8 Aralık 2012 Cumartesi

İSTANBULLULARIN İNCİSİ


İnci Pastanesine veda.
Kendimce yırtıyorum kıçımı yıllardır. İstanbul’u kurutuyor içini boşaltıyor İstanbullu olmayanlar diye. Eziyor büküyor çekiştiriyor sarsıyor yok ediyorlarken, İstanbulluların da geçmişlerini kazıyıp silip atıyorlar diye. Taşı toprağı altın da biz İstanbullular çok mu tok yetiştirilmemişiz de o altına elimizi uzatmak aklımıza bile gelmemiş kuşaklar boyu acaba?

Hem tok yetiştirilmişiz, hem de para önceliğimiz olmadı hem sülalemiz hem de bizler için.
İmzalar atıyorum, protestolara katılıyorum, yazıyorum çiziyorum, oy vermiyorum cücük kafalı kent kostümlü kurnaz kültür fukarası köylülere,

Amma sonuç sıfır.
Çok kalabalıklar,

Çok gaddarlar,
Çok acımasızlar çünkü.

Bizlerinse sayıları az.
Bizlerse azınlıklarız.

Bizlerse fazla hanımefendi fazla beyefendileriz. Hele onların yanında.
Aman lafı mı olur bir tane pastanenin. Kapansa ne olur kapanmasa ne olur. Bunca önemli olay varken, sanki hayat memat meselesi mi yani,

Diyenleredir lafım. Ve de İstanbul’a gelip yerleşip İstanbul’un değerlerine sahip çıkmayı akıl edemeyenleredir lafım. Bir de İstanbul’a yerleşip İstanbul’un ekmeğini yiyip amma İstanbul’a göçüp geldiği şehre toz kondurmayıp İstanbul’a sayan sövenleredir lafım.
Evet lafı olur.

Aman lafı mı olur ne var yani diye diye ona buna her şeye ömrünüzü geçirdiğiniz için bu ülkede,
Hem de,

Kayıtsız ilgisiz saygısızca vatandaşlık haklarınıza karşı, sevgisizce memleketinize karşı,
O yüzden şimdi doldurdular  o insanları o hapishanelere o çakma delillerle. Diğerleri.

Sizin kafaların zamanında vermediği mücadelelerin sonucunda bugünlere gelindiğinde bir tarafta Silivri dolarken, diğer tarafta İnci Pastaneleri kapanıyor.
Silivri’nin sizin kafalara ne ifade ettiği belli zaten. Amma,

İnci Pastanesi,
Sizlere hiçbir şey ifade etmeyebilir ey İstanbullu olmayanlar. Sizin için sıradan bir pastanedir İnci. Hatta adını bile belki yeni duydunuz. Belki duydunuz da gitmek kısmet olmadı bir türlü. Hatta önünden geçtiniz de içeri giremediniz bir türlü.

Rejans’ın adını hiç duymamışsınızdır zaten siz. Rejans’ın ne olduğunu söylemeyeyim. Siz araştırın bakalım neymiş Rejans.
Emek Sinemasında kaç kez film seyrettiniz mesela hayatınız boyu?

Saymayayım daha da fazlasını,
Adlarını bile bilmezsiniz hiç birinin.

Amma,
Sitelerde yığın yığın çirkin evlere yüz binlerce hatta milyonlarca dolarları verip yaymayı bilirsiniz mabadınızı tarihini geçmişini bile bilmediğiniz İstanbul’a.

Bizim çocukken oyunlar oynadığımız yerlerde işgallerle kaçak inşa edilmiş kurnaz kültür fukarası köylülerin binalarında açılan kulüplerde eller havaya eğlenirsiniz amma.
Onlarla liraları dolarları bahşiş edip bir başka kurnaz köylü organizasyonu vale mafyasına  gerim gerim İstanbul gecelerinde nasılda eğlendiğinizi anlatırsınız amma.

İstanbul gibi bir şehrinde yağmalanmasına da destek verirsiniz o evleri aldıkça o kulüplere paraları akıttıkça amma.
Çiftlik malı buzhaneden gelme balıklarla uyduruk mezelere adam başı servetler ödeyip, Boğazda kafayı çektik amman da ne güzel bir şehir dersiniz amma. Aynı Boğazın on semtini say sırasıyla desem sayamazsınız amma. Saysanız da ya yanlış ya da eksiktir kesin. Amma,

Kurnaz kültür fukarası köylülerin taşı toprağı altın etmesine neden her türlü yağmanın müşterisi de olursunuz anında. Hatta yağmanın ortağı da.
Sonra,

Ne olacak bu memleketin hali. Dersiniz. Memleketin haline bakıp şaşırıp. Kendi halinize bakıp şaşacağınıza.
Bu memleketin canına okuyanlarının başını çektiğinizi kabullenmeyip,

Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra,
Başlarsınız yaygaraya. Şimdi ki gibi. Ne zaman ki türban gelip dayanınca kapınıza. Ne zaman ki Atatürk yok sayılmaya başlayınca. Zannedersiniz ki o ana bir akşam da geldi bu memleket.

Memleket bu hale sizin yüzünüzden geldi. Siz farkında değilsiniz çünkü o sıralarda sizler para pul peşinde eller havada yaşıyordunuz bizim şehirde. Sizin değil, bizim şehirde. Siz İstanbullu değilsiniz çünkü.
Ne olacak bu memleketin halinin bir parçası da bizim şehir. Bizim için tabii ki. İstanbul’da memleket. Sizin değil amma bizim memleket. Ti.

Ay bizde taşınalım İstanbul’a diye koştura koştura gelirken sizler bizim şehre,
Bu şehrin güzelliklerinden, bizler için çok şey ifade eden anılarımızın geçmişimizin değerlerinden bi haber,

Sanki medeni sorumluluk sahibi vatandaşlar taklidi yaparken diğer yanda,
Memleket için hiçbir halt hiçbir çaba sarf etmemiş umarsız, paranın kapı kulları ukalalıklarınızla çınlatırken de ortalığı,

O sırada bizim Bebeğin de canının içine etmiş oldunuz çoktan.
O sırada bizim Beyoğlu Beyoğluluktan çıktı çoktan.

O sırada sizin değil bizim Boğazda üstlerinde şakkada şukkada göbekler attığınız sizin değil bizim eski Boğaz balıkçı motorlarından gelen o çirkin müziklerle canına okudunuz Boğaz’ın dingin yaz akşamlarının çoktan,
O sırada bizim Boğazı beton yığını yaptınız,

O sırada bizim İstanbul’un ormanların kesilmesine neden oldunuz,
O sırada bizim İstanbul’un çocukluğumuzdan beri su içtiğimiz çeşmelerini kuruttunuz,

O sırada bizim şehrimizin,
Bizim geçmişimizin,

Bizim anılarımızın,
İçine ettiniz. Kısaca.

Önce kendi memleketinizin içine ettiniz rezilini çıkarıp bizim şehre geldiniz,
Yetmedi,

Üstüne bir de sonra da bizimde şehrimizin içine ettiniz.
Kentli dahi olsanız kurnaz köylüler gibi zengin ettiniz kendinizi, bizim şehirde.

Bizim şehrin, İstanbul’un yani,
Hanımefendi beyefendi insanlarını da canlı canlı gömdünüz hem de kendi şehirlerine.

Sonra,
Sizler çok medenisiniz öyle mi?

Sonra,
Sizler yurtsever vatansever Atatürkçülersiniz değil mi?

Sonra,
Sizler doğaymış tarihi esermiş hepsinin bekçisiniz değil mi?

Sonra,
Sizler sanata pek bi düşkün sanatseverlersiniz değil mi?

Sonra,
Herkes öküz herkes ayı herkes orospu herkes kurnaz tilki herkes sahtekar herkes dolandırıcı herkes hırsız,

Amma,
Sizler insansınız değil mi?

Öyle sanın siz.
Nasıl ki Silivri’ye o insanların doldurulmasına neden oldunuz ömrünüz boyu para pul peşinde eğlence peşinde koşarken ne oluyor yahu bu ülkenin siyasi yapısından toplumda köyünde kasabasında diye ilgisizliğinizle,

Aynı sizler,
İstanbul’da İnci Pastanesinin kapanmasına da neden oldunuz.

Ne alakası mı var yani?
Diye sorarsanız şimdi birde üstüne,

Akılsızlıkta iyice tavan yaparsınız derim bende sizlere.
Ve de akılsızları sevmiyorum ve sevmeyeceğiz biz. İstanbullu güzel akıl sever. Çirkin akıllıyla akılsızı sevmez. O yüzden sizler göçene kadar güzel kalabildi bu şehir ve bu şehirde yaşam.

Zamanında havanız olsun anınız olsun diye iki günlüğüne bile geldiğinizde sevinçten zil takıp oynadığınız bizim şehrimizde,
Bizim anılarımızın da içine ettiniz güruhlar halinde gelip yerleştikçe.

İnci Pastanesi çok önemlidir benim ve benim gibi on binlerce belki yüz binlerce insan için. Belki de milyon. Sizler için değil. İstanbullular için.
Neden mi?

Önce faytona binersin evin kapısının önünden, tren istasyona yürümeyesin diye. Şıksın ya. Siz bilmezsiniz, şıkır şıkır en lüks otolardan insanı çok daha fazla mutlu eden faytonlarımız vardı bizim. Sizler bizim şehre göçmeden evvel. Hatta caddeye iner tramvaya da binersin Kadıköy’e inmek için, o da olur. Tramvayımız bile vardı. Sizin sadece fotoğraflarda gördüğünüz cinsten.
Sonra Haydarpaşa trenine binersin Erenköy istasyonundan, Haydarpaşa’ya gidersin. Her bir tren istasyonun mimarisi farklıdır. Her birini her seferinde seyretmek trenin penceresinden büyük bir keyiftir. Siz bilmezsiniz tabii ki.

Sonra,
Haydarpaşa istasyonunda inersin. O muhteşem binayı tavanlarını duvarlarını her seferinde sanki ilk defa görüyormuş gibi hayran hayran yürür Haydarpaşa iskelesine inersin merdivenlerden. Mendirekte ki martıları karabataklarla eğlenirsin vapuru beklerken. Sonra,

Kadıköy’den kalkmış Karaköy vapuruna binip Karaköy’e geçersin. Vapurun kenarında oturup Haremi Salacağı Üsküdar’ı Kız Kulesini seyrederken.
Karaköy’de inersin vapurdan, tünele yürürsün,

Jetonunu alır Beyoğlu’n da tünelden çıkarsın İstiklal’e.
Başlarsın yürümeye.

Ailecek.
Pür şık. Biz çocuklar dahil.

Sonra İnci’ye ulaşırsın bunca saat onca yolu hiç de eziyet olarak görmeden pür neşe,
Oturursun yersin profiterolleri.

Böyle gide gele gide gele en az birkaç kuşak doğar ölürsün. Bizim şehirde. İstanbul’da yani.
O pastanede sembol olur ailede sülalen de. Aşklar yaşanır. Kahkahalar atılır. Göz yaşları dökülür. Hepsi küçücük bir pastanede.

Sende sevinirsin anıların gelir gözlerinin önüne her önünden geçtiğinde. Hatta çocuklarınla da gittiğinde. Hatta torunumu da getirim bir gün kısmetse dersin her seferinde.
Her içeri girip bir profiterol yediğinde. Her önünden geçtiğinde.

Rahmetli olmuş ailen falan geçer gözlerinin önünden. Masalar aynı, sandalyeler tezgah aynıdır hep.
Sizler kendi şehrinizi anılarınızı geçmişinizi terk ettiğiniz için zamanında, duygularınız köreldiği için veya duygusuz olduğunuz için zamanında doğup büyüdüğünüz sülalenizin yaşadığı kendi şehrinize karşı,

Siz bunun ne mene duygular olduğunu bilmezsiniz.
Bilseniz,

Memleketinizi terk edip, geçmişinize sırtınızı dönüp bizim şehre göçmezdiniz. İstanbul’a yani.
Bizlerse,

Göçmek nedir bilmiyoruz.
Sülalemizin ceddimizin şehrinde, bizim şehirde kendi şehrimizde yaşayıp gidiyoruz kuşaklar boyu. İstanbul’da yani. Hiç göçmedik. Gidersek de hemen geri döndük. Şehrimize. Ve de sizler göçene kadar da mutlu mesut,

Yaşayıp gidiyorduk.
Bizim şehirde sizlere benzedi sonunda,

Sizler sayesinde.
Kendi memleketleriniz gibi kuru ve yavan artık İstanbul’da. Ve de insanca dokularından uzak. Sizler gibi yani. Sizler hala beğeniyor olabilirsiniz. Normal. Güzel şehir güzel şehir yaşamı şehir kültürü şehre sadakat şehir sevgisi nedir bilmediğiniz için güzel zannediyorsunuz şimdilerde gördüklerinizi. Hatta duygu seline bile kapılıyorsunuzdur arada bir belki de. Yavan duygularınızla.

Şimdi,
Tebrik ediyorum sizleri,

Önce,
Hepimizin memleketinin içine ettiğiniz için,

Sonrada,
Bizim memleketin yani İstanbul’un,

İçine ettiğiniz için.
A aa biz etmedik valla, mı diyorsunuz hala,

E hakikaten kafanız çalışmıyor,
Valla…

E bu yüzden Silivri doldu taştı ya zaten,
İnci’de bu yüzden kapandı ya zaten…

Budala insanlardan oluşan budala bir toplum olduğumuzu kabul etmek için daha neler olsun istiyorsunuz bu memlekette çok merak ediyorum.
Ki,

Kabul etmeyense,
Tam budala.

Olan bizim caanım anılarla,
Şahane,

Profiterole oldu.
Gerisinden bana ne…

Hiç yorum yok: