2. gün
bomboş Silivri. İçeridekilerin tek işleri dışarı çıkabilmek bir gün. Özgür
olmak yeniden. Dışarıdakilerinse işleri çok. Tek işleri içeridekileri dışarı
çıkarmak değil. İçeridekilerin ne kadar esaret altında oldukları belli.
Dışarıdakilerse her geçen gün daha da mı alışıyorlar acaba kendilerini özgür
zannederken esaretlerine? Esarete alışıyorsun. Demek.
Doz doz
verirlerse,
Hazmettire
hazmettire.
Her dozda
daha da daraltılan yeni alanının sınırları içinde yeniden bulmaya çalışıyorsun
özgürlüklerinden arta kalanlarla yaşamanın yollarını.
Ve de arta
kalanlarla idare etmeye çalışıyorsun geriye kalan hayatını. Arta kalanlarla
yaşamaya alıştıkça daha da daralırken yaşam alanların.
Sokak
kedilerini eve alıştırmak gibi.
Sonrada kimi
odalara girmemesi gerektiğini,
Sonrada
girebildiği odalarda da nerelere yatması nerelere oturması gerektiğini öğretmek
gibi.
Sonunda ona
kalan dar alanlarda da ona verdiğin yemekle suya onu fit etmek gibi.
Alıştıra
alıştıra.
İnsanları da
böyle alıştırırlar faşist yönetimler esarete.
Adım adım.
Etap etap. Yavaş yavaş.
Alışıyor
insanlar dışarıdayken esaretlere. İçeridekilerse alışamıyorlardır hiçbir zaman
içerideki esarete.
Dışarıdakilere
ise güneşi hissetmek sokakta yürümek eve işe gidip gelmek üç beş dostla sohbet
etmek yemek içmek alışveriş ediyor olmak yetiyor artık. Karnı doysun sıcak bir
yerde yaşasın uyusun yeter.
Evcimen hale
getirilmiş sokak kedileri gibi.
Kurtuluş
savaşı bir milletin egemenlik savaşıydı. Bireylerin kişisel haklarına sahip
çıkmak adına verdikleri kişisel bir özgürlük mücadelesi değildi.
Bilmediğinin
tatmadığının yaşamadığının peşinden de koşmadı bireyler zaten.
Hep
verildiği kadarına razı, verilen kadarını özgürlük zannetti. Hatta daha ne
olsun bile dedi muhtemelen.
Bireyin
hakları bireyin özgürlükleri için bireyler her yönde her anlamda mücadele
etmedikleri müddetçe,
Kimse
kimseye özgürlükleri hediye etmez.
Hele
bireylerin esareti üzerinden nemalanan sistemlerin yöneticileri hiç mi hiç
etmez. Faşist yönetimlerin yöneticileri gibi mesela.
Savaşın
iyisi olmaz.
Amma,
Güzeli olur.
Bireylerin
özgürlükleri için verilen savaşlar güzeldir. Kendi tercihlerini yaşamak hak
etmek için verilen savaşlar.
Bizim
topraklarda devletlerin milletlerin kavimlerin arasında kim bilir kaç savaş
olmuştur binlerle yıldır.
Olmayansa,
Kişisel
özgürlüklerin savaşı. Halkın savaşı yani. Halkın yönetime baş kaldırması yani.
Öyle değil böyle istiyoruz savaşı yani.
Bilmediğini
yapamazsın.
Bilmiyoruz.
Bilsek
Silivri’nin önü bugün de dolar taşardı. Beş senedir hep dolu olurdu zaten.
Hatta tüm şehirlerin meydanları da dolar taşardı.
Dolmadı.
Taşmadı
amma.
Yaptık
zannedip yapamamış olmayı da başarı zannettiğin müddetçe, yapmaya çalıştığını
yaptın zannettikçe,
Ne dolar ne
de taşar ne Silivri’nin önü. Ne de meydanlar şehirlerde.
Mamana
suyuna fit olup kıvrılıp uyursun sana uygun görülen sıcak köşende.
Evcimen
sokak kedileri gibi.
Arada bir
okşarlar gıdını sende mırıl mırıl rüyalara dalarsın gözlerini kapayıp.
Rüyalarınsa
ertesi günün maması suyudur. Kadar.
Sadece.
Açlıkla
terbiye edildin mi bir kez özgürlüklerin sınırsızlığının sesini duymaz olursun
guruldayan midenin gürültüsünden.
İçeridekilerin
esaretinin sınırları belli.
Dışarıdakilerin
esaretlerinin sınırsızlığıysa sonsuz.
Bir gün,
İçeridekilerin
özgürlüklerine kavuşmaları,
Dışarıdakiler
için esaretlerin bittiği anlamına da gelmiyor. Her gün.
Sana hak
görülenler kadarıyla mı?
Yoksa,
Hakkın olan
kadarıyla mı yaşamak istiyorsun? Neyi hak ettiğine sen karar vermek istiyorsan
eğer,
Esas
mücadele bu.
Ki,
Bu mücadele
de yeteri kadar yırtıcı değiliz maalesef. Olsak, Silivri’nin önü hep dolu
olurdu.
Şehirlerin
meydanları da dolar taşardı.
Duruşma günü
değil,
Hep.
Göze
alacaksın amma.
Göze
alacaksın ki gözlerinin önüne simsiyah bir perde indirmesinler bir gün esir
tüccarları.
Bakarken kör
eylemesinler seni.
İçimi ruhumu
kavuruyor insanların özgürlüklerine karşı kayıtsızlıkları. Umursuzlukları.
Özgürlüğü
hissetmemeleri.
Özgürlüğe
tutkun olmamaları.
Onlar,
Sıcacık
evlerinin camlarından karınları tok seyrederken sokağı,
Ben,
Karnım aç
üşüyerek üzülüyorum camdan dışarı bakanlara.
Onların
hasret kaldıkları sokaktan.
Ve de hep
düşünüyorum,
Üşüyor mu acaba
sıcacık evlerinde içleri? Diye.
Benim içim,
Çok yanıyor
da o sırada.
Çok üşürken,
Hem de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder