5 Aralık 2012 Çarşamba

A SOSYAL

-          Hiç sevmedim o insanı, der biri birine. Diğeri de,
-         A aa nesi var. Çok iyi bir insan o. Der.

Hatta, sende herkese bir kulp takıyorsun bile der.

A aa nesi var, çok iyi bir insan diyen bir gün, o çok iyi bir insandan ummadığı bir kazık yer. Bir gün ‘hiç sevmedim’ diyen de haklı çıkar. Sinirdir amma dersin der, ben demiştim diye.
Çok kısa bir sürede çok fazla samimi oluyoruz bir çok insanla. Gereksiz yere. Mi acaba? Yoksa bir gereklilik var ve de,

Yalnızlık mı nedeni?
Olası. Amma o yalnızlık hissinin nedeni, sevgisizlik mi acaba?

Çok kısa zamanda bir çok yeni insanla samimiyeti ilerlettikçe,
O insanları iyi gözlemleyip, aslında ne mene insanlar olduğunu fark edecek vaktimiz de kalmıyor haliyle. Gerçeği değil hayal ettiğimizi görüyoruz yeni yepyeni,

İnsanlardan insanlara sekerken. Normal. Bu curcunada.
Bizi gerçekten sevmiş, sevdiğini hep hissettiğimiz insanlara ayıracağımız vakitleri,

Kim olduklarını bilmediğimiz, amma bildiğimizi tahmin ettiğimiz yeni insanlara ayırdıkça,
Yalnızlaşıyoruz aslında,

Tanıştığımız sohbet ettiğimiz gezdiğimiz tozduğumuz insanların sayıları da aksine arttıkça.
Yeteri kadar kıymet vermediğimiz için kendimize,

Bize kıymet veriyormuş gibi gözüken insanlar etkiliyorlar bizi. Normal. Bizim kendimize biçmediğimiz kıymetlerin ederlerini onların takdirine bırakmak gibi aslında. Ve de o takdirlere de sevinmek sanki. Sevindirmek kendimizi.
Ne çok önemsiyoruz bizi önemseyenleri.

Ve de,
Ne çok kendimize ait bilgileri özelimiz dediklerimizi açıveriyoruz kısa bir süredir tanıdığımız yeni insanlara.

Yalnızlığımızı kabul etmemek için direndikçe,
Arttırıyoruz etrafımızda dönüp dolaşan insanların sayılarını. Özelimiz genelleştikçe,

Onlar veriyor bizler alıyoruz. Bizler veriyoruz onlar alıyor.
Yalnızlıkların,

Yemleridir anlatmak kendini. Kendinle ilgili olanları ortaya dökmekse uzun zamandır tanımadığın hatta çok kısa zamandır tanıdığın insanlara bağlamaktır kendini.
Bedelidir. Bedeldir. Hem anlatmak hem de dinlemek. Özeli geneli.

Yalnız da değiliz aslında. Her birimizin amma dost amma aile akraba en az birkaç kişisi vardır mutlaka seveni. Sevdiği de. Çevresinde.
Amma yetmiyor.

Daha da çok insanla tanışmak istiyoruz. Rehber kabarsın. Bir ona bir buna bir şuna,
Onunla o kadar,

Bununla bu kadar,
Şununla da şu kadar,

İlişkilerin sınırlarına ince ayarlar çekilmiş onlarla belki yüzlerle insan etrafımızda.
Her birine bilmesi gerektiği kadarını anlattığımız,

Her birinden öğrenmek istediklerimiz kadar dinlemeye tahammül ettiğimiz.
Sevgi arsızlığı sarıyor içimizi,

Sevmeyi,
Beceremedikçe. Sevildiğimiz hissetmedikçe.

Az bulurken,
Sevilmelerimizi, yeterli buluyoruz sevmelerimizi de. Her bir insan için. Ayrı ayrı. Amma her birinde her birine bir başka ‘ben’le hem de.

Ta ki,
Bir gün,

Geldiğinde aslında sevdiklerimize aslında gerçek anlamda sevenlerimize ne kadar az zaman ayırdığımızı fark edene kadar.
Sevdiklerimizin bizlerden adım adım uzaklaştıklarını fark ettikçe, o fark çıkıyor karşımıza.

Ve de,
Kısa süreler içinde insandan insana yaptığımız ilişki sörflerinden elimizde yanımızda gerçek anlamda samimiyetle kalmış insanların olmadığını fark ettiğimizde. Veya her geçen gün eksildiklerini fark ettikçe.

Sevginin ne büyük bir emek gerektirdiğini anlıyoruz,
O gün.

O günse genç yaşlarımızda hiç gelmiyor bir türlü. Orta yaşların daha da ilerlemiş yıllarında geliyor o gün genelde.
Ve de,

O gün yalnız kalıyoruz sevgiye zamanında yeteri kadar vermediğimiz emek ve zamanlar nedeniyle.
Garanti zannettiğimiz sevgilere vermediğimiz emeklerin zamanların faturaları o gün kesiliyor bizlere. O günse gelmiş birçok insan için galiba. Otuz kırk senelik tanıdıklar yeniden birbirlerini aradıkça, birbirlerine yeniden sokuldukça çok fark ediliyor o günün artık geldiği. Yedekler sahayı terk ediyorlar. Yedekler oyunlardan atılıyorlar belki de.

Yedekleme. İllet gibidir,
Güvensizlik yani. Önce kendine.

Ne istediğini tam da bilememek her yaşta. Hep değişen ümitlerle. Kim olduğunun keşfine vakit ayırmamak.
Arkadaş dost sevgili yedeklemişiz ve de yedekliyoruz belki bugün bile.

Arkadaş dost sevgili dolaplarımız var çekmece çekmece.
Gerektiğinde,

Açabileceğimize kendimizi çok inandırdığımız, gelen yaşadığımız bu günün ihtiyaçlarımız karşılığı. Ki,
Çoğu aslında boş o çekmecelerin. Boşalmışlar yıllar içinde verilmeyen emeklerle zamanlarla. Veya menfaatlerle çatıştıkça. Yani menfaatlere yenik düşmüş sahte sevgisizliklerle.

Eksildiklerini fark ettikçe boşaldıkça çekmeceler, yeniden başlıyor insan sörfleri kalabalıkların üstünde. Yeniden.
Ya güvenmiyoruz bizleri sevdiğini söyleyenlere,

Ya da güvensek dahi sevgilerine belki de samimiyetlerine güvenmiyoruz insanların. Ya da sevgilerimize güvenmiyoruz. Kendimize.
İnsan biriktiriyoruz ha bire. Bir insan daha. Bir insan daha.

Bir gün ayy çok şeker çok iyi biriyle tanıştım çok sevdim diye başlayan laflar,
Biliyor musun ne dedi veya ne yaptı o bana geçenlerde diye de bitiyorlar bir gün.

O gün,
Göklere çıkardığımız insanları,

Gömüyoruz yerin dibine.
Bir gün.

Arsızlıklarımızla gelenlerin ve de gidenlerin adını da deneyimler koyuyoruz sonra. Güvenmediğimiz yüreğimize yüreklere kılıf.
Hatta,

Arsızlıklarımızla yaşamımıza girmesine izin verdiğimiz her bir yeni insanın bize getirdikleri ve de bizden götürdüklerini de,
Kişisel gelişimler zannediyoruz.

Akılsızlığımızın üstünü örtmeye çalışıyoruz bilgece konuşmalarla. Sonrasında. Amma sevgisizlikten sevgiye özlemdense bahsetmiyoruz hiç. Kendimize bile.
Sevgi arsızıyız diyeceğimize. Bir hata daha diyoruz. Sonucu hata zannediyoruz aslında samimiyetten uzak sevgilerin hata olduğunu kast edeceğimize.

Yeteri kadar sevilmemiş sevmemiş sevgiyi hissetmemiş insanlarınsa en büyük zaaflarıdır,
Sevgi arsızlığı.

Ve de yetmez,
Sevgi arsızlarına arsızca sevgisizlikleri de diğer insanların.

Daha da isterler hep.
Daha da sevilmek.

O da sevsin bu da sevsin şu da sevsin diye.
Her yerde sevilmek sevilen insan olmak isterler. Kaynayan kaynaşan.

İçin için kaynayansa,
Yalnızlığın telaşıdır. Kaynaştığı panikle.

Ve de o telaştır ve de o paniktir ha bire kendimizi yeni yeni başka insanların önüne yanına atmalarımızın nedenleri.
Feysin başarısının sırrıdır,

Bu telaşla bu panik.
İlgili ilgisiz bir çok insanın ilgili ilgisiz sürekli bir araya gelmek arzularıdır,

Yeme içme sektörünün çılgınca büyümesine neden.
Hep birileriyle bir araya gelmek arzusu.

Hep yalnız olmadığını kendine ha bire hatırlatma dürtüsü.
İnsanlar ha bire buluşuyorlar.

Her yerde.
Sabah kahvesinde öğle yemeğinde akşamüstü çayında içkisinde akşam yemeğinde  ev davetlerinde.

Müthiş bir trafik. Hep bir yeniye özlem. Hep bir yeniden yeni bir ümit.
Ve de,

Biriyle veya birileriyle uzun zamandır görüşemedik lafları da var hep.
Uzun zamandır zamansızlıktan çok sevdikleri ile görüşemediklerini anlatıp dertlenirlerken,

Diğer yanda,
Bir yerde yeni tanıştıklarınla yeni insanlarla görüşmelerse devam. Aynı vakitsizlik içinde.

Ki bir de,
Sevenlerin var bir yerlerde seninde sevdiğini söylediğin, onlarsa hasretler yüzüne.

Müthiş bir psikolojik çöküşte toplum.
Toplumun tamamı değil amma büyük şehirlerde yaşayan ülke bazında bakarsan küçük bir toplulukta aslında.

En az sevilmişler topluluğunda bu çöküş. Sevgiye en çok hasret kalmışların kalabalığında.
Belki de,

Sevmeyi bir türlü becerememişlerde. Tedavinin onlar için,
Adı da, sosyallik.

Ki, indiğin zaman sosyallerin en diplerine en derinlerine sohbetlerinde, ki uzun yıllardır dostlarıysan eğer ki,
Seviyorsan onları, sen de sevilmişsen eğer ki,

Anlatıyorlar büyük ve içten bir samimiyetle, mutsuzlar. Çok insan var etraflarında her geçen gün sayıları artan eksilenlere rağmen, amma nedense mutsuzlar. Ki,
Biliyorsun ki,

Sevgilileri yok mesela. Karıları yok. Kocaları yok. Var olsa da şekillere dönüşmüş iki kişilik yaşamda insanı daha da yalnızlaştıran mutsuz ilişkiler.
Amma sosyaller.

Kalabalıklar, sayıları gittikçe çoğalan insanlar içinde arasında gülen anlatan dinleyen insanlar bunlar,
Amma,

İçleri kavruk yalnızlar. Mutsuzlar. Kimi tek başına, kimileriyse çift dahi olsa. Hep birileri ile geçiyor zamanları amma.
Bir de diğer yanda,

Sosyalliğin yanından bile geçmemiş az sayıda insanla yaşayanlar var. Kenardan köşeden yürüyüp geçip gidenler.
Bir sevgili bir koca bir karı, birkaç dost birkaç aile akrabadan insanla,

Toplasan iki elin on parmağını bile doldurmayacak sayıda insanla yaşayıp gidenler var.
Mutlular.

Yalnızda değiller. Nedense yalnız da hissetmiyorlar kendilerini.
Seviyorlar. Seviliyorlar.

Bir tanesinin derdi hepsinin en büyük sıkıntısı. Bir tanesinin mutluluğu hepsinin en büyük sevinci.
Sevgi sörfü yapıyorlar iki elin on parmağını geçmeyen sayıda insanların gönüllerinde.

Sosyallere gör dar bir hayatları var amma. Fakirler sosyal hayattan yana yani.
İki elin on parmağı kadar bile sayılara erişemeyenlere göreyse hayatları çok zengin. Çok zenginler. Sevgiden yana.

Fakirler amma insan sayısından yana. Amma,
İnsan sayısında zenginlerse,

Fakirler sevgiden yana.
Yaşlar gelince bizlerin yaşlarına,

Yeni birileriyle tanışınca soruyorum onlara lafın arasında bir yerde,
Gençlikten çocukluktan bir tane dahi olsa var mı gerçek bir dost çevreni saran insanlar arasında?

Evetse cevap,
Biliyorum ki sevgi arsızı değil o insan.

Hayırsa eğer ki cevap,
Yavaşça uzaklaşıyorum o insanlardan. Artık. Benim sevdiklerime olan sevgimi de çalmasın diye.

Sevgi çalınır mı?
Çalınır.

Hem de göz göre göre. Sevgi hırsızlığı vardır mesela. Hukukun es geçtiği.
Az insanla çok sevgi mi?

Az sevgiyle çok insan mı?

Sorularının cevabı,
Yalnızlığın nedeni. Soruların cevabı gerçek dostlarının gerçek sevgilinin gerçek karı gerçek kocalığın nedeni.

Bölünmeyin derim insanlara ha bire.
Bölmeyin duygularınızı her bir insana göre. Bir tek bir ‘ben’ olursanız,

Bir kişi bile yeter, tek bir sevgi dahi yeter,
Yüreğinize.

Sevginiz gerçekse.
Bir kez dahi olsa sevgiyi tatmışsanız,

Bir kez dahi olsa çok sevmişseniz,
Tabii ki.

Bir insan bile yeter bir yüreğe,
Yüreğiniz sadece size aitse,

Sizinse,
Eğer ki.

Parklarda sokaklarda pencere önlerinde,
Hala el ele sevgiyle hep beraber yaşlanan,

Yaşayan,
Yaşlıların yaşlılığın nedeni.

Tek bir yürekte tek bir ‘ben’le,
Tek bir sevgi.

Hiç yorum yok: