Felipe Gomez
yırtıyor kendini, ‘ekmek kuran çarpsın ki bir şey olmayacak 21 Aralık’ta’ diye,
amma adamı dinleyen kim. Ki, adam Maya soyundan gelen Oxlaljuj
Ajpop’ların lideri. Birinci ağız yani. De, kimselerin
aklına gelmiyor Mayaların kendine sormak, baba ne iş bu 21 Aralık diye. Herkes Mayalar
adına ahkam kesip duruyor.
Adam utanç içindeyiz diyor,
Bu işi endüstri haline getirdiler, yok
öyle kıyamet değişim falan diyor. Nerede mikrofon bulsa kapıp konuşuyor Felipe
Gomez,
Oxlaljuj Ajpoplar da
arkasında, ‘evet evet doğru söylüyor Felipe’ diye başlarıyla tasdik ediyorlar,
Amma,
Sus len,
Ne bilcen sen muamelesi çekiyor Maya adama bütün Dünya Maya takvimi ile ilgili.
Ha de ki kıyamet koptu,
Ne olacak koparsa?
Öleceğiz.
Kuzey güney kutupların manyetik alanları
yer değiştirecek. Miş. Uzmanlara göre ortalama her 500 bin yılda bir manyetik
alanı değişiyor Dünyanın. Son 2,5 milyon yıldaysa 4 kez değişmiş. Ve de 780 bin
yıldır da değişmemiş. Manyetik alan kayınca da iklimler değişiyor hızla, sağ
kalmayı başaranlarla da devam ediyor canlıların yaşamları. Bu sefer bize denk
gelmiş. Belli olmaz, bakarsın yırtarız, kalanların arasına kaynaşır yaşarız.
Sonra başlarız insanıyla hayvanıyla
doğasıyla hep beraber yeniden hayata. Kalanlarla.
Bir teoride,
Sevgi çağı başlayacak.
Bir başka teoride bir çok şey
değişecekmiş. Önemli değişiklikler olacakmış yani.
Hiç bir teoriye de katılmıyorum.
Çünkü,
Kıyamet zaten başladı. Olsa olsa
devamı gelir daha da sertinden o kadar. Neye kıyamet dediğine, kıyametten ne
anladığına bağlı.
Al sana kıyametin ta kendi mesela;
Milatta Dünya nüfusu tahminen 300
milyon. 1750 yıllarına kadar 500 milyon artıyor insan nüfusu sadece ve oluyor
sana 800 milyon.
Bak sonra neler oluyor.
Artışa gel sen.
1750’ler de 800 milyon ya, 1800’ler de
1 milyar oluyor.1850’de 1,3 milyar, 1900’de 1,7 milyar oluyor. Hıza bak.
1950’de 2,5 milyar oluyor. Ve de şu an
Dünya nüfusu,
7 milyar.
1750 yılda 500 milyon artıyor, sonra
50 yıldaysa 4,5 milyar. İyi mi?
2050’deyse,
12 milyar olacakmış. Bu sefer 50 yılda
6 milyar artacakmış yani.
50 bin yaşında ki homosapiens yani
bizim atalarımız, 50 bin yılda ancak 300 milyonluk bir nüfusa ulaşırken, sonra 2.050
yıl içinde 300 milyondan 12 milyara çıkan insan nüfusundan ala kıyamet mi olur.
İki bin elli yılda 40 misli artan bir nüfus. Kıyametin ta kendidir bu.
Ki sivili askeri öleni kaybolanı
milyonlarca insana rağmen hem de. Devam mı kıyamete? Devam. Bak ne kıyametler
yaşadı insanoğlu son iki bin yılda. O ölümlerin içinde o gün yaşayanlardan biriysen
sen, kıyametin patronunu yaşamışsın sen demektir zaten. Ki, milyon ve üstü
ölümlerle yaşanan kıyametler bunlar sadece. Bin beş bin on bin kişinin
öldüklerini sayamıyoruz bile bir seferde.
Cengiz Han döneminde ölen 40 milyon
kişi var mesela savaşlarda. Haçlı seferleri sırasında 3 milyon kişi öldü
mesela. Romalıların oyunlarda savaştırarak ölümlerine neden oldukları 3,5
milyon gladyatör yani köle var mesela. Afrika’dan köle ticareti sırasında
ölümüne neden olunmuş yaklaşık 35 milyona
yakın sayıda Afrikalı insan var mesela.
Avrupalıların Amerika’yı keşif döneminde öldürdükleri 15 milyon Kızılderili var
mesela. Sömürge döneminde İngilizlerin öldürdüğü 27 milyon Hintli var mesela Hindistan’da
açlığa terk edip. 1. Dünya savaşında sivili askeri 15 milyon insan öldü mesela.
Mao’nun Çin’de ölümüne neden olduğu 40 milyon Çinli var mesela. Sadece 2. Dünya
savaşında ölen insan sayısı 66 milyon mesela. Kore savaşında 3 milyon kişi öldü
mesela. Vietnam savaşında da 3 milyon kişi öldü mesela. Ruanda’da bir kabile diğer
kabileden 1 milyona yakın insanı kesti 100 günde mesela. Bu sayılarla
karşılaştığında ufak tefek sayılan savaşlarda da toplam 3-4 milyon kişi öldü en
az mesela.
Ha bu arada savaşlarda ölenlere ilave,
hastalıklar doğal afetler kazalar eceliyle ölenlere rağmen bu nüfus artışı hem
de. Dağılan ailelere kültürlere rağmen hem de.
Kıyamet mi? Al sana kıyamet. Daha ne
olsun ki. Bunlardan ala kıyamet mi olur. Ha ölündü mü milyar milyar ölsün
insanlar istiyorsan o da olacak. Bekle yakında.
Ha,
Sevgi çağıysa mevzu,
Bu denli öldürmeye ve bu denli
bilinçsizce üremeye,
Ve de en önemlisi,
Bu denli müthiş bir hırsla edinmeye
yani tatminsizce hep daha da fazlasına sahip olmaya alışmış insanların sevgi
çağına geçmeleriyse hayal.
Sevgi çağına geçmek için arınmak
gerekiyor önce. Sevgi çağıysa mevzu eğer, ya insanlar kendileri arınacaklar tüm
konforlardan lükslerden, ki bu hiç mümkün görünmüyor, milyonlarca Gandhi yani,
Ya da Dünya üzerinde olacak her türlü
savaşlar doğal afetler ve salgın hastalıklar ister istemez arındıracaklar
insanları.
Amma,
Sevgi çağı da başladı bu arada. O da
kesin.
Her şeye rağmen sevgiyle direnen, konfor
ve lükslerden uzaklaşmış dahi olsalar, sevgiyle birbirlerine sarılmış insanlar
da yok değil. Sevgiyle yaşamaya karar verince nasıl mı oluyormuş? Şöyle
oluyormuş;
Kolombiyalı Maria Garcia ile eşi
Miguel Respero, 6 m2 taban alanı ve 1,4 metre tavan yüksekliği olan yerin altında
bir kanalizasyon odacığında, logar kapağını da ev kapısı olarak kullanarak tam
22 yıldır yaşıyorlar. Köpekleriyle birlikte hem de.
Seviyorlarmış bir birlerini. Ve de
sevgileri meşhur etti onları. Sevgi kahramanı oldu bu çift şimdilerde.
Sahip oldukları işleri malları
mülkleri paraları ile değil, sevmeyi çok güzel becerebildikleri için artık yüz
milyonlarca insan tanıyor onları. Kim bilir kimlere kimlerin içlerinde nasıl sevgilerine
kaynak oldular şimdilerde amma yerin altında da 22 sene sevgiyle yaşayarak.
Sevgi çağına girilmez, sevgi çağının
başlamasına neden olur insanlık sadece. Artık neredeyse mucize diye
adlandırılan aslında olması gereken sevgiler ne zaman ki çoğalıp da tüm
gezegeni sarar, o da çoğalırsa bir gün,
Sevgi çağına girmiş olacağız o gün.
Mayalar dedi diye değil.
Sevgi çağına girince insanlar
birbirlerini sevmeye başlamayacak,
İnsanlar birbirlerini sevdikleri sevmeye
başladıkları için sevgi çağına girilecek.
Maria ile Miguel gibilerle girilecek
sevgi çağına. Onlar gibilerin sayıları milyonlarca olduğunda.
Maya takvimine göre değil yani.
Her şey değişecekmiş. Bir teoride o.
Zaten değişmiyor muydu son yıllardır her
şey?
2. Dünya savaşından sonraki ilk on yirmi
yılı koy bir tarafa, devamında her şey hızla değişmeye başlamadı mı,
değişmeye de devam etmiyor mu zaten? Kaç kişinin kaçımızın stabil bir düzende sürüyor
hayatı, yani değişmeyen kalıcı aynıların tekrarı yani son yirmi yıldır mesela?
Değişen evler, değişen arabalar, değişen
karılar kocalar sevgiler, evlenmeler boşanmalar, değişen işler, değişen
ekonomik koşullar, değişen teknoloji, değişen alışkanlıklar, değişen hayat
felsefeleri, değişen hırslar, değişen ümitler beklentiler,
Her şey zaten değişmiyor mu uzun
yıllardır? Değişse değişse ne değişir ki bundan sonra? Neler değişir zaten
anlatıyorlar bilim adamları ister bizim gezegende ister evrende. Bilenenler zaten
şimdiden değişecek olanlar bile. Uzaylılar bile.
Çok yeknesak gittik de, Mayaların
takvimini mi bekledik bunca yıl değişimler için?
Salla. Hepsi hikaye.
Değişim olacaksa yeniden, o değişim
ancak başa dönüş olur yeniden. Yani insanlığın ta en başına.
Arınarak. Sadeleşerek. Zamanında arınmış
sade yaşayanların yaşamlarına geri döneriz belki bir gün ancak.
Tam değişim,
Başa dönüştür bundan sonra sadece.
Aslında,
Tüm beklentilerin ardında yatansa,
Beklentilerin içini doldurup taşıran
tek bir neden varsa,
O da,
Ümit.
Şimdilerde ümidimizse Mayalar. Maya
takvimi bitsin başka bir şey buluruz ümidimizi yitirmemek için. Mucizelerle geleceğine
inandığımız, hep inanmak istediğimiz.
Ki,
Şu an yaşadığın hayattan memnun
değilsen, kanaat getiremiyorsan tatmin olamıyorsan bir türlü, şükretmiyorsan
bugün ki hayatın için,
Ne Maya takvimleriyle tükenir ümitlerin,
ne de yeni bulacağın ileride ki bir tarihi hedefleyen yeni mucizelere.
Ümit güzeldir de bak. Ümit etmeden
yaşanmaz da zaten.
Minik saksıdaki çiçeğin bile bir gün
açsın diye ümit ediyorsun zaten.
Amma,
O ümitlerle yaşamına dolacak yeni
güzellikler için Mayalara sırtını yaslamaksa bana hiç de akıllıca gelmedi en
başından beri. Amma o kadar güzel ki söylemler, o kadar çok inanıyor ki
insanlar, hani neredeyse insanın aklı tam da yatacakken,
Felipe kardeşimiz patrona şükür çıktı
ortaya ve de aydınlattı hepimizi ki,
Bu bir endüstri.
Ümit üstünden gelir sağlama metodu. İnsan
ümidi üzerinden nemalanma. Duygular zaaflar üzerinden yapılan bir sahtekarlık.
Hep kendilerinin dışında bir şeyleri
bekliyor insanlar. Hep. Hep bir mucize bekliyorlar daha da mutlu daha da refah
içinde bir yaşam adına.
Dışarından destekli amma.
Takvimler gezegenler yıldızlar fallarsa
o ümitlere destek. O ümitlere kaynak. Hani olur mu diye. Milli Piyangonun her
yılbaşı milyonlarca insanın zengin olma hayalleriyle pembe rüyalarla uykularına
dalmalarına neden olması gibi.
Güzel mi? E güzel. Güzeldir hayaller. Kurması
da güzeldir, kuranları dinlemesi de.
Amma,
Hayallere gelene kadar zaten mucize gibi
bir yaşamın içinde hayat bulmuşken ve de bulduğumuz hayatı da yaşarken hem de
sağlıkla,
Önce yaşadığımız hayatın tadına varıp
tadını çıkarıp, ne büyük bir mucizenin ortağı olduğumuzun sevincini yaşayıp, sonra
kurmak lazım o hayalleri.
Sarılmak lazım o ümide. Doğru. O ümitse,
Biziz sadece.
Kendimiz.
Yaşadığın hayattan memnun değilsen,
yaşamını sevmiyorsan, yaşıyor olmanın ne büyük bir şans olduğunu farkında
değilsen,
Ne Mayaların takvimleri biter,
Ne yıldızların şekillerinden çıkarılan
tahminler,
Ne de fallar.
Hep bir şeyler beklersin bir şeylerden.
Kendinden beklemediğini,
Başka başka bir yerlerden beklemektir,
Ümit.
Ümidini yitirmekse,
Ümitlerin peşinden koşmamaksa,
Arındığın andır aslında,
Yani,
Barışmaktır kendinle.
Kendini, kendin kadarını kabul
etmektir. Kendini hayatını yaşamı sevmektir.
Ve de en zor olandır yani.
Bu yüzdendir ki,
İnsanoğlunun en zor vedalaştığı ve
kendini en yakın gördüğü dostudur,
Ümit. Yakasından paçasından hep asıldığı,
bir türlü peşini bırakmadığı.
Ümitle hayaliyse birbirine
karıştırmamak lazım.
Hayaller varmak istediğin noktadır. Yaşamak
istediklerindir. Yapmak istediklerindir.
Ümitse,
Hayallerine varmak için kendi
çabalarının kendi becerilerinin kendi yapabileceklerinin haricinde mucizeler
beklemektir hep bir şeylerden.
22 Aralık sabahı hepimiz kendi
yataklarımızda uyanacağız yeniden yeni bir sabaha.
Hep uyandığımız gibi bugüne kadar.
Kendimiz kadar.
Kendimiz gibi.
Sevdiklerimizde uyanmışlarsa kendi
yataklarında o sabah yeniden yeni bir sabaha,
Al sana bir mucize daha. Hem de
beklemeden. O an. Hemen. Anında.
Yaşıyorsun ya,
Yaşıyorlar ya,
Gerin bir güzel,
Gülümse hayata,
Sevin çok.
Yeni bir gün daha başlıyor,
Daha
ne olsun.
Siz bu satırları okurken son bir
dakikada,
100 insan daha öldü bu Dünyada.
20’si de açlıktan.
Ya işte böyle…
Yaşamı hep cepte zannetmeyin sakın,
Maya çalın yaşama sevgiyle takviminizin
her bir sabahında yeniden.
Kendi takviminizin keyfini sürün siz gün
be gün,
Siz gibi.
Esas takvim sizinki,
Size ne,
Mayalarınkinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder