6 Aralık 2012 Perşembe

BORCA BATMIŞLAR

Borç. İster çalışan ister emekli ister ticaretin içinde, ne kadar insan varsa çevremizde borcu olduğunu söylüyor. Borçsuz insan yok. Borcum yok diyen bile ya ev ya araba ya eşya ya giysi ya da illaki bir şeylerin taksitlerini ödüyor. Borç yani o da. Ödenecek yani. Varsayalım devamı gelecek bir gelirin karşılığı. Veya ödenemeyecek borçlar. Gelir hiç  veya yeterli olmadığı için.

Mesela bu yılın ilk altı ayında ödenemeyen kredi kartı borçlarının toplamı,  geçen yılın tamamında ödenemeyen kredi kartı toplam borcunu altı ayda yüzde on çoktan geçti bile.
Mesela bu yılın ilk altı ayında ödenemeyen bireysel kredilerin toplamı da geçen sene on iki ay da ödenemeyen toplam borcuda geçti.

Mesela ödenemeyen çek sayısı da geçen yıla göre artışta.
Mesela,

Ülke de yaşayan insanların yüzde doksanı evinden uzak bir yerde tatil yapamıyor.
Mesela,

Ülke de yaşayan insanların yüzde sekseni eskiyen eşyasını giysisini değiştiremiyor.
Mesela,

Ülke de yaşayan 40 milyondan fazla insanın bankalara borcu var. Zaten nüfusun 25 milyonu da 18 yaş ve altı. Yani isteseler dahi borç almıyorlar bankalardan. Yani ülkenin tamamı borçlu neredeyse.
Mesela,

Son 10 yılda 6-7 milyon kişi daha kentlere göçmüş. Kalmış 17 milyon kişi köylerde. Kentlerde yaşayanlarında toplam sayıları 57 milyon kişiye ulaşmış. Tarım ülkesinde tarım yapacak insan kalmamış bu durumda köylerde tarlalarda.
Mesela,

Günde ortalama bin beş yüzle üç bin kişi, günde bu, icralık oluyor.
Ve de,

Son on yıl içinde bir yılda yapılan nikah sayısı sadece yüzde on civarında artarken,
Son on yılda boşanma sayısı 4(dört) misli artmış.

Son on yılda,
Nüfus artışı da neredeyse yarı yarıya azalmış durumda.

Ve de intihar sayısı da ciddi oranda artıyor ha bire. Özellikle 14 -24 yaş grubunda.
Batmışız yani. Tam hem de.

Battığını ilk işçisi fark eder,
En son patron kabullenir.

İşçi farkında battığını patronlarsa hayır diyorlar. Hala.
Bu durum patlar.

Bu durum eli kulağındadır bu ülkeyi büyük bir karmaşaya taşır.
İnsanların sokaklara dökülmesi gerekmiyor karmaşa yaşanması için,

O karmaşa insanların içlerinde yaşanıyor zaten. İnsanlar dökülüyorlar zaten. İçleri dökülüyor. Daha da dökülecekler, veriler öyle diyor.
Dağa taşa her tarafa apartman müstakil ev siteleri yapılıyor. On binlerce yüz binlerce konut. Borçlanıp satın alıyor insanlar.

17 milyon sayısına ulaştı neredeyse trafikte ki araç sayısı. Artıyor her geçen gün. Ticarilerin artış oranı düşük, hatta geriliyor azalıyor amma binek araç sayısı da artıyor aynı zamanda. Özel otolar yani.
Medenileşiyoruz yani.

Hükümet saçı başı daha da nasıl kapatırım diye uğraşırken, ülkenin kıçı açığa çıkıyor iyice bu arada.
Başı bağlı amma kıçı açıkta gezen bir millet oluyoruz yani.

Medenileştiğimizi zannederken.
Burun kıvırdığımız Bulgaristan’da ki köylerin aynen bizimkileri andıran köy kahvelerinde köylüler sabahın alacağa karanlığında tarlalarına gitmeden evvel satrançla dama oynuyorlardı. Kahvelerin bir duvarı da boydan boya kütüphane. Kitap okuyanlarda vardı sabahın köründe.

Evlerde plazmalar yoktu amma. Köy sokaklarında da çamur. Bu Avrupalının fakiri. Beğenmediğimiz hani.
Hollanda da traktörler tarlalardan asfalta çıkmadan evvel su havuzundan geçip lastiklerini yıkamak zorundalar. Cezası büyüktür asfaltı çamurlamanın. Bu da Avrupalının zengini. Beğendiklerimizden.

Kenya’da bahçende ki ağacın yaşın eğer ki 10 yılın üstündeyse komşularından ve de şehir meclisinden yazılı izin alamazsan kesemezsin. Cezası büyük. Bu da bize göre güya fakir küçümsediğimiz Afrikalı.
Zengini fakiri medeniyetten ne anladığına bağlı. Ki,

Medeniyetin tarifi evrenseldir.
Evrensel tarifinde için eğitim ve sağlık ve sosyal haklar ve insan hakları ve de kültürün sanatın bilimin zenginliği gelişmişliği yatar.

Bizde olmayanlar yani.
Medeniyet derecesini malla mülkle ölçen toplumlarınsa makus kaderleridir bir gün batmak.

Mala mülke prim veren insanlardan oluşan toplumların kültür seviyesi de çok düşüktür haliyle. Ne kadar düşüktür? Şu kadar;
Yıllık bütçesi 150 milyon Türk Lirası dahi olmayan devlet tiyatrolarını kapamayı planlıyor sonra devlet mesela. Bir halta yaramıyorlar ülkenin sırtına yük oluyorlar diye hem de. Özelleştirme kapamadır Devlet Tiyatrolarıysa mevzu.

Amma Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 4,5 milyar Türk Lirası. Çamlıca caminin maliyetiyse 80 milyon Türk Lirasıymış. Geçtim kültürü eğitimi, sağlığa ayrılan bütçede 2,5 milyar Türk Lirası. Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi de 1,8 milyar Türk Lirası. Bunlar bakanlık, diğeriyse başkanlık sadece. Diyanet yani.
Al sana medeniyet. Nasıl? Çok güzel.

Bizim ülke ortalamasında 6 kişiye 1 kitap düşüyor,
Japonya’daysa 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okuyor. İsviçre’de 1 kişi yılda 10 kitap, Akdeniz ülkesi Fransa’da 7  kitap okuyor ortalama.

6 kişiye 1 kitap düşüyor da o altı kişide okumuyor kitabı. Ülke genelinde düzenli kitap okuyan insan sayısı da zaten 50 bin kişiyi geçmiyor bizde.
Al sana medeniyet. Nasıl? Güzelmiş.

Bizim ülkede yılda basılan kitap çeşidi 10.000'i bile bulmuyor. Bizim ülkede bir yılda basılan tüm kitapların toplam sayısı kadar kitap Japonya’da bir günde basılıyor.
Mesela nüfusu bizim onda birimiz kadar olan Azerbaycan, bizim ülkede basılan kitap tirajlarını 30’a 40’a katlıyor..

Al sana medeniyet. Nasıl? Pek bi ala.
Toplam 1.400 adet civarında kütüphane var bizim ülkede. Amma bir kısmıda ya kapalı ya da içinde ki kitap sayısı çok yetersiz. Amma,

Almanya’da 10.500, İngiltere’de 4.600, İspanya’da 5.200 adet kütüphane var mesela. İçleri de tıka basa dolu.
Bizim ülkede 68.500 kişiye faal bir kütüphane düşerken, Almanya’da 7.500 kişiye bir kütüphane düşüyor. Amma bizim ülkede 95 kişiye bir kahvehane de düşüyor bu arada mesela.

Bizim ülkede 80 bin cami 7 bin sağlık kuruluşu var, Almanya’da 70 bin sağlık kuruluşu 8 bin kilise var. Kendine patrona mı bilime mi neye teslim ettiğin adadığın çok belli. Geçtim kültürden.
Al sana medeniyet. Nasıl? Kıvanç verici.

Bizim ülkede ki kütüphanelerde toplam 13 milyon kitap var. Bulgaristan’da 46 milyon, Almanya’da 104 milyon, Rusya’da 739 milyon kitap var.
Al sana medeniyet. Nasıl? Coşturuyor insanı.

Bizim ülkede kütüphanelere üye sayısı 500 bin kişi bile değilken, Fransa’da 16 milyon, Almanya’da 35 milyon kişi üye kütüphanelere. Dikkat o yerden yere vurduğumuz İran’da bile 7 milyon kişi üye kütüphanelere.
Al sana medeniyet. Nasıl? Muhteşem…

Bizim ülkede ortalama neredeyse bin kişiden sadece 1 tanesi düzenli kitap okuyorken, Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, Amerika 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okuyor.
Bizim ülkede kişi başı ‘yılda’ ortalama ‘6’ saat kitap okunuyor.

Beğenmediğin Afrika ülkelerinin  çoğunun altında bu ortalama. Amma ‘günde’ ortalama ‘5’ saat televizyon seyrediyoruz. Televizyon izleme oranımız yüzde 95.
Al sana medeniyet. Nasıl? Ceddin deden neslin baban…

Ki zaten,
Bizim ülke insanının genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap,

235. sırada. Zaten.
Girdi mi medeniyet? Girdi. Al sana medeniyet, bir tane daha.

Bizim ülkede bin kişiden 1’inin okuduğu kitapların da konuları,
Aşk, cinsellik, siyaset. Miş. Sadece.

En beceremediklerimiz listesinin başlarında yazanlar yani. Ve de,
Ne tuhaf beceremediğimizi farkında olduğumuz sadece 3 konu var demek ki. Kafa bu kadar yani.

Doğru amma. Aşkı bilmeyiz bak. Sevgi bizlere çok uzak zaten. Cinsellikten anladığımızsa, kadın altta erkek üstte gir çık boşal. Malum. Siyasetten ne kadar anladığımızda ülkenin halinden çok belli zaten.
Aslında ne kadar çok şeyi hiç bilmediğimizi farkında bile değiliz demek. Ki, yüzlerle konu varken  hem de yaşamın içinde hayatı var eden.

Medeniyet çizgimiz gittikçe yükseliyor diyoruz amma.
Perakende sektörü de büyüyor bu arada her geçen gün. Borç harç donanıyoruz. Donananlar ülkenin yüzde onu amma. Olsun. Medeniler onlar. Çok hem de. Kitapsa düşmüyordur ellerinden. Mutlaka.

Donandıkça seyahatlere gittikçe medenileştiğini iddia edenler onlar. Köy evlerinden apartman katlarına geçenler, orta sınıf apartman dairelerinden lüks evlere geçenler, araba alıp işe gidip gelenler, arabalarını değiştirenler,
Medeniyet çizgilerinin yükseldiğini iddia ederken,

Medeniyet çizgimiz sıfır seviyesinde hatta altına iniyor artık amma.
Sayılar öyle diyor.

Sen ne dersen de, esas olan sayılardır verilerde.
Tüketiyoruz doğru. Tüketim toplumu olmuşuz iyice. Sayılar borçlar bunu gösteriyor.

Batıdan alırız ne var ne yoksa. Tüketim toplumu olma alışkanlığını da batıdan aldık. Amma batılı hesabını kitabını iyi bilir, biir. Orada sosyal haklar kanunlarla korur insanları iş ve özel hayatlarında, ikii…
Üüç…

Batı Reform ve Rönesans dönemleri yaşadı bugünlere gelmeden evvel. Önce.
Onlar Reform ve Rönesans dönemini yaşarlarken Tayyip’in cedleriyse Avrupa başta ne kadar komşu topluluk devlet varsa hazinelerini yağmalıyorlardı. At üstünde. Kiliselerini camiye çevirmekle meşgullerdi. Yağmaladıkları ülkelerin. Cami inşa ediyorlardı Hıristiyan ülkelerinde.

Aynı yağma devam ediyor. Şimdi de. Mağazaları avemeleri restoranları otelleri yağmalıyor ülkenin aslında kitap okumasının beklenildiği kesimi.
Alta değil üstte yapmaya devam yatırımları.

Alt yapın bozuksa alt yapın yoksa alt yapına yapmamışsan yatırımlarını,
Üst yapınla bakıyor ve baktırıyorsan hayata,

O zaman da 40 milyon borçlu insan olur bu ülkede bankalara. Ödenemeyen borçların oranları da her sene katlanarak büyür. Ha bire.
İnsanları malına mülküne parasına, yaşamı da satın alma gücüne göre değil de,

Kafasının gönlünün içine, kafasının gönlünün donanımına göre değerlendirmeyi öğrenemedikçe de,
Katlana katlana daha da büyür bu sayılar her geçen gün içinde.

Tüketimde amma.
Kültürde değil.

Kitap da hiç değil.
Sayılar öyle diyor.

Bizim ülkede kişi başı ortalama kitap için yılda ödenen para 0,45 dolar.
Norveç’te 137 dolar. Almanya’da 122, Avustralya’da 100, Güney Kore’de 39 dolar.

Dünya ortalaması ise fakiri zengini açlıktan ölen ülkeler dahil,
1,3 dolar.

Dünya ortalaması bile bizim kitaba harcadığımız paranın üç misli.
Nelere nerelere borçlandığımız belli.

Kafanın dışına borçlanıyoruz o çok belli.
Kafaların içiyse,

Zaten boşmuş,
Ve de,

Gittikçe boşalıyor,
O daha da belli.

Hiç yorum yok: