5 Kasım 2012 Pazartesi

ÖLÜME TEŞEKKÜR

Sevdiğimiz biri gözlerini kapayınca hayata, yine de gözlerimiz açılmıyorsa yaşamaya devam ettiğimiz hayatta yeniden bir kez daha nelerin önemli nelerin önemsiz olduğuna dair seçimlerimizde, yaşarken öldürüyoruz ruhumuzu demektir aslında. Ayrıca tekrar ölmeye gerek yok bir daha. Ayrıca ölen geriye kalan beden sadece.

Ölümle ölünmüyor. Sanıyoruz. Yanılıyoruz. Ölürsün.
Doğumla da doğarsın yeniden zaten.

Öyle insanlar vardır ki yaşamımızda, öldüklerinde bizde ölürüz. Ve de belki de yaşarken tam da anlamadığımız değerlerini ancak anlarız öldüklerinde. Veya çok çok değerli olduklarını zannettiğimizden öte. Özlemlerimizle. Duyulan. Hep.
Sevdiklerimiz yaşatıyorlar aslında bizleri.

Her ne kadar çok sevsek dahi kendimizi.  Her ne kadar çok düşkün olsak dahi kendimize.
Uğraş didin yap et,

Sonra,
Öl.

Uğraşma didinme yapma etme o zaman demek kolay,
Amma,

Uğraşıp didinip yapıp ediyoruz,
Yine de. Ve de,

Tüm yaşantımız boyu hep harcıyoruz aslında. Önce hayatımızı.
Kazandığımız kazandırdığımızdan fazlasını harcıyoruz. Cepten yerken bazen de fazlalıklar zannedip. Harcandığımızı harcatıldığımızı zannederek ve de iddia ederek nedense hep. Sanki hiçbir kimseyi harcamıyormuşuz gibi.

Mal mülk hiç önemli değil hayatta. Maddeyle bütünleşmiş iç içe geçmiş hiçbir şeyin zırnık kadar önemi yok bu hayatta. Ve de malın mülkün ne kadar önemsiz olduğunu ölümü her hissettiğimizde bir kez daha anlıyoruz. Bazılarımız belki de.
Ne unvan ne şöhret ne de servetler, edinilmişlerin hepsi büyük bir palavra ölümle karşılaştıkça karşılaştığında.

Doğru, sevdiğin kadar yaşayabiliyorsun yaşıyorsun. Amma,
Sevildiğin kadar da yaşatılıyorsun da.

Amma,
Gerçek sevgiyle.

Sevginin en gerçeği nasıl anlaşılır?
Seviyorum dediğin insanı her şeyiyle kabullenerek. Bu denli basit. Her şeyiyle kabullenemeyeceğin insanı da sevmeyerek gereksiz yere. Bu denli basit. Seviyoruz diyoruz amma sevdiğimizi iddia ettiklerimizi ne kadar seviyoruz?

Kızgınlıklarımıza esir olduğumuz an çıkıyor ortağa.
Ölümü kabullenmemişlerin zaafı o an gösteriyor kendini,

Sevgisizlikleriyle.
Hep yaşayacaklarmışçasına hep yaşayacakmışsın gibi kızgınlıklarınla ruhuna doldurduğun  gücün esiri olmayı reddedip,

Sadece sevgiyle,
Yaşamayı beceremediğin zaman,

Ölümü bekliyorsun belki de günü geldiğinde o an geldiğinde pişmanlıklarınla kavrulmak için. Pişmanlıklarınla kavruluyorsan o an, ölüyorsun ölümle.
Hep yaşayacağız,

Hep yaşayacaklar,
Ve de,

Hep de ne denli haklı olduğumuzu anlatarak önce kendimize sonra başkalarına,
Seviyoruz dediğimiz insanları yok ettikçe hayatımızdan,

Yok sayarak geçecek ömrümüz zannediyoruz,
Ta ki,

Ölüm haberini alana kadar.
O günse,

Vicdana esir düşüyoruz o an. Vicdan varsa. Ölüm tüm gücümüzü alıveriyor elimizden. Geriye sadece sevgi kalıyor bir kez daha anlatma bir kez daha yaşatma şansımızın olmadığı.
Anılar. Kalıyor bir tek.

Sevdiğimizi söylediğimiz hissettiğimiz insanın yaşamımıza kattıkları kalıyor zihinlerde gönüllerde bir tek,
Amma,

O insanın gözlerine bir daha bakma şansımız hiçbir zaman olmayacakken hem de.
Her şeyin tiyatrosal gelişimin içinde yaşam bulduğu hayatın senaryosunda bir tek ölüme müdahale edemiyoruz.

Her gün tüm sevdiklerimiz ve kendimiz sanki o gün öleceklermiş gibi yaşamadıkça sevgiyi,
Gerçek sevgiyi,

Ne tadar hissederiz kendi ruhumuzda,
Ne de tattırır hissettiririz başka insanların ruhlarına.

Çok mu önemli?
Çok hem de.

Eğer ki,
Sevgiyle yaşamayı seçmişsen hayatta.

Kabullenmek.
Hep.

Her şeyi.
İşin sırrı burada. Yargılamamaksa eylemi bu sırrın. Yargılayıp cezalandırmaya kalkışmamaksa,

Erdemi,
Hayatın.

Bu denli basit.
Bu erdemle yaşamamaksa sadece zarardır kendine etrafına topladığın insanlara gezegene tüm evrene.

Kötü insan yoktur.
Kızgınlıklarını sevgiye tercih etmiş insan vardır. Ruhunda sevgiden sevgisizlikten boşalan her bir kıyı köşe bucağı,

Kızgınlıkları ile doldurmuş,
Kızgınlıkları ile yaşama tutunan insan vardır.

Kızgınlıklarını seven insan vardır.
Kızdıkça,

Kendini seven insan vardır.
Aksini iddia eder insanların çoğu. Sevecen ve de sevgiyle yaşadığını iddia eden. Sevgiyle yaşarken sevgiyle gelenleri fayda eleğinden geçirip sonrada yargılayıp cezalandırarak. Sevildiğini sevdiğini sadece kendine faydalı olduğunu düşündüğü anlarda hisseden hissettiren.

Ta ki,
Kendine fayda getirenler bir gün ona yetmeyene kadar. Eksik kalana kadar faydalar.

Sevgiden faydalar beklemekte bütün neden.
Sevme duygusunu tatmak kadardır faydası sevginin aslında.

O kadar.
Sevilmekte,

Sığınmak yaslanmak sarılmaktır sadece duygulara. Beklemeden. Kabullenerek hep. Geleni. Yaşananları. Yaşatılanları.
Bu kadar.

Söylemesi kolay yaşamasıysa zordur gerçek sevgiyi eğer ki bekliyorsan faydaları ve de kabullenemiyorsan hayatın yaşamına taşıdığı senaryonun senin için doğru bulduğu en doğrularını. Bazen öylesini bazense böylesini. Ne taşıyorsa hayat sana aslında senin için yaşanması gereken doğruların olduğunu kabul etmeyip isyan ettikçe hayata, hayat devam eder taşımaya. Kabullenmeyi öğrenesin diye bir gün. Vazgeçmez hayat. Sen vazgeçmedikçe. İsyanlarından.
Önce yaşamın kendini sevip yaşama kızmayan yaşamı yargılamayan yargılayıp cezalandırmayan olmak lazım,

Ders vermek yerine,
Ders alan olmak lazım o kadar. Mevzu gelişmekse.

Gelişmekse çok zor iş. Gerçek anlamda.
Kolay olsa herkes Mevlana olurdu herkes Gandhi. Bu denli çabalamalardan sonra.

Her gün her bir andan sadece ders almaya hevesli olup her bir günden her andan ders almak zor iştir.
Ders aldıkça,

Ders çıkardıkça,
Derslerle geliştikçe,

İnsanlarda dersler alırlar senden senin yaşamına baktıkça izledikçe. Senden dersler almaları yerine, senin derslerini vermeye kalkışman gelişmemişliği temsil eder,
Gerçek sevgiyle henüz yaşamadığının yaşayamadığının kanıtıdır derslerini vermeye çalışmak insanlara. O kadar.

Gelişmek için çaba sarf ediyor olmanın hiçbir manası yok, kızgınlıkların hala sevginin önüne geçiyorsa.
Boşuna,

O kitaplar o seminerler o toplantılar o tüm çalışmalar.
Boşuna gelişmişliklerle ilgili aldığın verdiğin vaazlar.

Kızarak yaşamak yerine,
Severek,

Yaşayamıyorsan hayatı,
En büyük kızgınlığın kızgınlıklarınsa kendinedir zaten.

Sevememişsin gerçek kendini tam da demektir hala bunca çabaya çabalarına rağmen.
Hayat kazık atmaz bizlere.

Kazık yoktur hayatta çünkü.
O kazık,

İçine kazık çakmış kazık çaktığın kızgınlıklarındır, kendine kızgınlıklarının kazığıdır her seferinde üstüne bir kez daha kendini oturttuğun sadece.
Kazın kendinizi.

Kazığın ta en derinlerinize inmiş işlemiş köklerini bulana kadar.
Kazığı çıkarmazsanız söküp atmazsanız en derinlerinizden,

Hep kazık atıyor sanırsınız hayat sizlere. Ta ki ölümü tadana ölümle tanışana ölümü hissedene kadar. Bir kez daha. Yetmezse bir kez daha.
Ölünce siz,

Ölünce sevdikleriniz,
Ne kazık kalır ne kazıklarınız ne de kızgınlıklarınız.

Beklemeyin ölmelerini beklemeyin ölmeyi,
Yaşarken,

Sevin sevilin. Kazık atmayın hayatınıza.
Kabullenerek hayatın senaryosunda yazdıklarınızı yazanları sizler için yazılanları.

Huzurun tek,
Sırrı bu. Kabullenmek.

Yaşadığınız her şeye ve sizlere yaşatılan her şeye teşekkür edin sadece. Bir ders daha o kadar. Aldığınız. Kendinize.
Gülümseyin,

Yeter.
Sevgiyle.

Ölümü hissettim yeniden. Bir kez daha. Ölümle.
Son zamanlarda nedense ha bire,

Kendini hatırlatan ölümü.
Bir kez daha ders aldım. Her seferinde çok daha büyük dersler veriyor ölüm artık bana.

Her seferinde her bir ölümde bir kez daha bakıyordum nelerin önemli nelerin önemsiz olduğuna. Ve de listemle ilk tanıştığımda çok uzun olan önemliler ve önemsizler listem her bir ölümden sonra daha da kısalmış oluyor. Ki,
Artık liste kalmamış elimde.

Sadece kabullen ve sev yazıyor artık.
Seviyorum ben de,

Olduğu gibi,
Tamamını tamamı ile.

Hiçbir şey canımı acıtmıyor artık. Galiba acıyla vedalaştım iyice. Ölüm hariç hiçbir şey acıtmıyor canımı artık. Kazık olmayınca içimde kazık çakmıyorum hiç olana bitene. Akıyor sadece. Seyrediyor ve gülümsüyorum.
Sona geldim acıda.

Geldi sıra,
Ölümü bile kabullenmeye.

Sonun,
Başına geldim hayatımın sonu gelmeden.

Seviniyorum. Hayatım son bulmadan,
Başa,

Geldiğime.
Ağlayarak geldim bu dünyaya,

Gülerek gülümseyerek öleceğim artık o kesin.
Şimdiden başladım,

Şimdiden,
Gülüyorum gülümsüyorum,

Sadece.
Tüm kızgınlıklara yargılamalara cezalara.

Hayat,
Hep gülüyor bana. Bu yüzden her halde.

Kazıklardan boşalan yere gülücükler doluyor sadece.
Hepsini,

Son ölüm haberi taşıdı benliğime. O bu şu derken hala kızarken az veya çok hala, sonra bir ölüm haberi daha sildi attı son kalan kızgınlıkları da. Son acıtmaları da.
Evladını kaybeden bir baba derken yetmedi ki üstüne bir baba daha, yetti bana. Olan da oldu bana. Bundan sonra elle gelende gidende düğünle bayram bende.

Bundan sonra,
Gerisi hikaye.

Olmaz olmaz demeyin oldu,
İlk defa,

Teşekkür ettim,
Ölüme,

Bile.

Hiç yorum yok: