23 Kasım 2012 Cuma

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

Saatler gece yarısını geçmiş birkaç dakika sonra doğmuşum. Bugün gibi hatırlıyorum o anı. Feci ağlıyordum. Ki, halim çok komikti. Vıcık vıcıktım. İlk şaplağı yedim. Kıçıma. Daha yaratıcı olabilirlerdi. Yer etti. O gün bugün gelen vuruyor giden vuruyor. Kıçıma olsa dua edeceğim. Nereme olursa artık. İnsan nasıl başlarsa öyle devam edermiş ya. Amma, inadına inadına ağlamıyorum doğduğum o ilk anda ki gibi.

Vurana da gülüyorum vurmayana da.  İnadına.
Annemi ilk ilk gördüğüm haliyle şahsen tanıştırıldıktan sonra gördüğüm bildiğim hali arasında ki farka çok şaşırarak başlayınca hayata,

Ne var ne yoksa hep mutlaka bir kez de tersten bakmak alışkanlığı başladı bende içimde ki ilk havayı ilk soluduğum andan itibaren. Ben ilk nefesim içimde doğmuşum, ilk nefesimi vererek başlamışım, son nefesimi de vermeyeceğim bu durumda alacağım mecburen. O yüzden nefes nefes geçiyor hayatım. Ters insan olmak derttir. Son nefesini alamadı gitti bir türlü diyecek sevmeyenlerim. Neyse,
Hiçbir şeyin altıyla üstünün tersiyle yüzünün içiyle dışının birbirlerini hiç tutmadıklarını o dakka öğrendim. Dakka bir.

İlk keşfim. Heyecanlıydım. Olmaz mı. Bebeksin yahu. Bir sonraki keşfimse,
Ağlayınca etrafına toplanan çok oluyor doğru, amma sen ağladın diye etrafına toplanan insanlar ne seni gerçekten mutlu edebiliyorlar ne de kendileri mutlu oluyorlar.

Ağlaşarak sızlanarak toplayacağına insanları etrafına gülerek toplamak daha iyi.
Kendi başına dahi olsa,

Eğlene güle yaşamanın güzelliğini galiba çişimi altıma yapınca ilk defa ağlamadığımda fark ettim. Sıçıyorsun istediğin gibi içine ve kimseye haber vermiyorsun.
Başına üşüşen yok. Kebap. Dalganı geçiyorsun hayatla gevrekleşerek daha da baş başa kalınca kendinle. Kıç senin. Çiş senin. Kaka senin.

Amma,
Acıkma tarafında zorlanmadım desem yalan olur bu ağlamama işinde. İyi hatırlıyorum.

Ağlamazsan kimsenin aklına bile gelmiyor yahu dur şunun gırtlağından aşağı iki lokmada ben atayım diye bebekken bile. Hala da öyle. Bazı şeyler değişmiyor demek.
İnsanların işleri hiç bitmiyor. Sende kıvranıp duruyorsun orada  açlıktan. O günde bugün de. Seninse işin hep bitiyor nedense ve hep açsın. Her şeye.

Birde,
Elime ne verilirse onunla oynamak beni çok zorlardı bebekken. Bana soran yok ister misin bu oyuncağı diye. Anlamıyorum zannediyorlardı amma anlıyordum bal gibi. İnsanlar kendileri için neyi beğeniyorlarsa,

Bebek dahi olsan başkaları da onu sevsinler onunla oynasınlar istiyorlar.
Halbuki,

Sevdiğin istediğin her şeyle oynaya bilirsin aslında canın isterse. Canları ne ile oynamak istiyorsa seni de onunla oynamaya zorlarlardı amma. Hatırlıyorum atardım elime verdikleri sevmediğim oyuncağı yere, alır yine verirlerdi elime. Yine atardım. Bu sefer kızarlardı amma atma bir daha diye. Başkalarının sevdiğini sevmediğimi ilk ifade edişimde bile fırça yedim anlayacağınız.
Bebeklik rezillik. Kimse sormuyor nereye gitmek istersin diye mesela.

Koltuğunun altına alan istediği yere kapıp götürüyordu. Evde kalmak istiyorum cama çevirin beni bulutlara bakacağım derdim, yok illaki götürecekler nereye istiyorlarsa artık seni. O günlerden hatıra takıntım kaldı. Kafamı kessen götüremezsin şimdilerde istemediğim bir yere. Kafamı keseceklerini bilsem giderim istediğim yere de.
Ha birde,

Komşuların yeni doğmuş bebeklerini oturturlardı karşıma iki de bir. Oynayalım diye. Benim bahtıma mahallenin hep en salak bebekleri düşüyor zannederdim önceleri. Sonradan öğrendim ki zaten çoğunluk salak olunca çok da seçme şansım yokmuş memlekette oynayacak bebekten yana bile.
Amma,

Şimdi salaklarla oynamıyorum bak. Onlar otursa dahi karşıma oynayalım diye, ben kalkıyorum yerimden hemen. Büyüdüm ya, karar bana ait. Büyümek güzel.
Yemek konusu da felaketti bebekken.

Besleneyim diye tuhaf tuhaf bulamaçları tıkarlardı ağzımdan içeri. Nereden olursan ol. Yemekler beslenme saati gibiydi. Saati bile vardı. Maksat beslenme. Amma bunun bir keyfi olmaz mı yahu derdim sus sen yemene bak derlerdi.
Al bir takıntı daha. Ne zaman ki büyüdüm süsü güzelliği olmadan geçiştirmem asla hiçbir yemeğimi. Özenirim hep. Saati de yoktur. O zamanın dandik biberonlarına nasılda illet olduysam, sonralarda onun yerine de rakıyı ikame ettirince keyfi geldi sofraların.

Kundaksa bir felaket daha. Kat kat giydirirlerdi. Üşürmüşüm diyorlar, duyuyorum gag gug cevap veriyorum len giydirmeyin terliyorum sonra sıkılıyorum daralırım ben sırtımda kat kat yaşayamam diyorum amma dinleyen kim. O kat katların içinde altında kaldıkça kısıtlanan özgürlüğüm içimi çok üşütürdü hep. Ve de o gün çıplaklığın insanı kat kat giyinmekten çok daha sıcak tuttuğunu çakmıştım eğer ki saklayacak bir şeyin yoksa. Bekledim. Büyüyene kadar. Şimdi herkes kat be kat örttükçe örtüyor artık nesi var nesi yoksa, bense yalın ayak başı kabak  zaten bir şeyim de yok üstünü örtecek.
O zamanlar çok sevdiğim hallerde vardı. Olmaz mı. Mesela en sevdiğim, galiba en çok ve tek sevdiğim,

Ay ne şeker diye kucaktan kucağa gezmekti güzel teyzelerin kollarında. İlk kadınlar. Şahane. Kundak hariç.  Çok net hatırlıyorum o an vermiştim kararımı. Tercihim kadınlardan yana diye. Ve de galiba o sıralarda attım emziği ağzımdan ilk. Sahtesiyle vedalaştım. Gerek yok. Gerçeği şahane. İyi de oldu. Sahtesiyse oyalanacağıma yaşıyorum gerçeğiyle.
En çok iki yanıma yastık koyduklarında sinirlenirdim birde. Onlara inat avaz avaz ağlardım. İki araya sıkıştırılmak feci sinirdir. Devrilmemek için iki yere birden yaslanmak veya. Devrilmezsin kabul. Emniyetli de, devrilmeyi bilmezsem nasıl bulacağım doğrulmanı yollarını diye itiraz etmiştim hep. Sonra büyüyünce gördüm ki büyükler meğerse böyle yaşarlarmış. İki yere birden yanlayıp, sırtını yaslayıp yastıklara emniyetlisinden. Normal karşıladım başıma gelenleri bebekken sonrasında görünce bu durumu. Bebekleri de büyükler gibi zannediyor insanlar demek.

Bitmez bebeklik anılarım.
Her anım bir başka eylemdi. Annem babam bağlarlardı beni bu yüzden. Bildiğin tasma. Göğüsten olanı amma. Bırakın sokakları evde bile bağlarlardı koltuğun ayağına. Serbest kaldığım an eyleme geçerdim çünkü. Artık günün spesiyalitesi her neyse uygun gördüğüm. Her eylemim olay olurdu. Her olaysa ayrı bir değişiklikti. Ki, onu da öğrendim büyünce. Değişiklikleri sevmiyor hiç büyükler.

Amma eylemci tarafıma hiçbir zaman cevap bulamadım bebekliğime dönüp baktıkça.
Neden neden neden acaba diye düşünürken, derken ansızın cevap dün gece feysten bir dostun duyurusuyla geldi. Evren. Çok istersen oluyor.

Meğersem,
23 Kasım lar,

Eylem günüymüş dünyada.
23 Kasımlar;

Hiçbir şey alma eylemi günüymüş meğersem.
Aslında bir taşla iki kuş oldu, iki soruma birden cevap buldum tam da doğum gününe girmişken.

Biri, demek ki bu benim kaderim başka hiçbir çarem yok hep eylem yapmak zorundayım yaşamım boyu, çünkü astroloji bunu benim doğum günüme şey ettirmiş şeyinden ve öyle denk gelmiş. Tescillendi, eylem bebesiymişim ben.
Diğeri de, yahu ben neden hiç bir şey satın alamıyorum diyordum dün akşama kadar ha bire ve de işi paraya bağlıyordum bugüne kadar.

Meğersem ben astrolojik destekli yine mecburen destekçisiymişim ömrüm boyu bu eylemin hep. Ben her gün satın almama eylemi düzenliyormuşum kendi kendime bu yüzden alamamalarım hep.
Ha ayrıca eylem diyor ki,

İnşa et. Diyor.
Ettim valla. Ellerimle hem de. Sonra yıkıldı amma olsun. O tamam.

Tasarla. Diyor.
Tasarlıyorum. Son dönemlerde hükümet adamları için tasarladıklarımı görünce çok mutlu olacaklar kesin. İçim dışım tasarım oldu şu an senede beni.

Tamir et. Diyor.
Ediyorum mecburum, yenisini alamıyorum çünkü. bu da tamam.

Müzik yap. Diyor.
Yapıyorum çocukluğumdan beri. İnanmayana hem çalarım oynatırım hem de.

Resim çiz. Diyor.
O kesin tamam. Yüzlerle çizdim. Çizerimde hala.

Bir şey yap. Diyor.
Yapıyorum. Önüme geleni yapıyordum eskiden, şimdi çok azalttım, Tayyip’e diktim bir tek gözümü.

Satın alma. Diyor.
Alamıyorum zaten. İstesem de. Bu zaten tamam.

Kendin yap. Diyor.
Burada fena çuvallıyor eylemin şartı.

Olur. Çok kolaydı. Ulan,
Kendim yapayım diye kendimi ben,

Bebeklikten beri uğraşıyorum. Kolay mı kendin yapmak kendini.
Kendin yap.

Hem de senede bir gün eylemle.
Oldu.

Ben elli senede hala tam kendim yapamamışım kendimi, eylemle bir günde kendi olacak millet.
Nah.

Kendin yap,
Mış.

Kolaydı. Dene bakalım,
Oluyorsa iyi,

Olmuyorsa,
Sen yapamazsan haber ver,

Ya ben yapayım hemen.
Ya da,

Gel,
Bak burada yapılmışı var.

Hani yani…
Eyleme bak sen.

Ulan bir şeyde de hazıra konsam, hazırı olsa. Eylemim bile kendi başına,
Bir dert.

Astrolojinin şeyi bitirdi beni.
İyi ki,

Doğuyorum her sabah bir daha bir daha yeniden.

Hiç yorum yok: