Borç. İster
çalışan ister emekli ister ticaretin içinde, ne kadar insan varsa çevremizde borcu olduğunu söylüyor. Borçsuz insan yok.
Borcum yok diyen bile ya ev ya araba ya eşya ya giysi ya da illaki bir şeylerin
taksitlerini ödüyor. Borç yani o da. Ödenecek yani. Varsayalım devamı gelecek bir
gelirin karşılığı. Veya ödenemeyecek borçlar. Gelir hiç veya yeterli olmadığı için.
Mesela
bu yılın ilk altı ayında ödenemeyen kredi kartı borçlarının toplamı, geçen yılın tamamında ödenemeyen kredi kartı toplam
borcunu altı ayda yüzde on çoktan geçti bile.
Mesela
bu yılın ilk altı ayında ödenemeyen bireysel kredilerin toplamı da geçen sene
on iki ay da ödenemeyen toplam borcuda geçti.
Mesela
ödenemeyen çek sayısı da geçen yıla göre artışta.
Mesela,
Ülke de
yaşayan insanların yüzde doksanı evinden uzak bir yerde tatil yapamıyor.
Mesela,
Ülke de
yaşayan insanların yüzde sekseni eskiyen eşyasını giysisini değiştiremiyor.
Mesela,
Ülke de
yaşayan 40 milyondan fazla insanın bankalara borcu var. Zaten nüfusun 25
milyonu da 18 yaş ve altı. Yani isteseler dahi borç almıyorlar bankalardan. Yani
ülkenin tamamı borçlu neredeyse.
Mesela,
Son 10 yılda
6-7 milyon kişi daha kentlere göçmüş. Kalmış 17 milyon kişi köylerde. Kentlerde
yaşayanlarında toplam sayıları 57 milyon kişiye ulaşmış. Tarım ülkesinde tarım
yapacak insan kalmamış bu durumda köylerde tarlalarda.
Mesela,
Günde
ortalama bin beş yüzle üç bin kişi, günde bu, icralık oluyor.
Ve de,
Son on yıl
içinde bir yılda yapılan nikah sayısı sadece yüzde on civarında artarken,
Son on yılda
boşanma sayısı 4(dört) misli artmış.
Son on yılda,
Nüfus
artışı da neredeyse yarı yarıya azalmış durumda.
Ve de
intihar sayısı da ciddi oranda artıyor ha bire. Özellikle 14 -24 yaş grubunda.
Batmışız
yani. Tam hem de.
Battığını
ilk işçisi fark eder,
En son
patron kabullenir.
İşçi
farkında battığını patronlarsa hayır diyorlar. Hala.
Bu durum
patlar.
Bu durum
eli kulağındadır bu ülkeyi büyük bir karmaşaya taşır.
İnsanların
sokaklara dökülmesi gerekmiyor karmaşa yaşanması için,
O
karmaşa insanların içlerinde yaşanıyor zaten. İnsanlar dökülüyorlar zaten.
İçleri dökülüyor. Daha da dökülecekler, veriler öyle diyor.
Dağa
taşa her tarafa apartman müstakil ev siteleri yapılıyor. On binlerce yüz
binlerce konut. Borçlanıp satın alıyor insanlar.
17
milyon sayısına ulaştı neredeyse trafikte ki araç sayısı. Artıyor her geçen
gün. Ticarilerin artış oranı düşük, hatta geriliyor azalıyor amma binek araç
sayısı da artıyor aynı zamanda. Özel otolar yani.
Medenileşiyoruz
yani.
Hükümet
saçı başı daha da nasıl kapatırım diye uğraşırken, ülkenin kıçı açığa çıkıyor
iyice bu arada.
Başı
bağlı amma kıçı açıkta gezen bir millet oluyoruz yani.
Medenileştiğimizi
zannederken.
Burun
kıvırdığımız Bulgaristan’da ki köylerin aynen bizimkileri andıran köy
kahvelerinde köylüler sabahın alacağa karanlığında tarlalarına gitmeden evvel
satrançla dama oynuyorlardı. Kahvelerin bir duvarı da boydan boya kütüphane.
Kitap okuyanlarda vardı sabahın köründe.
Evlerde
plazmalar yoktu amma. Köy sokaklarında da çamur. Bu Avrupalının fakiri.
Beğenmediğimiz hani.
Hollanda
da traktörler tarlalardan asfalta çıkmadan evvel su havuzundan geçip
lastiklerini yıkamak zorundalar. Cezası büyüktür asfaltı çamurlamanın. Bu da
Avrupalının zengini. Beğendiklerimizden.
Kenya’da
bahçende ki ağacın yaşın eğer ki 10 yılın üstündeyse komşularından ve de şehir
meclisinden yazılı izin alamazsan kesemezsin. Cezası büyük. Bu da bize göre
güya fakir küçümsediğimiz Afrikalı.
Zengini fakiri
medeniyetten ne anladığına bağlı. Ki,
Medeniyetin
tarifi evrenseldir.
Evrensel
tarifinde için eğitim ve sağlık ve sosyal haklar ve insan hakları ve de kültürün
sanatın bilimin zenginliği gelişmişliği yatar.
Bizde olmayanlar
yani.
Medeniyet
derecesini malla mülkle ölçen toplumlarınsa makus kaderleridir bir gün batmak.
Mala
mülke prim veren insanlardan oluşan toplumların kültür seviyesi de çok düşüktür
haliyle. Ne kadar düşüktür? Şu kadar;
Yıllık
bütçesi 150 milyon Türk Lirası dahi olmayan devlet tiyatrolarını kapamayı
planlıyor sonra devlet mesela. Bir halta yaramıyorlar ülkenin sırtına yük
oluyorlar diye hem de. Özelleştirme kapamadır Devlet Tiyatrolarıysa mevzu.
Amma
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 4,5 milyar Türk Lirası. Çamlıca caminin
maliyetiyse 80 milyon Türk Lirasıymış. Geçtim kültürü eğitimi, sağlığa ayrılan
bütçede 2,5 milyar Türk Lirası. Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi de 1,8
milyar Türk Lirası. Bunlar bakanlık, diğeriyse başkanlık sadece. Diyanet yani.
Al sana
medeniyet. Nasıl? Çok güzel.
Bizim
ülke ortalamasında 6 kişiye 1 kitap düşüyor,
Japonya’daysa
1 kişi yılda ortalama 25 kitap okuyor. İsviçre’de 1 kişi yılda 10 kitap,
Akdeniz ülkesi Fransa’da 7 kitap okuyor
ortalama.
6 kişiye
1 kitap düşüyor da o altı kişide okumuyor kitabı. Ülke genelinde düzenli kitap
okuyan insan sayısı da zaten 50 bin kişiyi geçmiyor bizde.
Al sana
medeniyet. Nasıl? Güzelmiş.
Bizim
ülkede yılda basılan kitap çeşidi 10.000'i bile bulmuyor. Bizim ülkede bir yılda
basılan tüm kitapların toplam sayısı kadar kitap Japonya’da bir günde
basılıyor.
Mesela nüfusu
bizim onda birimiz kadar olan Azerbaycan, bizim ülkede basılan kitap
tirajlarını 30’a 40’a katlıyor..
Al sana
medeniyet. Nasıl? Pek bi ala.
Toplam
1.400 adet civarında kütüphane var bizim ülkede. Amma bir kısmıda ya kapalı ya
da içinde ki kitap sayısı çok yetersiz. Amma,
Almanya’da
10.500, İngiltere’de 4.600, İspanya’da 5.200 adet kütüphane var mesela. İçleri de
tıka basa dolu.
Bizim
ülkede 68.500 kişiye faal bir kütüphane düşerken, Almanya’da 7.500 kişiye bir
kütüphane düşüyor. Amma bizim ülkede 95 kişiye bir kahvehane de düşüyor bu
arada mesela.
Bizim ülkede
80 bin cami 7 bin sağlık kuruluşu var, Almanya’da 70 bin sağlık kuruluşu 8 bin
kilise var. Kendine patrona mı bilime mi neye teslim ettiğin adadığın çok
belli. Geçtim kültürden.
Al sana
medeniyet. Nasıl? Kıvanç verici.
Bizim
ülkede ki kütüphanelerde toplam 13 milyon kitap var. Bulgaristan’da 46 milyon,
Almanya’da 104 milyon, Rusya’da 739 milyon kitap var.
Al sana
medeniyet. Nasıl? Coşturuyor insanı.
Bizim
ülkede kütüphanelere üye sayısı 500 bin kişi bile değilken, Fransa’da 16
milyon, Almanya’da 35 milyon kişi üye kütüphanelere. Dikkat o yerden yere
vurduğumuz İran’da bile 7 milyon kişi üye kütüphanelere.
Al sana
medeniyet. Nasıl? Muhteşem…
Bizim
ülkede ortalama neredeyse bin kişiden sadece 1 tanesi düzenli kitap okuyorken, Japonya’da
toplumun yüzde 14’ü, Amerika 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli
kitap okuyor.
Bizim
ülkede kişi başı ‘yılda’ ortalama ‘6’ saat kitap okunuyor.
Beğenmediğin
Afrika ülkelerinin çoğunun altında bu
ortalama. Amma ‘günde’ ortalama ‘5’ saat televizyon seyrediyoruz. Televizyon
izleme oranımız yüzde 95.
Al sana
medeniyet. Nasıl? Ceddin deden neslin baban…
Ki
zaten,
Bizim
ülke insanının genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap,
235. sırada. Zaten.
Girdi mi
medeniyet? Girdi. Al sana medeniyet, bir tane daha.
Bizim
ülkede bin kişiden 1’inin okuduğu kitapların da konuları,
Aşk,
cinsellik, siyaset. Miş. Sadece.
En
beceremediklerimiz listesinin başlarında yazanlar yani. Ve de,
Ne tuhaf
beceremediğimizi farkında olduğumuz sadece 3 konu var demek ki. Kafa bu kadar
yani.
Doğru
amma. Aşkı bilmeyiz bak. Sevgi bizlere çok uzak zaten. Cinsellikten
anladığımızsa, kadın altta erkek üstte gir çık boşal. Malum. Siyasetten ne
kadar anladığımızda ülkenin halinden çok belli zaten.
Aslında
ne kadar çok şeyi hiç bilmediğimizi farkında bile değiliz demek. Ki, yüzlerle
konu varken hem de yaşamın içinde hayatı
var eden.
Medeniyet
çizgimiz gittikçe yükseliyor diyoruz amma.
Perakende
sektörü de büyüyor bu arada her geçen gün. Borç harç donanıyoruz. Donananlar
ülkenin yüzde onu amma. Olsun. Medeniler onlar. Çok hem de. Kitapsa düşmüyordur
ellerinden. Mutlaka.
Donandıkça
seyahatlere gittikçe medenileştiğini iddia edenler onlar. Köy evlerinden apartman
katlarına geçenler, orta sınıf apartman dairelerinden lüks evlere geçenler, araba
alıp işe gidip gelenler, arabalarını değiştirenler,
Medeniyet
çizgilerinin yükseldiğini iddia ederken,
Medeniyet
çizgimiz sıfır seviyesinde hatta altına iniyor artık amma.
Sayılar öyle diyor.
Sen ne dersen de, esas olan sayılardır verilerde.
Tüketiyoruz doğru. Tüketim toplumu olmuşuz iyice. Sayılar borçlar bunu
gösteriyor.
Batıdan alırız ne var ne yoksa. Tüketim toplumu olma alışkanlığını da
batıdan aldık. Amma batılı hesabını kitabını iyi bilir, biir. Orada sosyal
haklar kanunlarla korur insanları iş ve özel hayatlarında, ikii…
Üüç…
Batı Reform ve Rönesans dönemleri yaşadı bugünlere gelmeden evvel. Önce.
Onlar Reform ve Rönesans dönemini yaşarlarken Tayyip’in cedleriyse Avrupa
başta ne kadar komşu topluluk devlet varsa hazinelerini yağmalıyorlardı. At üstünde. Kiliselerini
camiye çevirmekle meşgullerdi. Yağmaladıkları ülkelerin. Cami inşa ediyorlardı Hıristiyan
ülkelerinde.
Aynı yağma devam ediyor. Şimdi de. Mağazaları avemeleri restoranları
otelleri yağmalıyor ülkenin aslında kitap okumasının beklenildiği kesimi.
Alta değil üstte yapmaya devam yatırımları.
Alt yapın bozuksa alt yapın yoksa alt yapına yapmamışsan yatırımlarını,
Üst yapınla bakıyor ve baktırıyorsan hayata,
O zaman da 40 milyon borçlu insan olur bu ülkede bankalara. Ödenemeyen
borçların oranları da her sene katlanarak büyür. Ha bire.
İnsanları malına mülküne parasına, yaşamı da satın alma gücüne göre
değil de,
Kafasının gönlünün içine, kafasının gönlünün donanımına göre
değerlendirmeyi öğrenemedikçe de,
Katlana katlana daha da büyür bu sayılar her geçen gün içinde.
Tüketimde amma.
Kültürde değil.
Kitap da hiç değil.
Sayılar öyle diyor.
Bizim ülkede kişi başı ortalama kitap için yılda ödenen para 0,45
dolar.
Norveç’te 137 dolar. Almanya’da 122, Avustralya’da 100, Güney Kore’de
39 dolar.
Dünya ortalaması ise fakiri zengini açlıktan ölen ülkeler dahil,
1,3 dolar.
Dünya ortalaması bile bizim kitaba harcadığımız paranın üç misli.
Nelere nerelere borçlandığımız belli.
Kafanın dışına borçlanıyoruz o çok belli.
Kafaların içiyse,
Zaten boşmuş,
Ve de,
Gittikçe boşalıyor,
O daha da belli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder