Sevgiye
hasret hep sevilmek isteyen amma sevgiyle buluştuğunda da sevginin dozuna
kendine göre ayar çekmek isteyen tek bir canlı var. Artık. Kadınlar. Bizim
kuşağın kadınları da ‘artık’ durumunda başı çektiler. Çok seveceksin amma
yeterince. Onların özledikleri arzuladıkları uygun gördükleri dozda. Sevginin
ayar düğmeleri kadınların elinde. Artık.
Çok seveceksin
amma çok sevginde de ancak kadın ihtiyaç duyduğunda ihtiyaç duyduğu kadar kabartacaksın
duygularını.
İhtiyaç
durumunda hazırda bekleteceksin yani sevgini. Sana göre değil de, ona göre
yaşanacak sevginin dozu. Yeri. Zamanı geldiğinde. Bu kadının yeni hali. Bugünün
dünyasında.
Erkeğin
durumuysa farklı. Farkı aynılığında. Yenisi eskisi erkek bildiğin erkek. Erkek
ha bire sevilmek ister. Sevgiyi hissetme algılama şekli farklı farklı olsa dahi
erkekten erkeğe. Farklılık erkekten erkeğe değişse de.
Kadın da hep
sevilmek ister,
Amma onun
sevgiyi nasıl nereden ne zaman hissetmek istediğiyse o an ki durumuna göre
değişiyor artık. Yeni dünyanın yeni kadınları böyle.
Sıkı bir
matrix yani erkekler için.
Aslında bu sıkı
bir matrix yeni dünyada yaşanan yeni ilişkiler için artık.
Kadınların
erkekler bizleri anlamıyor diye gittikçe artan sızlanmalarının nedenidir yerine
zamanına göre sevgiyi hissetmek arzulamak istemeleri. Bizim kuşak kadınlarla
başlayan bir durum bu aslında. Zaruretten. Yaşanmışlıkların faturalarını
kesiyorlar ilişkilere sevgiye. Kesilen o faturalarında elleri ayar
düğmelerinde.
Erkekse tutturur
bir yol sever kendince. Artık nasıl gösterebiliyorsa ne kadar gösterebiliyorsa
sevgisini öyle.
Beğen
beğenme yetsin yetmesin eksikli olsun fazlası olsun her erkeğin kendine göredir
ve de genelde hep aynı kalır sevgisini kadına yansıtma şekli. İlk başlardaki
coşkun hallerden sonrasında. Ki o coşkulu hallerinde ne kadını olur ne de
erkeği.
Kadınsa,
Hep duruma
göre. Hep zamana göre. Hep o anki ruh haline göre. Artık.
Kadınlar
eskilerde kovalanmayı severlerdi. Şimdilerde de seviyorlar mı o bile meçhul.
Sevseler dahi kovalanmak istedikleri anları kendileri belirliyor. Canlarının
istediği zamanlarda. Ruh hallerine göre. İster ilişkide ister ilişki
yaşanmazken bile. Ki kovalanmakta ilişki sayılmaya başladı artık kadınlar için.
Kovalanmak sanki yetiyor bile bazen. Korkuyorlar derinlere inmekten ilişkiye
girince.
De ki başlıyor ilişki seviyor iki insanda birbirlerini, sevgi
olsa dahi ilişkide ondan sonrasında da sevginin kadına ve erkeğe akışı
sırasında yaşanan tatminlerden çok tatminsizliklerle,
İlişki ya yürüyor tesadüfen çakışan tatminlerle gelen arzuların
coşkusuyla, ya da körelmeye başlıyor sevgiler bir türlü çakışamadıkları için
doğru zamanda doğru yerlerde,
En önemlisi doğru ruh hallerinde. Ruh hallerine göre beklentilerinde.
Kadınların beklentileri de çok bilinenlermiş gibi görünse de tam bir muamma artık.
Çok değişken ruh hallerinde. Nerede ne zaman nereye kadar nasılların nedenleri
tam bir,
Matrix. Sevgi nerede peki? Kaybolup gidiyor matrixin bir
yerlerinde. Ya da sürekli şaşıran erkeğin bir yerlerinde.
Ve de bu matrixe de yenik düşüyor ilişkiler bir gün bir yerde
içinde çokcana sevgi olsa dahi.
Sevgiyle kurulan ilişkilerin dahi artık salt sevgiyle yaşayamadığı
yaşanmadığı bir dönemden geçiyor dünya galiba.
Sevgiyi yaşamla süslemek yerine,
Süslenen süslü yaşamın sevilesi olduğuna,
İnanıyor insanoğlu artık bu dönemde.
Sevgiyle yaşamı süslemek yerine süslü yaşamı sevince
insanoğlu, ne zaman ki sıkılıyor süslerden, özlüyor yürekten sevgiyi bu sefer
hadi bakalım tekrar sokulmak istiyor sevgiye,
O gün sevginin açlığıyla yüzünü gönlünü tekrar sevgiye
dönüyor yeniden. Denk gelirde bulursa tabii ki. Sevgiye olan özlemini
dillendirmeye başlıyor yeniden. Hani bulur mu acaba diye de. Hadi denk geldi
buldu diyelim,
Ne zaman ki yaşamaya başlıyor doyuyor sevgiye ki artık
sevgiye bile doyuyor insanlar, sonra doymaya başladığı sevgiyi de
süsleyemeyince yaşamında kendine göre yeterince,
O gün de o sevgiden sıkılıp süsleri özlüyor yeniden.
Sıkılan insanoğullarının yaşadığı bir dönemden geçiyor dünya.
Her şeyi çok arzu eden, arzuladıklarına kavuştukça da
kavuştuklarından sıkılan.
Çünkü arzuladıklarının içinde çok şey var artık insanların.
Hepsi de birden olsun istiyor. Ve de hep yeniler ilave oluyor arzuladıklarına.
Yenilerle ilgili ipuçlarını da çevrelerindeki veya hayatlarını izledikleri
insanlardan alıyorlar genelde. Filmlerle diziler bile olur. Çiçekten çiçeğe bal
toplayan arılar gibi insandan insana gözlemlerden gözlemlerle,
Beğendikleri arzu ettikleri neler var neler yoksa hepsini tek
bir insanda, yani ilişkide olacakları insanda, yani aslında kendilerinde
toplansın istiyorlar. Tatminsizlikse had safhada.
Hep yeniden yeni bir şeylere özenilen bir dönemden geçiyor
dünya sanki.
Ve de diğer insanların o çok beğenilen çok arzu edilenler
haricinde ki yaşamlarında sevilesi olmayan diğer başka hangi yönlerinin de
olduğuna bakmadan amma. Bedelleri hesap etmeden. Kaymağa takılıyor gözler.
Altında ki tatlının kıvamın değil yani.
Ve de herkesin gönlünde,
Kendi arzuları beklentileri ve de hayalleri karşılığı komple
donanımlı bir kadın bir erkek yatıyor böylece.
Sevdiğine düşen gönlüyle yaşayacağına, hayallerinde ki insana
gönül vermek istiyor insanlar sanki.
Ki,
Böyle bir insan da yok ve yaşamıyor ayrıca. Hani içi en çok
beğendiğin arzuladığın hayalini kurduğun yönlerin süslerin tamamı ile dolu olanından
yani. Dolayısıyla çoğu insan tek başına.
İnsanlarının çok arsızlaştığı bir dönemden geçiyor dünya.
Her şeye karşı. Vermeden çok almak isteyenlerle dolu bir
dönem bu dönem.
Hele sevgide.
Hele ilişkide. Hedef,
Kısa dönemde çok tatmin. İşin esası bu kısaca. Hepsi olsun
içinde dönemi. Sonrasının sonra düşünüleceği bir dönem. Hele uzun vadelerin
adının bile anılmadığı. Artık.
O anlarla yaşanıyor sanki sevgiler ilişkiler artık. Bir sonra
ki ansa, kısmete giriyor. Artık. Niyet varda çaba yok neredeyse. Tam kısmet
yani.
Güvenin olmadığı güvenin sözünün edilmediği bir dönemden
geçiyor dünya.
İlişkilerin içinde bolcana sevgi dahi olsa güvenmiyor
insanlar birbirlerine. Duydukları güvenin sınırları da o an için yaşadıklarının
yaşamak istediklerinin ölçü kabına sığacak kadar.
Sapına kadar güven yok. Artık. Sapına kadar güvenmekte
aptallığa giriyor artık. Acınılası bir durum. Haliyle. Kendine, geçen ömrüne
acımanın intikamı hayatının geriye kalan yıllarından almak gibi. Kısacası.
Kimselere sapına kadar güvenmeyen insanların sevgileri de
kırık bu yüzden. Yeterli bulduğu ölçüde seviyor, yeterli gördüğü ölçüde de
sevilmek istiyor. Ekstralardan uzak.
İnsanların bedenlerini gönüllerinden çok daha kolay verdiği
bir dönemden geçiyor dünya.
Çok sevişme ihtimallerinin çok olduğu çok sevilme çok sevme
ihtimallerine de rağbet edilmeyen bir dönem. Sevişmenin birlikte yemenin
içmenin gezmenin tozmanın uyumanın ilişki zannedildiği bir dönem. Hatta uyumak
bile gerekmiyor birlikte.
İçinde sapına kadar güvenin olmadığı hissedilmediği
ilişkilerse yürümüyor haliyle bir yerinden sonra.
Çünkü,
Sevginin içini sapına kadar güvenle doldurmadın mı o sevgiye
beslenecek bir kaynakta kalmıyor. Zamanla. Tırsık insanların tırsmaları da
akıyorlar birbirlerine.
Güven olmayınca da sevgiyi besleyecek kaynak içinse dönüyoruz
süslere bu sefer. Yeniden. Yaşanmasını arzu ettiğimiz hayaliniz kurduğumuz hayata
yani.
Sevginin süslenmesi mi? Süslünün sevilmesi mi? Ayrımına yani.
Yeniden.
Zor insanların bu devirde gerçek mutluluğu ruhlarının en
diplerine kadar yaşamaları bir sevgide de bir ilişkide de.
Bu yüzden hep eksikli hep kırık bir yerleri. İlişkilerinde.
Buna fit olanlar içinse sorun yok. Bunu yeterli bulanlar için
hayat istedikleri gibi akıp gidiyor.
Sevgiyi değil arzu ettikleri hayatı yaşamaya çalışıyorlar.
Buldukları kadarıyla da sıkılana kadar idare ediyorlar
ilişkilerinde birileriyle. İyice sıkılınca da terk ediyorlar ilişkiyi
birilerini. Dönüyorlar yeni bir süse o gün için dönüyor yüzleri onlara cazip
bir başka beklentilerine. Yeniden. Bu insanların bedenleri de anonimleşmeye
başladılar artık toplumun dilinde. Kendilerine özel sakladıkları ruhlarıysa kim
bilir hangi alemde. Tam bir kısır döngü. Bu arada bunlar olup biterken,
Çocuklarsa büyüdüler büyüyorlar bizim kuşakta iyice. Kimileri
çoktan gitti evden kimilerinin de gitme zamanı yaklaşıyor.
Zamanında çaldığın kapıları artık sadece cebine koyduğun
anahtarlar açıyor.
Çoğu insansa zamanında sığamadıkları evlerde yalnızlar şimdi.
Adım atmadıkları odalar var belki de günlerce.
Bizim kuşağın annesinden babasından biri öldüğünde kalan
yaşardı bu halleri sadece. Yaşları da iyice bir yerlere geldiğinde.
Bizim kuşaktaysa kırklarında ellilerinde başladı bu hayat
insanlar için. Onca boşanmalar ayrılıklardan sonra.
Çoğu insan aslında biri olsa elinde yanında isterken bir
yanda, diğer yanda tek başına ne güzelde yaşadığını da anlatmadan da vazgeçemiyor.
Soruyorum nesi güzel diye?
Efendim kendi kurallarıymış evde sokakta. Yani canı nasıl
isterse öyle yaşamanın keyiflerini sürüyorlarmış hayatta. Yani onca yıldan
sonra sonunda. Biride olsun şart değilmiş yani.
Ne güzel diyorum.
Amma katılmıyorum onların ne duygularına ne de düşüncelerine.
Onlarda ne kadar katılıyorlar kendi duygu ve düşüncelerine o da meçhul. Katılmıyorum,
Hayat güzeldir çünkü.
Amma o güzellikleri sevdiğinle seveninle paylaştığında o
güzellikler bir mana taşımaya başlarlar ruhunda.
Güzellikleri ancak sevdiğin sevildiğin biriyle paylaştığında
o güzellikler renklenerek yer ederler gönlünde.
Ki o renklerdir bizim yüzümü yürekten gülümseten. Ki o
gülümsemeler karşılıklı olduğunda dolar asıl insanların içleri ruhları sevgiyle.
Bunların hepsi ekstralara giriyor artık bu devirde.
Ki aslında o ekstra denilenler insanların hep yaşaması
yaşatması gerekenlerken. Hayatın manası o ekstra denilenlerde yatıyor zaten.
Bizim kuşak kadınların ki in aşağıya bir on yaş çık yukarıya da
bir on,
Geçmişlerinden bugünlere taşıdıkları kırıklıkları hüsranları ve
bir daha katiyen yapmamaya yemin ettikleriyle bundan sonraki yaşamını
değiştiriyorlar dünyanın. Önce kendilerinin.
Sevgiyle güvenin iç içe yaşanması gereken bir dünyayı
tedavülden kaldırıyorlar. El birliği ile.
Güvenmediğini sevip sevdiğine güvenmeyince,
Sevginin de güvenin de insanların ruhlarına yerleşmediği bir
hayat yaşanıyor bu dünyada artık. Böylece.
Yarım porsiyon bir hayat.
Ki hayat ancak tam porsiyon sevgiyle güvenle yaşandığı zaman
hayattır.
Aksiyse,
Günü geçirmektir sadece. Ki,
Günlerse geçiyor zaten öyle de böyle de.
Her şeyi öğretmeye çalışıyor bizim kuşağın ebeveynleri
çocuklarına. Kendilerine daha da güzel bir yaşam kursunlar diye.
Çuvallarla paralar dökülüyor okullara her nevi eğitime.
Hobilere. Meraklara. Üstlere başlara.
Daha da süslü daha da konforlu daha da yaşanılası bir
hayatları olsun diye her yönden her taraftan beslemeye çalışıyorlar çocuklarını
gençleri.
Ancak,
Bir kadına bir erkeğe yürekten sevmeyi sapına kadar güvenmeyi
öğretmiyoruz onlara.
Ki,
Her şeyi derslerle sohbetlerle yazarak okuyarak anlatırsın
da,
Sevgiyle güven ancak yaşatılarak öğretilir gençlere.
Seyrettirilerek. Hissettirilerek.
Sevgilisini karısını kocasını yürekten tam sevgiyle sevmeyen
sapına kadar güvenmeyen ‘acaba mı kapıları hep aralık olan’ bir kuşak
yetiştiriyoruz,
Geçmişten gelen kırıklıklar hüsranlar ve de tövbeler yeminler
nedeniyle.
Onlarda torunlarımızı yetiştirecekler bir kadına bir erkeğe
duyulmayan tam da yürekten olmayan sevgiyle ve güvensizliklerle. Bu böyle
gidecek. Ve sevgi bitecek bir gün. Hani tam olanı yürekten olanı. Güven de.
Sevginin çok da hissedilmediği, hissedilse bile tam da yaşanmadığı
yaşatılmadığı bir dünya yarattık hep beraber el birliğiyle.
Hayatın manası süslerse eğer,
Evet süslü hatta bazen çok süslü,
Amma,
Manasız bir hayat yani.
Sonra,
Neden oluyor bunlar diyoruz bu dünyada. Evimizde sokakta iş
yerimizde sosyal hayatta. Olur tabii ki. Dahası bile olur olacaktır da insanı
yerinden zıplatan.
Tam sevginin sapına kadar güvenin hissedilmediği hissettirilmediği
yaşanmadığı yaşatılmadığı öğretilmediği gösterilmediği bir dünyada her şey olur
katılıktan zalimlikten duyarsızlıktan yana. Daha da konfor adına sevgilerin
hiçe sayıldıkları hayatların sayıları arttıkça daha da sertleşir keskinleşir
hayat kuşaktan kuşağa.
Gelişimler kalkanlarını kaldırmaktır. Çıplaklıktır.
Farkında olmaktır. Kendini.
Yaşamı.
Bizlerse farkında ola ola sevgiden sakınmayı sevgiye güvenmemek
gerektiğini fark ettik bunca yıl bunca yaşanmışlıklardan bunca çabadan sonra
galiba.
Sevgiden güvenden her geçen gün daha da tırsıyor olmamızda
farkındalığımızın sonucu herhalde. Fark ede ede bunu fark ettik galiba.
Değişim yaşanacakmış 2012’de.
Neyin nasıl değişirse değişsin,
Sevgiye sevgiyle gelen güvene karşı bugün ki tutumumuz
değişmediği müddetçe hiçbir şey değişmeyecektir yaşamımızda. Dünyada da.
Değiştirdik zaten milyonlarca gencin geleceğini onlara sevgiyi
güveni seyrettirmeyip yaşatmadıkça.
Değişimse eğer konu,
Unutmak terk etmek lazım önce kırıklıkları hüsranları.
Başlamak lazım bir yerinden yeniden sevgiye sevgiyle gelen güvenle yaşamaya,
Sevgiyi sevmeye sevgiye güvenmeye.
Esas değişim budur.
Gerisi makyaj olur sadece bugünlere. Hiçbir faydası da yoktur
yarınlara.
O makyajsa akıp gidecektir illaki yarınlarda.
Zaten çok eğreti duruyor şimdiden bizim kuşağın insanlarının,
Kırık gözlerinde. İçten yürekten gülemeyen yüzlerinde.
Hem de yaşlar henüz daha kırklarda,
Ellilerdeyken.
Değişim şart.
Değişim şart amma, değişim için değişmek gerekiyor önce.
Makyajsız.
Çıplak.
Değişimin anahtarıysa, kabullenmektir. Kabul etmek lazım ki
yanlış tercihler yaptık zamanında. Amma o yanlış tercihlerden de çok şeyler
öğrendik hem kendimizle ilgili hem de yaşamdan yana. Demek ki doğru
tercihlermiş. Aslında.
Çok şeyler verdik insanlara. Çok şeyde öğrendiğimize göre
onlarda çok şey vermişler bizlere. Demek.
Öğrendiğimiz çokların savaşı didişmesi değildir,
Öğrendiğimiz çokların bir araya gelip sevişmesidir hayat.
Öğrendiğimiz çokların manasıysa daha da güzel daha da yürekten
sevebilelim diye bir gün.
Sevilelim diye de.
Çok dolduk,
Şimdi korkmadan çoklarımızla boşalma zamanı.
Korkaklıksa kurutur ruhunu insanın. Kavruk kılar. Kavurur
içini. Korktukça da başına gelir. Korktuğun için sen. Sen ne kadar korkmuyormuş
gibi süslersen süsle kabını dışını, esas olansa kabının içi.
Ha nerede o kadınla o erkek mi?
O kadınla o erkek hep var bir yerlerde. Amma o da senin gibi.
O da senin kadar korkak yani. Artık.
2012 değişim yılıymış.
Göreceğiz.
2013’de neler değişmeye başlamış bakalım.
Süsle örtünen korkaklarla,
Sevgiye güvenenler diye ayrışacağız önce. Ayrılıyoruz hatta şimdiden.
Değişim başladı bile.
Belli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder