-
Hiç sevmedim o insanı, der biri birine. Diğeri
de,
- A aa nesi var. Çok iyi bir insan o. Der.
Hatta, sende herkese bir kulp takıyorsun bile der.
Az sevgiyle çok insan mı?
- A aa nesi var. Çok iyi bir insan o. Der.
Hatta, sende herkese bir kulp takıyorsun bile der.
A aa nesi
var, çok iyi bir insan diyen bir gün, o çok iyi bir insandan ummadığı bir kazık
yer. Bir gün ‘hiç sevmedim’ diyen de haklı çıkar. Sinirdir amma dersin der, ben
demiştim diye.
Çok kısa bir
sürede çok fazla samimi oluyoruz bir çok insanla. Gereksiz yere. Mi acaba? Yoksa
bir gereklilik var ve de,
Yalnızlık mı
nedeni?
Olası. Amma o
yalnızlık hissinin nedeni, sevgisizlik mi acaba?
Çok kısa
zamanda bir çok yeni insanla samimiyeti ilerlettikçe,
O insanları
iyi gözlemleyip, aslında ne mene insanlar olduğunu fark edecek vaktimiz de
kalmıyor haliyle. Gerçeği değil hayal ettiğimizi görüyoruz yeni yepyeni,
İnsanlardan insanlara
sekerken. Normal. Bu curcunada.
Bizi gerçekten
sevmiş, sevdiğini hep hissettiğimiz insanlara ayıracağımız vakitleri,
Kim olduklarını
bilmediğimiz, amma bildiğimizi tahmin ettiğimiz yeni insanlara ayırdıkça,
Yalnızlaşıyoruz
aslında,
Tanıştığımız
sohbet ettiğimiz gezdiğimiz tozduğumuz insanların sayıları da aksine arttıkça.
Yeteri kadar
kıymet vermediğimiz için kendimize,
Bize kıymet
veriyormuş gibi gözüken insanlar etkiliyorlar bizi. Normal. Bizim kendimize biçmediğimiz
kıymetlerin ederlerini onların takdirine bırakmak gibi aslında. Ve de o
takdirlere de sevinmek sanki. Sevindirmek kendimizi.
Ne çok
önemsiyoruz bizi önemseyenleri.
Ve de,
Ne çok
kendimize ait bilgileri özelimiz dediklerimizi açıveriyoruz kısa bir süredir
tanıdığımız yeni insanlara.
Yalnızlığımızı
kabul etmemek için direndikçe,
Arttırıyoruz
etrafımızda dönüp dolaşan insanların sayılarını. Özelimiz genelleştikçe,
Onlar veriyor
bizler alıyoruz. Bizler veriyoruz onlar alıyor.
Yalnızlıkların,
Yemleridir anlatmak
kendini. Kendinle ilgili olanları ortaya dökmekse uzun zamandır tanımadığın
hatta çok kısa zamandır tanıdığın insanlara bağlamaktır kendini.
Bedelidir. Bedeldir.
Hem anlatmak hem de dinlemek. Özeli geneli.
Yalnız da
değiliz aslında. Her birimizin amma dost amma aile akraba en az birkaç kişisi
vardır mutlaka seveni. Sevdiği de. Çevresinde.
Amma yetmiyor.
Daha da çok
insanla tanışmak istiyoruz. Rehber kabarsın. Bir ona bir buna bir şuna,
Onunla o
kadar,
Bununla bu
kadar,
Şununla da
şu kadar,
İlişkilerin
sınırlarına ince ayarlar çekilmiş onlarla belki yüzlerle insan etrafımızda.
Her birine
bilmesi gerektiği kadarını anlattığımız,
Her birinden
öğrenmek istediklerimiz kadar dinlemeye tahammül ettiğimiz.
Sevgi arsızlığı
sarıyor içimizi,
Sevmeyi,
Beceremedikçe.
Sevildiğimiz hissetmedikçe.
Az bulurken,
Sevilmelerimizi,
yeterli buluyoruz sevmelerimizi de. Her bir insan için. Ayrı ayrı. Amma her birinde
her birine bir başka ‘ben’le hem de.
Ta ki,
Bir gün,
Geldiğinde aslında
sevdiklerimize aslında gerçek anlamda sevenlerimize ne kadar az zaman
ayırdığımızı fark edene kadar.
Sevdiklerimizin
bizlerden adım adım uzaklaştıklarını fark ettikçe, o fark çıkıyor karşımıza.
Ve de,
Kısa süreler
içinde insandan insana yaptığımız ilişki sörflerinden elimizde yanımızda gerçek
anlamda samimiyetle kalmış insanların olmadığını fark ettiğimizde. Veya her
geçen gün eksildiklerini fark ettikçe.
Sevginin ne
büyük bir emek gerektirdiğini anlıyoruz,
O gün.
O günse genç
yaşlarımızda hiç gelmiyor bir türlü. Orta yaşların daha da ilerlemiş yıllarında
geliyor o gün genelde.
Ve de,
O gün yalnız
kalıyoruz sevgiye zamanında yeteri kadar vermediğimiz emek ve zamanlar
nedeniyle.
Garanti zannettiğimiz
sevgilere vermediğimiz emeklerin zamanların faturaları o gün kesiliyor bizlere.
O günse gelmiş birçok insan için galiba. Otuz kırk senelik tanıdıklar yeniden
birbirlerini aradıkça, birbirlerine yeniden sokuldukça çok fark ediliyor o
günün artık geldiği. Yedekler sahayı terk ediyorlar. Yedekler oyunlardan
atılıyorlar belki de.
Yedekleme. İllet
gibidir,
Güvensizlik yani.
Önce kendine.
Ne istediğini
tam da bilememek her yaşta. Hep değişen ümitlerle. Kim olduğunun keşfine vakit
ayırmamak.
Arkadaş dost
sevgili yedeklemişiz ve de yedekliyoruz belki bugün bile.
Arkadaş dost
sevgili dolaplarımız var çekmece çekmece.
Gerektiğinde,
Açabileceğimize
kendimizi çok inandırdığımız, gelen yaşadığımız bu günün ihtiyaçlarımız
karşılığı. Ki,
Çoğu aslında
boş o çekmecelerin. Boşalmışlar yıllar içinde verilmeyen emeklerle zamanlarla. Veya
menfaatlerle çatıştıkça. Yani menfaatlere yenik düşmüş sahte sevgisizliklerle.
Eksildiklerini
fark ettikçe boşaldıkça çekmeceler, yeniden başlıyor insan sörfleri
kalabalıkların üstünde. Yeniden.
Ya güvenmiyoruz
bizleri sevdiğini söyleyenlere,
Ya da
güvensek dahi sevgilerine belki de samimiyetlerine güvenmiyoruz insanların. Ya da
sevgilerimize güvenmiyoruz. Kendimize.
İnsan biriktiriyoruz
ha bire. Bir insan daha. Bir insan daha.
Bir gün ayy çok
şeker çok iyi biriyle tanıştım çok sevdim diye başlayan laflar,
Biliyor musun
ne dedi veya ne yaptı o bana geçenlerde diye de bitiyorlar bir gün.
O gün,
Göklere çıkardığımız
insanları,
Gömüyoruz yerin
dibine.
Bir gün.
Arsızlıklarımızla
gelenlerin ve de gidenlerin adını da deneyimler koyuyoruz sonra. Güvenmediğimiz
yüreğimize yüreklere kılıf.
Hatta,
Arsızlıklarımızla
yaşamımıza girmesine izin verdiğimiz her bir yeni insanın bize getirdikleri ve
de bizden götürdüklerini de,
Kişisel gelişimler
zannediyoruz.
Akılsızlığımızın
üstünü örtmeye çalışıyoruz bilgece konuşmalarla. Sonrasında. Amma sevgisizlikten
sevgiye özlemdense bahsetmiyoruz hiç. Kendimize bile.
Sevgi arsızıyız
diyeceğimize. Bir hata daha diyoruz. Sonucu hata zannediyoruz aslında
samimiyetten uzak sevgilerin hata olduğunu kast edeceğimize.
Yeteri kadar
sevilmemiş sevmemiş sevgiyi hissetmemiş insanlarınsa en büyük zaaflarıdır,
Sevgi arsızlığı.
Ve de
yetmez,
Sevgi arsızlarına
arsızca sevgisizlikleri de diğer insanların.
Daha da
isterler hep.
Daha da
sevilmek.
O da sevsin
bu da sevsin şu da sevsin diye.
Her yerde
sevilmek sevilen insan olmak isterler. Kaynayan kaynaşan.
İçin için
kaynayansa,
Yalnızlığın telaşıdır.
Kaynaştığı panikle.
Ve de o
telaştır ve de o paniktir ha bire kendimizi yeni yeni başka insanların önüne
yanına atmalarımızın nedenleri.
Feysin başarısının
sırrıdır,
Bu telaşla
bu panik.
İlgili ilgisiz
bir çok insanın ilgili ilgisiz sürekli bir araya gelmek arzularıdır,
Yeme içme
sektörünün çılgınca büyümesine neden.
Hep birileriyle
bir araya gelmek arzusu.
Hep yalnız
olmadığını kendine ha bire hatırlatma dürtüsü.
İnsanlar ha
bire buluşuyorlar.
Her yerde.
Sabah kahvesinde
öğle yemeğinde akşamüstü çayında içkisinde akşam yemeğinde ev davetlerinde.
Müthiş bir
trafik. Hep bir yeniye özlem. Hep bir yeniden yeni bir ümit.
Ve de,
Biriyle veya
birileriyle uzun zamandır görüşemedik lafları da var hep.
Uzun zamandır
zamansızlıktan çok sevdikleri ile görüşemediklerini anlatıp dertlenirlerken,
Diğer yanda,
Bir yerde yeni
tanıştıklarınla yeni insanlarla görüşmelerse devam. Aynı vakitsizlik içinde.
Ki bir de,
Sevenlerin var
bir yerlerde seninde sevdiğini söylediğin, onlarsa hasretler yüzüne.
Müthiş bir
psikolojik çöküşte toplum.
Toplumun tamamı
değil amma büyük şehirlerde yaşayan ülke bazında bakarsan küçük bir toplulukta
aslında.
En az
sevilmişler topluluğunda bu çöküş. Sevgiye en çok hasret kalmışların kalabalığında.
Belki de,
Sevmeyi bir
türlü becerememişlerde. Tedavinin onlar için,
Adı da,
sosyallik.
Ki, indiğin zaman
sosyallerin en diplerine en derinlerine sohbetlerinde, ki uzun yıllardır
dostlarıysan eğer ki,
Seviyorsan onları,
sen de sevilmişsen eğer ki,
Anlatıyorlar
büyük ve içten bir samimiyetle, mutsuzlar. Çok insan var etraflarında her geçen gün sayıları artan
eksilenlere rağmen, amma nedense mutsuzlar. Ki,
Biliyorsun ki,
Sevgilileri yok
mesela. Karıları yok. Kocaları yok. Var olsa da şekillere dönüşmüş iki kişilik
yaşamda insanı daha da yalnızlaştıran mutsuz ilişkiler.
Amma sosyaller.
Kalabalıklar,
sayıları gittikçe çoğalan insanlar içinde arasında gülen anlatan dinleyen insanlar bunlar,
Amma,
İçleri kavruk
yalnızlar. Mutsuzlar. Kimi tek başına, kimileriyse çift dahi olsa. Hep birileri ile geçiyor zamanları amma.
Bir de diğer
yanda,
Sosyalliğin yanından
bile geçmemiş az sayıda insanla yaşayanlar var. Kenardan köşeden yürüyüp geçip
gidenler.
Bir sevgili
bir koca bir karı, birkaç dost birkaç aile akrabadan insanla,
Toplasan iki
elin on parmağını bile doldurmayacak sayıda insanla yaşayıp gidenler var.
Mutlular.
Yalnızda değiller. Nedense yalnız da hissetmiyorlar kendilerini.
Seviyorlar. Seviliyorlar.
Bir tanesinin
derdi hepsinin en büyük sıkıntısı. Bir tanesinin mutluluğu hepsinin en büyük
sevinci.
Sevgi sörfü
yapıyorlar iki elin on parmağını geçmeyen sayıda insanların gönüllerinde.
Sosyallere gör
dar bir hayatları var amma. Fakirler sosyal hayattan yana yani.
İki elin on
parmağı kadar bile sayılara erişemeyenlere göreyse hayatları çok zengin. Çok zenginler.
Sevgiden yana.
Fakirler amma
insan sayısından yana. Amma,
İnsan sayısında
zenginlerse,
Fakirler sevgiden
yana.
Yaşlar gelince
bizlerin yaşlarına,
Yeni birileriyle
tanışınca soruyorum onlara lafın arasında bir yerde,
Gençlikten çocukluktan
bir tane dahi olsa var mı gerçek bir dost çevreni saran insanlar arasında?
Evetse
cevap,
Biliyorum ki
sevgi arsızı değil o insan.
Hayırsa
eğer ki cevap,
Yavaşça
uzaklaşıyorum o insanlardan. Artık. Benim sevdiklerime olan sevgimi de çalmasın
diye.
Sevgi çalınır
mı?
Çalınır.
Hem de göz
göre göre. Sevgi hırsızlığı vardır mesela. Hukukun es geçtiği.
Az insanla
çok sevgi mi?Az sevgiyle çok insan mı?
Sorularının cevabı,
Yalnızlığın nedeni.
Soruların cevabı gerçek dostlarının gerçek sevgilinin gerçek karı gerçek
kocalığın nedeni.
Bölünmeyin derim
insanlara ha bire.
Bölmeyin duygularınızı
her bir insana göre. Bir tek bir ‘ben’ olursanız,
Bir kişi bile
yeter, tek bir sevgi dahi yeter,
Yüreğinize.
Sevginiz gerçekse.
Bir kez dahi
olsa sevgiyi tatmışsanız,
Bir kez dahi
olsa çok sevmişseniz,
Tabii ki.
Bir insan bile
yeter bir yüreğe,
Yüreğiniz
sadece size aitse,
Sizinse,
Eğer ki.
Parklarda sokaklarda
pencere önlerinde,
Hala el ele
sevgiyle hep beraber yaşlanan,
Yaşayan,
Yaşlıların yaşlılığın nedeni.
Tek bir
yürekte tek bir ‘ben’le,
Tek bir
sevgi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder