11 Aralık 2012 Salı

DOZUNDA SEVGİ ŞART

Sevgiye hasret hep sevilmek isteyen amma sevgiyle buluştuğunda da sevginin dozuna kendine göre ayar çekmek isteyen tek bir canlı var. Artık. Kadınlar. Bizim kuşağın kadınları da ‘artık’ durumunda başı çektiler. Çok seveceksin amma yeterince. Onların özledikleri arzuladıkları uygun gördükleri dozda. Sevginin ayar düğmeleri kadınların elinde. Artık.

Çok seveceksin amma çok sevginde de ancak kadın ihtiyaç duyduğunda ihtiyaç duyduğu kadar kabartacaksın duygularını.
İhtiyaç durumunda hazırda bekleteceksin yani sevgini. Sana göre değil de, ona göre yaşanacak sevginin dozu. Yeri. Zamanı geldiğinde. Bu kadının yeni hali. Bugünün dünyasında.

Erkeğin durumuysa farklı. Farkı aynılığında. Yenisi eskisi erkek bildiğin erkek. Erkek ha bire sevilmek ister. Sevgiyi hissetme algılama şekli farklı farklı olsa dahi erkekten erkeğe. Farklılık erkekten erkeğe değişse de.
Kadın da hep sevilmek ister,

Amma onun sevgiyi nasıl nereden ne zaman hissetmek istediğiyse o an ki durumuna göre değişiyor artık. Yeni dünyanın yeni kadınları böyle.
Sıkı bir matrix yani erkekler için.

Aslında bu sıkı bir matrix yeni dünyada yaşanan yeni ilişkiler için artık.
Kadınların erkekler bizleri anlamıyor diye gittikçe artan sızlanmalarının nedenidir yerine zamanına göre sevgiyi hissetmek arzulamak istemeleri. Bizim kuşak kadınlarla başlayan bir durum bu aslında. Zaruretten. Yaşanmışlıkların faturalarını kesiyorlar ilişkilere sevgiye. Kesilen o faturalarında elleri ayar düğmelerinde.

Erkekse tutturur bir yol sever kendince. Artık nasıl gösterebiliyorsa ne kadar gösterebiliyorsa sevgisini öyle.
Beğen beğenme yetsin yetmesin eksikli olsun fazlası olsun her erkeğin kendine göredir ve de genelde hep aynı kalır sevgisini kadına yansıtma şekli. İlk başlardaki coşkun hallerden sonrasında. Ki o coşkulu hallerinde ne kadını olur ne de erkeği.

Kadınsa,
Hep duruma göre. Hep zamana göre. Hep o anki ruh haline göre. Artık.

Kadınlar eskilerde kovalanmayı severlerdi. Şimdilerde de seviyorlar mı o bile meçhul. Sevseler dahi kovalanmak istedikleri anları kendileri belirliyor. Canlarının istediği zamanlarda. Ruh hallerine göre. İster ilişkide ister ilişki yaşanmazken bile. Ki kovalanmakta ilişki sayılmaya başladı artık kadınlar için. Kovalanmak sanki yetiyor bile bazen. Korkuyorlar derinlere inmekten ilişkiye girince.
De ki başlıyor ilişki seviyor iki insanda birbirlerini, sevgi olsa dahi ilişkide ondan sonrasında da sevginin kadına ve erkeğe akışı sırasında yaşanan tatminlerden çok tatminsizliklerle,

İlişki ya yürüyor tesadüfen çakışan tatminlerle gelen arzuların coşkusuyla, ya da körelmeye başlıyor sevgiler bir türlü çakışamadıkları için doğru zamanda doğru yerlerde,
En önemlisi doğru ruh hallerinde. Ruh hallerine göre beklentilerinde. Kadınların beklentileri de çok bilinenlermiş gibi görünse de tam bir muamma artık. Çok değişken ruh hallerinde. Nerede ne zaman nereye kadar nasılların nedenleri tam bir,

Matrix. Sevgi nerede peki? Kaybolup gidiyor matrixin bir yerlerinde. Ya da sürekli şaşıran erkeğin bir yerlerinde.
Ve de bu matrixe de yenik düşüyor ilişkiler bir gün bir yerde içinde çokcana sevgi olsa dahi.

Sevgiyle kurulan ilişkilerin dahi artık salt sevgiyle yaşayamadığı yaşanmadığı bir dönemden geçiyor dünya galiba.
Sevgiyi yaşamla süslemek yerine,

Süslenen süslü yaşamın sevilesi olduğuna,
İnanıyor insanoğlu artık bu dönemde.

Sevgiyle yaşamı süslemek yerine süslü yaşamı sevince insanoğlu, ne zaman ki sıkılıyor süslerden, özlüyor yürekten sevgiyi bu sefer hadi bakalım tekrar sokulmak istiyor sevgiye,
O gün sevginin açlığıyla yüzünü gönlünü tekrar sevgiye dönüyor yeniden. Denk gelirde bulursa tabii ki. Sevgiye olan özlemini dillendirmeye başlıyor yeniden. Hani bulur mu acaba diye de. Hadi denk geldi buldu diyelim,

Ne zaman ki yaşamaya başlıyor doyuyor sevgiye ki artık sevgiye bile doyuyor insanlar, sonra doymaya başladığı sevgiyi de süsleyemeyince yaşamında kendine göre yeterince,
O gün de o sevgiden sıkılıp süsleri özlüyor yeniden.

Sıkılan insanoğullarının yaşadığı bir dönemden geçiyor dünya.
Her şeyi çok arzu eden, arzuladıklarına kavuştukça da kavuştuklarından sıkılan.

Çünkü arzuladıklarının içinde çok şey var artık insanların. Hepsi de birden olsun istiyor. Ve de hep yeniler ilave oluyor arzuladıklarına. Yenilerle ilgili ipuçlarını da çevrelerindeki veya hayatlarını izledikleri insanlardan alıyorlar genelde. Filmlerle diziler bile olur. Çiçekten çiçeğe bal toplayan arılar gibi insandan insana gözlemlerden gözlemlerle,
Beğendikleri arzu ettikleri neler var neler yoksa hepsini tek bir insanda, yani ilişkide olacakları insanda, yani aslında kendilerinde toplansın istiyorlar. Tatminsizlikse had safhada.

Hep yeniden yeni bir şeylere özenilen bir dönemden geçiyor dünya sanki.
Ve de diğer insanların o çok beğenilen çok arzu edilenler haricinde ki yaşamlarında sevilesi olmayan diğer başka hangi yönlerinin de olduğuna bakmadan amma. Bedelleri hesap etmeden. Kaymağa takılıyor gözler. Altında ki tatlının kıvamın değil yani.

Ve de herkesin gönlünde,
Kendi arzuları beklentileri ve de hayalleri karşılığı komple donanımlı bir kadın bir erkek yatıyor böylece.

Sevdiğine düşen gönlüyle yaşayacağına, hayallerinde ki insana gönül vermek istiyor insanlar sanki.
Ki,

Böyle bir insan da yok ve yaşamıyor ayrıca. Hani içi en çok beğendiğin arzuladığın hayalini kurduğun yönlerin süslerin tamamı ile dolu olanından yani. Dolayısıyla çoğu insan tek başına.
İnsanlarının çok arsızlaştığı bir dönemden geçiyor dünya.

Her şeye karşı. Vermeden çok almak isteyenlerle dolu bir dönem bu dönem.
Hele sevgide.

Hele ilişkide. Hedef,
Kısa dönemde çok tatmin. İşin esası bu kısaca. Hepsi olsun içinde dönemi. Sonrasının sonra düşünüleceği bir dönem. Hele uzun vadelerin adının bile anılmadığı. Artık.

O anlarla yaşanıyor sanki sevgiler ilişkiler artık. Bir sonra ki ansa, kısmete giriyor. Artık. Niyet varda çaba yok neredeyse. Tam kısmet yani.
Güvenin olmadığı güvenin sözünün edilmediği bir dönemden geçiyor dünya.

İlişkilerin içinde bolcana sevgi dahi olsa güvenmiyor insanlar birbirlerine. Duydukları güvenin sınırları da o an için yaşadıklarının yaşamak istediklerinin ölçü kabına sığacak kadar.
Sapına kadar güven yok. Artık. Sapına kadar güvenmekte aptallığa giriyor artık. Acınılası bir durum. Haliyle. Kendine, geçen ömrüne acımanın intikamı hayatının geriye kalan yıllarından almak gibi. Kısacası.

Kimselere sapına kadar güvenmeyen insanların sevgileri de kırık bu yüzden. Yeterli bulduğu ölçüde seviyor, yeterli gördüğü ölçüde de sevilmek istiyor. Ekstralardan uzak.
İnsanların bedenlerini gönüllerinden çok daha kolay verdiği bir dönemden geçiyor dünya.

Çok sevişme ihtimallerinin çok olduğu çok sevilme çok sevme ihtimallerine de rağbet edilmeyen bir dönem. Sevişmenin birlikte yemenin içmenin gezmenin tozmanın uyumanın ilişki zannedildiği bir dönem. Hatta uyumak bile gerekmiyor birlikte.
İçinde sapına kadar güvenin olmadığı hissedilmediği ilişkilerse yürümüyor haliyle bir yerinden sonra.

Çünkü,
Sevginin içini sapına kadar güvenle doldurmadın mı o sevgiye beslenecek bir kaynakta kalmıyor. Zamanla. Tırsık insanların tırsmaları da akıyorlar birbirlerine.

Güven olmayınca da sevgiyi besleyecek kaynak içinse dönüyoruz süslere bu sefer. Yeniden. Yaşanmasını arzu ettiğimiz hayaliniz kurduğumuz hayata yani.
Sevginin süslenmesi mi? Süslünün sevilmesi mi? Ayrımına yani. Yeniden.

Zor insanların bu devirde gerçek mutluluğu ruhlarının en diplerine kadar yaşamaları bir sevgide de bir ilişkide de.
Bu yüzden hep eksikli hep kırık bir yerleri. İlişkilerinde.

Buna fit olanlar içinse sorun yok. Bunu yeterli bulanlar için hayat istedikleri gibi akıp gidiyor.
Sevgiyi değil arzu ettikleri hayatı yaşamaya çalışıyorlar.

Buldukları kadarıyla da sıkılana kadar idare ediyorlar ilişkilerinde birileriyle. İyice sıkılınca da terk ediyorlar ilişkiyi birilerini. Dönüyorlar yeni bir süse o gün için dönüyor yüzleri onlara cazip bir başka beklentilerine. Yeniden. Bu insanların bedenleri de anonimleşmeye başladılar artık toplumun dilinde. Kendilerine özel sakladıkları ruhlarıysa kim bilir hangi alemde. Tam bir kısır döngü. Bu arada bunlar olup biterken,
Çocuklarsa büyüdüler büyüyorlar bizim kuşakta iyice. Kimileri çoktan gitti evden kimilerinin de gitme zamanı yaklaşıyor.

Zamanında çaldığın kapıları artık sadece cebine koyduğun anahtarlar açıyor.
Çoğu insansa zamanında sığamadıkları evlerde yalnızlar şimdi. Adım atmadıkları odalar var belki de günlerce.

Bizim kuşağın annesinden babasından biri öldüğünde kalan yaşardı bu halleri sadece. Yaşları da iyice bir yerlere geldiğinde.
Bizim kuşaktaysa kırklarında ellilerinde başladı bu hayat insanlar için. Onca boşanmalar ayrılıklardan sonra.

Çoğu insan aslında biri olsa elinde yanında isterken bir yanda, diğer yanda tek başına ne güzelde yaşadığını da anlatmadan da vazgeçemiyor.
Soruyorum nesi güzel diye?

Efendim kendi kurallarıymış evde sokakta. Yani canı nasıl isterse öyle yaşamanın keyiflerini sürüyorlarmış hayatta. Yani onca yıldan sonra sonunda. Biride olsun şart değilmiş yani.
Ne güzel diyorum.

Amma katılmıyorum onların ne duygularına ne de düşüncelerine. Onlarda ne kadar katılıyorlar kendi duygu ve düşüncelerine o da meçhul. Katılmıyorum,
Hayat güzeldir çünkü.

Amma o güzellikleri sevdiğinle seveninle paylaştığında o güzellikler bir mana taşımaya başlarlar ruhunda.
Güzellikleri ancak sevdiğin sevildiğin biriyle paylaştığında o güzellikler renklenerek yer ederler gönlünde.

Ki o renklerdir bizim yüzümü yürekten gülümseten. Ki o gülümsemeler karşılıklı olduğunda dolar asıl insanların içleri ruhları sevgiyle.
Bunların hepsi ekstralara giriyor artık bu devirde.

Ki aslında o ekstra denilenler insanların hep yaşaması yaşatması gerekenlerken. Hayatın manası o ekstra denilenlerde yatıyor zaten.
Bizim kuşak kadınların ki in aşağıya bir on yaş çık yukarıya da bir on,

Geçmişlerinden bugünlere taşıdıkları kırıklıkları hüsranları ve bir daha katiyen yapmamaya yemin ettikleriyle bundan sonraki yaşamını değiştiriyorlar dünyanın. Önce kendilerinin.
Sevgiyle güvenin iç içe yaşanması gereken bir dünyayı tedavülden kaldırıyorlar. El birliği ile.

Güvenmediğini sevip sevdiğine güvenmeyince,
Sevginin de güvenin de insanların ruhlarına yerleşmediği bir hayat yaşanıyor bu dünyada artık. Böylece.

Yarım porsiyon bir hayat.
Ki hayat ancak tam porsiyon sevgiyle güvenle yaşandığı zaman hayattır.

Aksiyse,
Günü geçirmektir sadece. Ki,

Günlerse geçiyor zaten öyle de böyle de.
Her şeyi öğretmeye çalışıyor bizim kuşağın ebeveynleri çocuklarına. Kendilerine daha da güzel bir yaşam kursunlar diye.

Çuvallarla paralar dökülüyor okullara her nevi eğitime. Hobilere. Meraklara. Üstlere başlara.
Daha da süslü daha da konforlu daha da yaşanılası bir hayatları olsun diye her yönden her taraftan beslemeye çalışıyorlar çocuklarını gençleri.

Ancak,
Bir kadına bir erkeğe yürekten sevmeyi sapına kadar güvenmeyi öğretmiyoruz onlara.

Ki,
Her şeyi derslerle sohbetlerle yazarak okuyarak anlatırsın da,

Sevgiyle güven ancak yaşatılarak öğretilir gençlere.
Seyrettirilerek. Hissettirilerek.

Sevgilisini karısını kocasını yürekten tam sevgiyle sevmeyen sapına kadar güvenmeyen ‘acaba mı kapıları hep aralık olan’ bir kuşak yetiştiriyoruz,
Geçmişten gelen kırıklıklar hüsranlar ve de tövbeler yeminler nedeniyle.

Onlarda torunlarımızı yetiştirecekler bir kadına bir erkeğe duyulmayan tam da yürekten olmayan sevgiyle ve güvensizliklerle. Bu böyle gidecek. Ve sevgi bitecek bir gün. Hani tam olanı yürekten olanı. Güven de.
Sevginin çok da hissedilmediği, hissedilse bile tam da yaşanmadığı yaşatılmadığı bir dünya yarattık hep beraber el birliğiyle.

Hayatın manası süslerse eğer,
Evet süslü hatta bazen çok süslü,

Amma,
Manasız bir hayat yani.

Sonra,
Neden oluyor bunlar diyoruz bu dünyada. Evimizde sokakta iş yerimizde sosyal hayatta. Olur tabii ki. Dahası bile olur olacaktır da insanı yerinden zıplatan.

Tam sevginin sapına kadar güvenin hissedilmediği hissettirilmediği yaşanmadığı yaşatılmadığı öğretilmediği gösterilmediği bir dünyada her şey olur katılıktan zalimlikten duyarsızlıktan yana. Daha da konfor adına sevgilerin hiçe sayıldıkları hayatların sayıları arttıkça daha da sertleşir keskinleşir hayat kuşaktan kuşağa.
Gelişimler kalkanlarını kaldırmaktır. Çıplaklıktır.

Farkında olmaktır. Kendini.
Yaşamı.

Bizlerse farkında ola ola sevgiden sakınmayı sevgiye güvenmemek gerektiğini fark ettik bunca yıl bunca yaşanmışlıklardan bunca çabadan sonra galiba.
Sevgiden güvenden her geçen gün daha da tırsıyor olmamızda farkındalığımızın sonucu herhalde. Fark ede ede bunu fark ettik galiba.

Değişim yaşanacakmış 2012’de.
Neyin nasıl değişirse değişsin,

Sevgiye sevgiyle gelen güvene karşı bugün ki tutumumuz değişmediği müddetçe hiçbir şey değişmeyecektir yaşamımızda. Dünyada da.
Değiştirdik zaten milyonlarca gencin geleceğini onlara sevgiyi güveni seyrettirmeyip yaşatmadıkça.

Değişimse eğer konu,
Unutmak terk etmek lazım önce kırıklıkları hüsranları. Başlamak lazım bir yerinden yeniden sevgiye sevgiyle gelen güvenle yaşamaya,

Sevgiyi sevmeye sevgiye güvenmeye.
Esas değişim budur.

Gerisi makyaj olur sadece bugünlere. Hiçbir faydası da yoktur yarınlara.
O makyajsa akıp gidecektir illaki yarınlarda.

Zaten çok eğreti duruyor şimdiden bizim kuşağın insanlarının,
Kırık gözlerinde. İçten yürekten gülemeyen yüzlerinde.

Hem de yaşlar henüz daha kırklarda,
Ellilerdeyken.

Değişim şart.
Değişim şart amma, değişim için değişmek gerekiyor önce.

Makyajsız.
Çıplak.

Değişimin anahtarıysa, kabullenmektir. Kabul etmek lazım ki yanlış tercihler yaptık zamanında. Amma o yanlış tercihlerden de çok şeyler öğrendik hem kendimizle ilgili hem de yaşamdan yana. Demek ki doğru tercihlermiş. Aslında.
Çok şeyler verdik insanlara. Çok şeyde öğrendiğimize göre onlarda çok şey vermişler bizlere. Demek.

Öğrendiğimiz çokların savaşı didişmesi değildir,
Öğrendiğimiz çokların bir araya gelip sevişmesidir hayat.

Öğrendiğimiz çokların manasıysa daha da güzel daha da yürekten sevebilelim diye bir gün.
Sevilelim diye de.

Çok dolduk,
Şimdi korkmadan çoklarımızla boşalma zamanı.

Korkaklıksa kurutur ruhunu insanın. Kavruk kılar. Kavurur içini. Korktukça da başına gelir. Korktuğun için sen. Sen ne kadar korkmuyormuş gibi süslersen süsle kabını dışını, esas olansa kabının içi.
Ha nerede o kadınla o erkek mi?

O kadınla o erkek hep var bir yerlerde. Amma o da senin gibi.
O da senin kadar korkak yani. Artık.

2012 değişim yılıymış.
Göreceğiz.

2013’de neler değişmeye başlamış bakalım.
Süsle örtünen korkaklarla,

Sevgiye güvenenler diye ayrışacağız önce. Ayrılıyoruz hatta şimdiden.
Değişim başladı bile.

Belli.

Hiç yorum yok: