İnci
Pastanesine veda.
Kendimce yırtıyorum
kıçımı yıllardır. İstanbul’u kurutuyor içini boşaltıyor İstanbullu olmayanlar
diye. Eziyor büküyor çekiştiriyor sarsıyor yok ediyorlarken, İstanbulluların da
geçmişlerini kazıyıp silip atıyorlar diye. Taşı toprağı altın da biz
İstanbullular çok mu tok yetiştirilmemişiz de o altına elimizi uzatmak aklımıza
bile gelmemiş kuşaklar boyu acaba?
Hem tok
yetiştirilmişiz, hem de para önceliğimiz olmadı hem sülalemiz hem de bizler
için.
İmzalar atıyorum,
protestolara katılıyorum, yazıyorum çiziyorum, oy vermiyorum cücük kafalı kent
kostümlü kurnaz kültür fukarası köylülere,
Amma sonuç
sıfır.
Çok
kalabalıklar,
Çok gaddarlar,
Çok acımasızlar
çünkü.
Bizlerinse
sayıları az.
Bizlerse azınlıklarız.
Bizlerse fazla
hanımefendi fazla beyefendileriz. Hele onların yanında.
Aman lafı mı
olur bir tane pastanenin. Kapansa ne olur kapanmasa ne olur. Bunca önemli olay
varken, sanki hayat memat meselesi mi yani,
Diyenleredir
lafım. Ve de İstanbul’a gelip yerleşip İstanbul’un değerlerine sahip çıkmayı
akıl edemeyenleredir lafım. Bir de İstanbul’a yerleşip İstanbul’un ekmeğini
yiyip amma İstanbul’a göçüp geldiği şehre toz kondurmayıp İstanbul’a sayan
sövenleredir lafım.
Evet lafı
olur.
Aman lafı mı
olur ne var yani diye diye ona buna her şeye ömrünüzü geçirdiğiniz için bu
ülkede,
Hem de,
Kayıtsız ilgisiz
saygısızca vatandaşlık haklarınıza karşı, sevgisizce memleketinize karşı,
O yüzden
şimdi doldurdular o insanları o hapishanelere
o çakma delillerle. Diğerleri.
Sizin kafaların
zamanında vermediği mücadelelerin sonucunda bugünlere gelindiğinde bir tarafta
Silivri dolarken, diğer tarafta İnci Pastaneleri kapanıyor.
Silivri’nin
sizin kafalara ne ifade ettiği belli zaten. Amma,
İnci
Pastanesi,
Sizlere hiçbir
şey ifade etmeyebilir ey İstanbullu olmayanlar. Sizin için sıradan bir
pastanedir İnci. Hatta adını bile belki yeni duydunuz. Belki duydunuz da gitmek
kısmet olmadı bir türlü. Hatta önünden geçtiniz de içeri giremediniz bir türlü.
Rejans’ın adını
hiç duymamışsınızdır zaten siz. Rejans’ın ne olduğunu söylemeyeyim. Siz araştırın
bakalım neymiş Rejans.
Emek Sinemasında
kaç kez film seyrettiniz mesela hayatınız boyu?
Saymayayım daha
da fazlasını,
Adlarını
bile bilmezsiniz hiç birinin.
Amma,
Sitelerde yığın
yığın çirkin evlere yüz binlerce hatta milyonlarca dolarları verip yaymayı
bilirsiniz mabadınızı tarihini geçmişini bile bilmediğiniz İstanbul’a.
Bizim çocukken
oyunlar oynadığımız yerlerde işgallerle kaçak inşa edilmiş kurnaz kültür
fukarası köylülerin binalarında açılan kulüplerde eller havaya eğlenirsiniz
amma.
Onlarla liraları
dolarları bahşiş edip bir başka kurnaz köylü organizasyonu vale mafyasına gerim gerim İstanbul gecelerinde nasılda
eğlendiğinizi anlatırsınız amma.
İstanbul gibi
bir şehrinde yağmalanmasına da destek verirsiniz o evleri aldıkça o kulüplere
paraları akıttıkça amma.
Çiftlik malı
buzhaneden gelme balıklarla uyduruk mezelere adam başı servetler ödeyip,
Boğazda kafayı çektik amman da ne güzel bir şehir dersiniz amma. Aynı Boğazın
on semtini say sırasıyla desem sayamazsınız amma. Saysanız da ya yanlış ya da eksiktir
kesin. Amma,
Kurnaz kültür
fukarası köylülerin taşı toprağı altın etmesine neden her türlü yağmanın müşterisi
de olursunuz anında. Hatta yağmanın ortağı da.
Sonra,
Ne olacak bu
memleketin hali. Dersiniz. Memleketin haline bakıp şaşırıp. Kendi halinize
bakıp şaşacağınıza.
Bu memleketin
canına okuyanlarının başını çektiğinizi kabullenmeyip,
Atı alan
Üsküdar’ı geçtikten sonra,
Başlarsınız yaygaraya.
Şimdi ki gibi. Ne zaman ki türban gelip dayanınca kapınıza. Ne zaman ki Atatürk
yok sayılmaya başlayınca. Zannedersiniz ki o ana bir akşam da geldi bu memleket.
Memleket bu
hale sizin yüzünüzden geldi. Siz farkında değilsiniz çünkü o sıralarda sizler
para pul peşinde eller havada yaşıyordunuz bizim şehirde. Sizin değil, bizim
şehirde. Siz İstanbullu değilsiniz çünkü.
Ne olacak bu
memleketin halinin bir parçası da bizim şehir. Bizim için tabii ki. İstanbul’da
memleket. Sizin değil amma bizim memleket. Ti.
Ay bizde
taşınalım İstanbul’a diye koştura koştura gelirken sizler bizim şehre,
Bu şehrin
güzelliklerinden, bizler için çok şey ifade eden anılarımızın geçmişimizin değerlerinden
bi haber,
Sanki medeni
sorumluluk sahibi vatandaşlar taklidi yaparken diğer yanda,
Memleket için
hiçbir halt hiçbir çaba sarf etmemiş umarsız, paranın kapı kulları
ukalalıklarınızla çınlatırken de ortalığı,
O sırada bizim
Bebeğin de canının içine etmiş oldunuz çoktan.
O sırada bizim
Beyoğlu Beyoğluluktan çıktı çoktan.
O sırada sizin
değil bizim Boğazda üstlerinde şakkada şukkada göbekler attığınız sizin değil bizim
eski Boğaz balıkçı motorlarından gelen o çirkin müziklerle canına okudunuz
Boğaz’ın dingin yaz akşamlarının çoktan,
O sırada bizim
Boğazı beton yığını yaptınız,
O sırada
bizim İstanbul’un ormanların kesilmesine neden oldunuz,
O sırada
bizim İstanbul’un çocukluğumuzdan beri su içtiğimiz çeşmelerini kuruttunuz,
O sırada
bizim şehrimizin,
Bizim geçmişimizin,
Bizim anılarımızın,
İçine ettiniz.
Kısaca.
Önce kendi
memleketinizin içine ettiniz rezilini çıkarıp bizim şehre geldiniz,
Yetmedi,
Üstüne bir
de sonra da bizimde şehrimizin içine ettiniz.
Kentli dahi
olsanız kurnaz köylüler gibi zengin ettiniz kendinizi, bizim şehirde.
Bizim şehrin,
İstanbul’un yani,
Hanımefendi beyefendi
insanlarını da canlı canlı gömdünüz hem de kendi şehirlerine.
Sonra,
Sizler çok medenisiniz
öyle mi?
Sonra,
Sizler yurtsever
vatansever Atatürkçülersiniz değil mi?
Sonra,
Sizler
doğaymış tarihi esermiş hepsinin bekçisiniz değil mi?
Sonra,
Sizler sanata
pek bi düşkün sanatseverlersiniz değil mi?
Sonra,
Herkes öküz
herkes ayı herkes orospu herkes kurnaz tilki herkes sahtekar herkes dolandırıcı
herkes hırsız,
Amma,
Sizler insansınız
değil mi?
Öyle sanın
siz.
Nasıl ki
Silivri’ye o insanların doldurulmasına neden oldunuz ömrünüz boyu para pul
peşinde eğlence peşinde koşarken ne oluyor yahu bu ülkenin siyasi yapısından
toplumda köyünde kasabasında diye ilgisizliğinizle,
Aynı sizler,
İstanbul’da
İnci Pastanesinin kapanmasına da neden oldunuz.
Ne alakası
mı var yani?
Diye sorarsanız
şimdi birde üstüne,
Akılsızlıkta
iyice tavan yaparsınız derim bende sizlere.
Ve de
akılsızları sevmiyorum ve sevmeyeceğiz biz. İstanbullu güzel akıl sever. Çirkin
akıllıyla akılsızı sevmez. O yüzden sizler göçene kadar güzel kalabildi bu
şehir ve bu şehirde yaşam.
Zamanında havanız
olsun anınız olsun diye iki günlüğüne bile geldiğinizde sevinçten zil takıp
oynadığınız bizim şehrimizde,
Bizim anılarımızın
da içine ettiniz güruhlar halinde gelip yerleştikçe.
İnci Pastanesi
çok önemlidir benim ve benim gibi on binlerce belki yüz binlerce insan için.
Belki de milyon. Sizler için değil. İstanbullular için.
Neden mi?
Önce faytona
binersin evin kapısının önünden, tren istasyona yürümeyesin diye. Şıksın ya.
Siz bilmezsiniz, şıkır şıkır en lüks otolardan insanı çok daha fazla mutlu eden
faytonlarımız vardı bizim. Sizler bizim şehre göçmeden evvel. Hatta caddeye
iner tramvaya da binersin Kadıköy’e inmek için, o da olur. Tramvayımız bile
vardı. Sizin sadece fotoğraflarda gördüğünüz cinsten.
Sonra Haydarpaşa
trenine binersin Erenköy istasyonundan, Haydarpaşa’ya gidersin. Her bir tren
istasyonun mimarisi farklıdır. Her birini her seferinde seyretmek trenin
penceresinden büyük bir keyiftir. Siz bilmezsiniz tabii ki.
Sonra,
Haydarpaşa istasyonunda
inersin. O muhteşem binayı tavanlarını duvarlarını her seferinde sanki ilk defa
görüyormuş gibi hayran hayran yürür Haydarpaşa iskelesine inersin merdivenlerden.
Mendirekte ki martıları karabataklarla eğlenirsin vapuru beklerken. Sonra,
Kadıköy’den
kalkmış Karaköy vapuruna binip Karaköy’e geçersin. Vapurun kenarında oturup
Haremi Salacağı Üsküdar’ı Kız Kulesini seyrederken.
Karaköy’de
inersin vapurdan, tünele yürürsün,
Jetonunu
alır Beyoğlu’n da tünelden çıkarsın İstiklal’e.
Başlarsın yürümeye.
Ailecek.
Pür şık. Biz
çocuklar dahil.
Sonra İnci’ye
ulaşırsın bunca saat onca yolu hiç de eziyet olarak görmeden pür neşe,
Oturursun yersin
profiterolleri.
Böyle gide
gele gide gele en az birkaç kuşak doğar ölürsün. Bizim şehirde. İstanbul’da
yani.
O pastanede
sembol olur ailede sülalen de. Aşklar yaşanır. Kahkahalar atılır. Göz yaşları
dökülür. Hepsi küçücük bir pastanede.
Sende sevinirsin
anıların gelir gözlerinin önüne her önünden geçtiğinde. Hatta çocuklarınla da
gittiğinde. Hatta torunumu da getirim bir gün kısmetse dersin her seferinde.
Her içeri
girip bir profiterol yediğinde. Her önünden geçtiğinde.
Rahmetli olmuş
ailen falan geçer gözlerinin önünden. Masalar aynı, sandalyeler tezgah aynıdır
hep.
Sizler kendi
şehrinizi anılarınızı geçmişinizi terk ettiğiniz için zamanında, duygularınız
köreldiği için veya duygusuz olduğunuz için zamanında doğup büyüdüğünüz
sülalenizin yaşadığı kendi şehrinize karşı,
Siz bunun ne mene duygular olduğunu
bilmezsiniz.
Bilseniz,
Memleketinizi
terk edip, geçmişinize sırtınızı dönüp bizim şehre göçmezdiniz. İstanbul’a
yani.
Bizlerse,
Göçmek nedir
bilmiyoruz.
Sülalemizin ceddimizin
şehrinde, bizim şehirde kendi şehrimizde yaşayıp gidiyoruz kuşaklar boyu.
İstanbul’da yani. Hiç göçmedik. Gidersek de hemen geri döndük. Şehrimize. Ve de
sizler göçene kadar da mutlu mesut,
Yaşayıp gidiyorduk.
Bizim şehirde
sizlere benzedi sonunda,
Sizler sayesinde.
Kendi memleketleriniz
gibi kuru ve yavan artık İstanbul’da. Ve de insanca dokularından uzak. Sizler
gibi yani. Sizler hala beğeniyor olabilirsiniz. Normal. Güzel şehir güzel şehir
yaşamı şehir kültürü şehre sadakat şehir sevgisi nedir bilmediğiniz için güzel
zannediyorsunuz şimdilerde gördüklerinizi. Hatta duygu seline bile
kapılıyorsunuzdur arada bir belki de. Yavan duygularınızla.
Şimdi,
Tebrik ediyorum
sizleri,
Önce,
Hepimizin memleketinin
içine ettiğiniz için,
Sonrada,
Bizim memleketin
yani İstanbul’un,
İçine
ettiğiniz için.
A aa biz
etmedik valla, mı diyorsunuz hala,
E hakikaten
kafanız çalışmıyor,
Valla…
E bu yüzden
Silivri doldu taştı ya zaten,
İnci’de bu
yüzden kapandı ya zaten…
Budala insanlardan
oluşan budala bir toplum olduğumuzu kabul etmek için daha neler olsun
istiyorsunuz bu memlekette çok merak ediyorum.
Ki,
Kabul etmeyense,
Tam budala.
Olan bizim
caanım anılarla,
Şahane,
Profiterole oldu.
Gerisinden bana
ne…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder