7 Aralık 2012 Cuma

SAATLİ MAYA TAKVİMİ

Felipe Gomez yırtıyor kendini, ‘ekmek kuran çarpsın ki bir şey olmayacak 21 Aralık’ta’ diye, amma adamı dinleyen kim. Ki, adam Maya soyundan gelen Oxlaljuj Ajpop’ların lideri. Birinci ağız yani. De, kimselerin aklına gelmiyor Mayaların kendine sormak, baba ne iş bu 21 Aralık diye. Herkes Mayalar adına ahkam kesip duruyor.

Adam utanç içindeyiz diyor,
Bu işi endüstri haline getirdiler, yok öyle kıyamet değişim falan diyor. Nerede mikrofon bulsa kapıp konuşuyor Felipe Gomez,

Oxlaljuj Ajpoplar da arkasında, ‘evet evet doğru söylüyor Felipe’ diye başlarıyla tasdik ediyorlar,
Amma,

Sus len,
Ne bilcen sen muamelesi çekiyor  Maya adama bütün Dünya Maya takvimi ile ilgili.

Ha de ki kıyamet koptu,
Ne olacak koparsa?

Öleceğiz.
Kuzey güney kutupların manyetik alanları yer değiştirecek. Miş. Uzmanlara göre ortalama her 500 bin yılda bir manyetik alanı değişiyor Dünyanın. Son 2,5 milyon yıldaysa 4 kez değişmiş. Ve de 780 bin yıldır da değişmemiş. Manyetik alan kayınca da iklimler değişiyor hızla, sağ kalmayı başaranlarla da devam ediyor canlıların yaşamları. Bu sefer bize denk gelmiş. Belli olmaz, bakarsın yırtarız, kalanların arasına kaynaşır yaşarız.

Sonra başlarız insanıyla hayvanıyla doğasıyla hep beraber yeniden hayata. Kalanlarla.
Bir teoride,

Sevgi çağı başlayacak.
Bir başka teoride bir çok şey değişecekmiş. Önemli değişiklikler olacakmış yani.

Hiç bir teoriye de katılmıyorum.
Çünkü,

Kıyamet zaten başladı. Olsa olsa devamı gelir daha da sertinden o kadar. Neye kıyamet dediğine, kıyametten ne anladığına bağlı.
Al sana kıyametin ta kendi mesela;

Milatta Dünya nüfusu tahminen 300 milyon. 1750 yıllarına kadar 500 milyon artıyor insan nüfusu sadece ve oluyor sana 800 milyon.
Bak sonra neler oluyor.

Artışa gel sen.
1750’ler de 800 milyon ya, 1800’ler de 1 milyar oluyor.1850’de 1,3 milyar, 1900’de 1,7 milyar oluyor. Hıza bak.

1950’de 2,5 milyar oluyor. Ve de şu an Dünya nüfusu,
7 milyar.

1750 yılda 500 milyon artıyor, sonra 50 yıldaysa 4,5 milyar. İyi mi?
2050’deyse,

12 milyar olacakmış. Bu sefer 50 yılda 6 milyar artacakmış yani.
50 bin yaşında ki homosapiens yani bizim atalarımız, 50 bin yılda ancak 300 milyonluk bir nüfusa ulaşırken, sonra 2.050 yıl içinde 300 milyondan 12 milyara çıkan insan nüfusundan ala kıyamet mi olur. İki bin elli yılda 40 misli artan bir nüfus. Kıyametin ta kendidir bu.

Ki sivili askeri öleni kaybolanı milyonlarca insana rağmen hem de. Devam mı kıyamete? Devam. Bak ne kıyametler yaşadı insanoğlu son iki bin yılda. O ölümlerin içinde o gün yaşayanlardan biriysen sen, kıyametin patronunu yaşamışsın sen demektir zaten. Ki, milyon ve üstü ölümlerle yaşanan kıyametler bunlar sadece. Bin beş bin on bin kişinin öldüklerini sayamıyoruz bile bir seferde.
Cengiz Han döneminde ölen 40 milyon kişi var mesela savaşlarda. Haçlı seferleri sırasında 3 milyon kişi öldü mesela. Romalıların oyunlarda savaştırarak ölümlerine neden oldukları 3,5 milyon gladyatör yani köle var mesela. Afrika’dan köle ticareti sırasında ölümüne neden olunmuş  yaklaşık 35 milyona yakın sayıda  Afrikalı insan var mesela. Avrupalıların Amerika’yı keşif döneminde öldürdükleri 15 milyon Kızılderili var mesela. Sömürge döneminde İngilizlerin öldürdüğü 27 milyon Hintli var mesela Hindistan’da açlığa terk edip. 1. Dünya savaşında sivili askeri 15 milyon insan öldü mesela. Mao’nun Çin’de ölümüne neden olduğu 40 milyon Çinli var mesela. Sadece 2. Dünya savaşında ölen insan sayısı 66 milyon mesela. Kore savaşında 3 milyon kişi öldü mesela. Vietnam savaşında da 3 milyon kişi öldü mesela. Ruanda’da bir kabile diğer kabileden 1 milyona yakın insanı kesti 100 günde mesela. Bu sayılarla karşılaştığında ufak tefek sayılan savaşlarda da toplam 3-4 milyon kişi öldü en az mesela.

Ha bu arada savaşlarda ölenlere ilave, hastalıklar doğal afetler kazalar eceliyle ölenlere rağmen bu nüfus artışı hem de. Dağılan ailelere kültürlere rağmen hem de.
Kıyamet mi? Al sana kıyamet. Daha ne olsun ki. Bunlardan ala kıyamet mi olur. Ha ölündü mü milyar milyar ölsün insanlar istiyorsan o da olacak. Bekle yakında.

Ha,
Sevgi çağıysa mevzu,

Bu denli öldürmeye ve bu denli bilinçsizce üremeye,
Ve de en önemlisi,

Bu denli müthiş bir hırsla edinmeye yani tatminsizce hep daha da fazlasına sahip olmaya alışmış insanların sevgi çağına geçmeleriyse hayal.
Sevgi çağına geçmek için arınmak gerekiyor önce. Sevgi çağıysa mevzu eğer, ya insanlar kendileri arınacaklar tüm konforlardan lükslerden, ki bu hiç mümkün görünmüyor, milyonlarca Gandhi yani,

Ya da Dünya üzerinde olacak her türlü savaşlar doğal afetler ve salgın hastalıklar ister istemez arındıracaklar insanları.
Amma,

Sevgi çağı da başladı bu arada. O da kesin.
Her şeye rağmen sevgiyle direnen, konfor ve lükslerden uzaklaşmış dahi olsalar, sevgiyle birbirlerine sarılmış insanlar da yok değil. Sevgiyle yaşamaya karar verince nasıl mı oluyormuş? Şöyle oluyormuş;

Kolombiyalı Maria Garcia ile eşi Miguel Respero, 6 m2 taban alanı ve 1,4 metre tavan yüksekliği olan yerin altında bir kanalizasyon odacığında, logar kapağını da ev kapısı olarak kullanarak tam 22 yıldır yaşıyorlar. Köpekleriyle birlikte hem de.
Seviyorlarmış bir birlerini. Ve de sevgileri meşhur etti onları. Sevgi kahramanı oldu bu çift şimdilerde.

Sahip oldukları işleri malları mülkleri paraları ile değil, sevmeyi çok güzel becerebildikleri için artık yüz milyonlarca insan tanıyor onları. Kim bilir kimlere kimlerin içlerinde nasıl sevgilerine kaynak oldular şimdilerde amma yerin altında da 22 sene sevgiyle yaşayarak.
Sevgi çağına girilmez, sevgi çağının başlamasına neden olur insanlık sadece. Artık neredeyse mucize diye adlandırılan aslında olması gereken sevgiler ne zaman ki çoğalıp da tüm gezegeni sarar, o da çoğalırsa bir gün,

Sevgi çağına girmiş olacağız o gün. Mayalar dedi diye değil.
Sevgi çağına girince insanlar birbirlerini sevmeye başlamayacak,

İnsanlar birbirlerini sevdikleri sevmeye başladıkları için sevgi çağına girilecek.
Maria ile Miguel gibilerle girilecek sevgi çağına. Onlar gibilerin sayıları milyonlarca olduğunda.

Maya takvimine göre değil yani.
Her şey değişecekmiş. Bir teoride o.

Zaten değişmiyor muydu son yıllardır her şey?
2. Dünya savaşından sonraki  ilk on yirmi  yılı koy bir tarafa, devamında her şey hızla değişmeye başlamadı mı, değişmeye de devam etmiyor mu zaten? Kaç kişinin kaçımızın stabil bir düzende sürüyor hayatı, yani değişmeyen kalıcı aynıların tekrarı yani son yirmi yıldır mesela?

Değişen evler, değişen arabalar, değişen karılar kocalar sevgiler, evlenmeler boşanmalar, değişen işler, değişen ekonomik koşullar, değişen teknoloji, değişen alışkanlıklar, değişen hayat felsefeleri, değişen hırslar, değişen ümitler beklentiler,
Her şey zaten değişmiyor mu uzun yıllardır? Değişse değişse ne değişir ki bundan sonra? Neler değişir zaten anlatıyorlar bilim adamları ister bizim gezegende ister evrende. Bilenenler zaten şimdiden değişecek olanlar bile. Uzaylılar bile.

Çok yeknesak gittik de, Mayaların takvimini mi bekledik bunca yıl değişimler için?
Salla. Hepsi hikaye.

Değişim olacaksa yeniden, o değişim ancak başa dönüş olur yeniden. Yani insanlığın ta en başına.
Arınarak. Sadeleşerek. Zamanında arınmış sade yaşayanların yaşamlarına geri döneriz belki bir gün ancak.

Tam değişim,
Başa dönüştür bundan sonra sadece.

Aslında,
Tüm beklentilerin ardında yatansa,

Beklentilerin içini doldurup taşıran tek bir neden varsa,
O da,

Ümit.
Şimdilerde ümidimizse Mayalar. Maya takvimi bitsin başka bir şey buluruz ümidimizi yitirmemek için. Mucizelerle geleceğine inandığımız, hep inanmak istediğimiz.

Ki,
Şu an yaşadığın hayattan memnun değilsen, kanaat getiremiyorsan tatmin olamıyorsan bir türlü, şükretmiyorsan bugün ki hayatın için,

Ne Maya takvimleriyle tükenir ümitlerin, ne de yeni bulacağın ileride ki bir tarihi hedefleyen yeni mucizelere.
Ümit güzeldir de bak. Ümit etmeden yaşanmaz da zaten.

Minik saksıdaki çiçeğin bile bir gün açsın diye ümit ediyorsun zaten.
Amma,

O ümitlerle yaşamına dolacak yeni güzellikler için Mayalara sırtını yaslamaksa bana hiç de akıllıca gelmedi en başından beri. Amma o kadar güzel ki söylemler, o kadar çok inanıyor ki insanlar, hani neredeyse insanın aklı tam da yatacakken,
Felipe kardeşimiz patrona şükür çıktı ortaya ve de aydınlattı hepimizi ki,

Bu bir endüstri.
Ümit üstünden gelir sağlama metodu. İnsan ümidi üzerinden nemalanma. Duygular zaaflar üzerinden yapılan bir sahtekarlık.

Hep kendilerinin dışında bir şeyleri bekliyor insanlar. Hep. Hep bir mucize bekliyorlar daha da mutlu daha da refah içinde bir yaşam adına.
Dışarından destekli amma.

Takvimler gezegenler yıldızlar fallarsa o ümitlere destek. O ümitlere kaynak. Hani olur mu diye. Milli Piyangonun her yılbaşı milyonlarca insanın zengin olma hayalleriyle pembe rüyalarla uykularına dalmalarına neden olması gibi.
Güzel mi? E güzel. Güzeldir hayaller. Kurması da güzeldir, kuranları dinlemesi de.

Amma,
Hayallere gelene kadar zaten mucize gibi bir yaşamın içinde hayat bulmuşken ve de bulduğumuz hayatı da yaşarken hem de sağlıkla,

Önce yaşadığımız hayatın tadına varıp tadını çıkarıp, ne büyük bir mucizenin ortağı olduğumuzun sevincini yaşayıp, sonra kurmak lazım o hayalleri.
Sarılmak lazım o ümide. Doğru. O ümitse,

Biziz sadece.
Kendimiz.

Yaşadığın hayattan memnun değilsen, yaşamını sevmiyorsan, yaşıyor olmanın ne büyük bir şans olduğunu farkında değilsen,
Ne Mayaların takvimleri biter,

Ne yıldızların şekillerinden çıkarılan tahminler,
Ne de fallar.

Hep bir şeyler beklersin bir şeylerden.
Kendinden beklemediğini,

Başka başka bir yerlerden beklemektir,
Ümit.

Ümidini yitirmekse,
Ümitlerin peşinden koşmamaksa,

Arındığın andır aslında,
Yani,

Barışmaktır kendinle.
Kendini, kendin kadarını kabul etmektir. Kendini hayatını yaşamı sevmektir.

Ve de en zor olandır yani.
Bu yüzdendir ki,

İnsanoğlunun en zor vedalaştığı ve kendini en yakın gördüğü dostudur,
Ümit. Yakasından paçasından hep asıldığı, bir türlü peşini bırakmadığı.

Ümitle hayaliyse birbirine karıştırmamak lazım.
Hayaller varmak istediğin noktadır. Yaşamak istediklerindir. Yapmak istediklerindir.

Ümitse,
Hayallerine varmak için kendi çabalarının kendi becerilerinin kendi yapabileceklerinin haricinde mucizeler beklemektir hep bir şeylerden.

22 Aralık sabahı hepimiz kendi yataklarımızda uyanacağız yeniden yeni bir sabaha.
Hep uyandığımız gibi bugüne kadar.

Kendimiz kadar.
Kendimiz gibi.

Sevdiklerimizde uyanmışlarsa kendi yataklarında o sabah yeniden yeni bir sabaha,
Al sana bir mucize daha. Hem de beklemeden. O an. Hemen. Anında.

Yaşıyorsun ya,
Yaşıyorlar ya,

Gerin bir güzel,
Gülümse hayata,

Sevin çok.
Yeni bir gün daha başlıyor,

Daha ne olsun.        
Siz bu satırları okurken son bir dakikada,

100 insan daha öldü bu Dünyada.
20’si de açlıktan.

Ya işte böyle…
Yaşamı hep cepte zannetmeyin sakın,

Maya çalın yaşama sevgiyle takviminizin her bir sabahında yeniden.
Kendi takviminizin keyfini sürün siz gün be gün,

Siz gibi.
Esas takvim sizinki,

Size ne,
Mayalarınkinden.

Hiç yorum yok: