9 Aralık 2012 Pazar

İSTANBUL BENİM MEMLEKETİM

Efendim bölücülükmüş benim yaklaşımım görüşlerim. Ayrıştırıyormuşum insanları. İstanbullular ve başka yerliler diye. Sivaslı Malatyalı Trabzonlu Adanalı İzmirli Bursalı Ankaralı Giresunlu Erzurumlu Gaziantepli Kayserili Kastamonulu Bayburtlu ve diğer nice şehirliler ayrıştırmıyor mu kendilerini diğer yerlilerden ve de İstanbullulardan? Ben mi kurdum benim şehrimde İstanbul’da yani, Fişmanca Şehir Köy Kasaba Kültür ve Dayanışma ve Derneklerini?

Laf.
Zaten fişmanca şehirliler kasabalılar köylüler canına okumadı mı İstanbul’un?

Biz İstanbullular mı inşa ettik o çirkin apartmanları? Biz İstanbullular mı kirlettik Boğazı? Biz İstanbullular mı kestik ormanları da siteler yaptık? Biz İstanbullular mı açtık dev gibi avemeleri mahallerimizin göbeğinde? Biz İstanbullar mı mafya olduk kendi şehrimizde? Biz İstanbullular mı parselledik caddeleri sokakları kahya olup? Biz İstanbullular mı açtık adam kazıklayan o restoranları kulüpleri?
Biz İstanbullar mı yerleştirdik görmemişliliği bu şehre?

Biz İstanbullular mı yaşamı paraya lükse endeksledik?
Biz İstanbullular mı sattık kaçak malın her türünü?

Biz İstanbullular mı alıştırdık gençleri insanları uyuşturucuya?
Biz İstanbullular mı kurduk hırsızlık çetelerini?

Biz İstanbullular mı dolandırdık insanları?
Ne oldu bize de gül gibi mutlu mesut yaşarken binlerce yüzlerce yıldır da son kırk elli senede bu hale getirdik bu şehri? Bu şehirde ki yaşamı.

1960’da 1.5 milyon,
1975’de 2,5 milyon,

1990’da 7 milyon,
2000’de 9 milyon,

Şimdiler de nüfus kimi diyor 13 kimi diyor 15 milyon.
1914’lere kadar 500 bin Müslim, 400 bin gayrimüslim 0,9 milyon kişinin ikame ettiği bir şehirken İstanbul,

1950 yıllarının başlarında da  yine 1 milyona yakınken nüfus. Elli senede değişim yokken yani, tek fark gayrimüslimlerin nüfus içinde ki oranı yüzde 20'lere gerilemişken,
Sonra ne oldu da 1970’lerde 80’lerde biz İstanbullular beline kuvvet yataklardan çıkmayıp üredik mi de bu sayılara ulaştı bizim şehrin nüfusu.

Son 50 yılda aldığı göç toplamı 11 milyon bu şehrin. Bunun yarısından çok daha fazlası da son 20-25 yıldır.
Biz mi davet ettik 11 milyon insanı kırmızı kurdelalı davetiye ile kendi şehrimize de şimdi de şikayet ediyoruz ne halt ettik de davet ettik diye.

Ayrıştırıyorum. Doğru. Çok hem de.
İstanbul’da İstanbullu olanlarla olmayanlar diye. Bana ne kimlerin hangi şehirden göçmüş olmalarından.

Asıl,
Onlar ayrıştırdılar kendilerini kaptıkları köşe başları parselledikleri mahalleler semtler mesleklerle.

Dünya harikası yüz binlerce yıllık kültürü olan bir şehrin kültürüne geleneklerine yaşam tarzına kaynaşacaklarına,
Kendi memleketlerinin İstanbul’a hiç de uymayan, uyması mümkün olmayan kültürlerini kültürsüzlüklerini yaşam tarzlarını alışkanlıklarını bu şehre enjekte edip,

Onlar asıl böldüler bu şehri.
Bölüm pörçük kıçı başı belli olmayan kültür fakiri seviyesiz boktan bir şehre dönüştürdüler yüz binlerce yıllık bir şehri. Elli yılda.

Ne yapacaktım yani bağrıma mı basacaktım kendi kültürümün kendi yaşam anlayışımın dışında yaşamak için direnerek benim yaşamımı alt üst eden bu 11 milyon insanı.
Efendim zaruretmiş de, o şehirler de iş yokmuş da falan filan.

Hiç de zaruret falan değildi. O şehirlerde de bal gibi iş yapılırdı. Amma çalışırsan. Çok çalışırsan hem de. İstanbullular çok çalıştı. Hala da çalışıyorlar. Anadolu insanı çalışmayı İstanbulludan öğrendi. Öğrendi de hayırsız işlere kullanıyorlar öğrendiklerini.
Ki,

Köyün kahvesinde sabahtan akşama kadar pişti oynar boş laf konuşup günü bitirirsen tabii ki iş olmaz köyünde de kasabanda da şehrinde de.
Beleşine onun bunun devletin arazisine gecekondu kondurup sonrada açız edebiyatına ben kanmam. Yemem de.

Hele sonra o gecekonduları kaçak apartmanlara yetmez sitelere dönüştürüp bir de mülk sahibi ağalar olmalarına da lanet ederim, o inşaatları her yerinden çalarak inşa edenlerle lanet ederim,
İstanbullu olarak.

Tarlasını satıp gelip İstanbul’da bakkal dükkanı açıp, faturasız mal ala sata market zinciri kuruyorsan kendine, ben yetmez memlekette lanet etmeli sizlere.
Belediyenin on kez değiştirdiği benim şehrimin kaldırımlarından o kurnaz hin oğlu hin köylüler köşeyi dönüyorlarsa işi onlara verenlerle hep beraber tüm insanlık lanet etmeli onlar gibi insanlara da.

Kimseye acımaya niyetim yok. Asıl biz İstanbullular acınacak haldeyiz.
Bizim hiç aklımıza gelmemiş demek onun bunun devletin arazilerini işgal etmek.

Kaçak binalar dikmek.
Mafya olup haraca bağlamak esnafı.

Kaçakçılı yapıp köşeyi dönmek.
Benim şehrimde fişmanca şehirli hemşerilerini yönetici yapıp avantalarla iş alıp ihale alıp çürük çarık işler üretmek.

Ne salakmışız biz yahu mu diyeceğiz yoksa kanunsuz hareket etmediğimiz için özür mü dileyeceğiz bu memleketin ahalisinden.
Tabii ki bölüştüreceğim. Şehir benim. Ben sizin şehre gelip İstanbullular Kültür ve Dayanışma Derneği kurup,

İşgal edip her tarafı kanunsuzca işler çevirip, sizin şehrin kasabanın köyün etiğine ahlakına görgüsüne aykırı işler yapıp alt üst ediyor muyum sizlerin şehrinizdeki kasabanızdaki köyünüzdeki sizlerin yaşamınızı?
Hepimiz eşitmişiz. Değiliz. En büyük palavradır insanların eşit olduğu söylevi. O eşitlik kanunlarla hukuk önünde. Sadece. Bir de demokraside. Ki, o da yok zaten bu ülkede.

Kimse kimseyle eşit falan değil.
Ne ekonomik seviyede ne kültür ne eğitim ne bilgi ne yetenek ne pazu gücü ne akıl ne zeka ne de beceride.

Herkesin kendine özgü artıları da var eksileri de.
Amma eşit falan değiliz.

Gerçekten eşitlenmiş olsak bizler bizim nevi insanlar zaten bu denli rezil bir hayat sürmezdik bu topraklarda. Eşit olmak için eşitlenmeye heves niyet olmalı önce. Bu hevesi niyeti akıl edecek, tetikleyecek akıl bir de.
Yani,

İnsanların aklını kullanıp bende öğreneyim bende gelişeyim diye insanların çok hevesli çok niyetli olması gerekir önce. Önde gidenlere yetişeyim diye. Bende kendi doğrularımla evrensel doğruları harmanlayayım diye akılla akıl yoluyla yürümeye başlamak lazım önce medeniyetin peşinde.
Efendim devlet o insanları ihmal etmiş. Sadece oy zamanı onlarla ilgilenmiş. E ee, o insanlarda demek ki ihmal edilmeye, sadece oy zamanı kapılarının çalınmasına da izin vermişler demek ki. Kaç kez kanabilirsin ki aynı oyunda? Bir. Hadi daldın gittin iki. Hadi kafan çalışmıyor fazladan olsa bu da, üç.

Kaç seçim oldu bu ülkede cumhuriyetten bu yana?
Çok.

Geçelim bu mazeretleri. Sıktı bu terane, sıktı aynı lafları söylemesi de dinlemesi de artık bunca yıl sonra. O gariban dediğin köylüler yağmaladı yağmalıyorlar bu şehri. Memleketi de. Söylendiğin memleketi soyduğunu iddia ettiğin insanlara bak bi, hepsi bir her yıl bir köyün bir kasabanın anma dayanışma toplantılarında göbek atıyorlar beş yıldız otellerin balo salonlarında. Aç bak, hepsi bir yerli. Gerçek İstanbullu değil hiç biri amma. Yerel yönetimlerin de içi de dışı da başı da bir yerli. Bu yüzden yağmalanıyor bu şehir zaten. Bak yağmalayanlarda buna izin verenlerinde hepsi bir yerli. Gerçek İstanbullu değil yani.
Benim ve de sülalemin ve de binlerce yıldır milyonlarca insanın verdiği  gelişim savaşının sonunda medeniyet ve kent hayatında insanca bir arada yaşamın kalitesini kültürle sanatla bilgiyle görgüyle medeni bir insan gibi daha da ileri bir seviyeye getireceğiz diye,

Hep çalışarak hep çalışarak hep çalışarak,
Verdiğimiz mücadele de şahane müthiş hayranlık duyulacak bir şehir ve yaşamı oluşturacağız önce,

Sonra sen geleceksin kene gibi girip bu şehrin damarlarının altına içine, bu şehrin yani benim kanımla besleneceksin kaçak kuçak kanunsuz işlere kıçını yaya yaya,
Sonra ben ses etmeyeceğim,

Edersem de bölücü olacağım. İnsanları ayrıştıran olacağım.
Ben bir arada yaşamın yani kent yaşamının kalitesini daha da çok yukarılara çekmek için kuşaklar boyu tüm değerlerimle çalışıp çabalayacağım,

Sonra sen gelip içine edeceksin tüm çabaların elli yılda. Bende susacağım.
Neymiş efendim eşitlik ilkesi, neymiş efendim ayrımcılıkmış. Neymiş efendim demokrasiymiş.

Eşitlik ilkesi ayrımcılık demokrasi edebiyatının yazarları oturdukları yerden başkalarının oluşturduğu değerler üzerinden çok da çalışmadan çabalamadan nemalanmak için çırpınanlardır. Sadece.
Sonra söylenirler yok trafik rezaletmiş yok bu şehir pahalıymış yok bu şehirde hayat zormuş diye de. Hatta İstanbul kızları erkekleri namussuz diyenleri, orospu bunlar diyenleri bile bilirim. Zamanında.

E dön o zaman evine.
Hadi topla tası tarağı doğru memleketine o zaman. Madem beğenmiyorsun.

Benim şehrimde bana posta atamazsın. Benim İstanbullumda. Senin değil benim.
Bense istediğime posta atarım kendi şehrimde. Benim İstanbul’umda.

Ayrıştırırım da bölerimde.
Bu yeni rezil mozaikten memnun değilim çünkü. Hiç hem de.

Bizler sizler göçmeden evvel bu şehre,
Müslimi gayrimüslimi kadını erkeği fakiri zengini bostancısı fabrikatörü balıkçısı zanaatkarı sanatçısı hocası papazı hahamı iç içe şahane göz alıcı desenler çiziyorduk kendimize ait kendi mozaiğimizde.

Seyrine yaşamasına doyum olmayan.
Sizlerin çizdiğiniz mozaikse çamur deryasına kabusa çevirdi yaşamımızı bizim şehrimizde. Ayrıştırdı. Böldü. Kovdu insanları kendi şehirlerinden, İstanbul’dan. Kendi şehirlerinde yabancılaştırdı insanları. Korkuttu.

Git Anadolu’ya o şehre bu şehre her şehrin kuralları var hala. Orada içemezsin burada el ele gezemezsin şurada şöyle gezip böyle oturamazsın diye.
Ben göçüp de o şehirlere ediyor muyum o şehirlerin kendine göre adetlerinin görüşlerinin inançlarının yaşam tarzlarının içine?

Hayır. Zaten etmeye kalk bak neler geliyor başına o dakika hemen orada hem de.
Ha gücüm yeter yetmez sizlerle mücadeleye etmeye, ha gücüm yeter yetmez sizlerin bu şehirden göçüp gitmenize. Ya da ite ite bu şehre göre yaşamayı öğrenmenize.

Yeter yetmez. O benim bileceğim bir iş.
Amma bu da benim mücadelem.

Silahımın gücüde şehrime bu şehirde yaşamış hayatlara bu şehir için çok çalışmışlara olan saygım sevgim hayranlığım inancım ve de bir klavye.
Keşke rambo olaydım zamanında da asıl o gün görürdünüz neymiş mücadele.

Örümcek adam da olur.
İsimler hazır kafamda ki listede.

Ben bi taraf olamadım hiç hayatta. Hep bir taraf oldum.
Yine tarafım bu işte de.

Tarafım çünkü İstanbulluyum beş kuşaktır bu şehirde.
Ne yani,

Özür mü dileyeceğim İstanbulluyum diye,
Kültür fukarası görmemiş görgüsüz ne kendini ne ailesini geliştirmemek için kıçının kılını bile kıpırdatmayan kentli kostümü giymiş yağmacı paragöz,

Kurnaz köylülerden, bu şehri cehenneme çevirmeye çalışan bir yerlilerden.
Binlerce yıldır milyonlarca insanın verdiği emeği verdiği çabayı sevgiyi saygıyı yok mu sayacağım.

Bugüne kadar söylendim durdum. Bugüne kadar ki çabalarımın karşılığı özün özümün eleştirisiyse eğer, en eşek benim, kendimi yazdım zaten en baş köşeye.
Amma yeter artık. Siz toz kondurmuyorsunuz terk ettiğiniz memleketlerinize, şimdi de sıra bizde.

Şimdi,
‘’İstanbullular Kültür ve Dayanışma Derneği’’ kuralım diyorum bari bizde,

İstanbul’da,
Kendi şehrimizde.

Bizde size dayanalım bi bakalım kültürünüz görgünüz belki biraz gelişir de biraz daha medeni insanlar olursunuz diye sizlere.
Bir de ben böleyim bari. Zaten bölünmüşüz beşe ona yirmiye yüze.

Kurucu üye olmak ve dernekte gönüllü çalışmak isteyenlere,
Mail adresim,

Müslimi gayrimüslimi bir arada hadi bakalım,

Hodri meydan.
El mi yaman bey mi görelim bakalım bundan böyle.

Hanım efendiliğinde bey efendiliğinde bir sınırı varmış demek,
Öğrendik sayenizde.

İşe yarar mı? Yarar. Mutlaka.
Bir yer, sadece bir yere dahi kurtarsak bile yeter. Şimdilik.

Yazarız kapısına,
‘İstanbul aslında böyleydi zamanında’ diye.

O da miras kalır bizden sonraki,
İstanbullu,

Hemşerilerimize.
İstanbullu,

İstanbul’a gönül vermiş gönlü düşmüş,
Hanımefendiler beyefendiler,

Bekliyorum.
Hepinizi,

Ne kurtarsak kardır bundan böyle diye.

1 yorum:

küçük kız çocuğu dedi ki...

İstanbul emperyal bir şehirdir.BİZANS dır ,orta asyadan kopmuş gelmiş OSMANLI dır.cumhuriyettir,başkaldırıdır,isyandır,agırbaşlı geçkin bir soylu kraliçedir..İSTANBUL..kimseye ait degildir..bagrında yaşarız koylusu kentlisi,cahili,bilmişi,zengindir ve fakirdir.NAZIM dır..ŞEYH GALİP dir,HALİDE EDİP ADIVAR dır sultanahmet meydanında bir ozgurluk timsali kadın..İSTANBUL.. filistindir.mısırdır,hakkaridir.bizimdir,dunyanındır.yeterki sevelim ,kimseyi kuçumsemeyelim,asil bir tavırla bagrımıza basalım,sevelim ve ogretelim..kentli olmayı.