,
İnsanları daha da uzaklaştırır,

Doğru bilgiden. Doğrusu eğrisi her nevi ukalalıklar da harman olup geçerler  iç içe.
Doğruyu zaten tahlil edemeyen mantıktan uzak, bilgiden yoksun akıllarla da,

Yaşarsan yaşamayı tercih etmişsen,
Hamaset destanları ve de gönül okşamalarla geçirirsin ömrünü. Yani önüne konulanı yersin ha bire. Önüne konulan kadarla kalır, önüne konulan kadarla da yetinirsin. Araştırmaya da merak duymazsın böylece.

Bu yüzden,
Bizden bilim insanı çıkmaz yeteri kadar üniversitelerin sayısı ile orantılandığında. Çıkan bilim insanlarının da kimler olduğunu bilmeyiz zaten. Bilsek dahi onlara saygı duymayız zaten.

Bilgiyle gelen uzmanlığa bilgiye emeğe saygı duymadığımız için. Bu yüzden her şeyi bildiğini her şeyden illaki anladığını iddia eden her işi doğru olarak yapacağını inanan inançlarına da destek bulan insanlardan oluşur bizim toplum.
Bu yüzden,

Bizim nevi toplumlarda hamaset destanları ve gönül okşamalarla donatılmış diziler çok iyi iş yaparlar. Efsanevi gibi. Masalımsı gibi. Aklı zorlamayanlar yani. Bilgiye ihtiyaç duyulmayanlar yani.
Milyonlarca insanı toplar televizyonun başına,

Bu nevi diziler. Her akşam hem de.
Bu yüzdendir ki bizde belgesellerse iş yapmazlar. Kırk yılda bir gösterilse dahi.

Bilgi aktardıkları için.
Ki, bizde bilgi yarışmaları iş yaparlar mesela. Ne tuhaf. Bilmek öğrenmek için değil, o servete kim kavuşacak acaba diye heyecanlandırmaktır esas bilgi yarışmalarının aldıkları reytinglerin nedeni bizde. Servetle empati. Bilgiyle değil yani.

Bilginin bilgili uzman kişilerin olmadığı yerde konu ne olursa olsun tartışmalarda tatsızlaşıyorlar ister istemez bir noktadan sonra.
Konu önce kişisel algılamalarla sınırlanıyor,

Sonrada,
Kişilerin hitabet güçleri arasındaki çekişmelerle, manasız anlatımlarla kelimelerle uzayıp giden itiş kakışlara dönüşüyor,

Esas konudan sapılıyor,
Kişisel diretmelerle kişilerin kendilerini anlatmalarıyla, dedikodu seviyesinde kimsenin kimseyi dinlemeye niyetinin olmadığı konuşmalara yöneliyor tartışmalar.

Talep mi yok bilgiye akla araştırmaya, yoksa talebi uyandırmaya niyet mi yok? Tartışılır. Benim görüşüm talep yok.
Mesela,

Bizde sanat programlarını  yok say televizyonlarda. Olan da kısıtlı süre de ve de yayın içinde ki oranı çok düşük. Bizim ülke insanları da sanatla ilgilenmez, sanatçılarını da tanımak için çaba göstermezler zaten. Say de, Fazıl’ı Say’arlar şu sıralar. Şu sıralar gündem de diye. Geçtim tarzını üslubunu, üç Türk ressamı, üç Türk heykeltıraşı, üç Türk besteci, üç Türk tiyatro sanatçısı, üç Türk tasarımcısı say de. Fazıl derler. Yine. Çoğunluk. Gündem de diye. Onu da unutur giderler zaten gündem değişince. Zaten çok bileni de yoktu ülke genelinde dava edilene kadar. Ki, en az onun kadar kıymetli sanatçılarımız var kimsenin haberi yok bugün bile. Gündem de değiller çünkü.
Mesela,

Bizde bilimle ilgili programlarsa neredeyse hiç yok televizyonlarda. Bilimin hangi kolu olursa olsun dünya ve ülke hangi seviyede bilenimiz çıkmaz. Türk bilim insanları hangi konularda araştırmalar yapıyorlar, hangi konulara yoğunlaşıyorlar bilen yoktur. Merak eden de yoktur. Hapse düşerse bilim insanları hemen ezberlenir amma adları. Hamaset girer işin içine çünkü. Gönüller okşanır tepkilerle. Adlar ezberde amma hangi bilim konusunda uzmandırlar hapse girmiş bilim insanları, ne gibi araştırmalar yapmışlardır bugüne kadar, sor, bilen çıkmaz yine. Merak eden çıkmaz çünkü.
Mesela,

Bizim ülkede siyaset tarihini kimse bilmez neredeyse. Amma herkes siyasetten konuşur bak. Türkiye’nin geçtim Cumhuriyetten bu güne, yakın siyaset tarihinin dönüşüm değişim noktalarındaki önemli temel taşlarını anlat de, anlatan çıkmaz. Başbakanların isimlerini bir de partilerin adlarını görüşlerini sıralarlar. O da eksikli. Veya yanlış. Neden onlar iktidar oldular? Hangi toplumsal değişimler etkiler tepkiler onları iktidar yaptı? Diye sor, ABD falan yaptı derler. Hoca cemaat falan. Gündemin konusu diye.
Mesela,

Bizim ülkede anlaşılamadığından yakınanlar, iletişim kurma yönünde ne denli hazırlıksız beceriksiz ve de eksikli olduklarını da fark etmezler. Yani yakınmalarını ortadan kaldırmak için önce iletişim konusunda gelişmeleri gerektiğini akıl etmezler. Amma yakınırlar hep ömürleri boyu. Yakınmak gönül işi, gelişimse akıl.
Bizim ülkede dili olan herkes konuşur mesela. Herkes konuşur amma. Kimse dinlemez amma. Herkes yazar, kimse okumaz amma. Okur yazar değildir bizim toplum. Yazardır sadece. Yazar durur.

Dili olanların konuştukları parmakları klavyelerde gezinenlerin de yazdıklarının çoğu da bilgiden akıldan uzaktır zaten.
Dinlemeyen neden dinlemediğini, okumayan da neden okumadığını bilmezken,

Anlatanda yazanda neden anlattığını yazdığını bilemez hale gelir bir zaman sonra,
Toplumsal kakafoninin  patırtısı arasında.

Daldan dala konulur hep.
Yeniliktir esas. Yeniliktir esas amma yenilikçi olunduğu için değil. Yeniyi çakıp çıkmaktır esas. Yeninin içinde kalıp bilgi ile donanmak, derinleşmek vakit kaybıdır, eziyettir. Her şey anında eskir bu nedenle bizim toplumda. İster neşe ister hüzün ister ideolojiler, her şey.

Bilgi eksikliğinden,
Bilgiyi analitik düşünce süzgecinden geçirme antrenmanı eksikliğiyle hayata tutunmaya çalışan akılların, diğer akıllara nazaran çokluğundan,

Gündemse her an değişir bizim toplumda. Mesela düşünün ki,
Çaka çaka,

Bunca okumuş bunca iyi eğitim görmüş bunca insan,
Gündemi değiştirip yeni gündemle oyalarken,

Arkadan iş çevirdiklerini fark ettiler mesela siyasilerin son zamanlarda mesela.
E bravo.

Ayakta alkışlanacak bir başarı öyküsü. 1950 lerden itibaren Türk siyasilerinin en çok kullandığı taktiği,
Bizim toplum iki kuşak sonra fark etti.

Şimdi sıra geldi,
Bu taktiklerle keleğe gelmemeye mesela. Ehh o da iki kuşak alsa, siyasilerin işi çok zor demek kırk elli yıl sonra falan bu ülkede.

Bir millet uyanıyor demek. Akılla oluyor demek.
İster klasik batı müziğine olsun merakın, ister klasik Türk müziğine, ister caza, ister halk türkülerine, ister arabeske, ister rock a, ister rap e,

İster vatan sever ol, ister vatan haini,
Analiz düşünceyle gelen mantık çerçevesinde antrenmanı yoksa,  gelişmemişse aklın,

Bilgiden de yoksunsan,
Uzman değilsen bir konuda en az,

Azgın denizlerde fırtınalarla dalgaların üstünde bir oraya bir buraya savrulan yaşam kayığını ellerini kürek yapıp sahile ulaştırmaya çalışırken geçirirsin ömrünü.
Ya batarsın,

Kabahatli azgın denizle fırtına olur, ki hep bir kabahatli vardır, ki hiçbir zaman sen kabahatli değilsindir, ya dayatan ya da zorlayan ya da engel olan. Biri. Birileri. Sistem falan.
Ya da,

Ömrün gücün tükenir bir yerde pes edersin. Bırakırsın kendini kaderine. Ki kaderdir zaten prim yapan. Aklın yerine,
Eğer ki suyun rüzgarın gücü ve meteorolojik bilgilerden yoksunken ve doğru değerlendirmeleri yapan doğru uzmanların görüşlerini almadan açılmışsan sahilden, matematikten uzaklaşmışsan yani, bilimi kullanmayı akıl edememişsen, sonunu nasıl bir kaderin yazacağını da akıl edemiyorsun demektir zaten.

Bizim toplumda herkes açılmaya çalışır amma.
Diğer herkesi açıklarda gördükçe.

Çünkü,
Bizim toplum,

Gözüyle düşünür,
Aklıyla,

Düşüneceği yerde.
Sonuç?

Gözümüzü diker,
Gözlerimiz yaşlı,

Göz göze yaşar gideriz,
Dizilerle.

Aklımız bilgi ile göz göze gelmesin diye. Gülmesin yüzümüz diye.
Lüzum yoktur yani,

Gereksiz eziyetlere.
Gönüller okşansın gönüller hoş olsunlar yeter.

Zaten,
Nereden çıkardık şimdi durup dururken,

Yok satrançmış yok,
Analitik,

Düşünce.
Af ola,

Gözlerinizi yorup, yine başınızı şişirdikse.
Böyle gelmiş böyle gidecek galiba,

Ne yapalım,
Çaresi yok,

Ukalalık diz boyu,
Bende.

Hiç yorum yok: