14 Aralık 2012 Cuma

SİLİVRİ 2. GÜN BOŞ

2. gün bomboş Silivri. İçeridekilerin tek işleri dışarı çıkabilmek bir gün. Özgür olmak yeniden. Dışarıdakilerinse işleri çok. Tek işleri içeridekileri dışarı çıkarmak değil. İçeridekilerin ne kadar esaret altında oldukları belli. Dışarıdakilerse her geçen gün daha da mı alışıyorlar acaba kendilerini özgür zannederken esaretlerine? Esarete alışıyorsun. Demek.

Doz doz verirlerse,
Hazmettire hazmettire.

Her dozda daha da daraltılan yeni alanının sınırları içinde yeniden bulmaya çalışıyorsun özgürlüklerinden arta kalanlarla yaşamanın yollarını.
Ve de arta kalanlarla idare etmeye çalışıyorsun geriye kalan hayatını. Arta kalanlarla yaşamaya alıştıkça daha da daralırken yaşam alanların.

Sokak kedilerini eve alıştırmak gibi.
Sonrada kimi odalara girmemesi gerektiğini,

Sonrada girebildiği odalarda da nerelere yatması nerelere oturması gerektiğini öğretmek gibi.
Sonunda ona kalan dar alanlarda da ona verdiğin yemekle suya onu fit etmek gibi.

Alıştıra alıştıra.
İnsanları da böyle alıştırırlar faşist yönetimler esarete.

Adım adım. Etap etap. Yavaş yavaş.
Alışıyor insanlar dışarıdayken esaretlere. İçeridekilerse alışamıyorlardır hiçbir zaman içerideki esarete.

Dışarıdakilere ise güneşi hissetmek sokakta yürümek eve işe gidip gelmek üç beş dostla sohbet etmek yemek içmek alışveriş ediyor olmak yetiyor artık. Karnı doysun sıcak bir yerde yaşasın uyusun yeter.
Evcimen hale getirilmiş sokak kedileri gibi.

Kurtuluş savaşı bir milletin egemenlik savaşıydı. Bireylerin kişisel haklarına sahip çıkmak adına verdikleri kişisel bir özgürlük mücadelesi değildi.
Bilmediğinin tatmadığının yaşamadığının peşinden de koşmadı bireyler zaten.

Hep verildiği kadarına razı, verilen kadarını özgürlük zannetti. Hatta daha ne olsun bile dedi muhtemelen.
Bireyin hakları bireyin özgürlükleri için bireyler her yönde her anlamda mücadele etmedikleri müddetçe,

Kimse kimseye özgürlükleri hediye etmez.
Hele bireylerin esareti üzerinden nemalanan sistemlerin yöneticileri hiç mi hiç etmez. Faşist yönetimlerin yöneticileri gibi mesela.

Savaşın iyisi olmaz.
Amma,

Güzeli olur.
Bireylerin özgürlükleri için verilen savaşlar güzeldir. Kendi tercihlerini yaşamak hak etmek için verilen savaşlar.

Bizim topraklarda devletlerin milletlerin kavimlerin arasında kim bilir kaç savaş olmuştur binlerle yıldır.
Olmayansa,

Kişisel özgürlüklerin savaşı. Halkın savaşı yani. Halkın yönetime baş kaldırması yani. Öyle değil böyle istiyoruz savaşı yani.
Bilmediğini yapamazsın.

Bilmiyoruz.
Bilsek Silivri’nin önü bugün de dolar taşardı. Beş senedir hep dolu olurdu zaten. Hatta tüm şehirlerin meydanları da dolar taşardı.

Dolmadı.
Taşmadı amma.

Yaptık zannedip yapamamış olmayı da başarı zannettiğin müddetçe, yapmaya çalıştığını yaptın zannettikçe,
Ne dolar ne de taşar ne Silivri’nin önü. Ne de meydanlar şehirlerde.

Mamana suyuna fit olup kıvrılıp uyursun sana uygun görülen sıcak köşende.
Evcimen sokak kedileri gibi.

Arada bir okşarlar gıdını sende mırıl mırıl rüyalara dalarsın gözlerini kapayıp.
Rüyalarınsa ertesi günün maması suyudur. Kadar.

Sadece.
Açlıkla terbiye edildin mi bir kez özgürlüklerin sınırsızlığının sesini duymaz olursun guruldayan midenin gürültüsünden.

İçeridekilerin esaretinin sınırları belli.
Dışarıdakilerin esaretlerinin sınırsızlığıysa sonsuz.

Bir gün,
İçeridekilerin özgürlüklerine kavuşmaları,

Dışarıdakiler için esaretlerin bittiği anlamına da gelmiyor. Her gün.
Sana hak görülenler kadarıyla mı?

Yoksa,
Hakkın olan kadarıyla mı yaşamak istiyorsun? Neyi hak ettiğine sen karar vermek istiyorsan eğer,

Esas mücadele bu.
Ki,

Bu mücadele de yeteri kadar yırtıcı değiliz maalesef. Olsak, Silivri’nin önü hep dolu olurdu.
Şehirlerin meydanları da dolar taşardı.

Duruşma günü değil,
Hep.

Göze alacaksın amma.
Göze alacaksın ki gözlerinin önüne simsiyah bir perde indirmesinler bir gün esir tüccarları.

Bakarken kör eylemesinler seni.
İçimi ruhumu kavuruyor insanların özgürlüklerine karşı kayıtsızlıkları. Umursuzlukları.

Özgürlüğü hissetmemeleri.
Özgürlüğe tutkun olmamaları.

Onlar,
Sıcacık evlerinin camlarından karınları tok seyrederken sokağı,

Ben,
Karnım aç üşüyerek üzülüyorum camdan dışarı bakanlara.

Onların hasret kaldıkları sokaktan.
Ve de hep düşünüyorum,

Üşüyor mu acaba sıcacık evlerinde içleri? Diye.
Benim içim,

Çok yanıyor da o sırada.
Çok üşürken,

Hem de.

Hiç yorum yok: