Saatler gece
yarısını geçmiş birkaç dakika sonra doğmuşum. Bugün gibi hatırlıyorum o anı.
Feci ağlıyordum. Ki, halim çok komikti. Vıcık vıcıktım. İlk şaplağı yedim.
Kıçıma. Daha yaratıcı olabilirlerdi. Yer etti. O gün bugün gelen vuruyor giden
vuruyor. Kıçıma olsa dua edeceğim. Nereme olursa artık. İnsan nasıl başlarsa
öyle devam edermiş ya. Amma, inadına inadına ağlamıyorum doğduğum o ilk anda ki
gibi.
Vurana da
gülüyorum vurmayana da. İnadına.
Annemi ilk
ilk gördüğüm haliyle şahsen tanıştırıldıktan sonra gördüğüm bildiğim hali
arasında ki farka çok şaşırarak başlayınca hayata,
Ne var ne
yoksa hep mutlaka bir kez de tersten bakmak alışkanlığı başladı bende içimde ki
ilk havayı ilk soluduğum andan itibaren. Ben ilk nefesim içimde doğmuşum, ilk
nefesimi vererek başlamışım, son nefesimi de vermeyeceğim bu durumda alacağım
mecburen. O yüzden nefes nefes geçiyor hayatım. Ters insan olmak derttir. Son
nefesini alamadı gitti bir türlü diyecek sevmeyenlerim. Neyse,
Hiçbir şeyin
altıyla üstünün tersiyle yüzünün içiyle dışının birbirlerini hiç tutmadıklarını
o dakka öğrendim. Dakka bir.
İlk keşfim. Heyecanlıydım.
Olmaz mı. Bebeksin yahu. Bir sonraki keşfimse,
Ağlayınca
etrafına toplanan çok oluyor doğru, amma sen ağladın diye etrafına toplanan
insanlar ne seni gerçekten mutlu edebiliyorlar ne de kendileri mutlu oluyorlar.
Ağlaşarak
sızlanarak toplayacağına insanları etrafına gülerek toplamak daha iyi.
Kendi başına
dahi olsa,
Eğlene güle
yaşamanın güzelliğini galiba çişimi altıma yapınca ilk defa ağlamadığımda fark
ettim. Sıçıyorsun istediğin gibi içine ve kimseye haber vermiyorsun.
Başına
üşüşen yok. Kebap. Dalganı geçiyorsun hayatla gevrekleşerek daha da baş başa
kalınca kendinle. Kıç senin. Çiş senin. Kaka senin.
Amma,
Acıkma
tarafında zorlanmadım desem yalan olur bu ağlamama işinde. İyi hatırlıyorum.
Ağlamazsan
kimsenin aklına bile gelmiyor yahu dur şunun gırtlağından aşağı iki lokmada ben
atayım diye bebekken bile. Hala da öyle. Bazı şeyler değişmiyor demek.
İnsanların
işleri hiç bitmiyor. Sende kıvranıp duruyorsun orada açlıktan. O günde bugün de. Seninse işin hep
bitiyor nedense ve hep açsın. Her şeye.
Birde,
Elime ne
verilirse onunla oynamak beni çok zorlardı bebekken. Bana soran yok ister misin
bu oyuncağı diye. Anlamıyorum zannediyorlardı amma anlıyordum bal gibi. İnsanlar
kendileri için neyi beğeniyorlarsa,
Bebek dahi
olsan başkaları da onu sevsinler onunla oynasınlar istiyorlar.
Halbuki,
Sevdiğin
istediğin her şeyle oynaya bilirsin aslında canın isterse. Canları ne ile
oynamak istiyorsa seni de onunla oynamaya zorlarlardı amma. Hatırlıyorum
atardım elime verdikleri sevmediğim oyuncağı yere, alır yine verirlerdi elime.
Yine atardım. Bu sefer kızarlardı amma atma bir daha diye. Başkalarının
sevdiğini sevmediğimi ilk ifade edişimde bile fırça yedim anlayacağınız.
Bebeklik rezillik.
Kimse sormuyor nereye gitmek istersin diye mesela.
Koltuğunun
altına alan istediği yere kapıp götürüyordu. Evde kalmak istiyorum cama çevirin
beni bulutlara bakacağım derdim, yok illaki götürecekler nereye istiyorlarsa
artık seni. O günlerden hatıra takıntım kaldı. Kafamı kessen götüremezsin şimdilerde
istemediğim bir yere. Kafamı keseceklerini bilsem giderim istediğim yere de.
Ha birde,
Komşuların yeni
doğmuş bebeklerini oturturlardı karşıma iki de bir. Oynayalım diye. Benim
bahtıma mahallenin hep en salak bebekleri düşüyor zannederdim önceleri. Sonradan
öğrendim ki zaten çoğunluk salak olunca çok da seçme şansım yokmuş memlekette oynayacak
bebekten yana bile.
Amma,
Şimdi
salaklarla oynamıyorum bak. Onlar otursa dahi karşıma oynayalım diye, ben
kalkıyorum yerimden hemen. Büyüdüm ya, karar bana ait. Büyümek güzel.
Yemek konusu
da felaketti bebekken.
Besleneyim
diye tuhaf tuhaf bulamaçları tıkarlardı ağzımdan içeri. Nereden olursan ol. Yemekler
beslenme saati gibiydi. Saati bile vardı. Maksat beslenme. Amma bunun bir keyfi
olmaz mı yahu derdim sus sen yemene bak derlerdi.
Al bir
takıntı daha. Ne zaman ki büyüdüm süsü güzelliği olmadan geçiştirmem asla hiçbir
yemeğimi. Özenirim hep. Saati de yoktur. O zamanın dandik biberonlarına nasılda
illet olduysam, sonralarda onun yerine de rakıyı ikame ettirince keyfi geldi
sofraların.
Kundaksa bir
felaket daha. Kat kat giydirirlerdi. Üşürmüşüm diyorlar, duyuyorum gag gug cevap
veriyorum len giydirmeyin terliyorum sonra sıkılıyorum daralırım ben sırtımda
kat kat yaşayamam diyorum amma dinleyen kim. O kat katların içinde altında kaldıkça
kısıtlanan özgürlüğüm içimi çok üşütürdü hep. Ve de o gün çıplaklığın insanı kat
kat giyinmekten çok daha sıcak tuttuğunu çakmıştım eğer ki saklayacak bir şeyin
yoksa. Bekledim. Büyüyene kadar. Şimdi herkes kat be kat örttükçe örtüyor artık
nesi var nesi yoksa, bense yalın ayak başı kabak zaten bir şeyim de yok üstünü örtecek.
O zamanlar çok
sevdiğim hallerde vardı. Olmaz mı. Mesela en sevdiğim, galiba en çok ve tek
sevdiğim,
Ay ne şeker
diye kucaktan kucağa gezmekti güzel teyzelerin kollarında. İlk kadınlar.
Şahane. Kundak hariç. Çok net
hatırlıyorum o an vermiştim kararımı. Tercihim kadınlardan yana diye. Ve de
galiba o sıralarda attım emziği ağzımdan ilk. Sahtesiyle vedalaştım. Gerek yok.
Gerçeği şahane. İyi de oldu. Sahtesiyse oyalanacağıma yaşıyorum gerçeğiyle.
En çok iki
yanıma yastık koyduklarında sinirlenirdim birde. Onlara inat avaz avaz
ağlardım. İki araya sıkıştırılmak feci sinirdir. Devrilmemek için iki yere
birden yaslanmak veya. Devrilmezsin kabul. Emniyetli de, devrilmeyi bilmezsem
nasıl bulacağım doğrulmanı yollarını diye itiraz etmiştim hep. Sonra büyüyünce
gördüm ki büyükler meğerse böyle yaşarlarmış. İki yere birden yanlayıp, sırtını
yaslayıp yastıklara emniyetlisinden. Normal karşıladım başıma gelenleri
bebekken sonrasında görünce bu durumu. Bebekleri de büyükler gibi zannediyor
insanlar demek.
Bitmez bebeklik
anılarım.
Her anım bir
başka eylemdi. Annem babam bağlarlardı beni bu yüzden. Bildiğin tasma. Göğüsten
olanı amma. Bırakın sokakları evde bile bağlarlardı koltuğun ayağına. Serbest
kaldığım an eyleme geçerdim çünkü. Artık günün spesiyalitesi her neyse uygun
gördüğüm. Her eylemim olay olurdu. Her olaysa ayrı bir değişiklikti. Ki, onu da
öğrendim büyünce. Değişiklikleri sevmiyor hiç büyükler.
Amma eylemci
tarafıma hiçbir zaman cevap bulamadım bebekliğime dönüp baktıkça.
Neden neden
neden acaba diye düşünürken, derken ansızın cevap dün gece feysten bir dostun
duyurusuyla geldi. Evren. Çok istersen oluyor.
Meğersem,
23 Kasım
lar,
Eylem
günüymüş dünyada.
23 Kasımlar;
Hiçbir şey
alma eylemi günüymüş meğersem.
Aslında bir
taşla iki kuş oldu, iki soruma birden cevap buldum tam da doğum gününe
girmişken.
Biri, demek
ki bu benim kaderim başka hiçbir çarem yok hep eylem yapmak zorundayım yaşamım
boyu, çünkü astroloji bunu benim doğum günüme şey ettirmiş şeyinden ve öyle
denk gelmiş. Tescillendi, eylem bebesiymişim ben.
Diğeri de,
yahu ben neden hiç bir şey satın alamıyorum diyordum dün akşama kadar ha bire
ve de işi paraya bağlıyordum bugüne kadar.
Meğersem ben
astrolojik destekli yine mecburen destekçisiymişim ömrüm boyu bu eylemin hep. Ben
her gün satın almama eylemi düzenliyormuşum kendi kendime bu yüzden
alamamalarım hep.
Ha ayrıca eylem
diyor ki,
İnşa et. Diyor.
Ettim valla.
Ellerimle hem de. Sonra yıkıldı amma olsun. O tamam.
Tasarla. Diyor.
Tasarlıyorum.
Son dönemlerde hükümet adamları için tasarladıklarımı görünce çok mutlu
olacaklar kesin. İçim dışım tasarım oldu şu an senede beni.
Tamir et. Diyor.
Ediyorum
mecburum, yenisini alamıyorum çünkü. bu da tamam.
Müzik yap. Diyor.
Yapıyorum
çocukluğumdan beri. İnanmayana hem çalarım oynatırım hem de.
Resim çiz. Diyor.
O kesin tamam.
Yüzlerle çizdim. Çizerimde hala.
Bir şey yap.
Diyor.
Yapıyorum. Önüme
geleni yapıyordum eskiden, şimdi çok azalttım, Tayyip’e diktim bir tek gözümü.
Satın alma. Diyor.
Alamıyorum
zaten. İstesem de. Bu zaten tamam.
Kendin yap. Diyor.
Burada fena
çuvallıyor eylemin şartı.
Olur. Çok
kolaydı. Ulan,
Kendim yapayım
diye kendimi ben,
Bebeklikten
beri uğraşıyorum. Kolay mı kendin yapmak kendini.
Kendin yap.
Hem de
senede bir gün eylemle.
Oldu.
Ben elli
senede hala tam kendim yapamamışım kendimi, eylemle bir günde kendi olacak
millet.
Nah.
Kendin yap,
Mış.
Kolaydı. Dene
bakalım,
Oluyorsa iyi,
Olmuyorsa,
Sen
yapamazsan haber ver,
Ya ben
yapayım hemen.
Ya da,
Gel,
Bak burada
yapılmışı var.
Hani yani…
Eyleme bak
sen.
Ulan bir
şeyde de hazıra konsam, hazırı olsa. Eylemim bile kendi başına,
Bir dert.
Astrolojinin
şeyi bitirdi beni.
İyi ki,
Doğuyorum her
sabah bir daha bir daha yeniden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder